|
Alçakgönüllülük ve kibir
Alçakgönüllülük, Kuran'da en çok üzerinde durulan konulardan biridir. Ayetlerde bildirildiğine göre, alçakgönüllü olmak imanın özelliğidir; buna karşı kibir ve büyüklenme ise ancak inkarcı ahlakın birer özelliğidir.
Alçak gönüllülüğün imanla, kibirin de inkarla özdeş olmasının nedeni, imanın akıl, inkarın ise akılsızlık getirmesidir. İmanlı olan insan kibirli olamaz. Çünkü sahip olduğu akıl ile Allah'ın farkına varır, O'nun herşeyi kontrol ettiğini anlar, Allah'ın yaratarak nimetlendirdiği aciz bir kul olduğunu bilir.
Aklını kullanan insan, herşeyde Allah'ın gücünü ve kendi aczini görecektir. Acizdir; karnı acıkmakta, hasta olmakta, acı çekmektedir. Bunların hiçbirine engel olamaz. Ne kendi kendisini yaratmıştır ne de ölüm vaktini bilmektedir. Üstelik yaşlanmasını da engelleyemez. Allah'ın verdiği aciz ve zayıf bir bedenle Allah'ın takdir ettiği bir sürede Allah'ın çizdiği kadere göre yaşayacak ve sonra toprağa gömülüp yine O'na dönecektir. İnsanın böbürlenecek, kibirlenecek hiçbir özelliği yoktur. Sahip olduğu güzel birtakım özellikleri de Allah ona vermiştir. İşte bu yüzden insan kibirlenmekle değil, şükretmekle sorumludur. Müminin Allah'a karşı hissettiği acizlik, tüm davranışlarına yansır ve alçak gönüllü bir insan olur.
Buna karşın inkarcılar akılsızlıklarından kaynaklanan boş bir gurur ve aldanış içindedirler. Allah'ı kavrayamadıkları için, kendilerini Allah'tan bağımsız, başına buyruk varlıklar sanırlar. Acizliklerini görmez, kabul etmek istemezler. Ellerinden geldiğince kendilerini övmeye, yüceltmeye çalışırlar. Sahip oldukları birtakım olumlu özelliklerin (zeka, şöhret, zenginlik, güzellik gibi) gerçek sahibi oldukları zannına kapılırlar; oysa herşeyi onlara Allah vermiştir ve istediği anda geri alabilir. İnkarcılar sahip oldukları özellikler nedeniyle gururlanırken, bir yandan da sahip olamadıkları nedeniyle komplekse kapılırlar. Allah'a teslimiyet, tevekkül, kanaat gibi kavramlardan habersiz olduklarından dolayı sürekli olarak ya aşağılık ya da büyüklük kompleksi içindedirler. Allah, Kuran'da, bu gibi insanların durumunu şöyle bildirir:
"Şüphesiz, kendilerine gelmiş bulunan hiçbir delil olmaksızın, Allah'ın ayetleri konusunda mücadele edenlere gelince; onların göğüslerinde kendisine ulaşamayacakları bir büyüklük (isteğin)den başkası yoktur. Artık sen Allah'a sığın. Şüphesiz O hakkıyla işiten, hakkıyla görendir." (Mümin Suresi, 56)
Bu konumdaki bir insan, kendi benliğini kendi gözünde o denli büyütür ki, başka bir şey görmez olur. Dünyadaki herşeyi kendi bencil isteklerini tatmin etmek için bir araç olarak algılar. Sürekli olarak kendini övme çabası içindedir. Acizliğini, hata yapabileceğini asla kabul etmez. Bu noktada din ahlakına karşı gelmiş olur. Çünkü dinin insana öğrettiği ilk şey, aciz bir kul olduğu gerçeğidir. Büyüklük hırsı nedeniyle kendi çarpık dünya görüşünü bırakıp dinin gösterdiği doğruları -vicdanen bildiği halde- kabul etmez. Allah, Kuran'da, böyle insanlardan şu şekilde söz eder:
"Vicdanları kabul ettiği halde, zulüm ve büyüklenme dolayısıyla bunları (ayetlerimizi) inkar ettiler. Artık sen, bozguncuların nasıl bir sona uğratıldıklarına bir bak." (Neml Suresi, 14)
Bir insanın vicdanının kabul ettiğini büyüklenmesi dolayısıyla reddetmesi, kişinin inkar etmesiyle iman etmesi arasındaki derin uçurumda büyüklenme faktörünün ne denli önemli olduğunu göstermektedir. Büyüklenme hissi insanın dünya ve sonsuz ahiret yaşamını bir anda acılara ve üzüntülere boğacak, sürekli sıkıntılı bir hayat geçirmesine neden olacak ve cehennemle noktalanacak bir tercihi yaptırabilmektedir. Dolayısıyla her insana düşen tevazulu bir insan olmak ve Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak için çalışmaktır. (Harun Yahya, Kuran'da Temel Kavramlar)
HAYY (Diri, herşeyi bilen ve herşeye gücü yeten)
İnsan acizdir ve ancak Allah'ın dilemesiyle birşeyler yapmaya güç yetirebilir. Nitekim insanın hayatının büyük bir bölümü bedeninin bakımı, temizliği gibi işlerle, neredeyse üçte biri de uykuyla geçer. Her ne kadar uykuya ayıracağı vakti başka şeyler yaparak geçirmek istese de, buna birkaç günden fazla dayanması mümkün değildir. Çünkü Allah insanı aciz bir varlık olarak yaratmıştır.
