A9 TV, 28 Kasım 2017
(Cumhurbaşkanı Erdoğan AK Parti Grup Toplantısı’nda şu açıklamaları yaptı: “Tüm milletime sesleniyorum; eğer ben birisine bir şey söyleyeceksem kimseyi aracı kılmam. Bunu bizzat kendim yaparım. Önüme getirilen tüm konularda kararımı muhataplarıma olumlu veya olumsuz olarak açıkça ifade etmişimdir. Arkadan başka işler çevirmek asla tarzım değildir. Tarzımız doğruya doğru, yanlışa yanlış demektir. Yeni bir bürokratik oligarşi tesis etmeye çalışmaları asla kabul edilir değildir. Şahsımın adı kullanılarak kurallar, kaideler dışında iş yapılmasına rıza gösteremem. Ben bir bürokratımı aramıyorsam babamın oğlu olsa kapıdan geri koyun. Adımı kullanarak size kim geliyorsa benden bir telefon almıyorsanız bana sorun. Bunu teyit etmiyorsam bu insanları lütfen gönderin. Ne demek adımı kullanmak? Bu bizim siyaset etme anlayışımıza terstir. Bunu yapanlar hepsi sahtekardır, dolandırıcıdır bunlara yol vermeyin. İsmimi, unvanımı kendi yanlışına alet etmeye kalkan hiç kimseyi affedemem. Meclisteki, Partideki, Cumhurbaşkanlığındaki özel kalem görevlileriyle şahsıma iletmelerini rica ediyorum.”)
Çok kapsamlı yakınlarından da bazı kişilerin içinde olduğu bir oyun hazırlıyorlar gibi görünüyor. Aman aman çok çok dikkatli olalım. Şahsı önemlidir. Yok dayısının bilmem neyi, amcasının bilmem neyi bunlar bizi hiç ilgilendirmez; suç işlerse tepesine bineriz. Tayyip Hoca’yı tanıyor olması işte eniştesinin bilmem neyi bunların hiçbir geçerliliği olmaz. Kim suç işlerse tepesine bineriz. Tayyip Hoca’nın adını bu işlere karıştırmaya kalkanlar zulüm yapıyorlar, münasebetsizlik yapıyorlar. Asla kabul etmeyiz. Çok titiz bir dikkatle olayları takip edip oyuna mahal vermeyelim. Suikastlarda bazen çok yakın akrabalar bile kullanılabilir oyun oynanabilir çok dikkatli olmak gerekiyor. Yani eskiden Osmanlı döneminde de öyle, en yakınları kullanmışlardır. Hatta Sezar’dan bile bilinir, “Sen de mi Brütüs?” diyor ya, çok yakın biliyor ama kalleşlik yapıyor vuruyor. Onun için Tayyip Hoca’nın da çevresinde bulunan adamlardan oyun oynayanlar çıkabilir. Bizim için şahsı önemli, şahsı tertemiz insan Tayyip Hocam’ın. Suç işleyen olursa gitsin cezasını çeksin kimse. Tayyip Hoca’yı bu işin içine karıştırmaya kalkarlarsa çok büyük terbiyesizlik ve vicdansızlık yaparlar. Bu oyunlara gelmeyiz. Çünkü biz Tayyip Hoca’nın hayatını görüyoruz gözümüzün önünde. Çocukluğundan beri dünya malına dünyaya hiç tenezzül etmeyen tertemiz bir insan. Ama genellikle siyasette isim kullananlar çok oluyor.
