Sayın Adnan Oktar'ın 24 Ekim 2016 tarihli sohbetinden önemli başlıklar
ucgen

Sayın Adnan Oktar'ın 24 Ekim 2016 tarihli sohbetinden önemli başlıklar

28880

A9 TV, 24 Ekim 2016

 

Münafıklar Çocuklar İçin De Büyük Felakete Dönüşüyor. Yetimlere Öksüzlere Bela Oluyorlar Ve Bu Çocuklara Zulmediyorlar

Münafığı yetişkin insanlar için tehlike olarak anlatıyoruz ama çocuklar için çok büyük bir tehlikedir münafık. Öksüz, yetimler ve küçük çocuklar için tehlikedir münafık, çünkü onların savunması yok. Yetişkin, münafığa karşı kendini koruyabilir, topluluk da koruyabilir ama çocuk koruyamaz. Onun için münafıkların kendi aralarındaki çatışmalarının da Allah çok şiddetli olduğunu söylüyor. Yani köpek gibi kapışırlar kendi aralarında münafıklar çok azgındırlar, çok alçaktırlar. Özellikle çocukların korunması konusunu çok iyi gündeme getirelim. Mesela münafık bir erkek düşünelim, bir kadın ama aklı zayıf, iki tane de çocuğu var yahut dört tane çocuğu var, diyor ki “eşinden boşan ben seni alayım” diyor “çocuklarına da bakarım” diyor. Bu mesela çok tehlikeli bir hareket. Kadın da ona kanıyor boşanıyor. Zaten münafıkların özelliğidir bu, insanların mevcut sistemlerini bozmak, rahatını, iyiliğini, güzelliğini dağıtmak. Boşatıyor, diyor ki “çocuklara ben bakarım” diyor. Sonra çocuklar için o insan çok büyük bir belaya dönüşüyor, büyük bir felakete dönüşüyor. Çocukları dövüyor sövüyor, Allah vermesin ırzına geçmeye çalışıyor her türlü adilik yapıyor. Aynı şekilde kadın münafıkta da çok büyük tehlike vardır. Mesela adama diyor ki “senin çocukların var” diyor “boşan.” Kendisiyle evlenmesini söylüyor. Çocuklara bakacağını söylüyor. Çocuklar için akıl almaz bir felaket olur bu yani münafık bir kadın, tam anlamıyla bela. Her türlü rezilliği yapar. Yani çocukları maddi manevi felaket tahrip eder, büyük bir beladır. Ve çocuklar da münafıklara karşı savunmasız oluyor. En büyük risk çocuklar içindir. Onun için münafık saldırısında çocukların korunması baş konu. Çok ihtiyatlı olmak lazım. Çünkü, mesela münafık erkek diyor ki -kadın münafık tıynetli- işte “sen harcanıyorsun, dehşetsin” efendim “Cleopatra gibisin” artık onu birilerine benzetiyor kendince. “Zeka küpüsün, dahisin, sen harcanırsın” işte “benim yanıma gel.” Bak, münafık yazışmalarına hep dikkat ederseniz yalnız kadınlar, hep yolun ağzında, kapının ağzında, “bir an önce gel” işte böyle kırmızı kan, kanlar içerisinden kadın geliyor falan. Dikkatinizi çekmiştir. Hep işte o tuzağın mantığı, o tuzağın üslubu, birçok yerde görmüşsünüzdür. Yüzlerce yerde vardır bu. Bunun sonucunda da münafık kadın münafık ahlaktaysa enaniyetinden yakalanabilir. Çünkü bak diyor ki “sen en üstünsün ve en akıllısın” ona bir milyar verse bu neticeyi almaz. Çünkü onun şeytani kancasından yakalıyor onu. Yani şeytani kancasına kancayı takıyor ve onu aldığıyla kaldırır. Çünkü münafık kadının en dayanamayacağı şey enaniyetidir. Enaniyetinin pohpohlanması “en büyüksün” denmesi. “En büyüksün” dendiğinde aklı gider. Münafık erkeğe de bir kadın “en büyüksün” işte “dehşetsin, böyle bir şey yok” falan dediğinde onun da aklı gider. Ve ona çok ucuza mal olur o, para vermesine gerek yok. Onun için münafık ucuza satılan bir domuz gibidir. Beslenmesi de çok kolaydır ve her türlü pislikte de kullanılır. Mesela İngiliz derin devleti münafık erkekleri ve münafık kadınları çok ucuza mal etmiştir. Bunların hiçbiri zengin falan olmamıştır hep sürünmüştür. Bunları sadece enaniyetini körükleyerek ayakta tutmuşlardır. Ama mesela ne yapıyor; devlet başkanıyla görüştürüyorlar münafığı. O onu akıl almaz heyecanlandırıyor. “Demek ki ben çok büyük bir adamım” diyor. Halbuki devlet başkanı dediği adam da o da homoseksüel oluyor farz edelim. Yani homoseksüel, cinayet işleyen, adam öldüren bir mahluk seni büyütse ne olur? Her tarafı büyük olsa ne olur onun? Seni ne kadar büyütürse büyütsün, o büyütmeye sen nasıl inanıyorsun? Tabii homoseksüelleri anlatırken onlar dövülsün, sövülsün, ezilsin, hakaret görsünler anlamında değil. Ne dövülsünler, ne sövülsünler, ne hakaret görsünler ama mevcut durum, Kuran’daki yapıları yani gerçek hal olduğu gibi anlatılması lazım, aktarılması lazım. Mesela Allah diyor ki “iğrenç bir pisliktir homoseksüellik” bu olduğu gibi aktarılması lazım. Bu hakaret değil, o iğrenç fiilin açıklaması. Çünkü Kuran böyle açıklıyor. Bu hakaret değil, burada var olan bir durumu açıklıyorsun. Yani burada dövme, sövme, öldürme talebi de yok. Öyle bir şey bile olsa asla kabul edilmez. Yapan birisi olsa bile böyle bir şeyi bu kabul edilmez.

