A9 TV, 20 Kasım 2016
Kuran’ın Asıl Yönü İyi İnsanı, Kötü İnsanı Ayırt Etmesidir
Kötü insan diye bir şey olması büyük mucize. İyi insan diye bir şey olması da çok büyük mucize. Yani çok şaşırtıcı. Kötü olmak için mesela hiçbir sebep yok dünyada. Çok zor bir şey kötü olmak, bayağı zor bir şey. Zibil gibi kötü insan oluyor. İyi insan da az oluyor. Halbuki iyi insan çok rahatlatıcı, dinlendirici. Yani kolay olan iyi insan, huzurlu insan. Mesela o yüzden bak kimse kimseye güvenemiyor.
(Cumhurbaşkanı Erdoğan, Avrupa Birliği’yle gerilen ilişkilerin ardından Türkiye’nin Şangay Beşlisi içinde yer alabileceğini söyledi. “Türkiye kendini rahat hissetmeli. Benim için varsa yoksa Avrupa Birliği dememeli” diyen Erdoğan, “Türkiye’nin Şangay Beşlisinin içinde yer alması çok rahat hareket etmesini sağlar. Putin’le bunu değerlendiriyoruz” dedi.)
Tabii Türkiye’nin çok üstüne abanıyorlar. Çok rahatsız ediyorlar, bayağı sıkıştırıyorlar. Olabilir, NATO içinde kalarak, Birleşmiş Milletler üyesi olarak Şangay’la da bağlantımız olabilir. Çünkü bu sıkıcı ve rahatsız edici. Çok ayıp yapıyorlar. O İngiliz derin devletinin kışkırtmasıyla olan bir rahatsız etme politikası. Bu yakışık almıyor.
(Mardin’de şehit edilen kaymakam Muhammed Fatih Safitürk’e kurulan tuzağın altında münafık bir karakterin yattığı ortaya çıktı. Bombayı şehidimizin masasının altına Yazı İşleri Müdürü Tahsin Erdaş koymuş. Şehidimizin eşi; “Bombayı koyan kişi bizim ekmeğimizi çok yiyen, yiyeceğimizi bölüştüğümüz bir insandı. Hastanede de yanımızdaydı. Kendisine ‘Tahsin Bey, ne yapacağız şimdi?’ dedim. O ise; ‘Onu koruyamadık yenge hanım’ diyerek hıçkırıklara boğulup ağladı. Cenazede de; ‘Kendimi patlatırım, onun saçının teline bir zarar gelmesini istemem’ dedi. Sonra öğrendim ki patlayıcıyı o koymuş. Uzaktan patlatılmasını sağlamış.”)
Tam tipik münafık işte. Tam tipik sahtekar. İnanılır gibi değil. Baksana her türlü oyun var. Ahirette karşılığı sonsuz cehennem. Çok iyi bir şey yaptığını zannediyor ama Allah ahirette alacağı intikamı söylüyor. Mazlum bir insanı bombayla sen şehit ediyorsun. Allah yanına bırakmaz. Normalde bunların olmaması lazım. Mesela bir insanı bombayla öldürmek, deli olan bunu yapmaz. Yani çok akıl almayacak bir şey. Bir de kahpelik yapıyor. Beraber yemek yiyor, oturuyor sohbet ediyor falan. Aslan gibi delikanlı, sana bir zararı yok, zoru yok. Köpek herif, ne istiyorsun yani? Seni incitmiş de değil, bir şey yapmış da değil. Hayır, incitse de zaten buna hiçbir şey yapılmaz da. Bilakis sana çok iyi davranan bir insan. Yani bu kahpeliğin, azgınlığın sebebi nedir? Bu manyakları bir soruşturmak lazım. Bu kafaya nasıl ulaşıyor bunlar? Bu manyaklığı nasıl elde etmişler?
