RAMAZAN 2004 - 4. Gün
ucgen

RAMAZAN 2004 - 4. Gün

27934
GÜNÜN AYETİ VE HADİSİ

O inkâr edenler görmüyorlar mı ki, (başlangıçta) göklerle yer, birbiriyle bitişik iken, Biz onları ayırdık ve her canlı şeyi sudan yarattık. Yine de onlar inanmayacaklar mı?
(Enbiya Suresi, 30)

Kolaylaştırın, zorlaştırmayın; müjdeleyin, nefret ettirmeyin ve işlerde uygunluk gösterin!
HZ. MUHAMMED (SAV)


PEYGAMBERİMİZ (SAV)'İN GÜZEL AHLAKI

PEYGAMBERİMİZ (SAV) HER ZAMAN BARIŞTAN YANA OLMUŞTUR

Peygamberimiz (sav) asla savaşmayı arzu etmemiş, İslam ahlakını tamamen barışçı yollardan insanlara ulaştırmak için çaba sarf etmiştir. Bu nedenle ağır saldırı ve baskılara yıllarca hep sabırla karşılık vermiş, ancak bu baskılara cevap vermek bir zaruret haline gelince, Allah'tan gelen bir vahiyle, savaşa izin vermiştir. O, baskı ve saldırılar hayati tehlike arz etmedikçe ve barış yolu tam olarak kapanmadıkça hiçbir ülkeye savaş ilan etmemiştir.

Mute Savaşı Müslümanların Peygamberimiz (sav) hayatta iken yaptıkları en kanlı ve en zorlu savaştır. Peygamberimiz (sav) bu orduya komutan olarak Zeyd b. Harise'yi tayin etmiş ve orduya şu tavsiyelerde bulunmuştur:

Allah'ın adıyla, Allah yolunda, Allah'ı inkar edenlerle savaşın. Hıyanette bulunmayın. Kulak, burun gibi vücut azalarını kesmeyin. Çocukları ve kadınları, yaşlıları, mabedine çekilmiş din adamlarını öldürmeyin. Hurmaları ve diğer ağaçları kesmeyin, binaları yıkmayın.

Savaş esnasında mutlaka uygulanması gereken ahlaki prensipler ise hadislerden şu şekilde derlenmektedir:

1- Sadece muharebeyi teşvik eden ve muharebeye karışanlarla savaşılır.
2- Kiliselerdeki rahiplere kesinlikle dokunulmaz.
3- Çocuklara zarar verilmez.
4- Kadınlara zarar verilmez.
5- Yaşlılara zarar verilmez.
6- Ekili alanlara zarar verilmez.
7- Ahde vefa gösterilir, anlaşmalara sadık kalınır.
8- Hayvanlara zarar verilmez.
9- Zulüm yapılmaz.
10- Şehirler harap edilmez.

Peygamberimiz (sav)'in Yahudi ve müşrik topluluklarla imzaladığı Medine Vesikası da önemli bir adalet örneğidir. Farklı inançlara sahip topluluklar arasında adaletin sağlanması ve her topluluğun çıkarlarının gözetilmesi için hazırlanan bu sözleşme sayesinde yıllarca düşmanlık içinde yaşayan topluluklara barış getirilmiştir. Medine Vesikası'nın en belirgin özelliklerinden biri inanç özgürlüğü sağlamasıdır. Bu konu ile ilgili madde şöyledir:

"Ben-i Avf Yahudileri, müminlerle beraber aynı ümmettirler, Yahudilerin dinleri kendilerine, Müslümanların dinleri de kendilerinedir."

Medine Vesikası'nın 16. maddesinde ise, "Bize tabi olan Yahudiler, hiçbir haksızlığa uğramaksızın ve düşmanlarıyla da yardımlaşmaksızın, yardım ve desteğimize hak kazanacaklardır" diye bildirilmiştir. Peygamberimiz (sav)'den sonra da sahabeleri Peygamberimiz (sav)'in antlaşmaya koydurduğu bu hükme sadık kalmışlar ve aynı hükmü, Berberi, Budist, Brahman ve benzeri inançlara sahip kişiler için de uygulamışlardır.

Günümüzde de, dünyanın dört bir yanında meydana gelen çatışmaların, kavgaların, huzursuzlukların tek çözümü Kuran ahlakına uymak ve Peygamberimiz (sav) gibi, din, dil veya ırk ayrımı gözetmeksizin, adaletten hiçbir zaman ayrılmamaktır.