Maun Suresi’nde, şeytandan Allah’a sığınırım, 1 ve 3. “Dini yalanlayanı gördün mü?” Münafığın özelliği. “İşte yetimi itip-kakan,” bak yetimin başına bela oluyor görüyor musun? Çocuğun başına bela olur münafık. “Ve itip-kakan” yani döver söver öldürebilir de her şeyi yapabilir. Irzını kirletebilir, sapıklık yapabilir her türlü ahlaksızlık yapabilir. “Yoksulu doyurmayı teşvik etmeyen odur.” Çünkü kendisi mala çok düşkün olduğu için kimseye mal vermek istemez münafık. Yani ondan et kopuyor gibidir. Aslında her şey canını yakar münafığın. Kuran okursun canını yakar, münafık alametlerinden bahsedersin canını yakar, malını verir canı yanar. Bir şeyi hırsla ister, onu yapamaz canı yanar. Münafıkta bitip-tükenmek bilmeyen sonsuz bir hırs vardır deli hırsı böyle. O ruhundaki homoseksüel ruh, hepsinde değil ama homoseksüellerin büyük bir bölümünde böyle çok çılgın, intihara da eğilimli, cinayete de eğilimli deli bir ruh vardır. Bilinir bu kitaplarda yazar, bütün psikiyatri kitaplarında falan yazar. Daha saldırgan, daha ne yapacağı belli olmayan bir ruh halindedir. Hepsi olmasa da büyük çoğunluğu öyledir. Bu vasıflarıyla şeytan tam bir homoseksüel kültürünü, mantığını bize ifade ediyor. Çünkü ilk homoseksüel zaten şeytandır. Kadın homoseksüel de olur, erkek homoseksüel de olur. Kadın homoseksüeller erkek homoseksüelleri çok desteklerler. Dikkat ederseniz hep onların ahbabı yarenidirler. Nerede homoseksüel varsa gider onları bulur homoseksüel kadınlar. Hep onları destekler mesela internete falan bakın onlarla iç içedirler. En büyük ahbapları onlardır. Hayrandırlar yani. Onlar da onları desteklerler. Kadını erkekleştirmek, erkeği kadınlaştırmak şeytanın bir yöntemidir. Bakın, İngiliz derin devletine baktığımızda kadınları erkekleştirdikleri, erkekleri de kadınlaştırdıklarını görüyoruz. Bütün İngiliz derin devleti mensubu kadınlar hep erkek gibiler. Aday olanlar da erkek gibi, onlara sempati duyanlar da yani İngiliz derin devletinin elemanlarına veyahut işte o homoseksüel kültüre hayranlık duyanlara baktığımızda erkek gibiler. Yani Darwinist, homoseksüel, Rumi kültürü destekleyenlere baktığımızda kadınlarda homoseksüel karakterini, erkekleşmiş karakteri görüyoruz.

