Sayın Adnan Oktar'ın 24 Mart 2018 tarihli sohbetinden önemli başlıklar
ucgen

Sayın Adnan Oktar'ın 24 Mart 2018 tarihli sohbetinden önemli başlıklar

13715

A9 TV, 24 Mart 2018

 

Şehidimiz Muhsin Yazıcıoğlu’nu Rahmetle ve Sevgiyle Anıyoruz. Tam Veli Ahlaklı Bir İnsandı. Sürekli Sevgiyi, Dostluğu, Kardeşliği Ön Plana Alırdı

Allah Allah ne kadar güzel ahlaklı bir insan. Bak, sevgiden ben bu kadar çok bahseden lider görmedim. Devletin bütün imkanlarının kullanılması lazım. Daha hala konu muğlak, daha hala bilinmiyor. Neden yaptıkları, nasıl olduğu bilinmiyor. Ama FETÖ’cülerin yaptığı biliniyor. Herhalde haset etti Fethullah Gülen benim anladığım. Çevresi de haset etmiş olabilir. Çünkü o istikbale matuf umut dağıtan bir insandı. Gelecek için lider olması kesin gözüyle bakılan bir insandı. Çünkü hem dürüst hem efendi hem aklı başında yani aranan bütün liderlik vasıfları var. Ve Türk milletinin de ekseriyetinin çok seveceği bir karakterdi. Herhalde garantili gördüler liderliğini. Ama liderlere genellikle pek özen gösterilmiyor. Her lidere rahatça ulaşılabiliyor, böyle olmaması lazım. Mesela helikopter; bir kere devlet helikopter tahsis etmesi lazım. Parti lideri yani çok önemli bir şey. Partinin kendi imkanlarıyla hurda bir helikoptere biniyor. Devletin elinde zibil gibi helikopter var. Güvenlikli bir helikopterle götürülmesi gerekiyordu. Artık olmuş tabii kader ama kızdırıcı. Yani tedbir alınmaması kızdırıcı.

 

(“İnsan neden yalan söyler?” izleyici sorusu)

Herhalde karşı tarafın sevgisini kaybetmemek için veyahut öfkelenmemesi için veyahut itibarı sarsılmasın diye veyahut menfaati için çeşitli nedenlerle yalan söylüyor. Ama yalan tabii çok kirli. Ama zaruri durumda tabii yalan söylenebilir iyi niyetle yapılan yalanlar ona yalan denmez ona maslahat denir. Her zaman söylüyorum, mesela adam hasta galiz bir hastalığı var, ona “arkadaş senin iyi olmaz bir hastalık” falan denmez. Tabii ki doğru söylemeyeceksin. Hakikaten de manen moral yönden güçle kurtulabilir de. Allah vesile edebilir. Veyahut trafik kazalarında çok oluyor “babam ne oldu?” diyor. Mesela ölmüş oluyor babası “hastanede” de “hafif yaralı.” Mesela “çenesi kırıldı” dersin “konuşamıyor, sırf çenesinde var” dersin. Çünkü o zaman “telefonla görüşmek istiyorum” diyorlar, onu engellemek için öyle denebilir veyahut ona benzer bir şey söylenebilir. Veyahut “doktorlar telefonla konuşmasını istemiyor” mesela “yüzünde kanama var” falan denebilir. Ama onun dışında olmaz.

 

Gayesizlik İnsanın Tüm Hayat Enerjisini Elinden Alır. İnsana Hayat Enerjisi Kazandıran Allah Sevgisi, Allah’ın Büyüklüğünü Anlamak ve İmandır