(Cumhurbaşkanı Erdoğan darbe gecesi CNN Türk’e bağlanmıştı. Ancak aslında bu olayın perde arkasında Aydın Doğan ve ekibinin darbenin gidişatını anlayabilmek için Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı çeşitli bahaneler üreterek bir saat boyunca yayına bağlamadıkları ve beklettikleri ortaya çıktı. İddiaya göre Sayın Erdoğan, Abdülkadir Selvi’ye CNN Türk’e bağlanmak istediğini söylüyor. Selvi aracılık yaparak Erdoğan’ın talebini Mehmet Ali Yalçındağ ve Vuslat Doğan’a iletiyor. Defalarca kendilerini arayıp cevap istiyor. Ancak Selvi’ye; “İstişare ettiklerini ve ona geri döneceklerini söyleyip her seferinde telefonu kapatıyorlar. Sonunda Birinci Ordu Komutanı Doğan grubunu arayıp; “Darbe emir komuta içerisinde olmadı” diye garanti verince Erdoğan’ı yayına bağlamayı kabul ediyorlar. Hatta Yalçındağ, Berat Akbayrak’ı arayıp gecikme için özür diliyor ve gecikmenin teknik aksaklıklardan dolayı olduğunu söylüyor.)
Ne kadar önemli bir şey. Şu kepazeliğe bak yani tam anlamıyla rezalet. Halbuki bir saat önce konuşmuş olsa darbe en başında azgınlığını keserdi. O bir saat çok önemli, hayati bir şey. Biz bas bas bağırdık; Başbakan çıksın, Cumhurbaşkanı çıksın, konuşsun dedik. Milletvekilleri, herkesi uyardık. Çok çirkin yani darbenin kendi kepazelik, rezalet, o anlamda. Bir noktası değil, her yeri kepazelik, rezalet.
Hızır Kıssası'ndan Mehdiyet'e Yönelik İşaretler
Şeytandan Allah’a sığınırım. “Hani Musa genç yardımcısına demişti ki: ‘İki denizin birleştiği yere ulaşıncaya kadar gideceğim.’” Bir kere burası alenen İstanbul olarak vurgulanıyor çok net, iki denizin birleştiği yer. Mehdiyet anlatılmıyor diyorlar ama bayağı iyi anlatılıyor Kuran’da, anlayana, bayağı net. “’Ya da uzun zamanlar geçireceğim.’” (Kehf Suresi, 60) Mehdiyet’in çıkışı da uzun zaman aldı biliyorsunuz. Mehdi (as)’in zuhuru çok uzun zaman aldı.
“Böylece ikisi, iki denizin birleştiği yere ulaşınca” Cenab-ı Allah bunu boş yere demez yani ikisi, iki, iki kere ikiyi üst üste demez. Yani “böylece onlar” der, “gitmeleri gereken yere ulaşınca” diyebilir. Ama bak ne diyor Cenab-ı Allah, “Böylece ikisi, iki denizin birleştiği yere ulaşınca” iki, iki. “balıkları unuttular “ diyor. Benim anladığım Hızır (as) balık şeklini alıyor bütün tarihi kaynaklarda Hızır (as) hep balık üstünde. Hep balıkla bağlantılı. Bak diyor ki: “Böylece ikisi iki denizin birleştiği yere ulaşınca” Cenab-ı Allah’ın kelamı böyle “ulaşınca.” bir kere İsa Mesih de Mehdi de İstanbul’a gelecek, buna bir işaret var. Ulaşma var. “balıklarını unuttular” demek ki unutkanlık ahir zamanda yayılacak. Hadiste de var. Unutkanlık yayılır diyor Bediüzzaman’ın özel açıklaması var bununla ilgili. “…denizde bir akıntıya doğru kendi yolunu tuttu.” (Kehf Suresi, 61) İstanbul’un, boğazın en önemli özelliği akıntısının olması. İstanbul Boğazı olduğuna bir kere daha vurgu yapmış oluyor Kuran, işaret ediyor. Olayın da İstanbul’da geçtiği açıkça görülüyor.
“Geçtiklerinde genç yardımcısına dedi ki:” Demek ki Mehdi talebeleri gençlerden oluşacak, buna işaret var. “yemeğimizi getir bize, andolsun, bu yaptığımız yolculuğumuzdan gerçekten yorulduk.” Ne getiriyor? Balık. Balığın faydasına da dikkat çekmiş oluyor Cenab-ı Allah. “…gerçekten yorulduk” (Kehf Suresi, 62) Ahir zaman da yorucu yani çok uzun bir mücadele ahir zaman.