O yüzden münafıklığı her yönüyle anlatacağız. Devlete yönelik şekliyle, halka yönelik şekliyle, çocuklara yönelik şekliyle her yönüyle anlatacağız. Dünyadaki en büyük tehlike münafıklıktır. Dinsizden insana zarar gelmez. Yani kafirden insana zarar gelmez. Kafir açıktır söyler, zaten bağıra bağıra söylüyor kafir olduğunu, kitap yazıyor adam gizlemiyor kendini. Ama münafık çok kahpe ve kalleş bir yapıdır, bayağı tehlikelidir. Ve Müslümanların içinde yaşamak ister yani Müslümanların bedenine musallat olan bir verem mikrobu gibidir. Mutlaka antibiyotikle tedavi edilmesi lazım. Bak başka yerde yaşayamıyor bu çok manidardır. Halbuki kafir olduğuna göre küfür içinde, küfrün içinde yaşaması gerekir, değil mi? Hayret edecek şekilde Müslümanların içinde yaşar münafık, bırakmaz Müslümanı. Ama münafık olmadan da Müslüman gelişmiyor. Ne cihat yapabiliyor, ne ufku açılır gerçek anlamda, ne de gerçek anlamda sevap kazanabilir. Mesela Resulullah (sav) zamanında münafıklar olmasa çok az sevap kazanılırdı çok çok az. Mesela Hz. Ali (kv)’nin velayet mertebesi, şehadet mertebesi münafıklar vesilesiyle olmuştur. Münafık olmadan derinlik olmuyor müminde. Bir atalet olur.

Mümin Suresi 56’da Cenab-ı Allah diyor ki: “Şüphesiz, kendilerine gelmiş bulunan hiçbir delil olmaksızın,” atıyor yani kafadan delil yok, Allah’tan bir delil gelmemiş “Allah'ın ayetleri konusunda mücadele edenlere gelince;” münafıklar hep Kuran ayetiyle Kuran’a karşı mücadele eder münafıklar. Kuran ayetiyle Kuran’a karşı mücadele eder. Daha önce anlatmıştım. “…onların göğüslerinde” münafıkların göğüslerinde “kendisine ulaşamayacakları bir büyüklük (isteğin)den başkası yoktur.” Yani Allah olmak isterler münafıklar. Çok büyük olduklarına inanırlar. “Artık sen Allah'a sığın. Şüphesiz O hakkıyla işiten, hakkıyla görendir.” Yani ‘münafığı ben yendim’ yanlış. Münafığı Allah yener mümini vesile eder. ‘Aklımla işte onu darmadağın ettim’ olmaz. Çünkü münafığı yaratan Allah senin aklını yaratan da Allah’tır. Münafığı senin eline veren de Allah’tır. Tevrat’ta var bak diyor ki: “Allah’ın onları senin eline vereceği, senin de onları darmadağın edeceğin vakit” diyor. “Ama senin eline Ben vereceğim” diyor Allah onları. Allah imkan veriyor ve akıl veriyor, onunla münafık darmadağın oluyor.

Mesela darbe girişimi de bir münafık girişimidir, bir münafık saldırısıdır. Bütün millet hayretler içinde kaldı. Münafıkların gaddarlığına, kahpeliğine, acımasızlığına hayret ettiler. Daha hala açıklanamıyor. İşte münafık azgınlığı bilinmediği için açıklanamıyor. Homoseksüel, Darwinist, kahpe, kalleş, acımasız, Rumi, manyak bir yapılanmadır.

