Sayın Adnan Oktar'ın 27 Temmuz 2016 tarihli sohbetinden önemli başlıklar
ucgen

Sayın Adnan Oktar'ın 27 Temmuz 2016 tarihli sohbetinden önemli başlıklar

13362

A9 TV, 27 Temmuz 2016

 

(15 Temmuz darbe girişimiyle ilgili Genelkurmay Başkanlığı’ndan yapılan açıklamada “Askeri elbiseli teröristlerin sayısı sekiz bin altı yüz elli birdir. Bu rakam TSK’nın yüzde bir buçuğudur.” Denildi. Açıklamada “Darbeciler otuz beş uçak, otuz yedi helikopter kullandı. Üç gemi, üç bin dokuz yüz doksan iki hafif silah kullandı. Yetmiş dördü tank, iki yüz kırk altı zırhlı araç da darbeci askerler tarafından sokağa çıkarıldı. Darbe girişimine katılanların bin altı yüz yetmiş altısı er, erbaş, bin iki yüz on dördü ise askeri öğrenciler” İfadelerine yer verildi.)

Normalde böyle bir sayıda çok rahat darbe yapılabilirdi. Bu silah miktarı, adam miktarı diğer dünya ülkeleri için yeterli. Ama Türkiye’de sökmedi. Sökmez. Mehdiyet’in olduğu bir ülkede olmaz. Onu düşünmeleri gerekir. Mehdiyet’in olduğu bir ülkede sen haşa Allah’a karşı tavır almış oluyorsun. Haşa Allah’ı yenmeye kalkıyorsun. Allah’a mekir yapıyorsun. Allah “Benim mekrim daha büyük.” diyor. Allah’ın tuzağına düştüler, tabii. İngiliz derin devleti Mehdiyet’e karşı darbe yaptı. Mehdiyet’i durdurmak için yaptı. Allah ayaklarına doladı. Başlarına geçirdi. Mehdiyet’le baş edemeyeceklerini bir kere daha anlamış oldular. Bak şimdi de birçok kişi Mehdiyet vesilesi ile kurtuldukları halde Mehdiyet’e tavır alıyorlar. O da şeytanın kışkırtmasıyla oluyor. Şu an yine Mehdiyet’in bereketi devam ediyor. Hiçbir şekilde Türkiye’yi yenemeyecekler. Fakat bunun müsebbibi vesile olanı Mehdi (a.s)’dir, Mehdiyet’tir. Yoksa bu darbe çok rahat başarılı olurdu. Yani silah miktarı, adam miktarı bol bol yeter. Her şey biterdi. Ama Cenab-ı Allah Mehdiyet’in hâkim olmasını istediği için önündeki bütün engelleri tek tek kaldırıyor Allah. Ve buna çözüm bulamaz İngiliz derin devleti. Bak Amerika’yı devreye soktu. İngiltere bizzat kendi derin devletiyle devreye girdi. Ama tepetakla gittiler.

Allah ayette “Allah’ın emri takdir edilmiş bir kaderdir.” diyor.

Tabii. Halkı sokağa döken de Allah’tır. Bütün insanları ıslah eden de Allah’tır. Bir gecede Allah ıslah etti. Hadiste söylüyor Peygamberimiz (s.a.v.), “Mehdi devrinde Allah halkı bir gecede ıslah eder.” diyor. Müteaddit hadisler var. Hatta mesela rivayetler şöyle de gelmiş asıl rivayetin dışında. “Allah Mehdi’yi bir gecede ıslah eder.” Diyor yani bakın şimdi şöyle bir tabir vardır mesela polis için “Poliste değişiklik yapılacak” denir. Polis bir kişi için söylenir değil mi? Ama polis genel bütün polis teşkilatı için polis deniyor değil mi? Mesela asker kışlaya, diyorsun. Veyahut asker bu durumdan çok memnun, diyorsun. Ne demektir? Askerin bütünü demektir tamamı. “Allah Mehdi’yi bir gecede ıslah eder” demek de Mehdi taraftarları, Türk milletidir. Allah tamamını bir gecede ıslah eder, o anlamdadır. Mehdi ordusudur Türk milleti tamamı. Peygamber (s.a.v.)’in hadislerine göre öyle. Çünkü diğer hadis konuyu açıklıyor. Bak diyor ki, İbni Ebi Şeybe 15 cilt sayfa.197’de “Allah bir gecede Mehdi’nin emrini, işini ıslah eder. Yani Mehdi’nin vazifesi, yapacağı iş bir gecede olur biter.” Mesela bak bu başka bir rivayet. Mehdi (a.s)’nin yapacağı faaliyet çünkü milleti birleştirme değil mi Mehdi (a.s)’nin görevi? İşte bu “bir gecede olur biter” diyor Allah. Bir gecede ıslah olur diyor millet. Islah etmek salah yani düzgünleştirmek, güzelleştirmek, iyileştirmek, mükemmel hale getirmek o anlamdadır ıslah.

