A9 TV, 23 Aralık 2017
(Cumhurbaşkanı Erdoğan Hakkari’de vatandaşlara seslenerek şu açıklamaları yaptı: “Medeniyetimize yönelik bir saldırı altındayız. Türkiye yoksa Hakkari de yok, Hakkari yoksa biz de yokuz. Kandil mesafe olarak buraya çok yakın ama zihinleri buradaki kardeşlerimden çok çok uzak. Halbuki birlik olduğumuzda ne kadar güçlüysek ayrı olduğumuzda o kadar tehdit altında olduğumuzu biliyoruz. Vatanımızı bölmek isteyenler karşısında hep birlikte bizleri bulurlar. Onları açtıkları çukurlara gömdüysek bundan sonra da mağaralarına kadar kovalarız. Benim Hakkari’deki kardeşimin huzurunu kaçıramazlar. Yetti artık. Bu milletin huzurunu kaçıranlar artık bunu yapamayacaklar. Gerçek bir devlet, millet, birey olmak kolay değil. Günümüz şartlarında büyük fedakarlık gerekiyor. Yıllarca bize unutturulmak istenen tarihimizi, kültürümüzü birer birer hatırlatmaya başladık. O zaman gördük ki uzun zamandır bize başaramazsınız dedikleri ne varsa yapabiliyoruz.”)
Evet ama işte İslam Birliği, İttihad-ı İslam hayati konu. Bu olmadıktan sonra Allah ne bize rahatlık verir, ne İslam alemine rahatlık verir, ne Kudüs’te rahatlık olur, ne Bağdat’ta, ne Şam’da hiçbir yerde rahatlık olmaz. Allah’ın emri açık, “din Allah’ın oluncaya kadar” diyor Allah, şeytandan Allah’a sığınırım. “Fitne yeryüzünden kalkıncaya kadar mücadele edin. “Din Allah’ın oluncaya kadar” ne demek? İslam’ın bütün dünyaya hakim olması demektir. “Fitne yeryüzünden kalkıncaya kadar” ne demek? İslam’dan başka hiçbir şey kalmayıncaya kadar mücadele edin demektir. Bak Allah diyor ki “ayrılıp-dağılmayın.” Birey birey İslamlık yok, fert fert, ayrı ayrı İslamlık yok. Bak “ayrılıp-dağılmayın kuvvetiniz elden gider” diyor Allah “yılgınlaşırsınız. Ayrılıp-dağılmak haram. Diyor ki “fert fert yaşarız” kardeşim İslam dini toplu yaşanan bir din, tek tek yaşanan bir din değil öyle bir yapısı yok. Bütünü dinin toplu yaşamaya göre, her şey bütün hükümler. Hatta Cenab-ı Allah diyor ki “kurşunla kaynatılmış binalar gibi, lehimlenmiş gibi mücadele edeceksiniz.” Ve “dünyanın bir yerinden bir Müslümana bir şey olduğunda hepiniz ortak ona karşı mücadele vereceksiniz” diyor kurtarmak için. Bu açık aleni farz. Ve Müslümanların başının bulunması da farz. Müslümanların başı yok. Bak Peygamberimiz (sav) zamanında fiili uygulama var. Resulullah (sav) vefat etti şehit oldu hemen Hz. Ebubekir (ra) seçildi. Eğer fert fert yaşanıyorsa baş olmuyorsa Hz. Ebubekir (ra)’ı halife seçmeye gerek yoktu. Niye seçtik, niye seçilmiş? Herkes evinde ayrı ayrı otursun yaşasın, İslam dini gelmiş herkes kendi evine çekilsin. Böyle bir şey yok. Bütün İslam alemi Hz. Ebubekir (ra)’ın sözünü dinliyordu bütün İslam alemi. Dinlemeyen fitneci kabul ediliyordu. Sonra Hz. Ömer (ra), Hz. Ebubekir (ra)’dan sonra Hz. Ömer (ra). Aksi mümkün mü? Değil. Dünyanın neresinde olursa olsun Hz. Ömer (ra)’ın sözünün dışında hareket eden fitneye girmiş oluyordu. Hz. Osman (ra) aynı