Sayın Adnan Oktar'ın 8 Ekim 2017 tarihli sohbetinden önemli başlıklar
ucgen

Sayın Adnan Oktar'ın 8 Ekim 2017 tarihli sohbetinden önemli başlıklar

1079

A9 TV, 8 Ekim 2017

 

(AK Parti’nin Afyonkarahisar kampında konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan belediyeler konusuna değindi. Erdoğan şunları söyledi: “Maziden atiye kurduğumuz köprünün kilit taşı değişim konusundaki kararlılığımızdır. Belediyelerde benzer adımları atmanın hazırlığı içindeyiz. Sandıkla gelen elbette sandıkla gider ama o sandığa kadar olan süreci de kimse göz ardı edemez.” Erdoğan’ın bu ifadelerinin son günlerde gündeme gelen Melih Gökçek istifasıyla ilgili olduğu düşünülüyor.)

Tayyip Hocam bir şey yapıyorsa Allah rızası için yapıyor, vatan milletin hayrına yapıyor. Şahıs menfaati bizi ilgilendirmez. Şahsın gururu itibarı da bizi ilgilendirmez. Milletin gururu, milletin onuru çok önemlidir, milletin rahatı, huzuru ve hayrı önemlidir. Bir şey hayırlıysa buna kızmak, darılmak, bozulmak, egoistçe bencilce direnmek münasebetsizlik olur.

 

(“Hz. Mehdi (as)’ın ettiği her dua kabul olur mu?” izleyici sorusu)

Hz. Mehdi (as) da Allah’ın herhangi bir kulu. Allah onu seçtiği için o Mehdi olmuş oluyor. Bir başkasını seçse o da Mehdi olur. Allah’ın seçmesi, gücü veren Allah’tır. Ona o üstünlüğü veren de Allah. Dua da, makul bir duayı Allah sevdiği kuluna söyletir ve onu da yerine getirir. Zaten bir şeyi yapmak istediğinde Allah kuluna duayı icra ettirir ve sonra da o olayı yapar. Ama Hz. Mehdi (as) ile uğraşılmayacağını hadislerden anlıyoruz. Yani facia meydana gelir. Hz. Mehdi (as) ile uğraşıldığında facia meydana gelir. Kim yaparsa yapsın. Hadislerin bize aktardığı bu, bizim anladığımız bu.

 

Kuran'ı Okuyan Bir İnsan Mehdiyeti Çok Net Bir Şekilde Anlar

Sadece Kuran’ı okuyan bir insan Mehdiyet’i bütün açıklığıyla anlar fakat şahıs tayini, şahıs teşhisinde Kuran’da çok kapalı bir işaret bulabilir. Onun hadisle olması gerekir. Yoksa Hz. Mehdi (as)’ın hayat şekli, ne yapacağı ne edeceği, babasının adı, kendisinin adı hepsini Kuran’da bulmak mümkün. Nerede yaşayacağı, ne yapacağı, yeri ebced hesabıyla da zamanı çok aşikar olarak bellidir. Ama hadis daha muhkem ve daha açık olur tabii. Kuran işari mana verebilir hadis açık anlam veriyor. Kuran, Nur Suresi’nin 55. ayeti Mehdiyet’in özetidir. Kehf Suresi de baştan sona Mehdiyet’i anlatır. Kehf Suresi doğrudan Mehdiyet’e ayrılmış bir suredir, surenin tamamı Mehdiyet. Nur Suresi’nin 55. Ayeti de alenen ve açıkça dünya hakimiyetinden bahsediyor. Ama her yönüyle dünya hakimiyetinden bahsediyor.

