BİR AYET BİR HADİS
Ey iman edenler, zandan çok kaçının, çünkü zannın bir kısmı günahtır. Tecessüs etmeyin (birbirinizin gizli yönlerini araştırmayın). Kiminiz kiminizin gıybetini yapmasın (arkasından çekiştirmesin). Sizden biriniz, ölü kardeşinin etini yemeyi sever mi? İşte, bundan tiksindiniz. Allah’tan korkup-sakının. Şüphesiz Allah, tevbeleri kabul edendir, çok esirgeyendir. (Hucurat Suresi, 12)
Ebu hureyre'den haber verdi ki, Peygamber (S) şöyle buyurmuştur: "Sizleri zandan sakındırırm. Çünkü zanla söylenen sözler yalanı daha çok olandır. Birbirinizin eksikliğini görmeye ve işitmeye çalışmayınız, hususi ve mahrem hayatınızı da araştırmayınız. Birbirinize hased etmeyiniz, birbirinize arkanızı çevirip küsmeyiniz, birbirinize buğz ve düşmanlık da etmeyiniz. Ey Allah'ın kulları, birbirinizle kardeşler (mesabesinde) olunuz!". (Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Mütercim: Mehmed Sofuoğlu, Ötüken Yayınları, İstanbul 1987, Cilt 13, syf.6046)
SAYIN ADNAN OKTAR DİYOR Kİ..
Meleklere iman, kadere iman. Bunların tek tek düşünülüp, tefekkür edilip beyinde tam iman olarak oturtulması lazım. Yani yüzeysel bilgi olarak halkın büyük bölümünde bulunur. Ama oturmuş bilgi olarak ancak takva Müslümanlarda oluyor. Oturmuş bilgi haline getirmek lazım.
(A9 TV; 18 Haziran 2015)
ALLAH'IN İSİMLERİ
Fatır: Yaratan, İcat Eden
O, Evveldir, Ahirdir, Zahirdir, Batındır. O, herşeyi bilendir. (Hadid Suresi, 3)
Evrenin bir başlangıcı var mıdır?
Kuşkusuz bu soru yüzyıllar boyunca insanların cevap aradıkları bir soru olmuştur. Bu mükemmel düzenin bir Yaratıcısı olması gerektiğini kavrayabilen insanlar, evrenin bir başlangıcı olduğuna inanmışlardır. Ancak insanların bir kısmı da Yaratıcı'nın varlığını kabullenmek istememiş ve bu yüzden evrenin bir başlangıcı olmadığını, ezelden geldiğini ve ebede gideceğini iddia etmişlerdir. Ancak bugün bilimin ulaştığı nokta, bu kişilerin apaçık bir yanılgı içinde olduklarını kanıtlamıştır.
Bugüne kadar evrenin varoluşuyla ilgili çeşitli tezler ortaya konmuştur ancak günümüzde tüm bilim çevreleri ortak bir noktada birleşmektedir. Bilimin yakın zamanda keşfettiği bir gerçek bu duruma açıklık getirmektedir. 1929 yılında, Edwin Hubble tarafından ortaya konduğu gibi kainat sürekli genişlemektedir. Bu gerçekten yola çıkan bilim adamları şöyle bir çıkarım yapmışlardır: Zaman kavramını tersine çevirirsek, genişlemekte olan evreni sıkışan bir sistem olarak, mesela daralmakta olan dev bir yıldız gibi düşünebiliriz. Bu durumda ortaya çıkan sonuç şöyledir; zaman kavramına göre daralan evren sonunda tekliğe ulaşır. Yani kainatın başlangıcı tek bir noktanın büyük bir patlama ile açılması suretiyle olmuştur.
Bizim buradan çıkarmamız gereken sonuç şudur: İçinde yaşadığımız kainatın bir başlangıcı vardır. Böylesine kusursuz bir sistemin bir başlangıcı olduğuna göre; elbette bu başlangıcı tasarlayan bir gücün varlığı da açıktır. Bu Güç Sahibi'nin varlığı ezeli ve ebedidir. Yani O, herşeyden önce de vardır, sonra da olacaktır.
İşte bu sonsuz gücün sahibi Allah'tır. Ve canlıların, gezegenlerin, galaksilerin, tüm evrenin yaratılmadığı ve hatta zamanın da henüz var olmadığı anda yalnızca Allah vardır. Çünkü O 'Evvel'dir.
EVRİM SAHTEKARLIKLARI
Fotosentezin evrimi aldatmacası
Celal Şengör, “küçük bir evrimle” fotosentez yapan bakterilerin ortaya çıkıp oksijen ürettiklerini iddia etmiştir. Bu iddia büyük bir aldatmacadır:
Bu iddiaya göre bakterilerin bir anda kloroplasta sahip olup, bir anda fotosentez yapabilmeleri gerekir. Kloroplast gibi kompleks bir molekülün ise tesadüfen “küçük bir evrimle” oluşması imkansızdır. Ayrıca fotosentez henüz insan tarafından yapay ortamda bile gerçekleştirilememiş, detayları tam anlaşılamamış son derece kompleks bir olaydır.
