Sayın Adnan Oktar'ın 11 Ekim 2017 tarihli sohbetinden önemli başlıklar
ucgen

Sayın Adnan Oktar'ın 11 Ekim 2017 tarihli sohbetinden önemli başlıklar

1726

A9 TV, 11 Ekim 2017

 

(Amerika-Türkiye arasında vizelerin askıya alınması konusuyla ilgili açıklama yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan şunları söyledi: “Bu sorunun faili Amerika’nın ta kendisidir. Büyükelçi’nin “Bu kararı devletim adına aldım” demesi düşündürücüdür. Durum öyleyse Amerika’daki üst düzeylerle konuşacak bir şeyimiz yok. Eğer Büyükelçi kendi kafasına göre aldıysa o elçi bir dakika daha durmamalıdır. Benim elçim böyle bir şey yapsa onu orada bir saat tutmam. Amerikan Konsolosluğu’ndaki bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının FETÖ’yle bağlantısının tespit edilmesi konsoloslukta bir şeyler döndüğünü gösteriyor. Bu ajanlar buraya nasıl sızdı? Hiçbir devlet bu tür ajanlara müsaade etmez” dedi.)

Olay artık sırıtmaya başladı ve bu kadar acemice ve kabaca bu işleri yapmış olmaları İngiliz derin devletinin kepazeliği, arsızlığı ve rezaleti. Adamlar artık eli-yüzü yırtmış vaziyetteler. Bunlar hep ahir zamanın olayları, bunlar bazen azalarak bazen çoğalarak, bazen dal-budak salarak gelişir. Dikkat ederseniz çok şaşırtıcı insanların hiç alışmadığı hayret verici olaylar oluyor. Ve bu kesintisiz devam ediyor. Tam bitti durdu falan derken yeniden başka hiç ummadık olaylar. Bak dünyanın her tarafında zincirleme olaylar devam ediyor. Yalnız bunun tabii bir sıklaşma ve doz artışı dönemi olacak önümüzdeki yıllarda ve aylarda orada tırsanlar korkanlar olabilir. Onlar davayı kaybeden insanlardır. Korkmadan yılmadan azimle devam edeceğiz, inşaAllah.

 

(Amerikan Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü, Türkiye ve Amerika arasında yaşanan vize kriziyle ilgili şöyle bir açıklama yaptı: “Diplomatik misyon çalışanımızın tutuklanmasıyla ilgili hayal kırıklığı yaşıyoruz. Türkiye’nin kararı bizi rahatsız etti. Vize kararı elçimizin tek başına aldığı bir karar değildir. Karar, Dışişleri ve Beyaz Saray’da koordineli bir şekilde alındı” dedi.)

İşte alınan karar Londra’da alındı, onu sen niye başından söylemiyorsun? Karar Londra’da Saray’ın altındaki büyük salondaki ilgililerce alındı. İnkar etmesinler ispat ederim. Şimdi kitabın 3. Cildi de hazırlanıyor. 2. Cildini dün gösterdim. 3. Cildinde kaçacak delik arayacaklar söyleyeyim. İlimle irfanla, kanunla hukukla. Bakın bu dev eser İngiliz Derin Devletinin İçyüzü 2. Cilt. 3. Cildi çıkacak hatta 4. Cildi çıkacak. Binlerce belge, fotoğraf hiç inkarı mümkün olmayan bir olay. Dünyayı hercümerç eden deccalın kafasına beş noktadan böyle eseceğiz adeta. İşin doğrusu bu kitap 5 cilt. Şimdi bu 2. Cildi, 3. Cildi çıkacak, 4. Cildi çıkacak ve 5. Cildiyle tamamlanıyor. Binlerce belgeyle ve tamamı delilli ve hepsi sağlam delil.

 

Ben Nasıl Mehdi Talebesi Olacağım Diyen İnsan Zaten Mehdi'ye Talebe Olmuştur. Mehdiyet İçin Zemin Hazırlayan Mehdi Talebesidir

Bir insan ‘ben nasıl Mehdi talebesi olabilirim’ diye arayış içine girdiği an bunu ifade ettiğinde hemen o anda Mehdi talebesi olur. Dolayısıyla benim güzel yüzlüm de Mehdi talebesi tabii, bizler de Mehdi talebesiyiz.

