A9 TV, 15 Ocak 2018
(Cumhurbaşkanı Erdoğan AK Parti Yozgat 6. Olağan İl Kongresi’nde konuştu, şunları söyledi: “Şimdiden 2019’un safları belli olmaya başladı. MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin 2019 Cumhurbaşkanlığı seçimleri için şahsımızı destekleme kararını ilan etmiş olmasından büyük bir memnuniyet duydum. Bu önümüzdeki dönemde karşımıza çıkacak nice oyunları ve kurulacak nice tezgahları şimdiden bozan fevkalade dirayetli bir karardır. Eskiden beri pek çok kritik dönemde desteğini gördüğümüz, özellikle de 15 Temmuz’dan beri sergilediği dik duruşunu takdirle takip ettiğimiz Sayın Bahçeli’ye bu vesileyle şahsım, partim ve milletim adına bir kez daha teşekkür ediyorum. Tabii gönül isterdi ki bu yerli ve milli duruşa ana muhalefet partisi de katılsın. Her zaman söylediğim gibi bizim için onun bunun ne dediğinin bir önemi yok. Biz önce Rabbimiz ne der ona bakarız.”)
Tayyip Hocam helal süt emmiş bir koçyiğit. Müslüman ümmete çok güzel sahip çıkıyor. Böyle bir olay biz görmedik, cumhuriyet döneminde görmedik. Atatürk’ten sonra böyle bir lider gelmedi. Tayyip Hoca hiç taviz vermiyor, maşaAllah bayağı güzel. Ama bu Suriye politikasında çok büyük bir yanlışlık yapılıyor. Suriye hükümetini, devletini ve başkanını tanıyalım. Suriye’deki bütün yabancı unsurların Suriye’den çıkmasını istesin Suriye. Ve Türk ordusunu, Rus ordusunu, İran ordusunu çağırsın gayet haklı bir konu. “Arkadaş, ben ülkemin bölünmesini istemiyorum bana yardım etsinler bunları çıkaralım” diyecek bu kadar. Bunun dışında, bak ben dört yıl önce söyledim, “orada ağır silahlarla tahkimat yapacaklar, havaalanları yapacaklar devlet kuracaklar” dedim. 1 yıl, 2 yıl bunun filmlerini gösterdim ve anlattım. Bak aynı dediğim gibi oluyor. Bekletmeye gerek yok bu dediğimi hemen yapsınlar. Yoksa çok geç kalacaklar, çok çok geç kalınmış olacak. Hemen yapılması lazım.
İnsan Yataktan Kalktığı An Allah ile Bağlantıyı Tekrar Güçlü Hale Getirmeli. Gece Uykuda Ölmüş Oluyor, Her Sabah Hayata Yeniden Başlıyor. Yeniden Allah’ın Sanatını, Harikalarını Düşünmesi Gerekir
Düz yataktan kalktığında aklında hiçbir şey olmaz. Duş alayım yemek yiyeyim der adam, odanın duvarlarını görür sadece. Sokaktan pencereden bakar o kadar yani çıkaramaz. Ölmüş oluyor zaten akşam. Kalktığında süratle Allah ile bağlantıyı en güçlü hale getirmesi lazım. Allah’ın harikalarını, yarattığı sistemin mükemmelliğini gözden geçirmesi gerekir. Özellikle görüntünün beyinde olması. Sesin birisi tarafından duyulması. Bak sesin birisi tarafından duyulması, bunun hiçbir açıklaması yoktur. Bu çok derin, çok büyük bir olaydır bu birinin sesi duyması. Darwinistler bunu bilmiyor bu çok şaşırtıcı, bu mucize. İşte ruh olup olmaması konusu deniyor ya, buradan anlayabilirsiniz ruhunun olmadığını. Sesi kim duyuyor? “Ben duyuyorum” diyor “sen kimsin?” diyoruz “ne demek yani?” diyor, “duyuyorum işte konuşuyorsun duyuyorum” diyor. Anlamıyor onu. Yani onu duyanın ve duymanın çok çok acayip bir olay olduğunun yani akıl durduracak bir olay olduğunun farkında değil. “Görüntüyü kim görüyor?” diyorum, “ne demek yani