A9 TV, 12 Ağustos 2017
(Batman’ın Sason İlçesi’nde askeri aracın geçişi sırasında PKK’lı teröristlerce döşenen patlayıcının infilak etmesi sonucu 2 askerimiz şehit oldu. Şehitlerimiz Jandarma Uzman Çavuş Gürcan Kepekçi ve Jandarma Uzman Çavuş Şahan Sezer.)
İkisi de nur, ikisi de cennet kuzusu. Nurlu insanlar sonları güzel oluyor. Hep cennettir, yani sonları hep cennettir. Şu ana kadar nuru kapalı bir kişi görmedim. Hep nurlular, maşaAllah. Allah annelerine babalarına uzun ömür versin.
Şimdi bu yol kenarına bomba koyma olayı epeyden beri var. Buna karşı İsrail’in geliştirdiği bir teknoloji var. İsrail havacılık sanayi tarafından geliştirilmiş bir teknik. Radar ve otomatik tarama kameralarından oluşan mayın tespit sistemi var. SİMS deniyor SİMS, onlarca metre öteden tehlike arz eden yol kenarı patlayıcıları tespit edebiliyor toprak altındaki. Yani o sistemle görülebiliyor toprağın altı. Bu teknolojiyi Türkiye alsın. İsrail’le anlaşıp bu teknolojiyi alsın. Birebir röntgen gibi toprağın altını görüyor, kabloları görüyor, patlayıcıya hassas. Dolayısıyla 10 metre öteden tespit ediyor daha araç gelmeden. Bu cihazı Türkiye alsın gerekli anlaşmalar yapılsın. Araçlara bu cihaz takılsın. Bunu dilekçeyle de bildirelim.
(Cumhurbaşkanı Erdoğan Türkiye karşıtı güçleri silahla değil imanla yeneceğimize dair şunları söyledi: “Biz sadece seferle mükellefiz zafer Allah’a aittir. Son nefesimize kadar da bu mücadeleyi böyle sürdüreceğiz. Eğer ecdat böyle düşünmeseydi, eğer tek mesele güç dengesi olsaydı Çanakkale’de yedi düvele karşı bu zaferi elde edebilir miydik? Eğer ecdat sadece düşmanı ve arkasındaki güçleri hesap etseydi en zayıf halimizde en güç dönemimizde İstiklal Harbi’mizi verebilir miydik? Bu işler sadece silahla teknolojiyle olmuyor, asıl mesele iman meselesidir. İnanç öyle bir şeydir ki tekeden bile süt çıkarır süt. Cesaret, güven Allah’a şükür Türk milleti olarak bizde bunların hepsi var. Kalan eksikleri tamamlamak sadece zaman meselesi. Silahımız mı yok yaparız. Uçağımız mı yok geliştiririz. Gemimiz mi yok inşa ederiz. Yerine konamayacak şeylere sahibiz, bundan gerisi kolay” dedi.)
Ben bu konuşmadan şunu da anladım; yani sırf silahla olmaz iman hakikatleriyle, Kuran mucizeleriyle imanla mücadele etmemiz gerekir, Kuran’la mücadele etmemiz lazım. Kuran’ı anlatarak, iman hakikatlerini anlatarak, Darwinizm’in geçersizliğini anlatarak bu melun iblis felsefeyi yok edebiliriz diyor, bunu anladım ben.
“Melekler insanlara görünebilir mi?”
Görünür de sen farkına varmazsın, halk içinde gezer, sokakta caddede gezer, kıyafetinden görünüşünden dolayı anlamazsın. Çok fazla ruhani oluyor caddelerde. Cin de geziyor insanların içerisinde fark edemezler. Hz. Hızır (as) gezer halkın arasında fark edemezler. Sonra bunlar insanlara açıklandığında insanlar hayret edecekler. Bir yere gittiklerinde orada olanın melek olduğunu duyduklarında, ileride bunun farkına varacaklar. Bir yerde karşılaştığının Hz. Hızır (as) olduğunu fark ettiklerinde, anladıklarında ona da şaşıracaklar.
(Cumhurbaşkanı Erdoğan konuşmasında ayrıca halka şöyle seslendi: “Seveceğiz birbirimizi değil mi? Birbirimizin arkasından konuşmayacağız değil mi? Aman buna dikkat edin, kucaklayıcı olacağız korkutucu olmayacağız, müjdeleyici olacağız, inşaAllah” dedi.)