 

(“Bütün peygamberler neden aynı coğrafyada dünyaya gelmiştir?” izleyici sorusu)

Allah hepsini aynı soydan getiriyor peygamberlerin. O soy da genellikle orada oluyorlar. Ama tabii oranın bir de o bölgenin metafizik kutsallığı da var. Harran, Mekke-Medine yani Urfa, Kudüs buranın özel bir yapısı vardır. Toprağı özeldir yapısı da özeldir, metafizik nedenleri var. Metafizik nedenleri tam olarak açıklanamaz. Ama üstat cinlerin bulunduğu yerler oralar, en eski cinler orada olur genellikle. Kutsal beldedir Allah “kutsal” diyor zaten, Allah’ın övdüğü yerler. Allah bir yeri kutsal diye gösterdiğinde orada yoğunluk olması çok normal. Allah bir insanı kutsar, bir yeri kutsar artık orası kutsal olur, Allah’ın beğendiği bir belde olur. Olaylar da hep oralarda gelişir ve oradan büyür neşv-ü nüma bulur. Allah orayı bir ev gibi göstermiş yani bir adres, peygamberlerin adresidir. Neredeler dedin mi giden orada onları bulur. Ben peygamberi bulamadım diyemez bir insan. Adrese gittiğinde adreste bulur, yeri belli evi belli. Çünkü o peygamberlerin evidir o bölgeler. Dolayısıyla birçok hikmeti ve hayrı vardır. 

 

(“Yasin Suresi dirilere indirildi, neden ölülere okunuyor?” izleyici sorusu)

Mezarın başında Kuran okuyor, okusun ne güzel. İşte Allah anılıyor insanın kalbine ferahlık verir. Ölüye bir faydası olmaz onun da. Zalimse olmaz ama iyi bir insansa evlat yetiştirdiyse orada da Kuran okuyorsa. Ha o duysun diye okuyorsa açıkça söyleyeyim şirk olur bu. Ölü duymayacağı belli. Allah çünkü “artık sizi duymazlar” diyor “bağlantı kesilmiştir dünyayla” diyor Allah. Kuran’da ayet var ayete rağmen sen onu duyuyor dersen, Allah “öldü” diyor, sen “ölmedi” diyorsun. “Artık dünyaya bir daha dönemezler” diyor, sen “Niye dönmesin ki? Dönmüş işte” diyorsun. Bu olmaz böyle olmaz. Ama oradakilere duyurmak için yapıyorsa tebliğ amacıyla güzel. Yasin şart değil, herhangi bir Kuran ayeti okuyabilir.

 

Musevi Kardeşlerimizin Çardak Bayramını Kutluyoruz. Allah Museviler Müslümanlar Ve Hristiyanların Bir Arada Huzur İçinde Yaşamasını Nasip Etsin

Musevi kardeşlerimizin Çardak Bayramı’nı da kutluyorum. Bayram başlayalı biraz vakit oldu halen devam ediyor. Allah mübarek etsin, Allah kalplerine ferahlık, huzur versin. Üzerlerine gelen sıkıntıları Allah def-i ref etsin. Hz. Mehdi (as)’ın Moşiyah’ın çıkışını Cenab-ı Allah çabuklaştırsın. Hayırla, esenlikle, güzellikle Türkiye’yle de Ortadoğu’yla da iç içe kardeşçe Musevi kardeşlerimizin yaşamasını Cenab-ı Allah nasip etsin. Bütün İsrail’de insanların imanlarının atması için dua ediyoruz. Allah imanlı bir gençlik nasip etsin İsrail’e ve bütün Ortadoğu’ya. Allah Kendi yolundan bizleri ayırmasın.

