Ey iman edenler, zandan çok kaçının, çünkü zannın bir kısmı günahtır. Tecessüs etmeyin (birbirinizin gizli yönlerini araştırmayın). Kiminiz kiminizin gıybetini yapmasın (arkasından çekiştirmesin). Sizden biriniz, ölü kardeşinin etini yemeyi sever mi? İşte, bundan tiksindiniz. Allah’tan korkup-sakının. Şüphesiz Allah, tevbeleri kabul edendir, çok esirgeyendir. (Hucurat Suresi, 12)
Ebu hureyre'den haber verdi ki, Peygamber (S) şöyle buyurmuştur: "Sizleri zandan sakındırırm. Çünkü zanla söylenen sözler yalanı daha çok olandır. Birbirinizin eksikliğini görmeye ve işitmeye çalışmayınız, hususi ve mahrem hayatınızı da araştırmayınız. Birbirinize hased etmeyiniz, birbirinize arkanızı çevirip küsmeyiniz, birbirinize buğz ve düşmanlık da etmeyiniz. Ey Allah'ın kulları, birbirinizle kardeşler (mesabesinde) olunuz!". (Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Mütercim: Mehmed Sofuoğlu, Ötüken Yayınları, İstanbul 1987, Cilt 13, syf.6046)
Allah’a sürekli hüsnü zan edeceksiniz. ALLAH’A SUİZAN EDİLMEZ. REZİL OLURSUNUZ SONRA. Çok küçük düşersiniz. Mahcup olursunuz. HEP ALLAH’TAN YANA DÜŞÜNÜN. SONRA DOĞRU OLDUĞUNU ANLAYACAKSINIZ.(A9 TV; 21 Nisan 2012)
Rad Suresi’nden ayet açıklamaları
Zandan ve Tecessüsten Kaçınmak
``Ey iman edenler, zandan çok kaçının; çünkü zannın bir kısmı günahtır. Tecessüs etmeyin (birbirinizin gizli yönlerini araştırmayın). Kiminiz kiminizin gıybetini yapmasın (arkasından çekiştirmesin.) Sizden biriniz, ölü kardeşinin etini yemeyi sever mi? İşte, bundan tiksindiniz. Allah'tan korkup-sakının. Şüphesiz Allah, tevbeleri kabul edendir, çok esirgeyendir.`` (Hucurat Suresi, 12)
Ayette, müminin sakınması gereken üç önemli tavırdan söz edilmektedir; zanda bulunmamak, gıybet etmemek, tecessüs etmemek... Söz konusu tavırların yaygınlaştığı bir toplumda, ahlaki çöküntü ve dejenarasyon da hızla gelişir. Her üçünün de ortak noktası, müminleri inciten, müminler arasındaki tesanüt ve dayanışmayı zedeleyen, sevgi, şefkat ve merhameti azaltan davranışlar olmasıdır. Tümü de çirkin alışkanlıklardır. Bu kötü davranışların aslında ne kadar rahatsızlık veren hareketler olduğu ayetteki gıybetle ilgili benzetmeden de anlaşılabilir. Ayrıca bir başka ayette de 'arkadan çekiştirenler' hakkında Allah (cc)'ın büyük bir uyarısı yer almaktadır. Ayetlerde şöyle buyrulmuştur:
``Arkadan çekiştirip duran, kaş göz hareketleriyle alay eden her kişinin vay haline...`` (Hümeze Suresi, 1-3)
Ayette geçen kusurlar içinde dikkat edilmesi gereken bir diğer tavır da "zanda bulunmamak"tır. Zan, kalpte beliren ve açığa vurulmadıkça müminin yalnız kendisinin tespit edip önlem alabileceği bir olaydır. Bu nedenle müminlerin son derece titiz olması gereken bir durumdur. Eğer mümin gereken titizliği göstermeyip, gaflete dalarsa, kendi kendine düşünürken ayette günah sayılan birçok kötü zanda bulunabilir. Dolayısıyla müminin yalnızca tavırlarında değil, niyetinde, duygu ve düşüncelerinde de hep salih olmaya özen göstermesi gerekmektedir. Müminin diğer iman eden kardeşleri hakkındaki düşünceleri hep hüsn-ü zan (güzel zan) çizgisi içinde olmalıdır. Bu da müminlerin birbirleri hakkında her zaman olumlu düşünmeleri anlamına gelir. Böylece iman edenlerin tesanüdünü engelleyebilecek faaliyetlere karşı da çok güçlü bir manevi engel sağlanmış olur.
