BİR AYET BİR HADİS
Mü'min olanlar, ancak o kimselerdir ki, onlar, Allah'a ve Resûlü’ne iman ettiler, sonra hiç bir kuşkuya kapılmadan Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cehd ettiler (çaba harcadılar). İşte onlar, sadık (doğru) olanların ta kendileridir. (Hucurat Suresi, 15)
“Hiçbiriniz: Ben insanlarla beraberim. İnsanlar iyilik yaparsa ben de yaparım, kötü davranırsa ben de kötü davranırım diyen şahsiyetsiz kimselerden olmasın! Aksine insanlar iyilik yaparlarsa iyilik yapmak, kötü davranırlarsa, haksızlık etmemek için nefsinizi terbiye edin.” (Tırmizi, Rudani, Büyük Hadis Külliyatı Cemul-fevaid, cilt 5, No: 9692, İz Yayıncılık, İstanbul, s.323)
SAYIN ADNAN OKTAR DİYOR Kİ..
Allah'ın olduğu her yer –ki olmadığı hiçbir yer yoktur- imanla cennettir. Allah'a inanmıyorsan sen nereye gidersen git cehennemdir.
(A9 TV; 16 Haziran 2015)
ALLAH'IN İSİMLERİ
Mubki / Muhdik: Ağlatan / Güldüren
Doğrusu, güldüren ve ağlatan O'dur. (Necm Suresi, 43)
Mümin yaşadığı herşeyi Allah'ın yarattığını bilir ve bu nedenle her türlü olay karşısında Allah'tan razı olur. En büyük sıkıntıyı bile tevekkkülle karşılar. Dünyaya ait herşeyin geçici olduğunu bildiği için bunların kaybından üzüntü duymaz. Çünkü bilir ki, bu dünyada elinden çıkan herşey güzel ahlak gösterdiği için ahirette kendisine misliyle geri verilecektir. Üstelik Allah inananlara dünyada da en güzel hayatı vaat etmiştir.
İnkar eden kimseler için ise durum elbette böyle değildir. Onlar, sadece dünya hayatını kendine amaç edinir ve yaşadığı tüm olayları, karşılaştıkları tüm insanları Allah'tan bağımsız olarak değerlendirdikleri için ruhları üzerinde yoğun bir baskı yaşarlar. Sürekli çevrelerindeki insanları razı etmeye çalışmanın, dünya hırslarına kavuşmak için çabalamanın doğurduğu bir korku ve telaş içindedirler. Allah'ı dost ve yardımcı edinmedikleri için, herşeyi kendi düşünmek, hesap etmek durumundadırlar. Ama hiçbir şeye güç yetiremezler. Yalnızca Allah'a tevekküle ve imana göre yaratılmış olan insanın ne ruhu, ne de bedeni doğal olarak bu yükü kaldıramaz. Nitekim ağlama, hüzün, sıkıntı da bu noktada ortaya çıkar. Çünkü söz konusu kişiler Allah'tan yüz çevirmekle en büyük zulmü yapmışlardır. Allah bu kişilere hem dünyada hem de ahirette vereceği karşılığı şu şekilde haber vermektedir:
Öyleyse kazandıklarının cezası olarak az gülsünler, çok ağlasınlar. (Tevbe Suresi, 82)
Bu, yukarıda da belirttiğimiz gibi Allah'ın inkarcılara takdir ettiği bir beladır. Ağlayacakları her olayı, her sebebi Allah yaratır ve vaktini de o tayin eder.
