A9 TV, 8 Ocak 2018
(Cumhurbaşkanı Erdoğan Boğaziçi Üniversiteliler Derneği’nde yaptığı konuşmada Boğaziçi Üniversitesi’ndeki dış kaynaklı FETÖ yapılanmasına dikkat çekerek şunları söyledi: “Boğaziçi Üniversitesi bu milletin değerlerine yaslanamadığı için hedeflerine tam manasıyla ulaşamamıştır. Çok seslilik ile kendi ülkesine yabancılık arasındaki çizgiyi doğru bilmeden de bunu yaşatamayız. Asıl mesele fiziken nerede olduğunuzdan ziyade zihin olarak nerede durduğunuz meselesidir. Açık konuşmayı severim çünkü kesinlikle gizli hafıza kaydım yoktur. Boğaziçi Üniversitesi buradaki hocalarımız acaba nereye kadar pergelleri açıyorlar? Belli bir fikrin savunucusu olanlara kapıyı aç, belli bir fikrin savunucusu değilse kapıyı kapat, bu mu özgürlük? Bilimin olmadığı yerde sadece cehalet değil onunla birlikte vahşet de kök salmaya başlar. Terör niye üniversitelere yerleşmiştir. Bizim yıllarımızda anarşiydi daha sonra bu teröre dönüştü. Üniversitelerimiz bizim huzur mekanlarımız olması lazım. Selçuklu’yu yıkılışa götüren Haşhaşi dalgası bir yanıyla cehalet bir yanıyla vahşet kokuyordu. Bugün de Türkiye benzer saldırılarla karşı karşıyadır. Zihnini Amerika’da yaşayan şarlatana adayan mankurtlardan bilim adamı da Müslüman da olmaz. Bir Boğaziçilinin bu tuzağa düşmesine asla gönlüm razı gelmez. Alim olmak başka bir şeydir, arif olmak başka bir şeydir. Alim olabilirsin ama arif olamazsın. Arif irtifa makamıdır.”)
Sayın Bahçeli’yle Tayyip Hocam muhteşem konuşuyorlar son iki aydan beri. Her konuşmaları mükemmel çok hayati konular. Boğaziçi’nde FETÖ’cü metöcü varsa direkt tepelerine binsinler hiç önemi yok. Gerekirse üniversite dağıtılır öyle bir konu olmaz. Biz FETÖ’cü bir üniversite istemeyiz. Ama benim kanaatim az sayıdadırlar. Gereği de yapılsın. Çünkü ben bu tip yapılanmaların münafık tıyneti içerisinde çok rahat geliştiğini gördüm. Çünkü münafıklık küfre de sırtını dayadığı için, küfürle Müslümanlığın imkanlarını kullanan bir sistem olduğu için gelişme zemini daha kolay olabiliyor. Ama münafıklıkta, ayette diyor ki Cenab-ı Allah “başlarını öyle bir ezin ki arkadan geleceklere ibret olsun” diyor. Onun içi kanunla hukukla başlangıç aşamasında başlarının ezilmesi çok önemli. Boğaziçi’nde varsa hiç gözünü kırpmadan ibreti alem için kafalarını ezmek lazım kim varsa. Şımarmalarına müsaade edilmesin.
Hadislerde Mehdi’ye Eyüp Gibi Çile Geleceği Ama Hemen Ardından İnşirah ve Kolaylık Geleceği, Mehdi’nin de Nuh Gibi Uzun Ömürlü Olacağı Bildirilmiştir
“Hz. Mehdi (as)’da önceki peygamberlerin bazı özellikleri vardır” diyor Peygamberimiz (sav). “Bunların arasında Hz. Adem (as) ve Hz. Nuh (as) da vardır. Bu yönleri de onlara benzer” yani uzun ömür ile diyor. Kim? Hz. Adem (as) ve Hz. Nuh (as) “ikisi gibi uzun ömürlüdürler” diyor.
İmam Sajjad diyor ki: “İmam Mehdi (as)’ın Hz. Nuh (as) mizacı vardır, bu Hz. Mehdi (as)’ın hayatının uzun olmasıdır.” Bu münafıkları kızdırmak içindir. “Hz. Mehdi (as) uzun ömürlü ve genç yüzlüdür” diyor Peygamberimiz (sav). “Onu gören 40 yaş civarında bir erkek diye düşünür. Bir işareti de, Allah’ın emri gelinceye kadar yaşlanmayacak olmasıdır.” Ne kadar kızdırıcı değil mi arkadaşlar? Münafıklar açısından çok kızdırıcı.