karşımdasın işte görüyorum” diyor “ben neredeyim?” diyorum, “deli misin sen 1,5 metre karşımdasın” diyor. Haberi bile yok nerede olduğundan. Aklının ucundan bile geçmiyor. Beyninin içinde olduğunu bilmiyor ve beyninin içinde onu kimin gördüğünü ve o görmenin acayipliğinin de farkında değil. Bir kere biri görüyor, görme ne demek? Hiçbir açıklaması yok. Birisi tarafından bir şeyin görülüp idrak edilmesi demek Allah’ın varlığının en keskin delili en neti, hiçbir açıklaması yok. Muazzam bir olay. Onunla bitiyor mu? Yok, dokunma hissi geliyor. Ne demek dokunma, kim dokunur yani? Dokunmayı duyan kim? Bu nasıl histir? Özel bir şey tarifi yok. Ee, bununla bitiyor mu? Yok, tatma mesela kola içiyoruz kolanın tadını alıyor bu ruh ve beşi de bir yerde bak beşi de bir yerde. Beşi birbirinden ayrılmamış. Koku; limon kokusu, portakal kokusu falan kim kokluyor bunu, koku ne demek? Kokuyu kim duyuyor yani ne demek bu? Tat, tadı kim duyuyor? Bu akıl durduracak bir olay, bunun farkında değiller mesela o tombik var o da farkında değil. “Koku duyusu gelişti evrimle” diyor haberi bile yok. Onun fevkaladeliğinin akıl durduracak bir fevkaladeliğe sahip olduğunun farkında değil. Ama Dawkins düşüne düşüne teknik yönden imkansız olduğunu anladı Darwinizm’in. Ama o da bunun farkında değil. Maddenin beyindeki görüntüsü ve dışarıda madde olmaması konusunun farkında değil. Dışarıda madde gölge varlık olarak var o tarzda bir şey olarak yok. Mesela renk, bilimin ortaya koyduğu harikulade bir durum. Dışarıda renk yok bilime göre, renk diye bir şey yok. E, ışık var mı? Işık da yok, aydınlık yok yani bu ışık yok simsiyah karanlık, renk de yok. Ses var mı? ses de yok. Tat, koku var mı dışarıda? Koku diye bir şey yok. Peki mekan? “Algıya göre” diyor “sen eğer büyük algılıyorsan büyük, küçük görüyorsan küçük, hiç görmüyorsan hiç yok” diyor. Mekan olayı da bir acayip, beyinde oluşması da bir acayip. Şimdi bununla bitiyor mu? Uçsuz bucaksız bir uzay görüntüsü var, bizim uzayımız, evrenimiz adamın avucuna koysan mercimek kadar. Bütün evren mercimek kadar avucuna koysan, uzaktan birisine getirsen koysan. Uzaklaştı mı bizim evrenden baktığında mercimek kadar görür. Ama tabii evrenden dışarıya çıkmak mümkün olmuyor. Başka birisi çıkmış olarak hazır gelirse olur. Çünkü evrenden dışarı çıktığında evreni sen oraya doğru sündürmüş oluyorsun. Evren seninle beraber oraya doğru uzuyor dolayısıyla evrenden çıkılamıyor. Yani şöyle düşün; bir torba yahut balon, şu bayramda çocukların şişirdiği balonlar var ya, balonun üstüne yapışmış şeyi düşün, balon genişledikçe o da onunla beraber gidiyor. İstediği kadar büyüsün balon onun dışına çıkamaz. Yani evrenle beraber, çünkü sündürüyor evreni gittiği yere. Cıvaya mesela bir kaşık batırdığımızda su damlasına çektiğimizde damla onunla beraber uzar. Yani o suyu beraberinde götürür, oradaki varlık da evreni birlikte götürüyor, kendisiyle beraber götürüyor. Belki sivri olarak götürür ama götürüyor. Ve dışarı çıkamamış oluyor. Yani esirle birlikte götürüyor, evren esirle doludur. Yakışıklıma ben bu kadar anlatayım o ona yeter, inşaAllah.
(Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, uluslararası koalisyon tarafından bazı medya organlarına yapılan yazılı açıklamada Suriye demokratik güçleriyle Suriye sınır güvenlik gücünün kurulması ve eğitimi amacıyla çalışıldığı bilgisinin paylaşıldığını aktardı. Kalın şu açıklamaları yaptı: “Bu durumun kabul edilmesi kesinlikle mümkün değildir. Bugüne kadar olduğu gibi önümüzdeki dönemde de Türkiye Sayın Cumhurbaşkanımızın yaptığı açıklamalar çerçevesinde adı ve şekli ne olursa olsun her türlü terör örgütüne karşı mücadelesinin sınırları içinde ve dışında kararlılıkla sürdürecektir. Bu çerçevede meşru hedef olan terör örgütlerine karşı yeri, zamanı ve şekli Türkiye tarafından belirlenmek üzere her türlü müdahale hakkı mahfuzdur.”)
Tamam da şimdi orada bir teknik sorun var. Ben dedim ki “adamlar oraya devlet kuracaklar fakat Amerikan destekli olacak bu” dedim. İngiliz derin devletinin öncülüğünde oluyor. İngiliz derin devleti organize ediyor. Şimdi Türkiye bu bölgelere girmeye kalksa her yerde Amerikan bayrağı var. Kime saldırmış olacak? Amerika’ya saldırmış olacak. Teknik olarak mümkün değil. Otuz kere bunu söyledim. Ama şu an eğer Rusya, İran, Türkiye birleşirse ültimatom verirler derler PKK’ya “buradan çık, ülkemizi işgal eden yabancı bir kuvvet var.” Bu çok makul. Bütün dünya bunu kabul eder, Birleşmiş Milletler de kabul eder. Doğrudan saldırabilirler. Ayırt ederek, yollarını keserek falan her yeri böyle hallaç pamuğuna çevirip onları orada yaşayamayacak hale getirebilirler. Ama şu an hukuki zemin yok, hukuki zemin. Türkiye Suriye’ye giremez şu an. Bu açık belli, bunu çocuk olsa bilir. Türkiye Suriye’ye girdiğinde Amerika’yla karşılaşacak, her yerde Amerikan bayrağı var, tankların üstünde Amerikan bayrağı var. Oradaki kurdukları karakollarda Amerikan bayrağı var, her yerde Amerikan askeri dolu. Yani nerede YPG? Onu ayırt etmek şu an çok güç, bu şekilde olmaz. Ama oraya girer, Amerikan askerlerinin ta burnunun dibine kadar girer Türkiye, orada YPG’lileri tek tek yakalar. Amerikan tankıyla Türk tankı yan yana olur. Ama bir bir orada bunların kafasının ezilmesi gerekiyor, ayırt edilerek. Yani toplu bir hücum mevzubahis değil. Mesela topçu ateşi yapamayız biz Amerikan kuvvetlerine karşı. Amerika’ya savaş açmış oluruz. Ama legalliği sağlarsak, Suriye hükümetini tanırsak, Suriye devletini tanırsak, Esad’ı tanırsak Esad çağırır Türkiye’yi, Rusya’yı da çağırır, İran’ı da çağırır konu kökünden hallolur. Yani Rus ordusu girer Suriye’ye o zaman. Mesela bin tankla falan girebilir, Türk ordusu da girer bin tankla, İran ordusu da girer bin tankla. Bu baş edilecek gibi bir şey değil. Girer, Amerikan kuvvetleriyle yan yana olurlar ateş etmez ama yan yana. “Arkadaş” derler “biz burada PKK’lı arıyoruz, Amerikalılar siz şöyle çekilin kenara” derler “gel bakayım buraya” dersin, PKK’lı; direkt üstüne çöker alır götürürsün. Tek tek ayıklanması lazım. Amerikalıların arkasına saklandı onlar. Dolayısıyla bunun dışında bir yol yok, vakit de kaybetmeye gerek yok, başka da yapacak bir şey yok, beklemenin bir alemi yok. Şu an ne diyorsun sen? “Suriye diye bir devlet yok” diyorsun “hükümet de yok burası bomboş toprak, arazi, isteyen istediğini yapar” anlamına geliyor. Kapanın elinde kalır. PKK da diyor ki “ben de kaptım” diyor “Amerika’yla birlikte kaptım” diyor. Yani sahipsiz bir devlet, sahipsiz bir millet, sahipsiz bir ülke var. Önce sahipli hale getirelim. Yani resmi olarak Esad’ı tanımamız lazım, konuyu uzatmaya gerek yok. Katil; orada