 

(“Hz. Hızır (as) şehitler alemine gidip-gelebilir mi?” izleyici sorusu)

Hz. Hızır (as)’ın yetkisinin geniş olduğu görülüyor. Meleklerle de görüşebildiği, insanlarla görüşebildiği, Allah’tan doğrudan vahiy aldığı açıkça görülüyor. Kendi ifadesinden, çünkü “ben kendi kanaatim olarak bunu ifade etmedim” diyor. Arada da peygamber olmadığına göre Allah’tan doğrudan vahiy aldığı anlaşılıyor. Tabii yine bir perde olur da ama yani bir peygamber aracılığıyla olmadığı belli. Şehitlerle tabii görüşür. Onun boyutu onun görüşmesi için müsait. Hadislerden anladığımız, Kuran’ın işaretlerinden anladığımız öyle görünüyor.

 

(Etyen Mahçupyan bugün Karar Gazetesi’nde “Teoriye takılmayın evrime bakın” başlıklı bir yazı yazdı. Yazısında, evrimin bir teori değil bilimsel bir gerçek olduğunu söylüyor Etyen Mahçupyan. “Darwin’in bilimsel bulgu insanların hayvanlardan geldiği tezi değildi. Yani insan maymundan değil yine insandan gelmişti. Ancak eski insanların çevreye uyum açısından daha başarılı olanları ilerideki insanların özelliklerini belirlemişti. Canlı türleri arasındaki geçiş önermesi ise bir spekülasyondan ibaret. Böyle bir değişim varsa bir noktadan sonra niye durduğunun açıklanması gerekir. Yarı kuş yarı sürüngen fosilleri bir geçişe olduğu kadar adaptasyon yeteneği olan başka bir varlığa da işaret ediyor olabilir. Kısacası bilimle din arasında bir gerilim olmayabilir” dedi.)

Olmayabilir, yapılabilir bilmem ne olabilir olmayabilir… Kardeşim, mübarek, protein tesadüfen olamıyor sıfır ihtimal, o zaman evrim teorisi yok ne uzatıyorsun? Protein tesadüfen olabiliyor mu? Olamıyor, mutlaka yaratılması gerekiyor, o zaman bir yaratılış var. Daha bunun üstüne laf yok. Pratik ve özet. Ha delile geçersek zaten delilde hiç konuşamaz, 700 milyon yaratılışı ispat eden fosil var. Tek bir tane Darwin’in dediği gibi evrimi ispat eden anlatan fosil yok bir tane. Otuz kere söyledik kardeşim, dedim “varsa getirin al 10 trilyonu git” dedim. Yok. “Fotoğrafını getirin yine kabul ediyorum” dedim, yani öyle bir ara fosil varsa fotoğrafını getirin yine kabul dedik yine getiremediler yok. Ama hiç uzatmaya gerek yok, aslı şudur; bir proteinin tesadüfen meydana gelmesi ihtimali sıfırdır. Protein olması için proteine ihtiyaç var yani kilitlenmiş bir sistem. O yüzden yaratılış mecburi, üstün bir aklın yaratması mecburi başka bir yol yok. Konu tek kelimeyle bitiyor bakın, protein tesadüfen olamıyor, mutlaka yüksek bir aklın yaratıcılığına ihtiyaç var. Bitti. Bunun lamı cimi yok. Hepsi kabul ediyor bunu Darwinistlerin. Proteinin tesadüfen olamayacağını hepsi kabul ediyor. O zaman yaratılış var işte ne uzatıyorsunuz?

 

(“Müslüman aklının gittiğini anlar mı?” izleyici sorusu)

