RAMAZAN 2009 - 24.Gün
ucgen

RAMAZAN 2009 - 24.Gün

56292






Muhammed, Allah'ın elçisidir. Ve onunla birlikte olanlar da kafirlere karşı zorlu, kendi aralarında ise merhametlidirler. Onları, rüku edenler, secde edenler olarak görürsün; onlar, Allah'tan bir fazl (lütuf ve ihsan) ve hoşnutluk arayıp-isterler. Belirtileri, secde izinden yüzlerindedir. İşte onların Tevrat'taki vasıfları budur: İncil'deki vasıfları ise: Sanki bir ekin; filizini çıkarmış, derken onu kuvvetlendirmiş, derken kalınlaşmış, sonra sapları üzerinde doğrulup-boy atmış (ki bu,) ekicilerin hoşuna gider. (Bu örnek,) Onunla kafirleri öfkelendirmek içindir. Allah, içlerinden iman edip salih amellerde bulunanlara bir mağfiret ve büyük bir ecir va'detmiştir. (Fetih Suresi, 29)





"Müminler birbirini sevmekte, birbirine acımakta ve birbirini korumakta bir vücud gibidir. Vücudun bir uzvu rahatsız olursa, sair azaları da bu yüzden humma ve uykusuzluğa tutulur." (Buhari)

 

 







'Dünya Ekonomisindeki Hızlı Çöküşün Sebebi Ateist Yatırımcılar' / Akşam Gazetesi / 11.10.2008

"Banka kurtarma paketleri, nakit enjeksiyonları, faiz indirimleri, mevduat garantileri, açığa satışların yasaklanması... Hiçbir önlem işe yaramıyor. Piyasalar dikiş tutmuyor. Satış trendi durmuyor. İşlerin düzeleceğine inancı kalmayan “ateist yatırımcıların” paniği, global ekonomiyi çöküşe sürüklüyor"

Basında yer alan tüm bu sözler, dinsizliğin tüm dünyayı sarsan etkilerini çok açık bir şekilde gözler önüne sermektedir. Zira ekonominin çöküşüne, ateist yatırımcılarının işlerin düzelebileceğine inançlarının kalmaması ve panik ortamı yaratmalarının sebep olduğu belirtilmektedir.

Allah insanlara, yaşamlarının her anında teveküllü ve ümitvar olmalarını, yaşanan her olayın mutlaka hayırlara vesile olacağının bilincinde olmaları için bir çok ayet indirmiştir. Allah bir ayetinde tevvekülün önemini şu şekilde bildirmiştir:

Eğer Allah size yardım ederse, artık sizi yenilgiye uğratacak yoktur ve eğer sizi 'yapayalnız ve yardımsız' bırakacak olursa, ondan sonra size yardım edecek kimdir? Öyleyse müminler, yalnızca Allah'a tevekkül etsinler. (Al-i İmran Suresi, 160)

Allah insanlara şah damarından daha yakındır, insanlar yaşamları boyunca karşılaştıkları her olaya hayır gözüyle bakmakla yükümlüdürler. Aksilik gibi görünen her olay kaderde pek çok hayır ve hikmetle yaratılmıştır. Günümüzde yaşanan ekonomik krizi de, çözümünü de Allah yaratmıştır. Bu konudaki gelişmelerin tamamı baştan sona kaderde bellidir ve Allah her detayı tüm insanlar için çeşitli hayır ve hikmetlerle yaratmıştır.





Antioksidanların Mucize Etkisi

İçinde bulunduğumuz 21. yüzyılda yaşanan çarpıcı teknolojik gelişmeler, birçok yönden insan hayatını kolaylaştırırken, aynı zamanda birçok yeni zararlı maddeyi de beraberinde getirir. Hemen hemen her gün maruz kalınan bu çok sayıdaki zararlı madde ise bir süre sonra vücuda zarar veren oksidanların (okside olmuş moleküllerin) oluşmasına neden olur. Tıp dünyasında bu oksidanların zararlı etkilerini engellemenin, sağlıklı yaşam sürdürmenin ve hastalıkları önlemenin yolları üzerinde yapılan çalışmalar sık sık gündeme gelmektedir. Özellikle koruyucu hekimlik alanında sürdürülen çalışmalarda, doğal sebze ve meyvelerin insan vücudundaki etkisi her geçen gün daha da önem kazanmaktadır.