Normal halinde insan gayretsiz olmaya çok yatkındır. Mesela bak bizim Sarman işi gücü yok gece gündüz yatıyor. Adamın hiçbir işi yok, amacı da yok. Bir yerde yemek bulursa yiyor ondan sonra yatıyor. Genç kızlarda o çok oluyor, delikanlılarda da oluyor. Mesela günde on beş, on altı, on yedi saat yatıyor neden? Sıkıldığı için. Boş, hayatının bir amacı yok, anlamı yok. Şimdi kalksa da “ne yapayım ben?” Diyor. “Hadi yemek yedim tamam. Çarşıya çıkayım” diyor. Çarşıda suratı asık adamlar var kimse kimseye bakmıyor. Bir yerde alış veriş yapsa alış veriş yaptığı yerlerde de insanlar genellikle sevgisizlikten kaynaklanan bir soğukluk içinde oluyorlar. Çünkü bir de zaten tanımadığı insanlar, o onu tanımıyor, o onu tanımıyor. Mutlu olmaya eve geri dönmek istiyor, eve gidince babası gazete falan okuyor, annesi yemek yapıyor yine sıkılıyor odasına giriyor yine yatmak istiyor. Kalksa yine aynı şeyler olacak onun için diyor yatayım bari sürekli yatayım diyor. Bir nevi kendini uyuşturmuş oluyor. Ama Allah’ı fark etti mi bir insan bildi mi, anladı mı, büyüklüğünü anladı mı kafası bambaşka olur artık ona vakit yetmez yani o saniyeleri kullanır, dakikaları kullanır hiç vakit yetmez. Aradaki fark çok büyük olur. Onun için bir şahsın eğer şuuru açıksa, ruh sahibiyse hemen Allah’ı bilmesi, hemen Allah'ın büyüklüğünü bilmesi ve bütün hayatını Allah’a hasretmesi gerekir.

Din insanı o şizofren ruhtan kurtarır, İslam. Din olmadığında şeytan devreye girer. Şeytan da insanı şizofren yapar. Şeytanın etkisine giren insanlar filmlerde falan da görürsünüz hayali resimler yapılır, hayali filmlerde bu görülür. Yüzünde şizofren bir ifade vardır şeytanın etkisine girenlerde. Bütün hareketleri şizoiddir. Dolayısıyla genç kızlarda da hayat gayesi olmadığında, genç delikanlılarda şizofren bir ruh gelişiyor. Hayata küsme, sevdiklerine küsme, içine kapanma, intihar eğilimi, dinsizlik, iman eksikliği, iman zayıflığı yahut imansızlık şeytanın insanın bedenine girmesine neden oluyor. Şeytan da şizofren olduğu için yani şizoid bünyeli olduğu için insanları o deli ruhun içine çeker. Mesela bak münafıklarda da şizofren bir ruh vardır delidirler. Mesela insanlara musallat olurlar, çevresine zarar vermeye çalışır, bir intikam kin ruhu vardır. Mesela akılsızca eylemler yapar. Kendine de zarar vermek, etrafına zarar vermek münafıkların bir özelliğidir yani gayesizce, şuursuzca bunu yapar, deli bir kararlılıkla bunu yapar. Ama tabii mümin olan, Müslüman olan sadece hayır peşinde koştuğu için, İslam’ın hayrına hareket ettiği için hayatı çok dolu geçer. Ama şimdi Türk toplumuna genel olarak iman hakikatleri anlatılmadığı için, Kuran mucizeleri anlatılmadığı için, Darwinist eğitim çok fazla verildiği için, yüksek dozda verildiği için ve gelenekçi Ortodoks İslam anlayışı onların anlattığı o büyülü dünya, o kabus gibi dünyayla Darwinist, materyalist dünyanın korkunçluğu birleştiğinde korkunç bir rüya meydana geliyor. O da gençleri işte şizofren bir ruha doğru çekiyor yani içine kapatıyor.

 

(Siz yıllarca üniversitelerde terör propagandası yapılmasına izin verilmemesi ve terör örgütü yandaşlarının öğrenci olarak kabul edilmemesi gerektiğini anlattınız. Cumhurbaşkanı Erdoğan şu anda bu konuya izin vermeyeceklerine dair üst üste açıklamalar yapıyor. Bugünkü konuşmasını izleyebiliriz.)