Musevi kardeşlerimizin kutladıkları Çardak Bayramı, Sukot deniyor bu bayrama. Musevi kardeşlerimiz bir hafta boyunca kendi yaptıkları kulübede yatıyorlar. Saray gibi evi olsa bile köşkü de olsa öyle bir yerde yatıyorlar. Hz. Musa (as) dönemindeki çöldeki durumlarını hatırlamak ve nimet içinde çok rahatlamamak için. Zengin ve güvenlikli olmaması gerekiyor bu kaldıkları yerin. Bu Mısır’dan çıkışı, çölde yaşadıkları dönemi anmayı amaçlıyor. Aynı zamanda Hz. İbrahim (as)’ın kendi yaptığı kulübede üç meleği ağırlamasını da anma olarak bu bayram eda ediliyor. Bu dönemde Kohenlerin duası okunuyor, Kohen Musevilerin. Senede iki kez oluyor. Hz. Harun (as)’ın mübarekliğiyle kutsadıkları için şükrediyorlar. Hz. Harun (as)’ın mübarekliğiyle kutsanıyorlar, o yüzden şükrediyorlar. İsrail halkı adına İsrail’e Allah’ın merhameti barış vermesi için de dua ediyorlar. Tevrat’ta da geçer Zekeriya 14/16’da: “Kudüs’e saldıran uluslardan sağ kalanların hepsi her şeye egemen Rab olan Kral’a ibadet etmek için Çardak Bayramı’nı kutlamak için yıldan yıla Kudüs’e gidecekler.” (Zekeriya 14/16) Hz. Mehdi (as) devrinde olacak bu. Hz. Mehdi (as) devrinde bütün insanlar Kudüs’e ziyaret için gidecekler, Mekke’ye, Medine’ye, Kudüs’e. O da Müslümanlar için bir nevi bayram gibi olacak tabii, o Kudüs’e gitmeler, Kudüs’ü görmeler yani hac gibi adeta. Müslümanlar biliyorsunuz Kudüs’e de gidiyorlar. Ama asıl bizim haccımız hacdadır biliyorsunuz Kabe’de. Ama Hz. Mehdi (as) döneminde de Kudüs de ziyaret edilecek bütün uluslarca. Musevilere karşı olanlar, Hristiyanlığa, Müslümanlığa karşı olanlar da onlar da gidip oraları ziyaret edecekler, Tevrat’ın işareti bu. Yani Kudüs’e saldıranlar dediği, İslam’a saldıranlar “onlar da gelip” diyor “hepsi iman edeceği için, İslam dünyaya hakim olacağı için oraya gelip Allah’a dua etmek ve bu güzelliği kutlamak için güzel ziyaretler yapacaklar” diyor. Onun için ileride de Müslümanların yaşayacağı bu güzellik yüz yıllar öncesinden, 3500 yıl öncesinden bildirilmiş. Kohenler biliyorsunuz Hz. Harun (as)’ın soyundan olduğu için şükrediyorlar. Ben de Kohen’im biliyorsunuz, soyum Kohen soyu. Onu Musevi arkadaşlarımız araştırdılar buldular. Hz. Davut (as) soyuna dayanıyor, Hz. Davut (as)’dan Hz. İsrail (as)’a dayanıyor. Oradaki bir koldan Kohen olduğumu gördüler, o da çok hoşuma gitti.

 

Bir İnsan Taş Üzerinde Yaşıyor Bile Olsa Bakışıyla, Sözüyle, Davranışlarıyla Kalitesini Gösterir. Para Kalitenin Temel Şartı Değildir

Tabii ki kaliteyi artırır zenginlik, her yönden artırır. Eşyada, elbisede, temizlikte, bakımda, binanın restorasyonu veyahut imarında her şeyde bir üstünlük sağlayacaktır. Ama para olmadan da kalite olmaz mı yahut az parayla kalite olmaz mı? Olur. Mesela bir köyde olsan küçük bir kulüben olsa önüne gül ekersin, güllerle o kulübeyi sardırırsın, önünü çok temiz yaparsın, çiçeklerle süslersin çevresini. İçini de tertemiz yaparsın, hayret edecek bir güzelliğe çevirebilirsin. Oradan bulduğun güzel taş parçalarıyla süsleyebilirsin, ahşapla yine süsleyebilirsin orada bulunan ahşapla. Yani göz alıcı hoş bir çizgiye getirebilirsin. Duruma göre para durumuna göre imkanına göre kalite artar veya eksilir. Ama para hiç olmasa da yine kalite elde edilebilir. Hiç olmazsa o şahıs bir taş üzerinde oturuyor bile olsa konuşmasıyla, üslubuyla, bakışlarıyla, sevgisiyle kaliteyi gösterebilir. Kalite zaten insanda asıl tezahür eder. Çok kaliteli bir evdir de evin içinde orman ayısı gibi bir adam vardır, kalite mahvolur o adamın varlığıyla. Dolayısıyla kaliteyi meydana getiren insan olduğu için insanın klas olması, temiz, düzgün, aklı başında, sevecen, sevgi dolu olması kalitenin birinci şartıdır. Ve sanat anlayışının yüksek olması, sanatı, güzelliği takdir etmesi de kalitenin güzel bir tezahürü.