GÜNÜN SİTESİ

BATI DÜNYASI ALLAH'A YÖNELİYOR

Son yıllarda medyada "Allah'a inanıyorum", "her gece dua ederim, "Allah'a şükretmediğim tek bir günüm bile geçmiyor.", "Allah sizi ve ülkemizi korusun", "Allah'a teşekkür ederim" gibi başlıklı haberlere çok sık rastlıyoruz. Bu sözlerin sahipleri dünyada milyonlarca kişinin beğeniyle izlediği sanatçılar, gençlerin şarkılarını ezbere bildiği şarkıcılar, insanların maçlarını takip ettiği sporcular veya dünya politikasına yön veren ülkelerin liderleridir. Toplumun önde gelen kişileri, bu sözleriyle tüm dünyada büyük bir hızla yayılan Allah'a yönelişin en somut örneğini sergilemektedirler.

GÜNÜN BELGESELİ

CANLILARDA ANNE ŞEFKATİ VE YAVRU SEVGİSİ

Doğadaki birçok canlı, yavruları için fedakarlık gösterir. Yavrularını büyütebilmek için birçok zorluğa katlanır. Yavrularını korumak için her türlü tehlikeyi göze alır, kimi zaman kendi yaşamını dahi feda eder. Çünkü canlılar Darwinistlerin iddia ettikleri gibi tesadüfen var olmamışlardır.

Tüm bu canlıları Allah yaratmıştır ve onlara hiçbir şekilde açıklanamayacak olan şefkat, merhamet ve fedakarlık gibi duyguları ilham etmiştir. Bu filmde Allah’ın canlılara ilham ettiği bu duyguyu; yavru sevgisini, anne şefkatini ve canlıların yavruları için yaptıkları fedakarlıkları izleyecek ve yeryüzündeki en büyük yaratılış mucizelerinden birine tanık olacaksınız.

YARATILIŞ HAKİKATLERİ

GÖK CİSİMLERİNİN ARALARINDAKİ MESAFELER

Dünya gezegeni, bildiğimiz gibi Güneş Sistemi'nin bir parçasıdır. Bu sistem, evrenin içindeki diğer yıldızlara göre orta küçüklükte bir yıldız olan Güneş'in etrafında dönmekte olan dokuz gezegenden ve onların elli dört uydusundan oluşur. Dünya, sistemde Güneş'e en yakın üçüncü gezegendir.

Önce bu sistemin büyüklüğünü kavramaya çalışalım. Güneş'in çapı, Dünya'nın çapının 103 katı kadardır. Bunu bir benzetmeyle açıklayalım; eğer çapı 12.200 km. olan Dünya'yı bir misket büyüklüğüne getirirsek, Güneş de bildiğimiz futbol toplarının iki katı kadar büyüklükte yuvarlak bir küre haline gelir. Ama asıl ilginç olan, aradaki mesafedir. Gerçeklere uygun bir model kurmamız için, misket büyüklüğündeki Dünya ile top büyüklüğündeki Güneş'in arasını yaklaşık 280 metre yapmamız gerekir. Güneş Sistemi'nin en dışında bulunan gezegenleri ise kilometrelerce öteye taşımamız gerekecektir.

Ancak bu kadar dev bir boyuta sahip olan Güneş Sistemi, içinde bulunduğu Samanyolu galaksisine oranla oldukça mütevazidir. Çünkü Samanyolu galaksisinin içinde, Güneş gibi ve çoğu ondan daha büyük olmak üzere yaklaşık 250 milyar yıldız vardır. Bu yıldızların içinde Güneş'e en yakın olanı Alpha Centauri'dir. Eğer Alpha Centauri'yi az önce yaptığımız ölçeğe, yani Dünya'nın misket büyüklüğünde olduğu ve Güneş ile Dünya'nın arasının 280 metre tuttuğu ölçeğe yerleştirirsek, onu Güneş'in 78 bin kilometre uzağına koymamız gerekir!

Modeli biraz daha küçültelim. Dünya'yı gözle zor görülen bir toz zerresi kadar yapalım. O zaman Güneş ceviz büyüklüğünde olacak ve Dünya'ya üç metre mesafede yer alacaktır. Bu ölçek içinde Alpha Centauri'yi ise Güneş'ten 640 kilometre uzağa koymamız gerekir. Samanyolu galaksisi, işte aralarında bu denli inanılmaz mesafeler bulunan 250 milyar yıldızı barındırır. Spiral şeklindeki bu galaksinin kollarının birinde, bizim Güneşimiz yer almaktadır.

Ancak ilginç olan, Samanyolu galaksisinin de uzayın geneli düşünüldüğünde çok "küçük" bir yer oluşudur. Çünkü uzayda başka galaksiler de vardır, hem de tahminlere göre, yaklaşık 300 milyar kadar!.. Bu galaksilerin arasındaki boşluklar ise, Güneş ile Alpha Centauri arasındaki boşluğun milyonlarca katı kadardır.