şekilde. Hz. Ali (kv) aynı şekilde. Sonra bak fert fertçiler çıktı Hz. Ali (kv)’ye dediler ki “sana gerek yok.” Hz. Osman (ra)’a da dediler “sana gerek yok” münafıklar. Münafıklar fert fertçidir, ayrı ayrı olmasını ister. Hz. Ali (kv)’yi gidip şehit ettiler, çünkü “sana gerek yok” dediler. Hz. Osman (ra)’ı da gidip şehit ettiler “sana da gerek yok” dediler. Münafığın mantığı budur Müslümanların başı olsun istemez. Baş istemedikleri için şehit ettiler. Dolayısıyla böyle bir hataya şu an İslam ailemi düşmüş durumda, felaket çığ gibi. Mesela bak, “Kudüs sorunu” diyor. İttihad-ı İslam olmadıktan sonra Kudüs neye yarar? Ne yapılır Kudüs’te yani İttihad-ı İslam olmadıktan sonra? Turistik şehir şu an, turistler gidip-geliyor. İttihad-ı İslam olunca Kudüs Kudüs olur. Kuran’da bahsedilen Kudüs İttihad-ı İslam’ın Kudüs’üdür. İslam olmadıktan sonra Kudüs olmaz. Mesela İttihad-ı İslam olmasa Müslümanlık olmasa Kabe’nin de anlamı kalmaz. Müslümanlık kalmayınca Kabe’nin anlamı kalır mı? İttihad-ı İslam olmayınca da Kudüs’ün anlamı kalmaz. Nitekim olmuyor bak görüyorsunuz kavga var, sadece savaş var o ona o ona başka bir şey yok kargaşa var.
(Trump’ın Kudüs’ün İsrail’in başkenti yapma girişimine karşı Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda oylanan tasarının kabulü dünya medyasında geniş yer aldı. İngiliz medyası şu manşetlerle haberi duyurdu. BBC şöyle söylüyor: “Dünya Trump’ın beyanını reddediyor.” The Guardian şöyle yazdı: “Amerika uluslararası camiada bir kez daha izole edildi. Trump’a iğneleyici bir fırça çekildi.” El-Kuds El-Arabi: “Trump’ın yalnızlığı derinleşiyor” dedi.)
Anlatılanın tam tersi halbuki. Bütün dünya ülkelerine rağmen olaylar İngiliz derin devletinin istediği şekilde ilerliyor. İlerleyemeyen ne var yani şu an? Kargaşa istediler yapıyorlar, savaş istedi yapıyor. Yani İngiliz derin devletinin isteyip de yapamadığı ne var şu an. İttihad-ı İslam olmadıktan sonra alınan karar hiçtir, hiçtir yani. Ve başkent ilan etme konusunda zaten İsrail kendi bölgesinde başkent ilan etti Kudüs’ü. Daha önce alınmış bir karar o. Değişen bir şey olmaz bununla. Ve Birleşmiş Milletler toplantılarında İsrail’le ilgili kararlarda zaten oy birliğiyle red oluyor her seferinde. İsrail’in hiç umurunda bile olmaz böyle bir şey. Bundan bir şey çıkmaz. Bağlayıcı bir yönü de yok bu kararın, etkileyici bir yönü de yok. Bağlayıcı karar İttihad-ı İslam’la olur, İslam Birliği’yle olur. İslam Birliği’ni istemedikten sonra istediğin kadar toplan karar al, o kararlar hiç hükmündedir. Şimdi karar aldılar ne oldu, değişen ne var bana söyleyin bakayım? Pratikte değişen ne var? Hiçbir şey değişmez. Bölgenin mutluluğu, selameti için, dünyanın sıhhat-ü selameti için İttihad-ı İslam, Allah’ın emrinin yerine gelmesi farz. Bu, İsrail’in kurtuluşu demektir, Hristiyan aleminin kurtuluşu demektir, İslam aleminin kurtuluşu demektir. Bunun dışında bir kurtuluş yok, adım adım adım helakete doğru giderler.
