.jpg)
.jpg)
Allah dilediğine rızkı genişletir-yayar ve daraltır da. Onlar ise dünya hayatına sevindiler. Oysaki dünya hayatı, ahirette (ki sınırsız mutluluk yanında geçici) bir meta'dan başkası değildir. (Rad Suresi, 26)
"Kim gönlünü tamamen Allah'a bağlarsa, Allah onun bütün ihtiyaçlarını sağlar. Onlara beklemediği yerden rızık kapılarını açar. Kim de kendini tamamen dünyaya verirse, Allah onu dünyaya bırakır. Ona yardımı keser." (Beyhaki, İbni Hıbban)
.jpg)
İslam Ahlakının Dünya Çapındaki Yükselişi / Yeni Asya Gazetesi / Cevher İlhan / 27.09.2008

Dünyada İslam’ın yükselişi, 11 Eylül 2001 tarihinde Dünya Ticaret Merkezi'ne gerçekleştirilen terör saldırısının ardından son derece hızlı bir sürece girdi. Başta Müslümanlar olmak üzere tüm dünyanın şiddetle kınadığı bu saldırı, bir anda tüm insanların, özellikle de Amerikalıların dikkatlerini İslam'a çevirmelerine neden oldu. ‘İslam'ın nasıl bir din olduğu, Allah’ın Kuran'da neler bildirdiği, Müslümanın sorumluluklarının neler olduğu ve gerçek bir Müslümanın nasıl yaşaması gerektiği’ Batı'da en çok konuşulan konular haline geldi. Bu ilgi doğal olarak pek çok ülkede İslam'a yönelen insanların sayısında önemli bir artış sağladı. Uzun bir süredir dünya çapında yaşanan dini ve manevi değerlere dönüş özlemi, bu olayla birlikte hak din olan İslam'a dönüş halini aldı.
Yazılı ve görsel basında yer alan, İslam’a dönüşle ilgili bu mükemmel gelişmeler art arda sıralandığında, yaşananların ne kadar olağanüstü olduğu görülecektir. Çoğu zaman sadece gündem maddelerinden herhangi biri gibi sunulmaya çalışılan bu gelişmeler, aslında İslam ahlakının dünyaya çok hızlı bir şekilde yayılmaya başladığının çok önemli işaretleridir. Dünyanın önde gelen devlet adamlarının konuşmalarında Kuran ayetlerine yer vermeleri ve her fırsatta Kuran ahlakını övmeleri; camileri ziyaret etmeye başlamaları ve bu ziyaretleri sırasında İslam hakkında detaylı bilgilendirilmeyi talep etmeleri; Papa'nın ve Müslüman din adamlarının bir araya gelerek birlik mesajı vermeleri; Kuran'ın Amerika’da ve Batı ülkelerinde haftalar boyunca en çok satılan kitap olması; İngiltere, Fransa, Almanya ve İtalya gibi Avrupa ülkelerinde cami sayısının hızla artması ve beş vakit ezan sesinin yükselmesi; uluslararası yayın yapan televizyonlarda İslam'ı tanıtan özel programlar yayınlanması; dünyanın önde gelen gazete ve dergilerinin İslam'ı anlatan ve Müslümanları konu edinen haberler yayınlaması; kütüphanelerde en çok talep edilen kitapların İslam'ı ve İslam tarihini anlatan kitaplar olması; yine Avrupa ülkelerinde saygın dergiler tarafından düzenlenen anket sonuçlarında, Allah’a inananların oranın çok yüksek çıkması kuşkusuz biz Müslümanlar için çok güzel müjdelerdir. İslam’ın bu yükselişi önümüzdeki günlerde çok daha büyük bir hızla artacak ve çok yakın bir gelecekte tüm dünya insanları İslam ahlakı ile şerefleneceklerdir.

Dünyada İslam’ın yükselişi, 11 Eylül 2001 tarihinde Dünya Ticaret Merkezi'ne gerçekleştirilen terör saldırısının ardından son derece hızlı bir sürece girdi. Başta Müslümanlar olmak üzere tüm dünyanın şiddetle kınadığı bu saldırı, bir anda tüm insanların, özellikle de Amerikalıların dikkatlerini İslam'a çevirmelerine neden oldu. ‘İslam'ın nasıl bir din olduğu, Allah’ın Kuran'da neler bildirdiği, Müslümanın sorumluluklarının neler olduğu ve gerçek bir Müslümanın nasıl yaşaması gerektiği’ Batı'da en çok konuşulan konular haline geldi. Bu ilgi doğal olarak pek çok ülkede İslam'a yönelen insanların sayısında önemli bir artış sağladı. Uzun bir süredir dünya çapında yaşanan dini ve manevi değerlere dönüş özlemi, bu olayla birlikte hak din olan İslam'a dönüş halini aldı.