“Dedi ki: ‘Gördün mü, kayaya sığındığımızda balığı unuttum. ‘” Bir kere burada kayalık bir yerden bahsediliyor. İstanbul da kayalık bir yer. Yani bu çok acayip. Gereksiz bir açıklama hiçbir zaman için olmaz Kuran’da, kayalık bir yer. Yani sağlam, muhkem bir bölge, İstanbul’un sağlam, muhkem, kayadan oluşan bir bölgesi. “Dedi ki: ‘Gördün mü, kayaya sığındığımızda’” demek ki Mehdiyet’in olacağı yer de bölge kayalık bir bölge. Yani sağlam, zemini sağlam bir bölge. Bunu zaman gösterir. “’balığı unuttum’” bak ısrarla unutma, ahir zamanın özelliği, “balığı unuttum”. Asur Medeniyeti, Mezopotamya Medeniyeti, Mısır Medeniyeti hepsinde var.
“Onu hatırlamamı şeytandan başkası bana unutturmadı.” Demek ki şeytanın insan beynine müdahale edip unutturma gücü var. Hz. Musa (as) da bak sürekli “unuttum, unuttum” diyor dikkat ederseniz. O şeytanın Hz. Musa (as)’a baskısı işte, sürekli beynine baskı yapıyor, o mesela sıkıntı da veriyor görüyorsunuz. Cin şeytan yani o sıkıntıyı veren ama esaslı bir gücü yok, böyle imanını, aklını kullanmasını engelleyecek değil ama bu tip gücü var. Bak “Onu hatırlamamı şeytandan başkası bana unutturmadı.” O da boş birisi değil benim gördüğüm, bu bilgi öyle vahiy olmadan bilinecek bir şey değil. “O da şaşılacak tarzda denizde kendi yolunu tuttu.” (Kehf Suresi, 63) Acip bak acip Hızır (as)’ın özeliği acip olmasıdır. Mehdi (as)’ın özelliği acip mesela bak burada da acayip, acip. “Şaşılacak tarzda denizde kendi yolunu tuttu.” Demek ki onun hareket alanı deniz. “(Musa) Dedi ki: "Bizim de aradığımız buydu."” Demek ki önceden ona bilgi verilmiş. Denizde karşılaşacaksın, ölü gibi duracak ama birden canlanacak.
“Dedi ki: "Bizim de aradığımız buydu." Böylelikle ikisi” Bakın yine “ikisi” diyor Allah. “İzleri üzerinde geriye doğru gittiler.” (Kehf Suresi, 64) Tam ayak bastıkları yerlerin. Zaman zaman tam iz üzerinde geriye girmek hedefi yakalamada çok önemli bir yöntemdir. Onun için izleri muhafaza etmek gerekir. Yürünen izleri, konuşulan sözleri, konuşulan yöntemleri muhafaza etmek gerekir. Bazen izlerin üstüne geri döndüğünde çok başarılı olursun.
“Derken, Katımız'dan kendisine bir rahmet verdiğimiz ve tarafımızdan kendisine bir ilim öğrettiğimiz kullarımızdan bir kulu buldular.” (Kehf Suresi 65) Demek ki böyle kullar var dünyada. Biz belki dikkat etmediğimiz için göremiyoruz ama dikkatini verenler fark ederler. “Musa ona dedi ki: “Doğru yol (rüşd) olarak” sıratal müstakim Kuran’da geçiyor, bak “doğru yol (rüşd) olarak sana öğretilenden” (Kehf Suresi 66) ama bak “sana öğretilmiş” diyor “bana öğretilmedi” diyor. Sana doğru yol olarak öğretilmiş. Bana öğretilen demiyor bak dikkat edin. "Doğru yol olarak sana öğretilen” diyor ayrı bir şeriat. Çünkü doğru yol ona öğretilmiş zaten. Ama “bir de sana öğretilen var” diyor. “Sana öğretileni öğrenebilir miyim?” Diyor. Onun şeriatı ayrı. “Bana öğretmen için sana tabi olabilir miyim?” (Kehf Suresi 66)
“Dedi ki: “Gerçekten sen, benimle birlikte olma sabrını göstermeye güç yetiremezsin.”” (Kehf Suresi 67). Bu tip derinliklere öyle herkesin gücü yetmez. Peygamber dahi olsa bazen bak gücü yetmiyor. Peygamber dahi olsa, müthiş bir havsala, müthiş bir güç, müthiş bir irade gerekiyor. “Özünü kavramaya kuşatıcı olamadığın şeye nasıl sabredebilirsin?” (Kehf Suresi 68). O zaman demek ki dünyada özünü kavramaya kuşatıcı olmadığımız olaylar sürekli oluyor. Mesela Suriye’de savaş oluyor, Irak’ta savaş oluyor, bir yerlerde patlama oluyor ama İslam da sürekli yükseliyor bu arada. İnsanlar bir türlü anlayamıyor sebebini. “Özünü kavramaya” özlü ilim kimde görüyoruz? Zülkarneyn (as)’de görüyoruz. Ahir zamanda kimde görüyoruz? Mehdi (as)’da görüyoruz. Çünkü mesela televizyona çıkıyorlar zırvalıyor adam, özlü ilim yok. İnsanların beyni uyuşuyor, konuşuyor, konuşuyor bir türlü özlü bilgiye geçilemiyor.