katil olmayan kim var bana gösterin. Parmakla sayılır katil olmayanlar. Mecbursun görüşeceksin. Kimlerle? Kim gerekiyorsa. Bu derhal yapılması lazım yoksa öbür türlü bu siyasi demagojiden öteye gitmez. Ve cayır cayır orayı alırlar söyleyeyim. Bak dört yıldan beri ben bunu söylüyorum. Buna rağmen bu sistem cayır cayır ilerliyor. Adım adım adım ilerliyor bu. Dört yıldan beri bir geriye gidiş olmadı, sürekli ileriye gidiş oldu. Dolayısıyla Türkiye’nin bekleyecek bir durumu yok. Adamlar orayı tamamen istimlak etmeden üstlerine çökelim. Mesela Türk topçusu da girebilir, ta içeri kadar girer, piyade de girer, Amerikalıların hakim olduğu yerlerde gider oturursun. Ama PKK’lı gördün mü direkt üstüne çökersin. Amerikan askerlerini tek tek ayırt etmek gerekiyor. Yoksa biz oraya gitsek üç-beş Amerikan askeri itlaf olsa bu meydan savaşı demektir. Amerika’ya savaş açtık demektir. İngiltere de o zaman devreye girer. Zaten asıl İngiltere onları gönderiyor. Hava-kara bombardımanı bilmem ne. Bizim böyle bir şeye tevessül etmemiz için meşru legallik meydana gelmesi gerekiyor. Meşru legalliğin bozulmasında bizi oyuna getirdiler Türkiye’yi. Suriye karşıtı yaptılar, Esad karşıtı yaptılar. Adamı durduk yere katil hale getirdiler. Adam garibanın tekiydi çok efendi bir insandı buraya gelip-gidiyordu karısıyla beraber. Cumhurbaşkanıyla oturuyordu kalkıyordu çok nezaketli bir çocuktu, onu cinayetlerin içine soktular, katil ettiler. Şimdi de Suriye’yi sahipsiz bıraktılar. Burada çok yanlış galiz bir hata var. Derhal Suriye’yi tanımamız lazım, devletini, hükümetini, Esad’ı. Anlamazdan gelinecek gibi değil bak derhal. Derhal Rusya’yla anlaşmak, İran’la anlaşmak, sınırdan paldır-küldür girelim bu kadar basit. Suriye çağıracak ama çağırınca meşru devlet çağırıyor sen de giriyorsun bu kadar. Gayrimeşru hiçbir şey olmaz. Ama şu an gayrimeşru olur çünkü devlet yok ortada. Türkiye oraya giremez şu an, ortada yağma edilen bir ülke var. Türkiye giremez, Amerikan askerleriyle çatışmaya buna yanaşamaz. Böyle bir şey olmaz. Vakit kaybetmeye de gerek yok. Yani boş yere vakit kaybetmiş oluyoruz.
Türkiye’de Özgürlük Yok Diyenler Bana ve Arkadaşlarıma Baksınlar. Kadınların Ne Kadar Özgür Olduğunu, Gençlerin Dilediği Gibi Eğlendiğini, İfade Özgürlüğünün Olduğunu Tüm Dünyaya Gösteriyoruz
Diyorlar ki “Türkiye’de özgürlük yok, diktatörlük var, kadınlar özgür değil, gençler özgür değil. Bana bakın, arkadaşlarımıza bakın. Bir daha söyleyin duyayım. Demek ki doğru değilmiş. “Kadınlar özgür değil” diyor değil mi? “İstediği gibi giyinemiyor” diyor “beyler istediği gibi eğlenemiyor gülemiyor, özgürlük yok, konuşma özgürlüğü de yok” diyor. Cayır cayır hükümeti eleştiriyorum ben. Bak şimdi hükümeti eleştirdim, alabildiğine de özgürüz, dans, müzik, eğlence, hiç kimse bizim kapımıza gelip “niye bunu yaptınız?” demedi. Türkiye özgürlük ülkesidir. Modern bir ülkedir, aydın bir ülkedir. Kadınlar istediği gibi giyinir, dekolte de serbesttir, çarşaf da serbesttir, istediği gibi insanlar da eğlenir kimse kimseye karışmaz. Hükümet özgürlükten yanadır. Bunu sözlü mü, fiili mi ispat ettik? Filli ispat ettik. Türkiye’nin aydınlık yüzüyüz, modern yüzüyüz. Müslümanlık deyince dehşet verici bir görüntü veriyorlardı. “Bakın” dedik “Müslüman böyle olur.” Neşeli, sevinçli, kaliteli, klas, tertemiz, özgür konuşan, istediği gibi gülüp oynayan, kadınlar alabildiğine özgür, Allah’tan korkan, Allah’ı seven, Kuran’a tam bağlı, alabildiğine güzel, alabildiğine hoş, alabildiğine etkileyici.