Müslümanın akılının gitmesi için bir sebep yok, Müslümanın aklı gitmez hiçbir zaman için gitmez niye gitsin aklı. Öyle yaratılmış oluyor. Müslüman en fazla ölür aklı gitmez. Ha bunamayı falan kastediyorsan, Müslümanın bunamasını kastediyorsan o zaten ölmüş oluyor bunadığında. Bunama demek ölmek demektir, ayakta ölmüş oluyor. Aklı gitmez ölmüş olur ama o tabii ikinci bende konuştuğu için anormal konuşmalar yapar. Yani bunama tabir edilen konuşmaya uygun konuşmalar yapabilir. Mesela şuursuz şeyleri konuşur, rüyada gibi konuşur ama ölmüş oluyor zaten o. Çoktur yaşarken ölen insanlar çok fazladır. Mümin aranızda gezer, senin mesela çok sevdiğin bir arkadaşındır, bakarsın ölür. Aniden ölebilir haberin bile olmaz. Bazen halk sezer derler “gözünün nuru gitti, gözündeki ışık gitti” falan derler, o ölmüş oluyor yani. Yoksa konuşur konuşmada bir şey yok, ikinci benle konuşur. Rüyada da insan konuşuyor, ölüyken konuşuyor. “Nasılsın?” diyorsun “iyiyim” diyor, ne istiyorsan konuşur.

 

Ülkücü Camia Çok Sağlam Bir Camiadır ve Bünyesine Hiçbir Sızmayı Kabul Etmez. FETÖ de Sızmaya Çalıştı Ama Çelik Duvara Çarpmış Gibi Oldu

Ülkücü ruh bizim Türk milletinde genetik olarak var. Bir de bazı yapılarda mecburen olur. Mesela polis yapılanması mecburen ülkücü bir yapılanmadır. Asker yapılanması mecburen ülkücü bir yapılanmadır. Bir de bizim resmi devlet felsefemiz, bir gizli devlet felsefesi vardır. Bu kayda geçmemiştir ama gizli devlet felsefesidir, resmi devlet felsefesi ülkücüdür. Mesela Milli İstihbarat Teşkilatı ülkücüdür, teşkilat olarak ülkücüdür, genel felsefi yapısı. Ordu felsefi yapısı itibariyle ülkücüdür. Atatürk de ülkücüydü. O devirde konuşmalarına falan bakın, bütün çevresindekiler de ülkücüydü. Enver Paşalar hepsi yani, Fevzi Çakmaklar tamamı ülkücüydüler. Ama sorsan “sen ülkücü müsün?” öyle bir şey demeyebilir, isim vermeyebilir ama hepsinde bir Kızıl Elma ruhu vardır. Kızıl Elma ruhu varsa ülkücüdür zaten. Dolayısıyla ülkücülük ruhu ölmez. Mesela AK Parti’nin büyük bir bölümü ülkücüdür çok büyük bölümü. CHP’nin içinde de çok fazla ülkücü vardır çok fazla. Bak mesela kadın çıkıyor profesör CHP’li, alenen ülkücü konuşuyor. Şimdi örnek de gösterebilirim ama isim vermeyeyim çok koyu ülkücü. Hatta Aydınlık grubuna bile baktığımızda ülkücü ruhun Aydınlığa tam uyduğunu görürüz. Maocu ruh gitmiş ülkücü ruh hakim olmuştur. Ülkücülerle mücadele ettiler yıllarca onlar, silahlı mücadele verdiler ama sonra kendileri de ülkücü oldular. Kızıl Elmacıdır hepsi, koyu ülkücü oldular.

Fakat Fethullah Gülen hareketi ülkücülerin içine sızmaya çalıştılar halen de çabalıyorlar. Ama ülkücü bünye onu kabul etmez, ülkücü bünye hiç müsait değildir o tip yabancı cereyanların gelişmesine hiç müsait değildir. Boşa zorladılar sonunda da ezildiler. Yoksa aslında MHP, içinde hareket etmek istediler onlar daha çok. Büyük Birlik Partisi’ne sızmak istediler geniş çaplı ama beceremediler. Olmaz, çünkü İngiliz derin devletinin ideolojisi ayrıdır ülkücülük ayrıdır taban tabana zıt. Onlar ülkücülük yerine İngiliz derin devletinin stratejisini, felsefesini kabul ettiler. Halen de birçok yalaka İngiliz derin devletinin stratejisini kabul ediyor ama bir kazanç sağlarız, bir çıkar sağlarız kafasıyla.