Bak diyor ki, Musa (as) “İnşaAllah.” Çünkü inşaAllah niye söylüyor? Mehdi dili. Moşiyah dili. Moşiyah şifresi. Bak o konuşuyor konuşuyor, ilk hangi kelimeyle açıyor sırrı? Anahtar ne? “İnşaAllah.” Mehdiyet anahtarıyla açıyor bak. “İnşaAllah, beni sabreden bulacaksın.” Çünkü “sabırlı olmayanlar buna kavuşamaz” diyor Cenab-ı Allah ayette. Sabredenler buna ancak kavuşurlar. Önemli bir sır ama inşaAllah’la başlıyor, anahtar kelimeyle. ““Hiçbir işte sana karşı gelmeyeceğim” dedi.” (Kehf Suresi, 69) diyor. İmametin şartı budur zaten, hiçbir işte karşı gelinmemesi. Peygamber imameti böyledir. “Dedi ki: "Eğer bana uyacak olursan”” bak “eğer” diyor. Çünkü uymayabilir de, uyacak olursan. Eğer farz olmuş olsaydı, Tevrat’a uyması gibi farz olsa tamam. Ama zaten talimat almış “fakat bunu yapamazsın” diyor Musa (as)’a. Ama “eğer bana uyacaksan” diyor. Mesela o zaman diyebilir ben biraz daha kendimi toparlayayım ondan sonra geleyim yapayım diyebilir, anlatayım diyebilir, uyayım diyebilir. “Hiçbir şey hakkında bana soru sorma,” şu niye şöyle oldu? Bu niye böyle oldu? Bu olmaz diyor. “Ben sana öğütle-anlatıp söz edinceye kadar.” (Kehf Suresi, 70) Öğütle anlatmak ama “ben sana anlatırım, gerekirse anlatırım” diyor. Kuran’da da var ya “siz sormayın” diyor. “Hüküm çıkar ortaya.” Yani “Size hükmün gelmesini bekleyin” diyor Allah.
“Böylece ikisi yola koyuldu” bak sürekli “ikisi” diyor. Hep Mehdi (as) ve İsa (as)’a dikkat çekilmesi var. “Nitekim bir gemiye binince,” demek ki bu deniz öyle ıssız bir deniz değil, gemilerin kaynadığı bir yer. Yine olsa olsa İstanbul oluyor, iki boğazın birleştiği, çünkü denizler var ama okyanus tarzında vs oluyor. Çok zorlarsan oralarda da boğazlar ama bak bu boğaz öyle değil, burada gemilerin olduğu bir boğaz burası. “Gemiye binince, o bunu (gemiyi) deldi.” Bu nedir? Bir sabotaj, bir patlama gibi, bir yıkma gibi bir şey öyle görünüyor.
“Dedi ki: “İçindekilerini batırmak için mi onu deldin?”” Adam soruyor mesela bu kadar olaylar oluyor, ‘neden oluyor?’ Diyor. Mesela bu kadar insan ölüyor neden ölüyor? Halbuki bir hikmeti, sebebi oluyor Allah Katında. “Dedi ki: “İçindekilerini batırmak için mi onu deldin?”” İçindeki insanlar bak en kötü ihtimali söylüyor Hz. Musa (as). “Onları öldürmeyi mi kastediyorsun?” Diyor açıkça. “Cinayete mi teşebbüs ediyorsun?” Diyor. “Andolsun, sen şaşırtıcı bir iş yaptın.” (Kehf Suresi, 71) Zaten hep şaşırtıcı onun üslubu da, şaşırtıcı bir iş yaptın. Bir de yemin ederek söylüyor.