Otuz kere söyledim ben daha önce de söyledim. ODTÜ’de çocuklar diyor ki: “Hz. Muhammed’i anma programı yapacağız.” Vay siz nasıl yaparsınız? Kafa, göz yararak çocukları darmadağın ediyorlar. Ee? “Biz yaparız” diyor “kimse de karışamaz.” Olur mu öyle şey? Sen orada Lenin’in, Marks’ın doğum gününü kutluyorsun çakal sana kimse bir şey demiyor da, Hz. Muhammed (sav)’in doğum gününü oradaki insanlar kutluyor, konuşuyor. Bir de bak sopayla girip çocukları döverek dağıtıyor. Dese ki mesela biz protesto ediyoruz kabul etmiyoruz dese yine bir derece tamam diyorsa desin. Ama sopayla, değnekle geliyorsun çakal. Bir de orada çocuk mesela lokum dağıtıyor, sana ne dağıtsın sen de dağıt. Dağıtacaksan sen de dağıt. Başka bir şey için de dağıtabilirsin. Okul mezuniyetin için dağıtabilirsin bilmem ne yapabilirsin. Niye sopayla olaya giriyorsun? Daha önce de öyle AK Partili bir çocuğu tehdit ediyorlardı gördünüz. Bu tehdit yüzünden okula gidemeyen öğrenciler var. Komünist öğrenciler yüzünden okula gidemiyor. Ben bunu kaç yıldan beri söylüyorum, Allah’a şükür Tayyip Hocam devreye girdi.

 

Dünyaya İlk Geldiğimizde İnsan İlk Başta Şuurlu Bir Değerlendirme Yapamıyor. Ama Dikkatlice Baktığımızda Her Şeyin Beynimizin İçinde Yaratıldığını ve Dışarıda Maddenin Sadece Gölge Varlık Olarak Olduğunu Görüyoruz

Biz dünyaya geldiğimizde ilk önce anlamıyoruz. Mesela çocukluğumda ben pek anlamıyordum. İşte yemek yeriz, sokağa çıkarız, oyun oynarız. Yani şuur bir acayip oluyor. Ben dünyayı anlamamıştım. Ne maddeyi anlıyordum, ne beynimin içinde görüntünün olduğundan da haberim yoktu benim. Herkes bir kovalamaca içindeydi Ankara’da. Okul bitirilir, üniversiteye gidilir, evlenilir. Yani herkes mücadele eder. Hayat mücadelesi vardır. Ben böyle biliyordum. Bir gün baktım ki; aa madde diye bir şey yok. Artık uyuyamadım. Sabaha kadar uyuyamadım. Yok alenen madde yok. Gölge varlık olarak var, alenen yok. O zaman her şey beynimizin içinde yaratılıyor. Bilgisayar, televizyon falan. Hani televizyon fabrikada yapılıyordu. Baktım ki Allah yapmış televizyonu. Saati Allah yapmış. Şimdi Allah’ın varlığının delilini böcekte, kuşta aramak ayrı. Saate baktığımızda zaten net anlaşılıyor. Biz saate baktı mı bitti yani ikinci ihtimal yok. İman ne derece oluyor? Yüzde yüz, yüzde yüz iman. Yani öyle ilme’l-yakin falan, Hakku’l-yakin iman oluşuyor. Net kesin yani kendi varlığından emin olduğun gibi emin oluyorsun. İkinci bir ihtimal yok çünkü. Şimdi tamam Allah’ın varlığı hemen görülüyor. Aa atomun yapısına bakıyoruz, adam saniyede 100 bin tur atıyor. 100 bin tur ve hangisinin nereden daha önce geçeceği belli değil. Son anda karar veriyor. Yani son anda karar veriyorlar dönerken. Çok acayip bir şey. Son anda karar veriyor. Kendi kafasına göre karar veriyor her biri. Kendi kendisine karar verdiğinde peki 15 milyar yıldan beri bir kere başkasına çarpmış mı? Yok, hiç çarpma yok. Çarpsa kainat çöker. Çarpma olsa kainat çöker, çarpma yok. Düşündüm yani dedim şimdi bir elektronun içinde bir alem varsa, o zaman ne olmuş oluyor? Allah’ın büyüklüğü. Biz nelerle uğraşıyoruz dedim. Yok okul bitirmek, yok bilmem ne bizim derdimize bak. Olayın büyüklüğüne bak. Değil mi? O zaman ben olayın büyüklüğüne kilitlendim. Herkesin de böyle olması lazım.

