PEYGAMBERİMİZ (SAV)'İN GÜZEL AHLAKI | PEYGAMBERİMİZ (SAV) HOŞGÖRÜLÜ VE SEVGİ DOLU BİR İNSANDI Peygamber Efendimiz (sav)'in yaşadığı dönemde Arabistan'da birçok dinden, farklı kültürlerden ve anlayışlardan topluluklar bulunmaktaydı. Yahudiler, Hıristiyanlar, Sabiiler, Mecusiler ve putperestler birlikte yaşamaktaydılar. Dahası aynı inancı benimsemelerine rağmen birbirlerine düşman olan pek çok farklı kabile vardı. Ancak Peygamberimiz (sav) hangi dinden ve kabileden olursa olsun herkese şefkatle, sabırla, hoşgörüyle ve sevgiyle yaklaştı, insanları büyük bir hoşgörü içinde din ahlakını yaşamaya davet etti. Hz. Muhammed (sav)'in çevresindekilere gösterdiği bu güzel tavır Kuran'da şöyle bildirilmektedir: Allah'tan bir rahmet dolayısıyla, onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar çevrenden dağılır giderlerdi. Öyleyse onları bağışla, onlar için bağışlanma dile... (Al-i İmran Suresi, 159) Kuran'da birçok ayette hiç kimseye İslam'a girmesi için zorlama yapılamayacağı bildirilmektedir. Müslüman ancak Allah'ın dinini anlatmakla yükümlüdür. O kişinin hidayet bulması, iman etmesi ancak Allah'ın dilemesiyle olur. Hiç kimse bir diğerini iman etmesi, ibadette bulunması için zorlayamaz. Peygamberimiz (sav) Allah'ın bu emrine her zaman titizlikle uymuş, dinin ancak kalben istendiği zaman yaşanabileceğini sıklıkla ifade etmiştir. Allah bir ayetinde Peygamberimiz (sav)'e çevresindekilere karşı nasıl davranması gerektiğini şöyle bildirmiştir: Biz onların neler söylediklerini daha iyi biliriz. Sen onların üzerinde bir zorba değilsin; şu halde, Benim kesin tehdidimden korkanlara Kur'an ile öğüt ver. (Kaf Suresi, 45) Peygamberimiz (sav) bir sözünde "Hoşgörülü Haniflik (Hz. İbrahim'in dininden olanların vasfı) ile gönderildim, kim benim sünnetime muhalefet ederse, benden değildir." şeklinde buyurmuş, bir diğer sözünde ise müminlere "Ben merhamet edici ve barışçı olarak gönderildim..." şeklinde seslenmiştir. Peygamberimiz (sav)'in bu üstün ahlakı bir diğer sözünde şöyle ifade edilir: "Öfkelendiği zaman (nefsine hakim olup) yumuşaklıkla mukabele eden kimse Allah'ın sevgisine nail olur!" Peygamberimiz (sav)'in merhametli, şefkatli ve hoşgörülü ahlakı ile ilgili pek çok hadis bulunmaktadır. Örneğin Peygamberimiz (sav), "İnsanlara merhamet etmeyen kimseye, Allah da merhamet etmez." demiştir. Diğer sözleri şu şekildedir: "Merhamet edin, merhamet olunasınız. Af edin, af olunasınız. Yazık, laf ebesi olanlara. Yazık, günahlarına bilerek devam edip, istiğfar etmeyenlere." "Allah refikdir (merhametli ve şefkatli), rıfkı sever ve rıfka mukabil verdiğini başka hiçbir şeyle vermez." Büyük İslam alimi İmam Gazali, hadis alimlerinden derlediği bilgiler ile Peygamber Efendimiz’in çevresindekilere karşı tutumunu şöyle özetlemiştir: Öfkelenmekten son derece uzak ve bir şeye çabucak rıza gösterendi. İnsanlara karşı insanların en şefkatlisiydi. Öyle ya, insanların en hayırlısı insanlara hayrı dokunan, insanların en yararlısı da insanlara faydalı olandır. Peygamberimiz (sav)'in çevresindekileri dine bağlayan ve kalplerini