A9 TV, 7 Nisan 2018
(Cumhurbaşkanı Erdoğan, Sayın Kılıçdaroğlu’na yönelik sert bir açıklama yaptı. “Ana muhalefetin liderinin şehitlerimizin adını anmadan önce ağzını çalkalamasını isteyin. Çünkü bu zat terör örgütlerinin en büyük destekçisidir. Onun için önce ağzını çalkalaması lazım. Ayrıca, ‘aman Afrin’in şehir merkezine girmeyin’ diyerek bu büyük mücadeleye hakaret etmiştir. Artık 2019’da feriştahı gelse kendisini o koltukta tutamaz. 2019’da yolcudur Abbas bağlasan durmaz. Son günlerde kontrolünü kaybetmesi herhalde bunun bir göstergesidir. Ey Kılıçdaroğlu, istediğin kadar hopla zıpla dövün faydası yok. Seni bekleyen siyasi sondan kurtuluşun yok” dedi.)
Hatırlıyor musunuz? Kızdığımda genellikle söylediğim bir söz. “Önce ağzını yıka” diyorum. Şimdi siyasilerde oluyor böyle bu konuşma tarzı. Ben sadece sanatçılara bu tip bir üslubun gitmeyeceğini söyledim. Çünkü mazlum temiz insanlar. Tayyip Hocam sanatçıları bir şöyle moral yönden destekleyecek, onları sevindirecek güzel bir girişimde bulunsun. Onlara maaş bağlasın devlet sanatçısı olarak ilan etsin. Seçelim sanatçıları, mesela Nalan Altınörs, Muazzez Ersoy, Muazzez Abacı bunlar çok değerli büyük insanlar ve Türk Sanat Müziğine, sanata çok büyük emek vermiş sanatçılar. Kategorize ederek hepsine devlet altın madalya verebilir. 5 bin TL de maaş, devlet maaşı. Çok iyi olur, onları psikolojik olarak rahatlatır. Çünkü Allah esirgesin bazen yaşlanıyorlar iş yapamayacak durumda oluyor, bir gelirleri de olmuyor çok ürkütücü bir durum meydana geliyor. Ama o 5 bin TL onlar için bir sigorta olur çok iyi olur. Yani çok feci oluyor, bazen sanatçıları duyuyoruz tek başına vefat ettikleri oluyor. Bunlar çok acı görüntüler veriyor, bunlar ortadan kalkar iyi olur.
(Cumhurbaşkanı Erdoğan bugünkü Denizli konuşmasında vatandaşlara yine ölümü hatırlattı. “Hepimiz ölmeyecek miyiz? Öleceğiz. Topraktan geldik toprağa gideceğiz. İki metrelik yer, bizi oraya yerleştirecek imam ne diyecek; ‘er kişi niyetine’ diyecek, cumhurbaşkanı niyetine demeyecek. Oraya gömecekler, gömdükten sonra inanın eğer yetiştirebildiğimiz iyi evlatlar varsa arkadan dualar gelir. Ama yoksa bir daha seni hatırlamazlar bile. Biz de ne yaparsak baki, inşaAllah. Bunu başarırsak ne mutlu bize” dedi.)