 

(Aydınlık Gazetesi’nden Yavuz Alogan, Saray’da düzenlenen Hakim-Savcı Atama Töreni’nde hakim ve savcıların Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın konuşmasını ayakta alkışlamasını şöyle eleştirdi. Cumhurbaşkanımızı tenzih ederiz. “Saray’ın tören salonunda Cumhurbaşkanını ayakta karşılayan hakim ve savcıların fotoğrafını görünce gözümün önüne 1936'da Hitler'e biat töreninde topluca Nazi selamı veren Berlin Ceza Mahkemesi üyelerinin fotoğrafı geldi. Nazilerin hukuk şefi törende şöyle söylemişti. “Nasyonal sosyalizm karşısında hukukun bağımsızlığı yoktur. Vereceğiniz her kararda önceden kendinize benim yerimde führer olsaydı nasıl karar verirdi diye sorunuz” dedi. “Reis dediğimiz kişinin kendi çapında führer gibi bir şey olmaya çalıştığı çıplak gözle görülebiliyor” dedi.)

Ama hukukunda böyle kontrolsüz olması çok tehlikeli olur böyle bir dönemde yani derli toplu olması gerekiyor en azından bu dönemde. Bir manyak hakimi düşün, manyak bir savcı Türkiye’nin başını belaya sokabilir, çok rahat başını belaya sokabilir. Çünkü bir hakim Türkiye çapında karar alabiliyor. Bütün Türkiye’yi ilgilendirecek şekilde karar alabiliyor. Cumhurbaşkanından daha çok yetkisi. Başbakandan daha çok yetkisi. Mesela Türkiye çapında bütün gazeteleri toplattırabilir hepsini. Bütün televizyon kanallarını kapattırabilir. Karar verir mahkeme kapattırır hepsini. Yani ummadık şeyler yapılabilir, onun için adliyenin şu an derli toplu olması yani bir milli ruh içinde hareket etmesi şart, öyle diyeyim de anlayın. Mesela FETÖ, Ergenekon davasında gördünüz yani bayağı tehlikeli hareketler yaptı. Doldurdu insanları hapishaneye kimse de bir şey diyemedi bakıyorduk. Otuz yıl, kırk yıl cezaevini adamlar doldurdu böyle hepsini subayları, polisleri falan Ergenekon’la. Baktık adamlar kendi işlerine gelmeyen adamları göndermişler, çok tehlikeli bir şey. Onun için adliyenin şu aşamada Türkiye’nin manevi lideri diyelim yahut emiri yahut emir sahibi olan kişiye saygısını göstermesi Türkiye’nin derli toplu olması için iyi. Klasik siyaset ortamı gibi olmasa daha iyi olur. Mesela MİT tırları durduruluyor hakim karar veriyor hiçbir şey yapılamıyor yani ne yaparsan yap. Mesela MİT mensubu adam jandarma inmiş elinde tüfekle bekliyor “MİT elemanıyım” diyor “in aşağıya” diyor adam bağırıyor. “MİT elemanıyım” diyor duymuyor musun? Akan sular durur öyle bir şeyde. Devletin menfaati mevzubahis sen ne yapıyorsun? Çok garip durumlar olmuştu. Onun için derli toplu bir hukuk anlayışı Türkiye’ye güven getirir, ferahlık verir onda bir şey yok. Führerlikle de alakası yok Tayyip Hoca’nın, kendi halinde mazlum bir insan, ne führer olacak yani ne yapmış führer olup da? Biraz uç izah olmuş yani mantıksız olmuş gereksiz yani Tayyip Hoca’ya uygulanacak bir anlatım değil. O, hukukun sıhhatli olmasını istiyor yani başıbozuk bir yapı hiçbir yerde olmasın istiyor. Bazen hukuk içerisinde oluyor. Adam FETÖ’cü oluyor veyahut komünist gurup oluyor hakimlerin oluşturduğu komünist bir grup. Bunlar mesela internetten örgütlenebiliyorlar, internetten örgütleniyor mesela komünist hakimler. Mesela bir karar vereceği vakit oraya yazıyor farz edelim -Türkiye için demiyorum herhangi bir ülke için- diğer hakimler de biliyor ona göre bozmuyorlar onun kararını; internetten örgütlenmiş. Yahut internetten örgütlenen FETÖ’cüler olabilir. Ona karşı devletin birliğini ve bütünlüğünü korumak için Cumhur Reisinin kendi çevresinde bir saygın bağlı bir hukuk anlayışını teşvik etmesi güzel olur yani hukuku bozmaz o. Derli toplu derken tabii ki derli toplu zaten hukuk ama bir manevi takviyeye ihtiyaç var o yönde.

