BİR AYET BİR HADİS
Allah'a ve ahiret gününe iman eden hiçbir kavim (topluluk) bulamazsın ki, Allah'a ve elçisine başkaldıran kimselerle bir sevgi (ve dostluk) bağı kurmuş olsunlar; bunlar, ister babaları, ister çocukları, ister kardeşleri, isterse kendi aşiretleri (soyları) olsun. Onlar, öyle kimselerdir ki, (Allah) kalplerine imanı yazmış ve onları Kendinden bir ruh ile desteklemiştir. Onları, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacaktır; orda süresiz olarak kalacaklardır. Allah, onlardan razı olmuş, onlar da O'ndan razı olmuşlardır. İşte onlar, Allah'ın fırkasıdır. Dikkat edin; şüphesiz Allah'ın fırkası olanlar, felah (umutlarını gerçekleştirip kurtuluş) bulanların ta kendileridir. (Mücadele Suresi, 22)
Hz. Ebû Zerr (radıyallâhu anh) anlatıyor: Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Amellerin en faziletlisi Allah için sevmek, Allah için buğzetmektir (sevmemektir)." (Kütüb-i Sitte, 10. cilt, s.140; Ebû Dâvud, Sünnet 3, 4599)
SAYIN ADNAN OKTAR DİYOR Kİ..
Rahman ve Rahim, ikisi de sevgi ifade eden kelimelerdir. Her ikisinin de kökenlerinde sevgi vardır. Rahim; sevgiyle koruyan, sahip çıkan, hep hayrına koşan, hayırla yaratan anlamındadır. (A9 TV; 31 Mayıs 2015)
ALLAH'IN İSİMLERİ
Sani: Sanatçı, Nihayetsiz Güzellikleri Sanatının İçinde Yaratan
Dağları görürsün de, donmuş sanırsın; oysa onlar bulutların sürüklenmesi gibi sürüklenirler. Herşeyi 'sapasağlam ve yerli yerinde yapan' Allah'ın sanatı (yapısı)dır (bu). Şüphesiz O, işlediklerinizden haberdardır. (Neml Suresi, 88)
Yeryüzünde yaratılan canlı ve cansız her varlıkta üstün bir aklın, sonsuz bir ilmin birçok deliline rastlamak mümkündür. Kuşkusuz bunlar Allah'ın Alim sıfatısın tecellilerindendir. Ancak bu varlıklarda dikkat çeken çok önemli bir özellik daha vardır: çok ince bir sanat. Allah'ın 'Sani' sıfatı yarattığı herşeye son derece estetik bir görünüm, kusursuzluk, ince ve benzersiz bir sanat, uyum ve dizayn olarak yansır.
Örneğin insan bedenini inceleyecek olursak kusursuz ve eksiksiz bir şekilde düzenlendiğini görürüz. Tüm organlar olmaları gereken yerlere yerleştirilmiş; örneğin gözlerin yeri ile göğüs kafesinde korunan kalbin yeri hem birçok hikmete binaen belirlenmiş, hem de göze en hoş görünecek şekilde yaratılmıştır. İnsan vücudunun dış görünümünde simetriyi sağlayan 'altın bir oran'dan bahsetmek mümkündür; nitekim ressamlar yaptıkları çizimlerde bu 'altın oranı' kullanmaktadırlar. Öyle ki her insanın ağzı, burnu, gözleri son derece ince bir oranla olmaları gereken yere yerleştirilmiştir. Yine bedendeki simetri de ilk bakışta herkesin dikkatini çekebilecek şekildedir.
Allah birbirinden çok farklı canlılarda yine 'Sani' sıfatını yansıtacak detaylar yaratmıştır. Hiçbirinin dış görünümü bir diğerine benzemez. Tropikal bir kuşun kanatlarında ya da bir çiçeğin yapraklarında fosforlu renkler kullanılırken; bir kelebeğin kanatlarında çok farklı tonlar yaratılmıştır. Aynı şekilde bir sürüngen ile, bir kuşun veya bir deniz canlısının görünümü de şekil olarak birbirinden apayrıdır, hiçbir benzerlik taşımaz.
