A9 TV, 7 Aralık 2017
Türkiye’de Milletin Birbirini Sevmesi Çok Önemli
Bak, CHP’li, MHP’li, AK Partili herkes birbirini sevmesi lazım. Cemaatlerin birbirini sevmesi lazım. Aksi türlü çok büyük bir tehlike olur. Şimdi İsrail’de ateistler dindarları çok seviyor, dindarlar da ateistleri seviyorlar. Herkes herkese bağlı İsrail’de. Yani dinsiz bir Musevi onlar için hiç fark etmiyor. Aynı dindar gibi saygı ve sevgi duyuyorlar. Türkiye’de de böyle olması lazım, herkesin herkesi sevmesi lazım. Aksi durum çok büyük bir tehlike arz eder çok riskli olur. Onun için bu cemaatleri birbiriyle bir barıştıralım, bir sevdirelim bu muhalefet ruhu kalksın. Birbirlerinden ödleri kopuyor, eli-ayağı boşanıyor birbirini gördü mü. Ne oluyorsun?
(Cumhurbaşkanı Erdoğan Kudüs konusuyla ilgili bugün şu açıklamaları yaptı: “Bugüne kadar Amerika ve İsrail’den başka dünyadaki hiçbir ülkenin 1980’de Birleşmiş Milletler kararının dışında ona aykırı bir adımı olmamıştır. Sadece bu iki ülke burada bu şekilde direnmiştir. Şimdi tekrar bunu gündeme getirerek Sayın Trump’ın neye yaranmak istediğini anlamak mümkün değil. Kudüs Müslümanların, Hristiyanların, kısmi olarak da Musevilerin adeta ibadetgahı olarak görülmüştür bugüne kadar. Müslümanların ilk kıblesidir. Böyle bir adımı atmak dünyada özellikle bu bölgeyi ateş çemberinin içine atmaktır. Siyasi liderler karıştırmak için değil barıştırmak için olurlar.”)
Karar İngiltere’de yerin altında alınmış bir karar, çok riskli bir şey. Trump’ın yapacağı bir şey değil bu. Deccalın aldığı bir karar. Adama “yapacaksın” dediler. Çünkü yaparsa kan gövdeyi götürecek. Kessinger ne dedi çok yakın bir zamanda? “Ortadoğu kan gölüne dönecek” dedi. “Ve bu savaştan İsrail zaferle çıkacak” dedi. “Bütün ülkeler yanıp-yıkılacak” dedi daha ne anlatsın?
Münafığı Nasıl Tanırız?
Bir kardeşimiz diyor ki “münafığı nasıl tanırız?” diyor. Nisa Suresi, 115’te diyor ki Allah, şeytandan Allah’a sığınırım “Kim kendisine 'dosdoğru yol' apaçık belli olduktan sonra, elçiye muhalefet ederse ve müminlerin yolundan başka bir yola uyarsa, onu döndüğü şeyde bırakırız ve cehenneme sokarız.” Yani Müslümanlardan ayrılır, Müslüman grubundan ayrılır. Münafığın birinci alameti bu.
Tevbe Suresi, 107 “Zarar vermek, inkarı (pekiştirmek), mü'minlerin arasını ayırmak ve daha önce Allah'a ve elçisine karşı savaşanı gözlemek için mescid edinenler ve: "Biz iyilikten başka bir şey istemedik" diye yemin edenler (var ya,) Allah onların şüphesiz yalancı olduklarına şahidlik etmektedir.” Müslümanlara zarar vermek için ayrı bir yapı, ayrı bir grup oluşturuyor münafıklar. Ve kendilerince de iyilik iddiasıyla ortaya çıkıyorlar yani düzeltmek, ıslah etmek iddiasıyla çıkıyorlar ve Kuran’la konuşuyorlar konuşurken.
Üç; Müslümanların dağılmasını ister münafıklar. Müslüman’ın yanındayken infak etmiş olmaları canlarını yakar. Yani bir şey verdiyse Müslüman o canını yakar. Münafikun Suresi, 7’de “Onlar ki: "Allah'ın Resûlü yanında bulunanlara hiçbir infak (harcama)da bulunmayın, sonunda dağılıp gitsinler," derler. Oysa göklerin ve yerin hazineleri Allah'ındır. Ancak münafıklar kavramıyorlar.” Diyor Allah. Bak, Müslümanlara para gelmesini, mal mülk gelmesi çok ağırlarına gidiyor ve tek hedefi Müslümanların dağılması, münafıkların istediği budur. Burada münafıklarda bu vasıfları tam görüyoruz.
Müslümanların aleyhinde konuşmalar yapar, yazılar yazar, insanları kışkırtmaya çalışırlar münafıklar. Ahzab Suresi, 60’ta, şeytandan Allah’a sığınırım, “Andolsun, eğer münafıklar, kalplerinde hastalık bulunanlar ve şehirde kışkırtıcılık yapan (yalan haber yayan)lar (bu tutumlarına) bir son vermeyecek olurlarsa, gerçekten seni onlara saldırtırız, sonra orada seninle pek az (bir süre) komşu kalabilirler.” Münafıklar kışkırtıcılık yapıyorlar şehirde müminlerin aleyhine faaliyet yapıyorlar. Yalan haberler yayıyorlar. Yani en önemli özellikleri bu münafıkların, yalan haber yaymaları ve şehirde kışkırtıcılık yapmaları. Allah diyor ki; “seni onlara saldırtırız” Saldırtan kim? Allah.