Bir Kişinin Mehdilik İddia Etmesi Dinden Çıkması Demektir. Müslümanlar İttifakla Bir Şahsın Etrafında Birleştiğinde Bu Şahıs Allahualem Mehdi’nin Öncüsüdür Deriz
Şimdi Hz. Mehdi (as) konusuna insanlar kafayı takıyorlar. “Hocam sen Mehdi misin, falanca Mehdi mi?” Kardeşim bakın, Nur Suresi 55. Ayette İslam’ın dünyaya hakim olacağından bahsediyor. İslam hakim olduktan sonra Ali, Veli, Mehmet, Mustafa herhangi bir kişi İslam aleminin başına geçtiğinde Mehdiyet tamamdır. Ne fark eder? “Hocam, siz Mehdi olmazsanız kabul edemem.” Bak densize bak yani. İslam hakim olmuş mu? Olmuş. Bütün Müslümanlar huzurlu olmuş mu? Tamam. Veli isimli birisi de Mehdi olmuş oh ne güzel elhamdülillah. Sonra da bütün Müslümanlar cennete gidiyor mu? Gidiyor. Mehdiyet budur kardeşim bu kadar. Ne fark eder? İlla falanca mı olacak? Kardeşim, fark etmez. Allah kimi takdir ediyorsa olsun ne güzel. Mühim olan İslam’ın hakim olmasıdır. Ama Kuran’ın hükümleri açık bak, “Din Allah’ın oluncaya kadar. Bu, “Din Allah’ın oluncaya kadar” zaten bitiriyor konuyu bak “Din Allah’ın oluncaya kadar” yani bütün dünyada Kuran yaşanıncaya kadar. Ve “fitne yeryüzünden kalkıncaya kadar, anarşi, terör, savaş her şey kalkıncaya ve dünya kardeş oluncaya kadar Allah yolunca mücadele edin” diyor. Buyurun size Mehdiyet işte. “Hadis yok” diyor. Kardeşim tamam hadisleri reddet kabul, ayet işte açık çok açık. Nur Suresi’nin 55. Ayeti, ayette açık açık Allah “dünyaya İslam’ı hakim edeceğim” diyor “samimi olursanız “ve korkuların ardından sizi güvenliğe kavuşturacağım, bütün dünyaya hakim olacaksınız” diyor. Buyur Mehdiyet işte. Ha “başına kim geçecek?” Kardeşim, şimdi bir şey söyleyeceğim. Fark etmez, kim olursa olsun Allah’ın takdirine sen boyun eğ, Allah’ın takdirine boyun eğ. Allah “şu” diyorsa odur. Ha oldu, “ben bunu beğenmedim.” O senin ahlaksızlığından, o senin kahpeliğinden, vicdansızlığındandır. Allah’ın getirdiği doğrudur, Allah birini getirdi mi tamam uyarız ne fark eder. Amacımız olmuş mu? Amaç olmuş bırak kim olduğu önemli değil kim olursa olsun. Allah’ın getirdiği Mehdi’dir.
(Dün 22 Aralık 1914 tarihinde başlayan Sarıkamış Harekatı’nın yıldönümüydü Adnan Bey. Harekat toplamda 18 gün sürüyor. 60 bin kahraman Osmanlı askerinin donarak ve hastalanarak hayatını kaybettiği harekatın üzerinden 102 yıl geçti.)
102 yıl. O olay da tabii çok normal bir olay değil. Belli ki o askerler orada donacak ısı belli, olay belli Allahuekber Dağları akıl almaz yüksek yerler. Ve eksi 30 derece falan soğuk, eksi 40 dereceye kadar gidiyor. Bu normalde yapılacak bir şey değil. Yani buna bir bakılması lazım bu niye yapıldı? Bu kafanın mantığı nedir? Yani bu emirleri kim verdi neden verdi? Çünkü bir insanın dayanacağı bir nokta vardır, değil mi? Şimdi sen İstanbullu gençleri alırsan Allahuekber Dağları’na eksi 40 dereceye götürürsen Allah esirgesin şehit olurlar çocuklar. Kaldıramayacağı belli, bunun bir açıklaması yok. Adana’dan alıp-getirmişsin, İstanbul’dan alıp-getirmişsin sıcak ortama göre alışmış soğuk bilmez. Üstü-başı da yok sırf palto var üstlerinde, üstüne silahı, mühimmatı yüklemişsin dağın tepesine çıkarmışsın, burada bir acayiplik var. Biz bunu araştırmadık. Tarihçilerin araştırması lazım. Bunun amacı nedir, bile bile neden bu iş yapılmıştır? Allah şehadetlerini mübarek etsin. Şehitlikleri kesin ama olayda bir gariplik var.