Münafıkların kelimelerle oynama yetenekleri çok yüksektir. Çok kahpedir münafık. Sen onunla konuştuğunda kelime sahtekarıdır, kelime dolandırıcısıdır münafık. Muazzam dolandırıcıdır. Klasik kelime sahtekarıdır. Sürekli kelimeleri yerlerinden oynatır. Bak ayette diyor ki Cenab-ı Allah, Maide Suresi 41: “Onlar, yalana kulak tutanlar,” yani yalana kapısı açık, yalan imalatçısı “sana gelmeyen diğer topluluk adına kulak tutanlar...” Yani İngiliz derin devletine -asrımız için diyorum- haber taşıyan kahpeler kalleşler. Bak “sana gelmeyen diğer topluluk adına” diğer topluluk, işte Müslümanlara düşman olan derin devlet. Ve onlar adına ajanlık yapmak, bak açıkça Kuran ajanlığını belirtiyor münafığın. Bu ajanlığı anlatan ayettir Maide Suresi 41. “Sana gelmeyen diğer topluluk adına kulak tutanlar (haber toplayanlar)dır.” İşte muhbir ve ajanları anlatan ayetler, Kuran ayeti bu. Yani asrımızın ajanlarına muhbirlerine de ve bütün asırların ajanlarına ve muhbirlerine bakıyor. “Onlar,” münafıklar “kelimeleri yerlerine konulduktan sonra saptırırlar,” bambaşka şekilde yorumluyor. “"Size bu verilirse onu alın, o verilmezse ondan kaçının" derler.” Yani taktik de yapıyorlar. Mesela şunu yaparlarsa şöyle yapın, bunu yaparlarsa böyle yapın yani münafık taktiği veriyor. Oyun oynar. “Allah, kimin fitne(ye düşme)sini isterse, artık onun için sen Allah'tan hiçbir şeye malik olamazsın. İşte onlar, Allah'ın kalplerini arıtmak istemedikleridir.” Yani eğer münafık çöktüyse battıysa sen onu kurtaramazsın. “Dünyada onlar için bir aşağılanma,” Münafık tabii sürekli rezil edilir sürekli aşağılanır. Yalanı ortaya çıkar, sahtekarlığı ortaya çıkar, ajanlığı ortaya çıkar, itliği ortaya çıkar, aptallığı ortaya çıkar. Allah “dünyada onlar için bir aşağılanma ahirette onlar için büyük bir azap vardır” diyor. Yani o azgın ruhuyla sürekli cehennemin en derin tabakasında.

“Ama yanından çıktıkları zaman, onlardan bir grup, karanlıklarda senin söylediğinin tersini kurarlar. Allah, karanlıklarda kurduklarını yazıyor.” [Nisa Suresi, 81]

Evet. Onların özelliği özellikle görülmeyen yerler karanlıklarda pislik yapmak yani yalnızken. Ama şu anki teknoloji tabii münafıklar için muazzam imkan sunuyor. Onun için en azılı münafıklar da bu yüzyılda çıkıyor. Çünkü münafığın ve Müslümanın kullanacağı imkanlar en yüksek düzeyde şu an. Mesela münafık internetten, telefondan münafık eyleminin çok rahat yapabilecek güçte. Eski dönemlere göre şu an çok kolay.

Ali İmran Suresi 7. Şeytandan Allah’a sığınırım: “Sana Kitabı indiren O'dur (Allah’tır). O'ndan, Kitabın anası (temeli) olan bir kısım ayetler muhkem'dir; diğerleri ise müteşabihtir.” Yani namaz kılın, oruç tutun gibi muhkem ayetler var ama mesela Kehf Suresi’nde Hz. Hızır (as) Kıssası’nda olduğu gibi kapalı ancak ilimde rasih olanlar tarafından açılabilecek müteşabih ayetler var. “Kalplerinde bir kayma olanlar, fitne çıkarmak ve olmadık yorumlarını yapmak için ondan müteşabih olanına uyarlar.” Yani namaz, oruç, zekat gibi açık hükümlere uyacağına o hükümleri değiştirmek için Kuran’dan “bak buradan işaret var, şuradan bir telmih var, şurada bir öyle gibi mana çıkıyor diyerek Kuran’ın hükümlerini değiştirirler” diyor Allah. Gelenekçi sistemin zaten ana yapısı budur. Kuran’ın açık muhkem hükümlerine göre değil işarete göre hareket eder, müteşabih işaretlere. Mesela “bak şu ayette” diyor “burada bir vurgu var” diyor. “Bu vurgu diğer ayetin hükmünün geçersizliğini vurguluyor” diyor. Mesela bak çok şeytani bir açıklama. Veyahut hiç olmayan bir hükmü “bak Allah burada bir hüküm vurguluyor” diyor “bir işaret etmiş burada” diyor. Kardeşim, muhkem hüküm var, muhkem hüküm varken sen işari anlamın içerisinden yine işaretler çıkartarak, telmihler çıkararak nasıl Allah’tan hüküm çıkarıyorsun? Allah “ben işari olarak konuşmuyorum” diyor bak “doğrudan muhkem olarak açıklarım ben” diyor Allah. Muhkem açıkladığına uy. Niye yalan söylüyorsun? Niye uydurmalar çıkarıyorsun?