Vücudumuz Neden Meyve ve Sebzeye İhtiyaç Duyar?

Vücut için büyük risk oluşturan serbest radikallerin oluşumuna, petrokimya ürünleri, X ve UV ışınları, sigara dumanı, hava kirliliği hatta yiyecek ve içeceklerde bulunan koruyucular ve katkı maddeleri gibi bazı bileşikler neden olmaktadır.

Serbest radikallerin bir başka ortaya çıkma nedeni de oksijendir. Her ne kadar tüm hayati fonksiyonlar için gerekli olsa da, solunum yoluyla vücudumuza giren oksijenin insan sağlığı için tehlikeli bir yanı da bulunmaktadır. Oksijen olmadan besin yoluyla alınan ve tüm hayati fonksiyonlar için gerekli olan enerjinin açığa çıkması mümkün değildir. Ancak tıpkı oksijenle temas eden bir metalin zamanla paslanması gibi oksijenin hücrede kullanılması sırasında çevredeki moleküller de okside olabilir. Bu şekilde ortaya çıkan ve kontrol altında tutulamayan serbest radikaller hücrenin protein, yağ ve genetik materyal gibi önemli maddelerine saldırır. Hücre harap olurken kimyasal reaksiyonlar zinciri başlar ve bu reaksiyonlar sonunda da daha çok serbest radikal ortaya çıkar. Ayrıca insan vücudu yaşlandıkça antioksidan savunma sistemleri de gücünü sürekli kaybeder. Hücrelerin kendi kendini tamir etme özelliği azalır. Tüm bu yıpratıcı gelişmeler sonucunda ise kanser, kalp krizi gibi hastalıkların oluşma riski artar. (www.hurmamucizesi.com)

Vücutta her gün yaşanan bu yıpratıcı etkinin ortadan kaldırılmasının en etkin yolu ise ancak Yüce Allah'ın benzersiz örneklerle donattığı doğadaki sebze ve meyvelerin tüketilmesidir.

Antioksidanları Tanıyalım…

Antioksidanlar, vücut hücreleri tarafından üretildiği gibi, gıdalarla da alınan bir grup kimyasal maddedir. Gıdalarla alınan en önemli antioksidanlar; betakaroten, E ve C vitaminleridir.

Antioksidanlar, hücrelere ve bağışıklık sistemine saldıran ve “serbest radikaller” diye adlandırılan moleküllere karşı koruyucu bir kalkan oluştururlar.
Böylece serbest radikallerin yıkıcı etkilerini engeller, pek çok hastalığa ve erken yaşlanmaya neden olabilecek zincir reaksiyonları önlerler.

Antioksidanlar ve İnsan Sağlığı

• İnsan vücudundaki her hücre, günde ortalama 10 bin serbest radikalin saldırısına maruz kalır.

• Bazı uzmanlara göre antioksidan üretimi 25 yaşından itibaren yavaşlamaktadır. Bu nedenle ilerleyen yaşlarda daha fazla ek antioksidan alınmalıdır.

• Sebzeler ve meyveler pişirilince antioksidan değerleri azalır. Bu nedenle buharda pişirme yöntemini tercih etmek en uygun olanıdır.

• Antioksidanlar yalnızca sebze ve meyvelerde bulunmaz. Ayrıca balık yağı, süt ve süt ürünleri ile selenyum açısından zengin olan balıkta da bulunur.

• Likopen, yaşlıların bedensel ve zihinsel sağlığını korumada ve pankreas kanseri gibi çeşitli kanser hastalıklarını önleme konusunda son derece etkili bir antioksidandır. Likopen açısından zengin nadir sebzelerden biri domatestir.

• Enginar, antioksidan özellikleri nedeniyle karaciğer hastalıklarında tedavilere ek olarak verilebilmektedir. Enginarın başka bir mucizevi özelliği ise vücuttaki zararlı atıklar olan toksinleri temizleme yeteneğidir.

• Üzüm çekirdeği, bağ dokusunu güçlendirir. Ayrıca üzümde bulunan ve antioksidan özelliği gösteren mineraller de vücudumuzdaki zararlı, hücrelerimizi güçten düşüren maddeleri yakalar ve kötü huylu kolesterolü engeller. Üzümün kabuğu, içeriği ve çekirdeğinin ortalama 20 civarında değişik antioksidan madde içerdiği belirtilmektedir.

