A9 TV, 21 Ekim 2016
(Mili Gazete’den Mevlüt Özcan, Abdülhamit döneminde cumhuriyet döneminden daha fazla içki içiliyor olmasını o dönemdeki gayrimüslimlerin daha çok olmasına bağladı.)
Peki gayrimüslimin günahı ne? Onu niye zehirliyorsun alkolle? Onun dinine göre de haram. Şarapla, rakıyla, birayla bu mazlum insanları perişan etmenin alemi ne peki? Ayrıca o devirde şarap, bira, rakı satışı herkese serbestti. Meyhaneler herkese açıktı. Kerhaneler de herkese açıktı, kumar oynayanlar da istediği gibi kumar oynuyordu. Devlet eliyle kumar oynanıyordu zaten. Osmanlı’nın çöküşünü ilk başlatan kişilerden biri Abdülhamit. Ve feci bir çöküş maddi manevi. Hem Darwinist-materyalist yaparak hem de şarapla, sigarayla dumanla ümmet perişan edilmiş.
İngiliz Derin Devletinin Yancıları Bazı Sanat Eserlerindeki Fil Gibi Özel Simgeleri Kullanarak Anlaşırlar
Fil masum bir hayvan, tabii ben mesela benim bulunduğum evde fil de var küçük biblo olarak süs olarak alıyorum. O hayvanın bir suçu yok. Bunların sembol olarak kullanılması ilginç. Yoksa ne balığın suçu olur, ne zürafanın suçu olur, ne diğer hayvanların bir suçu olur hepsi masum hayvanlar. Ama bunları birbirleriyle tanışmada sembol olarak kullanmaları manidar. İngiliz derin devletine hizmet eden casus kadınlar genellikle homoseksüel karakterliler. Erkeksi, azgın, çirkef, şirret, arsız, yüzsüz, utanma hissi olmayan, yüzüne tükürsen yağmur yağıyor zanneden, dolandırıcı, sahtekar, yalancı, akıl hastası gibi şizofren manyaklardan oluşuyor. Bütün İngiliz derin devletinin casuslarının özelliği bu. Ama tabii İngiliz devletine hizmet eden kadınlarda da yahut İngiliz felsefesi diyelim savunan kadınlarda da tipik birbirine benzeme özellikleri oluyor. Teknik yönden de birbirlerine çok benziyorlar. İngiliz bayrağının renkleri kullanma, kısa saç erkeksi bir görünüm. Kısa saç kadınlara yakışır birçoğu güzel oluyor bir suç değil. Ama kendi aralarında anlaşma vesilesi olarak kullanmaları dikkat çekiyor yani tanıtım olarak. Yani o felsefenin bir modası olarak bunu yaşıyor olmaları dikkat çekici. Birbirlerini tanıma metotları falan çok ilginç. Birbirlerini tanıtma yöntemleri de çok ilginç. Birçoğunun sahte internet hesabı var. Mesela bir kişinin yirmi otuz tane sahte internet hesabı oluyor. O internet hesabında hem kendini övüyor, hem o homoseksüelleri övüyor, hem İngiliz derin devletini destekliyor, bir garip yapılanma. Yani Facebook kullanma veyahut interneti kullanma MI6 bunlara muazzam programlar geliştirmiş ve muazzam bilgiler vermiş. Program çözme, işte şifre çözme şu bu falan akıl almaz. Böyle toplanma yerleri var bunların, kendi kulüpleri var internette orada toplanıyorlar. Orada konuşmalar yapıyorlar kendi aralarında. Bu kafayı kendi aralarında yaymışlar özel şifrelerle, özel anlatımlarla. Hepsi birbirine bu bilgiyi aktarmış. Ve hemen hemen benim gördüğüm tamamı uyguluyorlar ve uygulama halindeler. Bunları biz eleştirdiğimizde, mesela “homoseksüellik haramdır” diyoruz. Kuran’la bize homoseksüelliğin helal olduğunu söylemeye kalkıyorlar. Yani bu adamlarla yapılan mücadelede bunların cevap şekilleri yine Kuran’la oluyor ama saptırarak, dil eğip-bükerek