A9 TV, 28 Şubat 2018
(Global Firepower dünyanın en güçlü ordularını sıraladığı bir haber yayınladı. Ortadoğu’nun en güçlü ordusu olarak Türkiye’yi yazdı. Dünyanın en ünlü dergisi olan Forbes listeyi ilk sayfasından duyurdu.)
Kardeşim, bir kere kabadayı ordu. Kabadayılık ayrı bir konudur. Çaka çaka memleket kabadayı dolu yani bu görülmüş bir şey değildir. İtalyanlar da bizden öğrendi kabadayılığı bilmezler yani o kadar. Sonra Amerikalılar falan öğrendiler, İspanyollar öğrendiler. Kabadayılığın kitabı, okulu burasıdır yani Türkiye’dir.
Birçok İnsan Nefretten Utanmıyor. Sevgisizlikten de Gocunmuyor. Bir İnsanın Bu Kadar Nefretle Yaşaması Mümkün değildir. Sevgi Çok Güzel ve Zevklidir
Sevgisizlikten hiçbir gocunma olmuyor birçok insanda, nefretten de utanmıyorlar. Mesela bakıyorum bazen bazı internet siteleri var, başlıkları hep nefretle dolu, kin dolu. Mesela en güzel şeyi bile ya kendi kafalarına göre güya alaycı veyahut kin dolu, nefret dolu. Güzel bir konuşma yap, sevgi dolu bir şey yap. Bu kadar nefretle nasıl yaşıyorsun? Yüzlerine bakıyorum simsiyah, üsluplar berbat. Bin bir türlü de hastalığı var bunların, fakat buna rağmen bütün gücüyle nefreti savunuyor. Sevgi çok güzel değil mi? Ne kadar zevkli. Hayatın ne anlamı kalıyor onun dışında, ne var yani dışında? Başka yapacak ne var? Mesela yata gidiyor gayet güzel yat, orada nefret konuşması yapıyor mesela, kaptanı azarlıyor, oradan geçenleri azarlıyor, ona buna küfrediyor. Lokantaya gidiyor garsonlara küfrediyor hakaret ediyor, lokantadaki arkadaşlarına hakaret ediyor. Sen deli misin be adam? Mangal partisine gidiyor orada da kepazelik çıkarıyor, içiyor millete saldırıyor. Sevgisizliğin ne kadar berbat bir şey olduğunu adamların algılayamaması mucize. Dehşet verici bir hal. Yaşasan ne olur öyle? Yaşamanın ne anlamı var öyle süründükten sonra. Bazen öyle karga gibi kadınlar görüyorum çarşılar da falan, acayip kin dolu, tırnakları kartal tırnağı gibi böyle kat kat boyadan. Saçlar yolunmuş gibi, kin dolu artık ölmüş ölüyor yani etleri çürümüş etrafa nefretle bakarak geziyor. Ahiret hiç ilgilendirmiyor. Bunlar mucize varlıklar, bunlar yani insan değil, insanların arasında gezinen mucize varlıklar. Aslında bunları dikkatlice incelemek lazım. Bunlar çok şaşırtıcı.
En Zor Durumlar Arkadaşlığın En İyi Vurgulandığı Zamandır. Kanser Oluyor Telefonuna Kimse Çıkmıyor. Bu Çok Büyük Bir Ahlaksızlıktır
En zor durumda kaldığında arkadaşlığın en iyi vurgulandığı andır. Mesela kanser oluyor telefonlarına kimse çıkmıyor. Ne büyük ahlaksızlık, ne büyük vicdansızlık ve ne büyük zulüm. Daha düne kadar partilere gelenler, bahçe ziyaretlerine gelenler canım ciğerim diyenler. Mesela diyor ki; karaciğer kanseri, “ha bu ölür.” Telefon ediyor “evde yok de” falan diyor. Çok büyük bir ahlaksızlık. Ölecekse serseri sen ölmeyecek misin? Hemen peşinden sen de gideceksin, belki de daha da erken öleceksin. Çok büyük bir zulüm. Sanki o kalacak gibi. Ölmesi ihtimali olanlar da nevirleri dönüyor. Halbuki kendisi debelenerek bir süre sonra o da ölüyor.
