A9 TV, 19 Haziran 2016
İslam’ın hakimiyetinin sırrı münafıklığın yok oluşundadır. Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri diyor ki: “Mehdi, o cereyanı münafıkaneyi öldürüp dağıtacak” diyor. Münafıklık cereyanını. Deccal için, “ehli nifakın başına geçecek” diyor. İşte derin devlet. Neyin başına geçilir? Derin devletin başına geçilir. “Mehdi o cereyanı nemrudaneyi öldürüp dağıtacak” diyor.
Münafıklarla İlgili Açıklamalar
Münafıklığı tabii çok iyi analiz etmek lazım. Münafıklığın silahı sinsiliktir. Çok sinsidir münafık. Müslüman dürüst, açık oluyor. Münafıklık aşama aşama sinsidir ayrıca. Mesela birinci aşaması, ikinci aşama, üçüncü aşama gittikçe derine doğru gider. Mesela Rumi’nin sözlerini alıyorlar, onu münafıkane yorumluyorlar ve münafıkane eylem yapıyorlar onunla. Yahut herhangi bir sözü, tavrı münafıkane yorumlamada müthiş yetenekli oluyorlar, şeytanın yeteneği olur. Mesela diyor ki Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’e, her zaman söylediğimiz ayet: “Bu sıcakta savaşa çıkmayın.” Şimdi bunun bin bir türlü derinliği oluyor bu ifadenin. Bir kere burada bir bilinçaltı kurgulama var, bu çok hayati. Çünkü adamın sözünde halk mantığına göre hiçbir şey yok. Yani avami bir mantığa göre, eğer din gözüyle bakmıyorsa adam bayağı makul görür. “Ya” der adam, eğer aklı ve kafası zayıfsa, imanı zayıfsa, kalbinde hastalık varsa “Peygamber bunu akıl edemedi ama bu adam akıl etti” der. “Biz peygambere uyacağımıza bu adam uyalım” der. Amacı ne? Baş olmak. Şimdi bak, onun bilinçaltını yapmış oluyor bir. İkincisi; adam diyor ki, “Peygamberi Allah başımıza gönderdi ama peygamber bu kadar basit bir şeyi bile akıl edemiyor” diyor haşa. “O zaman Allah adaletsizlik yapıyor” diyor “Peygamber de adaletsizlik yapıyor” diyor. “O zaman benim bu dine inanmamam gerekir” diyor. Görüyor musun bak, münafıklık dinsizliğin felsefesini de getiriyor altında. Dinsizliğin sinsi felsefesini de getiriyor. Münafık böyle çok gizli çalışır. İkincisi; Müslüman’ı engellemiş oluyor kendince. Adam diyor ki; “hava sıcak gerçekten haklı” diyor, “ben çıkmayayım” diyor, öbürü de “çıkmayayım” diyor. Bu sefer taraftar kazanıyor. Peygamberin bunu açıklamakta zorluk çekeceğini düşünüyor yani bunu halledemeyeceğini düşünüyor, böyle bir konuyu. Dolayısıyla peygamber bunu açıklıyor ama adamların içine şüpheyi kuşkuyu da düşürmüş oluyor. İzah ediyor peygamber, mesela diyor “bak eğer biz bunu yapmazsak bütün kız kardeşlerimiz, hanımlar, yaşlı amcalar, büyükler hepsi bunlar şehit olur. Evlerimizi yakarlar, yiyecek kalmaz, içecek kalmaz, Müslümanlığı bunlar yok ederler” diyor. “Sıcak yine telafisi mümkün olan bir şey ama bu felaketin telafisi yok” diyor. Ama münafığın kafasında o kuşkuyu da bırakmış oluyor münafık. Onun için ben şimdi üçüncü, dördüncü kademe bilinçaltını hazırlayan, anlatan bir kitap hazırlıyorum “Şeytanla Satranç” diye veyahut işte “Akreple Satranç” da olabilir. Böyle bir kitap hazırlıyorum. Bu bilinçaltı kurgulama yani münafıkların yaptığı bilinçaltı kurgulamanın metotlarını anlatıyorum, nasıl yaptıklarını.