Münafıklar kimse Müslümanların başında olan kişi onu en azgın saldırganlıkla hedef seçiyorlar. Elçiye uymanın onlara kayıp getirdiğini iddia ediyorlar veyahut lidere uymanın. Araf Suresi, 90’da “Kavminin önde gelenlerinden inkar edenler, dediler ki: "Andolsun, Şuayb'a uyacak olursanız, kuşkusuz kayba uğrayanlardan olursunuz.” “Sakın ona uymayın” diyorlar.
Müslümanlara kötülük gelmesinden sevinç duyarlar, Müslümanların aleyhine konuşurlar. Kötülük demeyelim de yani musibet, isabet eden bir şeyden. Ali İmran Suresi 118’de, “Ey iman edenler, sizden olmayanları sırdaş edinmeyin.” Yani münafıkları sırdaş edinmeyin. “Onlar size kötülük ve zarar vermeye çalışıyor” Bak, “kötülük ve zarar vermeye çalışıyor, size zorlu bir sıkıntı verecek şeyden hoşlanırlar” münafıklar diyor Allah. “Buğz (ve düşmanlıkları) ağızlarından dışa vurmuştur” “yazılarıyla, üsluplarıyla azgın kinlerini vurgularlar” diyor Allah. “sinelerinin gizli tuttukları ise, daha büyüktür.” Yani cinayet eğilimi vardır diyor Allah. “Size ayetlerimizi açıkladık; belki akıl erdirirsiniz.” Diye. Bunu da münafıklarda tam anlamıyla görüyoruz bu hükümleri.
Mesela yedinci madde: Müslümanlar hakkında bilgi toplayıp yandaşlarına haber taşırlar. Müslümanların bilgi toplayacak hiçbir gizlisi olmadığı için iftiralar atarlar. Tevbe Suresi, 47’de, şeytandan Allah’a sığınırım. “Sizinle birlikte çıksalardı, size 'kötülük ve zarardan' başka bir şey ilave etmez” çünkü münafık pislik, utanç duyulacak bir şey, yani “Müslümanlarla bir arada bulunmamalarında fayda var” diyor Allah. Yani gitmelerinde fayda var. “ve aranıza mutlaka fitne sokmak üzere içinizde çaba yürütürlerdi.” Mesela münafıklar da ne yapıyor? Müslümanların arasına fitne sokmak için alenen gece gündüz çaba yürütüyor. “İçinizde onlara 'haber taşıyanlar' vardır.” Aynısıyla bu da oluyor. Mesela haber taşıyan münafıklar oluyor. Mesela münafık vardı sırtlan. “Aylardan beri ben haber taşıyordum” diyor. Açıkça söylüyor. Maide Suresi, 41 “Onlar, yalana kulak tutanlar, sana gelmeyen diğer topluluk adına kulak tutanlar (haber toplayanlar)dır.” Yani haber topluyor ve haber taşıyor, münafığın özelliği budur. Muhbirdir ve casustur münafık. Casus vasfı bak, ayetle belirtilmiş. Mesela İngiliz derin devletine haber taşır, münafıklara haber taşır. “Onlar, kelimeleri yerlerine konulduktan sonra saptırırlar” Yani bambaşka şekilde Kuran’ı yorumlarlar.
Mesela peygamberleri, imamı o makama layık görmezler. Beyinsiz münafıklara göre sadece kendileri lider olmaya layıktır. Her münafık kendi baş olmak ister. Bakara Suresi, 247’de “Onlara peygamberleri dedi ki: “Allah size Talut'u (melik olarak) gönderdi.” Münafıklar diyor ki; “Onlar: “Biz hükümdarlığa, ona göre daha çok hak sahibiyken ve ona bir mal (servet) bolluğu verilmemişken” “yalnız bir adam, malı mülkü yok” diyorlar. “nasıl bizi (yönetmek üzere) hükümdarlık (mülk) onun olabilir?" dediler. O (şöyle) demişti: “Doğrusu Allah size onu seçti ve onun bilgi ve bedenî gücünü arttırdı.” Münafıkların çok ağırına gidiyor bu. “Allah, kime dilerse mülkünü verir; Allah (rahmeti ve gücü) geniş olandır, bilendir.” Mesela Zuhruf Suresi, 31’de diyor ki “Ve dediler ki: "Bu Kur'an, iki şehirden birinin büyük bir adamına indirilmeli değil miydi?” Peygamberimiz (sav)’e “Ebu’l Kasım’ın yetimi” diyorlar, çok ağırlarına gidiyor. Fakir olduğu halde, sahipsiz olduğu halde peygamber olması ve lider olması çok ağrılarına gidiyor. Çevresi olan ve zengin olan insanların buna layık olduğuna inanıyorlar ve o yüzden de Peygamberimiz (sav)’i devirebileceklerine inanıyor münafıklar. Hud Suresi 91’de “Ey Şuayb" dediler. "Senin söylediklerinin çoğunu biz 'kavrayıp anlamıyoruz'. Doğrusu biz seni içimizde zayıf biri görüyoruz.” Münafıkların işte saldırganlığının sebebi odur, peygamberlere saldırganlığının, zayıf görüyorlar yani sahipsiz görüyorlar. “Eğer yakın-çevren olmasaydı,” arkadaşların olmasaydı “gerçekten seni taşa tutar-öldürürdük.” Münafıklarda hep bir öldürme eğilimi vardır. “Sen bize karşı güçlü ve üstün değilsin.” Kendilerini daha üstün görür ve güçsüz görürler.
