Güzel bir söz ve bağışlama, peşinden eziyet gelen bir sadakadan daha hayırlıdır. Allah hiçbir şeye ihtiyacı olmayandır, yumuşak davranandır. (Bakara Suresi, 263)
Rabbim bana dokuz şey emretti: Gizli halde de aleni halde de Allah'tan korkmamı, öfke ve rıza halinde de adaletli söz söylememi, fakirlikte de zenginlikte de iktisat yapmamı, benden kopana da sıla-ı rahim (dostluk) yapmamı, beni mahrum edene de vermemi, bana zulmedeni affetmemi, susma halimin tefekkür olmasını, konuşma halimin zikir olmasını, bakışımın ibret olmasını, marufu (doğru ve güzel olanı) emretmemi. (Kütüb-i Sitte, Muhtasarı Tercüme ve Şerhi, Prof. Dr. İbrahim Canan, 16. cilt, Akçağ Yayınları, Ankara, s. 317)
Her güzel huylu insanın, mutlaka düşmanları olur. Her güzel ahlaklı insanın düşmanı olur. İblisler onun karşısına dizilirler, onun moralini bozmaya, kızdırmaya kalkarlar falan, o mümini açar. Müminin böyle şevkini, heyecanını, azmini, güzel ahlaka olan isteğini daha da biler ve bereketini arttırır, nur getirir mümine. Eğer onlar olmazsa, gıdan eksik olur. Yani onlarla mümin güçlü buluyor, münafığa ihtiyacı vardır, aşağılık adamlara da müminin ihtiyacı vardır. Onlarla kıyaslar kendini, güzelliğini daha çok güzel görür. Ayna gibi yani değil mi? Çünkü, mesela bir elması alsak, kumların arasına atsak, elmas parçasını, hadi bul desek, bulamazsın, kaybolur. Siyah bir kadifenin üzerine elması koyarsın, yukarıdanda bir ışık verirsin, cayır cayır parlar. Bakarsın, dersin bu çok yüksek kıratta bir elmas, değil mi, çok kaliteli bir elmas. Neye göre? O siyah kadifeden dolayı. Karanlığın içinde, aydınlık çok güzel görülür, karanlıkta ışık çok güzel görünür. Onun için seni saran karanlıklar, senin nurunu arttırır, değerini arttırır. (7 Ocak 2010 tarihli Çay TV ve Kahramanmaraş Aksu TV)
Müslümanlara manevi destek çok önemlidir.
Peygamberimiz (sav) 'in zorluklar karşısındaki güzel sabrı
Hz. Muhammed (sav), peygamberliği boyunca türlü zorluklarla karşılaşmıştır. Kavminden inkâr edenler ve müşrikler ona karşı son derece incitici sözler söylemişler, hatta büyücülük ve delilik gibi ithamlarda bulunmuşlardır. Bazıları da Peygamberimiz (sav)'i öldürmek dahi istemiş ve bunun için planlar kurmuşlardır. Buna rağmen, Peygamberimiz (sav) her kültürden ve karakterden insanı eğitmeye, onlara Kur'an'ı, dolayısıyla güzel ahlakı, güzel tavrı öğretmeye çalışmıştır.
Kur'an ayetlerinde bildirildiği gibi, bazı kişiler en temel görgü kurallarından dahi habersiz oldukları için Peygamberimiz (sav) gibi ince düşünceli, üstün ahlaklı bir insana sıkıntı verici tavırlarda bulunabileceklerini düşünmemişlerdir. Peygamberimiz (sav) ise tüm bunlara karşı büyük bir sabır göstermiş, her durumda Allah'a yönelerek Allah'ın yardımını istemiş ve mü'minlere de sabrı ve tevekkülü tavsiye etmiştir.
