A9 TV, 29 Ağustos 2017
(Cumhurbaşkanı Erdoğan, Katar kriziyle ilgili şunları söyledi: “Katar krizinde Suudi Arabistan’ın körfezin ağabeyi olarak konuya el atması gerekiyor. Çünkü Müslümanların bu dünyada birbiriyle uğraşmaya ne zamanı var ne vakti ne fırsatı olamaz. Biz sevmekle emrolunmuşuz. ‘İman etmiş olamazsınız birbirinizi sevmedikçe, cennete giremezsiniz iman etmedikçe’ ölçü bu” dedi.)
Kardeşim, böyle mübarek bir devlet başkanı hatırlıyorsanız söyleyin. MaşaAllah evliya gibi evliya. Devlet başkanı böyle olur işte. Hep Kuran’la, imanla konuşuyor ve samimi. Havaya da girmiyor, enaniyet de yapmıyor, kibir de yapmıyor kendi halinde. İlk başta nasılsa, ilk yıllarda nasılsa aynı. Güneydoğu’ya da giderdi Saadet Partisi döneminde, Milli Selamet Partisi vardı o zaman, gider yerde yatardı, bir kilimin üstünde üstüne bir şey çekip yatardı. Allah için mücadele ederdi. Aynı tevazu, aynı sevgi, aynı saygı, aynı hürmet, aynı iman ve coşku helal olsun Tayyip Hocam’a, güzel.
(Cumhurbaşkanı Erdoğan, Külliye’nin inşa edilmiş olmasının önemli olduğunu belirterek şunları söyledi: “Putin, Külliye’yi görünce ‘büyük devlet olmanın işareti işte bu eserdir. Bana da burada bir oda verseniz’ dedi. Kremlin Sarayı da büyük devlet olmanın işaretidir, içinde kaybolursunuz. Biz Külliye’yi yaptık ama muhalefet bunu hazmedemedi. Çünkü büyük düşünecek noktada değiller” dedi.)
Tayyip Hocam rahat olsun millet ondan yana. CHP’nin içindekiler çok büyük hata yapıyorlar. İlk başta iyi gidiyorlardı. Dindar CHP görünümüne doğru gidiyorlardı. Baktım dün çıkmış bir tanesi o şairlerden Nazım Hikmet aşağı, Nazım Hikmet yukarı. Kardeşim, hiç mi Osmanlı’da Müslümanlık aleminde beğendiğiniz şair yok, güzel insan yok? Hz. Muhammed (sav)’in sözünden güzel bir söz paylaş, bir ayet söyle. Said Nursi’den bir şey söyle, Süleyman Hilmi Tunahan’dan bir şey söyle millet sizi göklere çıkarır. Sabah-akşam Nazım Hikmet, Nazım Hikmet, Nazım Hikmet. Öyle olunca da CHP de küçüldükçe küçülüyor, küçüldükçe küçülüyor. Otuz kere söyledim yanlış yoldasınız diye. Güzelim CHP’yi ne hale getiriyorlar. Dindar CHP’yi millet iktidar yapar. Nazım Hikmet’le ne işi var milletin? Hayır tamam arada sırada oku tamam ama gece-gündüz Nazım Hikmet bu nedir? Başka insan tanımıyor musunuz?
