Sayın Adnan Oktar'ın 20 Haziran 2017 tarihli sohbetinden önemli başlıklar
ucgen

Sayın Adnan Oktar'ın 20 Haziran 2017 tarihli sohbetinden önemli başlıklar

38418

A9 TV, 20 Haziran 2017

 

(Van’daki KCK ana davasında aralarında Van eski Büyükşehir Belediye Başkanı Bekir Kaya’nın da bulunduğu on üç kişiye verilen ceza Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nce bozuldu. Yargıtay suç olarak gösterilen PKK’lı teröristlere taziye ziyaretlerinin terör örgütü propagandasına dönüştürülmeyen insani mülahazalarla gerçekleştirilen taziye ziyaretleri olarak değerlendirdi. Ayrıca Nevruz, Kürt dil bayramı, 8 Mart anayasa referandumunu boykot mitingleri gibi eylemlerde yapılan konuşmaların suç sayılmasının kanuna aykırı olduğu vurgulandı. Bunlar arasında “Sırtımızı YPG’ye dayıyoruz” gibi konuşmalar da var. Bunları siyasi parti faaliyeti kapsamına aldı.)

Hukuk konusunda bir şey diyemeyiz çünkü yargı kararı ama PKK’ya aman vermemek lazım, göz açtırmamak lazım. Hiçbir eylemine müsaade edilmemesi lazım. Çünkü Türk Milletini, Türk devletini yıkmaya yönelik bir hareket olduğuna göre hiçbir konuda en ufak bir sızıntıya müsaade edilmemesi temel yöntemlerden biri olması lazım.

 

(Asena Melis Sağlam Çarşamba günü bindiği Pendik-Aydos minibüsünde saldırıya uğradı. Sağlam’ın iddiasına göre saldırıyı gerçekleştiren kişi “Ramazanda böyle giyinmeye utanmıyor musun?” diyerek yüzüne yumruk attı.” dedi.)

O adamı mutlaka yakalasınlar. O minibüs şoförünün ifadesi alınsın. Eşkâli zaten adamın bellidir. Nerede binmiş nerde inmiş kameralardan tespit etsinler. O adamı da teşhir etsinler ayrıca görelim, bilelim. Böyle tipler hep meçhul kalıyor gizli kalıyorlar. 

 

(İfadesi alınıp serbest bırakılmış saldırgan.)

O da çok ilginç. O nasıl oldu? Onu da bir araştırmak lazım. Onun dosyasını avukatlar bir baksın incelesinler. O saldırganlığı daha da artıracak gibi görünüyor bu adamlar. Daha köklü tedbir alınması gerekiyor. Yani kanun hukukla yanına bırakılmaması lazım. Kardeşimize Allah sağlık sıhhat, uzun ömür versin. Daha neler yapılabilir hukuki ona bir bakalım. Bırakılması belki kanuna göre makuldür olabilir. Çünkü herhalde alınan rapor fazla bir yaralanmayı ifade etmediği için tutuksuz yargılanacak olabilir. Ama normal bir durum değil. Bu adamın tanıtılması da gerekiyor ayrıca. İsmi, cismi, görüntüsü. O yine yapabilir dışarıda başka insanlara da saldırabilir. Tanınmaması iyi bir şey değil. O hanım kızın da böyle adamlardan yılmaması lazım. Sonuna kadar yanındayız. Ama bunun hazmedilmesi diye bir konu olmaz bunu daha geniş çapta değerlendirmek lazım. Daha gündem yapmak lazım. Bu kişiyi de gündem yapmak gerekiyor. Bir de unutulmaması gerekiyor ehemmiyetle üzerinde durulması gerekiyor. Çok önemli olan şeylerden biri de bu tip kişilerin mutlaka basında, televizyonda halka tanıtılması.

 

(Ahmet Hakan geçtiğimiz günlerde İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin köprüyü homoseksüel renkleriyle renklendirmesinin Kadir Topbaş’ın damadının FETÖ’den tutuklanmasıyla bağdaştıran bir yazı yazdı. “Acaba LGBT’nin gökkuşağı sembolüne 15 Temmuz Şehitler Köprüsü’nde yer vermek damat Ömer Faruk Kavurmacı’nın yeniden tutuklamasına mütevazi bir belediye tepkisi mi?” diye sordu.)