 

Deccaliyet Müslümanlara Bir Çok Yönden Saldırabilir. Sağdan Vurmasına Karşı Da Soldan Vurmasına Karşı Da Çok Dikkatli Olmak Gerekir

Deccal birçok yerden saldıracaktır Müslümanlara. Mesela bir sağ yumruk vurduğunda bu sefer sol yumruk da vurabilir. Yani her ikisinde de savunmanın çok güçlü olması lazım. Sağdan vurunca orada kalmaz deccal bu sefer soldan vurmaya kalkar. Soldan vurunca yeniden sağdan vurmaya kalkar. Dikkatli olup dimdik durmak lazım. Dolayısıyla cemaatleri STK’ları, dernekleri, çeşitli legal örgütleri devreden çıkarmaya yönelik çalışmalar Türkiye’yi çökertme politikasının yan çalışmalarıdır çok dikkatli olmak lazım. Bazısı bilerek yapar bazısı bilmeyerek yapar böyle olmaz.

 

Bu Bir Geçiş Dönemi, Gözaltılar Tutuklamalar Kimseyi Tedirgin Etmesin. Devlet Can Havliyle Tedbirler Alıyor, Bir Süre Sonra Düzen Yerleşir

Devlet tabii can havliyle kendini korumaya alıyor yani devletin bir koruma refleksi vardır o çalışıyor. Onun için kimse tedirgin olmasın bu bir dönem, geçiş dönemi bu sonra yatışır dengelenir düzelir. Yani sürekli böyle gidecek bir şey yok. Dolayısıyla tutuklamalar gözaltılar kimseyi tedirgin etmesin. Her şey rayına oturur her şey yerli yerine gelir kimse de mağdur olmaz.

 

Bu Dönemde Neyin Suç Neyin Suç Olmadığı Net Olarak Kamuoyuna Gösterilsin. Hiçbir Konu Muallakta Kalmasın

Günlerden beri halk sokakta uykusuz kalıyorlar, bunların direnci kırılabilir yani gücü kırılabilir. Normal uykularını almaları gerekir. Özetle dinlenmiş bir vücut ve zinde bir vücut önemlidir. Buna dikkat etmek gerekiyor. Dışarı çıkıyorsa çıkar vatandaş, niye çıkıyorsun diyemeyiz. Ama dışarıya davet etmek vatandaşı, hükmü nedir bunu bir açıklasınlar, değil mi? Birçok şey havada gibi duruyor. İyi niyetle yapılan şeyler yarın bir gün suç kapsamına sokulmak istenebilir. Bunları bir netleştirmek lazım. Bunların adı konulsa çok iyi olur, zor bir şey değil. Hemen mesela bunlarla ilgili kanun çıkarılabilir. Vatandaşın eli rahatlar. Mesela darbeciye karşı hiç tecrübesi yoktu halkın sadece tankların üstüne çıktılar. Mesela askerin silahını eline alıyor ama bunun suç olduğunu düşünüyor geri veriyor silahı. Adam da çekip vuruyor onu. Halbuki darbecinin elindeki silah alınır. Çünkü terörist hükmünde olmuş oluyor, adam suç işliyor zaten ama bunun kanun maddesiyle netleştirilmesi lazım. Millet ne yaptığını ne ettiğini tam bilmesi gerekiyor. Benim bildiğime göre, adam devleti yıkmaya azmetmiş, meşru hükümeti tanımayan asi ve anarşist terörist konumunda oluyor. Silahı da doğrultmuş. Elinden silahı almak normal bir tavır olmuş oluyor. Geri silahı iade etmek de yanlış bir tavır olmuş oluyor. Ama işte bunun kanunla belirlenmesi çok önemli ve kanunun detaylarıyla da bütün girift yönler açıklanması lazım. Bir de devlet görevlileri birbirleriyle bağlantı kuramıyorlar. Mesela Genelkurmay Başkanı, siyasi iradeyle bağlantı kuramıyor; siyasi irade, Genelkurmay Başkanı'yla bağlantı kuramıyor. Bunun hemen izale edilmesi gerekir. Bu teknik bir konu. Çok rahat halledilebilir.