İmam Zeynel Abidin (ra) şöyle buyurmuştur: “Bizim Kaimimiz Mehdi ile Allah’ın resulleri arasında birçok benzerlikler vardır. Nuh (as), İbrahim (as), Musa (as), İsa (as), Eyüp (as) ve Muhammed (sav) ve alih peygamberlerin her biriyle bir benzerliği vardır. Hz. Nuh (as) ile uzun ömürlü olmasında, Hz. İbrahim (as) ile, doğumunun gizli olması (doğumunun evde olmasında) ve halktan uzak durmasında; Hz. Musa (as) ile, korkunun etrafını sarmasıyla” saldırganlık işte şu bu falan oyunlar, İngiliz derin devleti, “gaybette yaşamasında Hz. İsa (as) ile halkın onun hakkında ihtilafa düşmesi ile.” Halk onun hakkında ihtilafa düşecek diyor. Bir kısmı “Mehdi gelmeyecek,” bir kısmı “gelecek,” biri “doğru yolda” diyor biri “yanlış yolda” diyor. Biri “sapkın” diyor biri “Hak yolda” diyor ihtilaf var. Hz. Eyüp (as) ile beladan sonra kurtuluşun yetişmesinde” Hz. Mehdi (as)’a bela da geliyor ama kurtuluş hemen peşinden geliyor. Peygamberimiz (sav) diyor: “Hz. Mehdi'ye de birçok hastalık, dert gelecek ancak Hz. Eyüp (as) gibi arkasından şifa ve rahmet gelecek. “Muhammed (sav)’e benzemesi de Resulullah (sav)’in kutsal emanetleriyle çıkacak” diyor. Yelek, Peygamberimiz (sav)’in Hırka-i Şerif’i ve kılıcı belinde “zuhur edecek” diyor.
(Cumhurbaşkanı Erdoğan Bulgar Ortodoksları için tarihi öneme sahip İstanbul’daki Demir Kilise’nin açılışında konuştu Adnan Bey. Açılışa şu an Avrupa Birliği’nin dönem başkanı olan Bulgaristan Başbakanı Borisov da katıldı. Sayın Erdoğan şu açıklamaları yaptı: “Böyle bir dönemde yapılan bu açılış dünyaya verilmiş önemli bir mesajdır. İstanbul farklı din ve kültürlerin barış içinde yaşadığı bir kent olduğunu yeniden gösterdi. Şu anda burada bir tarafta Patrikhane, bir tarafta Demir Kilise. Bulgar cemaati için ibadet merkezi olarak hizmet vermenin yanında İstanbul’un güzelliğine de katkıda bulunuyor” dedi.)
Tayyip Hocam’ın doğru yolda olduğunu gösterir. Mehdiyet yolunda olduğunu gösteriyor. Çok mübarek bir insan o, çok mübarek bir insan. Bak bu Çamlıca Camii’ni açtı, o bir işaretti. Şimdi bu kiliseyi açtı. Beyaz kilise değil mi bu? Beyaz Kilise, hadislerde geçen kilise, evet. “Beyaz Kilise” diye geçiyor ayrı, evet. Bakın Beyaz Kiliseyi de açtı. Mübarek sanki Mehdi yani sanki Mehdi, maşaAllah. Daha kim bilir ne hayırlar yapacak.
