Sayın Adnan Oktar'ın 17 Eylül 2016 tarihli sohbetinden önemli başlıklar
ucgen

Sayın Adnan Oktar'ın 17 Eylül 2016 tarihli sohbetinden önemli başlıklar

29990

A9 TV, 17 Eylül 2016

 

(Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı doğumunun 174. yılı olması dolayısıyla Sultan 2. Abdülhamit’i tüm yönleriyle değerlendirmek amacıya Uluslararası bir sempozyum düzenlediğini duyurdu. TBMM Milli Saraylar bünyesindeki tarihi mekanlardan Dolmabahçe Sarayı’nda yapılacak sempozyum süresince 12’si yurt dışından, 65 akademisyenin konuşma yapacağı belirtildi.)

Yer yerinden oynamış biz açıklama yapınca yer gök yıkılmış. Hiç böyle bir şey olmazdı demek ki ta İngiltere’den yankı bulmuş olay, bayağı bir sallamış. Avuç içi kadar toprak kalmış ondan sonra. Onun hemen akabinde de onu hazırladığı zeminde Osmanlı yerle bir oldu. Abdülhamit kilit şahıstı. Darmadağın oldu, el kadar bir ülke kaldı elimizde şimdi onu da almaya çalışıyorlar. Güneydoğu’da her gün 10 kişi 15 kişi şehit ediliyor. Darwinist eğitimin zemininde, Darwinist materyalist zeminde komünist düşünce gelişti ve gelişmeye devam ediyor. Darwinist oluyor adam, onun için vatan manasını kaybediyor. Çünkü ben maymunsam, atam maymunsa vatan ne ki diyor. Bütün dünya benim vatanım diyor, vatan diye bir şey yok diyor. Millet diye de bir şey olmaz maymundan geldiğimize göre diyor.

 

Abdülhamit Döneminde Osmanlı En Büyük Toprak Kaybını Yaşamıştır

Osmanlı 1876’da dünyanın dördüncü güçlü devletiydi Abdülhamit’ten önce. Abdülaziz’e düzenlenen darbe öncesi, askeri darbe yapıldı biliyorsunuz. 1876’da Abdülaziz döneminde ‘hasta adam’ propagandasına başlıyor İngiltere. O sivri akıllı öyle laf atıyor ortaya. İngiltere Abdülaziz’den hiç hoşlanmıyor ki Darwinizm’e şiddetle karşı Abdülaziz asla kabul etmiyor.  Ama Abdülhamit kabul ediyor ve savunuyor, savunulması için de bütün gücüyle gayret ediyor.

Abdülaziz döneminde Osmanlı dünyanın 4. büyük ordusu, 2. büyük donanması dünyanın, daha sonra Abdülhamit Haliç’e çekiyor donanmayı, bak dünyanın 2. büyük donanmasını, 20 yılda çürütüyor Osmanlı donanması kalmıyor. Küfleniyor paslanıyor çürüyor. Haliç’e çekiyor, 20 yılda. Mesela Osmanlı hiçbir savaşa girmiyor ve topraklarını blok halinde kaybediyor Abdülhamit döneminde.1876’da Osmanlı İmparatorluğu yüzölçümü 12 milyon kilometrekare, Abdülhamit sonrası 1. Dünya Savaşı öncesi Osmanlı yüzölçümü 1.7 milyon kilometrekareye düşüyor. 23 milyon nüfus oluyor, İngiltere 34 milyon kilometreye çıkardı diyor. Bak Osmanlı küçülüyor, İngiltere İngiliz İmparatorluğu büyüyor 34 milyon kilometrekareye çıkıyor İngiliz devleti. Kolonilerle birlikte 400 milyon nüfusa çıkıyor o dönemde, Osmanlı 23 milyon, bunu sağlayan Abdülhamit işte.

