BİR AYET BİR HADİS
Allah'a ve Resûlü’ne itaat edin ve çekişip birbirinize düşmeyin, çözülüp yılgınlaşırsınız, gücünüz gider. Sabredin. Şüphesiz Allah, sabredenlerle beraberdir. (Enfal Suresi, 22)
Atâ el-Horasân anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Musâfaha edin ki (el sıkışın ki), kalplerdeki kin gitsin, hediyeleşin ki birbirinize sevgi doğsun ve aradaki düşmanlık bitsin."(Muvatta, Hüsnü'l-Hulk 16, (2, 908)
SAYIN ADNAN OKTAR DİYOR Kİ..
Müzik olsun, resim olsun, heykel olsun, estetik olsun, genç kızlar çok bakımlı gezsin, genç delikanlılar böyle yakışıklı, gösterişli gezsinler. Her yer sanat galerisi gibi olsun. O zaman dünya müslümanlara hayran olur.
(A9 TV; 16 Haziran 2015)
ALLAH'IN İSİMLERİ
Kaim: İdare edip, ayakta tutan
Allah... O'ndan başka ilah yoktur. Diridir, Kaimdir. (Al-i İmran Suresi, 2)
Bazı insanlar kainattaki kusursuz sistemin bir kez var edildiğini ve bundan sonra da işleyişine kendi kendine devam ettiğini düşünürler. Bu çarpık inanç sürekli dile getirilmese de insanların bilinçaltlarında hakim olan genel kanı budur. Kendilerini Allah'a karşı sorumlu hissetmek istemeyen, Allah'ın kendilerinden istediklerini yerine getirmeyi kabullenmeyen insanlar arasında bu düşünce, bir nevi kaçış yoludur. Böyle düşündüklerinde Rabbimiz'e karşı olan sorumluluklarının azalacağı gibi yanlış bir fikre kapılırlar.
Ancak varlığın temelinde o kadar ince ve hassas detaylarla bezenmiş kanunlar, sebepler vardır ki, her an üstün bir gücün kontrolü olmadan bunların işleyişini sürdürmesi mümkün değildir. Gören, duyan ve görüp duyduklarından basiretle sonuç çıkarabilen insanlar bu büyük gerçeği hemen fark ederler. Nitekim Fatır Suresi'nin 41. ayetinde Allah gökleri ve yeri Kendisi'nin tuttuğunu şöyle bildirir:
Şüphesiz Allah, gökleri ve yeri zeval bulurlar diye (her an kudreti altında) tutuyor. Andolsun, eğer zeval bulacak olurlarsa, Kendisi'nden sonra artık kimse onları tutamaz. Doğrusu O, Halim'dir, bağışlayandır. (Fatır Suresi, 41)
Yukarıdaki ayette de görüldüğü gibi kainatı Allah yaratmıştır ve her an denetimi altında tutmaktadır. Yaşamın sürmesi, evrendeki hassas dengelerin, olağanüstü inceliklerle yaratılmış sistemlerin devam etmesi de Allah'ın kontrolüyle mümkündür. O'nun dilemesi dışında hiçbir şey varlığını sürdüremez. Allah'ın yoktan var ettiği evren yine O'nun 'Kaim' sıfatı ile ayakta durmaktadır. Bu gerçeği haber veren ayetler şöyledir:
Allah... O'ndan başka ilah yoktur. Diridir, kaimdir. O'nu uyuklama ve uyku tutmaz. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. İzni olmaksızın O'nun Katında şefaatte bulunacak kimdir? O, önlerindekini ve arkalarındakini bilir. (Onlar ise) Dilediği kadarının dışında, O'nun ilminden hiçbir şeyi kavrayıp-kuşatamazlar. O'nun kürsüsü, bütün gökleri ve yeri kaplayıp-kuşatmıştır. Onların korunması O'na güç gelmez. O, pek Yücedir, pek büyüktür. (Bakara Suresi, 255)