Allah, Kur'an'da Peygamber Efendimiz (sav)'e birçok ayeti ile, inkâr edenlerin söylediklerine karşı sabırlı olmasını şöyle tavsiye etmektedir:
Öyleyse sen, onların dediklerine karşılık sabret ve Rabbini güneşin doğuşundan önce ve batışından önce hamd ile tesbih et. (Kaf Sûresi, 39)
Onların sözleri seni üzmesin. Şüphesiz 'izzet ve gücün' tümü Allah'ındır. O, işitendir, bilendir. (Yunus Sûresi, 65)
Andolsun, onların söylemekte olduklarına karşı senin göğsünün daraldığını biliyoruz. (Hicr Sûresi, 97)
Şimdi onların: "Ona bir hazine indirilmeli veya onunla birlikte bir melek gelmeli değil miydi?" demeleri dolayısıyla göğsün daralıp sana vahyolunanlardan bir kısmını terk mi edeceksin? Sen yalnızca bir uyarıcısın. Allah her şeye vekildir. (Hud Sûresi, 12)
Peygamberimiz (sav)'in nelere sabır göstererek üstün bir ahlak sergilediğini düşünen mü'minlerin, karşılaştıkları olaylarda kendilerine O'nu örnek almaları gerekir. Örneğin nefislerine ters düşen en küçük bir olayda ümitsizliğe kapılanlar, en küçük bir itirazda tahammülsüzlük gösterenler, din ahlakını anlatmaktan vazgeçenler ya da yaptıkları ticarette başarısız olunca mutsuz olanlar, bu tavırlarının Allah'ın Kitabı'na ve Peygamberimiz (sav)'in sünnetine uygun olmadığını bilmelidirler. İman edenler, her olayda sabır gösterip, Allah'ı vekil tutup O'na hamd ederek, Peygamberimiz (sav) gibi üstün bir ahlak göstermeli ve Rabbimiz'in rızasını, rahmetini ve cennetini ummalıdırlar.
Kehf Suresi Peygamberimizin Dikkat Çektiği Bir Suredir
Kuran'da aktarılan geçmiş kavimlere dair kıssalar da insanlara pek çok konuda yol göstericidir. Peygamberlerin hayatları, kavimlerine yaptıkları tebliğler ve uygulamaları iman edenler için birer örnektir. Bunun yanı sıra Kuran'da geleceğe dair işaretler ve müminlerin üzerinde düşünmesi gereken bazı sırlar da vardır. Kehf Suresi bunlardan bir tanesidir.
Kehf Suresi Peygamberimiz Hz. Muhammed'in ve pek çok İslam aliminin dikkat çektiği bir suredir. Kehf Suresi'nde aktarılan Kehf ve Rakim Ehli'nde, Hz. Musa ve ilim sahibi kişi ile ilgili olaylarda ve Hz. Zülkarneyn kıssasında pek çok sırlar ve ahir zamana işaret eden birçok ifadeler bulunmaktadır.
Kehf Suresi'nin ahir zamanla bağlantısı bulunduğuna dair Peygamberimiz (sav)'in pek çok hadisi mevcuttur. Bu hadislerden bazıları şu şekildedir:
Nevvas b. Seman el-Kilabi'den (ra) rivayet edilmiştir.
“Sizden kim Deccal'e yetişirse Kehf Suresi'nin evvelini onun üzerine okusun. Bu surenin sonu Deccal'ın fitnesinden kurtuluşunuzdur.” (Sünen-i Ebu Davud, 5/121)
Ebu Ümame el-Bahili'den rivayet edilmiştir.
“... kim onun (Deccal'in) cehenneminin belasına uğrarsa Allah'tan yardım dilesin ve Kehf Suresi'nin ilk ayetlerini okusun ki ateş İbrahim (as)'a olduğu gibi bu ateş de o kimseye soğuk ve selamet olsun.” (Sünen-i İbni Mace Tercemesi ve Şerhi, Haydar Hatipoğlu, Kahraman Yayınları, c. 10, s.332)
“... Her kim Deccal'in ateşi ile ibtila ve imtihan edilirse Allah'tan yardım istesin ve Kehf Suresi'nin baş tarafındaki ayetleri okusun. Bu suretle Deccal'in ateşi ona karşı soğuk ve selamet olur.” (Ölüm-Kıyamet-Ahiret ve Ahir Zaman Alametleri, İmam Şa'rani, Bedir Yayınevi, s.494)
Darwinizm’in Bilim Dışı Formülü : Bol Çamurlu Su + Uzun Zaman + Bol Tesadüf= Medeniyet
Evrim teorisi söz konusu olduğunda pek çok kişi, bunun, bilimsel bir mesele olduğunu ve bilim adamları kadar bilgi sahibi olmayanların Darwinizm'i anlamalarının imkansız, üzerinde tartışmalarının da yersiz olduğunu zanneder. Nitekim Darwinistler de bu yanlış düşünceyi teşvik etmek için, Latince kelimeler ve halkın geneli tarafından bilinmeyen bilimsel terimler kullanır, karmaşık anlatımlar yapar, sık sık demagojiye başvurur ve içi boş sloganlar kullanarak bilimsel bir konudan bahsediyorlarmış izlenimi uyandırırlar.