Musevi Kaynaklarında Hz. Mehdi (as)
Hz. Süleyman (as)’a soruyorlar “Moşiyah Mehdi’nin karakteri kime benzer?” Hz. Süleyman (as) cevap veriyor “Moşiyah benim gibi neşeli ve şakacıdır” diyor. Bak “neşeli ve şakacıdır. Ama karakteri en çok Musa’ya benzer.” Musa (as)’da olduğu gibi onun da yanağında bir et beni var küçük bir et beni. Hz Musa (as)’da da var bak genetik kod olarak geliyor Allah’ın hikmeti.
Musevilerin sözlü geleneklerinde bir de sözlü Tevrat vardır bu gizlidir herkese vermezler Museviler. Ben bir kere öyle açıklama yapmıştım İsrail basınında yer almıştı “sözlü Tevrat’ı biliyor” diye acayip şok olmuşlardı. Ben dedim ki “Kudüs’te kurbanları keseceğiz etlerini pişireceğiz kokusu Jeriko’ya kadar gelecek” dedim. Yani “iman her yere yayılacak” dedim. Ona hayret ettiler. Nereden biliyorsun diye. Sözlü Tevrat’ı nereden biliyorsun diye.
Moşiyah’tan Musevi geleneğinde, hikmetle gerçeğin kokusunu alabilen kimse, koku duyusu gelişmiş kimse olarak bahsediliyor. Hikmetle. Bu özellikle üst düzey hahamların bildiği bir sözlü gelenek. Üst düzey hahamlar yalnız Mehdi (as)’yi bütün detaylarıyla biliyorlar. Alametleri, kaşı, gözü su gibi bilirler. Hz. Musa (as) bildirmiş zamanında Peygamberimiz (sav)’i de biliyorlar o yüzden Hz. Muhammed (sav)’i. Ayette geçiyor “çocuklarını bildikleri gibi bilirler” diyor. Ama yüksek dereceli hahamlar. Aynı kaş, göz, ağız, burun, boy pos. Tamamen tarif edilmiştir. Aynısıyla biliyorlar. Mehdi (as)’yi de tam anlamıyla biliyorlar. Tipi, kaşı, gözü, yeri, nerede çıkacağı. Mesele Haham Hollander Sanhedrin mahkemesinin başkanı bizim evden o üstten evin aşağı tarafına inerken dedi ki bana “Moşiyah” dedi “aslında işin doğrusunu söylemek gerekirse” dedi “İstanbul’da çıkacak” dedi. “Burada çıkacak” dedi. “Yanlış biliyorlar Kudüs’te orada burada değil” dedi “burada çıkacak” dedi durduk yere.
(Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye, ABD'nin Kudüs konusunda yeni açıklamalar yapabileceği yönünde bilgiler bulunduğunu söyledi. Yaptığı açıklamada şunları söylüyor: "ABD yönetiminin, İsrail'i Yahudi devleti olarak tanıyabileceği, tüm Yahudi yerleşim birimlerinin Kudüs'e ait olduğunu ve Filistinli mültecilerin dönüş hakkı olmadığını açıklayabileceği yönünde ilgili kesimlerden elimize ulaşan bazı bilgiler var." dedi. Heniyye, söz konusu "ilgili kesimler" hakkında ise herhangi bir bilgi vermedi.)
Mevcut statüyü değiştirmeye kalkmak bu çok yanlış olur. Bilakis kardeşliği pekiştirecek, dostluğu pekiştirecek bir arada rahatça huzur içinde yaşayabilecekleri tedbirleri almak lazım. Kavgayı körükleyen bir üsluptan ziyade dostluğu, kardeşliği teşvik eden bir üslup ve İttihad-ı İslam’ın bir an önce oluşması için ne gerekiyorsa onu yapmak çok önemli. Yoksa bunlar kör açmaz ve süper tehlikeli şeyler. Bunlar her taraf için acı ve ızdırap kaynağı olur İslam aleminin de kurtuluşu İttihad-ı İslam’dır. Bediüzzaman gece gündüz hep İttihad-ı İslam demiştir. Başka bir şey dememiştir.