1876 Osmanlı yüzölçümü 12 milyon kilometrekare düşünün, 64 milyon nüfusu var sonra nüfus 23 milyona düşüyor, 1.7 milyon kilometrekareye düşüyor yüzölçümü İmparatorluğun. Darwinist yapıyor Osmanlı’yı. Hiç savaşa girmiyoruz ama sürekli toprak kaybı var ve yoğun Darwinist propaganda yapıyor. Paniği görüyor musunuz? Dünya çapında Abdülhamit’i kurtarmaya çalışıyorlar, doğruyu söylesenize. Abdülhamit’in hiç mi iyi yönü yok, var güzel. İsrail’de 36 ayrı yerde yerleşim yeri oluşturmuş, Musevileri oraya toplamış Allah razı olsun güzel. Musevilere toprak satışı yasak, Osmanlı’daki o kanunu kaldırıyor ve Osmanlı’da Musevilere toprak satışı serbest oluyor. “Theodor Herzl’le arası çok açıktı, Theodor Herzl’i kovmuştu, ona çok öfkelenmişti.” diyor. Akşama kadar sarayda beraberler, nereye kovuyor? Beyin takımı zaten İstanbul Üniversitesi’nde eğitiliyor, Darwinist olarak kuruluyor üniversite Abdülhamit devrinde, Ben Gurion’lar hepsi orada yetişmişler. Theodor Herzl’le akşama kadar beraberler, ona raporlar hazırlıyor, fikir veriyor, danışmanı. Kıbrıs’ı satma kararı alıyor İngilizlere ‘size kiraya veriyorum’ diyor ‘dökün altınları’ diyor, altınları döküyor adamlar ‘tamam Kıbrıs sizin’ diyor. Altın karşılığı Kıbrıs’ı sattı ondan sonra zaten Kıbrıs elimizden çıktı.

 

Bomonti Birahanesi Abdülhamit Döneminde Açılmıştır. Aynı Dönemde Saray'a Kıbrıs'tan Şarap Getirildiği Saray Kayıtlarında Yer Almaktadır

Abdülhamit çok kapsamlı büyük fabrika kurduruyor cayır cayır oradan bira üretimi yapılıyor. Ayrıca bir tek bira da değil içki üretiminin her türlüsü.

Kıbrıs’tan şarap getirtiliyor saraya Porto şarap, kanyak getiriliyor. Devir Abdülhamit’in devri ve Abdülhamit’in talimatıyla kuruluyor fabrika. Şu an bu fabrika halen işliyor devam ediyor…

 

Abdülaziz Darwinist Propagandaya Karşı Olduğu İçin İngiliz Derin Devleti Tarafından Darbeyle Devrilmiş Ve Şehit Edilmiştir

Darwinist propagandaya başlamıştı İngiliz derin devleti, Abdülaziz rahmetli geldiğinde derhal kaldırtırdı Osmanlı’da, her yerde yasakladı Darwinist propagandayı. Vay sen misin bunu yapan? Götürdüler döverek infaz ettiler, şehit ettiler. İki bileğini kestiler çünkü aslan gibiydi yüz kilonun üstünde, baş edemeyeceklerini bildikleri için üç tane ağırsıklet pehlivanı götürüyorlar. Üç ağırsıklet pehlivanı zor zapt etti Abdülhamit’i, yere yatırdılar sakallarını yoldular, döverek dişlerini kırdılar, göğsüne çok ağır darbeler indirdiler mosmordu göğsü, iki bileği derince kas tendonları kopmuş olarak yani bilekleri derin ta kemiğe kadar kesmişler. Diyorlar ki ‘apaçık intihar, neyini kontrol edeceğiz baksana bileğini kesmiş intihar etmiş’ diyor. Görüyor musun oyunu? Bir insan bir bileğini kestiğinde o bilek iptal olur, ta kemiğe kadar kesmiş peki öbür bileğini nasıl kesecek o bıçakla? Sakalını nasıl yolsun? Göğsünü nasıl morartsın? Dişlerini nasıl kırsın? Suikast günü sarayda acayip çatışma oluyor, bağırtılar müthiş feryatlar insan bağırtıları, muazzam bir kavga oluyor sonra yatışıyor kavga şehit ettikleri için. Sonra götürüyorlar naaşını örtüyorlar üstünü, kolu dışarıda naaşın, doktora baktırıyorlar ‘bu ne?’ diyorlar. Adam anlıyor biraz direniyor doktor ‘intihar bu’ diyor adamlar, adam da evet intihar diye rapor yazıyor. Adli tıpa göndertmiyorlar. ‘Adli tıplık bir şey yok intihar, görmüyor musunuz?’ diyor adam. Sonra “Hanlar Hanı Yüce Hakan” Abdülhamit Han’ı devreye sokuyorlar, yüzbinler hesabıyla Darwinizm, birahaneler, meyhaneler ne istiyorsan. Osmanlı toprakları teker teker elden çıkıyor hepsi. Musevilere 36 ayrı yerde yerleşim yeri veriliyor, dev topraklar çok büyük. Hayır, tekrar söylüyorum Allah razı olsun çok iyi yapmış bir tek orada faydalı bir şey yapmış. Gariban adamlar iyi yapmış. Filistin’de toprak satışı yasak Osmanlı meclisinden karar çıkarttırıyor toprak satışı serbest oluyor Musevilere.