 

(“Manevi heyecanın olması için ne yapmalıyız?” izleyici sorusu)

İman heyecanı sessiz, sedasız bir heyecandır aslında yanlış biliniyor olabilir belki o yani böyle insanı çok böyle irrite eden, çok heyecanlandıran bir şey değildir. Sakin ve aklı başında fakat sürekli uyanık, hikmetli hareket eden, en kestirmeden netice alan, küfre karşı sürekli atak yapan, iyileri koruyup kollayan, Allah'ın menfaatlerini çok iyi koruyup kollayan bir akıl atağıdır. Ama bu olgun ve aklı başında tavır içinde kendini gösterir yani böyle bazı insanlar olur mesela farz edelim Mehdi (as)’ı bulduğunu düşünüyor hakikaten eli, ayağı boşalıyor, çok heyecanlı. Mesela gelip ağlıyor, coşkular oluyor böyle istiğrak halleri, kendinden geçmeler falan cezbeler o çok geçici olur. Bazen on beş, yirmi dakika, bazen yarım saat falan sürer sonra akşamına biter. Öyle bir İslam, din anlayışı olmaz. İstikrarlı, kararlı, kesintisiz, ölünceye kadar devam eden bir mücadele şeklidir bu, hiç taviz vermeden o tarz olur. Bir derinlik içinde, samimiyet içerisinde Allah’a derin aşkın sakin sessizliği olur, aşıkta zaten şamata olmaz. Seven tutkuyla bir kadına bakan bir insan müthiş bir derinlik içindedir. Sakin, derin, çok ihtişamlı bir duygu akışı içerisinde olur o da Allah’tan kaynaklanır.  

 

(Sabahattin Önkibar AK Parti iktidarının 2019 seçimlerinde yüzde 50’yi bulamayacağını anladığı için Aydın Doğan’ın gazetelerini sattırdığını öne sürdü. Aydın Doğan’ın medyadan çekilmek zorunda kalması bir şeyi doğruluyor. AK Parti, MHP bloğu yüzde 50’ye asla ulaşamıyor. Peki bütün medyanın tek ses olmasıyla bu oranı bulmaları mümkün mü? Emin değilim ancak etkisi olabilir. Eğer ahali ekonomik olarak bunalmazsa oy verir. Yok cebi boşalmaya devam ederse aç insana hiçbir değeri benimsetemezsiniz. Ancak Aydın Doğan’ın medyadan çekilmesi iktidarın görevde kalması için neler yapabileceğinin bir kanıtıdır” dedi.) 

Ne alakası var canım? Millet manevi değerlere önem verir, milli değerlere önem verir, Türkiye’nin birliği, bütünlüğü, istikrarı onlar ilgilendirir. Millet hali hazır duruma bakar basının ne dediğine bakmaz. Tayyip Hoca ne yapıyor? PKK’ya, komünistlere karşı kesin kararlı, güzel bir. Ekonomi nasıl? İstikrarlı güzel. Maneviyata, manevi değerlere önem veriyor mu? Güzel. İslam ülkeleriyle birleşmek için gayret ediyor mu? Güzel. Biz bunlara bakarız. Bunlar tamamsa tamamdır yoksa Hürriyet desteklemişsin desteklememişsin hiçbir şey fark etmez ona göre bir tavır alınır. Ama hakikaten bir korku yayıyorlar bu doğru yani her yerde söylüyorlar işte falancaya operasyon yapılacak feşmekancaya. Birçok insan, cemaatler, tarikatlar mesela Mahmut Hoca cemaati de, diğer cemaatlerde yani operasyon beklemeyen hiç kimse yok. Zenginler, malı mülkü olanlar herkes operasyon korkusu içerisindeler. Bunu kasten yayıyor olabilirler yani özellikle yapıyor olabilirler yani hükümeti yıpratmak amacıyla yapıyor olabilirler buna da çok dikkat etmek lazım. Ve insanların malını mülkünü sattırmaya teşvik ediyorlar ben bunu çok gördüm, duydum. “Aman mal mülk bulundurmayın el korlar” işte “satın bir an önce kurtulun hatta kaçın yurt dışına çıkın.” Türkiye’de fitne çıkarmak için yaptıkları bir şey bu, buna dikkat etmek lazım.