Bitkiler aleminde de, Allah'ın sonsuz sanatını gözlemek mümkündür. Öyle ki, "Yerde sizin için üretip-türettiği çeşitli renklerdekileri de (faydanıza verdi)..." (Nahl Suresi, 13) ayetinde bildirildiği gibi Allah birbirinden farklı milyonlarca çeşit bitki ve çiçek yaratmıştır. Hepsinin kokusu, biçimi, rengi, simetrisi farklı farklıdır. Tek bir çiçeğin, örneğin bir orkidenin bile belki yüzlerce farklı görünümde, farklı renkte çeşidi vardır. Aynı şekilde tek bir çiçeğin, örneğin bir gülün birbirinden farklı pek çok rengi ve bu renklerin de kendi içlerinde farklı tonları vardır. Kuşkusuz bu renkler, tonlar, desenler apaçık bir sanatın göstergesidirler.
Ve Allah bu kadar farklı görünümde ama her biri son derece estetik olan çeşidi gözler önüne sererek sanatındaki sonsuzluğu insanlara göstermiştir. Dileseydi her canlı türünden tek bir çeşit de yaratabilirdi. Fakat çok fazla çeşit yaratarak insanları hayrete düşürecek bir sanat meydana getirmiştir. Elbette bu sanatı kitap sayfalarında tarif etmek, eksiksiz olarak örneklendirmek mümkün değildir. Çünkü insan, dünya üzerinde kafasını çevirdiği her yerde bu sanatın örnekleriyle karşılaşacaktır. Allah kusursuzca yaratandır.
EVRİM SAHTEKARLIKLARI
Coelacanth iddiası
Coelacanth, yaklaşık 150 cm boyunda, iri yapılı, zırhı andıran ve bütün gövdesini kaplayan kalın pullara sahip bir balıktır. Kemiklibalıklar (Osteichthyes) sınıflamasına aittir ve fosillerine ilk olarak Devoniyen (408–360 milyon yıl arası) dönemine ait katmanlarda rastlanmaktadır. 1938 yılına kadar birçok evrimci zoolog bu canlının, gövdesindeki iki adet çiftli yüzgeçleri kullanarak deniz tabanında yürüdüğünü ve deniz-kara hayvanları arasında bir geçiş formu olduğunu varsayıyordu. Evrimciler bu iddialarına dayanak olarak ellerinde bulunan Coelacanth fosillerinin yüzgeçlerindeki kemikli yapıları gösteriyorlardı. Ancak 1938 yılında yaşanan bir gelişme bu ara tür iddiasını tamamen çürüttü. Güney Afrika Cumhuriyeti açıklarında canlı bir Coelacanth ele geçirildi! Üstelik en az 70 milyon yıl önce ortadan kalktığı düşünülen bu canlı türü üzerinde yapılan incelemeler Coelacanthların 400 milyon yıldır hiçbir değişikliğe uğramadıklarını gösteriyordu.
Focus dergisinin Nisan 2003 sayısında bu bulgunun meydana getirdiği şaşkınlık şu ifadelerle ortaya konmaktadır: Aslında canlı bir dinozor bulunmuş olsaydı, bu çok daha az şaşırtıcı olurdu. Çünkü fosiller Coelacanth'ın, dinozorların sahneye çıkmasından 150-200 milyon yıl önce var olduklarını gösteriyor. Birçok bilim insanının kara omurgalılarının atası olarak gösterdiği, en az 70 milyon yıl önce yok olduğu sanılan balık, canlı bulunmuştu!
Sonraki yıllarda hepsi canlı yaklaşık 200 tane Coelacanth (Latimera chalumnae) ele geçirildi. Hiçbir değişime uğramayan balıkların 150 ila 600 metre arası derinlikte yaşadıkları ve mükemmel bir beden tasarımına sahip oldukları anlaşıldı. 1987 yılında Max Planck Enstitüsü'nden profesör Hans Fricke, Geo adındaki mini denizaltıyla, Afrika'nın doğusunda yer alan Komor Adaları çevresinde 200 metre kadar derinliğe inerek bu canlıları doğal ortamlarında gözlemledi. Gördü ki, kemikli yüzgeçler, tetrapodlarda (dört ayaklı kara canlılarında) yürüme görevi gören uzantılarla hiçbir işlevsel bağlantı göstermiyordu.
Focus dergisinde bu araştırmanın sonuçları şöyle aktarılmaktadır: Esnek yüzgeçlerinin, dört ayaklı kara omurgalılarınınkine benzer bir işlevi yoktu. Bunlar, hayvanın baş aşağı ve geri geri de dahil olmak üzere, her yöne yüzmesini sağlıyordu.