 

(Karar Gazetesi’nde “İngiliz oyununda Musul’u kaybettik” başlıklı bir haber yayılandı. Haberde şu ifadelere yer veriliyor; Musul’u uluslararası anlaşmalara ve savaş hukukuna aykırı olarak İngiliz oyunlarıyla Türkiye’nin elinden alındığı düşüncesi ne toplumun, ne devletin, ne de siyasetin hafızasından silinmedi. Bugün de Cumhurbaşkanı Erdoğan Misak-ı Milli’yi hatırlatarak “Musul’un Türkiye’nin sınırları içinde olduğunu yeni bir oldubittiye göz yumulmayacağını ilan ediyor” dedi.)    

Şimdi yapılacak şey, Suriye’nin bütünlüğünü bozmamak, Irak’ın bütünlüğünü bozmamak. Suriye’den herkes bir şeyler alırsa ve Suriye de parçalanırsa adamlar ondan geri devamını getirebilir, kendilerine öz güvenleri tam gelir, bundan kaçınmak lazım. Kerkük zaten bizim. Suriye de bizim. Suriye’nin bütünü bizim zaten, hepsi kardeşimiz. Parça parça toprak alma derdimiz yok bizim, öyle bir egoist, milliyetçi anlayışımız yok. Bütün bölgeyi biz kardeş olarak görüyoruz, hepsini kendi parçamız olarak görüyoruz. Dolayısıyla sen bizimsin, sen bizim değilsin öyle bir şey yok ki. Orada Arap varsa o da bizim kardeşimiz. Kürt varsa o da bizim kardeşimiz. Niye sadece Musul? Her yer bizim.

 

Allah'ın Sanatını Hafızada Rahatça Kalabileceği Gibi Anlamak Ve Şaşırmak Çok Önemlidir. Allah'tan Şaşırma Gücü İstemek Lazım

Allah’ın sanatı; onu anlamak, pratik anlamak önemli, böyle karmaşık değil de hafızasında insanın rahatça kalabileceği gibi anlamak, hafızada tutmak ve şaşırmak. Şaşırma gücü yoksa bu ürkütücü, Allah’tan onu istemek lazım, şaşırma gücünü istemek lazım. Bir de onu pratik, rahat, kolay anlatabilmek çünkü anlatırken boğucu ve anlaşılmayan bir anlatım olmuş oluyor. Halbuki kısa ve özlü, şaşırtıcı anlatım yapılması lazım. Onun için iman hakikatlerinde en keskin böyle en net insanların anlayabileceklerinden başlamak lazım konuları anlatırken. Hücre yapısı da öyle mesela hormonlar, vücuttaki o hormonların etkileyiş sistemleri mesela testosteron hormonu erkeklerin omuzlarını genişletiyor mesela bu çok garip, sakal, bıyık çıkıyor, kemikleri daha kalınlaşıyor, kasları daha güçleniyor. Testosteron nedir ki? Molekül. Bütün vücudun her yerine emir veriyor. Vücut ona göre şekilleniyor. Mesela adale sistemi falan gelişiyor, her yerde kas sistemi testosteronun emrini dinliyor ve onun ne demek istediğini anlıyor. Mesela kemik ne demek istediğini anlıyor. Kas ne demek istediğini anlıyor. Mesela adamın sadece başparmağı gelişir değil mi? Öyle olmuyor. Omuzları genişliyor. Kemikler niçin kalınlaşsın? Mesela kemikler uzayabilir, uzamıyor kalınlaşıyor. Mesela östrojen de kadınlarda, kadınsı hatları geliştirmeye başlıyor, bu da çok şaşırtıcı. Her şeyiyle tam kadın oluyor, her yerine etki ediyor vücudunun. Dudaklarına, kaşına, gözüne, beline, göğüslerine her yerine etki ediyor, nihayet bir hormon, molekül. Geçiyor kana mesela her yerde ayrı emir veriyor. Göğüste ayrı emir veriyor efendim kalçasında ayrı emir veriyor, bacaklarında ayrı emir veriyor her bedenin her bölümünde testosteronun emrini oradaki hücreler kendi diline göre anlıyor. Mesela belini inceltiyor östrojen hormonu. Mesela beli kalınlaşabilir değil mi? Bel inceliyor. Mesela cildini düzgün hale getiriyor kadının östrojen. Anlamadığı hiçbir yer yok. Kirpiklerine kadar etki ediyor. Kaşlarına kadar etki ediyor. Mesela kemiklerinin kalınlaşmasını engelliyor östrojen kadının, ince kemikli olmasını sağlıyor, kibar, naif oluyor. Mesela erkekte de kalınlaştırıyor testosteron. Mesela kadında adale yapımını engelliyor östrojen. Adale olmuyor, adaleyi teşvik eden bir sistem değil. Mesela hafif kadının testosteron oluyor o o etkiyi yapıyor. Her hormonu hepsini tanıyor. Mesela adrenalini tanıması, adrenalin emri; Allah Allah korktuğunu nerden biliyorsun da o hormon birden kana ve çok az, miligramın işte altında bir miktarda adrenalin veriyor vücuda ve vücut hopluyor onunla, akıl almaz kaslar birdenbire muazzam güçleniyor. Gözler çakmak çakmak oluyor, deli kuvveti geliyor insana bir anda adrenalinle. Nereden anlıyorsun onu? Hormon nihayet. Bir de miktarı akıl almaz az, mili gramın altında. Bütün beden her yer anlıyor.