CHP Sağa Yaklaşmadıkça, Halkın Değerlerini Sahiplenmedikçe İktidar Olması Mümkün Değil
Atatürk diyor ki “Beyler, şurası unutulmamalıdır ki” bak dikkat çekiyor “komünistlik Türklük aleminin en büyük düşmanıdır” diyor bak en büyük, daha üstüne yok, “behemehal” diyor yani her durumda “her görüldüğü yerde ezilmelidir” diyor. Kardeşim, sen ne yapıyorsun? Ne kadar komünist varsa CHP’ye dolduruyorsun. Gitsin komünist parti kursun kendileri niye CHP’ye koyuyorsun? Türkiye İşçi Partisi var, komünist partiler var gitsinler orada örgütlensin legal olarak ne yapıyorsa yapsın. CHP’nin içinde CHP’liler kalsın, Atatürkçüler kalsın, sokmayın onları onların içine. Adam dürüst olsun, komünist partisi değil ki CHP, sosyal demokrat bir parti. Ee, o zaman ne işin var senin CHP’nin içerisinde? Komünistleri CHP’nin içinde barındırmasınlar. Nezaketiyle söylesinler “Arkadaş sizin yeriniz komünist partisidir, gidin kendi partinizi kurun orada ne yapıyorsanız yapın ama CHP’ye ilişmeyin” demeleri lazım. Sabaha kadar Nazım Hikmet’in şiirlerini okusun adamlar orada. Hayır, Nazım Hikmet’i ben dışlıyor değilim okunur tamam ama gece-gündüz okunmaz. Bu ne bu? “Hava kurşun gibi ağır” diyor. Biraz da alkol almış görüntüsü de veriyor. Milleti irkiyorsun rahatsız ediyorsun milleti o zaman. Millet sana güvenir mi? Bir Allah’tan, Kitap’tan bahset, dinden imandan bahset, milletin mayası ondan gider, millet onunla ferahlar. Milleti kasacak ne varsa yapıyorsun.
Müzik Haram Değildir. Kuran'da Böyle Bir Hüküm Yoktur Gülmek, Müzik, İpek, Altın, Dans, Heykel vs Haram Diyenler Kuran'daki Dini Anlatmıyor
Müzik gibi güzel bir şeyi adam haram ediyorsa artık ona ne denir? Ne konuşacaksın o adamla sen? Gülmek haram, müzik haram, resim haram, heykel haram, ipek haram, altın haram, ıstakoz haram, midye haram her şey haram, say say bitmiyor. Kuran’da var mı? Yok. Nereden? “Bana öyle geliyor” diyor. “Peki nasıl oluyor?” diyoruz “Hanefi mezhebindenim ben bana öyle geliyor” diyor. Maliki ne diyor? Maliki diyor ki “bunların dediklerinin hepsi yanlış” diyor. Şafii de çıkıyor diyor ki bu sefer “Hem Hanefi hem Maliki yanlış söylüyor” diyor. Hanbeli de diyor ki “Üçü de yanlış söylüyor” diyor. Bu adamlara nasıl güveniyorsunuz o zaman? Hepsi birbirinin doğru söylemediğini söylüyor, nasıl peşlerinden gidiyorsunuz? Kuran’a tabi olsanıza. Allah “Sizi Kuran’dan soracağım” diyor sen gerisine karışma. “Kuran’dan soracağım” diyor.
(“Hükümet sürekli üst akıl diyor, sizce bu üst akıl kim?” izleyici sorusu)
Tabii ki İngiliz derin devleti. Ama tabii Tayyip Hoca açık açık anlattı “Önce piyonları temizleyeceğiz en son şah diyeceğiz” dedi. Zaten şahın amblemi İngiliz derin devletinin amblemi, aynısı. “Ama şu an açıklarsak uluslararası skandal çıkar” dedi. “Üst aklın kim olduğunu biliyorum ben ama söyleyemem” dedi. Nasıl desin İngiliz derin devleti diye? Adamlar akıl almaz şamata yaparlar. Onun için diyemiyor ama İngiliz derin devletidir. Yani Ashab-ı Şimal, Kuran’da Ashab-ı Şimal olarak geçer, kuzeydeki devlet, kuzeydeki devletteki oluşacak ashab topluluk. Bak bir Ashab-ı Kehf vardır Kuran’da, bir de Ashab-ı Şimal vardır yani deccaliyet. Ashab-ı Şimal Kuran’da geçer biliyorsunuz. Kuzey’den gelecek deccal, şimal kuzey demektir zaten. Ashab-ı Kehf’e karşılık yani Mehdiyet’e karşılık Ashab-ı Şimal. Allah o Ashab-ı Şimal’i Mehdiyet vesilesiyle darmadağın edecek Allah’ın izniyle. Cenab-ı Allah hatta bu ayetin Vakıa Suresi 41’dedir bu Ashab-ı Şimal. “Mutsuzdur onlar” diyor Allah bak “mutsuz” Ashab-ı Şimal yani deccaliyet. Ashab, devlet demiyor bak ashab, bir topluluk, şimalden gelen bir topluluk, şimalde örgütlenmiş topluluk Ashab-ı Şimal. Ebcedine baktığımızda İngiltere’nin kuruluş tarihini veriyor 1646. Bak ebcedi İngiltere’nin kuruluş tarihini veriyor tam 1646, parlamentonun yönetimi ele aldığı tarih 1646. Ashab-ı Şimal yani şimaldeki topluluk İngiliz derin devleti yani. Ebcedinin 1646 vermesi de bir mucize, tam 1646 İngiliz derin devletinin kurulduğu tarih, İngiltere’nin kurulduğu tarih, resmi olarak kurulduğu tarih 1646.