 

(Yeni Akit'ten Latif Erdoğan, günümüzde dinde içtihat yapılmaması gerektiğine dair bir yazı yazdı. “Cumhurbaşkanımız Erdoğan'ın güncellemeden kastı, Müslümanların kitap ve sünnete müracaatla kendilerini güncellemeleridir. Ancak Bediüzzaman Hazretleri, İçtihat Risalesi’nde “İçtihat kapısı açıktır fakat şu zamanda oraya girmeye altı mani vardır” diyerek başlar ve gayet mantıki delillerle, gayet kuşatıcı temsilcilerle meseleyi izah eder. Günümüzde de aynı engeller varlığını sürdürmektedir ve bu engeller sebebiyle de ehlisünnet ölçüleri içinde kalmak hassasiyeti şartıyla, açık da olsa içtihat kapısından girilememektedir” dedi.)

Yok yok, Tayyip Hoca’nın sözünü tevile gerek yok. Çok açık, net. Güncelleme; her türlü zırvanın çıkarılmasının kabul edilmemesidir yani bir şekilde İslam'a, Kuran'a birçok zırva katılmış diyor açık. Bak gelişi var, onun gelişinden anlaşılıyor diyor ki, “Kuran yeterlidir.” Bitti. Arkasından diyor ki, “Kuran'a uygun olan sünneti kabul ederiz” bitti. Geriye zırva kalıyor. Güncellendiğinde zırvalar gider, gerçek olanlar kalır. Yani o konuşmadan bunu anlamamak mümkün mü? Bak “Kuran yeterlidir” diyor bir, “Kuran'a uygun sünneti kabul ederiz” diyor iki, hepsi kalıyor Kuran'a uygun. “Kuran'a uygun olmayan sünneti kabul etmeyiz” diyor ne demek? Güncellemeye girdiğinde o zırvaların hepsini temizlersin. İlk zırvayı nasıl kaldırdılar? Dediler ki, Diyanet İşleri Başkanı güncellemeyi yaptı zaten. “Kadınların aleyhindeki bütün hükümler geçersizdir” dedi, bitti. Bu bir güncellemeydi, yapıldı. Mükemmel bir güncelleme, konu da oldu. Şu an kadınlar aleyhine olan hiçbir hadisi söyleyemezler, hiçbir uydurma hurafeyi açıklayamazlar. Güncelleme yapıldığı halde, uygulama olduğu halde, bunu anlamazdan gelmenin bir alemi yok. Çok net olay.

 

(Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, dinde zorlama olmadığına dair şöyle bir konuşma yaptı: “Biz, asırlar boyu çok farklı inançtan insanları bir arada yaşatmış bir medeniyetin çocuklarıyız. Bazen olmuş ki, bir belde nüfusunun yarısı Müslüman, yarısı gayrimüslim. Asırlar boyu böyle yaşadığımız zamanlar olmuş. Gayrimüslimler, o beldelerde huzur içinde yaşamışlardır. Müslüman, tebliğden asla vazgeçmez ancak sadece anlatır, zorbalık, zorlama yapmaz. Din ve mezhep savaşları kışkırtılmak isteniyor ancak biz bu konuda Müslümanları uyardık. Bizim insanımız bu oyunlara gelmeyecek. Bu planları kuranlar, kendi kurmuş oldukları planlarda boğulacaktır inşaAllah” dedi.)

