Terörizm, 20. yüzyılda toplumlara zulüm, acı, gözyaşı getirmiştir ve içinde bulunduğumuz yüzyılda da etkilerini artırarak sürdürmektedir. Dünyanın pek çok yerinde, terör eylemlerine karşı alınan adli tedbirler etkili olmamakta, güçlü devletler dahi terörü etkisiz hale getirememektedirler. Bunun sebebi kullanılan yöntemin yanlış olmasıdır.
Dinin getirdiği güzel ahlaktan tamamen uzak yetiştirilmiş, kendisini ve diğer insanları az gelişmiş hayvan türleri gibi gören, aşırı sorumsuz, başıboş ve saldırgan insanları dizginlemek, onlara hakim olmak, onları zaptetmek imkansızdır. Bugün birçok ülkede hala devam eden bu saldırganlığı ve zulmü engellemenin tek yolu insanlara İslam dininin getirdiği güzel ahlakın aşılanmasıdır.
Terör nedir?
"Terör" kavramının günlük lisanda kullanılan anlamından daha geniş bir kapsamı vardır.
Günümüzde Türkçe'deki terör kavramı, genellikle radikal ideolojik gruplar tarafından yürütülen silahlı mücadeleyi ifade etmektedir. Oysa terör kavramı, çok genel bir yaklaşımla, uzun süreli korku ve dehşet durumunu ifade etmede kullanılır. Ve terör, yoğun ve sistematik bir korkuyu ve bu korkuya neden olabilecek her türlü şiddet eylemini içerir. Bu nedenle, radikal ideolojik gruplar tarafından terör uygulanabildiği gibi, bir kişi ya da bir dikta rejimi tarafından da terör uygulanabilir. Ancak her durumda terörün yöneldiği hedef, dolaylı ya da doğrudan halkın kendisi olmaktadır.
Terörün amacı
Terör örgütlerinin amaçları örgütlerin faaliyette bulundukları ülkelere ve kendilerini yönlendiren merkezlere bağlı olarak farklılık gösterebilmektedir. Fakat yaygın kabuller çerçevesinde terörizmin amacının; hedef alınan rejimi, sistemi, şiddet yolu ile yıkarak, yerine kendi ideolojisi doğrultusunda yeni bir yönetim tesis etmek olarak tanımlamak mümkündür.
Terör örgütleri, savundukları ideolojiye bağlı olarak, haksızlık ve zulüm yaptığını düşündükleri yönetim ve yöneticileri bertaraf etmeyi, böylece daha mutlu ve adaletli bir hayat tarzını amaç edindiklerini ileri sürmektedirler. Oysa bu hiç de gerçekçi bir yaklaşım değildir. Allah Bakara Suresi'nin ilk ayetlerinde, bu tür bir anlayışa sahip olanlar için şöyle buyurmaktadır:
"Kendilerine: "Yeryüzünde fesat çıkarmayın" denildiğinde: "Biz sadece ıslah edicileriz" derler. Bilin ki; gerçekten, asıl fesatçılar bunlardır, ama şuurunda değildirler." (Bakara Suresi, 11-12)
Dikkat edilecek olursa, terörü bir yöntem olarak benimseyenler, kimi zaman birbirlerine karşılıklı yarar sağlayacak bir ittifak içine girmektedirler. Çünkü terörü uygulayanlar, ellerindeki silahın kendilerine sağladığı bir takım "rant"ları elde etmektedirler. Bu noktada, artık idealler kaybolur. Terörün varlığının koruması bizzat bir amaç haline gelir.
Terörün psikolojisi ve yöntemleri
Bir terör örgütü, halkı kendi yanına çekebilmek için terör uygular: Elde edeceği korkunun kendisine güç vereceğini, bu güç sayesinde de halkı, ya da çoğu kez halkın bir bölümünü kendisine destekçi kılabileceğini hesaplar. Bu sözünü ettiğimiz terör türü, "terör" dendiğinde ilk anlaşılan şeydir ve genellikle "sol terör" olarak tanımlanır.
Ancak bir de Üçüncü Dünya ülkelerinde rastlanan ve dikta rejimleri tarafından uygulanan terör vardır. Aslında buradaki mantık, sol terördeki mantığın bir "makro" uygulamasından başka bir şey değildir. İktidarın sahibi olan kadro ya da diktatör, baskıcıdır; iktidarını sadece kendi şahsi çıkarına kullanmaktadır. Ve bu yüzden çeşitli toplumsal muhalefetlerle karşı karşıyadır. Bu durumda, sözkonusu dikta rejimi, muhalefetten daha güçlü olduğunu kanıtlamak için yine aynı formülü kullanır: Terör uygular ki, halk kendisinden korksun. Ve bu korku ona güç sağlasın.
Terörün başvurduğu temel yöntemler, gelişen ve değişen dünya koşulları ile birlikte, değişiklik göstermektedir. Özellikle gelişen teknolojiye bağlı olarak elde ettiği yeni imkan ve kabiliyetleri ile etkisini ve gücünü her geçen gün arttırmaktadır.