Yine münafıklar dokuzuncu madde. Müslümanları “bize gel” diye çağırıp elçinin yanından kimse müminlerin lideri onun yanından dağılmalarını istiyorlar. Ahzab Suresi 18’de “Gerçekten Allah, içinizden alıkoyanları,” münafıkları “ve kardeşlerine: "Bize gelin" diyenleri bilir.” Mesela münafıklar hakikaten tek tek arayıp işte “bize gelin, bize gelin” diye bu büyük bir mucizedir aynısı ayetin. Ve kimse de gelmiyor ve yalnız başına böyle yolunmuş domuz gibi yaşıyorlar. Zaten en büyük alametlerinden biri budur bak kimse yanına yanaşmaz münafıkların, herkes tiksinir. “Bunlar, pek azı dışında zorlu-savaşlara gelmezler.” Normalde kaçak, köçek, korkak ve aşağılıktırlar ama ayrılınca kahraman gibi gösterirler kendilerini işte cesur gibi gösterirler halbuki ödlek ve çok haysiyetsiz, namussuz olurlar.
On; sürekli Allah adına yemin ederek konuşuyor münafıklar ama yalancı oluyorlar, çok ahlaksız oluyorlar, laf taşıyorlar. Allah, münafıkların aşağılık olduğunu söylüyor. Kalem Suresi 10/13. “Şunların hiçbirine itaat etme: Yemin edip duran, aşağılık, alabildiğine ayıplayıp kötüleyen, söz getirip götüren” münafıkların vasfı, “(gizlilik içinde söz ve haber taşıyan), hayrı engelleyip sürdüren.” Mesela Darwinizm’e karşı mücadeleyi durdurmaya çalışıyor, kitapların basımını durdurmaya çalışıyor, Müslümanların birliğini durdurmaya çalışıyor. Homoseksüelliğe karşı mücadeleyi durdurmaya çalışıyor, İngiliz derin devletine karşı mücadeleyi durdurmaya çalışıyor. İttihad-ı İslam’ı durdurmaya çalışıyor, Mehdiyet’i, İsa Mesih’i durdurmaya çalışıyor her türlü hayrı engellemeye çalışıyor. Allah onu ayette belirtmiş. Bak “hayrı engelleyip sürdüren,” hayrı engellemek münafığın özelliğidir bu ve “saldırgan” münafıkların hepsi saldırgandır kafa, göz yarar, cinayet işler, ahlaksızlık yapar. “Alabildiğine günahkar” işte hırsızlık, dolandırıcılık, üçkağıtçılık, “zorba” münafıklar zorbadır yani insanlara saldırır böyle zorla bir konu olduğunda onu şiddet ve dehşetle halletmeye kalkarlar. İşte adam bıçaklayarak, tehdit ederek ve “saygısız” diyor bak Allah ayette. Saygı bilmez münafık. Birbirlerine karşı da çok saygısız ve züppe olurlar. “Sonra da kulağı kesik,” kaşar yani psikopat olayların içinde kaşarlaşmış, kulağı kesiğin anlamı kaşar anlamına geliyor.