yapıyorlar. Hani münafıklarda da var ya, Resulullah (sav) mesela diyor ki “bu sıcakta savaşa çıkacaksınız,” çünkü Müslümanlar kitle halinde şehit edilecek başka türlü bir çözüm yok. Adam diyor ki “bu sıcakta savaşa çıkılır mı?” diyor. Müminlere eziyet edenlerle ilgili ayetleri Peygamber (sav)’e okuyor. Müminlere eziyet edenlerle ilgili ayeti, yani “sen bize eziyet ediyorsun” diyor. Veyahut savaşa çıkacak, diyor ki “ben savaş yapmayı bilmiyorum ehil değilim yani yeteneğim yok” diyor. Peygamber (sav) de diyor ki “olsun sen git Allah rızası için savaş elinden geldiği kadar.” Peygamber (sav)’e ayet olarak “işi ehline veriniz” ayeti var ya o ayeti okuyor. Yani çok kahpedir münafıklar, çok alçaktır. Peygamber (sav)’i Kuran’la mat edeceğini zannediyor. Münafık ayetleri iniyor “müminlere iftira atmayın” ayetleriyle cevap veriyorlar münafıklarla ilgili ayet inince. Halbuki “sen münafıksın” demiyor zaten Peygamber (sav) genel ayet iniyor onlar alınıyor üstüne. Bu sefer de Peygamber (sav)’e münafıklarla ilgili o ayet inince iftira ayetleriyle cevap veriyorlar. Mesela iftira ayetlerini okuyor, Peygamber (sav) münafık ayetlerini okuyunca o da iftira ayetlerini okuyor. “Ben kimseyi kastetmiyorum öylesine ezberden aklıma geldi de okuyorum” diyor. Yani sinsice kendince cevap vermiş oluyor. Halbuki münafıklarla ilgili haklı bir açıklama o doğru ve çeki-düzen vereceksin. Sen münafıksın da demiyor ayrıca, değil mi? O da iftira ayetleriyle cevap veriyor. Böyle sinsi kahpe ve kalleş bir kafası vardır münafıkların, hastadırlar yani. Yüzlerce örneği var Resulullah (sav) zamanında hep Kuran’la karşılık vermişlerdir. Mesela Hz. Ali (kv)’yi şehit ediyor adam, haşa işte “kafirleri bulduğunuz yerde öldürün” ayetini söylüyor. “Allah’ın emri onu yerine getirdim” diyor. Peki o kafir mi? Veli bir insan, tertemiz mümin muttaki. İşte münafık alçaklığı, deli yani şizofren, başka bir yapacak bir şeyi yok adamın.
Maide Suresi’nde münafıkların bu özelliğine Allah dikkat çekiyor: “Onlar kelimeleri 'konuldukları yerlerden' saptırırlar” (Maide Suresi / 13) diyor yani başka türlü anlam verirler.
Fatır Suresi’nde de Cenab-ı Allah 5’te, “…ve aldatıcı(lar) da, sizi Allah ile (Allah'ın adını kullanarak) aldatmasın.” (Fatır Suresi, 5) Diyor. Peygamber (sav)’e karşı hep Kuran ayeti kullandı münafıklar Resulullah (sav) zamanında.
Mesela Dırar Mescidi’ni yapıyor, Müslümanların mescitleri onarması ve korumasıyla ilgili ayeti söylüyorlar Peygamber (sav)’e. Peygamber (sav) yıkıyor mescidi ya, Dırar Mescidi’ni, onlar da mescidin korunmasıyla ilgili ayeti söylüyorlar. Halbuki orası fitne yuvası olmuş, ahlaksızlık yuvası olmuş. Orası mescit hükmünden çıkmış fitne yuvasına dönüşmüş. Resulullah (sav)’ın orayı yıkması ayrıca vahiyle yapıyor. Ona karşı Kuran’a cevap veriyorlar. Yani münafıkların bu oyununa da çok dikkat etmek lazım. Çok kindar ve çok alçaktırlar. Kuran’a inanmadığı halde Kuran’la Kuran’a karşı mücadele verir münafıklar. Hz. Mehdi (as) devrinde de Peygamberimiz (sav) söylüyor münafıkların Hz. Mehdi (as)’a Kuran’la mücadele vereceklerini söylüyor. “Mehdi Kuran’la çıkacak ama münafıklar da ona Kuran’la karşılık verecekler” diyor.