(“Her şeyi nimet olarak görme bilincini nasıl geliştirebiliriz?” izleyici sorusu)
Allah’ı sevmek çok önemli. Hem bayağı sevmek yani çok sınırsız sevmek önemli. Çok emek veriyor Allah. Bizim anladığımız anlamda emek değil de acayip titiz. Neler yapmıyor neler yani. Ucu-bucağı yok, nereye dönsek nimet, nereye dönsek bir güzellik, hayır. Ama güzel de imtihan ediyor işin doğrusu, maşaAllah. Öyle yarım imtihan yok, sağlam güzel imtihan ediyor Allah. Bizim imtihanımız da çok güzel, çok manidardır. Yani çok bütün Türkiye’nin gözü önünde keskin bir imtihandan geçiyoruz. Bu kadar düşmanı olan bir insan çok nadir olur. Bu kadar içten seveni olan insan da çok nadir olur. İnsanların genellikle ne düşmanı olur ne de seveni olur. Hiç muhatap olmazlar. Ama şeytanın önemli gördüğü insanın çok düşmanı olur. Ama seveni, gerçek seveni olarak çok fazla olur. Allah’a hamdolsun bak Allah onu yaratıyor. Allah hikmet veriyor. Nimetlerini yavaş yavaş artırdı. 40 yıl içerisinde artık baş döndürücü bir noktaya getirdi Allah. Gittikçe artırıyor durdurmak gibi bir durumu da yok, maşaAllah. İstese durdurur ayrı.
(“Neden herkesin hedefi Türkiye?” izleyici sorusu)
Mehdiyet neredeyse deccal oraya saldırır. Kokuyu aldı deccal domuzu o yüzden ta başından beri Türkiye Türkiye diye hep azgınca saldırıyorlar. Ta bak 150 yıl önce Anadolu'dan Mehdi (as)'nin çıkacağını biliyorlardı “Anadolu yıkalım” dediler “Paramparça edelim her yeri işgal edelim” dediler. İtalyanlar bir tarafa İngilizler bir tarafa. İngilizler sağlama almak istedi Mehdiyet’e karşı İstanbul'da çıkacak ya Mehdi (as), İstanbul'u işgal edip orada Mehdi hareketi varsa hemen boğacaklardı kendi kafalarınca müsaade etmeyeceklerdi ama her yeri kendilerince sağlama aldılar. Fransızlara verdiler Güneydoğu’yu da yani her yerden kilitleyeceklerini zannettiler ama Allah onları darmadağın etti. Deccalin ana hedefi olduğu için Türkiye'ye saldırılarının nedeni budur. Ne diyor Darwin? “Bütün Türkler yok olacak” diyor Darwin. Kim söyletiyor? İngiliz derin devleti söyletiyor. İngiliz bakanlar başbakanlar şunlar bunlar ne diyorlar? “Türkleri darmadağın edeceğiz yok edeceğiz” diyorlar eski 150 yıl öncekiler. Niye? Çünkü Mehdiyet’i duracaklarını zannediyorlar. Durduramazsın. Durduramazsın. Allah'ın gücüne karşı boş yere çırpınıyorlar Allah'ın dediği olacak. Birinci Dünya Savaşı'nda İngiliz derin devleti İstanbul'daki kutsal emanetleri Mekke'ye taşıma kararı almıştı Mekke'ye Topkapı'dan niye? Mehdi (as) İstanbul'da çıkacak ya diyecekler “bak kutsal emanetler yok İstanbul'la da alakası yok demek ki İstanbul'da çıkmayacak.” Mekke'de de çıkmayacağına göre işte karışıklık hadisin belirttiği kaderdeki olayları bozacaklarını zannettiler. Kaderi bozmak kim siz kim bre zavallılar durduramazsınız ve Allah'ın dediği gibi oluyor olaylar.