Şeytandan Allah’a sığınırım. “Hani Musa kavmine: "Allah, muhakkak sizin bir sığır kesmenizi emrediyor" demişti. "Bizi alaya mı alıyorsun?" dediler.”
Bakın görüyor musunuz münafığın küstah cevabını? Münafıklar hep böyle ahlaksız ve alçaktır. Sen iyi niyetle güzel bir şey söylediğinde sana kahpece ve alçakça cevap verir, haysiyetsiz cevap verir. Normal konuşmak mümkün değil. Bak, “alay mı ediyorsun?” diyor, halbuki gayet normal bir söz. Ve altında hep böyle kendince kötü niyet arayan, kötü niyet olmadığı halde kötü niyete çekmek isteyen bir üslubu olur münafıkların. Şeytanidir, dünyanın her tarafında bu böyledir. Böyle bir alçak karaktere sahiptirler.
(Musa) "Cahillerden olmaktan Allah'a sığınırım" dedi. (Bakara Suresi 67)
Bak, “büyüklükten Allah’a sığınırım.” Çünkü onlar alim oldukları kanaatindeler. “Sen alay mı ediyorsun?” diyor “biz öyle çok şey biliyoruz ki” diyor. Münafık acayip bilmiş olur, çok küstah olur. O da bak mütevazi, diyor ki “ben cahillerden olmaktan Allah’a sığınırım.”
““Rabbine adımıza yalvar da, bize niteliklerini açıklasın” dediler.”
Bak, peygamber bunu düşünememiş oluyor, bunlar düşünmüşler. Görüyor musun münafık züppeliğini?
“(Musa, Rabbine yalvardıktan sonra) "Şüphesiz Allah diyor ki: O ne pek geçkin, ne de pek genç, ikisi arası dinç(likte bir sığır olmalı)dır.”
Aslında Allah ile demagoji yapmak istiyorlar münafıklar. Allah’ın adaletsiz olduğu kanaatindeler. Peygamberin de zaten adaletsiz olduğu kanaatindeler yani akıllı olmadığı kanaatindeler. Allah’ın da haşa aklının olmadığını iddia ediyorlar. Kendilerinin Allah’tan daha akıllı oldukları kanaatindeler. Mesela Allah’ın onu unuttuğunu zannediyorlar. Onun için “Rabbine sor” diyor. Orada demek istediği, haşa “ne Allah’ın aklı var, ne senin aklın var” demek istiyorlar. “Biz Allah’tan da senden de daha akıllıyız” demek istiyor. Bak, münafığın azgınlığını ve deliliğini görüyor musun? Onun için münafığın güler yüzüne, iyi niyetine hiçbir şekilde aldanmamak lazım. Çok alçak ve çok karaktersizdir. Nerede ne zaman ne yapacağı hiç belli olmaz. Aldatıcı yüzüne aldanırsan hiç anlayamazsın. Her fırsatı değerlendirir münafık. Kuran’da da bunu görüyoruz.
“Artık emrolunduğunuz şeyi yerine getirin” dedi. (Bakara Suresi, 68) (Onlar yine:) "Rabbine adımıza yalvar da, bize onun niteliklerini açıklasın. Çünkü bize göre sığırlar birbirine benzer…”
Bak görüyor musun züppeliği? Allah’ın bunu akıl edemediğini düşünüyorlar. Peygamberin de akıl edemediğini düşünüyorlar. Yine Allah’tan ve peygamberden üstün olma iddiası var, bilinçaltı kurgulama yapıyorlar görüyor musunuz münafıklar? Ve peygamberin de orada vaktini alıyorlar. Ve peygamberi burada rahatsız etme ve halka karşı mahcup etme, onu akıl zayıflığıyla itham etmek için yapılan bir kahpece oyun olduğunu görüyoruz.