Tüm kainatın yaratıcısı olan Allah ise Hayy'dır. Daima diridir, her an herşeye hakimdir, herşeyi bilir, herşeye güç yetirir. Rabbimizi uyku ve uyuklama tutmaz ve Allah her türlü acizlikten münezzehtir. Allah'ın, insana pek çok acizlikler vermesinin hikmetlerinden bir tanesi, insanın bu eksikliklerini fark ederek yalnızca Kendisine kulluk etmesi ve yalnızca Kendisinden yardım dilemesidir.
Bu bakımdan insana düşen de, Allah dilemedikçe hiçbir şeye güç yetiremeyeceğini, tek bir saniye bile hayatını devam ettiremeyeceğini bilerek, herşeyde Allah'a yönelip dönmektir. Allah bir ayette şöyle buyurmaktadır:
"Sen, asla ölmeyen ve daima diri olan (Allah)a tevekkül et ve O'nu hamd ile tesbih et. Kullarının günahlarından O'nun haberdar olması yeter." (Furkan Suresi, 58)
Sakın unutma
Allah'ın Kuran'da sevdiğini bildirdiği ahlak özellikleri
Kuran'da Hz. Şuayb'ın "Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra O'na tevbe edin. Gerçekten benim Rabbim, esirgeyendir, sevendir." (Hud Suresi, 90) sözleriyle kavmine Allah'ın sevgisini hatırlattığı haber verilmektedir. İman eden, Allah'tan korkup sakınan, Kuran'ın hükümlerini titizlikle yerine getiren ve ciddi bir çaba ile ahiret için çalışan her insan, Allah'ın sevgisini, rızasını ve hoşnutluğunu kazanmayı umabilir. Allah'ın sevgisini kimlere yönelteceğini bildirdiği ayetlerden bazıları ise şöyledir:
Allah, iyilik yapanları sever
"... İyilik edin. Şüphesiz Allah iyilik edenleri sever." (Bakara Suresi, 195)
Allah, adaletle hükmedenleri sever
"... (her konuda) adil davranın. Şüphesiz Allah adil olanları sever." (Hucurat Suresi, 9)
Allah, sakınanları sever
"Hayır; kim ahdine vefa eder ve sakınırsa şüphesiz Allah da sakınanları sever." (Al-i İmran Suresi, 76)
Allah, sabredenleri sever
"... Allah sabredenleri sever." (Al-i İmran Suresi, 146)
Allah, tevekkül edenleri sever
"... Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever." (Al-i İmran Suresi, 159)
Allah, arınanları sever
"... Allah arınanları sever." (Tevbe Suresi, 108)
Allah, muttaki olanları sever
"... Şüphesiz Allah muttaki olanları sever." (Tevbe Suresi, 7)
Arıların kovanlarını havalandırmaları
New York State Üniversitesi biyologları, arılar üzerinde çeşitli incelemeler yapmışlardır. Arıları İnceleme Grubu'ndan Edward Southwick ve Robin Moritz, arıların kovan içindeki solunumlarını nasıl gerçekleştirdiklerini araştırdılar. Yapılan incelemeler sonucunda, arı kovanında sadece bir delik bulunmasına rağmen, arıların içerideki sıcaklık ve nemi kanatlarıyla kontrol ettikleri bulunmuştur.