(Dün bir temel atma töreninde konuşan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli şu açıklamaları yaptı: “ABD tarafından binlerce tırlık silah gönderilen PKK terör örgütüne, Suriye'nin kuzeyinde sözde ordu kurdurmaya yönelik iğrenç bir tezgah ve tertip devrededir. Bu hıyanet ve düşmanca emeller karşısında kenetlenmeyeceğiz de ne yapacağız? Tek vücut olmayacağız da müstevlileri mi güldüreceğiz? Yapılacak olan Cumhurbaşkanlığı seçimindeki ölçümüz, Türkiye'nin birlik ve dirliğini korumak, beka ve istiklalini yaşatmaktır.”)
Evet evet. O konuda taviz yok. Aman ha, aman ha. Saadet de öyle, Saadet'le de konuşalım. Büyük Birlik Allah razı olsun, MHP'den zaten Allah gani gani razı olsun. HÜDAPAR da, onlar da maşaAllah o devreye girdiler. Onlarla da görüşmüştük, onlardan da güzel netice aldık. Şimdi Saadet'le görüşelim. Onları da ikna edelim. Aman aman, aman aman. Mesele Tayyip Hoca şu bu falan değil. Türkiye'nin birlik olma meselesi. Yani Tayyip Hoca’ya siyasetçi olarak bakmasınlar. Birliğin başı olarak baksınlar yani. Birlik meselesi bu. Siyasetten iş çıktı, siyasetle alakası yok. Yetenekli, akıllı bir insan. Varsa başka birisi, tamam onu getirin onu kabul edelim. Ama illaki bir tek başta toplanalım. Ama şu an o çok tecrübeli. Aklı başında, atak da, samimi de, gayretli de. Yani vicdan kabul etmez aksini. Başka da kimse olmadığına göre lafı uzatmaya gerek yok.
Bir İnsanı Herkesin Kötülemesi Bir Anlam İfade Etmez. İnsanların Çoğu Sevgisiz Olduğu İçin Kitlevi Kötülemeleri Hiç Kaale Almamak Lazım
Mesela Tayyip Hoca’yı kötülüyorlar, bakıyoruz çok mükemmel bir insan. Sayın Bahçeli’yi kötülüyorlar, ağza alınmayacak şeyler. Bakıyoruz, dünyanın en iyi insanlarından birisi. Yani insanlar sevgisiz olduğu için kitlevi kötülemelerde hiç kaale almamak lazım. Gözüyle görüp, kulağıyla işitip bizzat tespit etmek lazım. Yoksa onun dışında çok büyük hata olur ve bu basitliktir, adi insanlar adi insanların etkisinde kalır. Asil insanlar adi insanların etkisinde kalmaz. Kendi hür fikriyle karar verir, kendi hür tespitiyle karar verir. Dolayısıyla ölü olan varlıkların toptan etkilenmesi sonucunda insanlara karşı tavır aldırtılabiliyor. Mesela Hitler döneminde “hadi Yahudilere” diyor, hep beraber tavır alıyorlar. “Hadi Çingenelere” diyor hep beraber tavır alıyor. Adam kafasını çalıştırmıyor. Allah için düşünmüyor. Ren geyiği sürüsü gibi böyle toptan karar. Öyle şey olmaz. Müslüman kendi vicdanıyla, kendi aklıyla karar alacak.