imana ısındıran insan sevgisi, ince düşüncesi ve şefkati, tüm Müslümanların önemle üzerinde durmaları gereken bir ahlak üstünlüğüdür. Peygamberimiz (sav)'in bu tüm insanlığa örnek olan güzel özellikleri Tevbe Suresi'nde şöyle bildirilmektedir: Andolsun size, içinizden sıkıntıya düşmeniz O'nun gücüne giden, size pek düşkün, müminlere şefkatli ve esirgeyici olan bir elçi gelmiştir. (Tevbe Suresi, 128) Sevgi, şefkat, hoşgörü ve merhametli olma Allah'ın bir hidayet önderi olarak gönderdiği elçilerinin ortak özellikleridir. Allah Kuran'da diğer peygamberlerin de "sevgi duyarlılığı" ile şereflendirildiklerini haber vermekte ve Katından hikmet verdiği Hz. Yahya'yı bu konuda insanlara örnek göstermektedir. Ayette bu kutlu insan için "Katımız'dan ona bir sevgi duyarlılığı ve temizlik (de verdik). O, çok takva sahibi biriydi." (Meryem Suresi, 13) şeklinde bildirilmektedir. | DİNSİZLİĞİN KABUSUNA EN GERÇEKÇİ ÇÖZÜMLERİ BU SİTEDE BULACAKSINIZ Bu siteyi inceledikten sonra Kuran'da tarif edilen "güzel ahlak" yaşandığı takdirde "dinsizliğin kabusu"nun, yani kötülüklerin, karamsarlıkların, toplumsal huzursuzlukların engelleneceğini göreceksiniz. Bu sitede dinsizliğin kabusundan kurtulmak isteyen insanlara en gerçekçi çözümler sunulmakta ve bu çözüme başvurmadıkları takdirde onları nasıl bir geleceğin beklediği anlatılmaktadır. | KIYAMETİN ALAMETLERİNİ BU FİLMDE SEYREDECEKSİNİZ Tarih boyunca pekçok insan içinde yaşadığı evrenin sonsuza kadar var olacağını sanmıştır. Bu yanılgı, çok tanrılı Sümer ve Mısır dinlerinin, maddeci Yunan felsefelerinin de bel kemiğini oluşturmuştur. Bu batıl inancın en önemli nedeni ise pek çok kimsenin, hak dinlerin bildirdiği gerçeklerden habersiz olması ya da bu gerçeklere yüz çevirmesidir. Geçmiş dönemlerdeki yetersiz bilim ve teknoloji düzeyi de insanların böyle yanlış bir anlayışa kapılmalarında etkili olmuştur. Oysa günümüzde, evrenin bir başlangıcı olduğu ve gelecekte de mutlaka bir sonunun olacağı bilimsel olarak ispatlanmıştır. Bu büyük gerçek günümüzden 1400 yıl önce gönderilmiş olan Yüce Kitabımız Kuran-ı Kerim'de de açık bir biçimde haber verilmektedir: Evren bir gün kesinlikle son bulacaktır. Diğer bir deyimle, "Kıyamet mutlaka kopacaktır ve bunda hiçbir şüphe yoktur." Bu filmde, Peygamberimiz (sav)'in kıyametin yaklaşmasına doğru gerçekleşeceğini bildirdiği belli başlı alametler anlatılmaktadır. AKDENİZ SALATALIKLARINDAKİ ROKET Akdeniz salatalığı benzeri bitkiler, tohumlarının yayılması için kendi güçlerini kullanırlar. Olgunlaşmaya başlamasıyla birlikte Akdeniz salatalıklarının içleri yapışkan bir sıvıyla dolmaya başlar. Sıvıdan kaynaklanan basınç gittikçe artar ve sonunda basınca dayanamayan tohumlar patlar. Tohum patlarken, havaya fırlatılan roketin arkasında bıraktığı ize benzer bir şekilde içindeki sıvıyı da dışarıya fışkırtır. Bu sayede sıvıyla birlikte salatalığın tohumları da toprağa dağılmış olur. İlk bakışta sadece bir bitkinin olgunlaştığı için patlaması olarak düşünülecek bu işlemdeki mekanizma aslında çok hassastır. Öncelikle kapsüle sıvının dolmaya