Sayın Adnan Oktar'ın 4 Ağustos 2016 tarihli sohbetinden önemli başlıklar
ucgen

Sayın Adnan Oktar'ın 4 Ağustos 2016 tarihli sohbetinden önemli başlıklar

1076

A9 TV, 4 Ağustos 2016

 

Bediüzzaman Ahir Zaman Deccalini Ve Süfyan’ı Çok Detaylı Anlatmıştır

"Rivayetler, Deccal'ın dehşetli fitnesi İslâmlarda olacağını gösterir ki, bütün ümmet istiaze etmiş. Allahualem bil sevap bunun bir te'vili şudur ki: İslâmların Deccal'ı ayrıdır. Hatta bir kısım ehl-i tahkik, İmam-ı Ali'nin (R.A.) dediği gibi demişler ki: Onların Deccal'ı, Süfyan'dır.” (Şualar, 585)

Yani deccal, çeşitli deccallere görev veriyor. “Sen git” mesela “Türkiye’de görev yap, sen git Malezya’da görev yap” diyor. Müslümanların deccali de süfyan. Yani Mesih Deccal çeşitli deccalleri görevlendiriyor. Ama bak bütün dünyaya Allah’ı inkar etmeyi mecbur bırakmış. İlk okul, orta okul, lise ve üniversitelerde Allah alenen inkar ediliyor. Ve hiç kimse bir şey diyemiyor. Deccalin görevlendirdiği deccallerden birisidir süfyan. Müslümanlar için görevlendirilmiştir, süfyani deccal ayrıdır o.

Mesela diyor ki; “Ahir zamanın dehşetli şahsı sabaha doğru kalktığında alnında münkir (kafir) yazılmış olarak kalkar” diyor. Yani şeytanın artık tam adamı olmuş oluyor, gece içerisinde. Bak, “sabah kalkar, alnında artık kafirliği yazar” diyor. Münkir; kafir. “Küfre düşer artık” diyor. Gece ne oluyorsa oluyor, sabah kalktığında kafirliği anlaşılmış oluyor.

“Rivayette vardır ki: Âhir zamanda Deccal gibi bir kısım şahıslar,” Yani deccal, süfyan gibi. Yani deccalin emrinde olan şahıslar. “…uluhiyet dava edecekler” Allah olduklarını iddia edecekler. “…ve kendilerine secde ettirecekler.” Yani kendilerini Allah gibi gösterecekler. Yani mesela öldür diyecek öldürecek. Boğ diyecek boğacak. Parçala diyecek parçalayacak. Niye? Dediğinde o zaten Allah’ın emri olarak görecek onu. Allah söylüyor diyecek. Yani o kişiyi Allah olarak görecek.

“Rivayette var ki: Süfyan büyük bir âlim olacak, ilim ile dalalete düşecek.” Kendi öğrendiği bilgiyle delalete düşecek. “Ve çok âlimler ona tâbi' olacaklar.” Birçok alim, hoca ona tabi olacak. “Laya'lamu gaybe illaAllah, bunun bir tevili şudur ki: kuvvet, kudret, kabile, aşiret veya cesaret ve servet sahibi olmadığı halde, zekâvetiyle (zekasıyla), fenniyle” Yani kültürüyle, bak fen.  “ve siyasî ilmiyle” Demek ki siyasetle ilgileniyor. Yani devletlere, hükümetlere musallat oluyor. Veyahut bir devlete, hükümete musallat oluyor. “siyasî ilmiyle o mevkii kazanır ve aklıyla çok âlimlerin akıllarını teshir eder, etrafında fetvacı yapar. Ve çok muallimleri (öğretmenleri) kendine tarafdar eder ve din derslerinden tecerrüd eden maarifi” Yani Darwinizm’i, materyalizmi öğreten maarifi. “rehber edip tamimine şiddetle çalışır, demektir.” Yani Darwinizm’in, materyalizmin zaten hakim olduğu eğitim sistemi içerisinde faaliyetlerini geliştirir diyor. Bak, din derslerinden tecerrüd eden diyor. Çünkü Darwinist, materyalist eğitim var şu an.