Münafık Şeytanın Sevkiyle Hareket Eden Bir Varlıktır. Müslümanları Kendince Her Noktada Durdurmak, İslam’a Hizmeti Engellemek İçin Atakta Bulunur
Münafığın şuuru kapalı oluyor yani şöyle; şeytan o bünyeyi ele geçiriyor, ölü olan bünyeyi ele geçiriyor. Diri gibi görünen ölü bir bünyedir, o insanın ağzından konuşur, o insanın bedenini hareket ettirir yani ona hulul eder şeytan. Ayette “kabuk gibi bağlarız” dediği odur. Münafığın şuuru kapalıdır. Anormal olduğu hemen anlaşılır. Zaten çocukluğundan şaki karakterli olurlar onlar, hastadır. Mesela cinayete meyyal olur, hırsızlık yapar, soygun yapar, ahlaksızlık yapar, sapıklık yapar yani manyak bir zeminden gelir yani sıhhatli olmaz onlar. Anormal oldukları ta çocukluğundan anlaşılır onların. Çocukluk döneminde dengesiz oldukları görülür ama tabii kesin teşhis konamaz. Ama bir süre sonra şeytan hulul ettiğinde ani keskin bir değişiklik meydana gelir. O donuk adamda hayret edecek bir şeytani zeka ortaya çıkar. O artık sadece şeytanın zekasını kullanmasından kaynaklanır. Konuşkanlaşır, daha hareketlidir, daha ataktır ama konuşmalarının tamamı tam şeytanın üslubu şeklinde olur. Dikkatlice izleyen bir ehli ilim adeta şeytanla konuştuğunu anlar. Bütün konuşmaları şeytanidir, üslup şeytanıdır, hedef şeytanidir. Dolayısıyla kendinin şuurunda değildir. Yoksa öyle vahim anormalliği bir insan bilerek yapmaz. Mesela küfür değilse bile münafık farz edelim dinsiz oldu diyelim ne yapar? Küfrün içine girer hayatını yaşar. Yani eğlenir şuna buna bakar neyse de. Ama münafık böyle yapmıyor hayatın içine girmiyor, küfürle de muhatap olmuyor. Doğrudan Müslümana şeytani bir atak içerisinde olur. Şeytanın sevkiyle Müslümanları her noktada durdurmak, onların gücünü kırmak için ataklar yapar. Ama aklı başında normal bir Müslümana etkisi olmaz. Fakat aklı zayıf olanları etkileme gücü olabiliyor. Onun için ayette diyor “İçinizden onlara haber taşıyanlar var” diyor. Hasta oluyor mesela normalde hiç tenezzül etmemesi lazım, yapmaması lazım ama hasta. Hatta “onlardan” diyor ki bak “kardeşlerine bize gelin derler” diyor. Demek ki içlerindeki o diğer hastaları da onlar teşhis ediyor. Mesela kalbinde hastalık olduğunu görüyor ona musallat oluyor, onu çağırmaya balkıyor. Zayıf gördüğü için onu etkileyeceğini düşünüyor.
Allah’ın Rızasının En Çoğunu Kazanmak İçin Allah’ın Her An Vicdanımıza Vahyettiği Bilgi Nedir Ona Bakmak Lazım
Allah’ın rızasının en çoğunu kazanmak için her an, her dakika çıkan olaylarda en iyi doğru hareket nedir, Allah’ın vahyine bakıp, kalbimize yaptığı ilhama bakıp ona göre hareket etmek lazım. Mesela ben şu an ne yapabilirim? Dışarıda bir yeri gezmeye de gidebilirim, sinemaya gidebilirim ama buraya geliyorum. Neden? Allah’ın rızasının en çoğu burada çünkü. Veyahut başka tür yemekli bir toplantıya gidebilirim ama orada da Allah’ın rızası olur. dersin ki “orada Müslümanlar var üç-beş arkadaş sohbet edeceğiz Allah’ın rızası var “dersin, ama burada milyonlarca kişiye hitap var, beş kişiyle, on kişiyle konuşmak ayrıdır, milyonlarca kişiye hitap etmek ayrıdır. Orada Allah’ın rızası daha çok.