 

Polisimiz Bu Süreçte Çok Büyük Kahramanlık Gösterdi. Bu Kahramanlığın Takdiri En Güzel Şekilde Yapılmalı

Polisin darbenin bastırılmasında etkisi birinci dereceden önemli olduğu halde polis ikinci derecedenmiş gibi gösteriliyor. Birinci dereceden önemli polisin yaptığı hizmet. Kahraman polisimizi takdir, tahsin ediyoruz. Allah onların bu güzel hizmetini cennetiyle ödüllendirsin, rızasıyla ödüllendirsin. Hepsi aslan.

 

AKOM da Darbecilerin Hedefi Olan Yerlerden Biri. AKOM'un Koruması da Çok İyi Olmalı, Uçak Savarlar ve Tank Savarlar Yerleştirilmeli

İstanbul Belediye Başkanı'nın ifadesine göre, darbeciler AKOM'a (Afet Koordinasyon Merkezi’ne) gidip kabloları kesmeye kalkmışlar. Fakat bina akıllı bina olduğundan içinden çıkamamışlar. AKOM, İstanbul'un gözü; tüm İstanbul kameralarla oradan izleniyor ve istendiğinde zoom yapılabiliyor. Eğer bu sistem etkisiz hale getirilseydi İstanbul'da kameralar kararacaktı, kayıt alınamayacaktı. Bir de darbeciler burayı üs olarak kullanmayı düşünmüşler, darbeyi buradan yönetmeyi düşünmüşler çünkü her yeri gördüğü için. Burası da en iyi korunması gereken yerlerden birisi. Buraya da hem tanksavar hem karakol oluşturulsun hem uçaksavar yerleştirilsin ve tedbirler artırılsın.

 

Tüm Tuzakları Kuran da Bozan da Allah. Yaşananlarda Sayısız Feraset Kapanması Var. Bu da Tüm Akılların Allah'ın Kontrolünde Olduğunu İspatı

İlla ki Allah'ın dediği o ıslah olunacak durum meydana gelecek illa ki. İlla ki o hadis tahakkuk edecek. Bütün kalplerin Allah'ın elinde olduğunun ispatı işte. İsteseler televizyondan da yayını bütün millet teyakkuza geçirilir, darbe hiç başından başlamazdı. Erken haberi olduğu için Genelkurmay Başkanı çıkar televizyona söylerdi; "Bir darbe girişimi var. Dikkatli olun." derdi. Küt, biterdi darbe. Ama o Peygamberimiz (s.a.v.)'in hadisi oluşmazdı. Peygamberimiz (s.a.v.)'in hadisinin oluşması için bu olayın olması gerekiyordu ve tuzağın da bozulması gerekiyordu. Bütün tuzakların yaratılması Allah'a aittir. Kurulmasını da bozulmasını da Allah yapıyor. Bu kadar karmaşık olması da bak ne kadar çok feraset kapanması var, ne kadar çok basiret kapanması var; insanın, aklıyla kendine hakim olamadığının ispatı; bütün akılların, dillerin Allah'ın kontrolünde olduğunun açık ispatı. "Telefon ediyorum. Cevap çıkmıyor." diyor. Karşısına çıkarttırmayan da Allah. Bütün siyasiler birleşti. Cumhuriyet tarihinde olmayan bir olay oldu. Ve Abdülhamit devrinde de olmayan bir olay bu, Osmanlı'da da karşılaşılmayan bir olay. Bütün siyasi görüşler ittifak haline geldi ilk defa. Allah kalpleri birleştirdi. Genel bir ıslah meydana geldi. Siyasi gerilim, siyasi tartışma mantığı; klasik siyaset tarihe karıştı. Geri dönmeyecek şekilde tarihe karıştı.