“İnşaAllah (Allah dilerse) biz doğruyu buluruz” dediler.” (Bakara Suresi 70)
Bir de Allah’ı anıyor. Münafık daima dini kullanır. Onun dindar görünümüne hiç aldanmamak lazım. Süper alçak ahlaksızdır. Bak “inşaAllah” diyor bir de. Halbuki inşaAllah’a inanan birisi değil, daha hala “doğru yolu buluruz” diyor. Allah bulamamış ona göre. Allah’tan geleni de peygamber nakledememiş. Allah’tan ve peygamberden daha akıllı olduklarını iddia ederek doğru yolu aramaya başlıyorlar. Ama bak Allah bunlara göstermiyor bunların dediğine göre ve bilmiyor Allah doğru yolu, haşa. Ama bunlar ararsa buluyor ve araştırmayla elde edeceğine inanıyor. Münafığın özelliği aklına çok güvenir yani bilime çok güvenir. Ve onunla bulacağına inanıyor, araştırır, mantığıyla, aklıyla araştırır bulur. Ama haşa Allah bunu yapamaz onun inancında.
Münafığın kendince peygamberi disipline etme özelliği vardır. Disiplin altına almak ister münafık peygamberi, kendi yönetimine almak ister. Kendi gibi düşünmesi, kendiyle konuşması, kendi yanında olması, onun emrine göre hareket etmesi, onun fikirlerine göre meseleleri değerlendirmesini ister. Mesela bak, burada bir münafık müdahalesi görüyoruz Hz. Musa (a.s)’a. Dikkat ederseniz orada onu kilitleyip tutuyorlar. Aslında bu daha uzun sürmüştür, bu konuşma. Yani bu çok seri bir konuşma değil. Hz. Musa (a.s)’ı orada adeta felç ediyorlar, tutuyor orada onu, hareketsiz bırakıyor. Bunu Firavun’da da görüyoruz. Firavun’un nefreti büyük ama çok demagog, çok demagoji yapan bir insan. Ama demagog derken sahtekar demagog. Bak diyor ki; “bunları alıkoyun.” Hz. Musa (a.s) ve kardeşini alıkoyun. Hayatına disiplin getiriyor görüyor musun, hareketsiz bırakıyor. Sen kimsin de alıkoyuyorsun? Alıkoyuyor, hareketsiz bırakıyor. Maksadı Hz. Musa (a.s)’ın faaliyetlerine engel olmak, onu orada tutmak yani o gevezeliğini ona dinletmek. Zaten konuştuğu vakit zırvalıyor. Alıkoyması ne? “Yanımda dursun” diyor “burada dursun.” Sürekli onunla yüz yüze. Senin nursuz pis yüzünü sürekli görmeye mecbur mu o? Pis sözlerini işitmeye mecbur mu? Tabii ki muhatap olmaması lazım. Ama bırakmak istemiyor “alıkoyun” diyor. Ve “diğer demagoji yapacak adamları da getirin, böyle abuk-sabuk konuşacak adamları da getirin, abuk-sabuk hareketler yapacak adamları da getirin, onun aklına karşı biz de zekayla karşı koyacağız” diyor. “Yeneceğiz ki büyüklüğümüz görünsün” diyor. Firavun biliyorsunuz klasik münafıktı yani dünyanın en büyük gelmiş geçmiş münafıklarındandır. Çünkü defalarca Tevrat’ı kabul etmiştir, defalarca Hz. Musa (a.s)’a iman ettiğini söylemiştir. Defalarca da bozmuştur, mükerrer. Yani münafıkta düzelme görünümleri kriz şeklinde görülür, geçici olarak düzeldiğini gösterir ama yeniden azgınlaşır. Yine düzeldiğini söyler. Hakikaten mümin inanır ona, bakarsın eli yüzü düzgün, terbiyeli, saygılı adam zannedersin. Yeniden krizi tutar yeniden azar münafık. Bu kesintisiz devam eder ta ki helak oluncaya kadar. Onun için münafığın düzelmesine Müslüman kesin kanaat getirip kendini bırakırsa yani mücadeleyi bırakırsa, eğitimi bırakırsa münafığın krizi yeniden tutar o şizofren krizi yeniden manyaklığa döner. Onun için her an pislik yapacağını bilerek hareket edilmesi lazım.
Münafık Müslümanları hep disipline etmek ister. Peygamberi ve müminleri disipline etmek ister. Mesela Müslümanlara oturma emri veyahut savaşa çıkmama veyahut kendi istedikleri ve menfaatlerine uygun ne varsa, onu bir disiplin içerisinde Müslümanlara uygulatmak isterler. Peygamberin emrine ve onun vahye dayalı mücadelesine karşı böyle bir stilleri vardır.