“Aldosteron hormonu var kan basıncını düzenleyen, on milyon insandan toplandığında sadece bir gram ediyor.”        

On milyon insandan toplandığında sadece bir gram ediyor, kan basıncını düzenleyen. Mesela kan basıncıyla ilgili o hormon bir yükselse insan ölür, düşse de ölür, tansiyon düşer ölürsün, öbürünü de tansiyon yükselir ne yaparsan yap durduramazsın yine ölür insan. O hormon bak adam vefat edene kadar gayet akılcı o dengeyi sağlıyor. Mesela düştüğünde yükseltiyor, yükselttiğinde düşürüyor tam ayarında tutuyor.

Mesela büyüme hormonu da öyle, yaşı uygun hale geldiğinde yaşını da biliyor, bacak boyunu ne kadar uzatacak, kolları ne kadar uzatacak işte çenesini, yüzünü ne kadar genişletecek, vücudunun hangi organları ne kadar genişleyecek hepsini ayarlıyor. İşi bitince de duruyor mesela büyümeyi yaptığında diyor tamam yeterli diyor, kesiyor. İstediği kıvama geldiğinde büyüme durduruyor.

“Kalbi ne kadar büyütüyorsa, kaburgaları ona oranlı büyütüyor demiştiniz.”    

Hepsini aynı oranda büyütüyor tabii. Halbuki birbirinden habersiz biçimsiz büyümeler olabilir. Olmuyor.

Ayette; “Size şekil ve suret verdik. Suretinizi de en güzel yaptık” (Araf Suresi 11)  diye bildiriyor Allah.

Kana karışan adrenalin miktarı bir pikogram yani bir gramın trilyonda biri, bir gramın trilyonda biri akıl almaz bir güç meydana getiriyor vücuda verildiğinde. Bir gramın trilyonda biri. Ve vücut o atomları zaten o molekülü her yerde tanıyor; karaciğer ayrı göreve giriyor, göz ayrı, burun ayrı, akciğer ayrı, kaslar ayrı her yer olabilecek en yüksek kapasiteye ulaşıyor. Kalp en yüksek kapasiteye ulaşıyor. Müthiş vurmaya başlıyor kalp adrenalin emrini alıp. Kaslar, akıl almaz güce sahip oluyor kas. Nereye baksak bir mucizeyle karşılaşıyoruz. Sen bunu evrimle anlatacaksın, adam da inanacak? Ben buna şaşıyorum. Ve bunu ayrıca adam beyninin içinde görüyor. Gözsüz görüyor, kulaksız da işitiyor. Bir gramın trilyonda biri pikogram. Bir gramın trilyonda biri; bir gramı trilyona ayır, o kadar. Vücudu hoplatıyor böyle. Adrenalin hormonu bütün organları tanıyor, tüm organlar da onu tanıyorlar. Her birine ayrı emir veriyor.

PAYLAŞ
logo
logo
logo
logo
logo
İNDİRMELER