 

Şu An Gördüğümüz Hayat Bir Nevi Rüyadır. Rüya Gören Ruh Ölümle Birlikte Daha Keskin Daha Net Bir Başka Rüya Boyutuna Giriyor

Aslında biz kelimenin tam anlamıyla ruhuz. Ruh algı olarak madde varmış gibi algılıyor, yani bize algılatıyor. O algıdan dolayı biz madde var diye inanıyoruz. Mesela bak şuraya parmağımı dokunduruyorum, bu bir histir ruhun aldığı bir his, sertlik hissi bu bir algı. Ses bir algı, görüntü bir algı, bunların hepsi toplamında, ruh algılarının toplamına biz madde diyoruz. Bizim anladığımız anlamda madde zaten yok dolayısıyla biz sadece ruhtan ibaretiz zaten. Şu anda ruhuz. Ruh, yeni bir rüya şekline giriyor. Yani şu an rüya gören ruh yeni bir rüya moduna giriyor öldüğünde. Yani muntazam. Daha keskin daha nettir. Ama tabii mümin hayattayken bazen bir ihtimal ruh haline gelebilir. Maddi yapıdan tamamen çıkabilir yani bu zaten hadislerde de Peygamberimiz (sav)’in hayatında da görülüyor, nur kesilmesi insanın. Yani maddi gibi görünen dünyadan tamamen soyutlanması bu oluyor. Ama bu insanları ürkütür. Onun için Peygamber (sav) dua ediyor, şeytandan Allah’a sığınırım: "Rabbim, beni (girilecek yere) doğru bir girdirişle girdir ve (çıkarılacak yerden) doğru bir çıkarışla çıkar ve Katından bana yardımcı bir kuvvet ver(destekle)." (İsra Suresi, 80) Bir yardımcı olması gerekiyor, tek başına biraz ürkütür. Açıkça söyleyeyim bayağı ürker insan. Ama ölüm anında öyle değildir. Ölümde birden netlik oluştuğu için çok keskin netlik, uyanma olduğu için uyanma ferahlığı vardır ölümde. Yani uyanma sevinci vardır. Nasıl biz rüyadan uyandığımızda bir ferahlık duyuyoruz ölümde de öyle bir ferahlık vardır. Ama iman etmeyenlerde yani Allah’tan korkmayanlarda ölü olanlarda çok korkunç bir can alma şekli görülüyor. Bunu müminler görüyor. Ama bunlar da ölü insanlardır yani makine gibi insanlar bilgisayar gibi insanlar. Dolayısıyla ruh sahibi bir mümin için sonsuza kadar rahatsız olma diye bir konu yoktur.

 

İngiliz Derin Devleti Masonik, lluminati İle de Bağlantısı Olan Geçmişi Çok Eski Dönemlere Dayanan Bir Derin Devlet Yapılanmasıdır

