RAMAZAN 2009 - 13.Gün
ucgen

RAMAZAN 2009 - 13.Gün

16274






Kim tevbe eder ve salih amellerde bulunursa, gerçekten o, tevbesi (ve kendisi) kabul edilmiş olarak Allah'a döner. Ki onlar, yalan şahidlikte bulunmayanlar, boş ve yararsız sözle karşılaştıkları zaman onurlu olarak geçenlerdir. Onlar, kendilerine Rablerinin ayetleri hatırlatıldığı zaman, onun üstünde sağır ve körler olarak kapanıp kalmayanlardır. (Furkan Suresi, 71-73)





"Müjde o kimseyedir ki sözünün fazlasını tutmuş ve malının fazlasını infak etmiştir." (Bezzar)






'Yahudiler ve Müslümanlar Ortak Hedefler Doğrultusunda Kenetleniyor' / WWRNews / 22.11.2008
WWRNews / 22.11.2008




Müslümanların ve Yahudilerin inançlarında pek çok farklılık olsa da, aslında manen çok fazla ortak yönlere sahipler. Ortak ahlaki değerlere sahip olmalarının yanında, Müslümanların hak kitabı Kuran’da ve Yahudilerin kitabı Tevrat’ta; Hz. Adem, Hz. İbrahim ve Hz. Musa ile ilgili anlatılan konular benzerlik gösterir. Her iki din de bu konuları inançlarının temelinde tutar.

Etnik Anlayış Vakfı (The Foundation for Ethnic Understanding), Kuzey Amerika İslam Toplumu (the Islamic Society of North America), Dünya Yahudi Kongresi (the World Jewish Congress) ve Müslüman Kamu İşleri Konseyi’nin (the Muslim Public Affairs Council) sponsorluğu ile, sadece bir hafta sonu içinde Amerika’nın 20 eyaletinde ve Ontario’da, toplam 50 Cami ve 50 Sinagog’ta her iki din arasındaki engelleri kaldırmak üzere etkinlikler düzenlendi. Bu etkinliklerin biri Kol Ami Yahudi tapınağında olurken, diğeri de Dearborn’daki Amerikan İslam Merkezinde (the American Islamic Center) gerçekleşti.

Kol Ami Yahudi Tapınağından Haham Norman T. Roman; “Ortak hedeflerimiz ve ortak tarihimiz var. Saygı ve anlayış için her iki tarafın da daha fazla çalışması gerektiğini anlamış bulunuyoruz.” diyerek düşüncelerini dile getiriyor.

Amerikan İslam Merkezi’nden İmam Muhammed Mardini ise, “Hepimiz Allah tarafından yatılmış kardeşleriz. Hepimiz Hz. Adem’in çocuklarıyız ve bu dünyada birlikte yaşıyoruz.” diye açıklamada bulunuyor.

Müslüman Öğrenciler Derneği’nden (Muslim Students’ Association) Saad Ansari de duygularını şöyle açıklıyor: “… Eğer İslam ve Yahudiliğe bakarsanız, en çok benzerliğin her ikisi arasında bulunduğunu görürsünüz.”

Farklı dinlere mensup olmak, kardeşliği ve sevgiyi asla yok etmez. Elbetteki bir Müslüman, Tevrat’ın tahrif olmuş yönlerini ve İslam’a muhalif inanç şekilllerini hiçbir şekilde kabul etmez. Ancak Allah’tan korkan, samimi bir Müslüman Kuran ahlakının bir gereği olarak; yine Allah’tan çok korkan, imanlı, güzel ahlaklı, samimi bir Museviye saygı ve sevgiyle yaklaşır. Aynı özelliklere sahip bir Musevi’nin de, dindar Müslümanlara yönelik bakış açısı bu şekildedir. Yüce Allah Kuran’da, Kitap Ehli olarak bildirilen dindar ve salih Yahudilerin, Kuran’a ve kendilerine indirilen Tevrat’a olan samimi imanları ve Allah’a karşı hissettikleri derin korku şöyle haber verilmiştir:

Şüphesiz, Kitap Ehlinden, Allah'a; size indirilene ve kendilerine indirilene -Allah'a derin saygı gösterenler olarak- inananlar vardır. Onlar Allah'ın ayetlerine karşılık olarak az bir değeri satın almazlar. İşte bunların Rableri Katında ecirleri vardır. Şüphesiz Allah, hesabı çok çabuk görendir. (Al-i İmran Suresi, 199)





Gökyüzünün Muhteşem Renkleri Nasıl Oluşur?