(Artık bütün) Yüzler, diri, kaim olanın önünde eğik durmuştur ve zulüm yüklenen ise yok olup gitmiştir. (Taha Suresi, 111)
EVRİM SAHTEKARLIKLARI
Darwinistler: ''Tekrar özür diliyoruz, Ardı konusunda da yanılmışız''
Darwinistler, 150 yıl boyunca sürekli olarak insanlardan özür dilemek zorunda kaldılar; “pardon sahteymiş” dediler, “yanlışlık olmuş, insan değil domuz dişiymiş” dediler, “kusura bakmayın; güveler ağaç kabuklarına kasten yapıştırılmış”, “kafatası eyelenmiş,” “dinozora elle tüy eklenmiş”, “meğer bu canlı hala yaşıyormuş ve ara fosil değilmiş,” “ilk atmosfer böyle değilmiş...” dediler. “Embriyolar böyle değilmiş, çizimler sahteymiş” dediler. “İnsanın atası demiştik ama meğer sıradan bir maymunmuş” dediler. Sürekli özür dilediler ve tüm iddialarını geri aldılar. Fosilleri alelacele müzelerden çıkardılar. Dergilerinin bir sayısında ara fosil ilan ederken ikinci sayısında özür dilediler. Bu, günümüze kadar aynı şekilde devam etti.
[1] Katherine Harmon, How Humanlike Was "Ardi"?, Scientific American, 19 Kasım 2009, http://www.scientificamerican.com/article.cfm?id=how-humanlike-was-ardi[2] Katherine Harmon, How Humanlike Was "Ardi"?, Scientific American, 19 Kasım 2009, http://www.scientificamerican.com/article.cfm?id=how-humanlike-was-ardi[3] Katherine Harmon, How Humanlike Was "Ardi"?, Scientific American, 19 Kasım 2009, http://www.scientificamerican.com/article.cfm?id=how-humanlike-was-ardi[4] Katherine Harmon, How Humanlike Was "Ardi"?, Scientific American, 19 Kasım 2009, http://www.scientificamerican.com/article.cfm?id=how-humanlike-was-ardi[5] Katherine Harmon, How Humanlike Was "Ardi"?, Scientific American, 19 Kasım 2009, http://www.scientificamerican.com/article.cfm?id=how-humanlike-was-ardi
İMAN HAKİKATİ
Kuşların çağrı dili ve şarkıları
AHİR ZAMAN - MEHDİ (a.s) - İSA (a.s)
Hz. Mehdi ile ilgili ayet yok diyenlere cevap: Allah, hangi ayetlerin Hz. Mehdi'ye baktığını Peygamberimiz (sav)'e bildirmiştir.
“AÇILIP AĞARDIĞI VAKİT GÜNDÜZE AND OLSUN” AYETİNDE GÜNDÜZDEN KASIT; HZ. MEHDİ ALEYHİSSELAM’DIR
Tefsirü’l-Kummî eserinden:
Ahmed b. İdris; Muhammed b. Abdülcabbar, İbn Ebû Umeyr, Hammad b. Osman aracılığıyla Muhammed b. Müslim’den rivayet eder:
Ebû Cafer [Muhammed Bakır aleyhisselâm]’a Allahu Teâlâ’nın “Kararıp ortalığı bürüdüğü zaman geceye and olsun!” “Açılıp ağardığı vakit gündüze and olsun!” ayetini okuyunca buyurdu ki:
“Gündüzden kasıt biz Ehli-beyt’ten olan el-Kâim Mehdi [aleyhisselâm]’dır. Zuhur ettiğinde deccaliyete galip gelecektir. [Allah] Kur’an’da insanlar için meseller vermiş ve nebisine onunla hitap etmiştir. Bizden başka kimse ondan haberdar değil.” (Meclisî, Bihârü’l-Envâr, Beyrut, 1404, c.24, s.71–72.)