(“Hz. Yusuf (as) neden haksız yere zindana atıldı?” izleyici sorusu)
Şimdi onu zindana koyan Allah tabii ama “kim attı?” dersen kardeşi atıyor, işte zindancı atıyor onlar ara vesileler. Batınında Allah’tır atan yani onu oraya gönderen Allah’tır. Ve gireceği an bellidir, çıkacağı an da bellidir. Ne kadar süre kalacağı da bellidir. Zindanda, zeki akıllı olduğu için, güzel ahlaklı olduğu için yönetim tamamen Hz. Yusuf (as)’a göre hareket ediyor o devirde. Yani müdür gibi olmuş cezaevinde. Müdür hep ona danışıyor “şunu şöyle yapalım bunu böyle yapalım” çok akıllı olduğu için danışman gibi çok itibar görüyor cezaevinde. Aklın etkisini görüyor musun güzel ahlakıyla? Ama acayiptir ki o devrin hukuk anlayışının acımasızlığına bak unutuluyor bir kayıt yok. Zindana bir kere girme var, zindandan çıkmak için özel bir talimat olmadıktan sonra zindandan çıkma yok. O devirde deniyor ki “zindana atın” tamam, adam unuttuysa bittin. Zaten o da diyor ki bak “beni unutma çıktığında” diyor zindan arkadaşına, “Aziz’in yanında beni an ve hatırlat benim cezaevinde olduğumu” diyor. Hakikaten adam da unutmuş benim anladığım kadarıyla. Adama söyleyince aklına geliyor adamın. Ama suçsuz da çıkaralım gibisinden değil, “çok yetenekli” diyor “çok akıllı bu konuları çok iyi analiz eder yorumu mükemmeldir o konuda değerlendir” diyor. O yüzden Hz. Yusuf (as)’ı hatırlayıp cezaevinden çıkarıyorlar. Açıklama yapıyor mükemmel bir siyasi analiz yapıyor, adam “aman” diyor “sana çok ihtiyacımız var bizim yanımızda dur, maliyeye de sen bak, devlet idaresine de sen bak.” Zaten daha sonra tamamen idareyi ele almıştır Mısır’da.
Allah Korkusunun Eksikliğinin Sebebi O İnsanın Ölü Olmasından Kaynaklanır. İnsan Eğer Ruh Sahibiyse Yaratılıştan Allah Korkusunu Bilecek Şekilde Yaratılır
Allah korkusundaki eksikliğin bir tane sebebi var işin doğrusu yani bunu gizlemek mümkün değil. O insanın ölü olmasından kaynaklanıyor. Allah korkusu sonradan öğretilemez bir insana, öyle bir şey yok. Yaratılıştan insan zaten Allah’tan korkacak şekilde yaratılıyor. Ruh sahibiyse imkansızdır korkmaması, korkmaması durumunda aklını oynatır delirir yani ölür yapamaz yani öyle bir şey olmaz. Ne inkar edebilir ne de Allah’tan korkmazlık durumu olur. Allah’tan korkmayan bir insan cinnet geçirir eğer akıl sahibiyse mümkün değil yani ölür. Dolayısıyla şimdi diyor ki “ben Allah’tan korkmuyorum” diyor “bana bir şeyler anlat Allah’tan korkayım” diyor. Bak işin doğrusunu söylüyorum hiçbir etkisi olmaz. Cehennem ayetlerini su gibi ezberlesin, git mezarlıkta mezarlığı göster, ölüleri göster hiçbir şeyden etkilenmez, ölü olduğu için etkilenmez. Ama ibadet olarak anlatılabilir ayrı. Özel Müslüman yaratılması lazım, yani ruh sahibi olması lazım. Yani Ruhu’l Kudüs’le desteklenmesi lazım, onun dışında mümkün değildir. Mesela Ben-i İsrail’in büyük bölümünde Ruhu’l Kudüs bulunur yani ruhla desteklenirler, Tevrat’ta bu belirtilir. Ama “bir kısmı yeraltındaki karanlıklar diyarına, ölüler diyarına gidecek” diye Tevrat’ta geçer Museviler için.