Bu ağız mehdi ağzı. Bu üslup mehdi üslubu. Bu üslup ahir zaman üslubu mükemmel. Tayyip Hocam Mehdiyet’in zıl ve gölgesi altında olduğu için her halinde Mehdiyet’in zahir olma halleri oluyor. Her konuşmasında Mehdiyet’in düzgünlüğü görülüyor. Allah’ın onu korumasında da Mehdiyet’in bereketi açık görülüyor.
“Ben Suriyeliyim. Ne zaman Suriye’de savaş biter?”
Hz. Mehdi (as) çıkmadan Suriye’de savaş bitmez, asla bitmez. Yavaş yavaş, yavaş yavaş bazen hızlı hızlı gelişir ama hiçbir şekilde bitmez. Hz. Mehdi (as) ile acılar son bulacaktır, bunu herkes bilir anlaşılmayacak gibi değil. Yani Suriye’de savaş niye dursun? Bir sebep yokken niye dursun? Mehdiyet’in dışında mümkün değil.
(Ahmet Hakan sahilde bikiniyle namaz kılan genç kızın fotoğraflarını köşesinde yayınlayıp “Milletçe kafayı yedik” başlıklı bir yazı yazdı. Yazısı şöyle: “Kadının teki bikinisiyle plajda başlıyor namaz kılmaya. Videoya göz gezdirdiğim andan itibaren kurduğum cümleler şunlardır; işte bu nedenle sallanıyor Bodrum. Sen başörtülü sigara yazılarına devam et Hayrettin Hoca, atı alan Bitez’i çoktan geçti. Başımıza taş yağacak taş. Acaba Adnan Hoca ne der bu işe?” dedi.)
O hanım kız doğrusunu yapmış, Kuran’a uygun olanı yapmış. Tam bir Müslüman hanım gibi davranmış. Haram olan, yanlış olan bir fiil yok. Kendini güvende hissediyor tenha bir yer ailesiyle beraber. Orada tehlikeden ırak olarak mayosuyla namazını kılıyor. Bütün genç kızlar da öyle, plajlarda denize dalıp-çıkıp rahatça namazlarını kılabilirler. Başını mesh eder, ayaklarını yıkar deniz suyunda bitti. Gayet güzel namazını kılabilir. Kadınları birçok şartlar koyarak milyonlarca kadını namazdan uzak tuttular. Şu an parmakla sayılır namaz kılan kadınlar İslam aleminde, her yerde çok nadirdir. Ara ara kılıyorlar da canı estiğinde aklına geldiğinde kılıyor. Kadınlara çok ağır bir baskı var, “Dediğinin tersini yapın, şunu giyemezsin, bunu konuşamazsın şuraya gidemezsin. Kadınların hiç erkeklere karıştıkları yok, erkekler sürekli kadınlara karışıyor. Bu çok acı bir olay. O yüzden, mesela Irak’ta kadınlara çok zulmediliyordu. Hep böyle kapanmaları için, dekolte gezemiyor, hareket edemiyor, yarım varlık olarak görüyorlar, dediğinin tersi yapılması gerekiyor, dövenler sövenler. Ne yaptı Allah? Suriye’yi yıktı, Allah ne yaptı? Irak’ı yıktı, Afganistan’ı ne yaptı? Orayı da yıktı. Libya’yı da yıktı, Yemen’i de yıktı. Kadınların en çok ezildiği yerler buralar. Kadınların ezildiği her yer helak olur. Sakın böyle bir şeye kimse tevessül etmesin. Allah’ın kullarına zulmedildiğinde, Allah’ın kullarının yarısı kadındır. Sen Allah’ın kullarının yarısını insan olmaktan çıkarırsan, “yarım insan” dersen, “her gün dövülmesi gerekir” dersen, “dediğinin tersinin yapılması gerekir” dersen, “şunu yiyemezsin, buraya gidemezsin, şunu giyemezsin” dersen Allah gazap eder bela gelir Allah esirgesin. Hanım kızın yaptığı doğru, Kuran’a uygun. Aksini söyleyen bana Kuran’dan ayet göstersin. Helal olsun sonuna kadar da yanındayım kimse o hanım kız.
“Şeytan cehenneme gireceğini bile bile neden tövbe etmiyor?”