Yazılı ve görsel basında yer alan, İslam’a dönüşle ilgili bu mükemmel gelişmeler art arda sıralandığında, yaşananların ne kadar olağanüstü olduğu görülecektir. Çoğu zaman sadece gündem maddelerinden herhangi biri gibi sunulmaya çalışılan bu gelişmeler, aslında İslam ahlakının dünyaya çok hızlı bir şekilde yayılmaya başladığının çok önemli işaretleridir. Dünyanın önde gelen devlet adamlarının konuşmalarında Kuran ayetlerine yer vermeleri ve her fırsatta Kuran ahlakını övmeleri; camileri ziyaret etmeye başlamaları ve bu ziyaretleri sırasında İslam hakkında detaylı bilgilendirilmeyi talep etmeleri; Papa'nın ve Müslüman din adamlarının bir araya gelerek birlik mesajı vermeleri; Kuran'ın Amerika’da ve Batı ülkelerinde haftalar boyunca en çok satılan kitap olması; İngiltere, Fransa, Almanya ve İtalya gibi Avrupa ülkelerinde cami sayısının hızla artması ve beş vakit ezan sesinin yükselmesi; uluslararası yayın yapan televizyonlarda İslam'ı tanıtan özel programlar yayınlanması; dünyanın önde gelen gazete ve dergilerinin İslam'ı anlatan ve Müslümanları konu edinen haberler yayınlaması; kütüphanelerde en çok talep edilen kitapların İslam'ı ve İslam tarihini anlatan kitaplar olması; yine Avrupa ülkelerinde saygın dergiler tarafından düzenlenen anket sonuçlarında, Allah’a inananların oranın çok yüksek çıkması kuşkusuz biz Müslümanlar için çok güzel müjdelerdir. İslam’ın bu yükselişi önümüzdeki günlerde çok daha büyük bir hızla artacak ve çok yakın bir gelecekte tüm dünya insanları İslam ahlakı ile şerefleneceklerdir.
.jpg)
Bakteriler Gece Avlanan Balıklara Nasıl Işık Sağlar?
Yüce Allah, canlıların, ihtiyaçlarını yaşadıkları ortamdan karşılayabilecekleri sistemler yaratmıştır. Bu nedenle denizlerin metrelerce altında farklı canlı türleri, hayatlarını devam ettirebilmek için birbirleriyle tam bir uyum içerisinde yaşamaktadırlar.
Örneğin bitkilerden ve hayvanlardan farklı olarak hızlı çoğalan bakteriler, simbiyotik (ortak yaşam) ilişkilerle canlılar aleminin dengesini sağlamada çok büyük önem taşırlar. Hemen hemen her yerde yaşayabilirler. Bu nedenle de herhangi bir tür organizmadan çok daha fazla sayıdadırlar. Bu canlılar, dünyanın en fazla sayıdaki üyeleridir. Tüm ekosistem, bakterilerin faaliyetlerine bağlıdır. Bakteriler insan da dahil olmak üzere pek çok canlının metabolizmasına girerek doğrudan ona veya dolaylı olarak canlılığa fayda sağlamaktadırlar. Balıkların bedenini kendilerine ev edinen ve karşılık olarak da balıklara su altında muazzam bir ışık kaynağı olan bakteriler de bunlardan biridir. (www.yaratilismucizesi.com)
Kısa Kuyruklu Mürekkep Balıkları Gece Karanlığında Bakterilerden Nasıl Yardım Alır?
Işık saçan bakteri (Vibrio fischeri) kısa kuyruklu mürekkep balığının (Euprymna scolopes) mantosu altındaki girintide yaşar ve mürekkep balığının ışıklı organı olarak bilinir.
Mürekkep balığı gündüzleri sığ sularda kumların altında saklanır. Gece olunca avlanmaya çıkar ve ışıklı organındaki bakteri ışık saçmaya başlar. Bakterinin saçtığı ışık, mürekkep balığının gece ışıkları arasında fark edilmemesini ve düşmanlarından korunmasını sağlar.
