A9 TV, 20 Mayıs 2017
İncelikler İmtihanla Ortaya Çıkıyor. İmtihan Olmasa Hayat Ve İnsan Biraz Kütleşir.
İmtihan olmazsa incelikler, detaylar ortaya çıkmıyor. Yani hayat biraz kütleşir. Hastaneler olacak, ilaçlar olacak, hayatta çok fazla ince detaylar olacak. Bunların hepsini öğreneceğiz, rahat yaşamanın değerini iyice bileceğiz. Mesela cennete gidiyor insan ilk istediği şey koltuğa oturmak oluyor halbuki normalde koltuğa ihtiyacı yok. Neden? Mesela yatağa uzanmak istiyor çünkü dünyada alışmış. Yani yatağı eğer öğrenmezse yatağa gitmez. Koltuğu öğrenmiş olmasa yani koltuğu bir nimet olarak bilmese koltuğa gidip oturmaz. Halbuki yorgunluk duymuyor, yorgunluk duymadığı halde oturmak istiyor. Mesela arabayla gezmek istiyor cennette. Halbuki istediği yere anında gidebilir ama o arabayı nimet olarak görüyor alışmış. Bu dünyada alıştığımız her şey orada bize incelik ve detay haline gelecektir. İncelik ve detayı bilmezsek o zaman orada küt bir hayat anlayışı kafamıza gelir. Yani sadece yemek yemek ve köşkte oturmak kalıyor. Orada sohbet ediyorsun. Hayat matlaşır. Matlaşmaması için, aşkın derinleşmesi için zorluklar gerekiyor. Mesela bir Mehdi oluyor orada ahirette mesela Peygamberimiz (sav) oluyor, Hz. Yusuf (as) oluyor. Biz Hz. Yusuf (as)’ı seviyoruz, niye seviyoruz? Çok coşkuyla seviyoruz. Hapiste yatıp çile çektiği için seviyoruz. Peygamber (sav)’i niye seviyoruz? Çile çektiği için, acılarından, sadakatinden dolayı seviyoruz. Hz. Mehdi (as)’ı niye seviyoruz? Çektiği çileler, uzun mücadelesinden dolayı seviyoruz. Yoksa yani sevmek için bir gerekçe de kalmamış oluyor. Çok az gerekçe. Mesela cennet hurileri var sadece güzel oldukları için seviyoruz, cennet hurilerini. Ama cennet kadınlarını severken bin bir türlü üstün ahlakından dolayı seviyoruz. Yani o hayata renk katmış oluyor. Bir de Allah’ın aklını biz tam kavrayamıyoruz. Kısmen kavrıyoruz. Bize göre her şey rahat olsun falan diyoruz ama öyle olmuyor. Mesela şunu affedelim diyorsun affedersen çok büyük bir adaletsizlik meydana gelmiş oluyor, zarar meydana gelmiş oluyor.
Çocukların En Çok Hoşlanacağı Şey Kaliteli Bir Sevgi Ve Kendisine Saygı Duyulmasıdır. Çocuk Camide Bu Sevgiyi Görürse Camiyi Sever
Camiler çocuklar için cazip hale getirilir. Ama nasıl yaparsın? İşte oyuncaklar koyarsın bazı yerlere. Çocuk oyuncaktan hoşlanır, orada onunla eğlenir. Bahçe yaparsın, oraya da gelir. Ama çocuğun en çok ihtiyacı olan şey sevgidir. Kaliteli bir sevgidir ve temizliktir, nezakettir, saygı duyulmasıdır kendine. Şimdi cami cemaatinin eğitilmesi gerekiyor burada. En çok ihtiyaç duyduğu şey. Yoksa o çocuk parkına da gider, illa caminin bahçesine ihtiyacı olmaz. Caminin içinde de koşup oynayabilir. Ama bu onun ruhunda bir dinginlik, rahatlık meydana getirmez. Camideki insanların o çocuklara hitap etme kabiliyetinin yüksek olması lazım. Yani çocukla çocuk olması lazım, onun ruhuna inebilmesi lazım yahut onun ruhuna çıkabilmesi lazım. Ona çok güzel hitap etmesi, şefkat göstermesi, merhamet göstermesi, saygı gösterip değer vermesi lazım. Ve kaliteli, temiz bir ortamda o çocukların yaşaması, bu güzel sohbetlerin orada onlara aktarılması gerekir. Yani orada Allah’tan korkan, Allah’ı çok seven insanlara ihtiyaç var. Ama oraya cahil insanları koyarsan, bilgisi, görgüsü eksik insanları koyarsan olmaz. O zaman o çocuklar orada bunalır ve canları yanar.