Antioksidanlar, Allah'ın insanların yaşaması için kusursuzca yarattığı nimetlerden biridir. Yediğimiz tüm yiyecekleri yaratan Yüce Allah, yaşamımız boyunca ihtiyaç duyduğumuz tüm vitaminleri de bu yiyecekler içinde var etmiştir. (www.derindusunmek.com)






Kuran’da Dikkat Çekici Sayılar-9

99 KOYUN DAVASI

“Bu benim kardeşimdir, doksan dokuz koyunu vardır, benimse bir tek koyunum var. Buna rağmen “Onu da benim payıma (koyunlarıma) kat” dedi ve bana, konuşmada üstün geldi.” (Sad Suresi, 23)

 99 koyunla ilgili konu, 21. ayette anlatılmaya başlanmaktadır. Hz. Davud’un bahsinin başından -17. ayetten itibaren- 21. ayete gelinceye kadar olan hece adedi 99’dur. (45. ayetten itibaren 53. ayete kadar: 45, 46, 47, 48, 49, 50, 51, 52, 53.)

 99 koyunla ilgili davanın konusu, ayet olarak 22. ayette anlatılmaya başlanmaktadır. 99 koyun davası, ibare olarak ise 22. ayetin 2. ibaresinde anlatılmaya başlanmaktadır ve bu ibare surede sondan başa doğru 99. ibaredir.

 99 koyun davasının anlatılmaya başlandığı 22. ayetin 2. ibaresinden itibaren, 24. ayetteki “onun koyunları” anlamına gelen “niacihi” ifadesine kadar hece adedi de 99’dur.

 Surede “99 koyun” anlamına gelen “tis’un ve tis’une na’ceten” ifadesinin bulunduğu 23. ayete kadar, ayet sonlarındaki harflerin ebced değeri 99. (Secavend "mim"de, "tı"da ve "cim"de durarak.) (En küçük ebced hesabıyla)

 “Bu benim kardeşimdir, 99 koyunu vardır” anlamına gelen “haza ahi lehü tis’un ve tis’une na’ceten” ifadesinin ebced değeri de 99’dur. (En küçük ebced hesabıyla)





Gözardı Edilen Bir Hastalık: Değişken Ruh Hali

Bazı insanlar, hayatı kendi belirledikleri kurallar doğrultusunda yaşarlar. Bu kişiler, nefislerinin o anki istekleri doğrultusunda, kolaylıkla bu kurallarından tavizler verebilmektedirler. Çünkü hayatlarına yön veren, kişiliklerinde süreklilik göstermelerini sağlayan ve mutlak olarak doğru olduğuna inandıkları bir yol göstericileri yoktur. Bundan dolayı da kişilikleri çoğu zaman değişkenlik gösterebilmektedir. Örneğin beş dakika öncesine kadar oldukça sakinken kişinin kapıları çarpması, taşkınlık dolu hareketler yaparak çevresindeki insanlara çıkışması, bağırıp çağırarak azarlaması ya da biraz önce mutlu olduğunu ifade ederken birden ağlamaya başlaması ve her şeye alınması bu kişilerin en belirgin özellikleridir.

Tüm iman sahipleri tarafından şiddetle kaçınılması gereken bu davranış bozukluğunun temel kaynağı ise, kişinin davranışlarını, konuşmalarını, hareketlerini, düşüncelerini ve olaylara yaklaşımını Kuran ahlakına göre şekillendirmemesidir.

Dengeli Bir Kişiliğin Önündeki Engeller

Nefsin İsteklerini Ön Planda Tutmak


Yüce Allah Kuran'da nefislerin bencil tutkulara yatkın olarak yaratıldığını bildirmektedir. İnsan eğer nefsinin kendisini yönlendirmesine izin verecek olursa, tüm tavırları bu bencil tutkuları doğrultusunda şekillenecektir. Bu bencil tutkular ise; insanın sabit, tutarlı ve dengeli bir kişilik sergilemesini engelleyecektir. İnsan nefsinin telkinleri sonucunda bir anda öfkelenebilecek, duygusallaşabilecek, küsüp darılabilecek, kıskançlık hissine kapılabilecek ve bunlara bağlı olarak da ani kararlar alabilecektir. Dolayısıyla kişiliği, çevresindeki insanlar için her zaman bir sürpriz olacaktır. Bir anı bir diğer anına uymayacaktır. Her an ruh hali, düşünceleri, duyguları, kararları ve bakış açısı değişebilecektir. Böyle bir insan ise, tutarsız ve dengesiz davranışlarıyla her zaman için çevresindeki insanlar üzerinde tedirginlik ve güvensizlik hissi oluşturacaktır.