Bu olağanüstü yardımlaşmada dikkat çeken çok önemli noktalar vardır. Bakterinin, ışıklı organdaki değişik dokuların oluşumunu nasıl etkilediğini araştıran bilim adamları, V. Fischeri bakterisinin ışıklı organa yerleşmesi için mürekkep balığında özel bir dokunun bulunduğunu keşfetmişlerdir. Araştırmaya göre mürekkep balığındaki bu doku sayesinde bakterinin yaşayabileceği uygun bir ortam oluşmaktadır. 1
Fener Balığına Geceleyin Görüş Mesafesi Sağlayan Bakteri
Fener balığı geceleri avlanan bir canlıdır. Etrafının tamamen karanlık olması çok önemlidir. Çünkü ışık, onun düşmanları tarafından fark edilmesine ve avının ondan uzaklaşmasına sebep olur. İşte bu nedenle ay ışığının çok parlak olduğu gecelerde ya da etrafında herhangi bir suni ışık oluştuğunda avlanmak istemez ve etrafta görünmemeye çalışır. Havanın karanlık olduğundan emin olduğunda ise avını aramak için yola koyulur.
Peki fener balığı karanlıkta kendi avını nasıl görür?
Fener balığının sahip olduğu parlak ışığın kaynağı, balığın gözlerinin altındaki organlardır. Bu organlar ise, balığın kanına karışan oksijen ve şekerle beslenen ışık saçan bakterilerle doludur.
Balık ışığını açıp, kapatabilir ve yiyecek ararken istediği yöne çevirmeyi sağlayabilir. Bakterilerin ürettiği bu ışık o kadar güçlüdür ki, otuz metrelik mesafeden bile görülebilir. Tek bir fener balığından gelen ışık, küçük bir odayı aydınlatmak için yeterlidir. Ayrıca bakterilerin ışığı o kadar etkilidir ki, balık avlanıp öldürüldükten saatler sonra bile ışık organı parlamaya devam eder. 2 (www.denizlerdesanat.com)
Yüce Allah gözle görülmeyen bakterileri, balığın ihtiyacına uygun bir şekilde gözaltına yerleştirerek üstün bir düzen yaratmıştır. Rabbimiz bir ayetinde şöyle buyurur:
Bu mikroskobik canlının sahip olduğu özellikler, Yüce Allah'ın üstün aklının ve sonsuz gücünün tecellilerindendir. Bir ayette Rabbimiz'in tüm kainatı kuşatan yaratma ilmi şöyle bildirilmektedir:
1. Garry Hamilton, Insider Trading, New Scientist, Vol. 162, 26 Haziran 1999, sf. 44
2. Anita Ganeri, Creatures That Glow in The Dark, London, 1995, sf. 12
Yüce Allah, canlıların, ihtiyaçlarını yaşadıkları ortamdan karşılayabilecekleri sistemler yaratmıştır. Bu nedenle denizlerin metrelerce altında farklı canlı türleri, hayatlarını devam ettirebilmek için birbirleriyle tam bir uyum içerisinde yaşamaktadırlar.
Örneğin bitkilerden ve hayvanlardan farklı olarak hızlı çoğalan bakteriler, simbiyotik (ortak yaşam) ilişkilerle canlılar aleminin dengesini sağlamada çok büyük önem taşırlar. Hemen hemen her yerde yaşayabilirler. Bu nedenle de herhangi bir tür organizmadan çok daha fazla sayıdadırlar. Bu canlılar, dünyanın en fazla sayıdaki üyeleridir. Tüm ekosistem, bakterilerin faaliyetlerine bağlıdır. Bakteriler insan da dahil olmak üzere pek çok canlının metabolizmasına girerek doğrudan ona veya dolaylı olarak canlılığa fayda sağlamaktadırlar. Balıkların bedenini kendilerine ev edinen ve karşılık olarak da balıklara su altında muazzam bir ışık kaynağı olan bakteriler de bunlardan biridir. (www.yaratilismucizesi.com)
Kısa Kuyruklu Mürekkep Balıkları Gece Karanlığında Bakterilerden Nasıl Yardım Alır?
Işık saçan bakteri (Vibrio fischeri) kısa kuyruklu mürekkep balığının (Euprymna scolopes) mantosu altındaki girintide yaşar ve mürekkep balığının ışıklı organı olarak bilinir.