 

Peygamberimiz Darbe Gecesi Köprüde Yaşanan Olayları; Köprüde Tabur Olmasına, Doğudan Gelen Uçaklara Kadar Tüm Detaylarıyla Anlatmış

Böyle bir olayın olacağını Peygamberimiz (s.a.v.) çok detaylı anlatmış. “Medine’de” İstanbul’da diyor “bu tarz olaylar olur” diyor, detaylar veriyor, hatta köprüdeki olaya varıncaya kadar. Bak, “köprü” diyor “iki taraftan tutulur, tabur olur üstünde köprünün. İnsanlar katledilir. İnsanların üzerinden” diyor “saçaklı yıldızlar uçar” diyor. Zaten Türk yıldızları deniyor F-16’lara değil mi? Bak “saçaklı yıldızlar uçar” diyor ve “insanlar katlolunur orada” diyor. “Medine bu arada sallanır” diyor “sürekli deprem olur” diyor “ve ne kadar içinde münafık varsa atar” diyor “şehir.” Çok ünlüdür bu hadis. Medine’nin içinden münafıkları atması, şehirden atması çok ünlüdür. “İnsanların bir kısmı şehit olur” diyor. “Ve Medine demirin pasını atması gibi münafıkları atar” diyor. Bak, “Medine şehri demirin pasını atması gibi münafıkları atar. Allah bir gece içinde insanları ıslah eder” diyor. Yani “tashih eder, düzeltir, eksikliklerini giderir, birleştirir. Yani bölünmeyi, parçalanmayı ortadan kaldırır, izale eder” diyor. Yevmu’l Halas’ta, 515. sayfada.

“Doğudan gelecek” diyor “perçemli yıldızlar” diyor. Bak doğudan, Diyarbakır’dan geldiler. Doğudan bak, perçemli yıldızlar. Ketaib “Taburlar olur” diyor “köprünün üstünde. Süvariler olur” diyor. Tankçılar süvari oluyor zaten. Yani binekli olanlara süvari deniyor biliyorsunuz. Bir de piyade vardır, yürüyerek gidenler. “Süvariler olur” diyor “köprünün üstünde” ayrıca. “Hem tabur olur” diyor “hem süvariler olur” diyor.“Medine şehri sakinleriyle beraber defalarca sallanır” diyor,“sonra münafık erkekler ve kadınlardan hiç kimse kalmayıp hepsi gider” diyor. “Böylece demirci körüğünden demirin kirini pasını giderip attığı gibi Medine de habis insanları dışarı atacak. Ve o güne kurtuluş günü denecektir” diyor. (İbni Mace). Bak “O güne, akşama kurtuluş günü denecektir” diyor. Aynısını söylüyor hükümet.

İmam Sadık şöyle buyurdu, “İki köprü bağlandığında” yani engellendiğinde, “Ehli Beyt’ten Kaim Mehdimizin zuhur zamanıdır” diyor (Melahim vel Fiten, İbn Tavus sayfa 81) Bak “İki köprü bağlandığında” engellendiğinde, kapatıldığında  “Ehli Beyt’ten İmam Kaim Mehdimizin zuhur zamanıdır” görüyor musunuz?

Ebu Basir şöyle der: İmam Muhammet Bakır şöyle buyurdu, “Mehdi’ye imameti veren ona ilim ve kitaplar verecek ve onu kendi başına bırakmayacak” Cenab-ı Allah ona kitaplar verecek diyor, demek ki birçok kitaplar basacak, bastıracak, dağıtacak. Mebzul derecede demek ki kitapları meşhur olacak ki hadiste mühim bir şey olduğu için ona dikkat çekilmiş. Bak “Mehdi’ye imameti veren ona ilim ve kitaplar verecek ve onu kendi başına bırakmayacak. (Şeyh Muhammed Bin İbrahim-i Gaybetül Numani, Sayfa 387)