Şeytanda müthiş bir enaniyet, müthiş bir kibir, muazzam bir inatçılık var. Cehennemi umursamıyor enaniyeti çok önemli görüyor. Hatta küfür ehli de cehenneme girenler, orada da azgınlıklarına devam ediyorlar. Mesela “pişmanlıklarını gizlerler” diyor Allah ayette. Cehenneme girdiğini gördüğü halde “ben pişman oldum Ya Rabbi” demiyor. Cennet ehline de şöyle göz ucuyla kenardan bakıyorlar gururlarından enaniyetlerinden dolayı. Şeytani kibir, şeytani gururun ucu-bucağı yok. O münafıklarda en şiddetli halindedir. Kardeşlerimiz münafık çok görmedikleri için belki bilmezler, delilik derecesinde cinnet derecesinde enaniyet, kibir ve gurur olur münafıklarda. Çok azgın ve deli mahluklardır. Ama şöyle; bunların ruhu yoktur, o yüzden böyle şaşırtıcı bir karakter gösteriyorlar. Yani ölü mahluklardır.
“Kaderle irade arasındaki ilişkiyi merak ediyorum öğrenebilir miyim?”
Kader nasıl oluştu? Saniyenin milyarda biri mi? Değil. Katrilyonda biri mi? Değil. Sonsuz kısa zaman sonsuz uzun zamanı yuttu içine aldı. Sonsuz uzun zaman sonsuz kısa zaman içinde hapsoldu onun içine sığdı. Bu Allah’ın bir sanatı. Kader dediğimiz olay budur. Kader, irade hepsi iç içe, saniyelerle saliselerle tarif edilemeyecek şekilde oldu. Orada ne irade olur ne de başka bir şey olur. Hepsini Allah yarattığı anlaşılıyor.
(Milli Gazete Yazarı Mustafa Kurdaş, Adalet Bakanlığı’nın İngiltere Büyükelçiliği’nin finanse ettiği bir adalet projesinde İngiltere’yle birlikte çalışmasına tepki gösteren kapsamlı bir yazı yazdı. Şöyle söylüyor; “Bir ülke düşünün ki kendi adalet sistemini bir başka ülkenin finansörlüğünde inşa ediyor. Üstelik de bu ülke İngiltere. Bu milletin lehine bir sonuç vermeyeceği aşikar değil midir? Unutmamak gerekir ki parayı veren düdüğü çalmak da isteyecektir” dedi.)
İngiliz derin devleti çok arsız, çok hayasız, azgın, münafıklarla organize hareket eden bir hareket. Türkiye’ye de pençesini attı ama Türk aydınları nerede görse gereğini yapıyor. Aslında çok çirkef bir çalışma yapıp Türkiye’yi çoktan ele geçireceklerdi. Ama biz bunları rezil rüsva edince kapıdan, pencereden, her yerden hırsız gibi kaçıyorlar şu an. Nerede yakalarsak üstlerine çöküyoruz, kanunla-hukukla. Her yerde yakalanıyorlar. Şimdi yer belirtmeyeyim de. Yakalandıkları yerden de hakikaten kudurmuş köpek gibi kaçıyorlar.
“İç sesinizi dinler misiniz?”
Tabii ki. İç ses demek vicdan demektir. Tabii ki vicdanımızı dinleyeceğiz. Vicdanın sesini dinleyen güzel insandır, iyi insandır.
“Esir maddesi görülebilir mi?”
Esir maddesi çok akışkan bir şey. Gözle görülmeyen bir su öyle düşün. “Allah'ın arşı su üzerinde iken” diyor ya Kuran'da. O su işte esir, kastedilen esirdir. Biz havayı nasıl göremiyoruz? Hava gibi de değildir esir. Çok daha ince latif bir maddedir her şekle girer. Allah'ın ruhu içindedir her tarafındadır esirin.
“Cennette beş duyu organımızdan hariç başka duyu organlarımız da olabilir mi?”
Doğru söylüyorsun. Belki yedi duyu olacak. Şaşıracağız ama yedi duyu olacak belki de öyle söyleyeyim de öyle anla.