Samimi olarak iman eden bir kimsenin davranışları örnek, kalbi ise tertemiz olmalıdır. Müminin aklından geçirdikleri ve hissettikleri Allah (cc)'ın sınırlarını aşmamalıdır. Kuran'ın ve Peygamber Efendimiz (sav)'in sünnetinin rehberliğinde duygu ve düşüncelerini terbiye eden insan ise şüphesiz en doğru yola ulaşır.
Saffat Suresi'nin 171-173. ayetlerinde ahir zaman ve Hz. Mehdi (a.s.)'a işaretler vardır
ANDOLSUN, GÖNDERİLEN KULLARIMIZA (ŞU) SÖZÜMÜZ GEÇMİŞTİR: “GERÇEKTEN ONLAR, MUHAKKAK NUSRET (YARDIM VE ZAFER) BULACAKLARDIR. VE HİÇ ŞÜPHESİZ; BİZİM ORDULARIMIZ, ÜSTÜN GELECEK OLANLAR ONLARDIR.” (SAFFAT SURESİ, 171-173) |
1.
ANDOLSUN, GÖNDERİLEN KULLARIMIZA (ŞU) SÖZÜMÜZ GEÇMİŞTİR: “GERÇEKTEN ONLAR, MUHAKKAK NUSRET (YARDIM VE ZAFER) BULACAKLARDIR. |
Ayetin bu bölümünde Allah elçi olarak gönderdiği peygamberlere mutlaka Allah katından yardım göreceklerine ve mutlaka dini tebliğlerinde başarı elde edeceklerine dair söz verdiğini bildirmektedir. Bu söz, Allah'ın iman edenlere vaad ettiği çok önemli bir sırdır. Allah ayetinde Muhakkak ifadesiyle de bu yardım ve zaferin hiç kaçınılmaz şekilde müslümanların olduğunu vurgulamaktadır. Ayetin bu kısmı hem insanlık tarihi boyunca Allah'ın elçi olarak gönderdiği peygamberlere, müceddidlere, veli şahıslara bakarken hem de Ahir zamanda zuhur edecek ve İslam ahlakını tüm dünyada hakim edecek olan Hz. Mehdi (a.s.)’a işaret etmektedir.
Peygamberimiz (s.a.v.)’in rivayetlerinde Hz. Mehdi (a.s.)’ın Ahir zamanda tüm inkarcı ateist felsefelere, Darwinist ve materyalist düşünceye karşı büyük bir üstünlük sağlayacağı, Müslümanlara Kuran'la, Hıristiyanlara İncil’le, Musevilere ise Tevrat’la tebliğ yapacağı, ve dünyanın dört bir yanında manevi fetihlerde bulunarak İslam ahlakını hakim edeceği bildirilmektedir.
2.
... VE HİÇ ŞÜPHESİZ; BİZİM ORDULARIMIZ, ÜSTÜN GELECEK OLANLAR ONLARDIR.” |
Allah ayetin son bölümünde müslümanların her ne olursa olsun mutlaka inkarcı sistemlere, düşüncelere, yönetimlere ve güçlere karşı galip geleceklerini bildirmektedir. Bu sonuç Allah'ın değişmez bir Adetullahıdır. Bakara Suresi’nin 249. ayetinde Allah “..."Nice küçük topluluk, daha çok olan bir topluluğa Allah'ın izniyle galip gelmiştir; Allah sabredenlerle beraberdir." şeklinde bildirerek müslümanlar sayıca, imkanca, güççe daha az ve zayıf görünseler bile Allah'ın mutlaka onları inkar edenlere karşı galip getireceğini bildirmektedir.