Oysa Darwinizm'in temel iddiası tamamen bilim dışıdır ve bu iddiadaki mantık sefaleti, ilkokul çağındaki çocukların dahi anlayabileceği kadar açıktır. Sözde ilkel dünya ortamında, çamurlu bir su birikintisinin içinde, nasıl olduğu asla açıklanamayan bir şekilde ilk hücre meydana gelmiş, daha sonra tesadüfler bu hücreden hayvanları, bitkileri, insanları ve medeniyetleri meydana getirmiştir. Yani tüm insanlık ve medeniyet, bütün bitki ve hayvan alemi, sözde, bol miktarda çamur, uzun zaman ve bol bol tesadüfün eseridir.
"Tesadüfler, bir bataklığın içinden medeniyetleri meydana getirdi", gibi bir hikayeye inanabilmek için ya akıl zayıflığı içinde olmak ya da kavrama ve düşünme yeteneğinden tamamen yoksun olmak gerekir.
Açıkça bir mantık çöküntüsü içinde olan Darwinistlere göre, her biri şuursuz olan bu maddeler, akıl ve vicdan sahibi, düşünen, seven, merhamet eden, muhakeme yeteneğine sahip, tablolar ve heykeller yapan, senfoniler besteleyen, romanlar yazan, gökdelenler inşa eden, atom reaktörleri kuran, hastalıkların sebebini bulan ve şifaya vesile olacak ilaçlar üreten, siyaseti yönlendiren insanları meydana getirmiştir. Yeterince zaman geçince, çamurlu suyun içinden tesadüfler sonucunda, aslanlar, kaplanlar, tavşanlar, geyikler, filler, kediler, köpekler, kelebekler, sinekler, timsahlar, balıklar, kuşlar çıkmıştır.
Yine aynı çamurdan, birbirinden farklı koku ve lezzetleriyle çeşit çeşit meyveler ve sebzeler, portakallar, çilekler, muzlar, elmalar, üzümler, domatesler, biberler; eşsiz görünümleriyle çiçekler ve diğer bitkiler çıkmıştır.
Kısaca, Charles Darwin'den bugüne sayısız evrimci makalede, kitapta, filmde, gazete haberlerinde, dergi yazılarında, televizyon programlarında anlatılan masal, bataklığın içinden tesadüfen ortaya çıkan canlılığın senaryosundan ibarettir. Yani, siz bir Darwiniste "Bu medeniyet nasıl oluştu?", "Bu kadar farklı canlı türü nasıl meydana geldi?", "İnsan nasıl var oldu?" gibi sorular yönelttiğinizde, size vereceği cevabın özü şudur: Tesadüfler, bir bataklığın içinden tüm bu sayılanları, zaman içinde meydana getirdi.
Kuşkusuz böyle bir hikayeye inanabilmek için ya akıl zayıflığı içinde olmak ya da kavrama ve düşünme yeteneğinden tamamen yoksun olmak gerekir. Ama asıl şaşırtıcı olan, böylesine akıl ve mantık dışı bir teorinin yıllar boyunca destek görmesi, bilimsellik kılıfı altına gizlenerek sürekli telkin edilmesidir.
Darwinizm, dünya tarihinin en kapsamlı ve en hayret verici aldatmacası olarak tarihe geçmiştir. Milyarlarca insanın adeta hipnoza girmiş gibi bu aldatmacaya kapılmış olması, tüm mantık dışı iddialarına rağmen Darwinizm'den etkilenmesi ise aslında mucizevi bir durumdur. Bugüne kadar evrim teorisine dünya genelinde verilen destek ve bu masalın böylesine kabul görmesi, şeytanın insanlığa bir oyunudur. Şeytan, büyük bir kitleyi Darwinizm'i öne sürerek yönlendirmektedir.
Çok yakın tarihe kadar, kimse şeytanın bu oyununu bozmaya, insanlara gerçeği göstermeye cesaret edememiştir. Ancak içinde bulunduğumuz yüzyılda şeytanın bu oyunu, artık tamamen bozulmuştur. Bu aldatmacanın cevabı çok detaylı olarak anlatılmış, toplumlar bu konuda tam anlamıyla bilinçlenmiştir. Allah'ın izniyle, Darwinizm'in çöküşü, durdurulması mümkün olmayan bir noktaya gelmiştir. Nitekim, Darwinist dünya imparatorluğunda yaşanan paniğin asıl sebebi de budur.