"Melik'in şehrinin kapısına iner." Yani cumhurun başı olan kişinin şehri. "Askerlerini şehrin etrafına dizer. Bu şehirde Araplar da vardır. Melik'in emriyle orada şehri ayakta tutabilmek için savaşırlar." diyor. Detaylara bak. Suriyeli mültecilere işaret ediyor. "Askerleri şehrin içine girip Medine’nin -şehrin- çevresini kuşatırlar. Şehrin yollarını kaparlar." Alttan üstten şehrin yollarını kaparlar. "Şehrin en aşağısından şehre ulaşan köprüyü de tutarlar. Erkekleri sokak ve çarşılarda öldürürler, şehit ederler." diyor. (El Melahim, İbn-i Münadi Sayfa 31-46). Bin yıllık kitap. Aynısı mı? Aynısı.

 

Tayyip Hocam'ı Cumhurbaşkanlığı Korumaları Dışında Özel Harekat da Korusun, Çok Titiz Olunsun, Bulunduğu Her Yerde Uçak Savar Bulunsun

Tayyip Hocam’ı iyi korusunlar. Efkan Baba Tayyip Hocam’ın her bulunduğu yere uçaksavar getirtsin, omuzdan taşımalı uçaksavar, her bulunduğu yerde olsun. Tanksavar da olsun, uçaksavar da olsun. Bir de özel harekatçılarla koruyalım Tayyip Hoca’yı. Yani Cumhurbaşkanlığı korumalarının dışında özel harekatçı ekiple koruyalım. Sevenlerinden de yani milis olan, kanunla belirlesinler milis olan korumaları da olsun, milis koruma. Kanunla belirlesinler onu, ayarlasınlar. Yani kafayı takmış bu adamlar bir şey yapabilirler, çok dikkatli olmak lazım. Tayyip Hoca’nın da etrafında bir daire, çember oluşturmak lazım sevenlerle, çok dikkatli olmak lazım.

 

(Hakkâri'de polis kontrol noktasına bomba yüklü araçla saldırı yapıldı. Yaralanan dokuz polisimizden dördünün durumu ağır. Allah'tan acil şifalar diliyoruz yaralılarımıza. Yine bu gece gerçekleşen bir saldırı daha var Adnan Bey. Siirt'in Eruh ilçesinde de PKK'lı teröristlerce önceden yola döşenen patlayıcı askeri aracın geçişi sırasında uzaktan kumandayla patlatıldı, saldırıda iki askerimiz şehit oldu.)

PKK'ya karşı korucu oluyor da milis niye olmuyor? Hem korucuların sayısını artıralım, milis de olsun. Can atan bizim çok aslanlarımız var, koçyiğitlerimiz var. Yani “Allah bir imkan nasip etse de gereğini yapsak” gibisinden. Yetenekliler de maşaAllah. Veya eski komando oluyor, biraz da aşk meselesi. Bu çakallar böyle elini kolunu sallayarak geziyorlar, biraz milis gücü çok iyi olur. Mesela askere polise saldırıldığında milis de devreye girsin. Çünkü bunlar gayrimeşru milis gücü olarak ortaya çıkıyorlar. Bunlara karşı meşru milis güçleri olması lazım. PKK gayrimeşru milis gücüdür. Ona karşı meşru milis gücü olması lazım yani devletin hoşgörüsüyle çerçevelenmiş bir yapı olması lazım. Mesela benim aklım almıyor, olay yerinden adamların kaçmasını da aklım almıyor. Bu milis olayı çok önemli, Efkan Baba bu konuya el atsın. Ben ondan haber bekliyorum. Böyle hiç görülmemiş derecede güzel silahlar var, ordu da çok güzel silahlar geliştiriyor, hem hafif hem kullanışlı. Her milise 2000 mermi, otomatik silah verdin mi adam paldırküldür sokağa çıkmak istemez, can tatlıdır yani azizdir.

 

(Resmi gazetede yayınlanan kanun hükmünde kararnameyle 15 Temmuz gecesi şehit olanların yakınlarına ve gazilere en az bin 704 TL aylık bağlanacak.)