İngiliz derin devleti bir yan devlet oluşturdu. Bütün belayı üstüne atacağı, üstüne iftira atacağı bir devlet. 17. yüzyılda Amerika’ya cinayet işlemiş, tecavüz etmiş ağır suçluları ve işte çeşitli suçlardan aranan tipleri, kriminal adamları, işsiz-güçsüzleri, altın arayıcılarını falan hepsini oraya gönderdiler zibil gibi çok fazla adam. “Altına hücum” diye biliyorsunuz hepsi gittiler. Yanlış anlamasınlar da sonra da Avrupa’da ne kadar fahişe, suç işlemiş kadın falan varsa onları da oraya sürüp-gönderdiler İngilizler. Ve Amerika diye bir devlet kurdular sonra. Önce küçük küçük eyaletler oluşturdular, 13 koloni kurdular. Sonra bunları işte küçük küçük devletçikler haline getirdiler. Sonra kendileriyle işbirliği yapmayan Kızılderililere soykırım yaptılar, adamları imha ettiler o gariplerimi. Yani baş eğmedikleri için. Onlar ne bilsin İngiliz derin devletini falan anlamadılar adamlarla mücadeleye giriştiler, onları mahvettiler. Amerika’da ilk kurulan bu 13 koloninin hepsinin yönetimine İngiliz hanedanlığından gelen aileleri lider olarak atadılar en başta. Mahkemelere kendi adamlarını koydular, her yere kendi adamlarını koydular. Sonra da bu kolonilerle bunları milli bir vasfa kavuşturmak için yani gerçekten bir devlet görüntüsü vermek için İngiliz askerlerini üstüne gönderdiler. İngiliz askerleriyle bunları savaştırdılar. Hem İngiliz askerlerini kırdırdılar, kendi askerlerini kırdırdılar. Çünkü onlar için hiçbir önemi yok, savaşa alışsınlar kafasıyla. Ve sonunda yenilmiş görünümünde çekilip “helal olsun Amerikan bayrağını çektiniz, devlet de oldunuz” dediler, böyle numaraları da var onların. Yani devletlere suni savaş açıp onlara karşı atak yaptırıyorlar, sonra diyorlar ki “hakikaten milli oldunuz maşaAllah aferin, hadi bakalım bizim yönetimimize devam edin” diyorlar. Bak bir oyundur bu yaptıkları bir oyundur. Ama bu tabii İngiliz derin devleti derken buna biz, halk arasında illüminati de diyorlar, bu bir derin devlet yapılanması yani masoniktir, yapılanma masoniktir. Çok eski geçmişi vardır. Ta Hülagü zamanında da var bu. İllüminati çok eskidir, bak Hülagü de bu ekibe dahil bir adamdır. Sırrını anlamak pek mümkün değil ama şeytani bir yapı. Ama bu konuyu da belki sonra değerlendiririz.

 

İnsanların Çoğunda Bunca Aczine Rağmen Gurur ve Galip Gelme Hırsı Olması Mucizevi Bir Durumdur. Asil İnsan Eleştiriye Karşı Direnmez

Gurur, yenme hissi. İnsanlarda gurur vardır, o da bir mucizedir bunca aczine rağmen galip gelme düşüncesi vardır. En münasebetsiz pozisyonda bile haklı olduğunu savunmaya kalkar. Asil insanlar öyle şeye tenezzül etmez. Der ki “hakikaten doğru söylüyorsun, Allah razı olsun” der ve meseleyi halleder. Çünkü çok küçük düşürücü. Deli konumuna geliyor. Mesela gündüz olduğu halde “yok şu an gece” diyor. Manyak gibi bir hareket bu. Belli ki gece yani ne oturup çırpınıyorsun? Çoktur öyle görüyorsunuzdur. Zaten onların gözleri falan şaşılaşıyor deli görüntüsü oluşuyor terlemeye falan başlıyorlar manyak tipler. Halbuki dürüstlük insanın yüzünü güzelleştirir. 

 

Bazı İnsanlar Başta Sevgiye Direnirler, Eğer Sabırla İrade Gösterilirse Sonunda Tuzun Suda Erimesi Gibi Sevgide Erirler

Bazı insanlar sevgiye direnirler ama sevmeyecek anlamına gelmez. Eğer sabırla irade gösterirsen insanlar güzel varlıklardır, sevgiye dayanamaz. Yani tuzun suda erimesi gibidir. Sürekli üstüne su tutarsan tuz erir. İnsan da öyledir, sevgiye direnebilir gurur yapabilir ama sürekli üzerine sus tutarsan o tuz erir gider geriye sevgi kalır. Sabırlı olmak lazım. Sevgi üstatları, sevgiyi sevenler, sevmekten sevilmekten hoşlananlar sevgide sabırlı olmak durumundadırlar. Sevgi birdenbire gelmez emek verilmesi lazım sevgiye. Birden gelebilir de ama herkeste bunu elde edemezsin. Bazı insanlar sevgide dirençlidir uğraştırır. Ama sevgiye ciddi talebi olan o uğraşmayı göze alır ve o insanın kalbini fetheder ve mutlaka o sevgiyi kazanır.