Dünya'ya, canlı yaşamı için özel olarak belirlenmiş miktarlarda ısı ve ışık ulaştıracak şekilde yaratılan atmosfer aynı zamanda gökyüzünün renklerinin belirlenmesindeki ana etkendir.

 “Işığın Saçılması” Nedir?

Güneş'ten gelen ışınlar, önleri uzayda gazlar ve toz zerrecikleriyle kesilmediği sürece uzayda dik bir açıyla ilerler. Atmosferin de içinde barındırdığı gaz molekülleri, görünen ışığın dalga boyundan daha küçüktürler. Işık, bir gaz molekülüyle çarpıştığı zaman ışığın bir kısmı emilir, bir kısmı da kısa süre sonra moleküller tarafından farklı yönlere yansıtılır. Buna “Işığın Saçılması” adı verilir.

 Gökyüzü Neden Mavidir?

“Işığın Saçılması”, gökyüzünden gelen ışığın rengini etkiler ama ışığın rengi daha çok dalga boyu ve parçacıkların boyutuyla belirlenir. Atmosfer içerisindeki moleküller ve küçük parçacıklar ışık ışınlarının yönlerini değiştirerek onları saçar. Renk yelpazesindeki en kısa dalga boyları ışığın mor yönündekilerdir. Işığın kırmızı yönü ise en uzun dalga boylarına sahiptir. Kısa dalga boylarına sahip olan mor ve mavi tonları, havadaki moleküller tarafından renk yelpazesindeki diğer tüm renklerden daha çok saçılır ve yansıtılır. Bu nedenle mavi ve mor tonları açık havalı bir günde gözümüze daha iyi yansır. Ama gözlerimiz mor rengini tam anlamıyla ayırt edemediği için biz gökyüzünü masmavi olarak görürüz. (www.guzelliklerigorebilmek.com)

Neden Mor Rengini Göremeyiz?

Eğer dalga boyu kısa olan ışıklar en çok saçılanlar ise gökyüzünün neden mavi yerine en kısa dalga boyuna sahip olan mor renkte olmadığı bilim adamları için adeta bir bilmecedir.

Güneş'ten gelen ışık yelpazesi tüm dalga boylarında aynı değildir ve buna ek olarak atmosfer tarafından büyük oranda emilir. Bu nedenle ışıkta mor renk daha az seçilir. Bilmecenin çözümü ise gözlerimizin mor renge diğer renklere oranla daha az hassasiyet göstermesidir.  Ayrıca gökkuşağında belirgin bir miktar görünen çivit mavisi ve mor, gökyüzünde mavi rengin ardında kalır.

Neden Ufuk Çizgisine Yaklaşıldıkça Renkler Soluklaşır?

Ufka daha dikkatli ve yakından baktığımız zaman gökyüzünün o noktada daha soluk bir renkte beyaza yakın olduğunu görürüz. Çünkü saçılmış mavi ışığın bizim gözümüze ulaşabilmesi için daha fazla hava molekülünü geçmesi gerekir. Bu uzun yol üzerinde ışığın bir kısmı tekrar saçılarak farklı yönlere dağılır ve böylece gözümüze daha az mavi renk ulaşır. (www.evrimkomedisi.com)

Günbatımında Gökyüzü Neden Kırmızıdır?

Günbatımı esnasında ufka yakınlaşan Güneş’ten gelen ışınlar atmosfere yatay olarak girer ve daha fazla yol kat eder.Yol uzadıkça ışık daha çok parçacık ve molekül içinden geçerek mavi renk ve tonlarını tüm gökyüzüne saçar.  Böylece Güneş’in rengi kırmızı tonlarına doğru değişmeye başlar. Eğer yol yeteri kadar uzunsa tüm mavi renk ve tonları emilerek görüş alanımız dışına saçılır ve diğer renkler gözümüze doğru yollarına devam ederler. Kısa dalga boyuna sahip olan mavi ve yeşil tonları bu uzun yol üzerinden dışarıya saçılır ve en uzun ışık dalga boyuna sahip olan kırmızı renk ortaya çıkar.

Müminleri,  iman etmeyen kişilerden ayıran en büyük özelliklerinden birinin yaratılış delillerini görebilmeleri ve bunlar hakkında düşünmeleridir. Dolayısıyla göğün renklerinin belirlenmesi gibi her gün şahit olduğumuz yaratılış delilleri üzerinde detaylı olarak düşünen bir insanın, bu gibi örnekleri gördükçe Allah’ın izniyle heyecanı ve Yüce Allah’a olan imanı artar ve O’nun karşısındaki acizliğinin şuuruna daha iyi varır.