Şehidi olan ailelere çok sahip çıkalım, mülki erkan sahip çıksın, halk sahip çıksın. Mesela bak, çocuklardan ayakları kopanlar var. Şimdi ayağı kopmuş evinde oturuyor bu kardeşimiz. Her gün evine hediyeler gitsin, ziyaretçiler gitsin. Güzel şeyler alınabilir. Gücü yeten bir araba alıp hediye etsin. Eve bakarsın, buzdolabı yoksa buzdolabı alırsın. Yani onu o haliyle bırakmak hiç vicdanlı bir hareket olmaz. Çünkü ne için? Allah için ortaya çıkmış. Otomatik silahlı adamlara karşı gitmiş, cesaret göstermiş. Tek başına evinde bırakmak olmaz. Ne yapıp yapıp hem mülki erkan da sık sık ziyaretine gitsin bu aslanların, halktan da öyle. Misafir rahatlatıcı olur. Baktık evi de rahat değil mesela güzel bir eve de geçirilebilir. Fedakar bir insan, o evi on yıllığına kiralayabilir; oraya gitsin, otursun. Temiz bir yerde rahat etsin. Dışarıya çıkmasını sağlamak lazım. Bu aslanlar her gün sokakta olan çocuklar, şimdi tek ayakla dışarı çıkamaz kolay kolay. Gençler gelsinler, omzuna alıp çıkartsınlar. Kolay iş değil. Bunlar hakiki gazi, aslan bunlar.

 

"Hazreti Mehdi (a.s) ve Hazreti İsa'nın buluşmasını herkes TV'den izleyebilecek mi? Tüm dünyanın haberi olacak mı? Yoksa daha küçük çaplı bir şey mi olacak?" sorusuna cevaben

Görecekler. Çünkü Mehdi (a.s), Kudüs-ü Şerif'e geldiğinde bütün dünya televizyonları naklen verecek. Zeytin Dağı'na çıkacaklar. Ama Zeytin Dağı'na çıktıklarında daha İsa Mesih ortada olmuş olmayacak. Hep beraber o Bab-ı Lut Kapısı'ndan geçip çıkıyorlar. O Hazreti Süleyman (a.s)'dan kalma sarayın duvarı var ya. Ki Kuran'da da ona işaret edilir, o duvarın bu tarafı yani daha geniş açık tarafından İsa Mesih'i talebeleri getirecekler. Yakın talebeleri, Mukarreb ve havası; yakın talebeleri getirecekler. "Ben İsa Mesih'im." diye tanıtmayacak. Mehdi (a.s) görür görmez tanıyacak. İlk buluşmaları orada. Yani benim anladığım, hadislerden anladığım, olayın akışından anladığımız orada. Zaten o kadar aleni bir şey olmadan çıkartmaz getirmezler. Orada da buluşmaya gelen kişi İsa Mesih'ten başkası zaten olamaz. Sahtesi gelemez, kaderinde yok çünkü. "Sen İsa Mesih'sin." diye değil zaten Mehdi'nin. O, direkt gidip sarılıp sevecek. O zaman anlaşılacak onun İsa Mesih olduğu. "İsa Mesih geldi." demeyecek. Gösterdiği ilginin, muhabbetin, coşkunun şiddetinden anlaşılacak, halk anlayacak. Zaten Mehdi (a.s) onu namaza geçirmek istiyor, imamlığa geçirmek istiyor. Fevkaladelik var zaten. Oradan da anlayacaklar. Yoksa alenen “İsa Mesih'tir” demez.

 

Osmanlı Musevilere Karşı Her Zaman Koruyucu Olmuştur. Elçilerimiz 2. Dünya Savaşında da Musevilerin Korunması İçin Fedakarlık Yapmışlardır