Mürekkep balığı gündüzleri sığ sularda kumların altında saklanır. Gece olunca avlanmaya çıkar ve ışıklı organındaki bakteri ışık saçmaya başlar. Bakterinin saçtığı ışık, mürekkep balığının gece ışıkları arasında fark edilmemesini ve düşmanlarından korunmasını sağlar.
Bu olağanüstü yardımlaşmada dikkat çeken çok önemli noktalar vardır. Bakterinin, ışıklı organdaki değişik dokuların oluşumunu nasıl etkilediğini araştıran bilim adamları, V. Fischeri bakterisinin ışıklı organa yerleşmesi için mürekkep balığında özel bir dokunun bulunduğunu keşfetmişlerdir. Araştırmaya göre mürekkep balığındaki bu doku sayesinde bakterinin yaşayabileceği uygun bir ortam oluşmaktadır. 1
Fener Balığına Geceleyin Görüş Mesafesi Sağlayan Bakteri
Fener balığı geceleri avlanan bir canlıdır. Etrafının tamamen karanlık olması çok önemlidir. Çünkü ışık, onun düşmanları tarafından fark edilmesine ve avının ondan uzaklaşmasına sebep olur. İşte bu nedenle ay ışığının çok parlak olduğu gecelerde ya da etrafında herhangi bir suni ışık oluştuğunda avlanmak istemez ve etrafta görünmemeye çalışır. Havanın karanlık olduğundan emin olduğunda ise avını aramak için yola koyulur.
Peki fener balığı karanlıkta kendi avını nasıl görür?
Fener balığının sahip olduğu parlak ışığın kaynağı, balığın gözlerinin altındaki organlardır. Bu organlar ise, balığın kanına karışan oksijen ve şekerle beslenen ışık saçan bakterilerle doludur.
Balık ışığını açıp, kapatabilir ve yiyecek ararken istediği yöne çevirmeyi sağlayabilir. Bakterilerin ürettiği bu ışık o kadar güçlüdür ki, otuz metrelik mesafeden bile görülebilir. Tek bir fener balığından gelen ışık, küçük bir odayı aydınlatmak için yeterlidir. Ayrıca bakterilerin ışığı o kadar etkilidir ki, balık avlanıp öldürüldükten saatler sonra bile ışık organı parlamaya devam eder. 2 (www.denizlerdesanat.com)
Yüce Allah gözle görülmeyen bakterileri, balığın ihtiyacına uygun bir şekilde gözaltına yerleştirerek üstün bir düzen yaratmıştır. Rabbimiz bir ayetinde şöyle buyurur:
“Ey insanlar, (size) bir örnek verildi; şimdi onu dinleyin. Sizin, Allah'ın dışında tapmakta olduklarınız -hepsi bunun için bir araya gelseler dahi- gerçekten bir sinek bile yaratamazlar.” (Hac Suresi, 73)
Bu mikroskobik canlının sahip olduğu özellikler, Yüce Allah'ın üstün aklının ve sonsuz gücünün tecellilerindendir. Bir ayette Rabbimiz'in tüm kainatı kuşatan yaratma ilmi şöyle bildirilmektedir:
1. Garry Hamilton, Insider Trading, New Scientist, Vol. 162, 26 Haziran 1999, sf. 44
2. Anita Ganeri, Creatures That Glow in The Dark, London, 1995, sf. 12
.jpg)
Kuran’da Dikkat Çekici Sayılar-13
.jpg)
Hani Yusuf babasına: “Babacığım, gerçekten ben (rüyamda) on bir yıldız, Güneş’i ve Ay’ı gördüm; bana secde etmektelerken gördüm” demişti. (Yusuf Suresi, 4)
“On bir yıldız” anlamına gelen “ehade aşera kevkeben” ifadesindeki harf adedi 11’dir.
“Ehade aşera kevkeben” (on bir yıldız) ifadesine kadar olan kelime adedi 11.
Ayette “ehade aşera kevkeben” (on bir yıldız) ifadesine gelinceye kadar, “ehade aşera kevkeben” ifadesindeki harfler 11 defa geçmektedir. (Ayn, şın, ra, sin, vav)
ON GECEYE YEMİN
Fecre andolsun, on geceye, (Fecr Suresi, 1-2)
Surede “10 gece” anlamına gelen “leyalin aşr” ifadesine kadar, bu ifadeye ait harfler 10 defa geçmektedir.137
Surede “leyalin aşr” (10 gece) ifadesine kadar olan noktasız harf adedi 10.