Çok güzel demiş. Nerede görülmüş böyle ölümü hatırlatan cumhurbaşkanı? Ben çok cumhurbaşkanı gördüm. Hiç kimsede böyle Allah’ı anan çok nadir. Süleyman Demirel’de çok nadir olurdu, Turgut Özal’da çok nadir olurdu “Allah’ın izniyle” derdi ona benzer. Ama Tayyip Hoca gürül gürül Kuran-ı Kerim tilavet ediyor, sık sık Allah’ı hatırlatıyor ve konuşmaları hep insanların moralini, şevkini yüksek tutacak mahiyette oluyor, isabetli ve güzel konuşuyor. O Anadolu delikanlısı o yüzden çok kızıyorlar. Böyle enteller danteller böyle işte kendini daha yüce, kültürlü, görgülü görenler Tayyip Hoca Anadolu delikanlısı olduğu için onu köy delikanlısı olarak görerek ona öfkeleniyorlar. Halbuki o köy delikanlısı olduğu için, Anadolu delikanlısı olduğu için biz onu seviyoruz. O yüzden milletle o çok rahat anlaşıyor. Milletin dilini acılarını çok iyi biliyor. Millete tepeden bakmıyor, millete “ben sizin hizmetçinizim, ben toprağım” diyor yani “siz yüce olansınız” diyor. O yönden çok isabetli. Yalnız Tayyip Hocam hükümete laf söyletmesin. Şu adalet konusunda da sorsun “nedir derdiniz, mesela hangi konularda adaletsizlik görüyorsunuz söyleyin hemen halledelim” desin. Sözlü söylesin yani. Mesela sanat, kültür, estetik bu konuda çok itirazlar oluyor. Gereksiz bu. Der ki mesela “Ben sanata, kültüre, kaliteye çok önem veriyorum, bakanlık da kurduk, yeni bakanlık da kurabiliriz ne gerekiyorsa yaparız, önerilerinizi söyleyin her şeyi yapalım.” Bunları söylesin Tayyip Hocam. Dekolte hanımlarla resim çektirsin. Tayyip Hocam dekolte hanımlarla resim çektirmek, fasıl yapan eğlenen insanlarla birlikte oturmak, onlarla beraber fotoğraf karesine girmek gibi güzel uygulamalara devam etsin.
(Prens Selman ABD ziyareti kapsamında Time Dergisi’ne verdiği röportajda ülkesinde cinsiyet eşitliği alanında attığı adımlardan bahsederken, bir kez daha Hz. Muhammed (sav)’in eşlerini örnek gösterdi. Kadınların toplumsal hayata daha fazla katılmasının muhafazakarların tepkisi çektiğini hatırlatan Prens, “Eğer birisi çıkıp da kadınlar spor müsabakalarına katılamaz derse ona Peygamberimiz (sav)’i hatırlatalım. Hz. Muhammed (sav) eşiyle yarışırdı. Eğer birisi çıkıp kadınlar iş dünyasına atılamaz derse ona da Hz. Muhammed (sav)’in iş kadını olan eşini hatırlatalım” diye konuştu.)
Aferin benim aslanıma, aferin delikanlıma. Türkiye hükümeti de desteklesin bu yakışıklı delikanlıyı. Bayağı iyi gidiyor hayırlı yolda gidiyor. Bütün Arap ülkeleri bu şekilde aydınlanırsa İsrail’le de dostluk pekiştirilirse, Filistin’le aradaki o kardeşlik bağı mükemmel hale getirilirse ortalık cennete dönecek. Bir an önce bunu yapalım.
(AK Partili Metin Külünk, gençlerin hızla deizme doğru kaydığını söyledi. “Eğer tedbir almazsak bu milletin evlatlarını 10-15 yıl içinde bekleyen tehlike Kuran’sız İslam ve Peygamber’siz Kuran hatta daha da ötesi deizm. FETÖ belasını savdık Ama Türkiye kendi başına bırakılmayacak. Şimdi Allah’ın varlığını kabul eden ama Allah’ın yeryüzüne karışmayacağını iddia eden ve her noktada sirayet edecek deizm isimli yeni tehlikenin farkında olun” dedi.)
Metin Külünk, görebiliyor muyuz? Aferin Metin’e çok doğru güzel söz söylemiş. Çok hayati bir konu. Hiç önem vermiyor bir kısım sağcılar gevrek gevrek konuşuyorlar. O gevreklikleriyle de milletin onların kafasında olduğunu düşünüp AK Parti’nin kesinlikle sürekli iktidarda kalacağını ve onun o mübarek yüzü yüzünden oy aldıklarını falan düşünüyorlar. Öyle bir şey yok. Tayyip Hoca’nın o ihlaslı samimi tavrından dolayı millet bir sempati duyuyor Tayyip Hoca’ya sevgi duyuyor ve zemindeki bizim yaptığımız yoğun imani çalışmalarla iman muhafaza ediliyor. Bir ayna yansıma sistemi uyguluyoruz. Bunun sonucunda hem Darwinizm’i yerle bir ettiğimiz için, hem iman hakikatleri hem Kuran mucizeleri anlattığımız için ve kararlı imanlı duruşumuzdan dolayı Türkiye’de iman ayakta kalıyor. Yoksa çoktan yerle bir olurdu ortalık Allah esirgesin. Çünkü yoğun Darwinist propaganda var nefes almadan devam ediyor. En büyük alim dediğin adamlar bile çaktırmadan el altından Darwinizm’i anlatmaya devam ediyorlar. Hatta diyor “Darwinizm’e karşıyım” diyor yine Darwinizm’i savunuyor. Abdülaziz Bayındır’ı gördünüz, anlatıyor “karşıyım” diyor bakıyorsun yine aynı şeyi anlatıyor.