Fatih Sultan Mehmet, İstanbul'u fethettiğinde bir kısım kişiler kendi menfaatleriyle çatıştığı için İstanbul'u boşaltmışlar. İstanbul'da adam kalmamış. Fatih Sultan Mehmet de Musevileri oradan buradan çağırmış, her yerden. On binlerce Musevi gelmiş. İstanbul'u ticaret konusunda da her konuda da acayip zengin ve güçlü hale getirmişler. Anadolu'dan gelenler olmuş da İstanbul'da yapacak bir şey olmadığı için geri dönmüşler. Çünkü adam yok, kimse yok; burada da bir ziraat falan bir şey de yapamıyorlar. Anadolu'dan gelenler geri dönmüşler Anadolu'ya. Asıl, Fatih Sultan Mehmet Musevileri getirmiş, burayı ticaret merkezi haline getirmişler onlar da. Şehre müthiş bir alt yapı yapmış, pazar yerleri falan yapmış ama buna rağmen gelen olmamış o devirde. Fransız Musevileri ve Rumeli'de yaşayan Roma İmparatorluğu topraklarından geride kalan Romanyot Musevilere çağrı yapmış. İstanbul'da ilk kalıcı olarak yerleşenler on binlerce Musevi ailesi olmuş, İstanbul'u bir dünya ticaret merkezi haline getirmişler, maşaAllah. Fatih Sultan Mehmet şehrin yağmalanmaması ve halkın uzaklaştırılmaması için teslim ol çağrısı yapıyor. Fakat Galata ve çevresinde bulunan Venedik ve Cenevizlilere ait özerk bölge dışında şehir teslim olmamış ve halk tamamen boşaltılmış. Galata çevresi ise bir ahitname ile teslim olmuş. Bu nedenle şehirde üç bine yakın Galatalı Hristiyan ve Musevi dışında kimse kalmamış o devirde. Yani Musevilere olan sevgimiz açısından ve güvenimiz açısından da bu çok önemlidir. Şu an ki Musevilere bakış açısına bak, adamların birçoğu nefret ediyor. Fatih devrinde ecdadın muhabbetine bak, İstanbul'u Musevilere teslim etmiş adeta. Ve İstanbul'u canlandıran, hayata kavuşturan da Museviler olmuş.

1944 Yılında Fransa'daki Türk Büyükelçisi Behiç Erkin ile Marsilya Konsolos Yardımcısı Necdet Kent tam on sekiz bin sekiz yüz Musevi’ye aniden Türk vatandaşı kimliği vererek ölüm kamplarına gitmekten kurtarmışlar. On sekiz bin sekiz yüz Musevi’ye Türk vatandaşı kimlik kartı verip ölüm kamplarına gitmekten kurtarmışlar. Bu sayı, otuz beş bin olarak da ifade ediliyor, daha da yüksek deniyor. Bu Büyükelçilerimizin yaptığı bu hizmet pek bilinmiyor. Neredeyse otuz bin Musevi’ye -sürate bak- süratle kimlik veriliyor ve bu insanların öldürülmesi engelleniyor. Bizim Musevilere olan sevgimizi vurgulamak açısından da bu çok önemlidir. Osmanlı döneminde İspanya'dan buraya getirtmemiz.. Ama bunlar hiç söylenmiyor. Bu çok büyük bir olay. Hitler’in azgın saldırısından bu şekilde kurtarılmışlar. Bir de aniden yapıyorlar. Kimlik vermek o kadar zor ki, bu kadar insana kimlik vermek. Onun için bu Musevi kardeşlerimize konuları anlatırken Türklerin onları nasıl koruduklarını; Büyükelçimizin yaptığı bu fedakarlık, yiğitliği de, delikanlılığı da hatırlatmak lazım.

 

(Türk Silahlı Kuvvetleri'ndeki Gülen’ci sayısının kırk bin olduğunu iddia eden Balyoz sanığı emekli Hakim Albay Ahmet Zeki Üçok, "Şu an tutuklu yada gözaltındaki subay astsubay sayısının sadece iki bin sekiz yüz otuz dokuz kişi olduğunu düşündüğünüzde darbecilerin F16'ları bir kez daha kaldırması hiç de şaşırtıcı olmaz." dedi.)

Şimdi F16 korkusuyla yatıp kalkmaya gerek yok. Her yerde uçaksavar olursa darbeci senden korkar o zaman. Sen darbeciden niye korkuyorsun? Darbeci senden korksun. Her yere uçaksavar koy, her yere tanksavar koy; milis kuvveti de oluştur iki yüz-üç yüz bin kişilik, hepsine silah dağıt, otomatik silah. Darbeci tir tir titrer. Ama öbür türlü halkı sokağa çekerek falan böyle bir netice olmaz.

PAYLAŞ
logo
logo
logo
logo
logo