Sevginin Zeminini Allah’a Olan Sevgi Oluşturur. Ruh Sahibi Olmayan Sevgiyi Bilmez ve Yaşayamaz
Sevginin zeminini Allah’a olan sevgi oluşturur, Allah’a olan sevgi. Ama Allah’a olan sevgi deyince tabii adam şimdi düşünür; “Ben Allah’ı seviyorum ama görünmeyen bir varlığı seviyorum.” Allah zaten tecelli eder yani insan, hayvanlarda, bitkilerde, meyvelerde, sebzelerde, genel coğrafyada tecelli eder, arazide her yerde tecelli eder. Biraz daha dikkatlice bakılınca da eşyada tecelli ettiğini görürüz; televizyonda, bilgisayarda, kadehte, her şeyde yiyeceklerde, hazır yiyeceklere her şeyde tecelli ettiğini görürüz. Ama en çok tabii en güçlü tecellisini Allah kadında yapar en güçlü tecelli odur. Çünkü beş duyuyla sevgiyi ifade etme imkanı vardır kadında. Ha bu nedir yani bu sevgi? O, Allah tarafından özel verilir yalnız.
Şimdi buna mesela bir insan özenir ama ruh sahibi değildir “sevgi ne güzel ben de seveyim, hoşlanayım” falan, yapamaz olmaz. Yani kadından hoşlanamaz. Ruh sahibi olmayan bir insanın kadından hoşlanması mümkün değildir, çocukları sevemez. Mesela diyor ki şarkılarda işte “Ruhum kapalı hiç kimseyi sevmezdim ilk defa gördüm seni sevdim” diyor. Ne demek istiyor biliyor musun? “Ben ölüyüm böyle bir heveslendim, insanlar sevmeden bahsediyor ben de sevmeye kalktım sevgi taklidi yapıyorum” diyor. Anlamı budur, seven sürekli sever öyle bir şey olmaz. Sevme yeteneğiyle insan doğar, sevmeye aç olur yani akıl almaz bir açlık hisseder, ta küçük çocukken bu açlığı hissetmeye başlar daha iki yaşında. Bak sevme ve sevilme arzusu olur, bu onun iman ehli olduğunu gösterir, sevme ve sevilme arzusunun güçlü olması. Mesela kadın sevgisi ruhta şiddetli bir fırtına şeklinde hissedilir. Mesela çocuğa sevgi, insan ne yapacağını şaşırır güzel bir çocuk gördüğünde çok zorlanır. Onu öpmek ister, sarılmak ister, bağrına basmak ister, koklamak ister, ona o bir zorlama verir ne yapacağını şaşırır. Mesela çiçekte de öyle; çiçeği okşamak ister, koklar, koparmaya kıyamaz ne yapacağını şaşırır aklı çiçekte kalır. Mesela giderken bile döner bakar çiçeğe, çünkü bırakıp gidiyor ya bırakıp gitmek istemez. Mesela ağaçta meyveyi görüyor elma, o acayip ruhunu çok etkiler elma, Allah ona elma olarak tecelli ediyor. Yaklaşıyor çok güzel bir kokusu var, bakıyor da bakıyor. Mesela koparmaya insan kıyamaz meyveyi, koparırken insanın kalbine rahatsızlık verir meyvenin koparılması. Hiçbir insan meyveyi koparmaktan mutlu olmaz. Onun için cennette kopmayla yeniden o meyvenin aynı anda oluşması bir oluyor, o rahatsızlığı çekmesinler diye. Yoksa koskoca iri bir elma var, ağacın üstünde 10 tane elma var mesela, sen birini koparttığında 9 tane kalıyor. O ağacın zenginliğini yok ediyorsun, o kopmuş kısım da o dalda görülüyor, o kopukluk ağaçta görülüyor. Yani ağacı çirkinleştirmiş oluyorsun durduk yere, çirkinleştirme demeyeyim de güzelliğini bozuyorsun, güzelliğini bozmuş oluyorsun. Mesela kadın güzelliğinde de insan kadına bakmaya doyamaz güzelliğine. Ama ruhunda böyle delice bir tutku olduğu için daha fazla sevmek, daha fazla sevmek eğilimi vardır. Hep daha güzel, daha iyi, daha fazla sevmek. İşte ona tutku deniyor.