Gök cisimlerinin uzaydaki dağılımı ve aralarındaki bu devasa boşluklar Dünya'da canlı hayatının var olabilmesi için zorunludur. Gök cisimleri arasındaki mesafeler Dünya'daki yaşamı destekleyecek biçimde pek çok evrensel güçle uyumlu bir hesap içinde düzenlenmiştir. Bu mesafeler gezegenlerin yörüngelerini hatta varlıklarını doğrudan etkiler. Bu mesafeler biraz daha az olsaydı, yıldızlar arası kütle çekim güçleri gezegenlerin yörüngelerini kararsız hale getirecekti. Bu kararsızlık ise gezegenlerde çok uç sıcaklık değişimlerine yol açacaktı. Eğer uzaklıklar biraz daha fazla olsaydı, süpernovalarla uzaya fırlatılan ağır elementlerin dağılımı çok seyrek olacak ve Dünya gibi dağlık gezegenler oluşamayacaktı. Yıldızlar arasındaki şu an var olan boşluklar bizimki gibi bir gezegen sisteminin var olabilmesi için en ideal mesafeye sahiptir. Ayrıca Dünya'nın, uzay boşluğunda gezinen dev gök cisimleriyle çarpışmasını engelleyen etken de, evrendeki gök cisimlerinin arasının bu denli büyük boşluklarla dolu oluşudur.

Kısacası evrendeki gök cisimlerinin dağılımı, insanın yaşamı için tam olması gereken ölçülerdedir. Dev boşluklar, rastgele ortaya çıkmamışlardır; amaçlı bir yaratılışın sonucudurlar.

Sonsuz hikmet sahibi olan Allah, Kuran'da, göklerin ve yerin bir amaçla yaratıldığını pek çok ayetiyle haber vermiştir:

Biz, gökleri, yeri ve her ikisinin arasındakilerini hakkın dışında (herhangi bir amaçla) yaratmadık. Hiç şüphesiz o saat de yaklaşarak-gelmektedir; öyleyse (onlara karşı) güzel davranışlarla davran. (Hicr Suresi, 85)

HZ. İSA’NIN GELİŞ ALAMETLERİ

KABE BASKINI VE KABE'DE KAN AKITILMASI

Onun çıkacağı yıl, insanlar hacca, başlarında bir emir bulunmadan gidecekler... Hep birlikte Beyt-i Şerif'i tavaf edecekler, sonra Mina'ya indiklerinde, köpekler gibi birbirine saldıracak, hacılar soyulacak, kanlar Akabe Cemresinin üzerine akacak.
(Kıyamet Alametleri, s. 168-169)

Yukarıdaki hadislerde "onun çıkacağı yıl" cümlesi ile, Hz. Mehdi'nin çıkış tarihinde Hac sırasında meydana gelecek bir katliama dikkat çekilmektedir. 1979 yılında, Hac sırasında gerçekleşen Kabe baskınında aynen böyle bir katliam yaşanmıştır. Bu kanlı Kabe baskını da ahir zamanın başlangıcının ve Hz. Mehdi'nin çıkışının diğer alametlerinin gerçekleştiği dönemin tam başında yani Hicri 1400 yılının ilk gününde, 1 Muharrem 1400 (21 Kasım 1979) tarihinde meydana gelmiştir.

Yine hadis-i şerifte kanların akacağından bahsedilerek öldürme olaylarına dikkat çekilmiştir. Baskın sırasında Suudi askerleri ile militanlar arasında meydana gelen çarpışmada 30 kişinin öldürülmesi bu rivayetin kalan kısmını da doğrular.

1979 (Hicri 1400)'de gerçekleşen bu Kabe baskınının ardından 7 sene sonra Hicri 1407 yılında, Hac sırasında çok daha büyük kanlı bir olay meydana gelmiştir. Bu olayda caddelerde gösteri yapan hacılara saldırılarak 402 kişi katledilmiş, çok fazla kan akıtılmıştır. Beyt-ül Muazzama'nın yanında, Müslümanların (Suudi Arabistan askerleri ile İran'lı Hacıların) birbirlerini öldürmeleri ile bir hadiste haber verildiği gibi "büyük günahlar işlenmiştir".

KURAN AHLAKI

VİCDAN İNSANA DOĞRU YOLU GÖSTERİR

Allah her insanı belli bir kader ile yaratmıştır. Hangi gün doğacağı, yaşamı boyunca yaşayacakları, hastalıkları, başarıları, yetenekleri, gençliği, yaşlılığı ve ölüm anı o kişinin kaderinde yazılıdır. İnsan ömrü, Allah’ın dilediği bir zamanda ve yerde başlar, Allah’ın takdir ettiği bir yerde ve zamanda sona erer. Bu nedenle insan için zaman çok kıymetlidir. Verilen süre uzun ya da kısa olabilir, ancak Allah bir ayetinde "…Size orada öğüt alabilecek olanın öğüt alabileceği kadar ömür vermedik mi?.." (Fatır Suresi, 37) şeklinde buyurmuştur.