başlamasıyla salatalığın ve tohumlarının olgunlaşmaya başladığı dönemin aynı zamana denk gelmesi gerekmektedir. Çünkü sistem daha önce çalışmaya başlasa, tohumlar olgunlaşmadan patlayan kapsül hiçbir işe yaramayacaktır. Bu da bitkinin üreyememesine yani bu türün yok olmasına neden olacaktır. Fakat bitkide yaratılmış olan mükemmel zamanlama sistemi sayesinde böyle bir tehlike oluşmaz. Sistem tam gereken vakitte harekete geçer ve tohumlar dağılmaya başlar. Bu hassas zamanlama tohumunu patlatarak yayan bütün bitkiler için geçerlidir. Bitkilerdeki bu sistemin aksaklık çıkmadan işlemesi böyle bir sistemin nasıl ortaya çıktığı sorusunu da beraberinde getirmektedir. Öncelikle, açıkça görüldüğü gibi bitkinin üremesi için sistemin bir bütün olarak var olması zorunludur. Her birinin en başından itibaren aynı anda var olması gereken bu mekanizmaların yüzlerce, binlerce hatta milyonlarca yıl süren değişimlerin sonucunda evrimleşerek geliştiğini iddia etmek ise akıl ve mantık dışıdır. Çünkü kapsül de, içindeki sıvı da, tohumlar da, tohumların olgunlaşması da herşey aynı anda ortaya çıkmalıdır. Herhangi bir aksaklık bitkinin tohumlarını yayamamasına ve bir süre sonra da neslinin tükenmesine neden olur. Üstelik bu sistemin hangi parçasını aradan çıkarırsanız çıkarın, hep aynı sonuçla karşılaşırsınız. Açıkça görüldüğü gibi tek bir tohumun dağıtım aşamasındaki detaylar bile, bitkilerin tüm parçalarıyla birlikte, eksiksiz ve kusursuz bir biçimde ortaya çıktıklarını göstermektedir. Bu ise kör tesadüflerle, rastgele ve bilinçsiz doğa olaylarıyla gerçekleşmesi mümkün olmayan bir durumdur. Açık olan gerçek şudur ki, bitkiler, herşeyi yaratmış olan Allah tarafından eksiksizce yaratılmışlardır. Üstün güç sahibi olan Allah'tan başka ilah yoktur. Akıl sahibi her insana düşen ise bu gerçeği unutmadan yaşamak ve her işinde Allah'a yönelmektir. Sizin ilahınız yalnızca Allah'tır ki, O'nun dışında ilah yoktur. O, ilim bakımından herşeyi kuşatmıştır. (Taha Suresi, 98) HZ. İSA’NIN GELİŞ ALAMETLERİ Huzur ve güvenliğin hakim olacağı, yoksulluğun yerini bolluğun, zulmün yerini adaletin, çatışma ve savaşların yerini barışın alacağı bir dünya, tüm insanların özlemidir. Özellikle geçtiğimiz iki yüzyılda yaşanan büyük acılar ve sıkıntılar ile günümüzde de dünyanın dört bir yanında devam eden sorunlar, insanların bu özlemlerini daha da artırmıştır. İnsanlığın önemli bir bölümü, kendilerine uzanacak bir yardım eli beklemekte, onları içinde bulundukları durumdan çıkaracak bir kurtarıcının gelmesini umut etmektedir. Bu kurtarıcı, mevcut sistemin olumsuzluklarını düzeltecek, adaleti, barışı, güvenliği ve huzuru sağlayacak; insanları doğruya ve iyiliğe ulaştıracaktır. Kendilerine yardım eli uzatılmasını bekleyen yokluk içindeki insanların, varlık içinde olsalar dahi yaşadıkları manevi sıkıntılar nedeniyle acı çekenlerin, adalete, huzura, düzene ve güzel ahlaka özlem duyanların beklentisi içinde oldukları kurtuluş, Allah'ın izni ile pek yakın olabilir. Yaşanan pek çok gelişme, bu kurtuluşun yaklaştığının birer alametidir. İnsanlığın kurtuluşuna