“Dedi ki: "Gerçekten benimle birlikte olma sabrını göstermeye kesinlikle güç yetiremeyeceğini ben sana söylemedim mi?"” (Kehf Suresi, 72) Kesinlikle, niye kesinlikle diyor? Çünkü vahiy aldığı için. Hz. Musa (as)’ın bütün konuşmalarını biliyor. İtiraz edeceğini biliyor. Bak ısrarla o da aynı şeyi söylüyor. “Beni, unuttuğumdan dolayı sorgulama.” Öbür yardımcısı da söylüyor dikkat ederseniz, hep unutma unutma. ““Ve bu işimden dolayı bana zorluk çıkarma” dedi.” (Kehf Suresi, 73) diyor. Halbuki zorluk çıkarttığı için değil, Allah’ın emri öyle olduğu için yapıyor.
“Böylece ikisi” bak defalarca ikisi diye geçiyor. “(Yine) yola koyuldular. Nitekim bir çocukla karşılaştılar, o hemen tutup onu öldürdü.” Mesela bak orada cinayete teşebbüs var, burada da alenen cinayet var değil mi? Öyle görünüyor zahiren. “(Musa) Dedi ki: “Bir cana karşılık olmaksızın,”” Tevrat’a göre hüküm öyle cana can, göze göz, dişe diş ya. “Tertemiz bir canı mı öldürdün?” Bak bir de “tertemiz” diyor. Halbuki bilemez tertemiz olduğunu ama yaşı biraz küçük olduğu için hükmünün öyle olduğunu düşünüyor. Bilemez, vahiy alması lazım tertemiz olduğunu bilmesi için. Çünkü tertemiz olmadığını söylüyor zaten. Hızır (as) söylüyor vahiy ile söylüyor. Bak, “Tertemiz bir canı mı öldürdün? Andolsun, sen kötü bir iş yaptın” (Kehf Suresi, 74) diyor. Yemin ederek söylüyor, bayağı emin halbuki hiçbir işe karışmayacağına dair söz vermiş ama net hükümle “cinayet işledin” diyor yani. “Katil oldun” diyor.
“Dedi ki: "Gerçekte benimle birlikte olma sabrını göstermeye kesinlikle güç yetiremeyeceğini ben sana söylemedim mi?"” (Kehf Suresi, 75) İşte insanların bilemeyeceği derin bir yapılanma var dünyada, bunu insanlar çözemez. Gören müthiş bir zulüm olduğunu düşünür. Halbuki mutlaka olması gereken bir şey oluyor. O olaylar olmasa ne Mehdiyet oluyor, ne İsa Mesih’in inişi oluyor, ne veli kullar ortaya çıkar, ne imtihan olur hiçbir şey olmaz. Olması gerekiyor ama tabii buna düz akılla takat yetmez. Bir ihtimal Huruf-u mukataanın içindeki sırlarla açıklanabilir insanlara. “Bundan sonra sana bir şey soracak olursam, artık benimle arkadaşlık etme” diyor. “Arkadaşlığımız bitsin” diyor. “Benden yana bir özre ulaşmış olursun.” (Kehf Suresi, 76) “Ben kabul edeceğim artık” diyor.
“Böylece ikisi yola koyuldu.” Bak şimdi o genç gidiyor ama yine iki. Bir türlü üç olmuyor. O genci bırakıyor, o gencin işte İstanbul’da olduğu söylenir. Mezarının burada olduğu söylenir biliyorsunuz. İsmi ne? Yuşa. Onu orada bırakması da çok manidar, tek bırakıyor, normalde olmaması lazım. Ledün ilminin bir gereği olarak tek bırakıyor onu. Sadece onu kabul ediyor Hızır (as). Sırrı sadece ona vereceği için çünkü üçüncü bir kişiye o sırrı veremez, yetkisi yok. Sır verme yetkisi olması lazım. Önüne gelen etrafında on kişi bile olsa onu alamaz. Kendi, karısı, çocuğu da olsa alamaz. Sadece sır verilecek kişi yanına alınabiliyor ve teke tek o kadar.