(“Şeytan insanlara herhangi bir şey unutturabilir mi?” izleyici sorusu)
Evet unutturur, yani o ilginç. Kafanın içine girer, kafada ağırlık yapar. Adam der ki “Kafamın içi dağınık kafamı toparlayamıyorum” der. O şeytanın etkisiyledir. Beynine elektromanyetik etki yapar öyle düşünün, kafasına baskı yapar ve unutturur. Hz. Musa (as) ne diyor ve yardımcısı, ikisi de “unuttum” diyor ama “bana şeytan unutturdu” diyorlar “şeytan unutturdu.” Hz. Hızır (as)’la beraber ama şeytan da rahat bırakmıyor, şeytan da yanlarında gidiyor.
Şehirlerde Sokaklara Bol Bol Meyve Ağaçları Dikilsin Her Yerde Limon, Elma, Armut, Kiraz Ağaçları Olsun. Her Yer Meyve Bahçesi Haline Gelsin
Yol boyu bir tane meyve ağacı yok bir tane. Yok “Çoluk çocuk…” Bırak kardeşim Ümmeti Muhammed yesin, yol boyuna meyve ağacı dik ne olur? Elma- armut ağacı, boş ağaçlar bak hepsi yaprağını dökmüş. Bizim bahçede de elma ağacı var hiçbir şey olduğu yok. Ne mahsuru var? Bırak, elma, armut, üzüm olsun. Bir tane meyve ağacı yok bir tane zorunuza ne oluyor yani? Kardeşim, bu memleket bizim değil mi? Bir de onlara o kadar bakım yapıyorsunuz emek veriyorsunuz meyve ağacını öyle beslesen meyve ağacı seni kucaklar. Bütün İstanbul’un meyve ihtiyacı karşılandığı gibi civar illere de meyve gönderebiliriz o zaman. Zaten ilgililer var belediyenin elemanları var, her gün toplarlar kasalar koyar götürürler, değil mi? Limon da çok güzel yetişir limon. Bizim bahçede çok güzel oluyor limon. Bak limon da pahalı bulunan bir şey. Millet çayına sıkar. Her yere limon ağacı ekin. Nedir bu neden çekiniyorsunuz ben anlamıyorum.
Tutukluların ya da Hükümlülerin Cezaevinde Kalan Çocukları Varsa O Çocukları Rahat Ettirmek, Sık Sık Gezilere Çıkartmak Çok Güzel Olur
Ben Tayyip Hocam’dan rica ediyorum her cezaevine geniş büyük kreşler yapalım, açık bahçe de olsun ama çocuklara, anası bilmem kim falan değil. Çocuğa orada bakıcılar olacak onlar götürecekler. Güneşe çıksınlar, gezsin, top oynasın çocuk bahçesi yani bildiğin çocuk bahçesi olsun. Akşam da gider annesinin yanında yatar bunda bir şey yok, değil mi? Hatta şehit gezisi de yaptırılabilir çocuğa. Otobüslere bindirilir her yere götürürsün, deniz kenarına götürürsün. Bin çocuk ne olacak bizim için hiçbir şey değil. Yüz otobüsle yahut elli otobüsle yaparız yani. Helali hoş olsun iftiharla seve seve yaparız. Herkes sevgi de gösterir çocuklar rahat eder.