Laikliğin En Güzel Anlatımı İslam'da Ve Kuran'da Vardır.
Laikliği işte Kuran ayetinde Cenab-ı Allah çok net açıklıyor. Şeytandan Allah’a sığınırım. “Sizin dininiz size benim dinim bana” diyor. “Bizim dinimiz bize” diyor “sizin dininiz size.” Laikliğin en kısa özet açıklamasıdır. Yani ben senin dinine karışmam, sen de benim dinime karışma. Sen kendi dininde özgürsün baskı yapmam ben sana, ben de kendi dinimde özgürüm kimse bana baskı yapmasın. Kuran’ın kısaca anlattığı, Cenab-ı Allah’ın Kuran’da bize anlattığı güzel hayat şekli. Laiklik, Kuran’ın bir hükmüdür.
(“Peygamberimiz (sav)’in Türkler hakkındaki hadisleri doğru mudur?” sorusuna cevap)
Doğru olması tabii ispat edilebilecek bir şey değil. Ama makul görülüyor çünkü hakikaten İslam’a çok hizmet etmişler. Kuran’ın ayetinin de işaret ettiği “sizin yerinize” diyor “başkasını getiririm. Onlar bana hizmet ederler, Bana secde edici olurlar. Bana ibadette gücümseme yapmazlar. Aşkla, şevkle Allah’a, dine hizmet ederler” diyor. Bunu Osmanlı’da gördük, Türk milletinde gördük. O yönden işaret ettiğini anlıyoruz. Ama tabii hadis tekniği açısından ispatı mümkün değil. Yani doğru mudur, değil midir? Ama fiili duruma göre hakikaten Türkler İslam’ı en temiz, en kaliteli, en titiz yaşayan topluluk olarak görülüyor, İslam alemi bunu kabul ediyor. Bu yönüyle o hadislerin doğru olduğunu anlıyoruz.
Atatürk Kaliteli Bir Müslümandı. Kuran Okuyan, Kuran'ı Seven Bir İnsan.
Atatürk tabii Osmanlı delikanlısı. Ta çocukluğundan itibaren bir kere Kuran harflerini öğrenmiş, Kuran’ı kendi harfleriyle, orijinaliyle okumayı bilen bir insan. Annesi Zübeyde Hanım çok dindar bir hanım, beş vakit namazında muttaki bir hanım. Babası Ali Rıza Bey de öyle çok muttaki namazında niyazında bir insan. Atatürk’ün hayatına baktığımızda da cebinde sürekli Kuran taşıdığını görüyoruz. O Anıtkabir’de duruyor o Kuran, cebinde sürekli taşıdığı Kuran. On binlerce Kuran dağıttırdı Anadolu’da. Elmalılı Hamdi Yazır Efendi’ye Kuran tefsiri yaptırdı, her yere dağıttırdı. Buhar-i Şerif’i tercüme ettirdi, her yere dağıttırdı. İmam hatip liseleri açtırdı. İlahiyat fakültelerini açtırdı. Diyanet İşleri Başkanlığı’nı kurdurdu. Yetmiş binin üstünde cami var, yaklaşık yüz bin cami var. Bunlar İslam’a hizmet ve açıkça Müslümanlık alameti. Bu tarz bir hizmeti şu ana kadar hiçbir lider yapmamış. Yani Atatürk’ün İslam’a hizmet ettiği kadar şu ana kadar hiç kimse yani son altı yüz, yedi yüz yıl içerisinde diyelim yapmamışlar. En vurucu, en kararlı, en güçlü İslam’a hizmet eden kişi o olmuş. Müslümanları Kuran’a davet etmiş, Kuran’a göre yaşamalarını istemiş yani hurafat ve tahrifattan kurtulmasını istemiş İslam’ın. Hurafelere karşı da mücadele etmiş Atatürk. Tam bir Kuran Müslüman’ı. Camide hutbe okuyor, namaz kıldırdı. Yani Müslüman olduğuna dair alametlerin ucu sonu yok. Dolayısıyla tabii ki temiz bir Müslüman.