En mühim konu ne biliyor musun; Tayyip Hoca’yı bütün gücümüzle desteklemek bu kadar başka hiçbir şeye gerek yok. Can güvenliğine çok dikkat edelim. Polis korumasını daha titizleştirelim. Eğer oluyorsa sivil korumayla da destekleyelim, yani halkın arasında olsunlar sivil koruma. Bir de tabii bu benim vicdani kanaatim polis tabii daha iyisini bilir, silah polisin hemen belinde ortada, yan tarafta falan değil ortada. Mermi namluya verilmiş emniyeti açık, yarım saniyede hedefi vuracak gibi olması lazım hatta 10 salise, 20 salise. Öyle çalışma yapılması lazım. Hareketi gördü mü anında tak vurup indirecek, hareketi görmesiyle vurması bir olması lazım. O gün o şey benim kafamı biraz karıştırdı, o çocuk geldi sarılmaya kalktı. Kardeşim sen ne yapıyorsun? Önceden söylesen tamam. Dersin ki “Ben Tayyip Hocam’a sarılacağım muhabbet edeceğim” dağ başı mı orası? Her önüne gelen fırlayıp sahneye sarılırsa ne olur? Kafaya bak. Bir de sıkı sıkıya yapışıyor. Ne yapacağı da belli değil. Biz ne bilelim senin ne olduğunu? Akla bak. Bu nasıl bir görgü anlayışı, bu nasıl bir akıl? Çevresindekiler de iyi Tayyip Hoca’nın. İçişleri Bakanı mükemmel, Başbakan da çok iyi çok efendi insan, ekibi iyi. Çok sıkı sahip çıksınlar Tayyip Hocam’a tek başına bırakmak günah olur. Herkes sorumluluğu alsın üzerine. Anne de sağlığına sıhhatine dikkat etsin. Çünkü Tayyip Hoca 2033’lere kadar, 2043’lere kadar bize lazım Tayyip Hoca, daha dur Bismillah yeni başladık yani daha ne yaptık, değil mi? Bismillah.
Yüzeysel Olmak Bazı İnsanların Kolaylarına Gelir. Ruh Sahibi İnsan İse Yüzeysel Kalmaktan Çekinir
Ruh sahibi bir adam, öyle yüzeysel düşünecek bir hali olmaz çok korkar aksini yapamaz. Mecburen derin düşünür. Yani Allah’a ram olmadan, Allah’a bağlanmadan cinnet geçirir. Yani ruh sahibi bir insanın Allah’tan uzak yaşaması bir tercih sebebi olamıyor olamaz. Mesela bak, peygamberler başka türlü hiçbir şekilde yapamazlar. Allah diyor ki ayette “hayatın bütün sosyal yönlerinden çekilerek bütün dikkatinle Allah’a teksif ol. Ve işlerinden boşaldığında bittiğinde tekrar devam et” diyor Allah. “Ve hayatın bütün yönlerinden çekilerek Allah’a teksif ol” diyor. Başkasını yapamaz peygamber. Mesela bak dağda ne yapıyor? Allah’ı düşünüyor. “Ya Rabbi bana hakikati göster” diyor “ben Senin farkındayım, ben Seni biliyorum. Bana ne istediğini bana söyle hemen” diyor. Bak Allah hemen Cebrail (as)’ı gönderiyor. “Sana ne istediğimi şimdi söyleyeceğim” diyor Allah. Ve vahiy peş peşe gelmeye başlıyor. Peygamber bir insan Allah’ın kulu, ayette onu özellikle söylüyor ama özelliği ne? Allah’ın ruhunu taşıyor ruh sahibi. İkinci bir şey yapamaz. Mesela Hz. Ebubekir (ra) niye Peygamber (sav)’e ram olmuş, Allah’ın ruhunu taşıyor. Hz. Ömer (ra)’a Allah kutsal ruh üfledi, Ruhu’l Kudüs içine girdi, daha önce kabadayıydı kafa göz yarıyordu içki içiyordu. Kardeşini dövdü ağzını burnunu patlattı kız kardeşinin. İçine Ruhu’l Kudüs girdi, “bana hemen getir dedi elindeki o ayeti” dedi, bir okudu. “Bunu insan yapamaz, bu insan eseri değil bu belli ki Allah’tan vahiy” dedi “hemen Allah’ın birliğini kabul ediyorum, Peygamberin de peygamberliğini kabul ediyorum” dedi. “Götürün beni görüşeceğim” dedi. Normalde çekinirler götürmeye çok tehlikeli biliniyor. Peygamberimiz (sav) hiçbir risk görmüyor “gelsin” dedi. Hemen Peygamberimiz (sav)’in eline kapandı. Ki müthiş kabadayı, kemik kıran cinsinden kabadayı öyle bir insan.