Hayvanlara Eziyet Edenlere Sadece Para Cezası Yeterli Olmaz. Mutlaka Tutuklu Yargılanmaları Gerekir ve Cezai Yaptırımı Ağır Olmalıdır
Mesela arabayı sürüyor köpeğin üstüne eziyor, adama para cezası veriliyor, işte dikkatsizlikten hafif. Adam sırıtarak geliyor. Mesela köpeği ezdiğinde adamı hapse sokarsan bir beş yıl hapis yerse bir daha yapıyorsa yapsın. Hayır, farkına varmadan yaparsa ayrı, mesela arabada gidiyordur köpek aniden fırlar tamam. Ama kasten arabayı üstüne sürüp çiğniyorsa verirsin bir beş yıl burnundan getirirsin. Çünkü onu yapan her şeyi yapar, o zulmü yapan her şeyi yapar. Mesela kediyi hayvanı kesiyor, adamı da keser bu. Ve bu adamları tanıtmak lazım sırf hapis değil. Önden, yandan, cepheden resimlerini göstermek lazım. Hatta “dikkat” diye altına da yazı yazarak “bu adam bunu yapmıştır dikkat” diye böyle olması lazım. Hadi beş sene vermiyorsa bile en az bir yıl kesintisiz yatacağı şekilde hapis cezası verirsin, bir yıl o ona yeter. Bir de resminin sürekli yayınlanması internette. Hatta bunlar bir resmi kitap şeklinde de basılabilir devlet tarafından. Hayvanları öldürenler, hayvan katilleri ve hayvan işkencecileri, hayvanlara işkence yapanlar ve hayvan katilleri diye bunların öldürdükleri hayvanların resmi de eğer mümkünse onunla birlikte, yaraladıkları hayvanların resmiyle beraber adamların resimlerini yayınlayalım kitaba, sıkıysa yapsın ondan sonra. Her yerde başına kakarız nereye gitse. Hangi ile gitse dersin “sen hayvan katilisin değil mi?” falan dersin. Mesela kahveye oturdu mu “hayvan katili geldi” diye konuşursun. İşyeri açtığında “hayvan katili ne yapıyorsun?” dersin. Bir daha yapıyorsa yapsın bakayım, yapmış çünkü. Tabii bu kanunla güvence altına alınsın bu sözler bu konuşmalar.
(Arakan’da Müslümanların yaşadığı köyleri yakıp-yıkan Myanmar ordusunun 700’ün üzerinde okul, medrese ve evi yaktığı tespit edildi. Son dönemde artan saldırılar nedeniyle 20 binin üzerinde sivil yaşadığı bölgeyi terk etti. 60 bin Rohingyalı Müslümanın Bangladeş’e girişine izin verilmediği için sınıra yakın dağ bölgelerine sığındığı belirtiliyor. İngiliz şirketleri Arakan’da petrol ve gaz aramak için bölgeye yerleşmiş durumdalar.)
Konu odur. Müslümanları oradan gönderip orada petrol aramak için. Bak yine İngilizler devrede, yine İngiliz derin devleti, yine Müslümanlara nefret İngiliz derin devletinden kaynaklanıyor.
(Cumhurbaşkanımıza sormuşlardı “siz halkla çok kucaklaşıyorsunuz” diye. “Kucaklaşmadığın zaman ‘bu ne kibir bu ne gurur’ derler” demişti. “Bu gurur bize ait değil bize tevazu yakışır” demişti. Resimler vardı.)
Bir de ahlaksızca ve alçakça bu insanı bu güzel insanı asmaya kalkıyor, yok kesmeye kalkıyor, yok “Darağacına alacağız” diyor. Bu müthiş bir şerefsizlik ve müthiş bir ahlaksızlıktır. Muazzam bir haysiyetsizliktir, acımasızlık adamların ruhunu sarmış, sevgisizlik de sarmış güzelliği göremeyecek hale gelmişler, Allah gözlerini kapatmış kalp gözlerini de kapatmış. Gece-gündüz sana hizmet ediyor bu insan, gece-gündüz senin iyiliğin için çalışıyor, gecesini gündüzüne katıyor aman vatan bölünmesin, millete bir zarar gelmesin, devlete bir zarar gelmesin diye. Sen de ahlaksızca ve alçakça asmaktan kesmekten bahsediyorsun. O köpekler de kurşunlamaya kalkmıştı. Yani görülmemiş bir kahpelik ve görülmemiş bir alçaklık. Şeytandan da aşağı bu köpekler.