 

(Takvim Gazetesi Yazarı Ergün Diler, Las Vegas saldırısı sonra Trump’ın İngiliz derin devletine sözlü bir mesaj verdiğini yazdı Adnan Bey. Şöyle söylüyor: “Kavganın bir tarafında Amerika diğer tarafında İngiltere Rothschild var. Bizde pek kimse bilmez ama Las Vegas katliamından sonra Başkan Trump satır arasında kalan çok önemli bir söz söyledi, saldırıyı kimin yaptığını gösterdi. Trump katliamdan sonra İngilizce “Act of pure evıl” ifadesini kullandı. Bizde çok kişi bilmez ama bu ‘saf kötülük’ ifadesi Rothschild ailesi için kullanılırdı. Zaten kolay kolay bir Amerikan başkanı bu ifadeyi kullanamaz” dedi.)

Yani İngiliz derin devleti diyor. Hele şükür, üstat açıldı. Geçenlerde bir içine kapandı, İngiliz derin devletinden çekiniyor gibi. “Kabadayı ol ne korkuyorsun bir tek Allah’tan korkarsın sen yiğit adamsın” dedim, yağmur gibi saydırmaya başladı. Çünkü kabadayılar kervanına o da katılacak, geri adım olmaz.

 

(“Tesettür niye hala birçok kurumda kabul edilmiyor?” izleyici sorusu)

Var mı öyle bir şey? Ordu da tamam poliste tamam. Özel kurumlarda. Özel sektör, o da kanunen yasaklanabilir çok münasebetsiz bir şey. Saygıya uygun değil bu kızdırıcı da. Çok yakışıksız bu nasıl bir vicdan ki? İstediği gibi giyinsin sana ne, ne mahsuru var? Bir de oraya bir güzellik, süs. Her insanın, her görüşten insanın orada olabileceğini gösteriyorsun gayet hoş.

 

(“Neden küçük çocuklardan ilaç ve muayene ücreti alınıyor?” izleyici sorusu)

Doğru söylüyorsun ama işte zengin bir millet değiliz, zengin bir devlet yok. Yani İngiliz derin devletinin muhasarası altında olan, birçok cephede mücadele veren PKK’ya karşı, işte görüyorsunuz IŞİD’e karşı yoğun faaliyet halinde olan bir ordumuz ve polis teşkilatımız var. Bu faaliyetlerin günlük maliyeti çok yüksek. Mesela şu son operasyon, akıl almaz para gidiyor çok fazla para gidiyor. Dolayısıyla bu azgınlık, terör azgınlığı durduğunda biz zenginleşeceğiz. Mehdiyet devrinde zenginleşiriz. Şu an bu çok zor. Yoksa biz yaşlılardan, çocuklardan, öğrencilerden hiçbirinden para alınmasını istemeyiz. Bedava hastane olsun, bedava beslensinler. Çok vicdan azabı veren şeyler bunlar. Ama şu an zor bu.

 

(MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli partisinin, Ankara’da düzenlediği Kerkük mitinginde konuştu. Sözleri satır başları şu şekilde: “En az 5 bin ülkücü Kerkük için hazır bekliyoruz. Çürük zihniyet diyor ki; Kerkük’ü alalım diyen Diyarbakır’ı verirmiş. 82 Kerkük, 83 Musul dedik. 84’ü söyleseydik herhalde bunlar çılgına dönecekti. MHP devletin ve hükümetin yanında sağlam, tavizsiz, milli çıkarlara uygun bir şekilde duracaktır. Aynı siperdeyiz aynı cephedeyiz aynı saftayız. Türkiye’nin tüm düşmanlarına karşı biriz, beraberiz çok güçlüyüz.”)