(“Sabırsız olan insanlara karşı nasıl davranmalıyız?” izleyici sorusu)
Şimdi iki türlü sabırsız var, bir dengesiz sabırsız var daha ağzını açmadan cevabını söyle falan diyor veya paketi aç diyorsun yırtıp açıyor parçalıyor bir anda bakmak istiyor. Bu sinir bozukluğu ama bir de şöyle var mesela röportaj yapılıyor “efendim size bir soru soracağım” diyor, “İstanbul’u kim fethetmiştir?” diyor. “Efendim” diyor “bu suale geçmeden önce bir konuyu size ibraz etmem gerekiyor” diyor “İstanbul nedir ve neyi ifade eder önce onu ifade etmek gerekli” diyor. “Efendim soru çok kısa söyleyin bitecek” diyor. “Efendim şimdi oraya geleceğim, geliyorum oraya geliyorum şimdi” diyor. Adamın eli ayağı boşalıyor acayip illet oluyor şimdi bu sabırsızlık değildir bu densiz adama karşı özlü, fikri savunmadır. Ama sabırsızlığın da bir ikinci türü de var hakikaten. Telaşlı mesela yeni ev alıyorsun “ne zaman taşınıyoruz?” falan diyor. Dur bismillah bir eşyalar gelsin adam nasıl balıklama gidip betonun içinde yatacak hali yok. Yani o çocuksu bir kişilikten kaynaklanır bence. Yeni gelişen bir kişilikte o olabilir, öbür türlü bir hastalık tabii normal bir şey değil ama ben genellikle yeni yetişen kişilerde bunu görüyorum yani tecrübesizlikten kaynaklanan bir şey.
Samimi Olduğumuzu İç Huzurumuzdan Anlarız. Vicdanımıza Her Durumda Tam Uyduğumuzda Samimi Oluruz. Allah Samimi Olan Kurtulur Diyor
Samimi olduğumuzu iç huzurumuzdan anlarız, vicdanımızın rahatlığından anlarız yani vicdan azabı çekmeyiz aldığımız kararlarda. Yani hiç kendi çıkarımız için karar almayız; hep başkalarının, sevdiklerimizin rahat etmesi için karar alırız. Dolayısıyla içimiz de huzurlu olur, öyle rahat ederiz. Öbür türlü tabii vicdanen rahatsız oluruz. Allah bir şey söylediğinde ayette, insan ona dikkat etmiyor. Allah mühim bir sır veriyor, diyor ki: “Ancak samimi olan kullarım kurtulur.” İnsan ne ister? Kurtulma ne demektir? Allah'a yakın olma, Allah'ı anlama, ahireti anlama değil mi? Derin iman sahibi olma cennette sonsuza kadar kalma, Allah'ı cennette sonsuza kadar sevme, budur. Bak yolun kolaylığına bak, açıklamanın kolaylığına bak, Allah diyor ki: “sadece samimi insanlar.” İnsan en kolayda başarılı olabilecekken en zorda başarılı olacağını zannediyor. Kimi gidiyor çivilerin üstüne yatıyor, kimi “40 gün riyazet çekeceğim” diyor, kendini süründürüyor yerlere yatıyor. Çula sarılanlar, küle sarılanlar, böyle bir şey yok. Sadece çok dürüst ve samimi olacaksın, samimi olduğunda bu hissedilir. Vicdanında, ruhunda bir rahatsızlık hissetmez. Mesela Allah'a teslim olmak samimiyettir. Teslim olmadığında için sıkılmaya başlıyor. Niye? Samimi değilsin de onun için. Allah'a teslim olmadığında rahatsız olursun. Samimiyet bir sırdır kolay, en kolay olan sır. Allah'a ulaşmanın anahtarıdır samimiyet. Bak nasıl kolaylık sarmış görüyor musun Allah, müminin üstüne müthiş bir kolaylık sarmış. “Samimiyet; bununla, bu elbise ile rahat edeceksiniz” diyor Allah. Bir nurdur, bir ferahlıktır, samimi oldun mu bak Allah'ın bütün sırlarına ulaşabiliyorsun. Allah'a yakın olabiliyorsun ve dünya hakimi olursun, sırf samimiyetle, bütün dünya emrine girer. Sırf samimi olursan o kadar, bak “başka hiçbir şey istemiyorum” diyor Allah. “Ama tam samimi olacaksın” diyor, sır oradadır.