Hz. Mehdi’nin zuhur zamanı ansızın gelecektir
Kenzu Câmii’l-Fevâidi ve Te’vîli’l-Âyâti’z-Zâhirati eserinden:
Muhammed b. Abbas; Ali b. Abdullah b. Esed, İbrahim b. Muhammed, İsmail b. Beşşâr, Ali b. Cafer Hadremî aracılığıyla Zürâre’den rivayet eder:
Ebû Cafer [Muhammed Bakır aleyhisselâm]’a izzet ve celal sahibi Allah’ın “Onlar kıyam(et) gününün kendilerine ansızın gelmesinden başka bir şey mi bekliyorlar?” [Zuhruf Suresi, 66] ayetinin anlamını sordum.
Buyurdu ki:
“Kastedilen şey el-Kâim’in [Mehdi aleyhisselâm] zuhur zamanıdır ki onlara ansızın gelecektir.” (Meclisî, Bihârü’l-Envâr, Beyrut, 1404, c.24, s.124.)
Şura Suresi, 24. ayette geçen “hakkı sözleriyle gerçekleştirir” ifadesi Hz. Mehdi’ye bakmaktadır
“Yoksa onlar: "Allah'a karşı yalan düzüp-uydurdu"mu diyorlar? Oysa eğer Allah dilerse senin de kalbini mühürler. Allah, batılı yok edip-ortadan kaldırır ve Kendi kelimeleriyle hakkı hak olarak pekiştirir (gerçekleştirir). Çünkü O, sinelerin özünde olanı bilendir.” [Şura Suresi, 24]
Tefsirü’l-Kummî eserinden:
Babam; İbn Ebû Necrân aracılığıyla Muhammed b. Müslim’den rivayet etti:
Ebû Cafer [Muhammed Bakır aleyhisselâm] buyurdu ki:
Ayette geçen [Şura Suresi, 24] “Allah batılı yok eder” demek ortadan kaldırır demektir. “Hakkı sözleriyle gerçekleştirir” ile kastedilen ise Hz. Muhammed’in soyundan gelen el-Kâim [Mehdi aleyhisselâm]’dır.” (Meclisî, Bihârü’l-Envâr, Beyrut, 1404, c.24, s.176.)
Hac Suresi, 39 ayet ve Mehdi (as)
Babam; İbn Ebû Umeyr, İbn Muskân’dan naklen bana rivayet etti:
Ebû Abdullah [Cafer Sâdık aleyhisselâm] “Haksızlığa uğratılarak kendilerine mücadele eden kimselerin karşı koyup mücadele etmesine izin verilmiştir. Allah onlara yardım etmeğe elbette Kadir’dir.” ayetiyle [Hac Suresi, 39] ilgili şöyle buyurdu:
“Ayetteki yardım ve zaferden kasıt, el-Kâim [Mehdi aleyhisselâm]’dır.” (Meclisî, Bihârü’l-Envâr, Beyrut, 1404, c.24, s.224.)
Hz. Mehdi’nin zuhuru mutlak bir kaderdir
Muhammed b. Cumhur ve es-Sükûnî’den rivayet edilir:
Ebû Cafer [Muhammed Bakır aleyhisselâm] şöyle buyurdu:
“Mutlak bir kadere göre, ahir zamanda Süfyânî ve onun ashabı, yine Kelb kabilesinden otuz bin insan ortaya çıkmasıyla Yusuf’un yılları kadar yıl azap, iftira, rezillik ve insanların hayvan şekline girmesi gerçekleşecektir. Bu sırada el-Kâim [Mehdi aleyhisselâm] Mekke’de* zuhur edecek ve bu ümmetin Mehdî’si olacaktır.” *Mekke, şehir anlamındadır. Başka bir hadiste Peygamberimiz (sav)’e hangi şehir diye sorulduğunda “Konstantiniyye” cevabını vermiştir. (Meclisî, Bihârü’l-Envâr, Beyrut, 1404, c.24, s.373.)
Tevbe Suresi, 32. ayetteki vaat, Hz. Mehdi (as) zuhur edince gerçekleşecektir
"Ağızlarıyla Allah'ın nurunu söndürmek istiyorlar. Oysa kâfirler istemese de Allah, Kendi nurunu tamamlayacaktır."