Bazı İnsanlar Ukala Olanı Gözlerinde Yüceltiyorlar. Züppelik Yapana İhtimam Ediyorlar. Sevgiden Bahsedene İse Hiç Değer Vermiyorlar
Sevgisizlik korkunç yayıldı, bu bir devlet sorunu, buna devlet el atsın. Türk milletinin başına bu bela, Ortadoğu’nun başına bela, akıl almaz bir nefret ruhu var. Nefret körükleniyor internette televizyonlarda orada burada körükleniyor. Nefretin kapısı kapatılması lazım. Nefret dolu insanlar daha modern, daha kaliteli biliniyor. Mesela bir şeye ters cevap veren daha akılcı biliniyor. Kötü cevap verene daha saygı duyuyorlar. Özellikle sosyetede orada burada ben her yerde görüyorum, mesela bir sanat toplantısı oluyor orada züppelik yapanı takdir ediyorlar. Sevgiden tek kelime bahsetmiyorlar çok korkunç bir şey bu. Sevginin her yerde olması lazım. Sevgiden bahsetmeyen adama normal insan muamelesi yapılmaması lazım. Sevgiyi ön plana almayanla muhatap olmamak lazım. Bir ahlak bozukluğu olarak görmek lazım sevgisizliği. Çok büyük bir ahlaksızlık olarak görmek lazım. Sevgiden bahsetmeyenle muhatap olmamak; bu yayılsın. Mesela yazıda, konuşmada sevgiden bahsetmiyorsa kimse muhatap olmasın. Mesela sanatçılarda da, sanatçıların toplantısı oluyor çıkıyor, çok züppece alaycı konuşuyor, şak şak şak alkışlıyorlar. Yahut pis, insanın mesela doğal ihtiyaçlarıyla iğrenç ilgili bir şey yapıyor, ona kakır kakır gülüyorlar. Bu çok çirkin. Ben çocukluğumdan beri görürüm insanların doğal ihtiyacına gülmek; ne kadar basitlik, ne kadar ilkellik. Bazı tipler için söylüyorum tabii. Mesela ukalalık yapanı gıptayla seyrediyorlar. Züppelik yapanı, ukala olanı gözünde yüceltiyor. Sanatçılarda çoğunda oluyor bu. Mesela çakallık yaptığında, kavga çıkarttığında ama sevgiden bahsettiğinde hiç adam yerine koymuyorlar, sanki çok alelade bir şey yapmış gibi. Sevgiden bahsetmeyeni kaale almamak lazım. Sevgiyi devlet politikası haline getirmek lazım. Devlet bunu birinci planda önemli görsün.
Kadınların Korunması Çok Önemli Bir Meseledir. Her Şeyden Önce Kız Çocuklarını Herkesin Kendi Ailesinin Bireyi Gibi Görmesini Sağlamak Gerekir
Bir kere kadınların iş bulmaları, onlara her yerde öncelik tanınması konusu kanunla netleştirilmesi lazım. Bir de kız çocukları kadınlar herkesin evladı hükmünde olması lazım. Mesela kız çocuğuna Türkiye’de herkes sahip çıkması lazım. Herkes ailesinin kendi ferdi gibi görmesi lazım. Mesela işsizse iş bulması lazım, evsizse ev bulması lazım. Yemek bulamıyorsa yemek vermeleri lazım. Kız çocuğu özellikle özenle korunması gereken nazenin nazik bir varlıktır. Mesela babası sarhoş oluyor, annesi başka türlü oluyor çocuğu ezim ezim eziyorlar yahut babası deli oluyor. Annesi de başka türlü oluyor ezim ezim eziyorlar. Yahut kadının gücü yetmiyor adam manyak oluyor kadının da gücü yetmiyor kız çocuğunu feci şekilde eziyorlar. Yani ailenin dağılmış olması hatta bazen avantaj bile olabilir genç kız için. Yani saldırıyı ortadan kaldıran bir avantaj oluyor. Adam saldıramıyor falan, kız da güvenilir bir ailenin yanında olabiliyor veyahut bir işyerinde çalışıp kendini koruyabiliyor. Genel olarak korumak gerekiyor kadınları. Herkesin sahip çıkması lazım.