 

Bugünkü Kıbrıs Sorunu Abdülhamit Döneminde Kıbrıs'ın 98 Bin Altın Karşılığında İngiltere'ye Verilmesiyle Başladı

Kıbrıs’ı cayır cayır sattı altın karşılığı, kira diye verdi İngilizlere. Bak eğer Erbakan Hocamız olmasaydı, Ecevit’le de olacak iş değildi bu, gitmişti Kıbrıs. Şimdi almamıza rağmen kabul etmiyorlar yani orayı işgal edilmiş kabul ediyorlar. Kendi toprağımızda işgalci konumunda gösteriyorlar bizi. Kıbrıs’ın tamamı bizim olduğu halde bak, tamamının tapusu bize ait. Resmi tapusu kayıtlarda yani elimizdeki mevcut resmi kayıtlarda şerhli açık tapular var Kıbrıs’ın tamamının tapusu bize ait resmi olarak ama şu an bizi işgalci konumunda gösteriyorlar. Kendi ülkesini işgal eden konumunda oluyor ya bize ait toprak, tamamı bize ait Kıbrıs’ın, tapulu malımız bir mantığı var mı şunun? Tapulu malımız, bize ait yer, kendimize ait yer; bunu yapan Abdülhamit. Altınları aldı verdi Kıbrıs’ı.

 

Tayyip Hocam Asrımızın Abdülaziz Han'ı Gibidir. Abdülaziz İngiliz Derin Devletinin Tüm Oyunlarına Karşı Olan Delikanlı Dindar Bir Yiğitti

Abdülaziz’e olduğu gibi Tayyip Hocam’a da suikast düzenleyebilirler. Birleşmiş Milletler toplantısında falan çok dikkat etsin. Orada suikast yapmaya kalkabilirler. Bu adamların gözü döndü normal bir durum yok. Polis, Özel Harekatçı koruma da götürülsün oraya. MİT elemanları zaten gerekli tedbiri alacaklardır ben inanıyorum. Tayyip Hocam da pozisyonunu çok dikkatli alsın orada. Onların suikast yapacağı bir pozisyona hiçbir zaman için gelmesin. Asrımızın Abdülaziz’i Tayyip Hocam’dır. Abdülhamit’i değil, Abdülaziz’i. Abdülaziz’in özelliği nedir? Darwinist bütün devlet görevlilerini görevden aldı hepsini, paşalar, Milli Eğitim'deki insanlar kim varsa. Darwinist kim varsa aldı. Darwinist bütün yayınları toplattı, müsaade etmedi. 1876 darbesinde önce büyükelçiliklere saldırı yapılmış. Şimdi bak büyükelçilikler kapatıldı saldırı da önlendi saldırı yapacaklardı normalde. Aldığını ardından Abdülaziz'e darbe yapılmıştı. Saldırıların büyük hedefi büyükelçiliklerdi. Görüyor musun benzerliği? Dikkat edin yani. Aynısı yapılacaktı yakalandı. Büyükelçiliklere saldırı yapacak kişiler yakalandılar yani eski oyunu tazeleyeceklerdi.