(“Fatih Sultan Mehmet Kuran’ı uygulayan bir Müslüman mıydı?” izleyici sorusu)
Fatih Sultan Mehmet Kuran’ı ezbere biliyordu. Ve bak dikkat edin tam bir Kuran Müslümanıydı. İnsanlar onu mesela Sünni gelenekçi bilir öyle değil, kendisi müçtehit mücedditti. Yani Kuran’dan kendisi anlam çıkarıp İslam’ı yaşayan bir insandı ve dolayısıyla da bağnazlığa şiddetle karşıydı, modern bir Müslümandı. Onun için yobazlar ona gıcık olurlar Fatih Sultan Mehmet’e onu biliyor musunuz siz? Acayip nefret ederler çok kinlidirler ona karşı. Hatta ahmakça laflar ederler böyle. İşte “anası Hristiyan’dı, onun Müslümanlıkla alakası yok” bilmem ne falan. Annesi Hristiyan da olabilir, zaten Kuran’a da uygun o Hristiyan olması. Peygamberimiz (sav)’in hanımı da Hristiyan’dı, Maria Hristiyan’dı. Yani ahlaksızlığın boyutunu anlayın. Kuran Müslümanı olunca gösterdikleri tepkiyi görüyor musunuz? Daha hala kinliler bu ahmaklar Fatih Sultan Mehmet’e. Sultan Süleyman da öyle o da Kuran Müslümanıydı. Osmanlı sultanları hep çoğu Kuran Müslümanıydı. Abdülaziz halis Kuran Müslümanıdır.
(Adnan Bey, Fatih Sultan Mehmet, Hz. Mehdi (as)’ye derin saygı duyuyordu. Mehdiyet konusuna çok önem verdi. İstanbul’u fethetmeyi ancak Hz. Mehdi (as)’nin İstanbul’u manen fethedeceğine ikna olduktan sonra kabul etmiştir. Fatih’in Hocası Akşemseddin’in Mehdi (as)’dan önce Fatih’in İstanbul’u fethetmesini eleştirenlere söylediği şu söz önemli. Şöyle söylüyor: “İstanbul’u önce Mehmet fethedecek, sonra İstanbul’u ehli salibin, haçlılar ele geçirecek. Daha sonra da Hz. Mehdi İstanbul’u tekrardan fethedecek.”)
Yani maneviyat bozulacak anlamında haçlı derken, maneviyat bozulacak, Mehdi yeniden manen fethedecek. Fatih Sultan Mehmet’in fetihten vazgeçtiğini biliyorsunuz değil mi? Bayağı direnmiş, Akşemseddin falan devreye giriyor, o bayağı zor ikna ediyor. “Ben hiçbir şekilde yapmam” diyor. “Resulullah söylemiş” diyor “Mehdi fethedecek, ben yapmam” diyor. O hadisi söyleyince Akşemseddin, detaylı anlatınca, bayağı vaktini alıyor Akşemseddin’in onu ikna etmesi, Fatih Sultan Mehmet’i. Sonra da fetih de uzayınca bu defa yine şüpheleniyor, tedirgin oluyor. Akşemseddin istihareye yatıyor, kalkıyor. Ne gün ve hangi saatte fetih olacağını söylüyor. Şu gün şu saatte fethedeceksin diyor istiharede. Hakikaten dediği saat ve dediği gün İstanbul fethediliyor.
İnsanların Büyük Çoğunluğu Kalıplaşmış Kurallara Göre Yaşıyor, Kendi Olan Kendi İstediği Gibi Yaşayan İnsan Sayısı Çok Az
Bütün dünya çapında bu var. Türkiye’de de ben bunu görüyorum. Konuşmada aynı kendi kuralları var, toplum kuralları var. Mahalle kuralları var, konuşma kuralları var. Soru sorma kuralı var, cevap verme kuralı var. Kendi olan, özgürce yaşayan insan çok çok nadir. Bu çok ürkütücü bir şey. Benim canımın sözü çok hayati. İnsanlar kendi olamıyorlar. İnsanların kendi olması için de insanlara yol göstermek lazım. Toplum kurallarından işte adap, edep, bilmem gelenek görenek, bilmem ne falan adı altında insanlar kurallar altında müthiş eziliyorlar ve bambaşka bir dünyada oluyorlar. Normal konuşmak mümkün olmuyor, normal arkadaşlık kurmak mümkün olmuyor. Korku içinde yaşıyor yani konuşma ve dostluk adeta böyle bir tuzağa düşmeme yarışı gibi. Yahut tehlikeye düşmemek için didinen bir insan görünümünde oluyor.