(Basında sizin Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Ahmet Eşref Fakıbaba’ya yönelik övücü sözlerinize dair haberler çıktı. Sayın Fakıbaba Suriyeli kardeşlerimizle ilgili “Kendileri gitse bile biz onları göndermeyeceğiz. Bizin onlara ihtiyacımız var” demişti. Siz bu sözler üzerine Sayın Bakanımız hakkında şu açıklamayı yaptınız: “İşte Fakıbaba’nın güzelliği, veli olması, kalp ehli olması, güzel bir İslam terbiyesi almış olması, soyadı gibi veli bir soydan geliyor olması, dolayısıyla güzel bir Müslüman olması, onun böyle yüksek ahlakına mensup insan üslubuyla konuşmasını sağlıyor. Bu güzel insanı tebrik ediyoruz.”)
Şimdi böyle değerli insanlara genellikle basın destek vermiyor yalnız kalıyorlar. Mesela Süleyman Soylu çok değerli bir insan destek vermiyorlar. Mesela Fakıbaba çok değerli, soylu bir aileden gelen veli karakterli asil bir insan. Ve gani gönüllüdür. Mütevazi, merhametli, şefkatli, asil bir insan. Hiç öven, takdir eden bir konuşma görüyor musunuz? Sevgisizlik toplumu sardığı için böyle bir felaket var. Halbuki böyle değerli insanların çok öne çıkarılması lazım. Çok takdir edilmesi lazım. Mesela Fakıbaba Türkiye için büyük bir nimet, büyük bir güzellik. Merhamet insanı, sevgi insanı. Bazen mesela nakledeni bile görüyorum, böyle kahpece ve sevgisiz, nefret dolu. Mesela benim şu güzel sözlerimi bile naklederken o kin dolu, o kokuşmuş ağzıyla bu sevgiyi bile nakledecek hali yok. Ona bile feri yetmiyor, değil sevgiyi ifade etmek. Bazı tipler için söylüyorum tabii.
(“Her insan eğitimini aldıktan sonra mı vefat eder?” izleyici sorusu)
Yani belirli bir cennet terbiyesi aldıktan sonra, Allah’ın onu ona göstermesinden sonra ona ayette “ey mutmain olan nefis” deniyor, itminana kavuşmuş “sen Allah’tan razı olarak, Allah da senden razı olarak cennetime gir, salih kullarımın arasına gir” diye Kuran ayeti var biliyorsunuz. O itminan çok önemlidir yani o eğitim çok önemli. Uzun sürüyor, 40 yaştan sonra özellikle çok gelişir insan. O eğitimi aldıktan sonra Allah ona eğer cennet kastettiyse yüksek olan ahlakını en iyi düzeye getirdiğinde o zaman Allah artık alıyor. Çünkü kalmasının bir anlamı yok. Mesela Hz. Mehdi (as)’da da öyle, dünya hakimiyeti oluşmuş her yer tamam. Tamam da dünya hakimiyeti, her yerde hakimiyet olsa ne olur? Cennete kıyasla toz bile değildir dünya, toz değerinde bile değil. “7 veya 9 sene” diyor işte, o da insanların kalbini daha hoş tutmak için Allah’ın bir lütfu. 7 veya 9 sene, muhtemelen 9 seneye tamamlayacak Cenab-ı Allah, “sonra feceten Allah canını alır Mehdi’nin.” Niye kalsın artık? Eğitimse eğitim, güzellikse güzellik, amaçsa amaç her şey oluşmuş, bütün dostlar ahirette sen kalmışsın burada, şimdi bunun bir anlamı var mı? Bütün sevenlerin orada bekliyor, sen de diyorsun ki “yok ben burada kalmak istiyorum” diyorsun. Bu çok münasebetsiz bir şey, çirkin. Bir de bir şey de yok dünyada, olmaz. Onun için mesela Peygamberimiz (sav)’e de Cebrail (as) sordu “Allah canını almak istiyor” dedi “sevdiklerin seni bekliyor” dedi. “Ama istersen yani içine sinmiyorsa biraz daha kal” dedi “sen istiyorsan biraz daha tutalım.” “Allah dediyse tamam” dedi. Peygamberimiz (sav). Çünkü Allah yeterli gördüğüne göre artık tamam. Hayır biraz daha kalayım eksikler var demez Peygamberimiz (sav). “Hayır, tamam artık gidelim” dedi, inşaAllah. Ve söyledi bütün ashabına söyledi “ben gidiciyim” dedi “gidiyorum” dedi. Kızıyla da helalleşti ona da söyledi. Gün, saat, dakika, saniyeye kadar biliyordu. Elini yukarı kaldırdı böyle “Refik-i Alay’a-Yüce Dost’a” dedi, küt eli düştü o kadar. Ne yapacak burada kalıp ne var yani? Cennet varken kıyaslanır mı orası? Dini tebliğ etmiş, Kuran’ı anlatmış, fiilen hayata geçirttirmiş, din Allah’ın olmuş artık tamam peki niye kalsın nedir? Eğitimini aldığına göre niçin kalsın?