Tam ayete mutabık olarak Ahir zamanda zuhur edecek olan Hz. Mehdi (a.s.) da Peygamberimiz (s.a.v.)’in hadislerinde açık bir şekilde bildirdiği gibi 313 gibi çok az sayıdaki bir Müslüman topluluğunun yardımı ile İslam ahlakını yeryüzünde hakim edecektir.
Çok az sayıda müslüman Hz. Mehdi (a.s.)’a tabi olacak, onunla birlikte inkar edenlere karşı fikri bir mücadele sürdüreceklerdir. Üstad Said Nursi Hazretleri Mehdi cemaatinin bu yönüne şöyle dikkat çekmiştir:
... Bu vazifenin istinad ettiği kuvvet ve manevi ordusu, yalnız ihlas ve sadakat ve tesanüd (dayanma) sıfatlarına tam sahip olan bir kısım şakirdlerdir. Ne kadar da az da olsalar, manen bir ordu kadar kuvvetli ve kıymetli sayılırlar."(Emirdağ Lahikası, 259) |
Üstad Emirdağ Lahikası’nda, Hz. Mehdi (a.s.)’a tabi olan kişilerin çok az sayıda olmalarına rağmen sahip oldukları ihlas, sadakat ve tesanüt özellikleriyle son derece güçlü ve etkili olacaklarını ve tüm dünyada İslam ahlakının hakimiyetine vesile olacaklarını1 ifade etmiştir.
Hz. Mehdi (a.s.) ve ardından nüzul edecek olan Hz. İsa (a.s.)’ın birlikte yaşayıp görev yapacakları içinde bulunduğumuz bu çağda, güzel ahlak tam anlamıyla hakim olacak ve tüm insanlar din ahlakını içlerinden gelerek yaşayacaklardır. Allah ayetinde;
Allah'ın yardımı ve fetih geldiği zaman, ve insanların Allah'ın dinine dalga dalga girdiklerini gördüğünde, hemen Rabbini hamd ile tesbih et ve O'ndan mağfiret dile. Çünkü O, tevbeleri çok kabul edendir. (Nasr Suresi, 1-3)
şeklinde bildirerek Hz. Mehdi (a.s.) ve Hz. İsa (a.s.) dönemi olan Ahir zamana da işaret etmiş ve Ahir zamanda insanların akın akın Allah’ın hak dinine gireceklerine yani çok sayıda insanın iman edeceğine işaret etmiştir.
1.Hz.Mehdi materyalizm, ateizm ve Darwinizm gibi temeli Allah’ı inkar etme üzerine kurulmuş olan dinsiz akımları tam anlamıyla etkisiz hale getirerek insanların imanını kurtaracaktır. (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s. 9), (Emirdağ Lahikası, s. 259)
Evrimin çıkmazlarından evrende var olan bilgi
Evrende, hangi sistemi veya hangi canlıyı inceleseniz, kusursuz bir tasarım ve muhteşem bir sanat ve planla karşılaşırsınız. Hücrenin çekirdeğinde yer alan DNA'dan, Güneş Sistemi'nde yer alan gezegenlerin dizilimine kadar herşeyde muazzam bir organizasyon ve hesap vardır. Her varlığın ve her sistemin çok üstün bir Akıl ve çok büyük bir bilgi ile var edildiği son derece açıktır. Bu ise, herşeyin rastlantılar sonucunda oluştuğunu ve sadece maddeden ibaret olduğunu iddia eden evrim teorisini ve materyalizmi açıkça çökerten bir gerçektir. Evrim teorisi ve materyalizm bu kusursuz düzen ve tasarımı rastlantılarla açıklayamazken, açıklayamadığı önemli bir konu da evrende var olan bilgidir.