400 milyon yıllık dönemde hiçbir değişim izi göstermeyen bir canlı olan Coelacanth evrimcileri çok zor durumda bırakmıştır. Üstelik Coelacanthların hiçbir değişim yaşamadığı 400 milyon yıllık dönemdeki kıta hareketleri düşünüldüğünde evrimcilerin tamamen çaresiz kaldıkları görülür. Focus dergisinde bu konuda şunlar yazılmaktadır:Bilimsel verilere göre, günümüzden yaklaşık 250 milyon yıl önce, tüm kıtalar birleşikti. Pangea adı verilen bu büyük kara parçasını tek ve dev bir okyanus çevreliyordu. Yaklaşık 125 milyon yıl önce, kıtaların yer değiştirmesi sonucunda, Hint Okyanusu açıldı. Günümüzde, Coelacanthların doğal ortamlarının önemli bir parçasını oluşturan Hint Okyanusu'ndaki volkanik mağaralar da kıta hareketlerinin etkisiyle ortaya çıktı. İşte tüm bu verilerin ışığında önemli bir gerçek daha karşımıza çıkıyor. Yaklaşık 400 milyondan beri var olan bu hayvanların, doğal ortamlarında meydana gelen bunca değişikliğe rağmen değişmediği gerçeği!
Tam 400 milyonluk dönemde Coelacanth'da hiçbir değişiklik yaşanmaması, canlılığın evrimle ortaya çıktığı ve canlılarda sürekli bir evrim olduğu teziyle açıkça çelişmektedir.
Coelacanth'ın hiçbir atası olmadan aniden ortaya çıkışı ve milyonlarca yıl boyunca hiçbir değişime uğramamasının yanında, Coelacanthların kompleks yapıları da evrimciler açısından büyük bir sorundur. Güney Afrika'da bulunan dünyaca ünlü JLB Smith Balık Bilimi Enstitüsü'nün yöneticisi profesör Michael Bruton Coelacanth'ı son derece karmaşık bir hayvan olarak tanımlamaktadır.
Doğum, bu canlıların kompleks özelliklerinden biridir. Coelacanthlar yavrularını doğumla dünyaya getirirler. Portakal büyüklüğündeki yumurtaları, balığın içindeyken çatlar. Üstelik yavruların annenin bedeninden plasenta benzeri bir organ sayesinde beslendiklerine dair bulgular mevcuttur. Plasenta anneden yavruya oksijen ve besin sağlamanın yanı sıra yavrunun bedeninde solunum ve sindirimden arta kalan maddeleri uzaklaştıran kompleks bir organdır. Karbonifer döneme ait (360-290 milyon yıl önceki dönem) embriyo fosilleri böyle kompleks bir sistemin memelilerin ortaya çıkmasından çok önce var olduğunu göstermektedir.
Öte yandan, Coelacanthların çevredeki elektromanyetik alanlara duyarlı olduğunun tespit edilmesi bu canlılarda kompleks bir duyu organının da varlığını göstermiştir. Focus dergisinde bu sorun şöyle ifade edilmektedir:
Fosillere göre, balıkların ortaya çıktığı tarih, günümüzden yaklaşık 470 milyon yıl öncesine denk geliyor. Coelacanth'ın ortaya çıkması ise bu tarihten 60 milyon yıl sonra. Çok ilkel özelliklere sahip olması beklenen bu yaratığın, son derece karmaşık bir yapı sergilemesi şaşkınlık uyandırıyor.
Tüm bunlar evrim teorisine büyük birer darbedir: Plasenta benzeri bir organın ve elektromanyetik dalgaları algılayan kompleks yapıların bu kadar eski dönemlerde kusursuz şekilde bulunduklarının gösterilmesi, doğa tarihinde evrim teorisinin iddia ettiği gibi basitten komplekse doğru aşamalı evrim yaşanmadığını açıkça göstermektedir.
1966 yılında ele geçirilen bir Coelacanth yakalandıktan hemen sonra donduruldu. Bilim adamları balığın kanı üzerinde inceleme yaptıklarında çok şaşırdılar: Coelacanth, köpek balığı kanı taşıyordu!
Focus, Coelacanth'da köpek balığı kanı bulunmasını, Profesör Keith S. Thomson'un ifadesiyle "evrimsel bir sorun" olarak nitelemektedir. Dergi sorunu daha açık hale getirmekte ve moleküler analizlere dayanılarak, kıkırdaklıbalıklar sınıfındaki köpek balıklarıyla, kemikli balıklar sınıfındaki Coelacanthlar arasında hiçbir evrimsel akrabalık kurulamadığını belirtmektedir. Görüldüğü gibi iki canlı arasındaki benzerliğe getirilecek hiçbir evrim yanlısı açıklama bulunmamaktadır. Evrimcilerin çoğu benzerliği açıklamada başvurdukları moleküler analiz yöntemleri bile bu konuda bir işe yaramamaktadır. Getirilebilecek tek açıklama, bu canlıların ortak bir tasarımla, yani Allah'ın yaratışıyla yaratıldıkları gerçeğidir.