Allah İle Candan ve İçten Bir Bağlantı Varsa, İmanın Lezzeti ve Ahiretin Sevinciyle İnsan Mutlu Olur. Bunun Dışında Tekneyle Gezmek, Arabayla Dolaşmak, Köfte Yemekle İnsan Mutlu Olmaz
Hayattan zevk alarak yaşamak; hayattan zevk alarak yaşamak mümkün değildir düz olarak yani öyle bir şey olmaz. Yani düz olarak yaşamaya kalkarsan sürünme vardır, sadece acılar, felaketler vardır. Belalar vardır, dertler vardır. Çünkü insan acizdir. Allah “…insan zayıf olarak yaratılmıştır.” (Nisa Suresi, 28) diyor. O kadar aczin içinde zevk alarak yaşaması mümkün olmaz. Ama yaratan Allah ile çok candan, içten bir bağlantı varsa o zaman imanın lezzetiyle, ahiretin sevinciyle, Allah’ın varlığının, büyüklüğünün heyecanıyla insan mutlu olur. Ama onun dışında köfte yemek, gemiyle gezmek, arabayla, hiçbiriyle öyle mutlu olmaz. İnsan acizdir, öyle bir şey olmaz. Yani mümkün değildir. İstediği kadar kendini zorlasın hiçbir yerde, hiçbir şekilde eğlenemez. Ancak Allah’ı severek, Allah aşkıyla. O zaman çünkü sonsuz güce sahip olan Allah’ın kontrolünde olmuş oluyor. Bir kere bu çok zevkli, heyecanlı ve çok güven verici, huzurlu bir görüntü, huzurlu bir nimet. O zaman zaten acz kalkmış oluyor. Heyecanlı, güzel bir hayat meydana geliyor. Ama öbüründe ne olduğu belli olmayan bir kafada adam. Nereden geldiğinden haberi yok. Nereye gideceğinden haberi yok. Kendini kimin yarattığından haberi yok ama eğlenmeye çalışıyor. Sadece sürünme vardır. Öyle eğlenen varsa bana getirin, bir tane, bir kişi getirin. Hiçbir şekilde eğlenemezler, mümkün değil. “…kalbler yalnızca Allah'ın zikriyle mutmain olur.” (Rad Suresi, 28) rahatlık buluyor. İmkansızdır. Nereye gidersen git, dünyanın neresine gidersen git öyle bir şey olmaz.
(“Şantaj videoları nasıl engellenebilir?” izleyici sorusu)
Yani bir genç kız hakkında adam diyor “benim seninle çıplak sana sarılmış seni öperken resmim var bunu babana göstereceğim anana göstereceğim” falan diyor. Bunu dediği an savcılığa bildirirsiniz. Savcılık eve yıldırım hızı ile polis baskını yapsın ve derhal bilgisayarına el koysunlar, evde ne var arama da yapılsın. Ama yıldırım hızı ile. Genç kızın ifadesi yeterli olsun. Samimi ifadesi. Yazışmalarına baksın polis, yazışmada diyor ki adam; “ben senin iflahını keseceğim resimlerin var bende” diyor “beraber çekilmiş babana göndereceğim” onu polis hiç etrafa yaymadan kimseye duyurmadan gizlilik kararı alarak ama gerçek anlamda gizlilik kararı alarak aileyi de ayaklandırmadan. Annesini babasına ayaklandırdığında bitti çocuğu yaktın demektir. Hiç aileyi ayaklandırmadan çocukla onun arasında sessiz sedasız, sessiz sedasız. Bazen bir eczaneyi de kullanabilir polis bu iş için, bir marketi de kullanabilir her yeri kullanabilir polis birçok yerde küçük karakollar kursun. Genç kız bunu söylesin göstersin bilgisayarda tamam. Hemen savcılıktan internetten talimat alsın savcılıktan internet kanalı ile internetten göndersin polis şifreli, savcılık da internetten baskın kararı versin. Evine gelip bilgisayarını şunu bunu alıp bakar. Bilgisayarında ne kadar resimler varsa hemen imha eder. Ama yedeğini alır polis onu gizler ondan sonra adama şantaj, tehditten ceza. Ama hemen hemen hiç dallandırmadan x şahısla ilgili diyecek x şahıs, ismini vermeye gerek yok. Adres falan yok “x şahsa yaptığı şantajdan dolayı hapis cezası” bu kadar. Hadi bakayım git yat, yıldırım hızıyla. Benim elimde hukuk imkanı olsa direkt bunu uygulatırım. Bu çok kızdırıcı bir şey çünkü ama bunu Adalet Bakanı ile bir görüşelim ona dilekçe yazalım açıklayalım anlatalım süratle bu tedbir alınsın. Çünkü çok gündeme gelen bir konu bu. Genç kızların kabusu bu, bu belayı mutlaka ortadan kaldıralım. Çünkü en aşağılık köpeklere malzeme çıkıyor. Genç kızlar hakikaten bayağı korku içinde yaşıyorlar. Arkadaş oluyor ne bilsin çocuk geliyor adam mesela kolunu atıyor böyle kafede boş bulunuyor çocuk şimdi tatsızlık olmasın diye ses çıkartmıyor. Başını dayıyor resim çekiyor “şimdi bunu babana göndereceğim ben” diyor “altı aydan beri de beraberiz diyeceğim” diyor. Babalar da genellikle sinirli oluyorlar çocuktan yana olmuyor adamdan yana oluyor. Onunla konuşuyor durum değerlendirmesi yapıyor bak rezalete bak. Amcası, dayısı da sahtekarlık yapandan yana oluyor böyle şey olmaz. Derhal yıldırım gibi karşılığının verilmesi lazım derhal.