Teröre başvuran gruplar, eylem taktikleri ve yürüttükleri gizli faaliyetin bir gereği olarak, hedef seçimi ve eylem zamanı konusundaki insiyatiflerini kullanmada sınırsız davranabilmektedirler. Kullandıkları yöntemlerin çeşitliliği nedeniyle, terör eylemlerinin, zamanından önce haber alınarak önlenmesi veya faillerinin yakalanması güçleşmekte ve bu da terörün olumsuz etkilerini artırmaktadır.
Ayrıca teröristler, eylemlerinde kendilerini sınırlayan ahlaki veya insani engeller tanımadıklarından dolayı, gözü kara bir ruh hali içerisinde zalimce ve acımasızca hedeflerine yönelmektedirler.
Bu noktada terörün iki farklı stratejisi ya da başka bir deyişle eylem yöntemi ortaya çıkar:
Birincisi, tehlikeli gördükleri muhaliflerin ortadan kaldırılması ya da susturulmasıdır.
İkincisi ise, toplum üzerinde etki oluşturacağı kestirilen hedeflere yapılacak saldırılarla, toplumu istenen biçimde yönlendirmektir. Yani provokasyon...
Bu sebeple, kimi zaman önemli bir toplumsal figür öldürülür, kimi zaman da rastgele toplu cinayetler işlenir. Burada tek amaç, insan öldürmüş olmak değildir; ölenleri kullanarak toplumun düşüncesini değiştirmektir.
Kısacası, terör, hem şahıslar ve küçük terör örgütleri ve hem de istihbarat servisleri tarafından etkili bir yöntem olarak dünyanın dört bir köşesinde uygulanmaktadır. Amaçlar farklıdır, ama izlenen yöntem ortaktır.
Müslüman, terörün her türüne karşıdır
Terörizm, tabiatı itibarıyla, din ahlakının getirdiği sevgi, şefkat, merhamet, tevazu, yardımlaşma, kanaatkarlık gibi ahlaki erdemlere tamamen zıt bir yapı meydana getirmektedir. İlahi dinler tarafından lanetlenmiş olan "zalimlik" kavramı, terörizmin mayasında vardır ve bu zalimlik terör grupları tarafından sistemli olarak övülmekte, meşru gösterilmekte ve özendirilmektedir.
Öncelikle belirtilmesi gereken husus, bir Müslümanın hiç bir din, ırk ve etnik köken ayrımı yapmaksızın, her türlü terör, işkence ve zulme karşı olduğu gerçeğidir. Bir Müslüman , herhangi bir başka millete karşı gerçekleştirilen en ufak bir haksız saldırıyı tasvip etmez, aksine tel'in eder.
Kuran'da, yeryüzünde bozgunculuk çıkaranlar, insanlara zulmedenler, haksız yere cana kıyanlar lanetlenir. Kuran'da bildirilen bir İlahi hükme göre, "... Kim bir nefsi, bir başka nefse ya da yeryüzündeki bir fesada karşılık olmaksızın öldürürse, sanki bütün insanları öldürmüş gibi olur..." (Maide Suresi, 32). Dolayısıyla tek bir masum insanın dahi katli, asla küçümsenemeyecek bir suçtur.
Dahası Allah, insanların ırklarına, renklerine ve etnik kökenlerine göre değil, asıl olarak ahlaklarına göre değerlendirilmesi gerektiğini de bir ayetinde şöyle açıklar:
"Ey insanlar, gerçekten, Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler kıldık. Şüphesiz, Allah katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk ya da soyca değil) takvaca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah, bilendir, haber alandır." (Hucurat Suresi, 13)
Ayette geçen "tanışmanız için" ifadesi de, Allah'ın farklı ırklar veya etnik kökenler yaratmasının hikmetini açıklamaktadır: Hepsi de Allah'ın kulu olan farklı milletler veya kabileler, birbirleriyle tanışmalı, birbirlerinin farklı kültürlerini, dillerini, örflerini, yeteneklerini öğrenmelidir. Farklı ırk ve milletlerin bulunmasının amacı, çatışma ve savaş değil, kültürel bir zenginliktir.
Bu ayet ve Kuran'ın diğerayetlerinde de vurgulanan ahlak ve düşünce yapısı, bir Müslümanı ırkçılığa ve farklı dine mensubiyetten dolayı birine veya bir millete karşı düşman yapmaz, insanları buna göre değerlendirmekten kesin surette alıkoyar.
Gerçek şu ki, tüm dünyada yaşanan iç karışıklıklardan, şiddeti gün geçtikçe artan kanlı terör eylemlerinden insanlık olarak kurtulmak gerekmektedir. Bugün dünyanın her yerinde vicdan sahibi insanların lanetlediği terör belası, Allah'ın izniyle İslam dininin getirdiği güzel ahlakın, barışın, uzlaşmanın, sevgi ve şefkatin yerleşmesiyle tarihin derinliklerine gömülecektir.