İyiliği emretmek Kuran ahlakına göre karşı tarafın herşeyden önce Allah'ı tanımasına, O'nu çok sevmesine, O'ndan sakınmasına ve kesin bir gerçek olan ahiret gününde hayatı boyunca sergileyeceği amellerinden sorguya çekileceğini kavramasına vesile olacak şekilde hakkı tavsiye etmektir. Bir mümin Allah`ın izniyle ancak bu şekilde iman etmeyen bir kişinin vicdanını harekete geçirmiş, onu Kuran ahlakını yaşamaya teşvik etmiş ve bu üstün ahlakın yayılması için çaba harcamış olur. Gerçek iyilik budur. Çünkü bu, karşı tarafın dünyada ve ahirette en güzel hayatı yaşamasını sağlayacak ve onun sonsuz bir azaptan kurtulmasına vesile olacaktır.
Kötülükten men etmek ise; kişinin şeytana uymasını engellemek, nefsinin bencil tutkularından arınmasını sağlamak, onu samimiyetsizlikten, ikiyüzlülükten, kibirden, Allah'a karşı büyüklenmekten, vicdansızlıktan arındırmak ve Allah'ın razı olmayacağı bir tavra girmesini engellemektir. Allah, hakkı tavsiye eden müminlerin özelliklerini Kuran'da şöyle bildirmiştir:
"Bunlar, Allah'a ve ahiret gününe iman eder, maruf (iyi) olanı emreder, münker (kötü) olandan sakındırır ve hayırlarda yarışırlar. İşte bunlar salih olanlardır." (Al-i İmran Suresi, 114)
Müminler Her Zaman Karşılık Beklemeden Allah'a Çağırırlar
Allah'ın din ahlakını tebliğ etmeleri için gönderdiği peygamberler ve onların yolunu izleyen müminler; tarih boyunca insanları hesap gününe karşı uyarıp korkutacak, ahirete hazırlık yapmaya yöneltecek, onlara cennetin sonsuz güzelliğini müjdeleyecek ve güzel ahlakın yaşanmasını teşvik edecek güzel sözler söylemiş, kavimlerine bu yönde çağrılarda bulunmuşlardır. Her konuda olduğu gibi, insanları Allah'a çağırma konusunda da daima vicdanlarının sesini dinlemişledir. Koşullar ne olursa olsun gaflet içinde din ahlakından uzaklaşan ve sonu cehennemle bitecek bir yolda ilerleyen insanları Allah'ın bildirdiği hak dine davet etmekten vazgeçmemişlerdir. İnsanların her türlü direnmelerine, kibirli davranışlarına rağmen onları doğru yola iletmenin yollarını aramış, bu konuda ciddi bir çaba göstererek tarih boyunca tüm müminlere örnek olmuşlardır.
Ancak burada çok önemli bir noktayı belirtmekte yarar vardır: Müminler Allah'ın bu emrini yerine getirirlerken karşılarındaki insanlardan kendileri için hiçbir karşılık beklememişlerdir. Onlar için Allah'ın iyiliği emretme, kötülükten sakındırma emrini yerine getirirken önemli olan, karşılarındaki insanların bundan hoşnut kalması değil, Allah'ın kendilerinden razı olmasıdır. Bu yüzden güzel söz söyleyerek Allah'ın yoluna davet eden vicdanlı insanların bekledikleri hiçbir maddi çıkar, dünyevi bir talep yoktur. Amaçları yalnızca Allah'ın emrettiği bir ibadeti yerine getirmek ve salih kullardan olabilmektir. İnananların, diğer insanları Kuran ahlakına ve Allah'ın yoluna davet ederken gösterdikleri bu ihlaslı çabayı Allah Kuran'da şöyle bildirir:
"Sen şiddetle arzu etsen bile, insanların çoğu iman edecek değildir. Oysa ki sen buna karşı onlardan bir ücret de istemiyorsun. O, alemler için yalnızca bir 'öğüt ve hatırlatmadır." (Yusuf Suresi, 103-104)