(Metin Külünk açıklamasının devamında gençlere maneviyatlı olmalarını tavsiye etti. “Gençler, dünya insanlığının bir kez daha düştüğü yerden ayağa kalkmak için sizi beklediğini bilin. Anadolu toprakları insanların beklediği bu medeniyetin üzeri küllerle örtülmüş yuvasıdır. Bu topraklarda genç olmak, siyaset yapmak sadece bu topraklara ait olmayı emretmez. Bu topraklarda değer sahibi olmayı ve insanlık için büyük bir sorumluluğu kuşatmayı emreder. Siz bu dünyanın hep en iyisi olmayı hedefleyin hiç boş vakit geçirmeyin” dedi.)
Şimdi Metin Külünk çok güzel konuşmuş ama bu çok beylik söz olarak kabul edilir bunlar. Yani imani konuda faydası olmaz bunların. Yani adam eğer ateist yahut deist olacaksa bu konuşma onun için yeterli olur. Bu, deizmi ortadan kaldıran bir konuşma değil. “Beyler işte Anadolu sizi bekliyor, işte çalışkan olun dürüst olun.” Adam bunu dinlemez. Bununla olmaz yani iman hakikatleriyle, Kuran mucizeleriyle olur bu ve samimi imanla olur. Burada çok büyük bir hata yapılıyor. Ne şiirlerle, ne kahramanlık destanlarıyla böyle bir şeyi muhafaza etmek mümkün değil. İman kayar gider, olmaz böyle şey. Karşımızda çünkü Darwinist-materyalist eğitim var. Biz onlara şiirle cevap veremeyiz etkisi olmaz. Veyahut işte “siz şöyle kahramansınız böyle yiğitsiniz, Anadolu çocuğusunuz” bunlar da etkili olmaz. Bu deneniyor zaten anlatılıyor, bunlardan etki çıkacağını düşünmek çok yanlış olur. İşte “gençler, nasihat ediyoruz sizlere” falan işte “edepli olun adaplı olun” falan. Gelenekçi açıklamalarla gençlerin imanlarını muhafaza etmeleri mümkün değil. Dünyada yer yerinden oynuyor sen orada adama bambaşka bir üslup kullanıyorsun.
Övgü Sevgiyi Ciddi Şekilde Artıran Mühim Bir İbadettir. Her Güzelliği Yaratan Allah’tır. Övgü, Allah’ın Nimetini Takdir Etmektir
Övgü almak eğer gerçekten hak edilen bir övgüyse çok iyi bir şey. Karşılıklı sevgiyi artırır. Mesela dürüstlüğünü övebilirsin, akıllılığını övebilirsin, cömertliğini, temizliğini övebilirsin başkalarına bu güzel örnek olur, çok faydalı. Övgü bir güzel ahlaktır. Cennette de Allah müminleri övüyor. Müminler Allah’ı överler. Övme bir sevgi gösterisidir, karşılıklı bir sevgi gösterisidir. Mesela güzel bir kadını övmek gerekir her şeyini yani mükemmel olan her yönünü övmek lazım. Güzel bir çiçeği övmek lazım. Güzel bir hayvanı övmek lazım. Bu, sevgiyi ciddi şekilde artıran mühim bir ibadettir övgü. Zaten güzel yüzlüm Allah gösteriş yapalım diye güzelliği yaratıyor. Bak güzellik gösteriş yapılırsa güzellik anlaşılır, kapalı olursa güzellik olmaz. Onun için ben mesela kadınların çok bakımlı olmasını, süslü olmasını onun için istiyorum. Güzel ama kadını sadece toprak görüyor sonunda öyle şey olur mu? Kocası diyor o da zaten sığırın teki çıkıyor bazı vakalarda dolayısıyla güzel kadının görülmesi lazım. Güzel bir çocuğun görülmesi lazım. Resimleri yayınlanması gerekiyor gerekirse. Mesela sokakta geziyor güzel bir çocuk herkesin onu övgüyle Allah’a hamd ederek onun bir nimet olduğunu vurgulamaları gerekir. Güzel bir kadın da güzelliğiyle maşaAllah diyeceksin, takdir edeceksin temizliğini, kalitesini, aklını, fizik güzelliğini, ihtişamını her şeyini takdir edeceksin ki, Allah’ın nimetine o takdir olmuş oluyor. Allah’ı takdir etmiş oluyorsun o yüzden güzel bir şey övgü de, takdir de çok güzel duygular bunlar.