(İngiltere Dış İşleri Bakanı Boris Johnson Suriye’de yaşanan acıların sorumlusunun Esad rejimi olduğunu rejimin de İran ile Suriye tarafından desteklendiğini söyledi. Doğu Guta’da sadece son bir haftada yüzlerce sivilin hayatını kaybettiğine dikkati çeken Johnson, bölgede kimyasal silah kullanıldığı yönündeki gelişmelerin soruşturulmasını ve sorumlu herkesin yargılanmasının çağrısında bulundu. Suriye’de ilerlemenin önünde Esad rejiminin durduğunu söyledi.)
Esad rejimi, onu durduk yere ortaya çıkarttılar. Ama Esad da sözümüzü dinlemedi. Ben dedim ki bak “Mehdi’yi beklediğini söyle” dedim. “Sünni-Şii ayrılığını kabul etmediğini söyle, modern İslam anlayışını savunduğunu söyle. Ama tarih de verme” dedim. “İttihad-ı İslam istediğini söyle. Bak seni kurtaracağız” dedim. “Rahat edeceksin.” “Yok” dedi “biz” işte yani “sıkıştık korktu da söyledi falan derler” gibi mantık geliştirdi. Bu iyi mi yani şu an durumu? Tam bir facia. Bir kere oradaki insanların inanç ve değerlerine tavır almış durumdasın. Yani koskoca Suriye kardeşim orada herkes dindar. Sen bütün gücünle tavır alıyorsun. Kendin dindar olabilirsin ama dini savunman lazım. Modern İslam anlayışını savun, Kuran Müslümanlığını savun. Artık tabii belanın içine de batırdılar bunu. Yani onun şu anki durumu facia. Ama tabii İngiliz derin devleti bunu yaparken çok keskin kilitledi yani Suriye şu an oradan yakasını kurtaracak gibi değil. Onu öyle bir boyunduruğa aldı ki artık yani Suriye mahvolmadan kurtuluş yok gibi görünüyor. Tamamen çökertmeden bırakacakları görünmüyor. Ama Suriye’de sorsan Mehdi’ye gerek var mı? Hayır derler. İsa Mesih’e gerek var mı? Hayır. İttihad-ı İslam’a gerek var mı? Hayır. Nedir? Sadece Suriye kurtulsun demokratik güçle. Öyle bir sistem olmaz. İttihad-ı İslam savunulmadan ne Suriye kurtulur ne başka bir yer kurtulur hiçbir yer kurtulmaz.