Kuran'a Göre Reenkarnasyon Yoktur.
Olabilirdi yani Allah istese olurdu, olmayacak bir şey yok ama Kuran’da öyle bir işaret yok, ifade yok, Tevrat’ta da öyle bir ifade yok, İncil’de de öyle bir ifade yok. Fiili delillerde böyle bir şey yok. Adam diyor ki işte “ben daha geçen hayatımda koyun güdüyordum bu dağlarda” falan diyor. Hayal meyal bir şeyler hatırlıyor. Yani o hatırladığı şeyler cinlerin ona ilka ettiği görüntüler, cinlerin aklına getirdiği bilgiler. Dolayısıyla yarım yamalak bilgilerle, flu hatırlamalarla geçmişinde ne olduğunu ne bittiğini açıklaması bir insanın geçerli olmaz. Velev ki olsa bile o şahsın gelişmesine onun hiçbir faydası yok. Çünkü geçmişini tamamen hatırlaması lazım ki o tecrübelere göre kendini eğitsin ve doğru yola götürsün. Geçmişini de hiç hatırlamadığına göre, küçük küçük yerlerde hatırlamalar var gibi ona gösterildiğine göre yani onun karakterini güçlü olarak geliştirecek hiçbir tecrübi geçmiş bilgisi olmadığına göre o zaman böyle bir şeyi savunmak, iddia etmek bilimsel yönden de mümkün değil, din yönünden de mümkün değil.
İnsanların Yeşilden Ve Denizden Hoşlanması, Cennete Duyulan Özlemden Kaynaklanır
Cennetteki içgüdüden kaynaklanıyor. Mesela altından da hoşlanıyorlar, taşlardan da hoşlanıyorlar mesela yakut şu bu, zümrüt. Cennette o sevgi oluşturulduğu için yoksa normalde hiçbir şey ifade etmemesi lazım. Mesela altına karşı müthiş bir heyecan oluyor insanlarda. Mesela bir kadına altın bir şey hediye ettiğinde çok mutlu oluyor. Deniz gördüğünde insanın içi açılıyor, içgüdüseldir. Cennetteki duygunun insanda içgüdü olarak olmasından kaynaklanıyor. Biz yaratılıştan cennete, suya, nehre, yeşilliğe karşı müthiş bir beğeniyle yaratılıyoruz. Küçük çocukların güzelliğine, insanların güzelliğine, bitkilerin çiçeklerin güzelliğine göre bir içgüdüyle yaratılıyoruz. Biz o zaman anlıyoruz ki Cenab-ı Allah bizi ahiret için hazırlamış, bu içgüdüyü de bize vermiş. Biz bu içgüdüyü hem dünyada, ahirette de en güçlü haliyle yaşamış oluyoruz.
Peygamberimiz (sav) De Ahirette Sadece Kuran'dan Sorumludur, Müslümanların Tamamı Da Sadece Kuran'dan Sorumludur
Peygamberimiz (sav) Kuran dışında yüzlerce, binlerce söz söylüyor ama onu din haline getirirsen harama girersin. Çünkü Allah Peygamber (sav)’e “sen sadece Kuran’dan sorumlusun” diyor. Sadece Peygamber (sav) Kuran’dan sorumludur. Ama mesela der ki “yemek yiyoruz ama” işte “bir kısım arkadaşlar ağırlıklı olarak et yiyorlar ben tavsiye etmem bu kadar çok et yemenizi.” Mesela “az et yiyin sebzeyi daha çok yiyin” diyebilir. Yani tıbbi bir tavsiyede bulunabilir. Ama bu farziyet kesbetmez. Çünkü modern bilimle de birçok şey biliniyor. Adamın duyup duymadığı da malum değil yani ne olduğu da belli değil.