Deistlerler İlgili Ayet Açıklamaları
Deist inanca göre tek Tanrı vardır ama dünyaya veya evrenin işleyişine müdahale etmez; çok mantıksız. Bir deist tüm dinleri reddediyor. Tanrı’yı yalnızca ilk sebep olarak kabul ediyor. Evreni bir Tanrı’nın yarattığına inanmakla beraber yaratıcının evrene hiçbir müdahalesi olmadığını ve olmayacağını savunan bir görüş, vahyi reddediyor tabii yani Allah yaratmış ama haberi yok dünyadan diyor. Mesela kuşları yaratıyor, böcekleri yaratıyor, hücreyi, molekülü, atomu yaratıyor, atomun dönüşünü hepsini yaratıyor ama hiçbirinden haberi yoktur diyor. En eski deist Ebu Cehil ve onun yandaşları en eski bilinen. En eski deist derneği Mekke müşriklerinin kurduğu Daru’n Nedve denilen mekan. Bu ateistler ve deistler orada toplanıyorlar Daru’n Nedve’de. Ebu Cehil de oraya geliyor. Mekke müşrikleri Yahudiliğe ve Hristiyanlığa, peygamberlere, kitaba inanmayan insanlar ama sadece Allah’a inanıyorlar. Mesela Peygamberimiz (sav)’in on üç yıllık Mekke döneminde ona karşı direnen Mekkelilerin epey bir bölümü deist. “Allah vardır, evreni yaratmıştır ama artık evrene müdahale etmiyor” diyorlar. Tabii halen de “haberi yok” diyorlar Allah’a. İnsanlardan, olaylardan hiçbir şeyden haberi olmaz. Yaratmıştır tek başına duruyor diyorlar görmez de, haberi de olmaz, bilmezler. Bir ilah, bir sonsuz güce sahip yaratıcı için bunun söylenmesi inanılır gibi değil. “Allah yarattı” diyor “ama yarattıklarından şu an haberi yok” diyor. “Göremiyor” diyor, “duyamıyor ve bilemiyor” diyor. “Ama ben görüp duyuyorum” diyor “ama Allah görüp duyamıyor ve bilemiyor” diyor. Akıl almaz acizlik ithamı var Allah’a karşı haşa.