Sosyal Adalet Komünizmle Değil Mehdiyet'le Sağlanır
Komünizmi savunmak yerine Mehdiyet’i savunursanız o zaman gerçekten barış gelir, savaşlar biter, sosyal adalet en mükemmel şekliyle gelir ve herkes çok mutlu olur. Sevinç içinde tam bir özgürlük içinde yaşarız. Ama komünizmde proletarya diktatörlüğü var. Proletarya diktatörlüğü demek vahşet, dehşet ve kan demektir. İslam'da proletarya diktatörlüğü yok. Mehdiyet’te böyle bir acı ve zulüm yok. Dolayısıyla sevgi içinde sosyal adalet oluyor. İnsanlar severek sosyal adalet istiyorlar ve savaş kesin bitiyor. Silah sanayi diye bir şey kalmıyor. Bütün sınırlar kalkıyor yani pasaport ve vize kalkıyor. Herkes birbiriyle kardeş oluyor. Bunu istemek varken niye komünizmi istiyorsunuz?
(Cumhurbaşkanı Erdoğan Türkiye'yi büyüteceğimize yönelik şunları söyledi. “Tek devlet ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin güvencesi altında ülkemizi büyüteceğiz. Gerekirse bu yolda yeni Çanakkalelere, yeni İstiklal harplerine, yeni 15 Temmuzlara var mıyız? Bizi köşeye sıkıştırdıklarını sananları köşeye sıkıştırmaya var mıyız? Bizim gücümüzü kestiklerini sananların sırtını yere getirmeye var mıyız?” diye sordu.)
Varız evvelAllah. Tayyip Hocam yanındayız sonuna kadar. Allah seni başımızdan eksik etmesin. Seni seviyoruz. Sana değer veriyoruz, önemli görüyoruz. Sen temiz bir insansın, dürüst bir Müslümansın, iyi niyetlisin, mütevazısın ve akılcısın, Kuran'a göre hareket ediyorsun. Tam bir Mehdi talebesisin. Dürüst samimi bir Mehdi talebesi olduğun için biz de destekliyoruz seni herkes de destekliyor ve seni ruhaniler destekliyor. Bak bu çok önemli. Hızır (as)'ın desteğini aldın. Mehdi (as)’ın desteğini aldın. İsa Mesih'in desteğini aldın evvelAllah sırtın yere gelmez. Görevini yapacaksın görevini yapıncaya kadar da ayrılmayacaksın sana söyleyeyim.
“Merhaba ben Almanya'dan geliyorum bir soru sormak istiyorum. Ahlaklı yaşamak yurt dışına göre hareket etmek mi yoksa dinimize göre hareket etmek mi?”
Doğru söylüyorsun. Tabii ki dinimize göre hareket etmektir. O bukalemunluktur. Münafıklar yapar her yerde ayrı bir din anlayışı vardır. Bir saat sonra ayrı mesela Kuşadası’na gider orada ayrı bir din anlayışı vardır. Mekke'ye gider ayrı bir din anlayışı olur. Fas'a gider ayrı din anlayışı olur. Bölgeye, tarihe, şartlara göre İslam'ı şekillendirir. Bazen topluluk halinde yaşamak farz olur onun kafasına göre. Bazen tek yaşamak farzdır tek olmak Müslümana yakışır. Bazen küçük bir topluluk olarak. Bazen büyük bir topluluk olarak olması gerekir. Bazen hiç Müslümanların olmaması gerekir. Bazen Müslümanlığın para gelecekse ona o yönde uygulanması gerekir. Yani münafıklarda bir şeytani elastikiyet vardır. Dini kendi kafasına göre şekillendirmeye çalışır ve Allah onları da genellikle hep süründürerek, perişan ederek yalnız başına öldürür ve canlarını alır. Her münafık öyledir. Yalnız ölür, yalnız olarak canı alınır. Kuran'da buna işaret edilir. Hz. Musa (as)’ya musallat olan münafık Samiri Hz. Musa (as) ne diyor? “Sen yalnız kalacaksın ve bana dokunmayın diyeceksin” diyor. “Sürekli insanlardan kaçacaksın, sürekli insanlardan kuşkulanacaksın. İzlendiğin düşüncesiyle huzursuz bir şekilde tek başına öleceksin” diyor. Hakikaten de öyle olmuştur Samiri. Bütün ömrü boyunca hep izlendiğini düşünmüş. Hep rahatsız, huzursuz yaşamış sonra da köpek gibi sürünerek tek başına ölmüştür ve kimse de yardımcısı olmamıştır.