“Böylece ikisi yola koyuldu. Nihayet bir kasabaya gelip yemek istediler.” Burada da ruhani varlık olmadıkları anlaşılıyor, yemek istediler, istediğinde yemek yiyebildiği anlaşılıyor Hızır (as), melek olmadığı anlaşılıyor o zaten onu vurgulamak için de Kuran onu açıklıyor. “(Kasaba halkı) onları konuklamaktan kaçındı.” Neden olduğu da belli değil. Bir ihtimal o çocuğun ölümünü duyduysa kasaba halkı dehşete düşmüş olabilirler. Rüya gibi bir hayat olmadığı anlaşılıyor, aktif bir hayat bu. Bir rüya görüyor değiller. Hani yekaza hali olmadığını da anlıyoruz, yekazeya da benzemiyor çünkü kasaba halkı bilinçli olarak sokmuyor o kasabaya. Bu Allahualem herhalde kasaba yakınlarında olmuş bu çocuk öldürme olayı, hemen duyulmuştur, adamlar da hiçbir şekilde böyle bir şeyi kabul etmiyorlar. Kasabaya sokmak istemiyorlar, tehlikeli görüyorlar. Hızır (as)’ın da heybetli olduğu anlaşılıyor yoksa halk onları normalde tutuklayabilir, hapse atabilir ama güç yetecek gibi olmadığı anlaşılıyor. Bir kasaba dolusu insanın güç yetiremeyeceği durumda olduğu anlaşılıyor.
“Fakat (kasaba halkı) onları konuklamaktan kaçındı. Onda (kasabada) yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar buldular.” Yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar, işte o Mescidi Aksa’daki duvar ona işaret ediyor. “Hemen onu inşa etti.” Burada da duvarcı ustası olduğunu vurgulamak için. Çok açık ve net olarak duvarcı ustası, inkar edilecek bir yön yok. Hızır (as) duvarcı ustası, üstat ve bak “hemen onu inşa etti” diyor yani olağanüstü bir bilgiye sahip, alışılmışın dışında bir bilgiye sahip. “(Musa) Dedi ki: "Eğer isteseydin gerçekten buna karşılık bir ücret alabilirdin."” (Kehf Suresi, 77) Kasaba halkından ama kasaba halkı zaten kaçınıyor, birde adamlarla anlaşması falan da yok. Hızır (as) “Dedi ki: "İşte bu, benimle senin aranda ayrılma (zamanı)mız.”” Zamanı geldi diyor. Çünkü kendisi de söylemiş oluyor, artık tamam. “Sana, üzerinde sabır göstermeye güç yetiremeyeceğin bir yorumu haber vereceğim.” (Kehf Suresi, 78) Demek ki bu sistemin insanlarının yaptıklarına normal bir insan tahammül etmesi mümkün değil.
“Dedi ki: “İşte bu, benimle senin aranda ayrılma (zamanı)mız.”” Ayrılma zamanı, o belirli Allah Katında. “Sana, üzerinde sabır göstermeye güç yetiremeyeceğin bir yorumu haber vereceğim.” (Kehf Suresi, 78) Hakikaten bu taifenin faaliyetlerini gören yani hep harama girdiğini düşünür. Kitle katliamları gibi görünür, yıkılan binalar görülür, peş peşe faili meçhuller görülür anlaşılacak gibi değil yani bir insanın kavrayıp anlayabileceği gibi değil.
“Gemi, denizde çalışan yoksullarındı.” Gemi Kuran’da hep geçer. Nuh’un gemisi, diğer gemiler. “Gemi, denizde çalışan yoksullarındı, onu kusurlu yapmak istedim. (Çünkü) ilerilerinde, her gemiyi zorbalıkla ele geçiren bir kral vardı.” (Kehf Suresi, 79) Bak despot bir devlet adamından da bahsediyor, despot devlet adamları ahir zamanda baskıcı rejimlere de işaret var. “Gemi, denizde çalışan yoksullarındı, onu kusurlu yapmak istedim,” Bu ilmi ledündür işte bu, batın ilmi. Bunu Hz. İbrahim (as) da uyguluyor. Putperestler yanına geliyor, “ben hastayım” diyor. Bu ilmi ledündür, adamların hepsi kaçıyor halbuki hasta falan değil, ledün ilmi. Mesela Mehdi (as)’da da vardır ledün ilmi yani perdeler.