(“Bakımlı kadın mı doğal güzellik mi?” izleyici sorusu)
Aslında sizi kandırıyorlar. Doğal güzellik kadın karşıtlığının bir sloganıdır, bir oyundur, kadına karşı yapılan bir oyundur. Mesela homoseksüel öyle değil, boya küpü gibiler. Allı güllü kafasına ne varsa geçiriyor. Yani ekvator kuşu gibi her türlü renk var. Ama kadın oldu mu doğal güzellikmiş, öyle bir şey olmaz. Kadın makyajla, bakımla çok güzel olur. Bakımlı olacak, her türlü aksesuarı da kullanacak. Ki onu süsleyen de Allah’tır. Sakın böyle bir oyuna gelmeyin sakın. Kadın karşıtlığının bir sloganıdır bu “doğal güzellik” diye. İşte eşofmanla gezecekmiş, lastik ayakkabı giyecekmiş, hiç de makyaj yapmayacakmış, saçını tarayıp sokağa çıkacakmış. Bu bir oyun, kadını kadın olmaktan çıkaran bir oyun, sakın ha. Kadın bakımlı olacak, makyajlı olacak, şık giyinecek. Allah’ın verdiği süsleri kullanacak. Allah’ın yerden insanlar için yarattığı o güzel süsleri kullanacak. Kuran ayetiyle bunlar sabittir. Allah diyor “Ey Ademoğulları, her mescid yanında ziynetlerinizi takının…” (Araf Suresi, 31) “Süslü, güzel giyinin” diyor Allah. O ziynetleri yaratan da Allah. “Ben yaratıyorum” diyor Allah. Sakın ha.
(“Sürekli küsen, darılan insanlar hakkında ne düşünüyorsunuz?” izleyici sorusu)
O biraz problem tabii, abartılı. O biraz şeytana kendini bırakmış, zayıf iradeli insanlarda oluyor. Şeytanı pek hesaba katmıyor. Doğal yaptığını zannediyor. Sürekli huzursuzsun, sürekli gerginsin, sürekli acı çekiyorsun, sürekli alnında omega işareti var. Sürekli ızdırap içerisindesin. Omega özel olarak tıpta gösterilir, omega yani o sinir bozukluğu alametidir. Tıbbi kitaplarda yazar omega, o belirgindir. Teşhiste kullanılır o. Alında omega harfi oluşur sıkıntıdan. Zoruna ne oldu? Bir anormallik var demektir. Gereksiz korkuyorsa, sürekli şüpheleniyorsa, sürekli huzursuzsa şeytan üstüne çöktü demektir. Silkinsene. Allah’a sığın, kurtulacaksın, ferahlayacaksın. Üstünde hiçbir şey kalmayacak. Rahat edeceksin. “Dertlerim çok” diyor. Dert mert, bir şey yok, ahirete hazırlanıyorsun sen. Ahirette hiçbirini hatırlamazsın ve çok kısa bir ömrün var. En büyük dert edindiğin şey nefes verdiğinde bitti. Karşı tarafa geçmiş oluyorsun. Hiçbirini hatırlamazsın ki. Bütün bak dertlerin, sıkıntıların burada kalmış olacak. Canını teslim ettiğinde hatırlayabildiğin sadece lehine olanları hatırlayabilirsin. Niye boş yere kendi canını yakıyorsun? Niye kendini sıkıyorsun? Ama münafık hepsini hatırlar. Bütün yapıp ettikleri tamamını hatırlar, bir bir ona sorulur da. Mesela “Müslümanlar İslam’ı anlatırken neden durdurmaya çalıştınız?” Mesela “neden Darwinizm’in yıkılmasını durdurmaya çalıştınız?” “Neden şu hayrı durdurmaya çalıştınız?” “Neden Müslümanlara şu ifadeyi kullandınız?” “Neden Müslümanlara tuzak kurdunuz?” İsim isim harf harf, mesela “şu harfi niye kullandın, bu harfi niye kullandın?” yıllarca sürecek bir sorgulamadır. Sırf azap olsun, sırf azap. Başka bir nedeni yok.