(“Biz Müslüman olarak doğduk. Hristiyan olarak doğanların durumu nedir?” izleyici sorusu)
Hristiyan olmak bir nimettir. Ne var Hristiyanlıkta? Allah İncil için “nurdur” diyor. Ve “hidayet kaynağıdır” diyor. Hidayet, Allah’ın hadi isminin tecellisi. Hidayete eren cennete gidiyor. “Hidayet kaynağıdır ve nurdur” diyor nur. Nura uyan cennete gider. Hidayete uyan cennete gider. Sadece Hristiyan’ın dikkat edeceği şudur Kuran-ı Kerim’in hakemliğini kabul edecek o kadar. Kitabınızdan vazgeçin demiyor ki Allah. Bak “her birinize ayrı mensek ve şeriat kıldık” diyor. “Ben isteseydim hepinizi tek bir şeriatta toplardım” diyor Allah. Allah “İslam dininde, Müslüman yapardım hepinizi. Direnemezlerdi hepsi Müslüman olurdu.” Ama bak “Hepinizi ayrı ayrı şeriatlar kıldım. Musevilik, Hristiyanlık, Müslümanlık olarak.” Fakat Allah diyor ki “Kuran-ı Kerim bir hakem kitaptır.” Yani Hristiyanlığın ve Museviliğin eksik ve yanlış yönlerini düzeltir. Çok azdır zaten eksik ve yanlış yönler. Nedir? Diyor ki Cenab-ı Allah. “Hz. İsa (as) Allah’ın oğlu değil” bir, “Eş veyahut çocuk edinmemiştir” o kadar. Başka bir şey demiyor. İsa Mesih geri gelmeyecek demiyor bilakis “gelecek” diyor. Ve “kitabınız geçerli” diyor. “Kitabınıza uyun” diyor. Bak “o kitapla Hristiyanlar kendi kitaplarıyla hükmetsinler” diyor. İsrail bilginleri de diyor “kendi kitaplarıyla hükmetsinler. Allah’ın hükmü ile kim hükmetmezse işte kâfir olanlar onlardır” diyor. “Küfre düşersiniz” diyor. “Tevrat ile hükmedin” diyor. Ama Kuran’ın hakemliği şart. Çünkü değiştirilmiş. Yani ne diyecek? La İlahe İllaAllah İsa Resulullah Muhammed Resullullah. Dinin ne? “Hristiyan’ım” diyor. Tamam, çünkü Müslüman. Hristiyan’sa Müslüman demektir. Musevi ne diyor? “La İlahe İllaAllah Muhammeden Resullah Musa Resullullah” Müslümansın.
(“Erkeklerin kadına olan saygısızlığının önüne nasıl geçilebilir?” izleyici sorusu)
Deccal işte erkekleri kadınlara birçoğunu düşman etti. Ne dedi deccal? “Onlar -haşa- hayvan” dedi. “Daha insan olmamış hayvan” dedi. Darwinist düşünce böyle. Darwin, kadınlar için “daha evrimini tamamlamamış mahlukat” diyor. “Erkekler evrimi tamamladı onlar insan. Ama kadınlar evrimini tamamlamadı hayvan onlar” diyor. “İnsan ile hayvan arası. Evdeki köpekten daha iyidir ama” diyor. Darwin’in kendi ifadesi bu. Gelenekçi Ortodoks Müslümanlar ne diyor? “Kadın erkek ayrıdır” diyor. “Erkek tamdır kadın yarımdır.” “Ne demek yarım?” diyorsun. Yani “insan ile hayvan arasıdır” diyor. Suudi Arabistan’da zaten tartışılıyor kadın hayvan mı insan mı ona karar vermeye çalışıyorlar. Mahlukat olarak görüyor. Aldım sattım o şekilde. Para ile alınır satılır bir şey olarak görüyorlar. Ve “kadın ne derse tersini yapın” diyor. Hadis, uydurma hadis. Kadınların aleyhine hükümler yüzlerce, bir tane, iki tane değil. Şimdi bu adamlar da böyle yetiştikleri için kadın zıttı ve homoseksüel olarak yetişiyorlar. Şimdi sana öyle vahşi hareket ediyor ama homoseksüel biriyle karşılaştığında kırıtıyor. Bambaşka ağlıyor falan böyle. Anormal hareketler yapıyor. Sana öyle yapıyor o. Bir kısmı da odunluğundan, akılsızlığından. Bir kısmı görgüsüzlüğünden, cahilliğinden. Bir kısmı dinsiz, imansız olduğundan. Bir kısmı iktidarsız, güçsüz, kadın düşmanı olduğundan.