Allah Ayette, “Her Zorlukla Birlikte Bir Kolaylık Vardır” Diye Bildiriyor. Zorluk Dinin Güzelliğinin Bir Bölümüdür, Zorluğu Yendiğimizde Güzelliğe Ulaşırız
Allah “her zorlukla beraber bir kolaylık vardır” diyor ayette. “Yine her zorlukla beraber bir kolaylık vardır” diyor. Zaten zorluk dinin güzelliğinin bir bölümüdür. Yani zorluğu yendiğimizde biz güzel ahlaka ulaşırız. Zor olanda başarılı olmak çok önemlidir. Ama Allah “Hz. İbrahim'in dini gibi kolaydır” diyor “Allah sizin için zorluk dilemez kolaylık diler” diyor ayette. Zorluk gibi görülen kolaylıklardan oluşur din ve hayat. Ama şirk koşarsa insan “şunu ben yapacağım, şunu şu yapıyor” insanları putlaştırırsa hayat onun için belaya dönüşür ve çok ızdıraplı ve zorlu bir hayat olur. Bundan kurtulmanın yolu Allah'a tam tevekkül edip, kadere uymaktır. Kadere uyduğunda zor gibi görünen her şeyden rahatça geçersin. Çünkü sen bir gemiye binmişsin gemi suları yara yara gidiyor. Kader böyledir. Gemi sallanır, ileri geri gider, batıyor gibi görünür hiçbir şey olmaz ama sonuna kadar gider. Orada tevekkül etmek çok önemlidir. Tevekkül ederse şahıs hiçbir zorlukla karşılaşmaz.
(“Şeytanın doğru yola pusu kurup oturması nasıl bir şey olur?” izleyici sorusu)
Doğru yol Kuran’dır. Kuran’ın doğru yoluna gelip oturdu, nasıl oturdu? İşte gelenekçi Ortodoks sistemle ve Darwinist, materyalist sistemle oturdu, yolları eğriltti. Sağdan saptırdı, soldan saptırdı bir kere kadınlara kafayı taktı en başta, kadınları kendince mahvettiğini zannetti. Sözüne bak şeytanın; “Cehennemin yüzde 99’unu kadınlar dolduracak” diyor, öfkesine bak şeytanın. Bunu da hadis diye rivayet ettiriyor, halbuki şeytana ait bir söz bu, Peygamberimiz (sav)’e ait bir söz değil. “Kadın ne derse tersini yapın” diyor, bu Peygamberimiz (sav)’e ait bir söz değil, bu şeytana ait bir söz. Peygamber (sav) böyle bir söz söyler mi? Hz. Ayşe’ye karşı son derece saygılıydı. Hz. Hatice’ye son derece saygılıydı, hanımları ne derse yapıyordu, Peygamberimiz (sav) son derece hürmet ediyordu. Hz. Hatice’ye gösterdiği hürmeti anlatamam, zaten vahiy alıp geldiğinde “beni örtün beni örtün” diye çok heyecanlandı Peygamberimiz (sav) baygınlık geçirdi adeta, Hz. Hatice “sana müjdeler olsun sen peygambersin” dedi. “Gördüğün Cebrail (as)’di” dedi, “Cibril Emin” dedi, “seni tebrik ediyorum” dedi. “Sana gelen bu söz de vahiy” dedi, “Allah’ın vahyi” dedi, bak o kadının mübarekliğine bak ve Peygamberimiz (sav) de sarıldı hanımına Allah’a hamd etti, şükretti. Dolayısıyla, şeytan yolu eğriltmek istedi ama dünyayı tepesine geçirdik, elhamdülillah ve devam edeceğiz. Münafıklarını üzerimize saldı, şeytan münafıkların bedenine girerek üzerimize saldırmak istiyor, orda da kafasını ezeriz, kanunla, hukukla, ilimle, irfanla her yerden.