Mesela başı ağrıyordur, “ılık su iç iyi gelir” der mesela “başını ört” der. Yani o devrin akıllı, kültürlü insanı. Ama Allah’ın emri olmaz bu. Yani ibadet olmaz bunlar. Filancadan duydum. O zaman sen on binlerce hüküm bulursun, yüz binlerce hüküm olur. Dini ortadan kaldırırsın, şu an olduğu gibi. Mahvettiler İslam dinini. Ve Müslümanlar birbirine girer. Allah ne diyor Peygamber (sav)’e? “Sen sadece Kuran’dan sorumlusun” diyor “sadece Kuran’dan.” Onun dışında hayata ait hükümler her zaman devir içerisinde o değişir. Mesela diyor ki “misvak kullanın” diyor, şimdi diş macunları var, diş fırçaları var. O devrin imkanı o. Peygamber (sav) tabii ki o devirde ne tavsiye edecek? Misvak tavsiye edecek. Artık misvak kıyamete kadar geçerli anlamına gelmez bu. Şimdi diş fırçasıyla çok daha mükemmel temizleyebiliyorsun. Mesela o devirde dişi neyle çekiyorlar? İşte demir kerpetenle falan çekiyorlar. Şu an uyuşturuyorlar, o var bu var yani teknoloji sürekli gelişir Allah oraya ket vurmaz. Yani orada bir açıklık var. Yani hanım kardeşimizin demek istediği belki hadislere kapı açmak için söylemiştir diye düşündüm onun için cevap veriyorum.
Kuran'a Göre Namaz Kolaydır Ve Sadedir. Namazı Zorlaştıran Kuran Dışındaki İslam Anlayışıdır
Namaz gelenekçi anlamda, Ortodoks anlamda yüzlerce sayfa kitapta anlatılsa da anlatılamayan bir husustur. Ama bana kalırsa, Kuran’a göre anlatacak olursan son derece sade ve son derece kolaydır. Yani bir namazı tarif etmek beş dakikasını alır insanın en fazla. Ama gelenekçi Ortodoks sisteme göre onu kastediyor kardeşimiz, İslam’ın farzları, vacipleri, sünnetleri, mendupları, mekruhları saymaya kalkarsak yani ferah bir haftamızı alır tahmin ediyorum. Geceli gündüzlü anlatırsak bir haftamızı alır.
Kuran'ı Herkes Kendi Dilinde Okumalıdır. Arapça Okumanın Farziyeti Yoktur, Kuran'ı Uygulamak Esas Olandır
Asıl olan Allah’ın hükümlerinin öğrenilmesidir. Arapçası gönüle hoşluk verir, ferahlık verir ama onun bir farziyeti yok. Çünkü hiç anlamıyorsun ki tek kelime anlamıyorsun. Allah bizim anlamamızı istiyor. O hükümleri yerine getirmemizi istiyor dolayısıyla Türkçesini okuduğumuzda, anladığımızda, uyguladığımızda Allah’ın emri yerine gelmiş oluyor. Yani ahirette bize “Arapçasını niye bilmiyordun?” demez Allah. “Benim hükümlerimi yaptın mı, yapmadın mı?” onu soracak Allah. Dolayısıyla Türkçesi bizim için yeterli.