“Rivayetler, Deccal'ın dehşetli fitnesi İslâmlarda olacağını gösterir ki, bütün ümmet istiaze etmiş. Bunun bir te'vili şudur ki: İslâmların Deccal'ı ayrıdır.” Yani deccalin, mesela derin devlet, Mesih Deccalin İslam alemiyle ilgili baş deccali ayrı oluyor. Ona bağlı başka deccaller de oluşturuyor. “Hattâ bir kısım ehl-i tahkik İmam-ı Ali'nin (R.A.) dediği gibi demişler ki: Onların Deccal'ı Süfyan'dır. İslâmlar içinde çıkacak, aldatmakla iş görecek. Kâfirlerin Büyük Deccal'ı ayrıdır.” İşte asıl merkez deccal bu. Şuan vazife başında bunlar. Deccalle baş edemezler. Ancak Mehdi (a.s) ve Seyyidina İsa Mesih, başka yolu yok.

“Rivayetlerde, vukuat-ı Süfyaniye (süfyanın çıkışı) ve hâdisat-ı istikbaliye (büyük olacak olan olaylar) Şam'ın etrafında ve Arabistan'da tasvir edilmiş. Allahu a'lem, bil sevap bunun bir tevili şudur ki: Merkez-i hilafet eski zamanda Irak'ta ve Şam'da ve Medine'de bulunduğundan, râviler kendi içtihadlarıyla -daimî öyle kalacak gibi- mana verip "merkez-i hükûmet-i İslâmiye" yakınlarında tasvir etmişler,” Yani İstanbul’da olacak diyor bu olaylar. Adamlar zaten bütün ağırlık deccal burayı esas alıyor. “İstanbul’u merkez yapacağız” diyor. Ve İstanbul’u işgal etmeye hazırlanıyorlar. Ve olaylarda ana merkez, hedef olarak burası görülüyor.

"Deccal'ın birinci günü bir senedir, ikinci günü bir ay, üçüncü günü bir hafta, dördüncü günü bir gündür." Bu hadisin anlattığı mana diyor ki; Büyük Deccal'ın kutb-u şimalî dairesinde ve şimal tarafında zuhur edeceğine kinaye ve işarettir” diyor. Zaten rivayette adada bulunduğu söyleniyor deccalin. Şimal tarafından çıkacağı, tam, kuzey, İngiltere’nin olduğu bölge. “Demek büyük Deccal, şimalden bu tarafa (İstanbul tarafına) tecavüz edeceğini (saldıracağını) mu'cizane bir ihbardır” diyor. Yani oradan buraya saldıracak diyor. “Hem büyük Deccal'ın, hem İslâm Deccalı'nın üç devre-i istibdadları manasında üç eyyam var. "Bir günü; bir devre-i hükûmetinde öyle büyük icraat yapar ki, üç yüz sene yapılmaz.” Zaten üç yüz senelik bir çalışma bu. Kuran’da da Kehf Suresi’nde üç yüz seneden bahsediyor, biliyorsunuz. “İkinci günü, yani ikinci devresi, bir senede otuz senede yapılmayan işleri yaptırır. Üçüncü günü ve devresi, bir senede yaptığı tebdiller on senede yapılmaz. Dördüncü günü ve devresi âdileşir, bir şey yapmaz, yalnız vaziyeti muhafazaya çalışır." diye, gayet yüksek bir belâgatla ümmetine haber vermiş” diyor. Hikaye anlatmıyor Bediüzzaman.