Münafığın Kaderi Perişanlık, Acı Ve Izdıraptır
Münafık kendini çok akıllı, uyanık zanneder ama Allah münafığa özel bir kader ayırmıştır. Münafığın kaderi perişanlık, acı ve ızdıraptır. Her münafık kendini çok akıllı zanneder, çok isabetli düşündüğünü zanneder, Müslümanlara iyi bir oyun oynadığını zanneder halbuki ahmakça kendi kurduğu tuzağın içinde derinlere doğru düşmeye başlamıştır ama bunu bir zafer gibi görür, zafer gibi gördüğü için de sürekli o kuyuya daha derinlemesine düşmeye devam eder.
“Türkiye’de mini etek ve şortla gezen kızlara neden kötü bakılıyor?”
Çünkü adam yetersiz çünkü adam tersleniyor, o kadınlara ulaşamıyor. Devamlı o kızgınlık ve öfke içerisinde olduğu için ve yetersiz, iktidarsız da olduğu için onları kendince durdurarak, onların o nimet yönünü, güzellik yönünü yok edebileceğini düşünüyor. Böylece bir nebze rahatlayacağını düşünüyor bunu hiçbir şekilde hanımlar kabul etmesinler. Her yerde rahat ve özgür olarak gezsinler, bu densizlere Türkiye’yi kaptırmayız.
(Tacize uğrayan on dokuz ve yirmi iki yaşındaki iki kadın yardım istedikleri polisler tarafından “Size bu kılıkla az bile yapmışlar, halinize bakın” denilerek aynı polisler tarafından darp edildiklerini söylediler. Polisler kadınlara vurmaya başlayınca çevrede toplanan kalabalık polisleri ve kadınları ayırdı. Olayın ardından her iki taraf da birbirinden şikayetçi oldu. Polisler de şikayetlerinde kadınların kendilerine hakaret ederek saldırdıklarını belirttiler.)
Polis eğer kadına farz edelim bu hanımlar küfredecek hanıma pek benzemiyor hanımların küfretmesi için de bir neden yok, hadi desek ki öyle sinirlendi ve boş bulundu bir kadını nasıl döver bir polis? Erkek kadını nasıl döver değil mi? Karşısındaki bir güçlü, kuvvetli bir erkek olsaydı farz edelim hakikaten de küfür etseydi gelip dövebilecek miydi polis onu? O kişiler gelip dövebilecek miydi? Yapamaz. Kadın olduğu için, gücü yeteceğini düşündüğü için atağa geçmiş ve bu çok çok çirkin derhal gereği yapılsın derhal. Buradaki durum diğerlerine ibret olması açısından da çok önemli hukuk kanun gereği neyse derhal yerine getirsinler süratle. Kardeşim bir kere kadın senden yardım istiyor, yardım isteyen kadın niye küfür etsin? Hadi diyelim ki o telaşla, panikle boş bulundu ağzından bir çirkin söz çıktı, bu kadın nihayeti dövmen için neden ne? En fazla hukuki yönden şikayetçi olabilirsin, sen polissin. Polise adamlar her türlü laf ediyor, söz ediyor hiçbirini polis gidip dövmez, sokakta saldırmaz, yumruklamaz. Saldıran adama bile yumruk atmıyor polis, elini tutuyor. Bu nerde görülmüş? Bu son derece vahim bir şey. Sayın İçişleri Bakanı gereğini yapsın. Sayın Vali gereğini yapsın, neyse bu mesele halledilsin.
Hz. Ali (ra): “Hz. Mehdi (as) Döneminde Kadınların Cazibe ve Güzellikleri Ortaya Çıkar”
İmam Ali şöyle buyurdu. Kitab-ul Cifr. Hz. Ali (kv)’nin hazırladığı kitap, Hz. Ali (kv)’nin şehit edilme nedenlerinden biri budur. Bağnazları delirtmiştir bu ifadesi. “Ahir zamanda Mehdi devrinde kadınların örtüsü kaldırılır.” Kadınlar yani o çarşaftan çıkar örtüyü kaldırır. “Cazibe ve güzellikleri ortaya çıkar.” Niye? Çünkü güvenlik var. Güvenlik olduğu için kadınlar çarşaftan çıkıyorlar Mehdi devrinin güvenliği. “Cazibe ve güzellikleri ortaya çıkar işte bu kaimimiz Muhammed Mehdi’nin zuhur zamanıdır.” Bak açık ifade. İmam Ali şöyle buyurdu: Kitab-ı Cifr, kendi kitabında. “Ahir zamanda kadınların örtüsü kaldırılır” çok net. İnkişaf-ul setr; örtünün açılması. Bak “Ahir zamanda kadınların örtüsü kaldırılır” çarşafları çıkar. Niye? Çünkü tehlike yok. “Cazibe ve güzellikleri ortaya çıkar” yani dekolte olarak ortaya çıkarlar. “İşte bu Kaimimiz Muhammed Mehdi’nin zuhur zamanıdır.” Bu kitap kaç yıllık? 1400 yıllık kitap. Kitab-ul Cifr. Ben yazmadım bunu Hz. Ali (kv) yazmış.