Evrimci Ali Demirsoy bu konuda şunu söylüyor:
"Fotosentez oldukça karmaşık bir olaydır ve bir hücrenin içerisindeki organelde ortaya çıkması olanaksız görülmektedir. Çünkü tüm kademelerin birden oluşması olanaksız, tek tek ortaya çıkması da anlamsızdır." 1
Darwinist George P. Stavropoulos’un bu konudaki itirafı ise şöyledir:
“Fotosentez, bütün yaşamsal süreçler ve yaşamın kendisi, karmaşık veya kasıtlı olarak karmaşıklaştırılmış açıklamalara rağmen, halen termodinamik ya da bir başka kesin bilim dalı vasıtasıyla anlaşılamamıştır.” 2
1. Prof. Dr. Ali Demirsoy, Kalıtım ve Evrim, Ankara, Meteksan Yayınları, 1984, s.8
2. George P. Stavropoulos, "The Frontiers and Limits of Science", American Scientist, cilt 65, Kasım-Aralık 1977, s.674
İMAN HAKİKATİ
Çalışkan karıncalar
AHİR ZAMAN - MEHDİ (a.s) - İSA (a.s)
Saffat Suresi'nin 171-173. ayetlerinde ahir zaman ve Hz. Mehdi (a.s.)'a işaretler vardır
ANDOLSUN, GÖNDERİLEN KULLARIMIZA (ŞU) SÖZÜMÜZ GEÇMİŞTİR: “GERÇEKTEN ONLAR, MUHAKKAK NUSRET (YARDIM VE ZAFER) BULACAKLARDIR. VE HİÇ ŞÜPHESİZ; BİZİM ORDULARIMIZ, ÜSTÜN GELECEK OLANLAR ONLARDIR.” (SAFFAT SURESİ, 171-173) |
1.
ANDOLSUN, GÖNDERİLEN KULLARIMIZA (ŞU) SÖZÜMÜZ GEÇMİŞTİR: “GERÇEKTEN ONLAR, MUHAKKAK NUSRET (YARDIM VE ZAFER) BULACAKLARDIR. |
Ayetin bu bölümünde Allah elçi olarak gönderdiği peygamberlere mutlaka Allah katından yardım göreceklerine ve mutlaka dini tebliğlerinde başarı elde edeceklerine dair söz verdiğini bildirmektedir. Bu söz, Allah'ın iman edenlere vaad ettiği çok önemli bir sırdır. Allah ayetinde Muhakkak ifadesiyle de bu yardım ve zaferin hiç kaçınılmaz şekilde müslümanların olduğunu vurgulamaktadır. Ayetin bu kısmı hem insanlık tarihi boyunca Allah'ın elçi olarak gönderdiği peygamberlere, müceddidlere, veli şahıslara bakarken hem de Ahir zamanda zuhur edecek ve İslam ahlakını tüm dünyada hakim edecek olan Hz. Mehdi (a.s.)’a işaret etmektedir.
Peygamberimiz (s.a.v.)’in rivayetlerinde Hz. Mehdi (a.s.)’ın Ahir zamanda tüm inkarcı ateist felsefelere, Darwinist ve materyalist düşünceye karşı büyük bir üstünlük sağlayacağı, Müslümanlara Kuran'la, Hıristiyanlara İncil’le, Musevilere ise Tevrat’la tebliğ yapacağı, ve dünyanın dört bir yanında manevi fetihlerde bulunarak İslam ahlakını hakim edeceği bildirilmektedir.
2.
... VE HİÇ ŞÜPHESİZ; BİZİM ORDULARIMIZ, ÜSTÜN GELECEK OLANLAR ONLARDIR.” |
Allah ayetin son bölümünde müslümanların her ne olursa olsun mutlaka inkarcı sistemlere, düşüncelere, yönetimlere ve güçlere karşı galip geleceklerini bildirmektedir. Bu sonuç Allah'ın değişmez bir Adetullahıdır. Bakara Suresi’nin 249. ayetinde Allah “..."Nice küçük topluluk, daha çok olan bir topluluğa Allah'ın izniyle galip gelmiştir; Allah sabredenlerle beraberdir." şeklinde bildirerek müslümanlar sayıca, imkanca, güççe daha az ve zayıf görünseler bile Allah'ın mutlaka onları inkar edenlere karşı galip getireceğini bildirmektedir.
Tam ayete mutabık olarak Ahir zamanda zuhur edecek olan Hz. Mehdi (a.s.) da Peygamberimiz (s.a.v.)’in hadislerinde açık bir şekilde bildirdiği gibi 313 gibi çok az sayıdaki bir Müslüman topluluğunun yardımı ile İslam ahlakını yeryüzünde hakim edecektir.