Kuran’da deistlerin durumunu anlatan çok fazla ayet var. Mesela Ankebut Suresi, 61’de şeytandan Allah’a sığınırım. “Andolsun ki onlara:” yani deistlere “Gökleri ve yeri kim yarattı, güneşi ve ayı kim emre amade kıldı?” diye soracak olursan, şüphesiz: "Allah" diyecekler. Şu halde nasıl oluyor da çevriliyorlar?” O zaman neden inanmıyorsunuz diyor Allah’ın hükümlerine vahye. Allah’a inanıyor ama dine inanmıyor. Yine Ankebut 63‘te bu deistlere “Andolsun onlara: "Gökten su indirip de ölümünden sonra yeryüzünü dirilten kimdir?" diye soracak olursan, şüphesiz: "Allah" diyecekler. De ki: "Hamd Allah'ındır." Hayır, onların çoğu akletmiyorlar.” Yani peygambere ve Allah’ın gücüne inanmıyor. Allah’a inanıyor fakat gücüne inanmıyor. Yine Zümer Suresi, 38’de deistlere “Andolsun, onlara: "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye soracak olsan, elbette "Allah" diyecekler. De ki: "Gördünüz mü-haber verin; Allah'tan başka taptıklarınız, eğer Allah bana bir zarar dileyecek olsa, O'nun zararını kaldırabilirler mi? Ya da bana bir rahmet vermeyi istese, O'nun rahmetini tutup-önleyebilecekler mi?" De ki: "Allah, bana yeter. Tevekkül edecek olanlar, O'na tevekkül etsinler." Çünkü şuursuzluğa inanıyor. Şuursuz bir bağlantıya inanıyor.
Dünyaya Dikkatlice Bakan Bir Ekranın İçinde Yaşadığımızı Görür. Bunu Anlayan İnsanda Gerçek İman Oluşur. Ve Böyle Bir İmanda Nefis Terbiyesinde Zorlanmak Diye Bir Şey Olmaz
Bir insan dünyaya geliyor ilk önce, çocukken falan anlamıyor olayları ama bir süre sonra bakıyoruz ki mesela ben lise yıllarında anladım bir ekranın içindeyim. Aklım durdu aklımı attım acayip şaşırdım. Radyo, televizyon her şeyin Allah tarafından yaratıldığı apaçık görülüyor. Fabrikada değil direkt Allah’ın yarattığı görülüyor. Mecburi bir iman oluşur Hakku’l yakin bir iman oluşur. Böyle bir imanda nefis terbiyesiyle uğraşma diye bir konu olmaz ki. İnsan zaten acayip hizaya gelir, müthiş düzgün olur. Kuran’da ne diyorsa Allah hepsini harfiyen yapar. Ama bir kısım adamlar tabii bu fevkaladeliğin farkına varmadığı için yavaş yavaş kenardan köşeden kendini düzeltmeye çalışıyor. Önce şarap içmeyi durdurmaya çalışıyor. Onunla boğuştum mücadele ettim diyor sonra öbürünü. Böyle bir şey olmaz. Derhal kesilir. Yanlış olan şey Allah’ın varlığı fark edildiğinde, gücü ve büyüklüğü görüldüğünde derhal yıldırım hızıyla kesilir. Ve dolayısıyla nefis terbiyesiyle uğraşma diye bir konu olmaz. İman eden bir insan, Allah’tan korkan bir insan vicdanına uyar vicdanı zaten insanı an an terbiye eden, an an düzgün yaşamasını sağlayan bir kitap. Vicdanımızdan bizi kesintisiz bilgi veriliyor. Biz düşün bir robot olduğumuzu düşünelim bir robota bir komut geliyor mesela sağ taraftan git diyor sağ taraftan gidiyor. Mesela şu an şu insana yardım et diyor yardım ediyor. Şu sözü söyleme diyor söylemiyor. Onun gibidir. Vicdan an an insana Allah’ın vahyidir. Dolayısıyla mükemmel bir karakter zaten Allah tarafından insana verilir. Sadece insanın Allah'a teslim olması gerekiyor. Dolayısıyla bir mücadele, nefsiyle boğuşma, nefsiyle savaş; bu gelenekçi izahlarda var. Böyle bir şey olmaz. İman eden insan Allah'a tam anlamıyla uyar.