Sevgisiz Bir İnsan Dünyanın En Tehlikeli Mahluku Olur
Sevgi olmadan insan sadece bir et ve kemik yığınıdır. Sevgi olmadığında et ve kemik yığını. Zeki bir hayvan olur ve bu çok tehlikelidir zeki bir hayvan. Sevgisi, merhameti olmayan zeki bir hayvan, dünyanın en tehlikeli mahluku olur.
“Ruh ikiziniz var mıdır?”
Ruh ikizi dediği yani kendi ahlakı gibi ahlakı olan yani mesela zeki, akıllı, dürüst bir insan, merhametli şefkatli ise sanatçı ruhluysa, içinde bir deli coşku varsa, aşk onun içinde çok şiddetli bir heyecan böyle uçuyormuş gibi bir his veriyorsa, mert olmak, yiğit olmak hoşuna gidiyorsa, egoistlik, bencillik nefret ettiği bir durumsa öyle bir insanla bir delikanlının karşılaşması durumunda ona aynısıyla benzediğini görünce bu ne der? “Sen benim ruh ikizimsin” der. Yani ahlak benzeşmesine ruh ikizi deniyor ama insanın ruh ikizleri olur, ruh ikizi olmaz. Ruh ikizleri olur yani aynı ahlak, aynı kişilikte insanlar.
“Aşık olduğunuz kişiye zarar vererek kendi hayatınızı kurtaracak olsaydınız, ona zarar verir miydiniz?”
Kabadayının özelliği odur, sevdiği için canını verene kabadayı derler değil mi? Mesela asker ne yapıyor? Vatanı için canını veriyor. Aşık da kabadayıdır, sevdiği için canını verir. Öyle aşağılık bir olaya tevessül etmez çünkü o zaman her dakika, her saniye ve ahirette de hep aşağılık olarak yaşayacaktır ve şerefsiz, namussuz olarak yaşayacaktır ama kabadayı böyle bir şeyi tahayyül dahi etmez. Mesela farz edelim Allah vermesin kadını vurmaya kalkıyorlar, kabadayı onun önüne geçer. Yani kadına mesela öyle bir tehlike varsa kesinlikle müsaade etmez. Kabadayılığın ruhu budur, mantığı budur. Aksi felakettir, müthiş bir aşağılanmadır, Allah vermesin.
“Dış görünüşe erkekler mi daha çok bakar, kızlar mı?”
Daha çok erkekler bakarlar, işte bakımlı, gösterişliyse falan zaten o kızın derinliği, tutkusu falan onu ilgilendirmez çünkü kafası çalışmaz. Bazıları için diyorum, hepsi için demiyorum. Kızın derin anlamlı bakışları, akıllı olması, zeki olması onu hiç ilgilendirmez. Onu sadece tatmin olmak ilgilendirir yani vücudunun bir an rahatlaması onu ilgilendirir, onun dışında bir kadın diye bir şey yoktur, birçok erkek için bu böyledir ama kadınlar öyle değildir. Kadın, o deli tutkuya, derin heyecana, güvene, akla, imana ve Allah sevgisine çok önem verir. Güven, Allah korkusu olmadan olmaz, tutku da aşk ruhu olmadan olmaz. Tutkuyu kadın bir erkeğin gözlerinde okur ve anlar, anladıktan sonra kadının kalp kilidi açılır. Yani biliyorsunuz böyle şeyler vardır göz yaklaştırılıyor oradan kişi tanınıyor yeni teknolojide biliyorsunuz. Kadın, bu sistemi en başından beri kullanan mübarek bir varlıktır. Erkeğin gözüne bakar, onun bütün kişiliğini çıkartır, sevgisini, tutkusunu, deli heyecanını her şeyini çıkartır. Ve ona göre ona yaklaşır ama erkeklerin birçoğunda böyle bir şey yoktur, boş bakışlıdırlar. Bilmiyorum siz de zaten herkes görüyordur, sadece o an bir içgüdüsel ruh içindedir ren geyikleri gibi. Bir an işte ne diyeyim