Mesela Bakara Suresi 11-12’de, şeytandan Allah’a sığınırım, “Kendilerine: "Yeryüzünde fesat çıkarmayın" denildiğinde:” genel olarak, "Biz sadece ıslah edicileriz" derler.” Kuran ayetleriyle cevap veriyorlar. Fesat çıkarıyorsun işte belli, onu düzelt. Ayetle karşılık veriyor “ıslah edicileriz” diye. “Savaşa çık” deniyor çıkmıyorsun Peygamber (sav)’in dediğinin tersini yapıyorsun. Uymak farz. Fesat çıkarıyorsun, on binlerce Müslümanın şehit olmasına vesile olacaksın bu fesattır. Nerenin ıslahı bu? “Biz savaşa çıkmayın demekle ıslah edici oluyoruz” diyor. Sen fitne çıkartıp ahlaksızlık yapıyorsun. Peygamber (sav) bilmez mi sıcakta savaşa çıkılıp-çıkılmayacağını? Çünkü çıkmadığında on binlerce Müslüman şehit olacak. Çıktığında en fazla sıcağın rahatsızlığını yaşarsın. Yaşa ne olur?
Münafıklara ayet indiğinde “sen bize söylüyorsun” diyor. Allah Allah, eğer varsa sende anormallik zaten düzelt. Ama ayet zaten şahıs belirtmiyor şu şu falanca demiyor. Genel anlamda herkese yöneliyor. Senin bundan kin duyman ruhundaki hastalığı ve münafık tiynetli olduğunu gösterir. Varsa münafık alameti düzeltirsin. Yoksa niye alınıp-rahatsız oluyorsun? Hayır, varsa zaten itiraz etmene gerek yok. Hemen sevinçle düzelt. Yoksa üzerine alınıp ahlaksızlık yapman için sebep ne?
Ahzap Suresi 12’de, şeytandan Allah’a sığınırım: “Hani, münafık olanlar ve kalplerinde hastalık bulunanlar: " Allah ve Resulü, bize boş bir aldanıştan başka bir şey vadetmedi" diyorlardı” diyor. Yani “zafer olacak, İslam hakim olacak yayılacak” diyor Peygamber (sav) “boş bir aldanış bu” diyor. Cennet vadediyor “bu da boş bir aldanış” diyor. İmanı, aklı da zayıf, hem kendini helake sürüklüyor hem çevresindekini helake sürüklüyor münafık karakteri. Onun için ne kadar çok anlatılırsa o kadar faydalı münafık kişiliği.
Lokman Suresi 7’de; “Ona ayetlerimiz okunduğunda, sanki işitmiyormuş ve kulaklarında bir ağırlık varmış gibi, büyüklük taslayarak (müstekbirce) sırtını çevirir.” Münafık Kuran ayeti okunurken kaçması mevzubahistir. Bu bir mucizedir. Kaçar yani Kuran’a tahammül edemez. Yani çok büyük bir mucize. Normalde yapmaması lazım. Etini koparmıyor, bir şey yok yani. Çok belirgin çok büyük bir mucize. Kuran ayeti okunduğunda kaçıyor. Bak ayette diyor ki, Lokman Suresi 7’de; “Ona ayetlerimiz okunduğunda, sanki işitmiyormuş ve kulaklarında bir ağırlık varmış gibi,” hem de enaniyetli bak “büyüklük taslayarak” lakayt yani bön bön bakarak, ayette diyor ya “gözlerini akıtırlar” diyor “ölüm baygınlığı gibi gösterir kendini” diyor, “boş ve ahmak bir görüntü verir” diyor ve “sırtını çevirir kaçar” diyor ayette. Bak hem anlamıyor gibi yapıyor, ilgilenmiyor gibi yapıyor hem de arkasından kaçıyor. Bu bir mucize elle tutulur bir mucize. Kuran’ın bir mucizesidir bu, Kuran’dan meydana gelen Allah’ın bir mucizesi.