 

Abdülhamit Döneminde Darülfunun'da Doğa Bilimleri Kürsüsünde Darwinizm Öğretiliyor, Materyalist Gençler Yetiştiriliyordu

Darülfünunu Şahane, bugünkü İstanbul Üniversitesi bizzat Abdülhamit tarafından açıldı. Darülfünun’un özelliği, her bölümde koyu Darwinist propaganda yapılması. Burada yetişen adamları da imparatorluğun her tarafına gönderdiler. Mısır’da da El Ezher’i kurdu İngiliz derin devleti. Orası da zaten Darwinizm’in kalesi. Abdülaziz mübarek, muhterem, veli bir zat. Allah için bunlarla cihat etti. Kabul etmedi Darwinizm’i. Her türlü tehlikeyi göze aldı.

 

(Tendürek bölgesinde iki haftada yirmiden fazla şehit verdik. Bu bölgenin PKK için stratejik önemi olan bir bölge olduğu, burayı Erzurum ve Kars’a sızmak için güzergah olarak kullandığı ve volkanik yapısı nedeniyle dağın içinde PKK’nın çok sayıda mağarada ciddi oranda yığınak yaptığı söyleniyor. Güvenlik uzmanı Mete Yarar, konuyla ilgili açıklamasında; “Askerlerimizin bu kadar şehit vermesinin sebebi, savunma politikasını bırakıp taarruz politikasına geçmeleri. Asker taarruza geçtiği için mecburen daha fazla temas sağlanıyor ve şehit veriliyor” dedi.)

Kardeşim öyle taarruz mu olur? Taarruz yaptığında ortalığı cehenneme çevirirsin. Bir kere bu silahla olur. Yani askere dağıtılan silah ve mühimmatın kalitesinin artırılması lazım. Bir kere normal, otomatik silah yok gördüğüm kadarıyla. Klasik piyade tüfeği var. Bu olmaz. Yani IŞİD’in bile elinde otomatik silahlar var. PKK’nın elinde otomatik silahlar var. Askerin elindeki silah kalitesinin artırılması lazım. Bir de el bombası atan otomatik silahlar, çok miktarda olması lazım. Bunlara böyle tek tek kurşun atmakla olmaz. El bombası atan otomatik silahla dakikada iki bin-üç bin mermi atarsan yani dakikada iki bin-üç bin el bombası yağdırılırsa adam oraya yanaşmaz. Dolayısıyla rahatça yakalayabilirsin. Yöntem budur. Dağsa, dağı düzlersin. Adam sana getiriyor, beş yüz kilo TNT’yle bomba yapıyor, onu patlatıyor. Sen de iki ton, on ton TNT getirirsin, dağa koyarsın. O öyle olmaz böyle olur dersin. Ta Ankara’dan sesi duyulur, yeri göğü inletirsin. Cehenneme çevirirsin oraları, olur biter. Böyle silah üstünlüğünün sağlanması gerekiyor. Yoksa sürekli asker kaybı olur. Taarruza geçmediğinde de aynı şey oluyor. Sürekli asker kaybı var gece gündüz. Taarruza geçiyorsun ama adamlar kaçıyor. Yani gayet ferahlar, rahatlar. Bir kere asker sayısının artırılması lazım, bir. Milis gücünün artırılması lazım, iki. Silah kalitesinin artırılması lazım, üç. Dağda volkanik mağara; kardeşim dağı patlatırsın, volkanını da çıkarırsın dağın. Adamlara bir ferahlık sağlarsın. Yeri göğü birbirine katarsın. Yöntem budur.

 

Ortadoğu Ve Türkiye'deki Tüm Belaların Asıl Sebebi İngiliz Derin Devletidir, Ancak Çoğu Kimse Bunu Açıkça Dile Getirmekten Çekiniyor

Özetle Türkiye’deki ve Ortadoğu’daki bütün belaların kökeni İngiliz derin devletidir. Bunu fark edemiyorlar. İki yüz yıldan, üç yüz yıldan beri devam ediyor bu. Osmanlı bu belanın içine düşmüş. Kimse bunu dillendirmeye cesaret edememiş. Bütün belanın altında bu yatıyor. Aydınlarımızı İngiltere’de eğitip bu hale getiriyorlar. Veyahut başka türlü yöntemlerle. Hatta üniversitedeki kızlar bile anlamışlar olayı, birçoğu. İngiltere’ye yalakalık yapıyorlar bazıları. İngiliz derin devletine yalakalık yapıyorlar. Hani bir ekmek çıkar, bir şey çıkar. Onlar bir yal verir de o yalı yalarlar diyerekten. Bayağı haysiyetsiz adamlar çıkıyor. Yani ajanlık yapmaya müstahak böyle o kafada.