Demin düşündüm de yukarıda dedim; “Allah esirgesin, Allah ömrünü uzun etsin. Tayyip Hocam’a bir şey olsa kimi lider olarak düşünürüz?” dedim. Kale gibi Sayın Bahçeli var dedim. Milletine bu kadar düşkün, devletini bu kadar seven, bu kadar tavizsiz, bu kadar güzel devlet terbiyesi almış insan çok zor bulunur. Allah ömrünü uzun etsin. Allah Tayyip Hocam’a da uzun ömür versin, Sayın Bahçeli’ye de uzun ömür versin. Mükemmel bir konuşma. Tabii ki o bölgede biz bir fitne istemiyoruz. Eğer fitne çıkartmaya kalkarlarsa da gök kubbeyi başlarına çökertiriz. Bizde çekinme olmaz. Yani diğer devletler çekinir. Temkinli olabilir. Mesela Irak, Suriye, şu bu falan çeşitli ülkeler titiz davranabilir. Ama bir Türk çılgınlığı vardır. Yani bu Türk milletinin fazla üstüne gittiğinde çılgın bir ruhu vardır, o ortaya çıkar. O bir nevi cinnet halidir. Yani dünyayı darmadağın edecek bir güçtür. Ruhlarındaki coşkuyu kastediyorum, o yırtıcı ve sökücü coşkuyu. O, herkes için ürkütücüdür. Şimdi makul bir insanla konuşmak ayrıdır ama bir cinnet hali ayrı bir şeydir. Bizim milletin bir nevri döndü mü gözü hiçbir şeyi dinlemez. Yani akıl almaz işler yapar ve deli kuvveti gelir. Onun için bak herkes çok dikkatli davranıyor. Yoksa çoktan oraları bitirirlerdi. Yani Türkiye’yi de çoktan bitirirlerdi. Mesela 15 Temmuz’da da anladılar. Çok küçük bir bölümüdür 15 Temmuz’daki bu olay. Tanka yumruk atmak, tanka kafa atmak; dünyanın hiçbir yerinde olmaz böyle bir şey. Tankın altına yatmak, tankın üstüne çıkmak; hep beraber geziyorlar böyle tank deliriyor. Sürekli dönüyor, dönüyor, yakasını kurtaramıyor, hep beraber dönüyorlar. On dakikada tank kullanmayı öğreniyorlar. Tankla şehir turu atıyorlar. Ki çok küçük bir bölümünü gördüler. Türkiye’den, Diyarbakır’dan, oradan buradan toprak almak demek yani dünyanın cehenneme dönmesi demektir, kıyametin kopması demektir. Dünyada virüs dahi kalmaz öyle bir şeyde, kıyamet kopar. Taş taş üstünde kalmaz. Hiçbir yerde hiçbir canlı kalmaz. Allah vermesin. Bak, virüs dahi kalmaz değil insan, hayvan, bitki; virüs dahi kalmaz. Alenen kıyamet kopar. Hiç kimseye tavsiye etmem. İttihad-ı İslam’ı ortadan kaldırmaya kalkmak, Türk birliğini ortadan kaldırmaya kalkmak, çok çok büyük bir suçtur. Çok galiz bir suçtur. Çünkü Türk için o zaman hayatın bir anlamı kalmaz. Sen 83 milyona böyle meydan okursan 83 milyon ordu olur ve kıyameti koparır. Sakın ha, hiç kimseye tavsiye etmem. Türkiye’yi bölmeye kalkmak, oyun oynamak; İngiliz derin devleti bu züppeliği bırakacak, bu deliliği bırakacak. Kendilerini de hiç güvende hissetmesinler ayrıca bak ben onlara tavsiye ederim. Allah hiç ummadıkları yerden belalarını verir. Bak, altını çizerek söylüyorum. Allah hiç ummadıkları bir yerden belalarını verir. Akıllarını başlarına alsınlar. Türkiye’yle uğraşmayı bırakacaklar.

 

(Diyarbakır’da operasyon yürüten güvenlik güçlerimize PKK saldırı düzenledi. El yapımı patlayıcının infilak ettirilmesi sonucu iki korucu şehit oldu. Görebiliriz şehitlerimizi. Bir korucu ağır yaralandı. Şehidimiz Cevat Bilgiç, Şehidimiz İhsan Gür.)