Kaynaklar:
http://www.sciencedaily.com/releases/2007/11/071108135522.htm
http://www.sciencemadesimple.com/sky_blue.html
http://www.sciam.com/article.cfm?id=fact-or-fiction-smog-creates-beautiful-sunsets&print=true
http://ucsu.colorado.edu/~kuesterm/RTweb/startRT.html





Güneş Belirli Bir Süre Sonra Sönecektir

Güneş de, kendisi için (tespit edilmiş) olan bir müstakarra doğru akıp gitmektedir. Bu, üstün ve güçlü olan, bilen (Allah)ın takdiridir. (Yasin Suresi, 38)

Güneş'in yüzeyinde yaklaşık beş milyar yıldır hiç durmaksızın gerçekleşen kimyasal tepkimeler sonucunda, güneş ışığı kesintisiz oluşmaktadır. Gelecekte Allah'ın dilemesiyle belirli bir andan sonra bu reaksiyonlar sona erecek, güneş enerjisini yitirerek tümüyle sönecektir. Bu yönüyle yukarıdaki ayette de Güneş'in enerjisinin bir gün son bulacağına işaret ediliyor olabilir. (Doğrusunu Allah bilir.)

Ayette geçen "mustakarrin" kelimesi belirlenmiş bir yer veya belirlenmiş bir zaman anlamını içerir. "Akıp gitmektedir" olarak çevrilen "tecri" kelimesi ise "hareket eder, acele eder, deveran eder, dolaşır, usul izler, yol tutar, cereyan eder, akar" anlamlarına gelmektedir. Kelimelerin anlamlarından Güneş'in istikrar kılacağı mekan ve zamana doğru hareketini sürdürdüğü, ancak bu hareketin önceden belirlenmiş bir zamana kadar süreceği anlaşılmaktadır. Nitekim kıyamet günü ile ilgili tariflerdeki "Güneş, köreltildiği zaman" (Tekvir Suresi, 81) ayetiyle de böyle bir zamanın olacağı bildirilmektedir. Bunun vakti ise yine Allah Katında bellidir. (www.kadernedir.com)

Ayette Allah'ın "takdiri" olarak çevrilen "takdiyru" kelimesi ise, "tayin etme, kaderini çizme, hükmetme, ölçüp biçme, ayarlama, ölçüyle yapma" anlamlarını kapsamaktadır. Yasin Suresi'nin 38. ayetindeki bu ifade ile de Güneş'in ömrünün Allah'ın belirlediği bir süre ile sınırlı olduğu bildirilmektedir. Kuran'da bu konuyla ilgili diğer ayetlerden bazıları şöyledir:

Allah O'dur ki, gökleri dayanak olmaksızın yükseltti; onları görmektesiniz. Sonra arşa istiva etti ve Güneş ile Ay'a boyun eğdirdi, her biri adı konulmuş bir süreye kadar akıp gitmektedirler. Her işi evirip düzenler, ayetleri birer birer açıklar. Umulur ki, Rabbinize kavuşacağınıza kesin bilgiyle inanırsınız. (Rad Suresi, 2)

Gökleri ve yeri hak olarak yarattı. Geceyi gündüzün üstüne sarıp-örtüyor, gündüzü de gecenin üstüne sarıp-örtüyor. Güneş'e ve Ay'a boyun eğdirdi. Her biri adı konulmuş bir ecele (süreye) kadar akıp gitmektedir. Haberin olsun; üstün ve güçlü olan, bağışlayan O'dur. (Zümer Suresi, 5)

Yukarıdaki ayetlerde geçen "musemmen" kelimesiyle de Güneş'in hareket süresinin "belirli" olduğu bildirilmektedir. Güneş'in sonu ile ilgili bilimsel yorumlarda, Güneşi’n her saniye 4 milyon ton madde tüketerek enerjiye çevirdiği, bu yakıt bittiğinde de Güneş'in ömrünü tamamlayacağı tarif edilmektedir. Güneş'ten gelen ısı ve ışık, hidrojen çekirdeklerinin füzyon yöntemiyle birleşerek helyuma dönüşmesi sırasında, tüketilen maddenin yerine ortaya çıkan enerjidir. Dolayısıyla Güneş'in enerjisi -dolayısıyla ömrü- de bu yakıtın sona ermesiyle bitecektir. (Doğrusunu Allah bilir.)