"Çocuğa gelince, onun anne ve babası mü'min kimselerdi. Bundan dolayı, onun kendilerine azgınlık ve inkar zorunu kullanmasından endişe edip-korktuk." (Kehf Suresi, 80) Şüphe üzerine adam öldürüyor. Yani pislik yapacağını düşündüğü, İslam’a zarar vereceğini düşündüğü insanları faili meçhulle öldürüyor Hızır (as). “Böylece, onlara Rablerinin ondan temiz olmak bakımından daha hayırlısı,” Bak bir kere temiz ve merhametli, bak temiz, merhametli. “Daha yakın olanını vermesini diledik.” (Kehf Suresi, 81) 81. Ayet bu alenen Mehdiyet’i işaret ediyor. Öbürü de deccaliyeti işaret ediyor. Biri ölüyor, biri başarılı oluyor.
“Duvar ise, şehirde iki öksüz çocuğundu.” Bu iki öksüz çocuk bak öksüz Mehdi (as); öksüz olduğu hadisle sabit. İsa Mesih’in zaten Kuran ayetiyle belli. “Altında onlara ait bir define vardı.” Demek ki o Hz. Süleyman (as)’ın mescidinin kalıntıların altında çok önemli şeyler var. Şu an İsrail onu arıyor. Tünel açıyor. Müslümanlara müsaade etmiyor. Özellikle Mescid-i Aksa’nın altını aramak istiyorlar. Mescid-i Aksa’yı yıkması tehlikesinden dolayı müsaade etmiyorlar biliyorsunuz. “Rabbin diledi ki, onlar erginlik çağına erişsinler ve kendi definelerini çıkarsınlar; (bu,) Rabbinden bir rahmettir. Bunları ben, kendi işim (özel görüşüm) olarak yapmadım.” Nasıl yapmış? “Vahiyle yaptım” diyor. Peygamber mi? Değil. Kul, bak, kul da vahiy alıyor. Aynı peygamber gibi, kul vahiy alıyor. Yani bu önemli bir bilgi. “İşte, senin sabır göstermeye güç yetiremediğin şeylerin yorumu.” (Kehf Suresi, 82) Onun öğretmeni konumunda.
Zülkarneyn Kıssası'ndan Açıklamalar
Mehdi'nin Yapacağı Bütün Faaliyetleri Allah Yaratır
“Sana (Ey Muhammed,) Zu'l-Karneyn hakkında sorarlar.” Zu’l Karneyn de Zul iki demektir. Bak, yine burada iki çıkıyor. İki yönlü, iki zamanlı anlamına geliyor Zu’l Karneyn. “De ki: “Size, ondan 'öğüt ve hatırlatma olarak' (bazı bilgiler) vereceğim.”” (Kehf Suresi, 83) Bak, öğüt ve hatırlatma şimdi farz bilgiler değil, ahkama ait konular değil; öğüt ve hatırlatma. Öğüt ve hatırlatma nedir? İbret alınacak konular.
“Gerçekten, Biz ona yeryüzünde sapasağlam bir iktidar verdik” İşte Hz. Mehdi (as)’da beklediğimiz yapı bu, yeryüzünde sapasağlam bir iktidar. Şu an bütün İslam ülkelerinde sapasağlam hiçbir iktidar yok, paramparçalar. Paramparça olunması zaten sapasağlam olmayı ortadan kaldıran bir durum. “ve ona her şeyden bir yol (sebep) verdik.” (Kehf Suresi, 84) Sebep çok önemli. Cenab-ı Allah’ın gücü sebeple ortaya çıkıyor. Zu’l Karneyn’de de meydana gelen bütün olaylar onun gücünden kaynaklanmıyor. Yani onun hiçbir gücü yok. “Ben verdim” diyor Allah. “her şeyden bir yol (sebep) verdik.” Diyor. Dolayısıyla insanlar Zu’l Karneyn, Mehdi deyince olağanüstü varlık olarak görüyorlar. Bütün güç Allah tarafından veriliyor. Yani onun şahsına ait hiçbir güç yoktur. Yani şirk koşmaya meraklı tipler var ya “Mehdi mi bizi kurtaracak?” diyor. Mehdi kurtarmıyor, Allah kurtarıyor onu kullanıyor Allah. O bedeni kullanıyor. Yani diyor ki; “yapsa peygamber yapardı.” Peygamberi de putlaştırıyor. Peygambere bütün gücü veren Allah. Hz. Mehdi (as)’ı da bir kul olarak Allah kullanıyor sadece, o kadar.