(“Bayanlar toplum içerisinde nasıl aktif hale gelebilir?” izleyici sorusu)
Bir kere iki inanç arasında deccaliyet hükmünü sürdürüyor. Yani iki büyük ekolle destek görüyor. Bir Darwinist, materyalist ekol yani kadınları aşağılayan (haşa) hayvan yerine koyan sistem. Bir de gelenekçi Ortodoks İslam anlayışı. Onlarda da yine hepsinde olmasa da büyük bölümünde kadın hayvan yerine konuluyor. Şimdi bu iki felsefe toplumu yönlendirdiği için, topluma hakim olan inançlar olduğu için kadınlar burada ezilecek zemini hazır bulmuş oluyor. Felsefi zemini. Hazır bir inanç sistemi var kadınları ezecek. Mesela kadın mecliste. “Ne işi var mecliste?” diyor. Sokak? “Sokakta da işi yok” diyor.” İşyerinde? Orada da. Gülme? “Niye gülüyorsun?” diyor “Niye dekolte giyiyorsun?” diyor “Niye makyaj yapıyorsun?” Her yerde kilitleyecek bir inanç sistemi olmuş. O inanç sistemi olduğu müddetçe kadını ezecek felsefe de hazır demektir. Kadını ezecek felsefe toplumu yönlendirdiğine göre o inanç felsefesini kaldıracak daha büyük bir ana güce ihtiyaç var. İşte hepsinin üstünde hepsini ezecek ana güce biz Mehdiyet diyoruz. Mehdiyet kadınları ezen bu iki ana gücü ortadan kaldırıyor. Yani önümüzdeki üç, beş, yedi, dokuz sene içerisinde bunu göreceğiz. O zaman bir rahatlık, ferahlık var. Yoksa onun dışında kıyamete kadar kadınları ezim ezim ezerler. Başka da bir yolu olmaz. Mehdiyet’in dışında bir yol görünmüyor.
(“Zenginlik ile tebliğ doğru orantılı mıdır?” izleyici sorusu)
Şimdi bizde mesela iki yüz trilyon olsa estiririz ortalığı. Para kadar tebliğ yani bu açık. Para çok önemlidir. Zenginlik çok önemlidir tebliğde, İslam’ı yaymada. Peygamberimiz (sav) mesela Hz. Ebubekir (ra)’le Allah tarafından desteklendi o devrin en zengini multi milyarderi. Hz. Osman (ra) o da o devrin en zenginlerinden. Hz. Hatice annemizle evlendi zaten. O devrin en zengin kadını multi milyarder. Ancak İslam'ı yaymak için yetti yani. Çok paraya ihtiyaç oluyor öyle şeyler de. Allah da ona göre yaratır.
(İsrail'in İstanbul Başkonsolosluğuna atanan Yossi Levi Sfari'nin homoseksüel olması Türk Musevi cemaatinin tepkisine yol açtı. İsrail Dışişleri homoseksüel olduğu için Sfari'ye tepki gösteren cemaatle bağlarını kesti.)
Ama yani onların inancına zıt eziyet eder gibi böyle bir şey yapmaları çok münasebetsizlik olmuş. Homoseksüellik Musevilikte haramdır ve çok çirkin iğrenç bir fiildir. Adamı alıp getirip “alın sizin başınıza homoseksüel” bu olmaz. Ortodoks bir hahamı sen dışişleriyle görevlendirmiyorsun. O zaman homoseksüeli de görevlendirme. Diyorsun ki “laiklik var” o zaman homoseksüeli de getirme.