İman eden kişi, Allah'ın gösterdiği yola uyması sebebiyle bu güçlü ve üstün bir kişilik kazanır. Rehberi Kuran ve Peygamber Efendimiz (sav)’in sünneti olduğu için olaylar karşında göstereceği tavırlar, vereceği tepkiler hep İslam ahlakına göre olur. Bu da ona itidalli ve dengeli bir kişilik kazandırır. Nasıl hareket edeceği, olayları hangi bakış açısıyla, nasıl bir mantık örgüsüyle değerlendireceği çevresindekiler için hiçbir zaman sürpriz olmaz. Aklı, vicdanı, tavırları, konuşmaları hep Kuran ahlakının getirdiği istikrarı yansıtır. Bundan dolayı da güvenilir bir karaktere sahiptir. (http://www.kolaylikdiniislam.com)

Duygusallığı Zararlı Görmemek

Duygusallık, din ahlakının yaşanmadığı toplumlarda çok olumsuz bir tavır olarak algılanmaz. Hatta duygusallığın aslında her insanın karakterinde az çok olması gereken önemli bir özellik olduğuna inanılır. Bu düşünceye göre duygusallığın neden olduğu tavırlar, yaşanması gereken insani duygulardır. Bu nedenle duygusallıktan kaynaklanan “alınma, yakınma, darılma, ağlama, içine kapanma, durgunluk, kıskançlık, kızgınlık” gibi tavır bozukluklarının, “insanın içinden gelen duygular” olduğu öne sürülerek olabildiğince teşvik edilir. Oysa bu kanaat tümüyle yanlıştır.

Kuran ahlakına göre yaşamayan toplumlarda yaygın olarak yaşanan duygusallık, insanın zayıf bir kişilik göstermesine neden olur. Kişi olaylar karşısında, duygularının kendisini yönlendirmesiyle hareket ettiği için akılcılıktan büyük ölçüde uzaklaşır. Mantıklı ve doğru düşünemeyecek, isabetli çıkarımlar yapamayacak hale gelir. Bu da kişinin değişken bir ruh haline sahip olmasına, kendisine ve çevresine hem maddi hem de manevi olarak zarar vermesine neden olur.

Mümin ise tüm hayatına ve kişiliğine Kuran ahlakı hakim olduğu için, nefsin bu özelliği ve ona karşı nasıl bir mücadele verilmesi gerektiği konusunda en doğru bilgilere sahiptir. Duygusallığın, insanın aklını perdelediğini, doğru düşünebilmesini, gerçekleri olduğu gibi görebilmesini engellediğini, insanı zayıf, dirençsiz ve güçsüz hale getirdiğini bilir. Ayrıca cahiliye ahlakının getirdiği bu zayıf karakterle özdeşleşen duygusallaşmak, üzüntüye kapılmak, ağlamak, söylenmek, öfkelenmek, kıskançlığa kapılmak, içine kapanmak gibi tavırların, iman sahibi bir insanın karakteriyle bağdaşmayacak, ona yakışmayacak özellikler olduğunun da şuurundadır. Çünkü tüm bu tavırlar, Allah'ın beğenmediği ve sakınılması gereken davranışlardır.

Allah'a gönülden bir bağlılık, içten bir teslimiyet, her olayın Allah'ın kontrolünde olduğunu bilerek ve herşeyi hayır gözüyle değerlendirmek, insanın duygularına kapılıp olumsuz tavırlarda bulunmasını engeller. İman eden bir insan, Allah'a olan güçlü sevgisi ve derin Allah korkusu nedeniyle duygusallığın neden olabileceği tüm tavır bozukluklarından titizlikle sakınır. Allah'ın Kuran'da bildirdiği şekilde, tüm tavırlarıyla, kişiliğiyle, yüksek ahlakıyla insanlara örnek olmayı hedefleyen bir insandır. (Furkan Suresi, 74) Bu da Allah'ın izniyle ona hiçbir olay karşısında yıkılmayan güçlü bir kişilik kazandırır. (http://www.duygusalliktehlikesi.com)