Müslümanlarla sürekli diyalog ve bağlantı içinde olmak ister münafık. Demagoji için, tartışma için, kargaşa için, Müslümanlara şüphe vermek ve büyüklüğünü ispat etmek için böyle bir zamana ihtiyacı vardır. Onun için Peygamberimiz (s.a.v.)’i adeta böyle ihtirasla arıyorlardı. Bulamayınca da dırar mescidine çağırdılar Peygamberimiz (s.a.v.)’i. Orada demagoji yapıp ahlaksızlık yapmak istediler.
Medine münafıkları, İslam aleyhindeki faaliyetlerini açıkça ve rahatça yapamıyorlardı. İslam devletinin takibinden kendilerini koruyacak, Peygamberimiz (s.a.v.)’in ve sahabelerin takibinden kendilerini koruyacak… Münafık takip edilmekten çok korkar, acayip rahatsız olur, en çekindiği şeydir. Gizli çalışmalarını yürütmeye elverişli bir merkeze ihtiyaç duyuyorlardı. Münafıklar hep böyle bir üs ihtiyacı, hiç olmazsa kendine gizli bir yer edinmek ve oradan o kahpe faaliyetlerini yapmak ister. Gizli bir üsse hep ihtiyacı olmuştur münafıkların. Genellikle de gruplaşırlar onlar, ayrılmazlar münafıklar.
(Muş’ta üç gün önceki bir çatışmada PKK’lıların öğle saatlerinde namaz kılmak için gelen cemaati rehin alarak, camiden karakola ağır silahlarla ateş açtıkları öğrenildi. PKK’nın amacı bu ateş karşılığında askerlerimizin de camiye ateş açması. Ve çatışma sonrası “asker camiye ateş açtı, cami cemaatini öldürdü” şeklinde propaganda yapmasıydı. Ancak bu oyunu fark eden Mehmetçik hiçbir şekilde camiye yönelik geri bir saldırıda bulunmadı. Ve PKK amacına ulaşamadı.)
Evet, PKK vazgeçmez. Yani ne yaparsa yapsınlar vazgeçmez. Fikren yenilmedikten sonra vazgeçmez. Bir adam bir yerde su var zannediyor, halbuki su yok. Israrla oraya gitmek ister. Bunun kökten hallolması için, hangi fikirle bu hale geldilerse, onun zıttı fikirle düzeltilmesi gerekiyor. Eğitimle düzeltilmesi gerekiyor. Yani bunu kabul etmemeleri bir mucize, Amerika’nın, dünyanın bunu kabul etmemesi. Bir fikir var ortada, buna fikirle karşı mücadele edersin. Bu kadar basit.
Cennete Dünyada Eğitim Gören Bu Ruhla Gidiyoruz. İnce İnce Olayları Görme Gücümüzü Burada Kazanıyoruz. Cennette Sinir Ve Öfke Alınıyor
Aslında Allah hayatı kolay yaratmış da fakat o kargaşayı bizim çözmemizi istiyor, kafamızı kullanmamızı, kendimizi yetiştirmemizi istiyor. Bu ruhla gidiyoruz cennete yani tanımadığımız bir ruhla karşılaşmıyoruz ahirette. Yani “bu kişilik nasıl bir kişilik, yeni bir kişilik” demiyoruz. Aynı bu kişilik. Ne ilave var ne çıkartma var. Sadece sinirlenme ve öfkelenme gücümüzü kaybetmiş oluyoruz. Bu tabii benzetmek gibi olmasın da ilaçla da mümkün oluyor. Adam çok sinirli oluyor ilaç alıyor geçiyor, bayağı yatışıyor yani. Modern ilaçlar var. Son derece huzurlu oluyor. Onun gibi bir şey. Allah sinirlerimizdeki o gerilme gücünü yok ediyor. O kadar. Yoksa bizim ne bilgi düzeyimizde ne ahlak anlayışımızda bir değişiklik olmuyor. Sevgi anlayışımız, tutku anlayışımız neyse aynısı ile gidiyoruz. Onun için bu eğitim ve analiz gücü çok önemli oluyor, ince ince olayları görme gücümüz. Ama tabii hayret verici bir şey, bu saniyenin milyonda biri değil de, katrilyonda biri de değil yani sonsuzda biri diyelim, kadar bir vakitte bitmiş. Ne kadar vakit bitmiş ama? Sonsuz vakit bitmiş. Bu içinden çıkılacak gibi bir sır değil, insanın anlayacağı gibi bir şey değil. Sonsuz vakit ne demek? Sonsuz vakit içindeki gölgeler, oyunlar, üsluplar, konuşmalar, mimikler oradaki macera hepsi sonsuz. An içerisinde bitmiş. Sonsuz kısa zaman içinde bitmiş. Anlaşılması mümkün değil. İnsanın aklının alabileceği gibi bir şey değil. Onun için Müslümanların kalbinde ne öfke kalıyor ne kin kalıyor cennete gittiklerinde. Hiçbir şeye gerilmiyor, kızmıyor, öfkelenmiyor istese de yapamaz zaten.