Alışverişte Mağazalarda Çalışan İnsanlara Saygılı, Nezaketli Üslup Kullanmak Güzeldir. Onlara Robot Gibi Davranmak Saygısızlık
Davranış açısından satıcı olan insanlara saygılı, sevecen, hürmetli davranmak onları yormamak, yıpratmamak gerekir. Ben bazen görüyorum çok hırpalıyorlar. Gereksiz sorularla, gerilim ortamı meydana getirerek. Veyahut sadece onları bir robot gibi görerek sanki insan değillermiş gibi sadece satıcı bir mekanizmaymış gibi yaklaşıyorlar bu doğru değil. Hal hatır sorarak, gönül alarak, sevecen davranarak onların da insan olduğunu, yorulduğunu düşünerek, zorlu bir hayat yaşadıklarını düşünerek gönül alıcı bir üslup olması lazım. Onları ferahlatıcı, onların içini açan hal hatır soran sevgi dolu bir üslup.
Futbolda Kavga Ruhunun Ortadan Kalkması İçin Devletin Öncülüğünde Karşılıklı Dostluk Anlayışının Öğretilmesi Lazım
Çok dehşet verici bir şey karşı futbol takımına gidip saldırmak ehli imanın, Allah’tan korkan, Allah’ı sevenin, kalbi sevgi dolu olan bir insanın yapacağı bir şey değil. Muhalif bir futbol takımıysa bir eğlence yerlerine gider eğlenirsiniz beraber tanışırsınız. Ertesi gün de tezahürat yaparsınız. O kavga ruhu daha önceden gençlere enjekte edildi, o gelenek olarak birbirlerine tevasür etti gelişti böyle olmaz. En başından olay olumsuz gelişmiş. Bu bir gelenek haline gelmiş. Çirkin bir gelenek haline gelmiş. Bu geleneği düzgün güzel bir gelenek haline getirmek için devletin öncülüğünde örnek bir karşılıklı dostluk anlayışı gösterilmesi lazım.
Allah Sevgisi Ve Allah Korkusu Güçlenirse Her Şeyi Devletin Üzerine Bırakmak Azalır
Allah sevgisi, Allah korkusu tam artarsa, hakkıyla artarsa, sevgi her yanı kaplarsa her şeyi devletin üstüne bırakma politikası ortadan kalkar. Mesela diyor ki “Yolları devlet temizlesin. Otistik çocukları devlet halletsin. Fakir fukaraya devlet yardım etsin.” O zaman ne olur? Devletin yapacağı görevi halk yapar. Mesela fakir fukarayı halk kalkındırır, koruyup kollar. Otistik çocukları halk millet sahip çıkar. Bu iman eğitimiyle, Allah korkusu, Allah sevgisini artması, derinlik, Kuran mucizeleri, iman hakikatlerinin çok iyi bilmesiyle olur. O zaman devlete çok az iş kalır. Mesela herkes evinin önünü süpürse devletin sokakları süpürmesi diye bir konu olmaz. Değil mi? Dolayısıyla her şeyi devletten beklemek olmaz. Biz yapacağız, bizler yapacağız eğitimli, imanlı kitleler topluluklar devletin yapacağı görevin neredeyse yüzde doksan dokuzunu yapabilir.
(Amerika Başkanı Donald Trump ilk yurtdışı ziyaretini Suudi Arabistan’a gerçekleştirdi. Bu ziyarete damga vuransa Amerikan yönetiminin Riyad’a sunduğu Arap NATO’su Planı oldu. Washington Post Gazetesi’nin haberine göre körfez ülkeleri arasında kurulması planlanan birliğin amacı terörle mücadele ve İran’ın bölgede gelişen etkisini dengelemek. Ayrıca ziyarette Melania ve Ivanka Trump’ın başlarını örtmemeleri ve erkeklerle bir arada oturmaları da Suudi yönetiminin zihniyet değişikliği açısından dikkat çekti.)
İşte bizim fikrimiz dünyaya hakim oluyor. Önce bizi sürüklemek istediler ama biz onları sürüklemeye başladık. Bak İran’da bizim görüşümüz hakim olmaya başladı. Suudi Arabistan’da bizim görüşümüz hakim olmaya başladı. Prens’in işyerinde bütün hanımlara mini etek mecburiyeti getirilmiş. Bütün genç kızlar mini etekle çalışıyorlar. Prens’in işyeri çok büyük bir yer. Gayet nezih bir ortam, herkes kadınlara karşı saygılı, kimse onların iffetine, namusuna, haysiyetine yönelik bir tavır göstermiyor. Cennet gibi bir ortam, tertemiz havalandırması mükemmel, mobilyaları mükemmel. Ama bu insan bir prens düşünün.