Hz. İmam Sadık (a.s) Tevbe suresindeki 32. ayetle ilgili olarak şöyle buyurmuştur:
"Allah'a andolsun ki bu ayette zikredilen vaat henüz gerçekleşmiş değildir. Kaim (kıyam edecek olan Hz. Mehdi) zuhur edinceye kadar da bu gerçekleşmeyecektir. Kaim zuhur ettiğinde onun kıyam ve zuhurundan rahatsızlık duymayacak olan hiçbir kâfir ve müşrik kalmayacaktır." (Kemal-üd Din ve Tamam-un Nimet, c.2, s.670.)
KURAN TEFSİRİ
Kuran’ın yeterliliğine inanmayan bağnazlara bakan ayet açıklamaları
TÜRK-İSLAM BİRLİĞİ
Bediüzzaman Hazretleri, İttihad-ı İslam’ı Hz. Mehdi (as)'ın sağlayacağını söylüyor
Ümmetin beklediği, âhirzamanda gelecek zâtın üç vazifesinden en mühimi ve en büyüğü ve en kıymettarı (değerlisi) olan iman-ı tahkikîyi (sarsılmaz imanı) neşir (yaymak) ve ehl-i imanı (iman sahiplerini) dalâletten (hak yoldan, dinden sapmaktan) kurtarmak cihetiyle (sebebiyle), o en ehemmiyetli vazifeyi aynen bitemâmihâ Risale-i Nur'da görmüşler. İmam-ı Ali ve Gavs-ı âzam ve Os man-ı Hâlidî gibi zatlar, bu nokta içindir ki, o gelecek zatın makamını Risale-i Nur'un şahs-ı mânevîsinde keşfen (gizli birşeyin Allah tarafından birisine ilhâm edilmesi yoluyla bilinmesiyle) görmüşler gibi işaret etmişler. Bazan da o şahs-ı mânevîyi bir hâdimine (hizmetkarına) vermişler, o hâdime (hizmetkara) mültefitane (iltifat ederek) bakmışlar. Bu hakikatten anlaşılıyor ki, sonra gelecek o mübarek zat, Risale-i Nur'u bir programı olarak neşir (yayacak) ve tatbik edecek (yerine getirecek).
O zatın ikinci vazifesi, şeriatı (İslam dinini) icra ve tatbik etmektedir (yerine getirmektedir). Birinci vazife, maddî kuvvetle değil, belki kuvvetli itikad (inanç) ve ihlâs ve sadakatle olduğu halde, bu ikinci vazife gayet büyük maddî bir kuvvet ve hakimiyet lâzım ki, o ikinci vazife tatbik edilebilsin.
O ZATIN ÜÇÜNCÜ VAZİFESİ, HİLÂFET-İ İSLÂMİYEYİ (İSLAM HALİFELİĞİNİ) İTTİHAD-I İSLÂMA (İSLAM BİRLİĞİNE) BİNA EDEREK, İSEVÎ RUHANÎLERİYLE (HIRİSTİYANLARLA) İTTİFAK EDİP DİN-İ İSLÂMA (İSLAM DİNİNE) HİZMET ETMEKTİR . Bu vazife, pek büyük bir saltanat ve kuvvet ve milyonlar fedakârlarla tatbik edilebilir. Birinci vazife, o iki vazifeden üç-dört derece daha ziyade kıymettardır. Fakat o ikinci, üçüncü vazifeler pek parlak ve çok geniş bir dairede ve şaşaalı bir tarzda olduğundan, umumun (herkesin) ve avâmın (halkın) nazarında daha ehemmiyetli görünüyorlar. İşte o has Nurcular ve bir kısmı evliya olan o kardeşlerimizin tâbire ve tevile (açıklamaya) muhtaç fikirlerini ortaya atmak, ehl-i dünyayı ve ehl-i siyaseti telâşe verir ve vermiş; hücumlarına vesile olur. Çünkü, birinci vazifenin hakikatini ve kıymetini göremiyorlar; öteki cihetlere hamlederler (atılırlar). (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, 9)