NASA tarafından çekilen bu uydu fotoğrafında Güneş görülüyor. Güneş’in üstünde parlak görülen yerler manyetik alanın en güçlü olduğu kısımlardır.

Bilim adamları Güneş'in yapısını ve içinde meydana gelen olayları ancak son yüzyıllarda keşfetmişlerdir. Bundan önce Güneş'in enerjisini nereden kazandığı, Güneş'in nasıl ışık ve ısı yaydığı gibi olaylar bilinen bilgiler değildi. Kuran'da 14 yüzyıl öncesinden, böylesine devasa bir kütlenin enerjisinin tükenerek bir gün son bulacağının bildirilmesi, üstün bir ilmin varlığını göstermektedir. Herşeyi kapsayan bu bilgi, Yüce Rabbimiz'in ilmidir.





Toplum İçindeki Huzursuzluğun Kaynağı: DEDİKODU



Din ahlakının yaşanmadığı toplumlarda en yaygın olarak görülen karakter bozukluklarından biri "dedikodu"dur. Bu gibi toplumlardaki din ahlakından uzak insanlar, vakitleri ya da imkanları olmasa dahi dedikodu yapabilmek için mutlaka bir fırsat bulurlar. Bazen kapı önünde komşularla, bazen saatler süren telefon konuşmalarında, bazen de çay ya da kahve ziyaretlerinde bu manzarayı görmek mümkündür. Ancak burada asıl önemli olan, bu kişilerin dedikodudan derin bir zevk almalarıdır. Çünkü dedikoduya konu olan kişi küçük düşürülüp aşağılanırken, dedikoduyu yapanlar kendilerini büyük göstermeye çalışırlar. Bu nedenle arkadaş toplantılarında konuşabilecekleri pek çok faydalı ya da güzel konu varken, onlar ısrarla dönüp dolaşıp sözü birilerinin dedikodusunu yapmaya getirirler. Komşuları, dostları, akrabaları, eşleri, televizyon yıldızları ve hatta yoldan geçen yabancı biri bile bu dedikodulara malzeme olabilir. (www.Allahkorkusu.com)

Dedikodu Kişinin İyi Niyetten Uzak Olduğunun Bir Göstergesidir

Kişinin duyduğunda hoşlanmayacağı hiçbir konuşmayı arkasından yapmanın doğru olmadığını her insan bilir. Hiç kimse -dedikodu yapan kişi de dahil- bunun aksini savunmaz. Çünkü gerçekten eleştirilmesi gereken bir konu varsa ve bu konu o kişiye yardımcı olmak amacıyla konuşuluyorsa, yapılacak en doğru hareket, bu durumu ilgili kişiye bildirmektir. Yoksa herkesle durum değerlendirmesi yapıp, kınanan kişinin durumdan haberdar edilmemesinin altında iyi bir niyet ve akılcı bir amaç yattığı söylenemez. Üstelik dedikodu yapan bu insanlar, aynı davranışın kendileri için de yapılma ihtimali olduğunu bilir ve bundan hiç hoşlanmazlar. Kendileri hakkında olumsuz konuşulması konusuna son derece hassasiyet gösterirken, başkalarının canının yanmasını umursamadan bu çirkin tavırdan vazgeçmezler. Ancak Yüce Allah Kuran’da insanları dedikodudan men etmiş ve bunun Kuran ahlakına uygun olmadığını şu şekilde bildirmiştir:

"Ey iman edenler, zandan çok kaçının; çünkü zannın bir kısmı günahtır. Tecessüs etmeyin (birbirinizin gizli yönlerini araştırmayın). Kiminiz kiminizin gıybetini yapmasın (arkasından çekiştirmesin.) Sizden biriniz, ölü kardeşinin etini yemeyi sever mi? İşte, bundan tiksindiniz. Allah'tan korkup-sakının. Şüphesiz Allah, tevbeleri kabul edendir, çok esirgeyendir." (Hucurat Suresi, 12)

Allah’ın Kuran'da bildirdiği bu emir gereği, Allah korkusu taşıyan müminler asla birbirlerinin arkasından konuşup birbirlerini çekiştirmezler. Gerçek sevginin ve dostluğun en önemli belirtilerinden birinin, karşılarındaki kişiye dünyada ve ahirette fayda verecek şekilde hareket etmek olduğunu bilirler. Bu durumda da eğer yanlış bir tavır görüyorlarsa bir an önce yanlışını anlaması ve bu yanlıştan vazgeçmesi için bunu ilgili kişiye söylerler. (www.kuranidinlemeyenler.com)