(“Sırat Köprüsü’nden nasıl geçişler var?” izleyici sorusu)
Sırat köprüsü diye bir köprü yok. Öyle yıldırım hızıyla geçme, öyle bir şey yok. Normal, müminlerin imtihan edilmesi var. Eğer müminse, Müslümansa, zaten yaptığı iyilikler sadece ona anlatılıyor sorgulama şeklinde. “Sen bu iyiliği yaptın mı? Şu güzelliği yaptın mı? Şu hayrı yaptın mı?” Sırf gönlünü almak içindir bu, iltifat amacıyladır. Ama küfürde burnundan getirilir. Yani “terler” diyor hadiste Peygamberimiz (sav) “yerlere akar üstündeki terler” diyor. Yani “su gibi olur yer” diyor. Aylarca yıllarca sorgulanıyorlar. Zaman genişletiliyor. Her yaptığı kepazeliğin hesabı sorulur. Münafıkların mesela her yaptığı ahlaksızlığın her harfi, kelimesi tek tek sorulur. Her yaptıkları eylem, alçaklık tek tek sorulur. Ve çeşitli yönleriyle ve çeşitli haklar açısından da ayrı ayrı sorgulanıyor. Mesela bir şahıs adına, bir başka şahıs adına, bir başka Müslüman adına, İslam, Kuran adına, Allah’ın hukuku adına ayrı ayrı sorgulanıyorlar. Sadece bir şahıs hukuku adına sorgulanmıyorlar. Muhtelif Müslümanların hukuku adına ayrı ayrı sorgulanıyorlar. Aynı suçtan. Sırf bunaltmak için dolayısıyla Allah’ın adaleti tam tesis etmiş oluyor, tam tecelli etmiş oluyor. Öyle kestiği koyunun üstüne binecek, işte kıldan ince kılıçtan keskin bir sırat köprüsü olacak. Üstüne binip geçecekler. Yani bu İslam’la alay etmek için ortaya atılmış münasebetsiz izahlar. Ve adamlar da kendilerince bununla netice alacaklarını zannetmişler. Şeytanın bir oyunu, iyi niyetle bu oyuna gelenleri tenzih ediyoruz ama şeytanın, İslam diniyle alay ettiği oyunlardan bir tanesi de budur. Kendince züppedir şeytan çünkü İslam diniyle alay eder. Bu ve buna benzer hususları ortaya atarak, Müslümanlıkla kendi akılsız kafasıyla alay ettiğini zannediyor. Şeytanın kafasına biz bütün oyunlarını geçireceğiz ve geçiriyoruz. Ama iyi niyetle bilmeden buna uyan, inanan Müslümanları biz tenzih ediyoruz.
(“Kalbinde hastalık bulunanları anlatır mısınız?” izleyici sorusu)
Onlar münafık olmaya müsait ama münafık olamayan, olmak istemeyen ama içinde de eğilim bulunan bir insan kitlesidir. Münafıkların şeytani kurnazlığı şöyle oluyor genel halk mantığı ile dini karıştırıyorlar. Avam üslubu ile yani sahtekar ticari üslupla, çıkarcı üslupla Kuran’ı karıştırdığında halkın daha rahat uyum göstereceği ama daha rahat çökebileceği bir karaktere yaklaştırıyor insanları. Mesela ağabeyli falan konuya giriyor “ya ağabey olur mu böyle şey?” diyor. Peygamber (sav) diyor ki; “sabah erkenden cihada gideceğiz” “ya ağabey duyuyor musun?” diyor “Muhammed’in dediğini” terbiyesiz Resulullah (sav) demiyor “ya ağabey bizi bile bile ölüme götürmek değil mi bu?” diyor. Ahmak burada boş bulunuyor aklı bir gidip geliyor şöyle “hakikaten şimdi hava da sıcak ölüme gideceğiz doğru söylüyorsun” diyor bu sefer aynı onun ağzı ile konuşuyor. “Muhammed bizi hakikaten acayip bir yola soktu” diyor bakıyor o ağzı müsait “ne malum bunun Peygamber olduğu” diyor haşa. Adamın beyni uçuyor dönmeye başlıyor bu sefer de yaklaşık bir-bir buçuk dakika falan sürer bu şeytana teslim oluyor, ruhunu veriyor. Kapıyor şeytan kaptırıyor beyni gidiyor. Ondan sonra adamı silkeliyorsun ayağını yerlere bastırmaya çalışıyorsun ölü mahvolmuş. Artık ne ayet söylersen söyle ne yaparsan yap