İslam Aleminin Birleşmesi Ve Hakimiyet İçin Ne Kadar Gayret Edilse De Heyecan Oluşmadığı İçin Gerçekleşmiyor. Bu Heyecan Mehdi İle Oluşacak
Şimdi biz burada konuşuyoruz anlatıyoruz, İslam’ın hakimiyeti çok zor gibi görünüyor. Hükümet bayağı uğraştı bak, Tayyip Hoca Allah razı olsun aslında çok samimi o, bayağı gayret etti. O kendi yöntemi ile siyaset yöntemi ile gayret etti ama olmuyor. İslam alemini birleştirmek için toplantılar yapıyor, konuşma yapıyor, adamlar uyuyor. Pilav falan yiyor, adamın üstüne ağırlık geliyor, uyuyor. O heyecanı vermek apayrı bir şey. O heyecanı işte Allah Hz. Mehdi (a.s) ile veriyor. Kim bilir nasıl olacak? Aslında insanların ruhunda müthiş bir galeyan ruhu vardır. Çok kolay yapar Allah isterse, kısa sürede. Bediüzzaman onu çok kapsamlı anlatmış. Kısa sürede nasıl olur diyorlar da “gayet kolay olur” diyor, gayet kolay. “Fırtınalı bir ortamda nasıl fırtına birden diniyor?” diyor. “Kış kıyamette nasıl yaz ortamı oluyor aniden?” diyor. “Cenab-ı Allah her şeye kadirdir çok kısa bir sürede yapar” diyor “ve bunu da göreceksiniz” diyor. “vadetmiş elbette yapacak” diyor. Buradan da anlıyoruz ki bu böyle gidecek gidecek belki bir hafta içinde, belki üç-beş gün içinde müthiş bir gelişmeyle konu bitecek. Yani gidişat o yönde.
Çocukların Caminin İçinde Olması, Koşturup Oynamaları Çok Güzel Bir Nimet. Cami İçinde Oynayacakları Yerler Olması Da Güzellik
Caminin çevresinden cıvıl cıvıl çocuk sesleri gelecek. Caminin içinde de koşuşturabilir çocuklar, bir şey olmaz. Peygamberimiz (s.a.v.)’le yakalamaca oynuyordu Hasan ve Hüseyin. Peygamberimiz (s.a.v.) namazda iken gelip tepesine oturuyorlardı, başına. Hatta Peygamberimiz (s.a.v.) secdede uzun süre kalıyor, sahabeler de şaşırıyorlar. Bekle de bekle, bekle de bekle secdeden kalkmıyor, bir şey mi oldu acaba diye bir kalkıyorlar, Hz. Hasan (r.a) Resullah (s.a.v.)’in başının üstünde oturuyor. Namazda sırtına atlıyorlarmış secdedeyken. Yapacak bir şey yok tabii. Yavaş usulca Peygamberimiz (s.a.v.) hafifçe bırakıyormuş, yine rükua eğildiğinde yine atlıyormuş, yine hafifçe, usulca böyle. Çocuk camide olacak, koşuşturur da caminin dışında da olur. Yani aksini savunmak çok çirkin. Çocuk nurdur, melektir çocuk, melek hükmündedir. Ne güzel gelsin.