Ölüm Rüyadan Uyanmadır. O Andan İtibaren Görüntü Tamamen Kesintisiz Devam Ediyor. Müslüman Ölüm Anından Sonra Kendisini Üzecek Hiçbir Şeyle Karşılaşmaz
Ölüm denilen olayda yaratılmış oluyorsun hemen. Yani ondan sonra zaten bir kesinti yok. Sadece şu rüyadan açıkça alenen uyanıyorsun. Alenen rüya da fazla da üstüne gitmek istemiyorum. Net rüya bundan uyanmış oluyorsun o kadar. Ondan sonra zaten kesintisiz yani bir ölüm diye bir görüntü olmuyor bir şey yok. Yani öyle yattığı yerden kalkmalar öyle bir şey yok. “Kim bizi yattığımız yerden kaldıran” diyor. Belki yani bir yere uzanmış olabilirler bir şey olabilir oradan kalkıyorlar o kadar. Yani belki oturduğu bir yerden kalkıyor. O kadar. Yani bir rüya bu, rüyadan kalkılmış oluyor. Ondan sonra hiçbir aşamada kesinti yoktur Müslümanda. Her şey gayet düzgün ve çok süratli olur. Öyle bir şey olmaz. Yani Müslüman’ı üzecek, sıkacak, rahatsız edecek, heyecanlandıracak, tedirgin edecek hiçbir şeyle karşılaşmaz. Ama ben onu ayetlerle açıklayalım, hazırlayalım demiştim o yarım kaldı onu bir tamamlayalım. Oradan tarif edeyim, ayetlerle izah edeyim. Yani onu Allah’a bırakmak lazım. Biz yaratılırken nasıl bizi kusursuz yaratıyor, nasıl bütün ihtiyaçlarımızı mesela bak televizyonumuz var internet her şeyi planlamış Allah. Neyimiz eksik? Mesela arkadaşlarımızı planlamış. Benim oturacağım yer hazır. Kolam hazır, bardağım hazır. Tabletler hazır. Yani eksik olan bir şey var mı? Cennet için o zaman dert etmeye gerek yok. Biz mesela doğmadan önce ben nasıl yapacağım ya doğduktan sonra, şimdi nasıl nerede gideceğiz oturacağız, ne yiyeceğiz ne içeceğiz desem bunun bir anlamı var mı? Ki dünya ortamı olmasına rağmen. Dünya ortamında çünkü imtihan ortamı olduğu için zordur. Buna rağmen böyle bir şeye gerek yok. Dünyada gerek yoksa ahirette niye gerek olsun? Acaba ne olacak? Hiçbir şey olmaz. Normal yaşarsın. Bir de tam tarif ettiği gibi yani kafamızda canlandırdığımız gibi olmayabilir. Mesela cennet kapısı diyor altından falan kapılar. Öyle bir şey olmayabilir. Bambaşka mesela elektro manyetik bir kapı gibi bir kapı olabilir. Veyahut ne bileyim tül gibi bir şey olabilir. Veyahut mesela bir zümrüt, koskoca bir zümrüttür onun içinden geçer gidersin. Yani tahayyül etmediğimiz birçok şeyle karşılaşabiliriz. Ama şaşırmayız, o sürpriz yani Allah onu söylemiyor. Ama mesela İslam’ın hakim olacağını söylüyor. Bunu göreceksiniz. Yani illa mucize istiyorsanız alın size mucize işte. Mehdi (as)’yi göreceksiniz, İsa Mesih (as)’i göreceksiniz. Kutsal sandığı göreceksiniz. Efendim piramitlerin içinde ne var ne yok hepsini göreceksiniz.
(“İşyerindeki temizliğimize nasıl dikkat etmeliyiz?” izleyici sorusu)
O gerçekten zor oluyor. İşyerleri hiç önemli görmüyorlar o konuyu. Hâlbuki orada işyerinde banyo olması lazım çalışanlar için, havluları olması lazım. Çok rahat bakım yapabilecekleri gibi bir ortam olması lazım. Daracık banyolar, daracık tuvaletler. Yani orda nasıl bir insan, özellikle genç kızları, kadınları düşünemiyorum yani. Facia. Olur mu orada kadınlar için rahatça duş alacakları, yıkanacakları yer olması lazım. Yani temizlik çok önemli. Ama herhalde o da yine ahir zamanda olacak.