Kısa Kısa İman Hakikatleri ve Kuran Mucizelerini Anlatmak İnsanların Samimi İmanına Vesile Olur
Kısa kısa iman hakikatleri anlatarak. Mesela bir yerde bir arkadaşla karşılaştık. Onu sıkmadan, Allah’ın bir mucizesi, Kuran’ın bir mucizesi, kısa kısa ezberlesinler. Mesela elli-yüz mucizeyi ezberleyelim. Kuran mucizeleri ve iman hakikatleri yani Allah’ın yarattığı harika şeylerden kısa kısa anlatırsak hayatında ilk defa duyan milyonlarca insan olacaktır ilk defa. Ben lisedeydim, bir ama çocuk vardı. Namaz kılıyordu, bak ama iki gözü görmüyordu. Bizim lisede hiç kimse namaz kılmıyordu hiç kimse. O ama çocuktan ben akıl almaz etkilenmiştim ve çok sevgi duymuştum. Ya tutanak çubukla gidiyor banyoya abdestini alıyor, o çubukla gidiyor seccadesini seriyor. Beş vakit bak namaz. Beş vakit namazında inanılır gibi değil, lise öğrencisi. Hayret edilecek şey bak. Allah’ın veli kulunu görüyor musun? Yine böyle arkada onun yanına da bir çocuk vardı, zayıf minyon bir çocuk. Baktım o da onu görünce o da onunla beraber namaz kılmaya başladı. Mesela çok önemlidir, çok etkileyici olur. Dolayısıyla insanlar pek bilmiyor. İlk defa duyuyorlar iman hakikatlerini. Sevgiyi de bilmezler mesela ilk defa sevgiyi tanıtabilirsiniz insanlara. Dostluğu da bilmiyorlar birçok insan bilmez. Mesela dürüstlüğün önemini bilmez. İlk defa. Hiç üşenmemek lazım kısa kısa ama sıkmadan anlatmak lazım.
(“Halkımız polisleri yeteri kadar seviyor mu acaba?” izleyici sorusu)
Polisleri genellikle insanlar pek sevmez. Korkarlar polisten ona bir çözüm bulunması lazım. Mesela polise ev vermek istemezler. Evlenmek istediğinde polise kız vermezler. Halka polis deyince irkilir hemen halk bu bir gerçek. Hâlbuki polis canını ortaya koyuyor onun için, vatan için, bayrak için, Allah için, Kitap için canını ortaya koyuyor canını. Yani o insanı korumak için bunu yapıyor. Böyle yüce bir varlığa yüce bir sevgi gerekir. Onun için polisi sevdirmeyi devletin ciddi bir politika olarak uygulaması gerekir. Askeri sever halk ama polisi o kadar sevmezler. Her yerde değil tabii. Seven çoktur ama ekseriyet itibariye benim gördüğüm pek sevmiyorlar. Bunu halletmemiz lazım mesela karakollarda yemek verilebilir. Polisler evlere çağrılabilir evlerde polislere yemek yedirilebilir değil mi? Polisler düğüne çağrılabilir. Mesela onlara masa yapılır. Ayrımın kaldırılması lazım. O zaman insanlar polisi sever. Çünkü hakikaten gecesini gündüzüne katıyor ve çok zor meslektir polislik ve bir mücahitliktir. Canını, malını, namusunu, ırzını koruyor polis. Çok yüce bir meslek, değerinin iyi tarif edilmesi gerekiyor.