Müslümanlara amansız bir kin duyuyorlar, nefretleri gözlerinden akar münafıkların, sürekli kin duyarlar böyle yüzündeki o nefret elektriği, nefret ifadesi açıkça görülür. Kinleri yazılarında ağızlarından taşar, konuşmalarında ağızlarından taşar, yıllarca kinlerini içlerinde biriktirirler. Münafık böyle bir kin torbası gibidir, o kinle gittikçe gerilir şişer şişer bir gün o kini patlar. İğrenç böyle lağım gibi bir kin torbasıdır münafık. Ali İmran Suresi 118’de “Ey iman edenler, sizden olmayanları sırdaş edinmeyin” bak “Ey iman edenler, sizden olmayanları sırdaş edinmeyin.” Çünkü münafık bilgiyi toplamak ister ki ilerde Müslümanların aleyhine kullansın onun için her şeye kulak kabartır münafık. Müslümanın aleyhine kullanacak her türlü bilgiyi önemli görür. “Onlar size kötülük ve zarar vermeye çalışıyor.” Müslümanın hep aleyhine olan bilgiye esas verir münafık yani önemli görür lehine olan bilgiyi önemli görmez münafık, hep aleyhte bilgi toplamaya çalışır. “Size zorlu bir sıkıntı verecek şeyden hoşlanırlar.” Mesela pislik yaparak, bakışıyla, üslubuyla, konuşmasıyla, tersliğiyle, enaniyetiyle, kibriyle, saldırganlığıyla, yalanlarıyla, züppeliğiyle, cinayete eğilimliğiyle Müslümanlara zarar vermeye çalışırlar. Bak “size zorlu bir sıkıntı verecek şeyden hoşlanırlar.” İşte pislik yaparak, küfürle işbirliği yaparak. “Buğz (ve düşmanlıkları) ağızlarından dışa vurmuştur.” Konuşmalarında, yazılarında azgınlıkları dışa vurmuştur. “Sinelerinin gizli tuttukları ise, daha büyüktür.” Orada da cinayet eğilimi ve saldırganlık vardır. Bakışlarında da Allah o nefrete dikkat çekiyor. “Gözleriyle sizi nerdeyse devirecekler” diyor Allah. Allah, “gözlerin hain bakışını bilir” diyor. Münafıklarda haindir bakışları ve nefret doludur. “Size ayetlerimizi açıkladık; belki akıl erdirirsiniz” diyor Allah. Ali İmran Suresi 119. “Sizler, işte böylesiniz; onları seversiniz, oysa onlar sizi sevmezler.” Bazı mesela ahmak Müslümanlar münafıklara hayran oluyor. Yaptığı ahlaksızlığa, kahpeliğe, Müslüman aleyhine konuşmalara onları titizlikle takip ediyor, onlara inanma eğilimde oluyor mesela onların Müslümanlara saldırısından haz duyuyor münafık kafalı olduğu için ve münafıkların daha atak yapmasını istiyor, daha pis şeyler yapmasını istiyor onu heyecanla takip ediyor. “Onları seversiniz, oysa onlar sizi sevmezler” halbuki nefret ediyor o ondan. “Siz kitabın tümüne inanırsınız, münafıklar sizinle karşılaştıklarında "inandık" derler, kendi başlarına kaldıklarında ise” bak gizlideyse “size olan kin ve öfkelerinden dolayı parmak uçlarını ısırırlar.” Akıl almaz kinlidirler diyor ve o kin de yüzlerinden taşar diyor Allah. “De ki: "Kin ve öfkenizle ölün.” Onların bu kin ve öfkenin onları çökerteceğini, mahvedeceğini ve acı içinde yaşayacaklarını Allah söylüyor. “Şüphesiz Allah, sinelerin özünde saklı duranı bilendir.”
On ikinci madde. Müslümanlara özellikle elçiye, Müslümanların liderine haset ediyorlar. Müslümanların liderinin elçinin etrafında kendisini seven insanlar olmasına, yediğine, içtiğine, giydiğine, yaşamına her anına haset ediyor münafık. Tevbe Suresi 50’de “Sana iyilik dokunursa, bu onları fenalaştırır.” Mesela güzel bir kıyafet, güzel bir yiyecek, itibar, eğlence mesela güzel kitaplar basılması, başarı her şey onları fenalaştırır. “Bir musibet isabet edince ise:” mesela herhangi bir zorluk, herhangi bir dert veyahut herhangi bir saldırı isabet edince de, “biz önceden tedbirimizi almıştık" derler ve sevinç içinde dönüp giderler.” Yani “Müslümanlardan uzak olduğumuz için bela bize dokunmadı derler” diyor. Bu iyi Müslümanlarda da var bazı iyi aile Müslümanlarında mesela uzak duruyor hakikaten başı belaya girmiyor, onu bir uyanıklık zannediyor. Bak “biz önceden tedbirimizi almıştık” yani Müslümanlardan uzak olmuştuk diyor “ve sevinç içinde dönüp giderler.” Halbuki cehenneme doğru gidiyorlar.
On üçüncü madde. Müslümanların elçiye uydukları için yani Müslümanların liderine uydukları için zarar gördüklerini, öldüklerini ve yaralandıklarını iddia edecek kadar ahmaklar. Ali İmran Suresi 168’de diyorlar ki: “Münafıklar kendileri oturup” münafıklar oturup ayrı olmayı çok büyük bir sevinç olarak görüyorlar. Zaten münafık da diyor ki: “Ya ne kadar güzelmiş ya” diyor. “Evde oturuyoruz” diyor. “Çalışma yok” diyor “hiçbir şey yok” diyor “gayret de yok” diyor. “Kitap dağıtmıyoruz, tebliğ yapmıyoruz bayağı rahatmış” diyor “geziyoruz” diyor. “Onlar, kendileri oturup kardeşleri için: "Eğer bize itaat etselerdi, öldürülmezlerdi diyenlerdir.” Yani bize itaat etselerdi kimse saldırmazdı, bir şey de olmazdı diyor. Müslümanların kendini korumalarını akılsızlık olarak görüyor. Müslümanların pasif, içine kapalı yani gelene gidene ağam, paşam diyen ondan sonra saldırgan birisi de oldu mu, tehlikeli biri oldu mu da pısıp geri çekilen biri olmasını istiyorlar. Müslümanların kendisini koruması durumunda meydana gelecek şehadet veya yaralanmayı akılsızlık olarak görüyorlar. “Eğer bize itaat etselerdi, öldürülmezlerdi diyenlerdir. De ki: "Eğer doğru sözlüler iseniz, ölümü kendinizden savın öyleyse.” Allah, “kısa süre sonra Ben sizi cehenneme koyacağım” diyor.