(Amerika’nın California eyaletinde çıkan orman yangını kontrol edilemiyor.)
Bu orman yangınlarının önü sonu kesilmiyor. Mesela yüzlerce hektar arazi var değil mi? Buna çok basit çözüm var. Koskoca adamlar buna bir türlü çözüm bulamıyorlar. Kardeşim şimdi yangın başladı değil mi, burada? Buradan devam eder. Sen bunun arasını boş bırakırsan yüz metre, yüz metre o yangın orada durur. Ara ara ormanda yüzer metrelik çizgi oluşturması lazım o devletin ileri gelenlerinin, yüzer metrelik çizgi. Yangın olduğunda orada kesilir kalır. Bütün araziyi kaybediyorsun, diyor ki “ağacı sökemiyoruz.” Hepsini kaybediyorsun, tamamını kaybediyorsun. Yüzer metrelik çizgiler. Her mesela beş yüz metrede bir yüz metrelik çizgi veyahut her bir kilo metrede bir yüz metrelik çizgi o kadar orada kalır, etrafa yayılması mümkün değil. Yüz metrelik boş alan. Oraya da bir şeyler yaparsın ev yaparsın bilmem ne yaparsın şunu yaparsın bunu yaparsın. Ve o ormanlar da gıcır gıcır kalır. Hiçbir zaman için yanmaz. Çünkü yazın çok basit nedenlerden yanabiliyor. Yahut yıldırım düşüyor derhal yanıyor. Çözüm kesin ve net, gayet açık. Sonradan da bayağı sürünüp ıstırap çekiyorlar. Arazi de veriyorsun millete daha ne istiyorsun. Yüz metre genişliğinde arazi, boydan boya istediği tesisi yapsın adam. Boydan boya orman içinde ne yapacaksın kesintisiz ormanı? Böylece yüz yıllarca yangın tehlikesi önlenmiş olur. Orada tutarsın. Bunu bakanlığa da teklif edelim, her yere söyleyelim. Türkiye’de de bunu yapsınlar. Mesela Bodrum’da, orada burada yangın çıkar her sene cayır cayır yanar. Boşalt, bir güvenlik bölgesi aç. Bu bu kadar mı, zor? Sele nasıl önlem alıyorsun, sele önlem alıyorsun değil mi? Yangına da önlem alırsın. Yangının taşamayacağı bir bent meydana getirdiğinde yüz metrelik, bitti. Biz nerede olursa yangın rahatsız oluruz. Yazık ağaçlara, yeşillik o da bir katliam. Canlı ölümü var. Nefis güzel ağaçlar, yüz yılda yetişiyor, elli yılda yetişiyor elli dakikada cayır cayır yanıp gidiyor, istemeyiz tabii ki.
(İngiltere Başbakanı Cameron, “Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliği gelecek birkaç yıl içerisinde gerçekleşecek olsa bunu desteklemezdim ama zaten bu olmayacak, ülkemizde ya da Avrupa'da, Türkiye'nin gelecek 30 yılda Avrupa Birliği’ne katılabileceğini söyleyecek tek bir uzman bulamazsınız” dedi.)
Doğru söylüyor hiçbir şekilde yapmazlar. 30 sene değil, 300 sene geçse yapmazlar. Çünkü gelenekçi Ortodoks bir sistem var. Adam resim istemiyor müzik istemiyor, sanatçı istemiyor, estetiği kabul etmiyor, dekolteyi kabul etmiyor, plajı kabul etmiyor. Hiçbir şeyi, hayatı kabul etmiyor bak o vaziyette adam seni alır mı? Hem Avrupa’nın o estetik hayatına hayransın, ağızın açık seyrediyorsun. Hem de bütün gücünle karşısın, o zaman almaz. Senin yüzünden Türkiye’deki aydınlar da aklı başında insanlar da bu güzel dostluğu yaşayamıyor. Avrupa’yla iç içe olamıyoruz.