Köy Hayatı Şahanedir. Ama Sürekli Köyde Yaşamak Zordur Biraz Köy Biraz Şehir Olması Lazım
Köy hayatı şahane bir şeydir. Şahane. Ama sürekli köy olmaz köyle şehir arasında bir bağ olması gerekiyor. Zaman zaman köy, zaman zaman şehir. Ama köy şahanedir. Hayvan sevgisi açısından güzel, bitki sevgisi açısından güzel. Bir kere çimenlerle dostluk kurabiliyorsun. Çiçeklerle arkadaş oluyorsun. Burada asfaltın üstünde gidiyorsun uzaktan uzağa el sallayabiliyorum çiçeklere hep içim gidiyor onlara. Ben istiyorum ki hatta yolun kenarına bile arabayı çekip o çimlere çiçeklere sarılabilirim. Onlar beni seviyor ben onları seviyorum ama şu an uzağız. Zamanı gelince onlarla beraber olacağız. Çiçek sevgisi, bitki sevgisi, hayvan sevgisi köyde tam boyuttur. Tam alemdir. En güzel, en müsait yer köydür. Ama burada da bahçelerimiz var, çiçeklerimiz, otlarımız ama ben doymuyorum tabii. Ben çiçeğe kıskancımdır. Her çiçek benim olsun isterim. Hepsine sarılmak isterim. Mesela ağaçlar falan çok severim ağaçları. Hayvanlar da öyle, her kedide aklım kalıyor işte görüyorsunuz gösteriyorlar. Ancak işte insan düşünmeyerek unutursa belki. Yoksa kaç kedide birden aklım var. Tavşanlar; insanın içi eriyor. Alıp sarılıp ısırmak istiyor insan. Cennettir tam tatmin olacağı yer.
Allah Sevgisi Ve Korkusu İnsanların Sonsuza Kadar Birbirlerini Sevmesini Sağlar. Allah Sevgisi Yoksa Vefa Sadakat Şefkat Sevgi De Yoktur
Allah sevgisi, Allah korkusu insanların birbirinden ayrılmasını değil birbirleriyle sonsuza kadar beraber olmasını sağlar. Ama Allah korkusu, Allah sevgisi olmayınca merhamet de kalkar, şefkat, sadakat, vefa bunların hepsi kalkar. Adam ayrılmış, uzak kalmış mutlu oluyor. Bu çocuk nereye gitti değil mi senin evladın gibiydi eşin? Ne yer ne içer, nerede yatar, nerede kalkar, sağlığı sıhhati nasıldır? İnsan nasıl merak etmez? Nasıl bırakır gönderirsin? Ne kadar ürkütücü bir şey. Gönlü çok rahat oluyor. Mesela kanser oluyor kadın hemen boşuyorlar. İnsan nasıl kıyar ona kardeşim? Bu nasıl bir merhamettir, nasıl vicdandır? Olacak iş mi şu? İnsan uyuyamaz, yaşayamaz insan öyle bir durumda. Merhamet duygusu imanla bağlantılıdır. Kuran sevgisi, Allah sevgisiyle eğitilmiş, kendisini yetiştirmiş, derinliği olan, aşk insanı asla ve asla boşanmaz. Niye boşansın? Cennet kardeşini seçmişsin sen. Sonsuza kadar beraber olacaksın, zaten ona niyetle evlenmişsin evlilik o niyetledir. Sonsuza kadar beraber olman için sonsuza kadar beraber olma ahdidir o. Arkadaşlık ahdidir. Ahiretliğin o senin. İnsan ahiretliğini boşar mı?