İMAN HAKİKATİ
Sudaki Tasarım
AHİR ZAMAN - MEHDİ (a.s) - İSA (a.s)
Hz. Mehdi ile ilgili ayet yok diyenlere cevap
“AÇILIP AĞARDIĞI VAKİT GÜNDÜZE AND OLSUN” AYETİNDE GÜNDÜZDEN KASIT; HZ. MEHDİ ALEYHİSSELAM’DIR
Tefsirü’l-Kummî eserinden:
Ahmed b. İdris; Muhammed b. Abdülcabbar, İbn Ebû Umeyr, Hammad b. Osman aracılığıyla Muhammed b. Müslim’den rivayet eder:
Ebû Cafer [Muhammed Bakır aleyhisselâm]’a Allahu Teâlâ’nın “Kararıp ortalığı bürüdüğü zaman geceye and olsun!” “Açılıp ağardığı vakit gündüze and olsun!” ayetini okuyunca buyurdu ki:
“Gündüzden kasıt biz Ehli-beyt’ten olan el-Kâim Mehdi [aleyhisselâm]’dır. Zuhur ettiğinde deccaliyete galip gelecektir. [Allah] Kur’an’da insanlar için meseller vermiş ve nebisine onunla hitap etmiştir. Bizden başka kimse ondan haberdar değil.” (Meclisî, Bihârü’l-Envâr, Beyrut, 1404, c.24, s.71–72.)
Hz. Mehdi’nin zuhur zamanı ansızın gelecektir
Kenzu Câmii’l-Fevâidi ve Te’vîli’l-Âyâti’z-Zâhirati eserinden:
Muhammed b. Abbas; Ali b. Abdullah b. Esed, İbrahim b. Muhammed, İsmail b. Beşşâr, Ali b. Cafer Hadremî aracılığıyla Zürâre’den rivayet eder:
Ebû Cafer [Muhammed Bakır aleyhisselâm]’a izzet ve celal sahibi Allah’ın “Onlar kıyam(et) gününün kendilerine ansızın gelmesinden başka bir şey mi bekliyorlar?” [Zuhruf Suresi, 66] ayetinin anlamını sordum.
Buyurdu ki:
“Kastedilen şey el-Kâim’in [Mehdi aleyhisselâm] zuhur zamanıdır ki onlara ansızın gelecektir.” (Meclisî, Bihârü’l-Envâr, Beyrut, 1404, c.24, s.124.)
Şura Suresi, 24. ayette geçen “hakkı sözleriyle gerçekleştirir” ifadesi Hz. Mehdi’ye bakmaktadır
“Yoksa onlar: "Allah'a karşı yalan düzüp-uydurdu"mu diyorlar? Oysa eğer Allah dilerse senin de kalbini mühürler. Allah, batılı yok edip-ortadan kaldırır ve Kendi kelimeleriyle hakkı hak olarak pekiştirir (gerçekleştirir). Çünkü O, sinelerin özünde olanı bilendir.” [Şura Suresi, 24]
Tefsirü’l-Kummî eserinden:
Babam; İbn Ebû Necrân aracılığıyla Muhammed b. Müslim’den rivayet etti:
Ebû Cafer [Muhammed Bakır aleyhisselâm] buyurdu ki:
Ayette geçen [Şura Suresi, 24] “Allah batılı yok eder” demek ortadan kaldırır demektir. “Hakkı sözleriyle gerçekleştirir” ile kastedilen ise Hz. Muhammed’in soyundan gelen el-Kâim [Mehdi aleyhisselâm]’dır.” (Meclisî, Bihârü’l-Envâr, Beyrut, 1404, c.24, s.176.)
Hac Suresi, 39 ayet ve Mehdi (as)
Babam; İbn Ebû Umeyr, İbn Muskân’dan naklen bana rivayet etti:
Ebû Abdullah [Cafer Sâdık aleyhisselâm] “Haksızlığa uğratılarak kendilerine mücadele eden kimselerin karşı koyup mücadele etmesine izin verilmiştir. Allah onlara yardım etmeğe elbette Kadir’dir.” ayetiyle [Hac Suresi, 39] ilgili şöyle buyurdu:
“Ayetteki yardım ve zaferden kasıt, el-Kâim [Mehdi aleyhisselâm]’dır.” (Meclisî, Bihârü’l-Envâr, Beyrut, 1404, c.24, s.224.)