Müslümanları bırakıp küfrü dost ve güçlü görürler. Nisa Suresi 139’da. “Münafıklar müminleri bırakıp kafirleri dostlar, veliler edinirler.” Hakikaten münafıklar bakıyoruz küfürle iç içeler bayağı mutlular. “Kuvvet ve onuru (izzeti) onların yanında mı arıyorlar?” Mesela münafık ailelere falan sığınıyorlar aile derken kocakarılar böyle kart iguanalar yani. “Şüphesiz, 'bütün kuvvet ve onur,' Allah'ındır.”
İslam için şevkli değilken küfri konularda çok şevkli olurlar. Maide Suresi 62’de “Onlardan çoğunun günahta, düşmanlıkta” Müslümanlara düşmanlıkta “haram yiyicilikte” hırsızlık, dolandırıcılıkta, “çabalarına hız kattıklarını görürsün. Yapmakta oldukları ne kötüdür.” diyor. Mesela normalde Müslümanların yanındayken hiçbir gayretleri yok ama günaha ve düşmanlığa acayip düşkün olurlar Müslümanların yanından ayrıldıktan sonra ve haram yiyiciliğe ve azgın aleyhte çabalarına hız katıyorlar.
Elçinin ve Müslümanların liderlerinin Müslümanların da kendileri gibi sapkın olmasını istiyor. Elçinin tebliğ ettiği dini değil kendi mantıklarına uygun olan dini istiyorlar yani Peygamber (sav)’in anlattığı dini değil. Nisa Suresi 113’te “Eğer Allah'ın fazlı ve rahmeti senin üzerinde olmasaydı, onlardan bir grup, seni de saptırmak için tasarı kurmuştu.” Peygamber (sav)’in dinini değiştirmeye çalışıyor münafık, kendi kafasına göre. Mesela Müslümanların toplu olmasını istiyor Allah. “Gerek yok ya tek başına yaşamak gerekir” diyor. “Hz. İbrahim (as) tek değil miydi?” diyor. Kardeşim Hz. İbrahim (as) tekti de ilk vahiy geldiği için tekti. Karısına dini anlattı mı iki, yanında çalışanlara anlattı mı üç, diğer Müslümanlara anlatıyor on iki sonra ne oluyor? Yüz yirmi bin. Sonra milyarlar oluyor, nasıl tek oluyor? Nisa Suresi 89, “Münafıklar, kendilerinin inkara sapmaları gibi sizin de inkara sapmanızı istediler.” Onlar gibi böyle ahlaksız olmaları, dağılmayı işte kitap çalışmaları yapmayacaksın, Darwinizm’e karşı mücadele yapmayacaksın, homoseksüellerle mücadele yapmayacaksın, İngiliz derin devletine karşı çalışma olmayacak, deccaliyete karşı mücadele yapmayacaksın, İttihad-ı İslam’ı savunmayacaksın, Mehdiyet’i anlatmayacaksın, İsa Mesih’in gelişini anlatmayacaksın. İman hakikatlerini, Kuran mucizelerini anlatmayacaksın pasif olacak Müslümanlar dağılıp gidecekler bunu istiyorlar. “Kendilerinin inkara sapmaları gibi sizin de inkara sapmanızı istediler. Böylelikle bir olacaktınız.” Çünkü münafık tek kalıyor ya yalnız, onun Allah’tan bela olduğunu kabul etmemek için Müslümanların dağılmasını istiyor ki onlar da tek tek olsunlar. Halbuki bak sizi böyle Allah, domuz damgalar gibi damgaladı tek olacaksınız ve domuz gibi tek başına çöllerde yaşayan domuz gibi tek başına yaşayacaksınız ve herkes sizden tiksinecek ve ömür boyu tiksinti içinde Müslümanlar sizden uzak duracak. Ve tek başına domuz gibi öleceksiniz ve domuz gibi de cehenneme gidecekseniz. Bak diyor ki Allah: “Münafıklardan ne bir veli edinin, ne de bir yardımcı.” “Sakın!” diyor Allah.
“Allah’ı anmak ne şekilde olur?”
Aslında bu pek bilinmiyor ama Allah’ın sürekli kalpte tutulmasıdır Allah’ı anmak. Sözle anma vardır da ama en önemlisi sürekli hafızada olmasıdır Allah’ın. Allah’ı anmadan asıl gaye budur. Sürekli Allah’ın bilinçte olması. Yoksa dil olarak insan sürekli Allah Allah diyemez. Çok zor. Bilincinde olacak sürekli Allah’ı aklında tutacak, Allah’ı sevecek, aklında Allah’ı tefekkür edecek, düşünecek. Sanatını, üstünlüklerini, güzelliğini, sonsuzluğunu kalbinde tutacak.