kurtulamaz mahvolur. İlk anda kaptırmaması çok önemlidir kaptırdıktan sonra çünkü Allah beynini alt üst ediyor ruhu gidiyor mahvoluyor. O yüzden münafıklar böyle tek tek yoklarlar bir bir. Bizim arkadaşlarımızda da öyle tek tek yokladılar hepsi hoşt diyor gidiyorlar. Çok ahmak oluyorlar kendi aklı gibi zannediyor insanların aklını akıl edemiyor avanak olduğu için, aklı zayıf insanları kendilerince etkilemeye çalışırlar. İşte o etkilenebilecek kitleye de kalbinde hastalık olanlar deniyor. Mesela Peygamber (sav)’le ilgili normalde herkes saygılı konuşuyor Peygamber Efendimiz Hazretleri (sav) diyorlar adam diyor ki; “Mustafa” diyor haşa babasının oğlu ile konuşur gibi Mevlana eserlerinde var. “Mustafa’yı sıkıntı bastığında kendini kayalardan atmaya kalkardı” diyor adamın kafa birden allak bullak oluyor diyor ki; “Ben Resullulah diyorum ama bak Mustafa diye konuşuyor ben de konuşayım o zaman” diyor “intihara sık sık teşebbüs eden bir insan var burada” diyor “ben bunu mu tercih edeyim, Mevlana’yı mı tercih edeyim? Ben Mevlana’yı tercih edeyim” diyor “çünkü baksana defalarca intihar etmeye kalkmış o” diyor “o da Müslüman” diyor “Mevlana da Müslüman” onun için Avrupa’da şu an Hz. Muhammed (sav)’e karşı olanlar hep Rumi ve Mevleviler. Bütün homoseksüeller Avrupa’da hep Rumi ve Mevleviler. İslam’a, Kuran’a karşı olanlar Allah’a karşı olanlar hep Rumi Mevlevi. Çünkü o üsluptan etkilenmişler hasta olanlar, kalbinde hastalık olanlar tabii iyi niyetle bilmeden o yola girenleri tenzih ediyoruz. Olayın gerçeğini bilmeden Mevlevi olanları tenzih ediyoruz. Ama oradaki açık küfür ifadelerini görünce akılları gidiyor. Mesela diyor ki; “Bizim yolumuzda Müslümanlık diye bir şey yok” diyor. Adam onu düşünüyor diyor “Hz. Mevlana söylüyor bunu. Bizim yolumuzda Müslümanlık diye bir şey yok. O zaman ben de reddedeyim” diyor haşa “reddettim ben de Müslümanlığı” diyor kafa geliyor gidiyor, kafa geliyor gidiyor tak ruhunu teslim ediyor. Rumiliğin şeytanın oyununda kullanılacak bir malzeme olduğunu iblis ta başından beri biliyor. Onun için Rumiliği insanları dinsiz imansız yapmada geniş çaplı Avrupa kullanıyor İngiliz derin devleti kullanıyor. Ama Anadolu Rumiliği böyle değil Anadolu Rumiliği beş vakit namazında niyazında, helale harama dikkat eden Müslümanlık tarzıdır. Ama İngiliz Rumiliği Mevlana’nın kitaplarında yazdıklarını gördükleri bazı hükümleri -ki açık var- ama biri mi koydu, sonra ilave mi ettiler Celalettin Rumi mi yazdı. İblis’e mi yazdırdılar deccale mi yazdırdılar? Bilmiyoruz, kimin yaptığını bilmiyoruz. Ama açıkça Allah’ın inkarı var.
(“Hayat neden bu kadar hızlı geçiyor?” izleyici sorusu)
İşte öyle olmasa çok korkunç saldırgan olur insanlar. Hızlı geçmesi çok iyi, yaşayamazdık yoksa cehenneme dönerdi ortalık. Yani o bizim güvencemiz. İnsanlar içinde rahat yaşayabiliyorsak bir; insanların aczi, iki; hayatın hızlı geçmesi çabuk yaşlanmak, üç; ölümün çabuk gelmesi. Bunlar insanların rahat yaşamasını sağlayan mühim, en mühim unsurlardır. Yoksa dünyada bize hayat olmazdı çok çok zor yaşardık. Bunlarla insanlar sakinleşiyor. Yaşlanmak, acz ve ölüm. Yaşlanmak da hızlı geliyor o çok hayati bir şey. Ve bir de hastalıklar işte acz derken onlar. Aczin içinde sayalım onları hastalıklar. Onlarla ancak ucu ucuna dengeleniyor insanlar ucu ucuna.