 

Sevgi Kalbin Nefesidir. Sevgi İnsanın Çok Haz Aldığı Bir Nimettir, İnsan Sevgiyi Nefes Gibi Sürekli İçine Çeker

Sevgiyi kalpte tutmak için çabaya gerek yok. Çünkü sevgi zaten çok zevklidir kalbe o kendi gelir. Kalp onunla bayram eder zaten sevgiyle. Kalbin nefesidir o sevgi, kalple iç içe. Dolayısıyla insanın çok haz aldığı bir nimet, güzellik olduğu için sevgi özel bir enerjiye ihtiyaç olmaz. İnsan onu nefes gibi sürekli içine çeker. Sevgi insana mutluluk verir. Ama bazen sevgiyi hak etmeyecek çirkin tavırlarda olan insanlar olur, tabii orada bir sevgi mücadelesi olur. Sevmeyi ayakta tutmaya gayret edersin. Mesela ters aksi konuşur, görüşmek istemez, konuşmak istemez. Mesela konuşmalarında imalı yakışıksız sözler olabilir, burada bir irade gerekir tabii. Burada bir sabır, irade ve sevgiyi inşa etmek için yüksek bir gayret gerekir. Bu ayrı bir konudur. Oluşmuş sevgi ayrıdır, bir de sevgiyi oluşturmak için olan gayret ayrıdır. Sevgiyi oluşturmak için olan gayret apayrıdır. O bir sanattır, o zor olandır ayrı bir konudur o. Ben onu bu konunun dışında olarak ele aldım. Onda, Kuran ahlakının bütün detaylarının çok ustaca sanatkarane işlenmesi gerekiyor. Ve sabır, itidal, güzel ahlak, güzel hitabet her şey gerekir.

 

(“Cenab-ı Allah Rahman Suresi’nde “Allah Kuran’ı öğretti, insanı yarattı” diye buyuruyor. Buradaki sıralamanın hikmeti nedir?” izleyici sorusu)

Cenab-ı Allah tabii “Kuran’ı yarattı” derken Levh-i Mahfuz’da Kuran yaratıldı. Ama önce-sonra diye bir şey yoktur Allah için onu söyleyeyim, o bize göredir. Allah Katında her şey an içinde yaratılmıştır ve bitmiştir. Dolayısıyla Cenab-ı Allah Kuran üstün olduğu için, yüce olduğu için tabii ki o üstünlüğü, yüceliği Allah bize hissettirmek için Kuran’ı öncelikle zikreder. Kuran’a uymayan bir insan Allah Katında önemli birisi olmuyor. Allah onu insan olarak değerlendirmez. Kuran’la insan değerli oluyor, imanla değerli oluyor, Allah’ı severek değerli oluyor. Kuran’ın önde zikredilmesinin bir hikmeti de budur Allahualem.

 

(“Osmanlı başka milletleri nasıl bir arada tutuyordu?” izleyici sorusu)

Kılıç gücüyle tabii ki. Diyorlar ya işte kültürüne karışmıyordu, harsına karışmıyordu falan. Cayır cayır vergi alıyor ve tabii ki orada bir askeri güç var kılıç gücü var, adamlar çekindikleri için dağılmıyorlardı. Sonra Abdülhamit döneminde baktılar ki Darwinizm’le, materyalizmle milletin iman gücü kırılabiliyor. Arkasından şarapla, rakıyla da ve sigarayla da bedeni güçlerini kırdılar. Masonlukla da ablukaya aldılar içeride ve İngiliz derin devleti otuz koldan zaten sarmış vaziyetteydi, küt diye indirdiler aşağı bu kadar basit, Osmanlı’yı yıktılar. Yani bütün sistemi çökerttiler bir anda. Abdülhamit de bu sistem içinde zavallı bir insandır mağdur edilmiş, ezilmiş zavallı bir insandır.