Belediye ben yapmadım karayolları yaptı diyor karayolları da kabul ediyor. O zaman belediyenin üstüne gitmenin alemi ne? Ne alakası var? Ayrıca tepki niye göstersin? Hukuk kanun ne gerekiyorsa onu yapar. Hukuk bir şeyi güzel vurguladıysa gerekli şekilde vurguladıysa onda bir hayır vardır. Kimsenin de ona bir sözü olmaz. Belediye Başkanı niye tutukladılar falan da demedi ayrıca. Bir camianın, bir topluluğun içinden FETÖ’cü çıkabilir adamlar gizlice her yere sızmışlar. Belediyenin içinde de FETÖ’cü olabilir. Birçok yerde olabilir. O diğer kişileri ilgilendirmez.

 

(Ahmet Hakan CHP’nin yürüyüşüne tepki göstererek “Enis Berberoğlu’nun tutuklanması gibi kararlar yargı kararıdır bu karara saygı duymak gerekir” diyenlere yönelik bir yazı yazdı. “Refah Partisi’nin kapatılma kararı bir mahkeme kararıydı ama zerre kadar saygı duymadılar haklı olarak. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve mahkemelerin verdiği sayısız türban yasağı kararları mahkeme kararlarıydı. Ama hem saygı duymadılar hem de sokağa çıktılar haklı olarak. Şimdi bakıyorum da bütün bunları yapanlar mahkeme kararına saygı duymak zorundasınız falan diyebiliyorlar” diye yazmış.)

Kardeşim Türkiye olağanüstü bir dönemden geçiyor şimdi bir partinin kapatılmasıyla bunun arasında çok büyük fark var. MİT tırları durdurulmuş, MİT mensupları “biz MİT mensubuyuz” diyor kimlik gösteriyor adamlar bas bas bağırıyorlar ve çok kaba bir üslupla “aşağı in” diyorlar. Bu çok ürkütücü. Ve arkasından bunun fotoğraflarını yayınlıyor adamlar. Kamyonun içinde ne var ne yok. Devlet sırrı diye bir şey kalmıyor. Sen ne biliyorsun devletin nereye ne götürdüğünü? Sen ne karışıyorsun, sen MİT’e güvenmiyor musun? O zaman MİT’i kapatsın devlet senin kafana göre. Senin istediğin bu. O zaman bütün devlet kurumları kapanması gerekiyor. Devletin kalkması gerekiyor senin kafana göre. Olur mu öyle şey? Bu münasebetsizlik. Devlet bir şey yapıyorsa devlete güveniyorsan bunu gizli tutmak durumundasın. Bütün cümle aleme bütün dünyaya faş etmenin bir alemi yok. CIA her türlü faaliyeti yapıyor kimsenin haberi oluyor mu? Olmuyor. MOSSAD yahut Rus gizli servisi, Çin gizli servisi birçok şey yapıyor kimsenin aklının ucundan dahi geçmez devlet sırrını ifşa etmek. Akıl almaz bir ferahlık. Devlet tabii ki kendini savunacak. Hukuka ve kanuna da güvenmeleri lazım.

 

(Sizi temsilen Şeyh Mehmet Efendi’yi Kıbrıs’taki dergahında ziyaret etti İbrahim ve Altuğ. Sizin hediyenizi taktim ettiler kendisine.  Şeyh Mehmet Efendi de şunları söyledi Adnan Bey, “Allah’a, Peygamber (sav)’e inanmayan çok insan var. Biz onlara yetişemiyoruz Adnan Efendi yetişiyor onlara. Ayrıca dünyanın dayanacak hali kalmadı her şey bitti artık Mehdi bekleniyor” dedi.)