“Dinde zorlama yoktur.” Mükemmel; bir devrim daha. Bir Mehdiyet damgası daha, helal olsun. Bak bir, ilk önce dedi ki, “Kadınlar aleyhindeki bütün hükümler yalandır, geçersizdir” dedi, mükemmel. İki, “dinde zorlama yoktur.” Gelenekçi sistemin bütün izahlarını patlatan bir açıklama. İsteyen Hristiyan olur, isteyen dinsiz olur, isteyen de Müslüman olur. Kimse kimseyi inancından dolayı zorlayamaz ve kınayamaz. Mükemmel, şahane. Devrim devam edecek demek ki. Bu, Mehdiyet’in şahlanışı. Mükemmel olmuş, ağzına, diline sağlık. 

 

(“Bazı insanlar neden Allah'ı unutuyor?” izleyici sorusu)

Anlık unutmalar olabilir. Beş dakika, on dakika da unutuyor olabilir bazen kendini kaybeder falan bir şey olur. Bir hastalığı oluyor mesela acil bir şey oluyor. Yine olmaması lazım ama olabilir. Bir şeye dalar, bir yazı okuyordur yahut resim yapıyordur. Bir eşyayı tamir ediyordur falan aklı gidebilir. Ama yani gün boyu, haftalarca Allah'la bağlantısı yoksa bu o adamın olmadığını gösterir. Ölüdür. İstediğini yapsın bizi hiç ilgilendirmez. Allah onun için ölü olmayı murat etmiş. Ölüye “niye ölüsün?” diyemeyiz biz. Ölüye “niye ölüsün?” denir mi? Ölüye diyorsun ki “niye Allah'ı anmıyorsun?” o da “ben ölüyüm” diyor. “Olur mu canım?” diyorsun. Ölü işte, ölünce öyle olur. 

 

(Yeni Şafak’tan Ayşe Böhürler Sayın Erdoğan’ın dini konularla ilgili açıklama yapmasının özellikle kadınlar açısından çok anlamlı olduğunu yazdı. “Siyasilerin seçmen kitlesini oluşturanların hassasiyetlerini dikkate alması tabii ki önemlidir. Ancak bu dikkate alınacak diye de kadınları aşağılayan konuşmalara izin verilmemelidir. Bu insanlar özel konuşmalarında istediklerini söylesinler. Ama bu verdikleri fetvaların devlet politikasında etkin olmasını bekleyemezler. Bu tartışmalarda tek açıklama mercii Diyanet olmalı fikirlerine katılmıyorum. Bu nedenle Sayın Erdoğan'ın konuya müdahil olması ve açıklama yapması kadınlar açısından çok iyi oldu” dedi.)

Tebrik ediyorum yürekli, delikanlı kadınmışsın. Ama senin gibi hanımefendilerin sayısının çok olması lazım, çıtları çıkmıyor. Tayyip Hoca’yı yalnız bırakıyorlar. Bu olmuyor, böyle olmaz. Diğer hanımefendilerden de bunu rica ediyorum. Tayyip Hoca’ya tam destek verin. Yüzlerce beyanat çıksın. Yazarlar var, araştırmacılar var, sözü geçen insanlar var. Hepsi konuşsun. Destekleyin ki Tayyip Hoca’nın eli güçlensin. Bak adamlar çıktılar “Sen” dediler “hoca mısın niye konuşuyorsun?” falan dediler. Tayyip Hoca daha “haşa” dedi işte ona benzer bir şey. “Evet, hocayım” desin ya. “Alimim” desin. Hocasın, alimsin. “Hocayım, alimim diyenleri sen cebinden çıkarırsın. Tabii ki alimsin. İmam ya, İmam Hatip mezunu imam. Gayet de güzel Kuran'a vakıf bir insansın ve Ulu’l emirsin. Ulu’l emre itaat farzdır. Ee? Allah ne diyor? “Güven veya korkuya dayalı haber olduğunda gidip ona sorarlar” diyor. Tabii ki soracaklar. Senin sözün bağlayıcı olur. Ne demek senin sözün geçersizdir? Tabii ki konuşacaksın. Tayyip Hoca’ya hanımların, beylerin destek olması lazım. Bak ses çıkartmıyorlar bu ayıp oluyor böyle. Hayır destek olmasalar ne olur ayrıca bir şey de olmaz. Yetkili. Çünkü biz yüzde yetmişle yine başa getireceğiz. Ama hanımefendilerin destek olmasını bekliyoruz. Hanımefendiyi tebrik ediyorum. Çok iyi olmuş. Evet, çok güzel konuşmuşsun ama senin gibi çok fazla hanımefendi var dindar aklı başında. Yahut dindar da olmayabilir hepsi konuşsunlar.