(Diyanet İşleri Başkanı Profesör Doktor Erbaş şu açıklamaları yaptı: “Esasında laik sistemde herkes inancında, ibadetinde, düşüncesinde özgürlük içerisinde yaşama hakkına sahip olmalıdır. Fakat bu anlayış ülkemizde bir türlü tam olarak yerleşmedi. Farklılıklarımız bizim zenginliğimizdir. Farklı din mensuplarının ve pek çok mezhepten insanın bin yıldır bir arada barış içerisinde birlikte yaşamasının en güzel örneğini sergilemiş bir medeniyetin çocuklarıyız. Bu anlayış bize Peygamberimiz (sav)’in Medine’de sergilediği örnek davranıştan kalan en büyük mirastır. Medine sözleşmesi bunun en büyük kanıtıdır. Abbasi, Endülüs, Selçuklu, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerinde milletimiz farklı ırk, din ve mezheplerle birlikte yaşamış. Bundan sonra da bu birlikte yaşama anlayışımızı bozmak isteyen fitne ve fesat mihraplarına fırsat vermeyecektir. Kadın ve çocuğa yönelik şiddetle mücadele kurum olarak önceliğimizdir. Bu konu gündeme gelmeden önce de yoğun bir çalışma içerisindeydik. Kadına yönelik şiddetle mücadele konusunda teorik zemin oluşturmaya yönelik çalışmalar yapıyoruz.”)
Bu sefer güzel konuşmuş. Yani başkanın değişmesinde hayır olmuş. Çok hayati bir konuyu Cumhurbaşkanı’nı destekler tarzda konuşmuş, iyi olmuş. Ama daha da açsın. Bu kapalı kalıyor. Halk bunu anlamıyor. Desin ki bak, “Hristiyan, Yahudi, ateist, Budist, bunların hepsi bizim vatandaşımızdır. Yahudi, Hristiyan bunlar ehli kitaptır. Hz. Muhammed (sav)’e “yalancı” demiyorlarsa hepsi de mümindir” diye konuşması lazım. Rahat rahat söylesin. “Hristiyanlar, Museviler asli vatandaşımızdır. Bu vatanın sahibidir. Onlara karşı düşmanlık haramdır” demesi lazım. Daha net ifadelerle konuşursa daha güzel bereketli olur. Ama iyi bu, bunu şerh etsin, genişletsin.
(PKK’nın Suriye uzantısı PYD-YPG Suriye’nin kuzeyinde işgal ettikleri topraklarda yeni bir ülke kurulacağını bunun için hazırlıkları başlattıklarını açıkladı. Örgüte yakın ajanslara yapılan açıklamalarda Kuzey Suriye ordusunun temellerinin atıldığı ve ABD’nin kendilerini sonuna kadar destekleyeceği belirtilerek “Kuzey Suriye federasyonunun ayrı bayrağı ve bir ayrı ordusu olacak” ifadeleri kullanıldı.)
Şimdi Türkiye’nin yapması gereken şu, Suriye hükümetini tanısın. Esad’ı da affetsinler geçici olarak. Rusya’yla ittifak edip Suriye hükümetini tanıyıp çünkü illegal bir devlet oluyor bu. Birleşmiş Milletler’e göre yani dünya hukukuna göre o yapılanmayı yok etmeleri hakları. Hiçbir devlet Amerika dahil buna hayır diyemez. Yani kendi ülkesinde yeni bir devlet oluşumu bunu kabul etmez. Dolayısıyla Suriye, Türkiye, İran ve Rusya ortak askeri bir güçle girip kazıyıp atsınlar ve bitsin iş. Beklemeye gerek yok bu adamlar çok şımarık, azgın ve ahlaksızlar. İngiliz derin devleti tarafından destekleniyorlar. Esad muhalifliği bir oyun. Özel yapıldı bu adam. Adam mesela ülkesini işgal etmeye kalkıyorsun o da can havliyle kendini koruyor görüntüsü var. Tabii bu bizim kabul edeceğimiz bir şey değil ama her ülke kan döktü orada. Hiç uzatmaya