İki şehidimizin de şehadetini Allah mübarek etsin. İkisini de tebrik ediyoruz. Ne mutlu onlara. Allah bizlere de nasip etsin. Kutlu olsun, kutluyoruz, Allah kutsasın. Allah analarına, babalarına uzun ömür versin, sabr-ı cemil nasip etsin. Ama bu PKK’ya karşı biraz daha keskin bir tavır gösterilmesi gerekiyor bence. Yani hiçbir şey olmaz, yakışır. Daha keskin ve çapını daha da genişletelim. Bunlar işi arsızlığa verdiler. Nefes aldırmamak lazım.

 

(“Abdülhamit Yahudilere neden toprak verdi?” izleyici sorusu)

Çünkü buradaki ahbaplarıyla arası çok iyiydi. Theodor Herzl onun danışmanıydı zaten. Akşama kadar sarayda beraberdiler. İyi bir şey yaptı, Allah razı olsun. Tek yaptığı bir güzelliktir, Yahudilere toprak vermesi. En beğendiğim tavrıdır. Onları vatan sahibi yaptı. Sahipsiz insanlara sahip çıktı. En güzel yönü. İsrail’i İsrail yapan Abdülhamit’tir. İsrail’i kuran da Abdülhamit’tir. Verdiği topraklar üzerine zaten İsrail kuruldu. Kendi şahsi topraklarını Musevilere sattı, kendi şahsi topraklarıydı oralar. Yani zamanında kendi üzerine geçirtmiş, tapusunu kendi üzerine geçirtmiş. Ve onları Musevilere sattı. O topraklar üzerine de İsrail kuruldu. Ne mutlu ona. O mazlum insanlara bir güzellik yapmış oldu. O yönden tebrik ediyoruz.

 

Espri Her Zaman Onore Edici Olmalıdır. İnsanları Üzen Rahatsız Eden Bir Şey Espri Olmaz

Zekice, akıllı, onore edici yani can yakmayan, kimseyi üzmeyen bir espri anlayışı olması lazım. Ama genellikle gelenekçilerin espri anlayışı hep dini, imanı, peygamberi, cenneti, melekleri falan güya kendince espri anlayışı içerisine alıyor. Onlara da orada kötü kötü gülüyor. Böyle şeylerde bence azarlamak lazım, terslemek lazım, uyarmak lazım.

 

Allah Aşkıyla Sevmek Sonsuz Allah'ın Tecellisini Derin Bir Tutkuyla Sevmektir. Allah Aşkı Olmadan Eti Kemiği Yok Olacak Bedeni Sevmek Olmaz

Allah aşkıyla seversen sonsuz sevgiyle sevmiş oluyorsun. Öbüründe bir cismi, bir maddeyi seviyorum diyorsun. Sonlu, ölümlü, biçimli ya bir eti yahut bir bitkiyi veyahut bir hayvanı seviyorum diyorsun. Ama sonsuz sevgiyle sevdiğinde sonsuza açık bir sevgiyle, sonsuz seviyorsun. Allah’ın tecellisi olarak seviyorsun. O apayrı bir şeydir. Yoksa etin, kemiğin nesini seveceksin? O zaman kasap dükkanının önüne git, bak, seyret yani; ne şirin şeylersiniz siz diye. Olmaz. Allah’ı seviyorsun sen orada, Allah’ın tecellisini seviyorsun. Oradaki Allah’ın ruhunun görüntüsünü seviyorsun. Mesela kadın, Allah’ın ruhunun bir tecellisidir. Kediler de mesela, tavşanlar Allah’ın ruhunun bir tecellisidir. Menekşeler, laleler, güller, meyveler Allah’ın ruhunun bir tecellisidir.

PAYLAŞ
logo
logo
logo
logo
logo