Boşanmaların Artmasının Altında Yatan Temel Sebep Egoistliktir. Anonim Şirket Mantığında Evlilik Yapınca, Çıkar Bittiği Anda Evlilik de Bitiyor. Ahiret Dostu Olarak Sevmeyi Bilmeyen Bir İnsanın Gerçekten Sevmesi, Sadakati ve Vefası Mümkün Olmuyor
Evlenirken adam çeşitli çıkarlar elde edeceğini düşünüyor. Bir kere karşı ailenin amcası, dayısı, halası bilmem ne onların bütün imkanlarını kullanabileceğini düşünüyor. Kızsa erkeğin imkanlarını çok iyi kullanacağını düşünüyor, erkekse kızın imkanlarını çok iyi kullanacağını düşünüyor. Yani bir kolektif şirket yapılanması gibi görüyorlar. Kim kimden daha fazla kar edecek kafasında. Evlendiklerinde kar mekanizması istedikleri gibi işlemediğinde sıkıntı başlıyor, sıkılmaya başlıyorlar. Kadın malın mülkün üzerine yapılmasını istiyor. Erkek de karşı taraftan onu bekliyor. Bir de kadının hamile kalması durumunda ve çocuğu doğurduktan sonraki vücudundaki deformasyon mühim boşanma nedenlerinden biri aslında. Adı konmuyor ama dikkat edin çocuk yaptıktan sonra her kadını boşamak istiyorlar. Çünkü vücudunun bozulduğunu görüyor. Zaten ucu ucuna götürdüğü ilişki kadının vücudunun bozulmasıyla daha da şiddetli hale geliyor. Ve bir an önce kurtulmak istiyor. Onu Allah rızası için sevmediği için, Allah’ın bir emaneti olarak görmediği için, etten oluşmuş bir varlık olarak, bir organizma olarak gördüğü için o organizmanın bozulması onu rahatsız ediyor. O istediği cismin -bir cisim olarak görüyor onu- deforme olmuş cisimden kurtulmaya çalışıyor. Onun kanalıyla da ciddi bir şey elde edemeyince yeni imkanlar elde etmek, yeni imkanları denemek için girişimde bulunmak istiyor. O zaman boşanmaya karar veriyor. Boşanıp yeni imkanlar aramaya başlıyorlar. Zaten zincirleme oluyor. Sonra yine ondan da boşanıyor. Yine aradığını bulamıyor. Bir çıkar sisteminden kaynaklanıyor. Kökeni bu.
(Rusya Dışişleri Bakanlığı ABD'nin yaptırımlar yoluyla Rusya'yı korkutmaya çalıştığını söyledi. Yapılan yazılı açıklamada 2011'den bu yana ABD'nin Rusya'ya karşı elliden fazla yaptırım uyguladığı hatırlatılarak bunların hiçbirinden sonuç alınamadığı belirtildi. “Washington, Rus iş dünyasının varlığını ve finans aktivitelerini dondurmak suretiyle kendi değerlerine aykırı davranıyor. Çünkü Amerika özel mülke el konulmasına soygun diyen bir ülkedir. Tabii ki saldırılara cevap vereceğiz. Fakat öncelikle Washington’a bizimle yaptırımlar diliyle konuşabileceği zannından kurtulmasını tavsiye etmek istiyoruz” dedi.)
Bence hiç cevap vermelerine bile gerek yok hiç takmasınlar. Koskoca Rusya, kendi kendine binlerce kere yetecek dev bir devlet. Hiçbir şeye ihtiyacı yok. Yani bu dünyadaki bütün teknolojiye sahip. Her türlü ürünü kendileri üretebiliyorlar. Kimseye ihtiyacı yok. Çin de ayrıca onların yardımcısı. Türkiye en başta yardımcısı, İran yardımcısı. Dolayısıyla onlar ne yaparsa yapsınlar. Avrupa Birliği veyahut Rusya. Rusya'da milim santim etki yapmaz. Hiç kaale almasınlar sadece ittifakı birleştirsinler. Türkiye, Rusya, İran. Ama bunun içine tabii gönül ister ki Suudi Arabistan ve Mısır'ı da alsınlar. Özellikle Suudi Arabistan, Kuveyt falan Birleşik Arap Emirlikleri de o yapının içerisinde olursa çok güzel olur fakat Türkiye’de de Suudi Arabistan modeli bir aydınlanma politikasının, modernleşme politikasının açık ve aleni olarak gösterilmesi gerekiyor. Şu an bir atak yapıldı ama zeminde bu tam yayılmadı. Sadece inanç yönü vurgulanmış oldu, uygulama yönüne geçilsin yoksa çok iyi gidiyor, gayet güzel gidiyor. Ama uygulama yönü de olursa muazzam olur.