(“Peygamberimiz (sav) münafıkları bildiği halde neden açıklamadı?” izleyici sorusu)
Onları kullanmak istedi, onları yani böyle çok özür dilerim de eşek gibi varlıklardır onlar sezilir, akıl kullanılarak İslam için kullanılır. Bir vahşi hayvan da varsa mesela yaban eşeği sürüsü yakalasan hadi dağa diye kovalamazsın değil mi? Onları çite sürersin efendim çifte sürersin kullanırsın adamı bir şekilde kullanırsın. Peygamberimiz (sav) de onları kullandı mücadelelere gönderdi. Çok muazzam ganimet getirdiler, akıl almaz ganimet getirdiler. Onlar böyle boş kafa olduğu için yani savaş yapmak için savaştıkları için savaşa meraklıydı onlar zaten. Ama küfürle mücadelede Peygamberimiz (sav) onları kullandı. Sokakta böyle riyakarlık için yani riya amacı ile nöbet tutuyorlardı Peygamberimiz (sav) de onları yine orada ses çıkartmadı kullandı. Dolayısıyla Resulullah (sav)’ın onları kullanması Müslümanlar için çok eğlenceli gayet güzel. Kullanılmazsa güzel değil. Kullanılmazsa çünkü o Müslümanları kullanmış olur onlar. Ama Müslümanların münafığı kullanması çok güzel bir şey. Bir de ahmak oluyor mesela farz edelim yirmi yaşında Peygamber (sav)’in yanına geliyor kırk yaşına kadar mücadele ediyor. Kırkıncı yaşında şeytan enayi olduklarını söylüyor. Kerizlik yazısı alınlarına yazılıyor “biz ayrılacağız” diyor Peygamberimiz (sav) de “cehennemin dibine kadar yolunuz var gidin” diyor. Tüyü tozağı dökülmüş domuz gibi kırk yaşına gelince içi kurumuş olarak, sistem tükenmiş olarak efendim her şey gitmiş olarak “hadi biz gideceğiz” diyorlar. Peygamberimiz (sav) de “enayiliğinize doymayın” dedi “defolun gidin” dedi ve defolup gittiler.
(“Kamu çalışanları için türban yasağı olmalı mıdır?” izleyici sorusu)
Bu bence ayıp ve çok acı. Mesela bir genç kız başını örtmek istiyor, başı açık haram olduğuna inanıyor yani o çocuğun çekeceği azabı bir düşünün? Mesela polis olmak istiyor ama “başınızı örtemezsiniz” diyor rahatça o görevi ifade edecekken, severek yapacakken harama girmemek için o çocuk işe girmiyor gidip evde oturuyor yazık günah değil mi? Türbanı çarşaf hükmünde görüyorsa başını örtecekse ibadetine engel olmamak lazım onun kimseye bir zararı yok. Üstüne mesela polis şapkasını da giyiyor hiçbir riski yok, hiç kimseye bir zarı zoru yok dolayısıyla bence ayıp çok yakışıksız olur, serbest olması lazım. Yapıldı o yasak millet mutlu olmadı hep onun acısı çekildi, herkes bunun acısını çekti, dinsizi de, dindarı da acısını çekti. O genç kızlar mesela pastaneye gidemiyorlardı, sokakta gezemiyorlardı başörtülü. Bütün millet bunun rahatsızlığını yaşadılar, o başörtüsünü zorla çekip açmalar arkadan ya bir genç kız çırılçıplak soyunmuş gibi gelir ona o, yazık günah değil mi çocuğa onu yapıyorsun? Haram biliyor niye yapıyorsun elleme, haram bildiği bir şeyi niye ona zorla yaptırtıyorsun? Ha ağzına şarabı dökmüşsün, ha onu yapmışsın, ha zorla domuz eti yedirmişsin, ha onu yapmışsın bırak elleme kimseye bir zararı olmaz onun.
(Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek şu açıklamaları yaptı: Bugün Türk aydınlığın kafasındaki en büyük kilit, en büyük soru şudur, Tayyip Erdoğan düşmanlığı. Tayyip Erdoğan PKK’nın üzerine yürüyor, onlar PKK tarafına geçiyor. Tayyip Erdoğan FETÖ’nün üzerine yürüyor, onlar FETÖ ile beraber Ankara’dan İstanbul’a yürüyor. Tayyip Erdoğan Rusya’ya elini uzatıyor, onlar Rusya’ya diktatör diyor. Tayyip Erdoğan İran’la işbirliği yapıyor, onlar “İran’da Mollalar var, gericiler var, karanlık var” diyor. Bu Tayyip Erdoğan düşmanlığı bizim parti programımız değil, açık söylüyorum sevmeyin beni.”)
Güzel konuşmuş, vicdanlı konuşmuş. Kardeşim Tayyip Hoca’yı bak her ne olursa olsun destekleyeceğiz. Bir insan temelde iyiyse bitti, ben kamu kısmıyla ilgilenmem. Bir hikmeti vardır dersin. İşte bilmem nerenin beni hiç ilgilendirmez, bu insan iyi niyetli mi değil mi? İyi niyetli bitti. Samimi mi değil mi? Samimi bitti. Türkiye’nin iyiliğini istiyor mu? İstiyor. Türkiye’nin bütünlüğünü istiyor mu? İstiyor. İttihad-ı İslam’ı istiyor mu? İstiyor. Helale harama titiz mi? Tamam. Bu devlet meselesi bence her şeyi bir bir açıklaması da gerekmez, bir şey yapıyorsa da “hayır vardır” deriz. Şüphe gözüyle bakmak olmaz. O zaman niye Cumhurbaşkanı olarak seçiyorsun? Şüphelendikleri şeylere bak? Türkiye’nin zenginliğini istemiyor adamlar bu kadar açık başka bir şey yok. Tayyip Hoca’nın parayla işi olmaz. Tayyip Hoca parayı ne yapsın? Tutturdular ikide bir para, tırlarla para, kamyonlarla para tamam bir gemi dolusu parası olduğunu düşün ne yapacak ne yapsın? “Ne yapacak?” diyoruz. “Hiçbir şey yapmaz” diyor. O zaman bırak. Parayı kullanmayacağına göre şahsına, bırak. Ne yapar? Suriye’ye verir. Irak’a verir. Afrika’ya yardım eder. Bırak ne yapıyorsa yapsın. Niye yakasına yapışmaya çalışıyorsun?
(“Bir kadını çekici yapan nedir?” izleyici sorusu)
Bir kadını çekici yapan tabii ki aklıdır, derinliği ve samimiyetidir. Akıl çok hayatidir yani huysuz bir kadın istediği kadar güzel olsun itici olur ama normal bir kadın akıllıysa çok çok çekici olur. Derinlik, aklını iyi kullanmak, konuşmasını iyi kullanmak, tavrını iyi kullanmak kadını muhteşem hale getirir ama tabii buna bağlı olarak çekicilik kadının bakışında olur, ses tonunda olur, temizliğinde olur, kıyafetinde olur bu hepsi içine dahildir. Ama güvenilir ve samimi olması, sırdaş olması bakın güvenilir, samimi ve sırdaş olması onu kat kat çekici yapar.
(“Allah’a deli aşık olmak nasıl olur?” izleyici sorusu)
Allah’a deli aşık aslında o pek samimi bir kelime gibi gelmiyor bana yani şöyle; Allah’a içten ve derin aşık olunur yani çok keskin bir akılla, keskin bir dikkatle gönülden. Çünkü deli aşık işte kendini yere atmalar falan böyle bir şeyler onu akla getiriyor böyle hani garip hareketler gibi. Fethullah Gülen anlatıyor böyle hani bir anormal yüz hareketleri yapıyor onu yayınlıyorlar. İşte Allah derken acayip sesler çıkartıyor böyle garip şey öyle bir şey olmaz. Akıllı bir insan o şekilde Allah’la muhatap olmaz, Allah’a olan sevgisi öyle olmaz. Olgun, derin ve çok tutkuludur yani alabildiğine derindir, derin olduğunda o bir delilik şeklinde değil derin bir vecd, derin bir istiğrak halinde olur. Keskin bir muhabbet, keskin bir akılla bağlantı şeklinde olur.