Hz. Mehdi’nin zuhuru mutlak bir kaderdir
Muhammed b. Cumhur ve es-Sükûnî’den rivayet edilir:
Ebû Cafer [Muhammed Bakır aleyhisselâm] şöyle buyurdu:
“Mutlak bir kadere göre, ahir zamanda Süfyânî ve onun ashabı, yine Kelb kabilesinden otuz bin insan ortaya çıkmasıyla Yusuf’un yılları kadar yıl azap, iftira, rezillik ve insanların hayvan şekline girmesi gerçekleşecektir. Bu sırada el-Kâim [Mehdi aleyhisselâm] Mekke’de* zuhur edecek ve bu ümmetin Mehdî’si olacaktır.” *Mekke, şehir anlamındadır. Başka bir hadiste Peygamberimiz (sav)’e hangi şehir diye sorulduğunda “Konstantiniyye” cevabını vermiştir. (Meclisî, Bihârü’l-Envâr, Beyrut, 1404, c.24, s.373.)
Tevbe Suresi, 32. ayetteki vaat, Hz. Mehdi (as) zuhur edince gerçekleşecektir
"Ağızlarıyla Allah'ın nurunu söndürmek istiyorlar. Oysa kâfirler istemese de Allah, Kendi nurunu tamamlayacaktır."
Hz. İmam Sadık (a.s) Tevbe suresindeki 32. ayetle ilgili olarak şöyle buyurmuştur:
"Allah'a andolsun ki bu ayette zikredilen vaat henüz gerçekleşmiş değildir. Kaim (kıyam edecek olan Hz. Mehdi) zuhur edinceye kadar da bu gerçekleşmeyecektir. Kaim zuhur ettiğinde onun kıyam ve zuhurundan rahatsızlık duymayacak olan hiçbir kâfir ve müşrik kalmayacaktır." (Kemal-üd Din ve Tamam-un Nimet, c.2, s.670.)
KURAN TEFSİRİ
Peygamberimiz’in (sav) nasıl bir hayatı vardı?
TÜRK-İSLAM BİRLİĞİ
Zulmün Durmasını İsteyen Kardeşlerimiz “Ya Rabbi, İttihad-ı İslam’ı Bir An Önce Meydana Getir” Diye Dua Etmelidirler
Hadislere ve İslam alimlerinin açıklamalarına göre, Hz. Mehdi (a.s.), Hicri 1400 itibariyle göreve başlayacak, deccaliyetin silahı olan Darwinizm ve materyalizmi tam anlamıyla susturacak bir fikri mücadele yürütecek, dağınık durumdaki İslam alemini birleştirecek, Kuran ahlakının dünyaya hakim olmasına vesile olacaktır. “Hz. Mehdi (a.s.)’ın büyük mücadelesine nasıl katkıda bulunabilirim?” diye düşünen Müslüman kardeşlerimizin yapacağı en önemli çalışmalardan biri Müslümanların arasında kardeşliğin pekişmesi, sevgi ve dostluğun güçlenmesi, İslam aleminin birlik olması için faaliyet gösterilmesidir. Allah Kuran’da Müslümanların birlik olmaları gerektiğini buyurmuştur. Birlik olmamaları durumunda ise, manevi güçlerini kaybedeceklerini ve ezilip yenileceklerini haber vermiştir:
“İnkar edenler birbirlerinin velileridir. Eğer siz bunu yapmazsanız (birbirinize yardım etmez ve dost olmazsanız) yeryüzünde bir fitne ve büyük bir bozgunculuk (fesat) olur.” (Enfal Suresi, 73)
Öyleyse, deccaliyetin tüm saflarının birlik halinde Müslümanları baskı altına aldığı ahir zamanın bu en şiddetli döneminde, Müslümanların aciliyetli olarak yerine getirmeleri gereken husus, birlik olmaktır. Yeryüzünde bozgunculuğun son bulması için iman edenlerin birbirleriyle dost olmaları, ittifak etmeleri, birlik ve beraberlik içinde olmaları gerektiği açıktır. Türk İslam dünyasının bu birliği istemesi lazımdır. Birlik istemeyen ayrılık istiyor demektir ve ayrılığın Türk İslam dünyasına hiçbir faydası yoktur. MÜSLÜMANLARIN GÜCÜ, KUVVETİ VE MENFAATİ BİRLİK OLMAKTADIR.