(Afrin sınırında Hatay’ın Hassa ilçesine Mehmetçiğin Zeytin Dalı Harekatı’na başladığı noktaya üstü açık bir namazgah yapıldı. Süleyman Şah Namazgahı askerler, vekiller ve çok sayıda vatandaşın kıldığı Cuma ve şükür namazıyla açıldı. Tören, Cuma namazı sonrası Afrin zaferi için şükür namazı kılınarak son buldu.)
Açık namazgah iyi güzel olmuş, çok iyi olmuş. Şimdilik öyle ama ora bence öyle kalsın ama oraya bir cami yapılabilir. Alenen koskoca bir cami yapsınlar bayağı iyi olur. Yalnız camilere saldırmak uluslararası anlaşmayla yasaklanması gerekir kilise, cami ve sinagog ve oraya da bir insan girdiğinde onun hayatı emin olması lazım. Kesinlikle oraya öyle ateş edilmemesi gerekiyor. Tamam polis girebilir ama silahla değil yani öyle bir yerde o tip bir şey olmaması lazım.
(Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sanatçılar arasında ayrım yapıp bu tip organizasyonlara hep aynı sanatçılara ve sadece AK Parti yanlılarını çağırdığına dair eleştiriler gelmişti. İbrahim Tatlıses bu konu ile ilgili şöyle bir açıklama yaptı. “Herkese davetiye gitmiş. Yusuf Yusuf edip gelmedi kimse, korkudan gelemediler işin gerçeği bu” dedi.)
Sanatçılar bu konularda açıklama yapmasınlar bu konuyu bitirsinler. Bunlar çok kötü açıklamalar, çok berbat açıklama, yapmayın bunları yapmasınlar. Tayyip Hocam da tembihlesin dursun bu çok kötü, çok yanlış. Bak bu sefer de bütün sanatçıları gözden çıkartıyor öbür sanatçıları. Bu yapılmasın bu çok riskli bir şey gerek yok. Özellikle bugünden itibaren rica ediyorum hiçbir sanatçı, hiçbir kimse bu konuda açıklama yapmasın konu bitsin. Konuyu geçiştirsinler cevap vermeyin, bu zarar verecek. Şimdi şu cevap mı? Çok kötü olmuş, çok çok kötü. Berbat açıklayacak gibi açıklanacak gibi değil her yönden berbat. Bir şeyin iyi olmasını istiyorlar ama mahvediyorlar. İyi niyetle çıkılıyor ama batırıyorlar yapmayın, etmeyin Allah aşkına bir susun. Sussalar çok iyi olacak derhal sussunlar, bu konuyu artık irdelemesinler. Hiçbir sanatçı bu konuda konuşma yapmasın lütfen yani çok kötü. Ne gerek açıkladık işte yani yüzlerce sanatçı çağırılmış bir kısmı icabet etmiş. Hastadır gelemez, yorgundur gelemez yahut yeterli görmüştür “kalabalık olmayalım ortalık çok kalabalık olacak” der. “Zorluk çıkmasın” der gelemez bin bir türlü neden, ne alakası var onunla onun, çok kötü olmuş bu açıklama da. Yapmayın, etmeyin Allah aşkına bir şey yok. O gelen sanatçılar da AK Partili falan değil öyle bir şey de yok. Her biri ayrı bir görüşteler nerden çıkarıyorsun AK Partiliyi? Bir sanatçı bir yere gittiğinde o tarafın adamı mı olmuş olur? Mesela ne bileyim Kırımlar Gecesi’ne gidiyorlar bilmem Kanarya Sevenler Derneği’nin toplantısına gidiyorlar bir anda onların görüşüne mi tabi olmuş oluyorlar? Ne alakası var? Sanatçı herkesi kucaklar, herkesi sever.
(Muhammed bin Selman ABD’deki temasları kapsamında Amerika’nın kırk üçüncü Başkanı George Bush ve eski ABD Dışişleri Bakanı James Baker ile Teksas eyaletinin Houston kentinde görüştü.)