 

(“Toplumumuzda inanç özgürlüğü var mı sizce?” izleyici sorusu)

İnanç özgürlüğü nerede kısıtlanmış olabilir? Hristiyanlık serbest, Musevilik serbest, komünizm anlatılması serbest. Türkiye İşçi Partisi faaliyet yapıyor. PKK faaliyeti yasak normal o. Bence var. Ama benim yakışıklımı rahatsız eden bir şey var herhalde onu kastediyor. Neyi olabilir acaba?

Genç kızlara mesela dekolteye müsaade etmiyorlar, makyaj yapmasına müsaade etmiyorlar, eğlenmesine müsaade etmiyorlar, değil mi? “Nasıl sen böyle giyinirsin?” o doğru. Öyle bir baskı sistemi var idi ama kanunla hukukla şu an hükümet bunları dümdüz ediyor. Zaten mafyaya karşı yeni açıklamalar yapıldı. Bunlar mafya yapılanmaları yani genç kızlara saldıranlar, onların dekoltesine saldıranlar mafya yapılanması içinde hareket ediyorlar. Bir de Alevi kardeşlerimize baskı yapıyor olabilirler. Gereği yapılacak.

 

(“Kıskanılmak hoşunuza gider mi?” izleyici sorusu)

Şaka yollu olur da ciddi olarak olmaz tabii. Kız arkadaşlarım bana şaka yapıyorlar öyle. Ama ciddi anlamda çok anormal bir hareket tabii. Bence normal bir davranış değil. Ama mesela bir genç kızın haysiyetini korumak, şerefini korumak, sağlığını sıhhatini korumak, namusunu, dinini korumak ve bu yönde tedbir almak bu bir kıskanmadır. Bu güzel. Gerekirse canını feda edersin Allah için. Ama durduk yere “niye bu böyle, niye başkasına karşı tavrın niye böyle oldu niye şey oldu?” Öyle olmaz. Sevgi hürriyeti olması lazım. İnsan sevgisini istediği gibi ifade eder. Sevgiyi kıskanmak çok anormal bir hareket.

 

(“İnsan kendisinin Allah’a imanından nasıl emin olur?” izleyici sorusu)

Allah’a iman öyle hakk-ul yakin bir iman olmaz. Senin dediğin tarzda bir iman hiç kimsede olmaz. Hakk-ul yakin ölüm anında olur. Allah ayette diyor “Ona yakin gelip çattığında hakk-ul yakin” hakk-ul yakin o zaman tabii tam iman etmiş oluyor. Çünkü Azrail (as)’ı görüyor karşısında, ölümü görüyor, Kuran’ın dediklerini hepsinin doğru olduğunu anlıyor. Artık iman olmaktan çıkmış oluyor o inanca dönüşmüş oluyor. Fiili durum var. Ama onun dışında zaten imtihan ortamı demek iki yönlü de Allah’ın delil koyacağı bir sistem demektir. Şimdi mesela hücrenin yapısından, çiçeklerden, dağdan, ovadan, görüntü görmek, duymak bunların hepsinden iman eder insan. Ama mesela bir çocuk ölür, bir yakını ölür, orada onun içinde karşı imtihandan Allah şüphe etmesi için meydana getirdiği sistemlerdir. İmanını denemek için meydana getirdiği sistemlerdir. Eğer orada adam devrilirse devriliyor. Çok kişi öyle devrilir. Mesela kolunu kopartır Allah, başını bir yere çarpar bilmem ne yapar. Yahut hastalanır imanını kaybedebilir. Sabrederse devam ederse imanının güçlü olduğu anlaşılıyor.

PAYLAŞ
logo
logo
logo
logo
logo