Allah inkarcıları ağlatırken mümin kullarına Kendi Katından neşe, rahatlık ve huzur verir; yüzlerini sürekli güldürür. Onların velisi ve dostu olduğu için hüznü ve kötülüğü onlardan giderir. Zorlukla, sıkıntıyla karşılaşsalar bile onlara sabır ve güç verir, neşelerini eksiltmez. Müminler ancak secdedeyken Rabbimiz'in büyüklüğü karşısında duydukları haşyet dolu korkudan dolayı ağlarlar. Bunun dışında Allah dilemedikçe hiçbir olay onları ağlatamaz. Allah'ın onlar için hükmü dünyada da, ahirette de pırıltılı bir sevinçtir. Müminlerin hoşnutlukları ayetlerde şöyle bildirilir:
Böylece iman edip salih amellerde bulunanlar; artık onlar 'bir cennet bahçesinde' 'sevinç içinde ağırlanırlar'. (Rum Suresi, 15)
Gerçek şu ki, bugün cennet halkı, 'sevinç ve mutluluk dolu' bir meşguliyet içindedirler. (Yasin Suresi, 55)
"Ey kullarım, bugün sizin için korku yoktur ve siz mahzun olmayacaksınız. Ki onlar, benim ayetlerime iman edenler ve Müslüman olanlardır. Siz ve eşleriniz cennete girin; 'sevinç içinde ağırlanacaksınız." (Zuhruf Suresi, 68-70)
Hiç şüphesiz muttakiler, cennetlerde ve nimet içindedirler; Rablerinin verdikleriyle 'sevinçli ve mutludurlar'. Rableri, kendilerini 'çılgınca yanan cehennemin' azabından korumuştur. (Tur Suresi, 17-18)
Kuşkusuz ahirette inkarcılarla müminler birbirlerinden yüzlerindeki ifadeyle de ayrılacaklardır. Allah müminlerle inkarcılar arasındaki ayrımı ayetlerde şöyle bildirmiştir:
O gün, öyle yüzler vardır ki apaydınlıktır; güler ve sevinç içindedir. Ve o gün, öyle yüzler de vardır ki üzerini toz bürümüştür. Bir karartı sarıp-kaplamıştır. İşte onlar da, kafir, facir olanlardır. (Abese Suresi, 38-42)
EVRİM SAHTEKARLIKLARI
Doğal seleksiyosun evrimleştirir aldatmacası
Doğal seleksiyon, diğer bir ifadeyle ‘doğal seçme’ demektir. Güçlü ve içinde bulunduğu doğal şartlara uygun olan canlıların hayatta kalacağı düşüncesine dayanır. Örneğin aslanlar tarafından tehdit edilen bir zebra sürüsünde, daha hızlı koşabilen zebralar hayatta kalacaktır.
Doğal seleksiyon gerçekten de doğadaki canlılar arasında gözlemlenen bir mekanizmadır. Ancak hiçbir zaman evrimcilerin hayal ettikleri gibi canlılara yeni özellikler ekleme ve yeni bir tür meydana getirme yeteneğine sahip değildir.
Bu konuyu şöyle bir örnekle açıklayabiliriz: Bir coğrafi bölgede bir tanesi daha tüylü, diğeri ise nispeten daha kısa tüylere sahip iki benzer köpek cinsinin yaşadığını varsayalım. Eğer bu bölgede hava sıcaklığı ekolojik bir farklılık nedeniyle önemli ölçüde düşerse, uzun tüylü köpekler kısa tüylü köpeklere göre soğuğa daha dayanıklı olacaklardır. Bunun bir sonucu olarak da uzun tüylü köpekler daha avantajlı hale gelecek, yani daha uzun yaşayacak, daha fazla çoğalacak ve daha kolay beslenecektir. Bir süre sonra kısa tüylü köpeklerin sayısı iyice azalabilir ya da bu canlılar sıcak bölgelere göç edebilirler veya soyları tamamen tükenebilir. Yani uzun tüylü köpekler doğal seleksiyonla seçilmiş ve avantaj kazanmış olurlar.
Ancak dikkat edilirse bu süreç, ortaya yeni bir köpek cinsi çıkarmış değildir. Doğal seleksiyon yoluyla, sadece zaten var olan iki farklı cinsten biri savantaj kazanmıştır. Ortada hiç uzun tüylü köpek yok iken, doğal seleksiyon sonucunda uzun tüylü köpekler oluşmuş değildir. Bu köpeklerin zamanla bir başka canlı türüne dönüşmeleri de zaten kesinlikle söz konusu değildir.