Canlılığın yapıtaşı olan hücreyi ele alalım. Hücre gibi büyük çapta organize hareket gösteren, yüksek ve karmaşık yapılı bir sistemi tarif edilmek için çok fazla bilgiye ihtiyacı vardır. Bu açıklamayı şöyle bir örnekle daha anlaşılır hale getirebiliriz. Bilindiği gibi, her canlı hücresinde, o canlı ile ilgili tüm bilgilerin bulunduğu DNA olarak adlandırılan bir bilgi bankası bulunmaktadır. Yüksek organizmaların sahip oldukları bilgi, yaklaşık bir milyar bit'tir ve bu da bin ciltlik küçük bir kütüphanedeki harflerin dizilişine denktir. Benzer şekilde, insan beynindeki bilgi içeriği bitlerle ifade edildiğinde 1014 bit'tirki, bu da 20 milyon ciltlik ansiklopediyi doldurur.Peki bu milyonlarca ciltlik ansiklopediyi dolduracak kadar büyük miktardaki bilginin kaynağı nedir? Evrim teorisi hayatın basit bir formdan evrimleştiğini iddia eder, ancak öncelikle cevaplaması gereken hayatın bilgisinin nasıl meydana geldiğidir? Ama evrim teorisi bu soruya kesinlikle tutarlı bir cevap verememektedir.
Evrim teorisi ve materyalist felsefe var olan herşeyin sadece madde olduğunu iddia eder. Madde dışında hiçbir şeyin varlığını kabul etmez. Oysa bilgi kesinlikle maddeye indirgenemez. Bunu şöyle bir örnekle açıklayalım.Örneğin bir kitabın kaynağını düşünelim. Bir kitap, kağıttan, mürekkepten ve içindeki bilgiden oluşur. Dikkat edilirse, kağıt ve mürekkep maddesel birer unsurdurlar. Kaynakları da yine maddedir: Kağıt selülozdan, mürekkep ise çeşitli kimyasallardan yapılır. Ama kitaptaki bilgi, maddesel bir şey değildir ve maddesel bir kaynağı olamaz. Her kitaptaki bilginin kaynağı, o kitabı yazmış olan yazarın zihnidir. Dahası bu zihin, kağıt ve mürekkebin nasıl kullanılacağını da belirler. Bir kitap, önce o kitabı yazan yazarın zihninde oluşur. Yazar zihninde mantıkları kurar, cümleleri dizer. Bunları ikinci aşamada maddesel bir şekle sokar. Yani bir daktilo ya da bilgisayar kullanarak zihnindeki bilgiyi harflere dönüştürür. Sonra da bu harfler matbaaya girerek kağıt ve mürekkepten oluşan kitaba dönüşürler.Buradan da şu genel sonuca varabiliriz: "Eğer bir madde bilgi içeriyorsa, o zaman o madde, sözkonusu bilgiye sahip olan bir akıl tarafından düzenlenmiştir. Önce bir akıl vardır. O akıl sahip olduğu bilgiyi maddeye dökmüş ve ortaya bir tasarım çıkarmıştır."
Bu noktada materyalizmin iddiasını düşünelim: Acaba DNA'daki bilgi, materyalistlerin iddia ettikleri gibi, maddeye indirgenebilir mi? Ya da bir başka deyişle, DNA'nın sadece bir madde yığını olduğu ve içerdiği bilginin de maddenin rastgele etkileşimleri ile ortaya çıktığı kabul edilebilir mi?20. yüzyılda yapılan bütün bilimsel araştırmalar, bütün deney sonuçları ve bütün gözlemler, bu soruya kesinlikle "hayır" cevabı verilmesi gerektiğini göstermektedir. Alman Federal Fizik ve Teknoloji Enstitüsü'nün yöneticisi Prof. Dr. Werner Gitt, bu konuda şunları söyler:
Bir kodlama sistemi, her zaman için zihinsel bir sürecin ürünüdür. Bir noktaya dikkat edilmelidir; madde bir bilgi kodu üretemez. Bütün deneyimler, bilginin ortaya çıkması için, özgür iradesini, yargısını ve yaratıcılığını kullanan bir aklın var olduğunu göstermektedir... Maddenin bilgi ortaya çıkarabilmesini sağlayacak hiçbir bilinen doğa kanunu, fiziksel süreç ya da maddesel olay yoktur... Bilginin madde içinde kendi kendine ortaya çıkmasını sağlayacak hiçbir doğa kanunu ve fiziksel süreç yoktur.