aracı olacak bu büyük olay, Hz. İsa'nın ikinci kez yeryüzüne gelişidir. Hz. İsa'nın tekrar dünyaya gelişiyle, dünyadaki tüm zulüm ve haksızlıklar son bulacak, yeryüzü barış, bereket ve adalet ile dolacaktır. Kuran'a göre bundan yaklaşık 2000 yıl önce, Allah, inkar edenlerin Hz. İsa'yı öldürmek amacıyla kurdukları tuzağı bozarak Hz. İsa'yı Kendi Katına yükseltmiştir. Kuran'da ve hadislerde bildirildiğine göre, Hz. İsa (as) kıyametten önceki dönemde yeniden dünyaya gelecektir. Hem Hıristiyan hem de Müslüman dünyası tarafından inanılan ve beklenen bu büyük mucize ile, dünyadaki tüm zulüm ve haksızlıklar son bulacak, yeryüzü barış, bereket ve adalet ile dolacaktır. Bu yazı dizisinde, mübarek Ramazan ayı boyunca Hz. İsa'nın yeryüzüne yeniden gelişi ile ilgili İslami kaynaklarda yer alan alametlerden bazılarını ve bunların nasıl birer birer gerçekleştiklerini inceleyeceğiz. Bu alametlere tanıklık eden insanlar, Allah'ın izniyle, Hz. İsa'nın gelişinin yakınlaştığını umut edebilirler. İNSANI YOKTAN VAR EDEN VE ONA CAN VEREN ALLAH'TIR İnsan, nasıl yoktan var olduğunu, nasıl can sahibi olduğunu ve anne rahmine düşüşünden bugününe kadar nasıl ihtimamla korunduğunu düşündüğünde, Allah'ın üzerindeki rahmetini, sonsuz merhamet ve şefkatini görür. Allah Meryem Suresi'nde insanları, yaratılışları üzerinde düşünmeye çağırmaktadır: "İnsan önceden, hiçbir şey değilken, gerçekten Bizim onu yaratmış bulunduğumuzu (hiç) düşünmüyor mu?" (Meryem Suresi, 67) Allah, her insanı, anne rahminde son derece korunaklı, sakat kalmayacağı, acı duymayacağı bir yere; ona hiçbir zarar gelmeyecek şekilde yerleştirir. Dünyaya gelen her bir bebek için gereken herşey milyarlarca yıl öncesinden hazırlanmıştır. Soluyacağı havadan, gerekli besinlerini alacağı anne sütüne kadar herşey onun için hazır bekler. Her insanın bedeni, ölene kadar, Allah'ın yarattığı kusursuz sistem sayesinde korunur. Örneğin kalp, kişinin yaşam süresi boyunca durmaksızın atar, ancak insan bunu sağlamak için hiçbir şey yapmak zorunda değildir. İnsan sadece kalbinin her saniye atması için ona gereken emri verme görevini üstlenmiş olsaydı bile, hayatı çok zorlaşırdı; uyuyamaz, yemek yiyemez, neredeyse bundan başka hiçbir iş yapamayacak hale gelirdi. Oysa Allah, yaşamının ilk gününden itibaren her insanın kalbine ölene dek çalışması emrini vermektedir. Böylece kalp, insanın ömrü boyunca, bir an bile durmaksızın, Allah'ın kontrolünde çalışmaya devam etmektedir. İnsanın kendisine ait olduğunu iddia ettiği bedeni üzerinde hiçbir hakimiyeti yoktur. İnsana, tüm hücrelerine varıncaya kadar hakim olan yalnızca Yüce Rabbimiz'dir. Büyük bir hızla akan kanı, kalbin pompaladığı kan miktarını, kanın pıhtılaşma süresini, solunum, sindirim, savunma, sinir sistemini ve burada saymadığımız pek çok sistemi insan kendi başına kontrol ve idare edemez. İnsan herşeyiyle Allah'a muhtaçtır. Allah bu gerçeği bir ayetinde şöyle bildirir: "Ey insanlar, siz Allah'a muhtaçlarsınız; Allah ise, Ganiy (hiçbir şeye ihtiyacı olmayan)dır. Hamid (övülmeye layık) olandır." (Fatır Suresi, 15) |