Kısacası doğal seleksiyon ortaya yeni türler, yeni özellikler çıkarmamakta, sadece zaten var olan türlerin yaşam olanakları artmaktadır. Yeni bir tür ve yeni bir özellik oluşmadığı için de, bir “evrimleşme” yaşandığından söz edilemez. Bir başka deyişle, doğal seleksiyon hiçbir “evrim” sağlamaz. Nitekim Darwin’in kendisi de bu gerçeği itiraf etmiştir:
Tanınmış evrimci paleontolog İngiliz Colin Patterson’un bu konudaki itirafı ise şöyledir:
Doğal seleksiyon, yenilik getirip bununla türleri değişime uğratan, örneğin, bir sürüngenin zamanla kuş haline gelmesini sağlayan mucizeler gerçekleştiren bir mekanizma değildir. Ünlü biyolog D’Arcy Wentworth Thompson’un söylediği gibi; “Tabi seleksiyonda gördüğümüz şey yaratmak değil yok etmek, budamak ve yangına sürüklemektir.”3
Dolayısıyla Darwinistler, doğal seleksiyonu bir evrim mekanizması olarak insanlara tanıtmaya çalışarak yalan söylemektedirler. Doğal seleksiyonun evrim sağlamadığını kendileri de bilmelerine rağmen, bir sahtekarlığı insanlara empoze etmeye çalışmaktadırlar. Darwin’den kalan mirasa sahip çıkmak ve hayali senaryolarına yeni bir mekanizma uyduramamak, onları bu köhne iddiaya, bu büyük yalana bağımlı kılmıştır. Günümüzde hala bu büyük yalana sahip çıkmaya çalışan Darwinist bilim adamları bulunmaktadır. Bu yalanın ayakta kalamayacağını görenler ise, başka bir yalanla ortaya çıkmışlardır. Bu yalan, “mutasyonlar evrimleştirir” iddiasıdır.
1. Charles Darwin, The Origin of Species, 6th edition, 1859 (London: J.M. Dent and Sons Ltd., 1971) - Nicholas Comninellis, Creative Defense, Evidence Against Evolution, Master Books, 2001, s. 842. Colin Patterson, "Cladistics", Brian Leek ile Röportaj, Peter Franz, 4 Mart 1982, BBC.3. Lee M. Spetner, Not By Chance, Shattering the Modern Theory of Evolution, The Judaica Press Inc., 1997, s. 175
İMAN HAKİKATİ
Bebek Beynindeki Mucize
AHİR ZAMAN - MEHDİ (a.s) - İSA (a.s)
Kehf Suresi'nde Sırlar ve Ahir Zamana Dair İşaretler Bulunmaktadır
Hz. Muhammed (S.A.V)'in Müslümanlara Kehf Suresi'ni mutlaka okumalarını tavsiye etmesinin hikmetlerinden biri, Kehf Suresi'nin ahir zamana bakan çok önemli işaretler taşımasıdır. Kehf Suresi'nde, ahir zamanda çıkacak olan Deccal'den ve onun yeryüzüne yaymak istediği dinsizlik akımlarından korunmak ve insanlığa bela getirecek olan bu fitneye karşı mücadele edebilmek için gerekli işaretler, ayrıca Müslümanların istifade edebileceği dersler bulunmaktadır. Peygamberimiz (sav)'in ahir zamanda bu sureyi dikkatle okumayı ve ezberde tutmayı tavsiye etmesi, bu duruma açık bir işarettir. Ayrıca Ashab-ı Kehf'in inkarcı kavmi içinde yaşadıkları, ardından Hz. Musa'nın Allah'ın rahmet verdiği bir kişiden öğrendiği derin ilim ve bunun da ardından Hz. Zülkarneyn'in tüm dünyaya hakimiyet kurarak İslam ahlakını yayması üzerinde düşünülmesi gereken konulardır.
Dikkatle okuyanlar göreceklerdir ki, bu surede kıyamete yakın bir dönem olan ahir zamana, ahir zamanda yaygınlık kazanacak olan inkarcı sistemlerin uygulamalarına ve Allah'ın bu batıl sistemleri, hakkı göndererek darmadağın etmesine yönelik çok önemli işaretler bulunmaktadır.