Cehennem Derece Derecedir. Cehennemin Bazı Yerleri Karanlık, Sıkıcı, Dar Sokaklardan Oluşan İzbe Mahalleler Şeklindedir
Mesela adam dinsiz oluyor Allah’ı inkar ediyor ama hiç kimseye kötülüğü yok, bir zulüm yapmamış sakin onlara düz cehennem mahalleleri vardır dümdüz. Genellikle karanlıktır, sisli, karanlık ama cenneti görebilecekleri gibidir. Fakat ateş olmaz orada. Çok soğuk da yok çok sıcak da yok ama dümdüz yaşıyorlar o şekildedir. Bazı yerleri hatta daha da iyidir cehennemin daha düzgün yaşanabilecek gibidir. Mesela Peygamberimiz (sav)’in amcasının olacağı cehennem bölümü o tarzda. Bediüzzaman’ın söylediği de öyledir. Tabii Peygamber (sav)’in hadislerine dayandırarak söylüyor. Daha makul oluyor. Ama münafıkların kaldığı katlar alt katlardır derinlerde facia. Çok korkunçtur. Cehennemin yedi kapısı var her bir kapı bir grup için ayrılıyor. Münafıklar için de ayrı bir kapısı vardır.
Allah Dünyada Bizim Cennette Gibi Yaşamamızı İstiyor. Kötü Olan Şeyleri İnsanlar Neden Yapıyor Anlaşılır Gibi Değil
Bizim cennette gibi yaşamamızı istiyor Allah dünyada, ahirette de sonsuza kadar cennette yaşamamızı istiyor. Kötü olan şeyleri insanlar yapıyor ben anlamıyorum mesela bomba yapıp adam öldürüyor. Niye bomba yapıyorsun? Yiyecek yap, içecek yap. Adamları niye öldürüyorsun, niye eziyorsun? Niye adamları korkutmaya çalışıyorsun, niye istila etmeye kalkıyorsun? Bırak koskoca dünyaya her yer herkese yeter. Bir kepazeliktir şeytanın bir oyunudur gidiyor dünyada. Buna karşı işte Mehdiyet’in daha aceleci, daha kararlı, daha hırslı hareket etmesi bir güzellik, bir ibadet. Biz de Mehdi (as)’nin talebesi öğrencisi olduğumuz için var gücümüzle gayret ediyoruz ve edeceğiz inşaAllah.
Münafık Kendisini Cesur ve Ahlaklı Göstermek İster. Kin ve Nefret Doludur Ama Kendisinin Dürüst, Cesur, Ahlaklı Olduğunu İddia Eder. Allah Münafığı Müslüman’ın İlimle İrfanla Ezebileceği Gibi Yaratmıştır
Münafık aslında kendini hakikaten dürüst göstermek ister. Cesur göstermek ister, ahlaklı göstermek ister. Çokbilmiştir zaten onlar çokbilmiş. Ve ukala, züppedirler. Kin doludurlar, nefret doludurlar. Tek bir şeyle değil bir kere münafık İttihad-ı İslam’ı istemez. Müslümanların birliğini istemez ve Müslümanların dağılmasını ister. Ama bunu yaparken Allah onları zaten yaralı yaratmıştır yani Allah onları Müslümanların eline verecek şekilde yaratmıştır. Birçok pisliğiyle, birçok hastalığıyla yaratmıştır Allah onları dolayısıyla münafığı ezmek Müslüman için kolaydır. İlimle irfanla, kanunla hukukla. Zaten dışlanan ve aşağılanan insanlardır münafıkların etrafında insan olmaz. Herkesin tiksindiği insanlardır. Lafazandırlar böyle lafçıdırlar ama hemen ahlaksız karaktersiz oldukları anlaşılır. Kafalamacı, üçkağıtçı ve sahtekardırlar. Samimiyetsizlikleri kısa sürede ve çok detaylı delille ortaya çıkar. Mesela İslam’ı yaşamak isteyen bir halleri yoktur. Müslümanlığın çoğalmasını isteyen bir halleri de yoktur. Müslümanlığın dağılmasını ister. İslam’ın da yaşanmasını istemez. Ama İslam’la, Kuran’la bunu anlatmak ister. Her yerden tıkanmış haldedir münafık. Ne yapacağını şaşırır küfrü mü yaşasın, Müslümanlığı anlatıyor gibi olsa Müslümanlığa hakikaten fayda verecek. Bu sefer onu da yapmak istemez. Tam bir bocalama, çırpınma ve avanakça bir debelenme içindedir münafık. Dolayısıyla aklı başında insanlar onlardaki o delice stresi, delice debelenmeyi hemen görürler. Çok abartılı olur münafığın alameti ve uzak dururlar.