gerek yok Esad’la direkt anlaşma yapıp oradan PKK’yı, YPG’yi falan hepsini kazıyıp atmak lazım Rusya’yla birlikte. Meşru legal hükümet burası hiç uzatmaya gerek yok. Amerika’yla biz ittifak halindeyiz Esad’ı tanımamakta, meşru hükümeti yani Suriye devletini tanımamakta ittifak halindeyiz. Böyle olmaz. Rusya tanıyor biz de tanıyalım, İran da tanısın adam tamam katil bilmem ne kabul ediyoruz. Rusya da katil Rusya’nın da katilleri var. Suriye’nin de katili var. Irak’ın da katili var. Suudi Arabistan’ın da katili var. Katil kaynıyor zaten ortada şimdi biz katil tefriki yapacak durumda değiliz. PKK katillerini ortadan kaldırmak için bizim Esad’la anlaşma yapmamız lazım. Hiç lamı cimi yok konuyu hiç uzatmasınlar. Rusya, Putin, Esad, Tayyip Hoca, Hamaney bir araya gelsinler konu kökünden bitsin. Güçlü bir ordu oluşturup, mesela dersin “müsaade kırk sekiz saatte çekilip gidin. Ülkemin topraklarında çıkın” çıkmıyor bitti. Bir operasyon yerle bir edersin. Hiç kimse de itiraz edemez. Ama şu aşamada biz diyoruz ki Amerika’yla müttefik haldeyiz. Nereye karşı? Hükümete karşı diyoruz, Suriye hükümetine karşı. Suriye devletine karşı ittifak halindeyiz diyoruz. O zaman ne oluyor, PKK ne diyor? Ben de karşıyım diyor. Biz kimlerle ittifak etmiş oluyoruz? PKK, Amerika ve Türkiye. Böyle şey olmaz. Biz Rusya’yla, İran’la ittifak edeceğiz.
(İçişleri Bakanı Süleyman Soylu Türkiye’yle İran sınırındaki 144 kilometrelik güvenlik duvarını inceledi. Soylu 144 kilometre olarak planlanan güvenlik duvarının sekiz ayda yüzde yedisinin tamamlandığını söyledi. Bakan Soylu dün Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Arif Çetin ve Jandarma Bölge Komutanı Tümgeneral Güray Alpar ile geldiği Iğdır’da Türkiye-İran sınırındaki Subaşı Karakolu’nu ziyaret ederek Dilucu Sınır Bölgesi’ndeki güvenlik duvarını inceledi.)
Evet seddi Zülkarneyn’i Tayyip Hocam çekiyor bakalım. Alenen seddi Zülkarneyn. Yecüc ve Mecüc’e karşı bir set. O da bir alamet. Ama tabii biz manevi seddi Zülkarneyn oluşturacağız. Betonla taşla değil maneviyatla. Çünkü Yecüc Mecüc’ün batağını kurutacağız. Yecüc Mecüc’ün batağı nedir? Darwinizm materyalizmdir. Onu kuruttun mu Yecüc Mecüc oluşmaz.
(“Düşünmeyi engelleyen sebepler nelerdir?” izleyici sorusu)
Düşünmeyi engelleyen sebepler eğer insan vesveseye dalarsa, korku, tedirginlik, kuşkular, kıskançlıklar. İnsan ruhu zayıf yaratılmıştır, insan bedeni zayıf yaratılmıştır. Onlar hakim oluyor bu sefer düşünmeye vakit kalmıyor. Beyin korkuyla uğraşıyor, kıskançlıkla uğraşıyor, vesveselerle uğraşıyor. Düşünmek için beynin gücü ve imkanı çok çok sınırlanmış oluyor. Ona kirlenmiş akıl deniyor. Allah ayette “temiz akıl sahipleri ancak anlarlar” diyor. Temiz akıl nasıl oluyor? Kuşku yok, korku yok, vesvese yok, şüpheler yok. Beynin içi temiz kirlenmemiş. Dolayısıyla kafası temiz olduğu için rahat ve berrak düşünüyor. Allah’a teslim oluyor. Akıcı rahat düşünüyor. Aklı kirlenmiş olanların yüzü de kirlenir anlaşılır yüzünden. O yüzden aklı ferah tutmak, temiz tutmak gerekiyor.