Hac Suresi 72’de: “Onlara karşı apaçık olan ayetlerimiz okunduğu zaman, sen o inkar edenlerin yüzlerindeki 'red ve inkarı' tanıyabilirsin.” Acayip rahatsız oluyor. “Neredeyse kendilerine karşı ayetlerimizi okuyanların üzerine saldıracaklar.” Yani akıl almaz nefret ediyor öfkeleniyor. Kinle mesela birden kalkıp-gidiyor. “De ki: "Size, bundan daha kötü olanını haber vereyim mi? Ateş... Allah, onu inkar edenlere vadetmiş bulunmaktadır; ne kötü bir duraktır."
Ali İmran Suresi 23: “Aralarında Allah'ın Kitabı hükmetsin diye çağrılıyorlar da, onlardan bir bölümü yüz çeviriyor. Onlar, işte böyle arka dönenlerdir.” Arka dönüp yine dönüp kaçan anlamında.
Nisa Suresi 61: “Onlara: ‘Allah'ın indirdiğine ve elçiye gelin’ denildiğinde,” yani Kuran’ı uygulayalım Kuran’la yaşayalım, elçiye de uy itaat et, “o münafıkların senden kaçabildiklerince kaçtıklarını görürsün.” Münafığın ünlü özelliği. Bu çok büyük bir mucize elle tutulur bir şey. Kuran okunurken dayanamaz.
Kehf Suresi 101: “Ki onlar, Beni zikretme (konusun)da gözleri bir perde içindeydi. (Kuran'ı) dinlemeye katlanamazlardı” diyor Allah. Izdırap duyuyor Kuran duyduğunda, kaçıyor.
Kalem Suresi 51’de de: “O inkar edenler, zikri (Kuran'ı) işittikleri zaman, seni neredeyse gözleriyle devireceklerdi.” Nefretle bakıyorlar Peygamber (sav)’e Kuran okuyor diye. "‘O, gerçekten bir delidir’ diyorlar” diyor. Kendi aralarında öyle konuşuyorlar münafıklar. Tabii yüzüne karşı söylemiyorlar da arkasından konuşuyorlar.
Galata Kulesi Ve Kız Kulesi İngiliz Derin Devleti İçin O Devrin Sembolü Olarak Kullanılıyor Ve Kutsal Görülüyor
Mesela Türkiye’de on binlerce güzel tarihi yer, bina, manzara var. Adamlar hep böyle İngiliz derin devletinin hatırası olan binaları ve yerleri seçiyorlar. Onun dışında seçmiyor. Mesela Galata onların en yoğun oldukları yer. Galata’dan başka semt mi yok İstanbul’da? Niye kafayı Galata’ya takıyorsun? Çünkü onlar hep orada yerleşmiş, hep orada Galata bankerleri, hep genelevler orada açılmış, İngiliz derin devleti oraya yerleşmiş, işkenceler orada yapılmış, cinayetler orada işlenmiş. Onun için Galata ve Galata Köprüsü onlar için kutsal. Ama bizim için Galata fethedilmiş gazi Galata. Yani Galata semti gazidir. İngiliz derin devletinin elinden aldık. Biz orayı fethettik yeniden. Yani bizim kendi mülkümüz şu an. Tabii ki iftiharla kullanırız. Her yerde resmini de kullanırız. Ama onların kullanış amacı başka oluyor. Yoksa biz, mesela Kız Kulesi gazi Kız Kulesi’dir. Yani orada yüzlerce can almıştır İngiliz derin devleti. Ama sonunda fethettik aldık. Biz tabii ki her yerde kullanırız. Ama İngiliz derin devletinin kullanma amacı bir işaret vermek. Yani “buralar bizimdi, bunu unutmayın” mantık bu. “Biz buraları zamanında işgal etmiştik yine zamanı gelince işgal edeceğiz” mantığında bir bakış açıları var. Yoksa Türkiye’nin hiçbir semti yahut hiçbir hayvan bu konuda sorumlu olmaz, suçlu olmaz. Her resim güzeldir hepsini kullanırız. Fil de kullanırız, zürafa da kullanırız hepsi kullanılır. Semtler de güzeldir, Galata Kulesi de güzeldir hepsi güzeldir. Hepsi gazidir bunların, gazidir hepsi. Galata Kulesi’nde yüzlerce aslanımız şehit edildi oraya götürülüp oradaki karakollarda, binalarda. Ama Galata semti bütün cinayetlerin işlendiği yerdi ve bütün zulmün yapıldığı yerdi.