Allah'ın Müminlere Bir Rahmeti Olarak Mehdiyet Kolaylık ve Güzellik Üzerine Kuruludur
“O da, bir yol tuttu.” (Kehf Suresi, 85) “Sonunda güneşin battığı yere kadar ulaştı ve onu kara çamurlu bir gözede batmakta buldu, yanında bir kavim gördü. Dedik ki: "Ey Zu'l-Karneyn, (istiyorsan onları) ya azaba uğratırsın veya içlerinde güzelliği (geçerli ilke) edinirsin." (Kehf Suresi, 86) Hz. Mehdi (as) hangisini tercih ediyor? Güzelliği ilke ediniyor. Yani azap yok onun şeyinde. Bak, iki yön gösteriyor Allah. İstese azap da gösterebilir, şiddet de gösterebilir. Ama güzelliği de ilke edinebilir. Güzelliği ilke edinmek esas oluyor.
“Dedi ki: "Kim zulmederse biz onu azaplandıracağız, sonra Rabbine döndürülür, O da onu görülmemiş bir azapla azaplandırır.” (Kehf Suresi, 87) “Kim iman eder ve salih amellerde bulunursa, onun için güzel bir karşılık vardır.” Yani Hz. Mehdi (as) yanlısı olan, İslam’dan, Kuran’dan yana olanlara bir müjde var burada. “Kim iman eder ve salih” samimi “amellerde bulunursa, onun için güzel bir karşılık vardır.” Nasıl güzel karşılık? Hem dünyada hem ahirette olağanüstü güzellikler.
Bak, “Ona buyruğumuzdan kolay olanını söyleyeceğiz.” (Kehf Suresi, 88) Şimdi Mehdiyet’in yöntemi ne? Dini kolaylaştırmak. Burada ne anlatılıyor ayette? “Ona buyruğumuzdan kolay olanını söyleyeceğiz.” Dinin kolaylaştırılması. Tahfif. Diyor ya Cenab-ı Allah, şeytandan Allah’a sığınırım. “O, sizleri seçmiş ve din konusunda size bir güçlük yüklememiştir, atanız İbrahim'in dini(nde olduğu gibi).” (Hac Suresi, 78) “Allah, size kolaylık diler, zorluk dilemez.” (Bakara Suresi, 185) Gelenekçi sistem dini alabildiğine zorlaştırma üstüne kuruludur. Mehdiyet de dini alabildiğine kolaylaştırması üstüne kuruludur. Bak, aradaki fark budur. Gelenekçi sistem deccalin etkisiyle dini alabildiğine zorlaştırır, içinden çıkılmayacak hale getirir. Mehdiyet de Mehdiyet’in bereketiyle dini alabildiğine kolaylaştırır. Bu da Allah’ın bir rahmeti müminlere.
“Sonunda güneşin doğduğu yere kadar ulaştı ve onu (güneşi), kendileri için bir siper kılmadığımız bir kavim üzerine doğmakta iken buldu.” (Kehf Suresi, 90) “İşte böyle, onun yanında "özü kapsayan bilgi olduğunu" (veya yanında olup-biten her şeyi) Biz (ilmimizle) büsbütün kuşatmıştık.” (Kehf Suresi, 91) Bak, yine aynı bilgi burada da geçiyor görüyorsunuz. “özü kapsayan bir bilgi” Hz. Mehdi (as)’da olan da bu, Zu’l Karneyn’de de olan bu. Yani gelenekçi zırvaları değil, gelenekçi demagojisi değil. Özlü, kısa doğru bilgi.