(“Ruhu olmayan insanları da cennette görebilecek miyiz?” izleyici sorusu)
Ruhu olmayan insanları göremeyiz. Çünkü onlar yok. Ölü demek yok demektir. Sadece görüntü. Görüntüsü kalır ama kullanılmaz. Görüntüsü sonsuza kadar kalır. Görüntüsü sonsuza kadar kalır, bozulmaz. Sonsuz evvelde de vardı onların görüntüsü, sonsuz sonrada da var. Hiçbir görüntü kaybolmaz. Durur ama boş. Ruhu olmadığı için boştur. Kalıp. Cennette de olmazlar, hiçbir şekilde olmaz. Cehennemde olur, görüntüsü olur. Artık söylemeyeyim dedim ama söylettiniz. Görüntüsü olur, boş kalıptır yani.
Akıl ve Vicdan Birlikte Kullanılmadığında Birçok Psikolojik ve Sosyolojik Sorun Ortaya Çıkar
Bazı insanlar duygusallar. Akıl ve vicdanı birlikte kullanmıyorlar. Yahut kullandıklarında akıl ve mantığı kullanıyorlar. Mesela o kadının delirmesinin nedeni o. Cinayet işlemesinin nedeni o. Duygusal, başından beri duygusal. Aklını kullanmamış. Ve neye götürüyor onu; cinayete ve intihara götürüyor. Sonu bu olur işte duygusallığın. Aklını kullanmıyor. Halbuki Allah'a teslim olsa, Allah'ı çok sevse, Allah'tan korksa ne kendine kıyabilir ne de o aslan gibi delikanlıya kıyabilir. Mesela insanlar şoka giriyor, niye? İşte duygusallık insanı o hale getirir. Akıl gider duygusallık olduğunda.
(“Dünyada çocuğu olmayan kişinin cennette çocuğu olur mu?” izleyici sorusu)
Tabii hatta eşiyle beraber oluyor. Eğer diyor, şahıs eşinin doğurmasını isterse çocuk anında hemen orada olur diyor. Doğum sancısı yahut o şeylerden geçmeden, o safhalardan geçmeden çocuk kadından hemen olur diyor Peygamberimiz (sav) hadiste, derhal. Ama zaten her yer vildan dolu. Ama istiyorsan olur. Senden diye istiyorsan, senin o çocuğun şeklinde oluyor. O da işte baba diyor sana. O tarz hoşuna gidiyorsa ki olacak ki söylüyor Peygamberimiz (sav). O da bir eğlencedir, cennet eğlencesi. Ona anne diyor mesela. Hepsi Allah'ın ruhu halbuki. İnsan işte vesile olduğunu zannediyor. Halbuki sadece vesileye de ihtiyaç yok ama vesile olduğunu zannetmesi hoşuna gidiyor insanın.
(Fehmi Koru, 15 Temmuz nedeniyle ihbarcılığın yeniden hortladığını iddia etti. Şöyle söylüyor; "Bu konuda kendimi çok çaresiz hissediyorum. Çok sayıda insan durumunu anlatıp yardım bekliyor." dedi. Ve OHAL'in kalkması gerektiğini söyledi. "Dışarıdan ülkemize yöneltilen en ağır eleştiriler adalet ve yargıyla ilgili. Ülkemiz bu durumu hak etmiyor." dedi.)
Ama kardeşim, adalet ve yargıysa insaf etsinler. Ya bir internet sitesinde bir yerde yayınlasınlar. Biz görelim. Mesela adaletli bir site yapsınlar, internet sitesi. Orada yapılan -ama samimi olsunlar bize demagoji yapmasınlar- adaletsizlikleri yayınlasınlar. Söz bir Allah bir üstüne gideceğim. Varsa öyle bir şey zaten hiçbir hakim bunu kabul etmez, hiçbir savcı öyle bir sözü kabul etmez. Hükümet asla kabul etmez. Varsa düzeltelim. Niye gizliyorsunuz yani? Değil mi, varsa söyleyin, yapalım. Bir internet sitesi oluştursunlar yahut bir kaç tane. Adaletteki eksiklikler yahut adaletteki sorunlar diye bir internet sitesi. Oraya yazın. Ne mahsuru var? Yahut bize yazsınlar, direkt ben yayınlayayım. Söz bir Allah bir burada yayınlayacağım. Ama ne olduğunu söyleyin, biz bilmiyoruz ki nedir? Meçhul bir şeyden bahsediyorsunuz.