MaşaAllah elhamdülillah. Bu aile mübarek bir aile. Tertemiz çok efendi asildirler. Hiç dünya malına dünyaya asla tenezzül etmeyen insanlar. Bazı anlayışsız insanlar paldır küldür dergaha gidiyor yan gelip yatıyor falan. Ben bir daha söyleyeyim, dergah ziyareti böyle olmaz. Dergaha giderken orada insanlar var, orada fukara insanlar var, ihtiyaç içinde insanlar var, halktan oraya gelen, ziyarete gelen insanlar var. Dergahtaki bu nezih insanlar bütün güçleriyle, bütün candanlıklarıyla onlara iyilik yapmak, güzellik yapmak, yiyecek sunmak, düzgün bir ortam sağlamak için gayret ediyorlar. Ama gidenlerin anlayışsızlık yapması hiç yakışık almaz. Gidenin eli boş gitmesi bir kere çok çirkin. Orada dergahta olan insanlara ihtiyacı olan şeyleri götürmeleri gerekir. Ne bileyim orada havluya ihtiyaç olabilir, çoraba ihtiyaç olabilir, yiyeceğe ihtiyaç olabilir. Isınma için, aydınlanma için birçok konuda ihtiyaç olabilir. Bu konularda anlayışlı ve akıllı davranmaları lazım. “Selamun aleyküm ben geldim” olmaz. Ve oraları düzenlemek, temizlemek ve bakımını yapmak değil mi? Bu mübarek aile hangi birinize yetsin ne yapsınlar yani? Çok kibar insanlar tabii hiç şikayetçi değiller hiçbir şey demiyorlar ama ben diyorum.

 

(Cumhurbaşkanı Erdoğan CHP yürüyüşüyle ilgili, “Ülkemizin tarihinden, geleneğinden bihaber birileri milletimizi utanmadan 'Bu millet adam olmaz' diye aşağılıyordu. Milletimiz 15 Temmuz'da cevabını verdi. Birilerinin elinde kartonla aradığı gibi bir adalet değil bizim aradığımız. Bizim aradığımız adalet 250 şehidimizin kanıdır. Şimdi İstanbul’a yürüyorlar yolları açık olsun. Hükümetimiz anlayış gösterdiği için bu yürüyüşe devam ediyorlar” dedi.)

Güzel yani akılcı ve doğru. Hakikaten 250 şehidin adaletini arıyoruz ve yaptıkları zulmün, acımasızlığın adaletini arıyoruz doğru. Hakikaten halktan insanlar aşağılanıyordu dindarların epey bir bölümü aşağılanıyordu. Şimdi gururla göğüslerini gere gere geziyorlar. Bu da hakikaten hükümetin çok büyük icraatlarından, faydalı güzel faaliyetlerinden birisi. Bunlar doğru.

 

(Emekli MI5 ajanı John Hopkins hastane yatağında ölmek üzereyken Prenses Diana’yı öldürdüğünü itiraf etti. 1973 ve 1999 yılları arasında İngiliz istihbaratı adına gerçekleştirilen 23 suikastın içinde Diana suikastının de yer aldığını söyledi. Öldürdükleri insanlar içinde Prenses Diana’nın ilk kadın olmasının dışında kraliyet ailesi tarafından öldürülmesi için emir verilmesi bakımından da özel bir durum olduğunu belirtti. Ölüm döşeğindeki eski ajan, Prens Philip için ise “Eğer psikiyatristler kendisini incelerlerse kesinlikle psikopat olduğuna dair teşhis koyarlar” dedi.)

Bak İngiliz derin devleti çözülüyor görüyorsunuz. Dediklerimizin doğru olduğunu görüyorsunuz. Bu çok küçük bir bölümü, çok çok küçük bir bölümü. Cinayet olduğunu da zaten söylemiştik Prenses Diana'nın. Şehit edildiğini söyledim çünkü Müslüman bir kadındı, dindardı. Müslüman olduğu için şehit edildi. İslam dinini kabul etmişti gizlice. Eşi de Müslümandı. Bu İngiliz derin devletini çok kızdırdı. Ve cinayet. İngiliz derin devletinin acımasız, vahşi ve gaddar olduğunu biliyoruz.