Onun için o İngiliz derin devleti açısından kutsal ama bizim için de gazi olduğu için kutsal yerler. Yoksa bu yerlerin herhangi bir yerde yayınlanması yahut buraları bizim sahiplenmemiz yanlış bir şey olamaz. Çünkü gazi olan beldelerimiz. Bizim için de çok değerli. Ama İngiliz derin devleti için de o devrin sembolleri olarak kullanılıyor. Yoksa ben her yerde oraların resimlerini kullanıyorum. Bu hayvanları da, bu kastedilen hayvanların hepsinin biz resmini kullanıyoruz. Biblolarını da kullanıyoruz, onlarda bir suç yok. İngiliz derin devletini bu konuda şifre olarak bu yerleri kullanması dikkat çekici. Anormal olan bu. Mesela Kız Kulesi de öyle, gelip-geçen gemileri orada durduruyorlardı. Bizim aslanlarımızı oradan tevkif edip getirip Kız Kulesi’nde sorguluyorlardı. Birçoğunu orada şehit ettiler. Sonra da oradan mavnalarla falan alıp çok ileride açıklara götürüp ayağına taş bağlayıp denize atıyorlardı aslanlarımızı. Bak hiçbirinin adı sanı belli değil şu an, hiçbirinin cesedine de ulaşılamadı. Ama Kız Kulesi gazidir. Biz tabii ki oranın resimlerini de kullanırız güzel olarak değerlendiririz iftihar ederiz. Çünkü fethettiğimiz yerler. Galata’yı da fethettik ellerinden aldık. Ama onların hala içinde bir uhdedir oraları almamız. Daha hala sembol olarak kendi aralarında anlaşmalarında kullanırlar. Bunları bileceğiz.
Münafıklar Çok Kahpe Ve Alçaktır, Kuran Ayetlerini Kendilerince Müslümanları Yenmek İçin Kullanırlar
Peygamberimiz (sav)’i mesela o zaman münafıklar “Sana ahirette bunun hesabını soracağız” diyorlardı o 300 münafık. O kadar kendilerinden eminler. “Ahirette seninle davalaşacağız” diyor. Her türlü ahlaksızlığı pisliği yapıyorsunuz zalim adamlar. Tam mücadele anında Müslümanları bırakıp kaçıyorsunuz. Peygamber (sav) ne derse tersini yapıyorsunuz ve nefret dolusunuz. Peygamber (sav) Kuran okurken kaçıp çekip gidiyorsunuz. Bir de “ahirette seninle davalaşacağız” diyorlar Peygamber (sav)’e. Çok pişkin ve kaşar, çok arsızdır münafıklar. Kuran’a inanmadıkları halde Kuran’la Müslümanlara karşı mücadele etmek isterler. Çok alçaktırlar yani şizofren karakterli böyle manyak tiynetlidirler. Resulullah (sav) ne derse tersini yapıyor adamlar. Hatta Resulullah (sav)’i haşa yalancı çıkartmak için o zamanın bir züppesi var onu alıp-getiriyorlar. 19 şifresini gördüğü halde, Kuran’ın mucize olduğunu gördüğü halde, Müddessir Suresi’nde var ya 19 ayet, “ölçtü biçti” diyor Allah ölçüyor biçiyor “nasıl bir ölçü koydu?” diyor Allah. “Yine kahrolası nasıl bir ölçü koydu?” Allah kahrolmalarını istiyor bu alçakların. Allah “kahrolsun” dedi mi kahrolur zaten. Allah, onları kahredeceğini göstermiş oluyor. Ama münafıklar hep Peygamber (sav)’e ayetle karşılık vermişlerdir. Yani peygambere inen vahyi peygambere karşı kullanıyorlar.