Werner Gitt'in sözleri, aynı zamanda, son 20-30 yıl içinde gelişen ve termodinamiğin bir parçası olarak kabul edilen "Bilgi Teorisi"nin vardığı sonuçlardır. Bilgi teorisi, evrendeki bilginin yapısını ve kökenini araştırır. Bilgi teorisyenlerinin uzun araştırmaları sayesinde varılan sonuç ise şudur: "Bilgi, maddeden ayrı bir şeydir. Maddeye asla indirgenemez. Bilginin ve maddenin kaynağı ayrı ayrı araştırılmalıdır."
Kuşlardaki kusursuz tasarım
Türk-İslam Birliği’nde Kan ve Irk Üstünlüğü Değil, Ahlak Üstünlüğü Vardır
Irkçılığın insanlığa sadece kan ve acı getiren bir ideoloji olduğu çok açıktır. 20. yüzyılın tarihi bu gerçeğin bir ispatı sayılabilir. Ancak bu gerçeğe karşın dünyanın pek çok yerinde hala ırkçılığa sempati duyan insanlar vardır. Günümüzde neo-Naziler, holiganlar gibi farklı isimler altındaki faşist ve ırkçı örgütlenmeler giderek yayılmaktadır. Bu faşist çetelere karşı alınan adli tedbirler ise tek başına etkili olmamakta, İngiltere ve Almanya gibi güçlü devletler dahi bu grupları etkisiz hale getirememektedirler. Çünkü kullandıkları yöntem yanlıştır. Din ahlakından tamamen uzak yetiştirilmiş, kendisini ve diğer insanları hayvan gibi gören aşırı sorumsuz, başıboş ve saldırgan insanları dizginlemek, onlara hakim olmak, onları zaptetmek neredeyse imkansızdır. Bugün birçok ülkede hala devam eden bu saldırganlığı ve terörü engellemenin yolu, insanlara faşizmin kökeni olan dinsiz veya pagan ideolojilerin değil, Allah’ın emrettiği güzel ahlakın aşılanmasıdır.
Faşizm ve ırkçılık barışa, dostluğa, kardeşliğe, uzlaşmaya ve sevgiye karşıdır. Din ahlakının özünü ise bu gibi güzel ahlak özellikleri oluşturur. Dolayısıyla faşizm dinle tam anlamıyla çelişen bir ideolojidir. Çünkü faşizmin temeli ırkçılığa dayalıdır. Faşistler daima kendi ırklarının, milletlerinin diğerlerinden üstün olduğu iddiasıyla yola çıkmışlar, üstelik bu iddiaya dayanarak diğer milletlerin toprakları ve malları üzerinde hak iddia etmişlerdir. Bu ırkçı iddia çok sayıda savaşın, çatışmanın, katliamın, “etnik temizliğin” çıkış noktasıdır. Oysa Kuran’a göre üstünlük ırka, renge ya da diğer başka bir özelliğe göre değil Allah’a yakınlığa, inanç ve ahlaka bağlıdır. Bu gerçek Kuran’da şöyle bildirilir:
“Ey insanlar, gerçekten, Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah Katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk ya da soyca değil) takvaca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah, bilendir, haber alandır.” (Hucurat Suresi, 13)
Müslümanların birleşip zulmü durdurması gerekirken Hristiyanlardan yardım bekleniyor.