Şimdi Deccalin vasfını anlatıyor bu çok hayati işte o yüzden baş edemiyorlar. "Katî ve sahih rivayette var ki, 'İsa Aleyhisselâm Büyük Deccalı öldürür. Bunun da iki vechi var: Bir vechi şudur ki: Sihir ve manyetizma" Şimdi bunu şaka olarak söylemiyor Bediüzzaman. Adam sihir yapıyor ve manyetizma yapıyor. Bir tek o değil; "ve ispritizma gibi istidracî harikalarıyla (kafirde görülen mucizeye istidraç deniyor) kendini muhafaza eden ve herkesi teshir eden" Mesela adamı oturtuyor, konuşturuyor; teshir ediyor. Hatta diyorlar, "Biz seni götürüp konuşturalım bizzat şahsıyla." Gidip konuşuyor adam, o anda şeytanın etkisine giriyor. Şeytan hulul ediyor, teshir ediyor Mesih Deccal. Ve kendi deccallerine de bu gücü veriyor. Yani el veriyor. Mesela adam geliyor, "Efendim size uyabilir miyim ben?" "Tabii evladım." diyor, adamın yüzünü sıvazlıyor, adama şeytanla bağlantıya geçme gücü veriyor Allah'ın dilemesiyle. Yani sihir ve manyetizma gücü veriyor. O gücü alıyor adam, ondan sonra başlıyor faaliyete. "Herkesi teshir eden o dehşetli Deccalı öldürebilecek, mesleğini değiştirecek olan" öldürmek ve mesleğini değiştirmek; bunu hükümetler yapamıyor. "değiştirecek ancak harika ve mu’cizâtlı (mucizeler gösteren) ve umumun makbulü (bütün insanlığın makbulü) bir zat olabilir ki, o zat, en ziyade alâkadar ve ekser insanların -dünyanın neredeyse yarısından çoğunun- peygamberi olan Hazret-i İsa Aleyhisselâm’dır." Şimdi çözüm anlaşılıyor değil mi?

"Şahs-ı İsa Aleyhisselâmın kılınciyle maktul olan (öldürülmüş olan) şahs-ı Deccalın (Deccalin şahsının), teşkil ettiği dehşetli maddiyyunluk ve dinsizliğin (Darwinist materyalist sistemin) azametli heykeli (bütün dünyaya hakimiyeti) ve şahs-ı mânevîsini öldürecek ve inkâr-ı ulûhiyet olan fikr-i küfrîsini mahvedecek (Darwinist materyalist eğitimi tamamen kökten kaldıracak) ancak İsevî ruhânileridir ki, o ruhâniler din-i İsevînin (Hristiyanlığın) hakikatini (özünü, gerçek Hristiyanlığı, gerçek İseviliği) hakikat-i İslâmiye (İslamiyet’in hakikati) ile mezc ederek (birleştirerek) o kuvvetle onu dağıtacak, mânen öldürecek." Kılıçla öldürmek yok. Manen öldürecek. "Hattâ, 'Hazret-i İsa Aleyhisselâm gelir, Hazret-i Mehdîye namazda iktida eder, tâbi olur' diye rivayeti, bu ittifaka (Hristiyanlarla Müslümanların ittifakına) ve hakikat-i Kur’âniyenin (Kuran'ın hakikatinin) metbuiyetine (üstünlüğüne) ve hâkimiyetine işaret eder." [13. Mesele]

Bediüzzaman “İsa Aleyhisselam'ın cemaati küçük olacak” diyor. Çok küçüktür diyor yani Deccale göre. 'La ya'lemül ğaybe illaAllah' Bunun bir tevili şu olmak gerektir ki: İsa Aleyhisselâm'ı nur-u îman (imanın ışığı) ile tanıyan ve tâbi' olan cemaat-ı ruhaniye-i mücahidînin (ruhani mücahit cemaatinin) kemmiyeti (sayısı), Deccal'ın mektebce ve askerce -burada çok önemli bir şeyden bahsediyor- mektebce ve askerce ilmî ve maddî ordularına nisbeten çok az ve küçük olmasına işaret ve kinayedir (maksadındadır)." (5. Şua, s. 464, Şualar, s. 495.) Çok küçük bir grupla meseleyi hallediyor.