Çok az sayıda müslüman Hz. Mehdi (a.s.)’a tabi olacak, onunla birlikte inkar edenlere karşı fikri bir mücadele sürdüreceklerdir. Üstad Said Nursi Hazretleri Mehdi cemaatinin bu yönüne şöyle dikkat çekmiştir:
... Bu vazifenin istinad ettiği kuvvet ve manevi ordusu, yalnız ihlas ve sadakat ve tesanüd (dayanma) sıfatlarına tam sahip olan bir kısım şakirdlerdir. Ne kadar da az da olsalar, manen bir ordu kadar kuvvetli ve kıymetli sayılırlar."(Emirdağ Lahikası, 259) |
Üstad Emirdağ Lahikası’nda, Hz. Mehdi (a.s.)’a tabi olan kişilerin çok az sayıda olmalarına rağmen sahip oldukları ihlas, sadakat ve tesanüt özellikleriyle son derece güçlü ve etkili olacaklarını ve tüm dünyada İslam ahlakının hakimiyetine vesile olacaklarını1 ifade etmiştir.
Hz. Mehdi (a.s.) ve ardından nüzul edecek olan Hz. İsa (a.s.)’ın birlikte yaşayıp görev yapacakları içinde bulunduğumuz bu çağda, güzel ahlak tam anlamıyla hakim olacak ve tüm insanlar din ahlakını içlerinden gelerek yaşayacaklardır. Allah ayetinde;
Allah'ın yardımı ve fetih geldiği zaman, ve insanların Allah'ın dinine dalga dalga girdiklerini gördüğünde, hemen Rabbini hamd ile tesbih et ve O'ndan mağfiret dile. Çünkü O, tevbeleri çok kabul edendir. (Nasr Suresi, 1-3)
şeklinde bildirerek Hz. Mehdi (a.s.) ve Hz. İsa (a.s.) dönemi olan Ahir zamana da işaret etmiş ve Ahir zamanda insanların akın akın Allah’ın hak dinine gireceklerine yani çok sayıda insanın iman edeceğine işaret etmiştir.
1.Hz.Mehdi materyalizm, ateizm ve Darwinizm gibi temeli Allah’ı inkar etme üzerine kurulmuş olan dinsiz akımları tam anlamıyla etkisiz hale getirerek insanların imanını kurtaracaktır. (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s. 9), (Emirdağ Lahikası, s. 259)
KURAN TEFSİRİ
Mürselat Suresi, 10. ayet'in ebcedi Hiroşima ve Nagazaki'ye işaret ediyor olabilir.
TÜRK-İSLAM BİRLİĞİ
Türk-İslam Birliği’nde Kan ve Irk Üstünlüğü Değil, Ahlak Üstünlüğü Vardır
Irkçılığın insanlığa sadece kan ve acı getiren bir ideoloji olduğu çok açıktır. 20. yüzyılın tarihi bu gerçeğin bir ispatı sayılabilir. Ancak bu gerçeğe karşın dünyanın pek çok yerinde hala ırkçılığa sempati duyan insanlar vardır. Günümüzde neo-Naziler, holiganlar gibi farklı isimler altındaki faşist ve ırkçı örgütlenmeler giderek yayılmaktadır. Bu faşist çetelere karşı alınan adli tedbirler ise tek başına etkili olmamakta, İngiltere ve Almanya gibi güçlü devletler dahi bu grupları etkisiz hale getirememektedirler. Çünkü kullandıkları yöntem yanlıştır. Din ahlakından tamamen uzak yetiştirilmiş, kendisini ve diğer insanları hayvan gibi gören aşırı sorumsuz, başıboş ve saldırgan insanları dizginlemek, onlara hakim olmak, onları zaptetmek neredeyse imkansızdır. Bugün birçok ülkede hala devam eden bu saldırganlığı ve terörü engellemenin yolu, insanlara faşizmin kökeni olan dinsiz veya pagan ideolojilerin değil, Allah’ın emrettiği güzel ahlakın aşılanmasıdır.
Faşizm ve ırkçılık barışa, dostluğa, kardeşliğe, uzlaşmaya ve sevgiye karşıdır. Din ahlakının özünü ise bu gibi güzel ahlak özellikleri oluşturur. Dolayısıyla faşizm dinle tam anlamıyla çelişen bir ideolojidir. Çünkü faşizmin temeli ırkçılığa dayalıdır. Faşistler daima kendi ırklarının, milletlerinin diğerlerinden üstün olduğu iddiasıyla yola çıkmışlar, üstelik bu iddiaya dayanarak diğer milletlerin toprakları ve malları üzerinde hak iddia etmişlerdir. Bu ırkçı iddia çok sayıda savaşın, çatışmanın, katliamın, “etnik temizliğin” çıkış noktasıdır. Oysa Kuran’a göre üstünlük ırka, renge ya da diğer başka bir özelliğe göre değil Allah’a yakınlığa, inanç ve ahlaka bağlıdır. Bu gerçek Kuran’da şöyle bildirilir:
“Ey insanlar, gerçekten, Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah Katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk ya da soyca değil) takvaca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah, bilendir, haber alandır.” (Hucurat Suresi, 13)