Dedikodu Toplum İçindeki  Başka Kötülüklerin de Kaynağıdır

İnsanlar kendileri hakkında dedikodu yapılmasından hoşlanmayacakları için, dedikodunun sebebiyet verdiği en önemli sonuçlardan biri, insanlar arasında dedikoduyla düşmanlık tohumlarının serpilmesidir. Dedikodu kini, öfkeyi ve nefreti alevlendirir. Çok küçük konular dedikodu yüzünden önlenemez problemlerin, tartışmaların, kavgaların ortaya çıkmasına neden olur. Hatta gazetelerde çoğu kez, dedikodu yüzünden yuvaların yıkıldığına, ortaklıkların bozulduğuna, dahası cinayetlerin işlendiğine dair haberlere tanık oluruz.

Sonuç olarak dedikodu yapmak Allah’ın haram kıldığı bir eylem olduğu gibi, bu kötülüğü yapanlar Allah’ın haram kıldığı; insanların arasını açmak, kin ve öfkeye neden olmak ve boş vakit geçirmek gibi başka günahları da işlemiş olurlar.

Bu nedenlerden dolayı dedikodudan şiddetle kaçınmak, dedikodu yapılan ortamlardan uzak durmak, dedikoduya şahit olunduğunda da bu yanlışı uygun bir şekilde hatırlatmak en onurlu, asil ve Kuran ahlakına en uygun davranış olacaktır.




Örümcek




Dönem: Senozoik zaman, Eosen dönemi

Yaş: 50 milyon yıl

Bölge: Polonya


Gnaphosidae familyasına dahil olan resimdeki örümcek fosili 50 milyon yıllıktır. Bugün yaşayan örneklerinden hiçbir farkı bulunmamaktadır. Bu farksızlık, Darwinist mantıklarla açıklanamaz. Eğer Darwinist mantıklar geçerli olsaydı söz konusu canlıların aradan geçen 50 milyon yıl içinde değişe değişe bambaşka canlılara dönüşmüş olması gerekirdi. Ama böyle bir değişim yaşanmamıştır. Yaşanması da mümkün değildir, çünkü canlılar herhangi bir evrimsel süreçten geçmemiştir. (http://www.evrimicokertensiteler.com)





HZ. MEHDİ (A.S.)'NİN, ''ÜZERİNDE ALLAH'IN ADININ YAZILDIĞI, SARI BEYAZ BAYRAKLARI'' DÜNYANIN DÖRT BİR YANINI SARACAKTIR

Şöyle rivayet edilmiştir: “Şu muhakkak ki ahir zamanda mağrib memleketinin en uzak mevkiinden Hz. Mehdi (a.s.) denilen bir zat çıkacak. Ve ön tarafında kırk mil mesafe olarak yardım yürüyecek. HZ. MEHDİ (A.S.)'NİN BAYRAKLARI BEYAZ VE SARIDIR. İÇİNDE ÇİZGİLER BULUNUR. BAYRAKLARINDA ALLAH'IN İSM-İ AZAMI YAZILMIŞTIR. Onun bayrağı altındaki hiçbir birlik mağlup edilmez.

(İmam Şarani, Ölüm Kıyemet Ahiret ve Ahir Zaman Alametleri Muhtasaru, (Tezkireti’l Kurtubi), s. 438)
Hadiste ahir zamanda Hz. Mehdi (a.s.)'yi insanlara tanıtacak özelliklerden birinin, Hz. Mehdi (a.s.)'nin kullanacağı “sarı beyaz bayrakları” olduğu haber verilmiştir. Ayrıca “bu bayrakların içinde çizgiler olacağı ve  üzerinde de Allah'ın adının anıldığı yazılar olacağı” da belirtilmiştir.