Dini İçinden Çıkılamayacak Ritüeller, Dindarlığı da Çok Zor Gibi Anlatıyorlar. Din Samimiyettir. Tüm Candanlığında Samimi Olacak ve Zamana Karşı da Sabırlı Olacaksın
Dindarlık bize çok zor gösterirlerdi. Eskiden de öyle karmakarışık işte şunları ezberleyeceksin, şu ritüeller var şunlar var. Yani içinden çıkılmayacak bir şey anlatırlardı bize çocukluğumuzda. Yaşanacak gibi pek görünmezdi. Din samimiyettir. Samimi oldun mu bitti. Bütün candanlığınla samimi olacaksın. Ondan sonra zaman geçmeye başlar. Zamana karşı da sabırlı olacaksın. Samimi oldun mu birdenbire ışıklar çakıp böyle uzaya çıkmazsın. Samimi olduktan sonra hayatında olumlu gelişmeler aylar, yıllar içerisinde sürekli devam eder. Her şey olumlu olur. Bu şekildedir. Ahirette de sonsuza kadar bir hayat var, orada sürekli olumludur, sürekli olumludur. Yalnız burada cennetin sistemi aynısıyla var onu insanlar bilmiyor onu nasıl anlatsak acaba? Onu bir kitap haline getirelim. Aynı sistem burada geçerli. Oradakine şaşıyorlar. Halbuki burada tam anlamıyla uygulanıyor şu an. Mesela elimizi düğmeye basıyoruz şak ortalık aydınlanıyor aynı cennet aydınlanması hiçbir nedeni yok yani. Ufacık bir düğmeyi Allah sebep etmiş. Mucizedir yani o düğmenin olması. Mesela şimdi şu küçük şey var ya ufacık. Bak görüyor musun? Bunu sebep ediyor Allah. Müziğe göre tabii çalışıyor bu ama. Şu ışıklardaki hareketliliği görüyor musun? Bu aslında özel olarak yaratılan bir şey. Mesela şu ışıkların gezmesi bunların nereden nasıl geçeceği falan hepsi belli kaderde. Hepsi şuurlu. Ama sebep olduğu için kafası sebepte kalıyor insanların. Mesela pervanenin dönmesi falan “elektrik döndürüyor” diyor. Değil yani tam anlamıyla cennetteki sistem geçerli. Hepsi yani şu tabletler, mikrofon sistemi tamamı. Dünyadaki cennet sistemi diye bir kitap olarak hazırlayabilirim onu. Orada açılabilir insanların kafası. Bazen bu sistem birden Allah açıyor onu mesela diyor ki her zaman bildiğiniz gibi. Hz. Musa (as)’ya soruyor Cenab-ı Allah “elindeki ne?” diyor. “Bu asam benim” diyor. “Yaprak döküyorum davarlarıma” diyor. “Yaslanıyorum ve birçok işimde bana yarıyor” diyor. Allah “elinden at” diyor. Cennet sistemi geçerli ya anında yılana dönüşüyor. Halbuki anında arabaya da dönüşür o. Mesela son model Jaguara dönüşebilir bir anda. Sonra birden akarsuya da dönüşebilir. Fıskiyeye dönüşür su akıtır yani. Onu anlatmak lazım. Ama bu dünyada tabii çok kesinlikli uygulanıyor o. Hiçbir ara delil verilmediği için insanların onu görmesi mümkün değil. Yani aklın ihtiyarını alacak hiçbir şey yapmıyor Allah.