İslam Ülkelerine Satılan Silahların Hemen Hepsi Müslümanlar Üzerinde Kullanılıyor. Müslümanların Parasıyla Müslümanlar Şehit Ediliyor
Üçüncü dünya savaşı şu an devam ediyor. Yaklaşık beş milyon Müslüman şehit edildi. Dünya savaşlarında zaten insan şehit edildiğinde onun adına dünya savaşı deniyor. Çeşitli Müslüman ülkelerde beş milyonun üstünde Müslümanın şehit olması nedir? Irak’ta, Suriye’de, Afganistan’da beş milyonun üstündedir şehit edilen Müslüman sayısı. İşte bu bir dünya savaşı. Yavaşlatılmış bir dünya savaşı devam ediyor. Hızlanabilir zaman zaman, zaman zaman yavaşlayabilir ama devam ediyor. İslamofobi adı altında gelenekçi Ortodoks İslam’ın da kaynatmasıyla, onların da teşvik etmesiyle zemin bulup sürekli ilerliyor. Mesela bak şimdi Suudi Arabistan’a çok yüklü miktarda silah satışı anlaşması yapıldı. Bu silah Suudi Arabistan halkına mutluluk getirsin, insanlara sevinç getirsin, onlar yesin içsin, eğlensin, eğitilsin, doğru düzgün ibadet etsin diye verilmiyor bu silahlar. Bunlar Müslümanları katletmek için verilen silahlar. O silahın hedefi olacak Müslümanlar belki bir milyon, iki milyon Müslüman. İki milyon Müslümanı şehit edecek silah şu an Suudi Arabistan’a para karşılığında, dolar karşılığında teslim edilmek üzere anlaşma yapıldı. Bunun anlamı nedir? Silahlar gelecek iki milyon Müslüman da, en az iki milyon Müslüman da şehit edilecek demektir. O silahlar yatacak silahlar değil. O silahlar kullanılmak için getiriliyor zaten. Aynı zamanda da Amerika’ya para olarak bu dönecektir Müslümanlar tarafından. Müslümanlar kendi paralarıyla kendilerini şehit edecek silahları alıyorlar şu an. Bu nedir? İşte üçüncü dünya savaşı. Devam ediyor.
Ruh Yaşlanmaz. Beden Yaşlanması Her Zaman Geçen Yılla Orantılı Değildir.
Yaşlı insan diye bir şey yoktur. Sadece organları fizik olarak fazla işlevsel olmayan insanlar olabilir. Mesela rahatça koşamaz yahut bir ağırlığı kaldıramaz. Yahut ağır konuşuyordur, güç duyuyordur. Yoksa yaşlı diye bir şey olmaz. Ruhun yaşı olmaz, ruh yaşlanmaz. Hiçbir şekilde yaşlanmaz ruh. Sonsuza kadar yaşıyor çünkü neden yaşlansın? Mesela dört katrilyon sene geçiyor yaşlanmıyor ruh. Beden yaşlanır. Beden yaşlılığı gençlerde de olabilir o. O yüzden yani gençken veyahut yaşlılık adı altında vücut fonksiyonlarında azalma olan kişilere nasıl davranabiliriz denebilir. Mesela karşıdan karşı geçerken yavaş geçiyor yanında dururuz ona yardımcı oluruz. Bu on yedi yaşında da olabilir, yetmiş-seksen yaşında da olabilir fark etmez. Mesela gözleri görmüyordur, geç algılayabilir veyahut bir şey anlatıldığında veyahut geç duyuyordur. Bu on dokuz yaşında adamda da olabilir, doksan yaşında adam da olabilir. Her konuda biz kendi imkanlarımızla daha sağlıklı olduğumuza göre yardımcı olacağız o kadar. Yoksa yaşlıların ayrı bir statüsü olmaz, herkese aynı saygı aynı hürmet gösterilir. İnsan çeşit çeşit şekle girmez. Doksan yaşındaki insana da on yedi yaşındaki insana da aynı saygı hürmeti, nezaketi göstermekle mükellefiz. Yardım edilme ihtiyacına göre durumu değişir.