Bediüzzaman Said Nursi de eserlerinde insanın kurtuluşunun ancak ihlas ile mümkün olacağını söylemiş, insanları sadece Allah'ın rızasını gözetmeye çağırmıştır:
"… Medar-ı necat (kurtuluş vesilesi) ve halas (kurtuluş), yalnız ihlastır. İhlası kazanmak çok mühimdir. Bir zerre ihlaslı amel, ağırlıklarla halis olmayana tercih edilir. İhlası kazandıran hareketlerdeki sebebi, sırf Allah'ın bir emri ve neticesi Allah'ın rızası olduğunu düşünmeli ve vazife-i İlahiyeye karışmamalı." (Risale-i Nur Külliyatı, Lemalar, s.133)
Tarih Boyunca Kavimlerini Hakka Çağıran Elçiler
Allah, tarih boyunca yaşamış olan tüm toplumlara Kendi İlahi mesajını iletecek Resuller yollamıştır. Her dönemde gönderilmiş olan bu elçiler, ulaşabildikleri bütün insanlara Allah'ın ayetlerini tebliğ etmiş, iyiliği emredip kötülükten sakındırmışlardır. Bu önemli görevlerini hiçbir karşılık beklemeden yerine getirmişlerdir.
Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) Allah'ın Belirlediği Kadere Tevekkül Etmeyi Hatırlatmıştır
Yüce Allah herşeyi bir kader üzerine yaratmıştır ve ve her insan hayatı boyunca Allah'ın belirlediği bu kaderi yaşar. Değerli Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) de, bu önemli gerçeği yaptığı tebliğlerde sık sık vurgulamıştır. Kavmine Allah'ın kendileri için yazdığının dışında hiçbir şeyle karşılaşmayacaklarını, bu nedenle her an yaşadıkları olaylarda Allah'a tevekkül ederek ecir kazanmalarını tavsiye etmiştir. Kuran`da bu gerçek şöyle haber verilmiştir:
"De ki: "Allah'ın bizim için yazdıkları dışında, bize kesinlikle hiçbir şey isabet etmez. O bizim mevlamızdır. Ve mü'minler yalnızca Allah'a tevekkül etmelidirler." (Tevbe Suresi, 51)
Hz. Musa Firavun'a Allah'ın Sonsuz Gücünü Tebliğ Etmiştir
Kuran'da Hz. Musa ile ilgili pek çok ayet bildirilir. Bu değerli peygamberimizin karşılaştığı olaylar, kavmine yaptığı tebliğ, sahip olduğu üstün ahlak, Allah'a olan imanı, teslimiyeti ve samimiyeti birçok ayetle müminlere haber verilmiştir. Bu ayetlerde bildirildiği üzere Hz. Musa ilk olarak -Allah'ın emri ile- kavmin başında bulunan Firavun'a tebliğ yapmıştır. Hz. Musa, kötü ahlakı nedeniyle büyük bir sapkınlık içinde bulunan ve çirkin bir cesaret göstererek Allah`a karşı büyüklenen (Yüce Allah`ı tenzih ederiz.) Firavun`a öncelikle herşeyin Yaratıcısının Allah olduğunu söylemiştir. Ardından da Allah'ın üstün sıfatlarını bildirerek Yüce Rabbimiz`in varlığını ve büyüklüğünü tebliğ etmiştir. Hz. Musa`nın hakkı tavsiye eden bu örnek tebliği Kuran ayetlerinde şöyle bildirilmiştir:
" (Ona gidip aynı şeyleri tekrarladıklarında, Firavun onlara) Dedi ki: "Sizin Rabbiniz kim ey Musa?" Dedi ki: "Bizim Rabbimiz, herşeye yaratılışını veren, sonra doğru yolunu gösterendir." (Firavun) Dedi ki: "İlk çağlardaki nesillerin durumu nedir öyleyse?" (Musa) Dedi ki: "Bunun bilgisi Rabbimin Katında bir kitaptadır. Benim Rabbim şaşırmaz ve unutmaz." (Taha Suresi, 49-52)