 

(Doğu Perinçek CHP’nin adalet yürüyüşüne karşı tepki gösterdi. Şunları söyledi; “Savaştayız, on kişinin haksızlığa uğraması bir şey ifade etmez. Haksızlık yok mu? Elbette var. Onları gidermek için biz de çaba sarf ediyoruz ancak Türkiye çok kritik bir mücadele veriyor. Bu süreçte yapılan haksızlıklar görmezden gelinebilir. Zaten cezaevindekilerin tamamı PKK'lı ya da FETÖ'cü. Yetmiş bin kişi içerideyse haksızlığa uğrayan yedi yüz kişi yoktur. Şu an yargı tarafsız ve 'AK Parti'nin yargısı' tartışmaları yersiz” dedi.)

Ben hayret ediyorum. Bütün konuşmaları bir Marksist’in konuşması gibi değil. Böyle tam vatanını milletini seven makul bir Müslümanın konuşması gibi. Hayır bir de cenaze namazını da kılıyor Doğu Perinçek. Abdest alıyor ama aynı zamanda İslam’ı eleştiriyor, dine karşıyım diyor. Ben hayret ediyorum ona. Koyu milliyetçi mesela bayağı güzel şu fitneyi yatıştıran tavrı. Özetle faydalı bir insan. Ama inşaAllah dindar yönü ağır basar. İslam'ı, Kuran’ı savunur.

 

(FETÖ’cü polislerin ağabeyi konumundaki bir kişi itirafçı oldu. Açıklamasında Gülen’in “Allah evlerine ateşler salsın” bedduasının kendilerine döndüğünü, darbe kalkışması sonrası bütün dengelerinin bozulduğunu, işinden olduğunu ve itibarını kaybettiğini belirterek, devlete sığınmak istediğini söyledi.)

Kardeşim bize Fethullah Gülen deyince işte kelebeklerden, kuşlardan bahseden, karıncayı dahi ezmeyen, merhametli, şefkatli bir adam olarak gösteriyorlardı. Sonra karşımıza gözü dönmüş, azgın bir katil ordusu çıktı ama görülmemiş bir şey. Tanklarla vatandaşları ezen, havadan otomatik silahla halkı tarayan, her türlü acımasızlığı, zulmü yapan mahlûkat. Hayret ediyorum bu insanları İngiliz derin devleti ne hale getirdi böyle ve ne kadar kısa sürede bu hale getirdi.

 

Kader Bir Dinsizin de Kabul Edeceği Açık Bir Bilimsel Gerçektir

Kader bilimsel bir gerçektir zaten. Gerçi tabii dinlerin anlattığı bir gerçektir ama bir dinsizin de kabul etmeye mecbur olduğu açık, bilimsel bir neticedir.  Çünkü zaman bir algı biçimi, beynin bir şeyi, bir şeye göre kıyaslamasından kaynaklanıyor, geçenlerde de anlatmıştım. Mesela bakın şimdi, bir ses duyduk. Bir daha ses duyduk, iki. Bu iki sesi kıyasladığımızda beynimizde, kafamızda, aklımızda inanç olarak zaman meydana geliyor. Zaman bir inançtır. Kafada oluşan bir imaj ve inançtır. Boş uzayda zaman ve mekan yok. Algı biçimidir. Mesela biz diyoruz ki; uzay sonsuz büyük, bulunduğumuz evren çok büyük diyoruz yahut sonsuz olmasa da çok büyük diyoruz.  Bir başka varlık bütün bu evreni avucunun içinde misket gibi görebilir, misket küçüklüğünde görebilir. Ama bize göre çok büyüktür yani izafi oluyor. Zaman da izafidir, sonsuz uzun zaman, sonsuz kısa zaman içerisinde bitmiştir. Buna kader deniyor. Yani bunun inançla bağlantısı var fakat aynı zamanda da bilimseldir. Bilim adamı da bunu inkar edemez. Mesela Einstein’a da sorulduğunda aynı cevabı alırsınız. Frank’a sorulduğunda da aynı cevabı alırsınız, kime sorsanız aynı cevabı alırsınız.