deşarj olmanın peşindedir o olduktan sonra zaten kadından soğur. Bu kötü erkek modeli için söylüyorum akıllı bir erkek tabii tamamen bunun zıddıdır. Akıllı bir erkek tutkuyu derinliği arar, kadının ruhunun o çılgın coşkusunu, o deli aşk ruhunu arar. Ufkunun genişliğini arar, beyninin gücünü arar, sadakat vefasını arar. Vefa ve sadakat çok çok çok etkileyicidir yani sadakat ve vefa olmadan bir kadının etkileyiciliği olmaz ve ruhundaki o sanatçı ruh yani sanatçı ruh kadında çok güzel durur. Kadını kadın yapar. Mesela saçının süsünü ona göre yapar, kaşını gözünü, yürüyüşünü, endamını, sesini her şeyini o sanatçı ruhla kadın yönlendirir o zaman çok güzel olur kadın. Yoksa tek başına sanatçı ruhu olmadan kadından bir şey çıkmaz. Sadece bir et kitlesi olmuş olur, erkek için de kadın için de bunlar geçerlidir.
Münafık Ruhu Çıkmış, Kokuşmuş Cesedi Kalmış Bir Mahluktur. Ama O Kokuşmuş Cesedi Bile Müslümanların Kıskanacağını Zannedecek Kadar Ahmaktır
Müslüman kokuşmuş bir et yığınından sadece tiksinir. Leşten sadece tiksinir. Leşin nesini kıskansın? Gübre bile yapılmaz, leş yani neye yarar? Şimdi müminler tabii münafıklara gıcık oluyor ama münafığın bedeninden dolayı, hareketli olmasından dolayı, bakması, konuşmasından dolayı canlı zannediyorlar. Halbuki o kokuşmuş bakteri dolu bir et yığınıdır. Yani çok ahmaktır. “İnsan-ı dessastır” diyor Bediüzzaman. Yani desiseci bir ahmaktır. Çok akılsız ve yalnızdır münafıklar. İnsanların tiksindiği bir mahluktur. Baş belasıdır. Şeytan bile tiksinir münafıklardan yani öyle bir mahluktur.
Münafığın Din Anlayışı Sürekli Değişir. Birgün Kuran'la Konuşur, Bir Başka Gün Bir Dinsizin Üslubuyla Konuşur
Münafıkta din sürekli gelişir. Şekilden şekle. Her zaman söylüyorum. Şartlara göre. Tarihe göre. Olaylara göre. Birden çok muttaki olur. Birden “Rabbim Allah, Ya Rabbi” diye konuşur. Bakarsın ertesi gün unutmuş bambaşka bir iblis ruhu girmiştir. Bir başka gün Kuran'la konuşur. Bir başka gün bir felsefecinin üslubuyla konuşur. Bir başka gün bir dinsizin ateistin üslubuyla konuşur. Bir başka gün bir komünist ağzıyla konuşur. Yani ne yapacağı ne edeceği hiç belli olmayan dengesiz bir mahluktur. Kendi kafasına göre onun ruhu şeytanlaşmıştır. Onu başıboş bir gemi gibi sürükler. Fırtınaya kapılmış bir gemi gibidir münafık. Ne yapacağı hiç belli olmaz. Müslümanlardan ayrılması da, pisliğin kokuşmuşluğun Müslümanlardan gitmesidir. Çünkü kokmuş bir leştir Müslümanların içinde. Müslümanlar onun kokusundan rahatsız olur. Pistir yani. Gittiğinde bir leş bir pislik gittiği için müminlerde ferahlık olur. Peygamberimiz (sav) zamanında münafıklar vardı. Her gitmesinde müminler ferahlıyordu. Bereket geliyordu Müslümanlara. Hazreti Musa (as)'nın zamanında da münafık her gittiğinde müminlere ferahlık gelmiştir.
“Liderliğe giden yol nereden geçer?”
Liderlik, samimiyet ister, sadece samimiyet. Başka bir şey yok. Samimiyse bir insan her yerde kurtulur, her yerde başarılı olur. Sadece samimiyet. Dünyanın sırrı samimiyettir.