Ancak araştırmacıları asıl olarak düşündüren şey, arıların içerideki kirli havayı dışarıdaki temiz hava ile nasıl değiştirdikleriydi. Bu ö-nemli sorunun cevabını bulmak için araştırmacılar, bir arı kovanında sadece tek bir delik kalması için kovanı tamamen sıvadılar. Kovandaki hava dolaşımını sağlamak için yüzlerce arının kovanın içinde, diğer arıların da kovan girişinin iç ve dış kısımlarında durarak hava dolaşımını sağladıklarını gözlediler. Arılar, kanatlarını çırpınca kirli hava dışarıya çıkıyor, kanat çırpmayı bırakınca da temiz hava içeri giriyordu.
İnsanların ancak u-zun süren gözlemler sonucunda bilgi sahibi oldukları bu işlemi arılar, Allah'ın ilhamıyla milyonlarca yıldır büyük bir başarıyla yaparlar.
Coryanthes orkidelerinin şaşırtıcı taktikleri
Bir çiçeğin bir böceği kandıracak taktikler geliştirmesi ve fiziksel yapısını bu taktiğe uygun şekilde ayarlaması Allah'ın varlığının ve sonsuz büyüklüğünün delillerinden biridir.
Bir çiçeğin, bir böceğin tercihlerinden haberdar olması mümkün müdür? Peki bu böceği tuzağa düşürmek için bir plan kurması ve buna uygun olarak kendisinde değişiklikler yapması mümkün müdür? Elbette ki akıl ve iradeden yoksun bir çiçeğin ya da böceğin kendi kendine böyle taktikler uygulaması mümkün değildir.
Coryanthes orkideleri akıl ve irade gerektiren ilginç bir yöntemle böcekleri tuzağa düşürerek üreyen bitkilerdendir. Orkidenin üreme sistemi böcekleri kendine çekerek, polenlerini böceğe taşıtma üzerine kuruludur.
Bu orkide türünün çiçekleri demetler halindedir. Her çiçeğin önünde iki tane kanat benzeri çanak yaprağı, bu yaprakların hemen arkasında da küçük bir bitkisel çanak bulunur. Çiçeklerin açılmaları sırasında özel bir salgı bu çanağın dibine doğru akmaya başlar. Bir süre sonra metalik yeşil renk alan çiçek, bu salgı sayesinde arıları kendisine çeken güzel bir koku üretmeye başlar.Orkidenin çiçek açmasıyla birlikte erkek arılar bu kokuyu alarak çiçeğin etrafında uçmaya başlarlar. Arılar orkidenin dikey kenarlarına konmaya çalışırken, bir yandan da çiçeğin çanak kısmını gövdeye bağlayan tüp benzeri bölümde ayaklarıyla tutunabilecekleri bir yer ararlar. Bu bölge kaygan ve eğimli bir yapıya sahiptir. Bu yüzden çiçeğin yakınında dolaşan arılar, kaçınılmaz olarak çiçeğin dibindeki salgı dolu çanağın içine düşerler.
Çiçeğin içine düşen bir arı için artık tek bir çıkış yolu vardır: Çiçeğin ön duvarına, yani gün ışığına açılan dar bir tünel. Böceğin düştüğü sıvının yüzeyiyle aynı seviyede olan bu tek çıkış yolunu bulana dek böcek sıvının içinde yüzer. Çıkış yolunu bulmaya çalışırken polenlerin bulunduğu stigmanın (tepecik) ve erkeklik organının altından geçer. Bu sırada çiçeğin iki polen kesesi böceğin arka kısmına yapışır. Bu arada böcek dışarı çıkış yolunda ilerler ve sonunda çiçekten dışarı çıkar. Arı yeni bir çiçeğe gittiğinde, çiçeğin tepeciği polenleri erkeğin sırtından alır ve bu şekilde döllenme başlar.
Bu olay yalnızca çiçek için bir avantaj sağlamaz. Çiçek çanağında yer alan salgı, aynı zamanda arılar için de son derece önemlidir. Çünkü erkek arılar bu çanağa düştüklerinde vücutlarına bulaşan salgının kokusunu, çiftleşme zamanında dişi arıyı çekmek için kullanacaklardır. (Harun Yahya, Doğadaki Tasarım)
Bir çiçeğin kendi kendine bir böceği kandıracak taktikler geliştirmesi, fiziksel yapısını bu taktiklere uygun şekilde ayarlaması asla mümkün değildir. Aynı şekilde bir böceğin de ihtiyacı olan bir maddeyi, bir çiçekten karşılamak için yöntem geliştirmesi kendi iradesiyle gerçekleşemez. İki canlı arasındaki bu eksiksiz uyum, alemlerin Rabbi olan yüce Allah'ın yaratmasıdır.