 

(“Amerika biliyorsunuz Erdoğan’ın korumalarına dava açtı. Niye böyle bir şey yapıyor?” sorusuna cevap)

Bu tabii inançtan kaynaklanan bir şey. Çünkü Trump biliyorsunuz damadı Musevi, kendisi de Musevi inancına karşı saygılı ve İsrail’e karşı sevgi dolu ve İsrail lobisi tarafından desteklenen birisi. Muhtemel bir ihtimal bir soruşturma olmazdı ama olabilirdi de çünkü Amerika’da kurumlar özgür. Mesela FBI şikayetçi olur, mahkemede dava açabilir, Trump da bunu durduramaz. İsrail de olsa durduramaz. Bu gözle bakmak lazım. Bence olay Trump’ın kontrolünde değil. Yani Trump’ın kasten yaptığı bir şey yok. Amerika’daki sistem böyle, bu şekilde işliyor. Daha Türkçesi yani bu bağımsız yargı ve polisin bir nevi bağımsız olması diyelim her ülke için aynı neticeyi verebilir yani özetle. Olabilir yani. Orada olağanüstü bir durum oldu. Hakikaten bir suikast hazırlamışlar benim gördüğüm. Polis de tabii can havliyle ve coşkuyla Cumhurbaşkanı’nı korumak istedi ama onu korurken Amerikan yasalarına göre de bir ihtimal suç oluşmuş olabilir.

 

Madde, Esirin Şekil Almasından Oluşan Gölge Bir Varlıktır

Aslında işin doğrusu bizim anladığımız anlamda madde yok. Bu açık görülüyor. Kendimiz de görüyoruz. Esirin şekil almasından oluşan görüntü bir madde var öyle söyleyelim. Görüntü gibi, hayal gibi. Biz görüntü gibi diyelim. Yani gölge varlık olarak bir madde var. İlk insanın yaratılışı tek seferde tamamının yaratılması şeklinde oldu zer aleminde. Yani bütün kainattaki insanlar gelmiş geçmiş en sona kadar insanlar bir seferde ani yaratıldılar. Sonra dünyaya anneden oluyor gibi, babadan oluyor gibi sunulmaya başladı ve devam ediyor şu an. İlk başlangıçta hiçbir şey yoktu, boşluk vardı. Sadece esir vardı. Esir, boşluk. Sıfır hacim, sonsuz yoğunlukta bir şeyden bütün kainat bir anda oluştu. Ona big bang deniyor biliyorsunuz. Ama ben açıkça söyleyeyim hiçlikten, boşluktan oluşur bütün varlık, evren. Yoktan var etti Allah yani. Şu anda da madde denilen şey görüntü gibi gölge bir varlıktır. Ama ben insanları da tabii ürkütecek şekilde de anlatmak istemiyorum. Fakat bütün bu sistem, esir aynı zamanda Allah’ın aklını da içinde içeriyor. Allah’ın aklı her yerindedir, esirin içindedir. Yani Allah’ın aklı esire hakimdir. Her şey şekilleniyor Allah’ın dilemesiyle. Şimdilik bu kadar diyeyim.

 

Tekfir Müslümanları Ezmek İçin Şeytanın Ortaya Attığı Bir Tuzaktır

Tekfirden şiddetle kaçınmak lazım. Yanlış bilgilendirilmiş olabilir, yanlış eğitilmiş olabilir. “La İlahe İllaAllah Muhammeden Resulullah” diyorsa Müslümandır o. Bu yeterlidir. Yani onun üstünde bir delil aranmaz. Bak, “La İlahe İllaAllah Muhammeden Resulullah.” “Allah’tan başka ilah yoktur, Allah tektir. Muhammed de onun Resulüdür” diyorsa o insan Müslüman’dır. Tekfir şeytanın oyun oynaması için ortaya attığı bir tuzak. Şeytanın tuzağına kimse gelmesin. Yani şirk içinde olabilir ama bilgisizlikten kaynaklanıyor. Kasten yapmıyor. Yanlışlık yapıyor ama bilgisizlikten kaynaklanıyor. Onun için tekfir kafasıyla değil, sadece bilgisiz Müslüman, eksik eğitilmiş Müslüman olarak görmek lazım.  