Bozayı Kafatası




Dönem: Kretase dönemi

Yaş: 74 milyon yıl

Bölge: Liao Yang, Liaoning, Çin


20. yüzyılın önde gelen evrimcilerinden George Gaylord Simpson'ın açıklamaları, evrim teorisinin ne kadar büyük bir çıkmaz içinde olduğunu göstermektedir:"Bu, memelilerin 32 ayrı takımının hepsi için geçerlidir... Her takımın bilinen en eski ve (sözde) en ilkel üyesi, bu takıma ait temel karakterlerin hepsine zaten sahiptir ve hiçbir durumda bir takımdan bir diğerine doğru ilerleyen devamlı bir gelişim bilinmemektedir. Çoğu örnekte farklılık o kadar keskin ve boşluk o kadar büyüktür ki, tüm bir takımın kökeni spekülatif ve son derece tartışmalıdır." (George G. Simpson, Tempo and Mode in Evolution, New York: Columbia University Press, 1944, pp. 105, 107.) Evrimcilerin de itiraf ettiği gibi, Darwinizm'in canlılığın kökeniyle ilgili iddiaları "spekülasyonlar" dan ibarettir. Resimdeki 74 milyon yıllık bozayı kafatası fosili gibi somut bulgular ise, Yaratılış'ın açık bir gerçek olduğunu göstermektedir. (http://www.yaratilismuzesi.com)

Fosil oluşumu esnasında, kemikler ve dişler gibi sert yapılar, yumuşak dokulara kıyasla, daha kolay muhafaza edilir. Yumuşak doku yok olurken, kemiksi yapılar uzun dönemler içinde inorganik yapılara dönüşürler. Diğer bir deyişle canlı kemik dokusunun mineralleri, kayalardaki inorganik minerallerle aynı yapıya sahip olur. Böylece on milyonlarca yıl önce yaşamış canlılar, en ince detaylarına kadar korunurlar. Resimlerde de, 74 milyon yıllık bozayının dişlerinin yapısal detayı ve kemik dokusunun iç yapısı görülmektedir. Bundan on milyonlarca yıl önce yaşamış canlılar da, tıpkı bugünkü canlılar gibi mükemmel bir kemik dokusuna ve yapısına sahiptirler. (http://www.islamadavet.org)






HZ. MEHDİ (A.S.) DÖNEMİNDE GÖRÜLECEK ÇİFT KUYRUKLU YILDIZ VE DOĞA OLAYLAR

Hz. Mehdi (a.s.)’nin zuhurunda çift kuyruklu bir kuyruklu yıldız çıkacak ve öyle parlak olacak ki, dolunay gibi parlayacak. Bu yıldızın çıkışından sonra öyle çok yağmur yağacak ki, büyük hasar olacak. Fakat halk bu yağmurları sevinçle karşılayacak. Çünkü bundan önceki 3 yılda hiç yağmur yağmamış olacak.

(Murtaza Lakha, R &K Tyrell Basımevi, Londra, 1993)

Hadiste , Hz. Mehdi (a.s.)’nin çıkışında görülecek çift kuyruklu bir yıldızdan bahsedilmektedir ve bu yıldızın dikkat çekici derecede parlak olacağı bildirilmektedir. 24 Şubat 2009 tarihinde dünyaya en yakın noktadan geçen “lulin” kuyrukluyıldızı, aynı hadiste bildirildiği gibi, diğer yıldızlardan ayrı olarak iki adet kuyruğa sahiptir ve parlaklığı diğer yıldızlardan 6 kat daha fazladır. Hadisin devamında, kuyruklu yıldızın görülmesinin ardından yağacak aşırı yağmurların neden olacağı hasara değinilmiştir. Aynı hadiste belirtildiği gibi, 2009’un Mart ayında Dim barajının kapakları aşırı doluluktan kırılmış ve binlerce insan evlerinden tahliye edilmek durumunda bırakılmıştır.  Hatırlayacağınız üzere, geçtiğimiz yaklaşık 3 yıl boyunca yağışlar dünya genelinde oldukça azalmış ve birçok bölgede kuraklık başgöstermişti. Dolayısıyla hadiste dikkat çekildiği gibi yağan yağmurlar, her ne kadar bazı hasarlara sebep vermişse de, halk tarafından sevinçle karşılanmıştı.