Bütün şehitlerde hep Kuran ayetlerine göre şehit ettiklerini iddia ettiler. Hz. Hasan (ra), Hz. Hüseyin (ra)’ı, Hz. Osman (ra)’ı. Mesela Hz. Osman (ra)’ı şehit edenler Kuran’a göre hareket ettiklerini, “fitne katilden beterdir” ayetini kullanıyor mesela Hz. Osman (ra)’a karşı. Böyle alçaktır bunlar. Ve “ahirette de hesaplaşacağız sizinle” diyorlar müminlere. Acayip haysiyetsizler. O 300 münafığın başı mesela öyle diyor Resulullah (sav)’e, “seninle hesaplaşacağız ahirette” diyor.
Allah ayette şöyle buyuruyor: “Onlara: ‘Gelin Allah'ın Resulü sizin için mağfiret (bağışlanma) dilesin,’ denildiği zaman başlarını yana çevirdiler. Sen, onların büyüklük taslamışlar olarak yüz çevirmekte olduklarını görürsün.” [Münafikun Suresi, 5]
Yani çirkeflikleri, şirretlikleri tarif edilecek gibi değil. Mesela o zaman derin devletle tam anlamıyla bağlantı halindeler. Roma derin devletiyle bağlantı halindeler. Çaktırmadan yaptıklarını zannediyorlar. Hıyanet üstüne hıyanet, adilik üstüne adilik, bir tane iki tane on tane değil daha hala mesela bunlarla ilgili vahiy inmesine rağmen daha hala “ahirette seninle hesaplaşacağız” diyorlar Peygamber (sav’)’e. Yani hep böyle kendilerini haklı doğru yolda gören ve manyak bir zihniyetleri oluyor. Bu konuyu biraz sonra daha detaylı inceleyeceğiz, Kuran ayetleriyle anlatacağım.
Mesela, Bediüzzaman diyor ki; "Ahir zamanda" diyor, "Mehdiyet'in yeri olarak; Basra, Kufe ve Şam gibi yerler tasavvur edip söylenmiş" diyor. "Rivayetler arasında çelişki var gibi görülüyor" diyor. "Halbuki hiç öyle değil" diyor "dikkatlice bakıldığında" diyor. "Ravi İslam aleminin başkentinden çıkacak" diyor. Ama o ara Ravi mesela, farz edelim ki; hicretten beş yüz yıl sonra anlatırken; eğer, Basra ise başkent Basra diyor. Kufe ise mesela, ilerde daha. Sonra Kufe’ye geçince Kufe diyor. Şam'a geçince Şam diyor. Şam'da çıkacak diyor. Yani her şerh eden kişi, son başkent neredeyse, oraya göre açıklama yapmış. Dolayısıyla hepsinde aynı. Mesela beş-altı ayrı rivayet var; Mekke, Medine, Şam, Basra, Kufe... gidiyor yani. Halbuki oradaki açıklama, İslam aleminin başkenti. "Son neredeyse orada çıkacak." diyor Resulullah (sav). İstanbul olduğuna göre son, çıkacağı yer İstanbul. İşte o kadar. "Merkez-i Hilafet eski zamanda Irak'ta veya Şam'da veya Medine'de bulunduğundan Raviler kendi içtihatlarıyla daima öyle kalacak gibi mana verip Merkez-i Hükümet-i İslamiye yakınlarında tasvir etmişler." Peygamberimiz (sav), "Merkez-i Hükümet-i İslamiye" diyor. Şam falan demiyor. "Halep ve Şam demişler. Hadisin mücmel haberlerini kendi içtihatlarında tafsil etmişler. O yüzden çelişki var gibi görünüyor." diyor. Ama çelişki yok. (Şualar, 585)