Erbakan Hocamız ve Başbuğ Türkeş Türkiye’yi Komünizme Teslim Olmaktan Kurtaran İki Önemli Kişidir. İkisi de Çok Değerli İnsanlar, Azimli, İnançlı, Cesur Gençler Yetiştirdi
Erbakan Hocam’ın iyi yönü çok samimi, candan imanı vardı. Aslında normal her Müslümanda olması gereken iman. Hiç taviz vermiyordu. Acayip şaşırıyorlardı o zaman tabii adamlar NATO, IMF falan. O zaman insana çok acayip bir ruh veriyordu Erbakan Hocam’ın konuşması. Türkeş'in konuşması da yani rahmetlinin. Onların hepsinin bir felsefesi vardı. Mesela Necmettin Erbakan konuşunca hakikaten ağır sanayi kurabileceğimize, büyük bir devlet olabileceğimize benim kanaatim gelmişti o zaman. Çok etkili. İnsanın hiç aklına gelmeyen bir şey. Yani “neden?” diyor “ağır sanayi kurmuyoruz” diyor. “Ağır sanayi kuralım.” Tabii çok reaksiyon falan alıyordu ama rahatça onu yapacak bir görünümdeydi. Çok zengin bereketli bir bakış açısı vardı. Çok sıhhatli. Mesela rahmetli Türkeş de “Bütün Türk devletleri birleşsin” dedi. Bizim hiç aklımızın ucundan geçmezdi. Türk devletlerinin varlığını bile bilmiyorduk biz ilkokulda. Öyle bir konu birleşme mirleşme. Biz, Türkiye gariban bir ülkedir öyle dururuz falan gibi. O bütün gençliğe çok makul geldi. Komünizm çok sükseli çıkmıştı o zamanlar 71’lerde falan 69-71’lerde ona karşı bir düşünce yoktu. Yani Erbakan Hocamız’ın görüşü de biraz tabii onların açısından komik geliyordu onlara. İşte dört avrat bilmem ne falan ipsiz sapsız bir bakış açıları vardı. Dalgacı ve alaycıydılar Milli Selamet Partisi gençliğine karşı. Onlar da biraz sol eğilimliydiler. Ta o devrin gençleri daha hala devam ediyor şu an. Yani o yeşil komünistler kafası Milli Selamet Partisi'nin içinde de az da olsa bu kafa vardı. Ama Ülkücüler akıl almaz komünist karşıtı olarak çıktılar. Yani korkunç nefret ediyorlardı. Komünist, şeytan, iblis aynı anlama geliyordu. Bir adam komünistse zaten ikinci bir ihtimali olmuyordu. O tabii çok olumlu etki yaptı mukaddesata yönelik herhangi bir şeye karşı muazzam bir hassasiyet meydana getirdi. Mesela komünist hakarete dönüşmüştü o aralar. Mesela biri birine kızdığında “komünist” diyordu. Dava açıyordu hakaret davası. Hatta İlhan Selçuk’un çok komik bir ifadesi vardı o da komünistti rahmetli. “Ya” diyor “adam” diyor “bana haşa huzurdan komünist diyor” diyor. “Haşa huzurdan” diyor. Yani çok çirkin şeyler için söyleniyordu ‘haşa huzurdan.’
(Cumhurbaşkanı Erdoğan, Afrin operasyonu ile ilgili “Ejderhayı yarı canlı bırakmayacaksın” açıklaması yaptı. “Orada karşımızda kim varsa biz onların karşısındayız. Karşımızda olanların kim olduğunu araştırmamız soruşturmamız gerekmiyor. Kim kimdir ansiklopedisine bakacak değiliz. Değişik çevreler de çıkabilir karşımıza. Ne dedik biz? Kendi göbeğimizi kendimiz keseceğiz. Ejderhayı yarı canlı bırakmayacaksın. Öyle veya böyle bitecek bu iş” dedi.)
Ejderha da İngiliz derin devletinin sembolü. Tayyip Hocam böyle kodu mu oturtuyor maşaAllah. Tabii, ejderha ünlü İngiliz derin devletinin sembolüdür. Tayyip Hocam yanındayız şanlı kabadayı gönlün rahat olsun sonuna kadar. Kılına dokunanın canına dokunuruz kanunla hukukla. İlgililer zaten haberi almışlar. Bak Tayyip Hocam diyor, “inlerine gireceğiz” diyor. İnlerinizi de biliyorum, inlerini de biliyorum. Daha inlerinin fotoğrafını yayınlamadım.