ANADOLU'DAKİ SAMİMİYETİ BAŞKA YERDE GÖRMEDİM

Ne Demişti

Uşak ART TV, 19 Ağustos 2008

Adnan Oktar: Türk milletinin örnek olması lazım. Mesela git bir Türk evine selamın aleyküm de misafir Allah, Tanrı misafiri deniyor ya Allah’ın gönderdiği misafiri herkesin bir misafir odası vardır. Köylerde de bu böyledir. Hiç kimse girmez oraya sırf misafir içindir, en güzel yataklar misafire açılır, yiyeceğin en güzeli misafire getirilir. Sözün en güzeli misafire söylenir dünyanın neresinde var bu bir tek Türklere mahsustur bu. İşte bu İslam ahlakını en güzel yaşamalarından kaynaklanıyor. Bu milletin güzel kültürü, güzel ahlakı, bütün dünyaya mutlaka örnek olması gerekiyor. Onun içinde bu liderlik ağabeylik görevini, biran önce deruhte etmesi gerekiyor. Bu görevi deruhte etmesi içinde tabandan talebin yoğun olması gerekiyor. Bizde bir kenarından, bu talepte bulunuyoruz inşaAllah bu devam edecek.

Başkent TV, 13 Şubat 2009

Adnan Oktar: Türkiye dünyanın ahlak okuludur. Yani Türkiye bir ahlak üniversitesidir. Dünyanın en büyük ahlak üniversitesidir. Bu üniversite bütün dünyayı eğitecek işte. Anadolu, hangi şehrine gitseniz sevgiyi, şefkati, merhameti, muhabbeti, dostluğu bulursunuz ki en özlü, en samimi ve en temiz şekliyledir. Mesela gidin Karadeniz’e, bir muhabbet deryasına girersiniz. Gidin Erzurum’a, Erzincan’a bir muhabbet deryasına girersiniz. Mesela Diyarbakır’a gidin, Diyarbakır’da bir dostluk, sohbet ortamına.. yani dünyada eşi benzeri görülmemiş bir muhabbet ve dostluk ortamı olur. Siz gitseniz Londra’da bunu bulamazsınız, Paris’te bulamazsınız, hiçbir yerde bulamazsınız. Ve dünyanın ekmek su gibi ihtiyacı olan, hava gibi ihtiyacı olan bir insani derinliktir bu. İşte Türk Milleti insanlara bunu anlatacak, bunu öğretecek. Türk milliyetçiliğini de en güzel uygulayan, en güzel savunan insanlar yine Türkiye’dedir. Mesela birçok Türki devletler vardır ama Türk milliyetçiliğinin değerini, anlamını, özünü, hikmetini en iyi bilen, en iyi uygulayan, bunu Kuran ahlakı ile birleştirerek yani Kuran ahlakına dayandırarak yapan yine biziz. Çünkü Türklük eşittir Müslümanlık, Müslümanlık eşittir Türklük. Ben öyle anlıyorum yani benim bildiğim  budur. Bu da bize çok güzel bir görüş ve bakış açısı meydana getirmiştir. Mesela örflerimiz, anane ve geleneklerimiz nefistir bizim. Şahanedir. Hayata renk katar, bir güzellik, süstür.



Ne Oldu

Yeni Asya, 5 Mart 2009


Bremen Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Wilfried Siebold, Anadolu insanındaki içten davranma, çıkarsız sevme ve karşılıksız yardım etme duygusunu dünyanın hiçbir ülkesinde göremediğini söyledi





İmanın Güzellikleri




Bu sitenin amaçlarından biri müminlere nasip olan nimetlere dikkat çekmek, insanların cennetin eşsiz güzelliklerini ve sonsuza kadar sürecek olan zevkleri derinlemesine tefekkür edebilmelerini sağlamaktır. Zira hem Kuran ayetleri hem de Peygamberimiz (sav)'in hadisleri bizleri pek çok insanın daha önce hiç düşünmemiş olabileceği cennet nimetlerinden haberdar etmektedir. Cennetteki ihtişamın, sınırsız nimetin ve yaşanacak olan güzel hayatın anlaşılması, insanların cennete olan özlemlerini ve bu hayatı kazanmak için harcayacakları çabayı artıracaktır. Allah'ın sonsuz rahmetine ve eşsiz nimetlerine layık olabilmek için büyük bir şevk ve azimle hayırlarda yarışmalarına vesile olabilecektir.

PAYLAŞ
logo
logo
logo
logo
logo