 

Aklın, Allah’a Bağlanmanın, Cennetin Her Şeyi Anahtarı Samimiyettir. Allah Sadece Samimi Olanların Kurtulacağını Bildirmiştir

Samimiyet aslında her şeyin anahtarı. Allah'a bağlanmanın, cennetin, sevginin, aklın anahtarı samimiyet. Onun için çok manidardır. Kuran'da Cenab-ı Allah hayret edecek şekilde diyor ki; “Ancak samimi olan kullarım kurtulur.” Çok acayip değil mi? Tek bir kelime “samimi, samimi olan kurtulur” diyor. Bu kadar. Canımın içi bak iki şeyde kendine has bir vaziyet vardır. Samimiyette müthiş ferahlık duyar vücut. Samimiyette hemen mesela stres falan varsa gider. Gerginlik varsa gider. Kafasında kasılma falan varsa hemen gider samimiyet olduğunda. Konuşamıyorsa konuşur hale gelir. Cümle kuramıyorsa güzel cümleler kurar. Aklına bir şey gelmiyorsa aklına bir şeyler gelir. Mesela birine bir şey dediğinde diyor ya “Aklıma bir şey gelmiyor, konuşacak bir şey bulamıyorum” niye biliyor musun? O anda samimi değil de onun için. Samimi olsa yağmur gibi gelir aklına. Konuşamamasının nedeni samimi olamamasıdır. Samimiyet çok huzurla ve rahatlıkla elde edilen bir nimettir. Fakat samimiyeti tabii bir nimet olarak çok iyi değerlendirmek lazım. Samimiyetle Allah'la hemen bağlantı kurmak lazım samimiyetle. Allah'la bağlantıda çok faydalıdır samimiyet en faydalı olduğu yön odur. Allah'ın büyüklüğünü anlamada çok faydalıdır. Hep Allah için işe yarar samimiyet başka bir şeye yaramaz zaten. Sevgiye yarar, Allah'la bağlantıya ve Allah'ın büyüklüğünü anlamaya yarar samimiyet.

 

(“Zanda bulunmak Kuran'da nasıl tarif edilir?” izleyici sorusu)

“Zan ve tahminle yalan söylerler” diyor Allah. İki türlü açıklaması var bir; din adına yapılanlar var. Mesela hadi istiyor zan ve tahminle yalan söylemek zaten hadis uydururken adam zanla söylüyor zan. “Zandır” diyor ve tahmin ediyor zaten “herhalde söylemiştir” diyor. O yüzden o itibar edilir bir durum değil. Ama öbürü de mümin hakkında hiçbir bilgisi yokken zanla Müslüman hakkında kötü konuşuyor. Zanla mesela basın falan şu an birçoğu bunu yapıyor basından birçok insan. Zanla bir insan hakkında olumsuz konuşuyor. Yani zaten ana delil zan oluyor. Zannetmesi yeterli oluyor. O onun hakkında zanla konuşuyor, o onun hakkında. Kuran onu yasaklamış. Anlamı bu. Hucurat Suresi 12’de, Cenab-ı Allah “Ey iman edenler zandan çok kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır” diyor. Yunus Suresi 36’da, Cenab-ı Allah, şeytandan Allah'a sığınırım “Onların çoğunluğu zandan başkasına uymaz.” Zan yani hadis zan üzerine oluyor zaten. Uydurma zanna uyuyor.

PAYLAŞ
logo
logo
logo
logo
logo