O akıllı bir delikanlı, iyi güzel dışa dönüklüğü falan Avrupai olması. İnanılır gibi değil Suudi Arabistan gibi en uç bir ülkede modern İslam’ı, Kuran Müslümanlığını savunuyor harika. İnşaAllah diğer ülkelere de etki eder. Türkiye'nin onu geçmesi gerekir, Selman’ın modernlik anlayışını kat kat geçmesi gerekir, gayet iyi. Yalnız Kral Selman çok dikkatli olsun. Ona mektup da yazalım homoseksüelliğe geçit vermesin. Eğer homoseksüelliğe geçit verirse Suudi Arabistan mahvolur batar Allah esirgesin. Kendi de batar, Suudi Arabistan da batar aman ha. Lut kavminin başına gelenleri biliyor, aman.
(“Hz. Hızır (as) imtihan oluyor mu?” izleyici sorusu)
Hz. Hızır (as) hayret edilecek şey ama imtihan oluyor o da. “Kul” diyor Allah çok şaşırtıcı tabii. “Kullarımızdan bir kulu buldular” diyor. O durumda bir insan nasıl imtihan olur o da Allah’ın harikası. Kim bilir nasıl bir hayat boyutuna sokuyor ki Allah, imtihan olabiliyor çok şaşırtıcı. Normalde aklının ihtiyarının kalkması gerekir ama nasıl oluyor bilmiyorum. Mesela o atlı olarak giderken açık şuurla gitmiyor o rüya halindeyken o atlı hali gidiyor, bu bize gösteriliyor ama o anda o rüya boyutunda olmuş oluyor.
(“İnsanın kasılmasının sebebi nedir?” izleyici sorusu)
İnsan çok zayıf yaratılmış, hep bir düşman konsepti vardır insanda yani insanların birbirine zarar vermesi ihtimali çok yüksektir. Hatta denir ki işte insan en tehlikeli hayvandır, bazı kişiler açsından böyledir yani eğer hayvani vasıf gösteriyorsa dünyanın en tehlikeli hayvanıdır, çok tehlikeli. Kadın olsun, erkek olsun gaddarlık yapması, oyun oynaması, iftira atması, saldırması, cinayete teşebbüs etmesi veyahut kendine bir zarar verip Müslümanın yahut herhangi bir insanın başını belaya sokmaya kalkması falan her an mümkün olduğu için insanlar muazzam bir teyakkuz halinde yaşıyorlar. Normalde ölür insan bu kadar gerginlikte yine Allah koruyor. Her şey tehlikeli; yolda arabalar tehlikeli, kafasına tabela düşebilir, okula gidiyor mesela arkadaşları onunla uğraşıyor, kız arkadaşları uğraşıyor. Eve geliyor babası uğraşıyor, babasının dövmesi tehlikesi oluyor, ağabeyinin ağzını burnunu kırması tehlikesi oluyor. Her yeri dengede tutması gerektiği için adeta uyuşmuş şekilde geziyorlar. Bakın genç kızların birçoğuna dikkat edin gözünü yerden kaldıramazlar. Makyaj falan unutmuş vaziyette zaten başı derdindedirler birçoğu. Bütün bunlara rağmen bu zor dünyaya akıl almaz uyum gösteriyorlar ben ona şaşırıyorum. Yani nasıl uyum gösterebiliyorlar ve nasıl yaşayabiliyorlar bu kadar zor ortamda? Okula da gidiyor, işe de gidiyor, evdeki işlerini de yapıyor. Küfür edenlere cevap veriyor internetten hakaret edenlere cevap veriyor, babası hakaret ediyor ona cevap veriyor, onu rahatlatmaya çalışıyor. Okulda kız arkadaşları, çete tarzında saldırganlaşıyorlar onları yatıştırıyor. Otobüse biniyor, otobüs şoförü bir şey söylüyor. Yolda bir adam görüyor, o laf atıyor. Cehennem gibi, birçok yer böyle. Dolayısıyla insanın kasılmaması çok zor. Allah'a sığınarak kasılmayı azaltabiliyorlar. Yoksa herkes birbirini sevse… Mehdiyet devrinde, kasılma olmaz.