Allah vicdanı, insana doğruyu yanlıştan ayıracak bir anlayış olarak var etmiştir. Vicdan hiç kimseye veya hiçbir bilgiye ihtiyaç duymadan, insana doğruyu gösteren, Allah’ın ilham ettiği manevi bir sestir. Vicdan nefsin ve şeytanın kışkırtmalarının zarar vermesini engelleyip, insanı doğru yolda tutan çok önemli bir güçtür. Vicdanının sesini dinleyen bir insana ne nefsi kötü oyunlar oynayabilir, ne de şeytan o kişinin doğru yolunun üzerine oturabilir.

Vicdanlı insan etrafına ve kendisine bakarak, hiçbir bilgiye sahip olmasa da kendisini ve tüm dünyayı yaratan üstün bir gücün varlığını bilir. Allah’ın varlığının farkına varan bir insan tüm kainatı yoktan var eden Rabbimize karşı boyun eğici olur. Allah'ın mübarek peygamberleri ve İlahi kitapları ile tarif ettiği gibi bir hayat yaşamaya başlar.

Allah her nefse kötülüğü ve ondan sakınmayı ilham etmiştir. Nefis, insana Allah’ın hoşnut olmayacağı bir takım davranışlarda bulunmayı fısıldayabilir. Ancak insan vicdanını kullanarak irade gösterir ve nefsinin oyunlarına kanmaz. Bunun önünde tek bir engel vardır: gurur.

Rabbimiz’in “Vicdanları kabul ettiği halde, zulüm ve büyüklenme dolayısıyla bunları inkar ettiler...” (Neml Suresi, 14) ayetiyle de bildirdiği gibi insanın vicdanının sesini dinlemesine engel olacak en önemli etken gururdur. Gurur sahibi insan, eğer yapması gereken şey şahsi menfaatlerine ters ise veya bunu yaparak diğer insanların gözünde kendisini küçük düşüreceğine inanıyorsa, vicdanının tam tersi yönünde kararlar verebilir. Canı yandığı anda saldırganlaşır, menfaatine dokunduğu anda hiç kimsenin gözünün yaşına bakmaz, kendi menfaatleri için herkesi ve her şeyi gözden çıkarırlar. Çünkü nefis insana hayvani bir hayat yaşatır. Tarihe baktığımızda binlerce insanı kendi gururları, idealleri uğruna ölüme gönderen diktatörler bunlara en güzel örnektir. Kendilerini insanların gözünde ilahlaştırarak kendi büyüklenme isteklerini tatmin etmek için milyonlarca insanı katleden, sürgüne gönderen Stalin, Hitler gibi diktatörler bize insanın vicdanının sesini dinlemeyip, nefislerinin peşine gittiklerinde nasıl bir duruma gelebildiğini göstermektedir.

Allah ayetlerde iman sahiplerinin kendisinden önce başkasını düşünen, sevdiği şeylerden başkasına veren, yiyeceğini ihtiyaç içinde olanla paylaşan ve asıl hayatın ahiret hayatı olduğunu bilen salih kullar olduklarını haber vermektedir. Tüm hayatları Allah'ın "Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, dirimim ve ölümüm alemlerin Rabbi olan Allah'ındır." (Enam Suresi, 162) ayetinde de bildirdiği gibi Allah rızası üzerine kuruludur. Vicdanlı insan doğruyu görüp ondan yüz çeviremez, bunun hesabını ahirette veremeyeceğini bilir, bunun kendisini yaratan Allah’a karşı yapılan nankörlük olduğunu bilir ve böyle bir ahlak göstermekten sakınır. Tüm kainatı yoktan var eden Rabbimiz’e karşı boyun eğici olur. Vicdan insanı, kendisine uyduğu takdirde, tüm hayatı boyunca Kuran ayetlerine uymaya, dolayısıyla Rabbimiz’in tarif ettiği hayatı yaşamaya yöneltir.

“Nefse ve ona 'bir düzen içinde biçim verene'. Sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene (andolsun). Onu arındırıp-temizleyen gerçekten felah bulmuştur. Ve onu (isyanla, günahla, bozulmalarla) örtüp-saran da elbette yıkıma uğramıştır. (Şems Suresi, 7-10)

PAYLAŞ
logo
logo
logo
logo
logo