“İnsanı en çok ne mutlu eder?”
Allah’a aşık olmak. Onun üstüne yoktur. Onun dışında mümkün değil mutlu olmak. İmkansızdır. Allah’a aşıksan bütün kainata aşık olursun. Kainat da sana aşık olur. Sonsuza kadar güzellik içinde yaşarsın.
(İsrail savunma güçleri Twitter’dan yaptığı açıklamada Gazze’ye komşu olan alanda teyakkuz durumuna geçildiğini belirtti. İlk olarak olası bir saldırının ihtimalinin incelendiğini kaydeden İsrail savunma güçleri daha sonrasında yaptığı açıklamada Gazze şeridinden İsrail devletine yönelik olarak iki füze ateşlendiğini ancak bu füzelerin hedefe varmadığını duyurdu.)
Hiçbir anlamı yok, mantığı yok. Tehlikeli de, çoluğu çocuğun tepesine gelir yani savaşıyorsan dersin “arkadaş ben savaş ilan ediyorum” dersin çıkarsın. Diyorsun ki “ben barıştım” diyorsun. Sonra “sana füze atacağım” diyorsun. Bu savaş hukukunda olmaz. Savaşacaksan açık açık söylersin. “Arkadaş seni düşman olarak görüyorum ben de senin ile savaşacağım” dersin. Adam da ona göre tedbirini alır. Ama sen ne diyorsun? “Ben barıştım seninle dostum” diyorsun adam silahı indiriyor sen çekip adamı vurmaya kalkıyorsun. Böyle şey olmaz. Barıştıysan barışmışsındır. Savaşıyorsan da açık açık söyle dürüst ol yani. Tabii savaş istemeyiz ayrı mesele de.
“Müminler öfke duyar mı?”
Öfke tabii duyar. Duyması gerekir. Ama münafığa öfke ibadettir. Buğz denir ona buğz. Mesela kâfirun ve kafirat. Münafıkun ve münafıkat efendim bunlarla mücadele eğer kafir atağa geçtiyse tabii ki buğz edeceksin. Münafığa ömür boyu buğz etmekle mükellefsin. Münafıkta buğz kesilmez. Kesintisiz ama öfke derken tabii kontrolsüzlük, akılsızca hareketler falan anlamında değil. Hamiyeti İslamiye yani bir gadap hissi. Bir mücadele azmi, o hırs, o azim, o kararlılık ona denir.
“Şevksiz ve isteksiz yapılan işlerin sonucu ne olur?”
Tabii ki o kadar bereketli olmaz. Görünümü güzel olmaz. İstekle ve samimiyetle olması lazım. Onun olması için de her işin Allah’a adanması lazım. Çay içiyorsan Allah’a adayacaksın. Sohbet ediyorsan Allah’a adayacaksın. Seviyorsan Allah’a adayacaksın. Cihat yapıyorsan Allah’a adayacaksın. Bir şey alıyorsan Allah’a adayacaksın. Araba alıyorsun mesela “Ya Rabbi sana adadım” diyeceksin. Ev alıyorsan Allah’a adayacaksın. Eş alıyorsan Allah’a adayacaksın. Allah’a adarsan Allah seni sever. Ve tecellisini sana hayırlı hale getirir. Sen Allah’a adamıyorsun. Araba ne? Allah’ın tecellisi sen ama Allah’a adamıyorsun. Allah o arabayı hurdaya çevirir. Bereketini görmezsin. Eş alıyorsun putlaştırmışsın. Allah’a adamamışsın. Sana canavara döner o başına bela olur. Yemek yiyorsun Allah’a adamıyorsun. Başına bela olur yemek. Hasta eder seni. Allah’a adamak her şeyi Allah’a adamak lazım.
“Ölümü düşünmek Allah korkusunu arttırır mı?”
Zaten Allah en sert tedbiri almış. Çok sert bir tedbirdir Allah korkusu bayağı şiddetli bir tedbir. Ama buna rağmen insanlar hizaya gelmiyor. Çok azılı varlıklardır insanların büyük bir çoğunluğu. Allah “zalim, cahil ve nankörler” diyor. Ölüm hizaya getirmiyor adamları artık yani bela hastalık şurada dursun cehennem hizaya getirmiyor. Cehenneme gidiyor orada bile azgın. Çok acayip bir varlıktır insan. Büyük bir bölümü böyledir.
“Tutku nedir, nasıl yaşanır?”