“La ya'lemül ğaybe illaAllah” (Gaybı Allah'tan başkası bilemez) diyor. Rivayeti Arapçasından söylüyor Bediüzzaman. Arapça orijinalinden bunları anlatıyor. "Büyük Mehdi'nin çok vazifeleri var." Yani daha önce küçük Mehdiler, gelip geçmiş Mehdiler var. Ama Büyük Mehdi işte Ahir Zaman'da gelecek asıl olan Mehdi. “Büyük Mehdînin çok vazifeleri var. Ve siyaset âleminde, diyanet âleminde, saltanat âleminde, cihad âlemindeki çok dâirelerde icraatları olduğu gibi, her bir asır, ümitsizlik zamanında manevi gücünü teyid edecek bir nevi Mehdîye veyahut Mehdînin onların imdadına o vakitte gelmek ihtimaline muhtaç olduğundan, rahmet-i İlâhiye ile her devirde, belki her asırda bir nevi Mehdî âl-i Beytten çıkmış, ceddinin şeriatını muhafaza ve sünnetini ihya etmiş” diyor. Her zaman çıkmış Mehdiler. Yani boş yere inkar ediyorlar. Zaten Mehdiler silsile olarak sürekli çıkıyor, Kuran'da da var. Allah, "O Mehdilere uyun." diyor, "muhtedun" diyor.

"Tekemmül eden (gelişen) âl-i Beyt [Peygamberimiz (s.a.v.)'in soyu], elbette âhir zamanda, şeriat-ı Muhammediyeyi (İslam'ı) ve hakikat-ı Furkaniyeyi (Kuran'ın hakikatini; tahrif edilmiş değil, hadislerle değiştirilmiş İslam'ı değil; Kuran'ın özünü, aslını, gerçeğini yani hadislerle değiştirilmemiş İslam'ı) ve sünnet-i Ahmediyeyi [Peygamberimiz (s.a.v)'in Kuran'a tam tâbi olma ruhunu] ihya ile ilân ile, (önce ihya ediyor, geliştiriyor; ilan ediyor, duyuruyor) icra (uygulama) ile, başkumandanları olan (Mehdi (a.s)'nin bir vasfı da Başkumandan) Büyük Mehdînin kemâl-i adaletini (büyük adaletini) ve hakkaniyetini (hakkaniyet; yine adaletten kaynaklanan her şeyi hakla değerlendirmek) dünyaya göstermeleri gayet mâkul olmakla beraber, (bütün dünyaya gösterecek) gayet lâzım ve zarurî ve hayat-ı içtimaiye-i insaniyedeki düsturların muktezasıdır." Yani mutlaka olacaktır diyor. 

“Amma” diyor Kuran’da diğer alametleri anlatırken, "Amma 'dâbbetü'l-arz': Kur'ân'da, gayet mücmel bir işaret ve lisan-ı halinden kısacık bir ifade, bir tekellüm var.” Kuran’da kısaca anlatılmış diyor. “Tafsili ise, ben şimdilik, başka mes'eleler gibi katî bir kanaatle bilemiyorum." Diğer meseleleri nasıl biliyormuş? "Katî kanatle biliyorum. Ama onu katî kanaatle bilemiyorum." diyor. "Yalnız şu kadar diyebilirim, La ya'lemül ğaybe illaAllah (gaybı Allah'tan başkası bilemez)" diyor ve Dabbetül arz'ı açıklıyor.

Mehdi (a.s)'nin dışında İngiliz derin devletinin oluşturduğu deccaliyet sistemini fikren yıkacak bir güç dünyada şuan elan mevcut değil. Deccaliyetin felsefesi olan Darwinizm’i inkar edemiyor adamlar. Ve Deccaliyetin felsefesi olduğundan haberleri bile yok. İftiharla seve seve öğretiyorlar öğrencilere ve alenen Allah inkar ediliyor.

Ahir Zaman'ın büyük Deccaliyle otuz yalancı deccalin geleceği Buhari'de, Menakıp’te, Müslim'de, Fiten'de ve Ebu Davud Fiten'de var. Otuz ayrı deccal geliyor Deccal'le beraber. Otuz deccala karşı üç yiğit çıkıyor, Hz. Hızır (a.s), Hz. Mehdi (a.s), İsa Mesih. Toplam kaç yapıyor? Otuz üç. Masonlukta en yüksek derecedir. O yüksek dereceyi işte onlar sağlayanlar İsa Mesih, Hz. Mehdi (a.s) ve Hz. Hızır (a.s)’dır. Sırlarını onlar söylemeden onlara söylüyorum işte.

PAYLAŞ
logo
logo
logo
logo
logo