Hz. Mehdi (as) İle İlgili Hadis ve Tevrat’tan Açıklamalar
Salim-ul Eşell’dan: İmam Muhammed Bakır Aleyhisselam şöyle buyurduğunu duydum: “Hazreti Musa bin İmran”, Musa Aleyhisselam “Tevrat'ın birinci bölümünde Âli Muhammed'in kaimine, Muhammed Mehdi’ye verilen kudret ve faziletleri görünce dedi ki:” yani Moşiyah’a, “Rabbim, beni Âli Muhammed'in kaimi Mehdi olarak karar kıl. Allah ona şöyle söyledi; “Doğrusu o Mehdi Ahmed'in neslindendir.” Sonra Tevrat'ın ikinci bölümüne bakınca aynı şeyi yine gördü, Hz. Musa. Aynı sözü tekrarladı ve ona aynı cevap verildi. Sonra üçüncü bölümde de aynı şeyleri görünce yine Allah’tan Mehdi olmayı istedi ve tekrarladı. Allah'tan yine aynı cevabı aldı” diyor. Ahmed’in neslindendir o dedi diyor. Hep Moşiyah’a aklını kilitlemiş, çok şeker. Allah'a diyor “Bana görünebilir misin?” diyor. Allah diyor; “Dağa tecelli edeyim eğer görebilirsen.” “Peki” diyor, “Moşiyah’a görünebilir misin?” diyor yani ona bir, Firavun’da da öyle. “Ben gitmeyeyim, Moşiyah gitsin” diyor. Allah; “Yok, sen gideceksin” diyor. “Yok” diyor, “ O gitsin” diyor.
Musa dedi ki; “Rabbim, ben kulun Musa. Ne geçmişte ne de benimle konuşmaya başladığından bu yana iyi bir konuşmacı olmadım” diyor bak. “Rabbim, ben kulun Musa, ne geçmişte ne de benimle konuşmaya başladığından bu yana iyi bir konuşmacı olmadım. Çünkü dili ağır, göğsü sıkışan biriyim” yani kalbi sıkışan biri. Kalbinde bir rahatsızlığı var. Herhalde muhtemelen işte bu ekstrasistol olabilir veyahut tansiyon yükselmesi olabilir bilmiyorum. “Göğsü sıkışan biriyim. Rab Allah dedi ki; “Kim ağız verdi insana” dedi. “İnsanı, sağır, dilsiz, görür ya da görmez yapan kim?”” Dolayısıyla sen bırak o şeyleri diyor, onları Ben yaratıyorum zaten diyor. Bak, “insanı sağır dilsiz görür ya da görmez yapan kim?” Sana o rahatsızlığı veren Benim diyor Allah. “Şimdi git. Ben konuşmana yardımcı olacağım. Ne söylemen gerektiğini sana öğreteceğim.” Musa dedi ki; “Rabbim beni gönderme. Ne olur benim yerime başkasını gönder. O, zaten göndereceğim kişiyi” diyor. Ona takılmış yani. Sözlü Musevi kaynağında bu şu şekilde: “Ne olur benim yerime başkasını gönder, o zaten göndereceğin Moşiyah’ı.” Mehdi’yi gönder benim yerime diyor. “Şiloh” Mehdi “döneminde tüm dünyanın tek meşguliyeti Allah’ı bilip tanımak olacak.” (Kralların Kanunları 12/5)
(“Kadınlara neden özgür seçim hakkı tanınmaz da onların yerine ağabeyleri ve babaları karar verir?” izleyici sorusu)
Zaten Allah’ın size bunu söyletmesi bu duanızın kabul olunacağını gösteriyor. Doğru söylüyorsun genç kızı kaale almıyor, annesi kaale almıyor bazı yerlerde bazı kişiler için söylüyorum. Annesi potansiyel sanki fahişe gibi görüyor, babası da öyle görüyor, erkek kardeşi de öyle görüyor, dayısı da öyle görüyor, ufacık on yaşında kardeşi bile mesela saçını tarıyor kabartıyor “ne oldu ya hayırdır” falan diyor. Veyahut mesela bir makyaj yapıyor annesi babası birbirine bakıyor “ne oldu yavrum hayırdır” falan diyor. Saçını boyuyor zaten diyor “doğrarım o saçını dibinden” diyor. “Git derhal yeniden boyat o saçını” diyor. Asla kabul etmiyorlar. Mesela etek falan giyiyor, “bacaklarını kırarım senin böyle etek mi olur ya?” diyor. Namus dersi veriyorlar kendi kafalarına göre. Ha kendilerine serbest ama. Kendileri istediği gibi adam geneleve de gidiyor, kendine dost da tutuyor o serbest. İçiyor, kumar oynuyor falan her şey serbest. Ama kız çocuğu oldu mu nefes aldırmıyorlar. Birçok yerde birçok kişide bu görülüyor. Ama bu felaket bu yüzyılda bitecek inşaAllah.