 

(Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, “Geleceğimiz adına atılacak en önemli adım eğitim sistemimizi, din eğitimini üstlenen mekanizmaları ve dini müesseseleri yeniden gözden geçirmek olmalıdır. Bugün bizler İslam coğrafyasını yeniden barış ve kardeşlik yurdu haline getirmek için çalışmalıyız” dedi.)

Türkiye’de cemaatleri, tarikatları şeffaflaştırarak mı başlayacak? Onu yapacağına iman hakikatleri yayınlasın. Diyanet’in uçsuz bucaksız imkanları var. Kuran mucizelerini yayınlasın, Darwinizm’in geçersizliğini anlatsın, komünizmin çirkinliğini anlatsın kitaplarla. PKK’nın ahlaksız, alçak bir yapı olduğunu kitaplarla anlatsın, halka dağıtsın ve sık sık hutbeler verilsin. Darwinizm’in geçersizliği ile ilgili hutbe, PKK’nın ahlaksızlığı ile ilgili hutbe, materyalizmin yanlışlığı ile ilgili hutbeler. Kuran mucizeleri ile ilgili, iman hakikatleri ile ilgili hutbeler, böylece çok büyük netice alırız. Yüz binin üzerinde cami var, yüz binin üstünde de Diyanet İşleri görevlisi var. Bu muazzam kadroyu çok şahane değerlendirebilir. Benim öyle bir yetkin olsa yani herkes tahmin eder öyle bir imkanı nasıl kullanacağımı ve muazzam bir tebliğ yapılır, yer gök oynar. Çok güçlü imana sahip muazzam bir nesil yetiştirilir.

 

Türkiye Türkmenleri Hiçbir Zaman Yalnız Bırakmaz

Türkiye Türkmenlere yardım etti fakat bu gizli bir faaliyettir. Milli İstihbarat Teşkilatı olsun, Özel Harekatçılar olsun, başka birimler diyelim yani illaki hep isim isim saymayayım da Türkmen kardeşlerimize çok yoğun destek sağladılar. Türkmenler Türk hastanelerinde tedavi gördüler. Hepsi Türkiye’ye getirildi. Ayrıca askeri destek de verildi. Tabii devletin kendine has yöntemleri vardır. Milli İstihbarat Teşkilatı’nın, Genelkurmay’ın kendine has, özel, hukuka uygun yöntemleri vardır bu yöntemlerle gerekli destek verildi. Kardeşimizin gönlü rahat olsun. Araplar, Türkmenler bizim için hepsi bir, hepsi bizim kardeşimiz, hepsi bizim canımız.

Mesela MİT tırları olayının nedeni Türkmenlere destekle ilgilidir. Ama devleti rahat bırakmıyorlar, hükümeti rahat bırakmıyorlar. Yoksa MİT tırları oluk oluk yardım malzemesi götürüyordu Türkmenlere. Müsaade etmediler ve çok çirkin, münasebetsiz bir eylem içine girdiler. Bilmiyorum siz o filmi seyrettiniz mi internette, insan çok öfkeleniyor. MİT mensuplarına yapılan o münasebetsiz tavır inanılır gibi değil.

 

(“Türkçe ibadet yapılabilir mi?” sorusuna cevap)

Tabii. Neden olmasın? Ama tabii Allah’ı Arapça Kuran’daki gibi ismiyle anmak çok güzel olur. Ama yapamıyorsa, yani bilmiyorsa tabii ki Türkçe olur. Mesela “Ya Rabbi çok büyüksün, Allah’ım çok büyüksün, Allah’ım çok yücesin” dersin ama “Allahu Ekber” dersen o Arapça olur. O da güzel. Ama Allah isminin geçmesi çok önemli. Çünkü “Öyleyse akşama girdiğiniz vakit de, sabaha erdiğiniz vakit de Allah'ı tesbih edip (yüceltin).” (Rum Suresi, 17) diyor Allah ayette. Dolayısıyla Türkçe de olur tabii. Çünkü anlaması çok önemlidir. İbadetin lezzeti derinliği, anlamasındadır ve en önemli yön onun şuurunda olmaktır.

PAYLAŞ
logo
logo
logo
logo
logo