Tutku Allah’ın en büyük mucizelerinden birisidir. Yedinci duyudur. Altıncı duyudan sonra yedinci duyudur. Tarifi mümkün olmayan bir hazdır. Çok şiddetli yüksek bir hazdır. Mesela çikolatadan insan belli derecede haz alır, onun üstüne çıkamazsın. Üzümden, elmadan belirli bir derecede ama tutkuda hazzın limiti yok. İnsanı delirtecek dereceye kadar gider. O kadar çileden çıkaracak dereceye gidebilir. Haz çok çok yüksek bir nimet olarak insanda gelişir tutku durumunda. Tutku Allah’ın aşkına açılan kapı. Allah aşkında meydana gelen, vücutta meydana gelen şiddetli haz ve lezzet. Allah’ı çok sevdiğinde kul, Allah’a tam teslim olduğunda Allah insan şeklinde tecelli eder. İnsan şeklinde ve kulunu sevdirir. Onu ona sevdirir, onu ona sevdirir. Her iki ruh da onundur bak Allah’ın ruhudur yalnız. Seven de sevilen de Allah’tır. İkisi de Allah’ın tecellisidir. Cennet gücü verir ve o tutku alabildiğine gelişir imanın derecesine orantılı olarak. Şahıstaki iman ne kadarsa o kadar gelişir. Sadece iman ehline mahsus gizli bir duygudur, yedinci bir duygu. Çiftlerden yediyi. Yani her iki insanda da o yedinci duygu vardır. Kadında da erkekte de. Çifttir insanlar bir kadın bir erkek. Dolayısıyla cennet zevklerinin en belirgin olanıdır. En şiddetli yaşananıdır. Bütün cennet zevklerini yaşamak dünyada mümkün değildir. Bir tek tutkuda cennet zevkine yakın zevk oluşur. Çünkü onda kapı açık. Yol açık gider de gider. Ama cennet zevki olarak mesela diyorum müzik dinliyorsun belirli bir zevk alırsın. Yemek yiyorsun belirli bir derecede. Ama tutkuda insan bayılacak dereceye gelir. Mesela ben sizde sevgi reaksiyonlarına bakıyorum benim canlarımın yüzde altmış, yüzde yetmişe çıkıyor kalp atışı. Hatta ben bazen çekindiğim için görüşmüyorum. Çok şiddetli sevdiği için, delirecek derecede seviyor riskli görüyorum kaldıramaz diye geri çekiliyorum. Yüzüne bakarken bile kendini kaybediyor sevginin şiddetinden. Ama tabii cennette bu beden gücü çok yüksek olduğu için en yüksek tutkuyu bile çok rahat kaldırır beden. Ama dünyada belirli bir dereceye kadar dayanacak kadardır. Çok çok yükseğini de o kadar kaldıramaz beden. Onun için orada durdurulur. Tutku kontrol altında tutulur. Dolayısıyla Allah’ın büyün bir mucizesidir. Hiçbir şey yokken kalp sevgiyi anlıyor, beden sevgiyi anlıyor, gözler anlıyor, dudaklar anlıyor. Her yer anlıyor bütün vücudu anlar. Bütün hücreler bayram yapar tutkuda. Müminlere has özel bir mucizedir. Gözle görülür, yaşanan bir mucizedir. Küfür bilmez. Münafık hiç bilmez. Ne yaparsa yapsın bilmez onun için münafıklar hep homoseksüel olurlar. Sırf ahlaksızlığın, Allah’a isyanın çirkin heyecanını yaşamak isterler. Homoseksüellikten gayesi Allah’a isyanın iğrençliğini yaşayıp küfür heyecanını yaşamaktır. Zevk değildir o pislik heyecanıdır. Mesela adam öldürmek ister onun heyecanını yaşamak ister şeytani heyecanını. Zevk için adam öldürenler var ya söylüyor mesela “zevk için” diyor. Adam dövüyor zevk için, şeytani zevk için. O tarzdadır münafıklarda da. Dolayısıyla ehli imana mahsus hususi çok çok hususi özel, gizli, mucize olan bir nimettir tutku.
“Kıyamet çok yaklaştı insanlar neden bunu önemsemiyor?”
Zaten Allah onu sık sık Kuran’da belirtir. “Kıyamet yaklaştı” der ama diyor bak Allah ayette de “Senin hatırlatmaların onların azgınlığından başkasını artırmıyor” diyor Allah ayette. Allah onu öyle yaratıyor. Küfrün hak ettiğini göstermek için Allah söylüyor bak “müstahaksın dahasına da müstahaksın” diyor. Onun için Allah’ın cehennemde intikam alması da müminlerin çok hoşuna giden bir şeydir. Ve kendi değerini daha iyi bileceği bir şeydir. Cehennemi önemsemeyen, kıyameti önemsemeyen insanların içerisinde müminlerin yetişmesi çok değerlidir. Müthiş bir manevi makam gelişir. Kömürün içinde elmas çok iyi fark edilir. Bir de ışıklandırılırsa daha da iyi fark edilir. Siyah kadifenin üstüne koyarlar elması. Zemin simsiyah olacak elması da koyacaksın ışığı verdin mi cayır cayır yanar. Allah’ın adetullahı budur müminleri az yaratır küfrü güçlü ve çok yaratır. Ama buna rağmen küfrü ezer müminleri hakim eder. Hep böyle yapmıştır. Kader böyledir.
“Allah’a iman edenlerin sevgisi nasıldır?”