Münafığı İlmen Yenmek Demek Şeytanı Yenmektir. Münafığı İlmen Yendiğinde Allah Adına Zafer Kazanmış, Şeytanın Allah Hakkındaki Tüm İddialarının Geçersizliğini Dünyaya Göstermiş Olursun
Münafığa bir kere dünyayı dar eder, bu çok önemli. Allah'ın en beğendiği olaylardan biridir. Çünkü münafığı yenmek demek, şeytanı yenmektir. Yani münafık, şeytanın görünür hale gelmesidir. Et, kemiğe bürünmesidir şeytanın. Münafığı yendiğinde Allah adına zafer kazanmış olursun. Allah'a olan bütün iddialarını yok etmiş olursun şeytanın. Allah'a sevgi göstermiş olursun. Allah'a dostluğunu göstermiş olursun. Alametlerde de teşhis kolay olur. O teşhisler zaten münafığı çok yakar. Yani kıpırdayamayacak hale getirir. Eylem yapamaz. Tanınması çok kolaylaşır. Eğer alametleri anlatmazsan, o Müslümanların arasında elini, kolunu sallayarak gezer. Ama alametlerini anlatırsan o lamba gibi yanıp sönmeye başlar. Her gören hah derler, bak münafık geçiyor. Hemen anlarlar. O yüzden alametlerden münafık çok daralır. Acayip bunalır. Çok çirkefleşir o alametleri duymaya başladığında. Şeytanın kendini yerden yere atması olayı meydana gelir.
(“Bencil insanların en büyük eksikliği nedir?” izleyici sorusu)
Eğer böyle yüzeysel bir bencillikse eğitimle gider ama ruhsuzsa ölüyse zaten bencil yaratılır. Bencil olmak bir insan için aşağılanması açısından en berbat durum, egoist bencil olması. Her şey kapanır bencil insana. Bencil egoist insana her şey kapanır. Dinlerin en büyük amacı bencilliği egoistlikleri yok etmektir. Faciadır bencillik egoistlik. Ne sevgi kalır, ne merhamet, ne şefkat, ne akıl, ne fikir, ne nur, ne güzellik, bencillik insanı mahveder büyük bir beladır. Müthiş bir uğursuzluk gelir insanın üstüne. Allah ezim ezim ezer bencil olanları.
(Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Yozgat’ta dünya şampiyonu Milli Güreşçi Rıza Kayaalp’i evinde ziyaret etti. Erdoğan burada Rıza Kayaalp annesi Sevgi ve babası Kelami ile sohbet edip hatıra fotoğrafı çektirdi.)
Güzel, Tayyip Hocam yine teşvik etsin. Yalnız supleks mi bir şey dedi millet anlamaz o laflardan. Bak kündeyi biliyoruz, çırpma, burgu, bunların üstünde dursun. Onu demesinden kastı “ben güreşten anlarım”a getiriyor Tayyip Hocam. Hakikaten de pehlivanlık var Tayyip Hocam’da. Çünkü pehlivan elini öpmeye çalışıyor birkaç yerde gördüm elini bir çekiyor aşağı indiriyor her babayiğidin gücü yetmez yani. El bir de bakıyorsun dümdüz olmuş. Tayyip Hocam çok efendi delikanlı, maşaAllah kabadayı. Sonuna kadar yanındayız evvelAllah.