 

Gözden Beyne Gelen Elektrik Akımını 3 Boyutlu Işıl Işıl Görüntü Olarak Görenin Kim Olduğu Sorusunu Evrimciler Asla Cevaplayamaz

Şimdi görme merkezini anlatıyor. Bir kere mekanizması zaten baştanbaşa harika üstüne harika. Sonra da diyor; “Beyinde mercimek kadar bir yer görme merkezi. Oraya elektrik akımı gelir. Ve biz onu görürüz” diyor. Sen ne diyorsun biliyor musun? Kendine bir gel. Kim o gören? Bak sen, oraya bir elektrik akımı geldi diyorsun. Görme olayı yok şimdi, göz, hiçbir şey yok. Gözü falan geç. “O bir elektrik akımı geliyor” diyorsun “o elektrik akımını birisi görüntü olarak görüyor” diyorsun. Bu mucize üstüne mucize bu. Elektrik akımını üç boyutlu görüntü olarak birisi, bir adam görüyor. Peki, bu adamın gözü nerede? “Bunun gözü yok” diyor. Bu adamın beyni var mı? Beyni de yok. Kulağı olmadığı halde adam duyuyor. Eli olmadığı halde hissediyor. Burnu olmadığı halde kokluyor. Kim bu adam, bundan bahsetsene sen? Asıl insan bu. Öbürü bir mekanizma. Sadece bir elektrik iletim mekanizmasından bahsediyorsun. Onu geç. Beyne gelen o elektriği üç boyutlu olarak karşısına geçip kim seyrediyor, tam renkli olarak? Ve adam öyle görüyor ki dışarıdaki varlığından emin oluyor. Onu anlatacaksın sen bana önce. Bunu anlatamıyor, oturmuş evrimden bahsediyor. Yani düşün kardeşim bak parmak ucu kadar yer beyinde. Buraya çok zayıf, amperi çok düşük bir elektrik akımı geliyor. Çok uyduruk bir akım, çok flu. Ondan hiçbir şey çıkacak gibi değil. Yani görüntüye çevirmeye kalksan berbat bir görüntü olur. Yani çok çok berbat. Görüntüye benzemez. Biri havada, biri karada, yerde falan karmakarışık. Burada çok keskin netlikte bir görüntü meydana geliyor. Ve bu görüntüyü gözü olmadan bak gözü olmadan, göz yok bu adamın. Gözü olmayan birisi bunu görüyor. Kim bu adam? Asıl insan bu. Bundan bahsetsene sen bana. Gözü yok adamın görüyor. Ve öyle görüyor ki, dışarıdaki görüntünün varlığının nasıl olduğunu açıklayamıyor. Yani beynimde görüyorum. Dışarıda var mı bu? Dışarıda da var diyor. “Peki, sen nerede görüyorsun?” diyorum. “Dışarıda olduğu için” diyor. Yani alkol almış gibi konuşuyorlar bir görsen. İsterseniz deneyin. “Şimdi ben neredeyim?” diyorsun. “Dışarıdasın, iki metre uzakta” diyor. Peki, ben senin beyninin içinde miyim? “Evet, beynimin içindesin” diyor. “Ben neredeyim?” diyorum. “Uzaktasın, iki metre uzaktasın” diyor. Hangisi doğru? Ya iki metre uzaktayımdır, ya beyninin içindeyimdir. “Her ikisi de” diyor. Şaka yapıyor. Beyninin içinde, dışında bir şey yok. Monitörün başındasın. Dışarıdaki konusunda da emin değilsin. “Olması lazım” diyorsun. Ben de katılıyorum ona bir şey dediğim yok. Biz iman ediyoruz olduğuna sadece. Yani bir gölge varlık olarak olduğuna iman ediyoruz. Ama senin gördüğün beynindeki görüntüsü. Başka bir şey görmüyorsun. Doğru konuş.

PAYLAŞ
logo
logo
logo
logo
logo