(“Kadere teslim olmak nasıl olur?” izleyici sorusu)
Kadere inanmak, Allah’a inanmak, Allah’ın sevgisine inanmak, Allah’a güvenmek, berrak bir akılla yaklaşmak ve samimi olmak. Mesela sen şimdi bu soruyu sordun bu kaderdeydi. Ne zaman sordun sen bunu? Daha kainat yaratılmadan. Sonsuz öncede sordun ama şu an biz bunu yeni duymuş oluyoruz. Bu kaderdir. Ben cevap verdim bu da kaderde yani insanın boğaz tellerinde ses telleriyle ses çıkmaz. Sesi Allah yaratır. Mucize olarak. Cennetteki teknik kullanılıyor burada. Aynısıdır Allah’ın kullandığı yöntem cennettekinin aynısıdır. Mesela bak kahve içmek istiyorum bak fincan bana doğru geliyor. Allah elimi vesile ediyor. İçmek istediğimde o eğiliyor bana içiriyor sonra gidiyor yerine. Bu ben kendi irademle yapmış gibi gösteriyor Allah bunu aklımın ihtiyarı kalkmamış oluyor. Ama cennette öyle değil kafamdan geçtiğinde gelir o havada uçar gelir eğilir içirir afiyet olsun der gider oturur. Dans et desen dans da eder yani ne istiyorsan yapar. Hepsi şuurludur.
Münafık Dünyada da Ahirette de Sürekli Aşağılanır. Haysiyetsizlik Şokuna Girmiştir, Bu Şok Ahirette de Devam Eder
Münafıklara cennet gösteriliyor sonra diyorlar ''Allah'ın size verdiği nimetlerden bize de verin.'' (Araf Suresi, 50) Yine orada bile yiyecek, boğaz derdinde münafıklar. Bir de arsızlıkları, pişkinliklerine bak cehenneme gitmiş perişan durumda, orada cennet onlara gösteriliyor. Uzaktan müminlere soruyorlar “Allah'ınızın, Rabbinizin size verdiği nimetlerden bize de vermeniz mümkün mü?” Şaşırtıcı oradaki züppelikleri de ama tabii müminler rahatlıyor onların aşağılanmasından çünkü lamı cimi yok hakikaten çok şiddetli aşağılanıyorlar. Münafık sürekli aşağılanır, dünyada da aşağılanır ahirette de aşağılanır ama çok kaşardır, bir kaşarlık şokuna girmiştir. O kaşarlık şoku ahirette de devam ediyor dünyada da öyledir.
(“Neden tüm ev işlerini kadınlar yapıyor?” izleyici sorusu)
Zamanında adamlar mevzi kazanmış, yöntem kazanmış, hak kazanmış kendi kafalarınca sistem oturtmuş. Ev işi yapacak ayrıca diyor ki; “Beni deşarj edeceksin” diyor, “sopa atacağım” diyor. Sopa attığım için dua edeceksin sabaha kadar Allah'a şükredeceksin” diyor, sopa atıldığı için Allah'a şükretmesi gerektiğini söylüyor ve “ben seni aşağılayacağım” diyor. “Sen yarım bir insansın, hayvansın sen” diyor. “Hayvanla insan karışımısın” diyor, kadına da diyor ki; “git bunu anlat” kadın da gidip anlatıyor her yerde. İftiharla, bunu sevinerek anlatıyor. “Cehennemi siz dolduracaksınız” diyor, “yüzde 99'u sizden olacak” diyor, onu da gidip anlatıyor. Ve “siz ne derseniz onun tersini yapmak gerekiyor” diyor, kadın da iftiharla “Peygamber (sav) bunu dedi” diye bunu anlatıyor. Sevap kazandığını düşünüyor. Böyle şeytani bir sistem kurmuşlar. “Ev işini de sen yapacaksın” diyor adam. “Al şunları yıksa, ayağımı da yıka” diyor, “leğeni getir buraya” diyor, “lan” diyor. Ayağını sokuyor, ayağını da yıkattırıyor. Daha da rezil izahlar var da tiksindirici olduğu için söylemiyorum. Ve “kadın buna rağmen kocasının hakkını ödeyemez” diyor, bir tabak yemek veriyor. Bir de kadının zaten malına mülküne de el koyuyor babasından kalan malına mülküne de el koyuyor. Darwin de aynısını söylüyor “Hayvandır kadın, hayvanla insan karışımı mahluktur” diyor.