Eğer gerçekten iman ediyorsa bütün günü cennet gibi. Ama bağlantıyı kesmemesi lazım. Çok tehlikeli olur o. Yani bir şirk musluğu vardır. Onu mümin bazen istemsizce açar. Bayağı boğulur, çok canı yanar. Şeytan açar o musluğu, ona müsaade etmemek lazım. Şirk musluğu açıldığında acayip boğulur insan. Dikkati de dağılırsa o musluk daha da beter akmaya başlar. Şirk musluğu kapalı olması lazım. Allah’la iman bağlantısında, şirk sızıntısına hiçbir şekilde müsaade edilmemesi lazım. Israrla ve kararlılıkla. Halk içinde olur, şirk bırakır akar da akar tepesine şirk. İnsanların hatası, o insanlara bakıp “millet yıkanıyor, ben de yıkanayım” kafasına girer, aman ha. Nadir insan Allah’la bağlantıyı kusursuz devam ettirir. Gayet kolaydır ama peşi bırakılırsa yağmur gibi şirk yağar insanın tepesine. Çok özen göstermek lazım. Genellikle insanların etkisinde kalarak şirkin musluğunu açıyorlar. Çok özen göstermek lazım. Gayet kolaydır. Çok rahat bir yöntemdir şirkin kapatılması ama insanlar sanki büyük bir savaş gibi görürse bunu yorucu olur. Doğrudan kapatırsın muhatap olmazsın. Şirke niye mecbursun, niye ihtiyacın olsun? Yapmıyorum Allah Allah bitti, istemiyorum. Yani pisliğin akacağı varsa mümin bunu asla kabul etmez, kirletir. Şirk musluğu pislik akıtır. Aman ha daima kapalı tutacak, sadece nur akacak Müslümanın üstüne nur, onun dışında bir şeye müsaade etmemek lazım.
“Yalan söyleyen insanların ruh hali nasıldır?”
Münafıklarda çok şiddetli yalan vardır. Ama ben böyle manyaklık görmedim. Şiddetli akıl hastalığı şeklinde. Böyle hastadır, bunlar düzelmez. Münafikun Suresi’nde, “Allah, şüphesiz münafıkların yalan söylediklerine şahidlik eder.” (Münafikun Suresi, 1) diyor. Münafıkların ünlü özelliğini Allah Kuran’da belirtmiş, hastadır yani acayip yalan söylerler. Münafıkların yalan söylediklerine Allah “Ben şahitlik ederim” diyor Allah. Müslümanlar Kuran’ın tamamını esas alır, münafıklar sadece Kuran’ın kendilerine uygun kısımlarını alırlar. İşlerine gelen yerlerini alırlar. Onu da değiştirerek yani mesela diyor ki, Allah hep söylerim, çok önemli bu, hep münafıklar aynı şeyi kullanırlar çünkü. “Hz. İbrahim tek başına bir ümmetti.” Tamam o an vahiy gelmiş tek başına ümmet. Peygamberimiz (sav) tek başına ümmet değil miydi vahiy geldiğinde? Tek başına ümmetti. Aşağı indiğinde ne oldu? Eşine anlatınca iki, Hz. Ali (kv)’ye anlatınca üç, Ebubekir (ra)’e anlatınca dört. Bre ahmak o anı söylüyor Allah “Tek başına ümmetti” derken, o anı. Yoksa Müslümanlar ayrı ayrı yaşayacak demiyor ki Allah. “Kurşunla kaynatılmış binalar gibi bir arada yaşarlar, dünyanın herhangi bir yerinde müminlere bir saldırı olunca, hep birlikte karşı koyarlar” diyor Allah. “Ayrılıp, dağılmayın” diyor Allah. “Gücünüz elden gider” diyor. Sen nereye yalan söylüyorsun?
“Başınıza gelen en kötü ve üzücü olay neydi?”
Hiçbir olay kötü ve üzücü olmaz. En kötü dediğin olay en iyi olaydır. En üzücü dediğin olay en iyi olaydır. Mesela tutuklandım en güzelidir. Tımarhaneye kondum o daha da güzeli. 14-A servisine alındım azılı delilerin yerine götürüldüm orası daha da güzeli. En şiddetli kış olmuştu ben kapısına götürülürken. Tımarhanenin kapısına götürülürken yolda kar başladı araba ilerleyemedi artık karın şiddetinden. Polis arabası ilerleyemedi. O kadar yoğun kar yağdı o zaman. En güzel olay odur. En zor olan, en nefse ters gelen, en güzel imtihandır. En güzel imtihan da en çok sevap kazanılandır. Dolayısıyla en üzücü, en kötü olay denilen şey ters biliniyor. En çok sevap kazanılan, en çok takvaya ulaşılan olay demek lazım doğrusu budur.
“Müslüman münafığa şefkat duyar mı?”
Münafığa şefkat duymak haramdır. Duyuyorsa küfür alameti gösteriyor demektir. Peygamberimiz (sav) diyor, “Aranızdan onlara sevgi duyanlar var” diyor. Onun haram olduğunu, küfür alameti olduğunu, şeytani bir eylem olduğunu söylüyor. Hatta “haber götürürler” diyor “bir kısmınız onlara.” Yani sempati duyuyor onlara artık şeytana kalbini kaptırmak üzere adam hastalanmış münafığa eğilim duyuyor.