Hadisin anlatımından, bu özelliklerin, Hz. Mehdi (a.s.)'nin insanlara İslam ahlakını tebliğ ettiği kitaplara işaret ettiği anlaşılmaktadır. Bu kitaplar beyaz sayfalardan oluşacak, sarı altın rengi süsleri olacak ve kitabın içinde de yazılar ve bu yazıları içine alan kenar çerçeveleri olarak kullanılan kenar çizgileri, resimler ve şekiller bulunacaktır. Ve Yüce Allah'ın adı kitabın her yerinde yazılı olacak; Allah'ın Büyüklüğü ve Yüceliği bu kitaplarda çok detaylı olarak anlatılacaktır. Ayrıca hadiste ‘bayrak’ benzetmesiyle anlatıldığı gibi, bu kitaplar adeta bir ordunun bayrakları, sancakları gibi, ulaştığı her yeri manen fethetmiş olmasının bir alameti olarak, Hz. Mehdi (a.s.)'nin manen, kültürel açıdan ve bilgi yönünden fethettiği; yani ateistliği mağlup ettiği her yerde bulunacaktır.

Hadiste “onun bayrağı altındaki hiçbir birlik mağlup edilemez” sözleriyle de, Hz. Mehdi (a.s.)'nin bu eserler ulaştığı her yerde mağlup edilemez bir etki bırakarak, İslam ahlakının yeryüzünde hakim kılınmasına vesile olacağına işaret edilmiştir.





IMF BAŞKAN YARDIMCISI LIPSKY: 'TÜRKİYE'NİN ROLÜ ARTACAK'

Ne Demişti

Azerbaycan Novoye Vremya, 6 Ekim 2008

Muhabir: Dünyada yaşanan global kriz hakkında ne söylersiniz?

Adnan Oktar: TÜRKİYE’YE HİÇBİR ŞEY OLMAZ. Türk İslam ülkelerine hiçbir şey olmaz. Orada bir bereket ve bolluk olacaktır. Bundan sonra bereket bolluk çağı olacak İnşaAllah. Biz altın çağa giriyoruz Allah’ın izniyle. Türk ülkeleri bundan sonra mutlu olacak, sevinçli olacak, ferahlık içinde olacaklardır. Bu krizlerde geçici olan şeyler, bunlar bizi etkilemez, ama biz tabi Amerika'nın da krize girmesini istemeyiz, Hıristiyanların zor durumda kalmasını istemeyiz. O konuda da elimizden gelen çabayı gösteririz İnşaAllah.

El Cezire, 13 Aralık 2008

Adnan Oktar: ...Kriz 2007’de başladı ve gittikçe gelişmeye başladı, 2008’de iyice gelişti, 2009’da da ne olacağını biz bilemiyoruz, inşAllah iyi olur, inşAllah güzel olur, ama alınan tedbirlerin, bu dediğim tedbirlerin süratle alınması konumunda, bir kere kamuoyunda, insanlarda bir huzur meydana gelecektir, rahatlık meydana gelecektir, yani kriz paniği kalkacaktır, kriz paniğine karşı tevekkül, sabırlı olmak, bol bol sadaka vermek, zekat vermek, fakirleri kollamak, devletin fakirlerin maaşına zam yapması, borçluların borçlarının affedilmesi, genel bir vergi affı çıkarılması gibi konular çok hayati. Bunlar çok zinde bir canlılık meydana getirecektir, yani kriz o zaman Türkiye’ye giremez.



Ne Oldu

Haber7, 19 Haziran 2009

Lipsky, 2009'un son döneminden itibaren küresel ekonomik krizden zarar gören ülkelerin yavaşça toparlanma içine gireceklerini, Türkiye'nin hem bölgesinde hem de dünyada artan rol oynayacağını söyledi... Lipsky, ''Türkiye'nin yenilenmiş ekonomik başarılar sağlayacağını umuyorum ve bu toplantıya katılanların İstanbul'dan, Türkiye'nin bölge ve dünyadaki artan rol oynayacağı düşüncesiyle ayrılacağından eminim'' dedi.





AHİRET VAR



Bu insanın içine düştüğü boşluğun nedeni, tüm evrenin, canlıların ve insanların bir amacı olduğunu kavrayamamış olmasıdır. Bu amaç, tüm bu varlıkların yaratılmış olmasından kaynaklanır. Aklı olan insan, evrenin ve canlıların her noktasında büyük bir plan, düzen ve akıl olduğunu görür ve dolayısıyla bunların üstün akıl sahibi bir Yaratıcı tarafından var edildiklerini anlar. Bunlar yaratılmış olduklarına, rastgele ve bilinçsiz bir süreçle ortaya çıkmadıklarına göre, mutlaka bir amaçları vardır. Bu amacın ne olduğu ise, bize üstün Yaratıcı’nın, yani Allah’ın insanlara yol gösterici olarak indirdiği Kuran’da bildirilir.

PAYLAŞ
logo
logo
logo
logo
logo