Söz ettiğimiz bu dönem Allah'ın izniyle çok yakındır ve insanların bu konu üzerinde derin derin düşünmeleri çok daha büyük bir ehemmiyet kazanmıştır. Bu nedenle tüm Müslümanların Kehf Suresi üzerinde dikkatle düşünmeleri, her bir ayeti diğer Kuran ayetleri doğrultusunda incelemeleri ve akılda tutmaları son derece önemlidir.
KURAN TEFSİRİ
Mal ve çocuk sevgisi imtihandır
TÜRK-İSLAM BİRLİĞİ
Türk Milleti olarak büyümeyi ve Türk İslam birliğini istemekle mükellefiz
İçinde bulunduğumuz ahir zamanda, Hz. İsa (a.s.) ve Hz. Mehdi (a.s.)’ın gelişi ile barış, sevgi, şefkat, güvenlik ve huzurun hakim olacağı yeni bir dünya düzeni kurulacaktır. Türkiye’nin bu dünya düzeni içindeki yerini, Peygamber Efendimiz (s.a.v.) hadislerinde müjdelemiştir. Hadislere göre ülkemiz bu yüzyılda Mehdiyetin özel inayeti (koruması) altına girmiştir. Çünkü Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Hz. Mehdi (a.s.)’ın Türkiye’den çıkacağını ve fikri mücadelesinin sonuna kadar da buradan ayrılmayacağını müjdelemiştir:
MEHDÎ (a.s.) RUM’DAN, TÜRKLERDEN (çünkü, eskiden Türkiye’ye diyar-ı Rum deniliyordu.) AYRILMAYACAKTIR. (İş’afü’r-Rağıbîn’den naklen Tılsımlar Mecmuası, Bediüzzaman Said Nursi, s. 212).
Hadiste belirtildiği gibi Hz. Mehdi (a.s.)’ın Türkiye’den çıkacak olması ülkemizin gerek devlet, gerekse toplum olarak geçmişte olduğu gibi bugün de, önemli bir misyonu benimseyeceğine ve bu misyona uygun bir milli strateji geliştireceğine işaret etmektedir. (Doğrusunu Allah bilir)
Türkiye’nin Yaşayacağı Büyüme Dünyadaki Her Ülkenin Faydasına Olacaktır
ALLAH O’NUN (Hz. Mehdi (a.s.)’ın ELİ İLE KONSTANTİNİYYE’Yİ FETHEDECEKTİR. (Naim b. Hammad, Cafer’den tahric etti.)
Peygamberimiz (s.a.v.) buyurdu ki: (MEHDİ (A.S.)’IN) ZAMANINDA UYKUDA OLAN UYANDIRILMAZ VE BİR DAMLA KAN BİLE AKITILMAZ. (Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, sf. 11).
Hadislerde ve İslam alimlerinin eserlerinde, dikkati çeken bir diğer gerçek de Hz. Mehdi (a.s.)’ın ilmi mücadelesi sırasında hiçbir karmaşa ve huzursuzluk çıkarılmayacağı ve kan akıtılmayacağıdır. Hiçbir ülkeye maddi ve manevi anlamda zarar verilmeyecek ve Türk İslam Birliği’ni kan akıtmadan kuracaktır. Ülkemiz Hz. Mehdi (a.s.) vesilesiyle İslam’ın içine sokulan hurafeleri, yanlış gelenekleri tüm İslam aleminden fikren temizlerken, Hz. Mehdi (a.s.)’ın (Allah’ı tenzih ederiz) Allah’ı inkar eden düşünce sistemlerine (materyalizm, Darwinizm, ateizm gibi) karşı etkili bir fikri mücadele yürüteceği yer de yine Türkiye olacaktır.
Türkiye Allah’ın inayeti altındaki Hz. İsa (a.s.) ile Hz. Mehdi (a.s.)’ın vesilesiyle insanlığın uzun süredir aramakta olduğu huzur ve barış ortamını dünya üzerinde tesis edecek, İslam ahlakını tüm dünyaya tanıtacak ve İslam dünyasına önderlik edecektir. Nitekim Hz. Mehdi (a.s.)’ın Türkiye’den çıkacak olmasının müjdesi başta Balkanlar olmak üzere, Ortadoğu, Kafkaslar ve Orta Asya ülkelerinin son yıllardaki Türkiye’ye yönelik beklentilerini daha da arttırmıştır.