Patlamadaki muhteşem denge
Allah her olayı İslam ahlakını dünyaya hakim etmek için özel olarak yaratır
İslam dünyasının bulunduğu coğrafya, en Batı’da Afrika’nın Atlas Okyanusu kıyılarında yer alan Fas’a ve Moritanya’ya kadar uzanır. En Doğu’da ise Pasifik Okyanusu kıyılarındaki Endonezya’ya kadar varır. Bu büyük coğrafyada yaşayan farklı milletlerden yaklaşık 1,5 milyar Müslümanın büyük bölümü, son iki yüzyıl içinde, sırf “Müslüman” oldukları için, çeşitli saldırı, baskı, terör ve hatta katliamlarla yüzyüze kalmıştır. Çünkü pek çok Müslüman, Müslüman olmayan veya Müslüman olduğunu söylediği halde aldığı Darwinist materyalist eğitim nedeniyle İslam ahlakından uzak yaşayan bazı yönetimlerin hakimiyeti altında yaşamak zorunda bırakılmıştır. Ancak İslam dünyasının yaşadığı tüm bu olumsuz gibi görünen olaylar ve zorlukları Yüce Allah İslam dinini dünyaya hakim etmek için bir hikmet üzere yaratmıştır.
“Şüphesiz Allah, Kendi yolunda, sanki birbirlerine kenetlenmiş bir bina gibi saf bağlayarak çarpışanları sever.” (Saff Suresi, 4) ayetinde haber verildiği gibi Allah, Kuran’da Müslümanları tek bir millet, tek bir topluluk olarak kabul eder. Dünyanın herhangi bir yerinde bir Müslümana zarar geldiği zaman ayetin hükmüne göre bu duruma karşı bütün Müslümanlar ittifak etmek durumundadırlar. Bu farz ve muhkem olan bir Kuran ayetidir. Ayrıca bu ayet Müslümanların birlik olmasının ve İttihad-ı İslam’ın farziyetinin önemine de dikkat çeker.
Müslümanlar Darwinizm ve materyalizmin getirdiği zararları önleme konusunda ittifak sağlamak için topyekün birbirlerine kenetlendiklerinde, Allah’ın izniyle yeryüzünden fitne kalkar. Allah bir ayette Müslümanların birlik olmamaları durumunda yeryüzünde büyük bir fitne olacağı gerçeğini şöyle bildirir:
“İnkar edenler birbirlerinin velileridir. Eğer siz bunu yapmazsanız (birbirinize yardım etmez ve dost olmazsanız) yeryüzünde bir fitne ve büyük bir bozgunculuk (fesat) olur.” (Enfal Suresi, 73)
Unutulmamalıdır ki; Allah’ın Müslümanların birlik olmalarını emrettiği ayetler “namaz kılınması veya oruç tutulmasını” farz kıldığı ayetler kadar açıktır. Bu ayetlerde (Allah’ı tenzih ederiz) Allah “bir kısmınız namaz kılın, bir kısmınız kılmayın” veya “bir kısmınız oruç tutun bir kısmınız tutmayın” şeklinde emretmez. Ayetler tüm Müslümanlar için geçerlidir. “Birlik olun” emri de bu şekilde tüm Müslümanlar içindir. Üstelik Allah’ın “Birlik olun” emri sadece Müslümanlara yapılan zulüm ve baskıları kapsamaz, Müslümanlar kendi ülkelerinde yaşayan Hristiyan ve Musevileri hatta müşrikleri de korumakla mükelleftirler. Bu gerçek ayette şöyle bildirilir:
“Eğer müşriklerden biri, senden ‘eman isterse’, ona eman ver; öyle ki Allah’ın sözünü dinlemiş olsun, sonra onu ‘güvenlik içinde olacağı yere ulaştır.’ Bu, onların elbette bilmeyen bir topluluk olmaları nedeniyledir.” (Tevbe Suresi, 6)
İttihad-ı İslam çatısı altında Kürt kardeşlerimiz çok büyük bir hürriyet ve konfor içinde yaşayacaklardır.