.jpg)
Sabrın İnsana Kazandırdığı Üstün Ahlak
Sabrın gerçek anlamını bilen ve bu ahlak özelliğini Allah'ın beğeneceği umulan şekilde yaşayan tek topluluk müminlerdir. Çünkü onlar, Kuran'ı rehber edinmişlerdir. Kuran ise sabrın gerçek manasını, Allah Katında nasıl bir sabrın makbul olduğunu açıklayan bir kaynaktır. İşte bu nedenle de Yüce Rabbimiz Allah'ın "Şu halde, güzel bir sabır (göstererek) sabret." (Mearic Suresi, 5) ayetinde emrettiği gibi, "güzel bir sabırla sabreden"ler sadece Kuran ahlakına tabi olan müminlerdir. (http://www.kurandasabir.com)
Sabretmek, Önemli Detayları Görebilmeyi Sağlar
Sabrın önemli özelliklerinden biri, insanlara ilk anda göremedikleri detayları gösterebilme ve bu yönde akıl yürütebilme fırsatı kazandırmasıdır. Sabırsız insanlar, herşeyin bir an önce halledilmesini hedef edinir ve bunun dışındaki detaylarla pek ilgilenmezler. Dolayısıyla belki de kendileri için son derece önemli olan ayrıntıları kaçırır ve yanlış kararlar alırlar. Yine aynı şekilde karşılarındaki insanların içerisinde bulunduğu durumu da göremez, onların ihtiyaçlarını fark edemez ve bu nedenle de düşüncesiz ve insaniyetsiz tavırlar sergilerler.
Müminler ise sabırlı davranabildikleri için, bir konuyu çözüme ulaştırırken gereksiz bir telaşa kapılmazlar. Şüphesiz bir işin vakit kaybedilmeden ve zamanında yapılması önemlidir. Ancak burada müminlerin sakındıkları, gereksiz bir telaştır. Zira telaş insanın aklını kapatan, doğru düşünebilmesini, incelikleri görebilmesini, isabetli kararlar alabilmesini engelleyen en önemli unsurlardan biridir.
Kalben İyilik Yapabilmeyi Sağlar
Sabır, insanın, nefsinin pek çok kötü özelliğinin üstesinden gelebilmesini ve böylece güzel davranışlarda bulunabilmesini sağlar. Ancak unutmamak gerekir ki, bu, sadece iman edenlere has bir özelliktir. Allah'tan korkmayan ve gösterdiği ahlakın ahirette karşılık bulacağını unutan kimseler, nefislerinin kötü bir özelliğini yenmek için çaba sarf etmezler. Karşılığında dünyevi bir menfaat sunulmadığı sürece, nefislerinin istediği gibi davranırlar. Müminler ise Allah'tan içli bir korkuyla korkarlar ve Allah için yaptıkları her tavrın ahirette güzellik ve iyilik olarak karşılarına çıkacağını bilirler. Bu nedenle de iyi davranışlarda bulunma konusunda kararlı bir sabır gösterir ve ciddi bir çaba harcarlar. Bu sayede Allah’ın izniyle nefislerinin tüm kötü yönlerinden arınıp bunları iyiliklere çevirme imkanını elde etmiş olurlar.
İtidalli ve Güvenilir Bir Ahlak Kazandırır
Sabır gösterebilen insanlar aynı zamanda akıllı, doğru sözlü, dürüst, adil, itidalli, kinden, öfkeden ve yalandan uzak, dengeli bir karakter gösterirler. Ne zaman ne yapacakları, hangi olaylara karşı nasıl tepkiler verecekleri bellidir. İman etmeyen insanlar karşılaştıkları olaylarda hiç beklenmedik, şaşırtıcı, tedirgin edici tepkiler gösterip, umulmadık bir karaktere bürünürlerken, müminler asla böyle bir tavra girmezler. Güvenilirliklerinin bir sebebi de budur.
En önemlisi de, her konuda sabır gösterebildikleri için bu güzel özelliklerini sürdürmede de hayatlarının sonuna kadar kararlı davranırlar. Dünyevi çıkarlar uğruna Allah'ın hoşnut olacağı umulan ahlaktan hiçbir koşulda taviz vermezler. Tüm bu vasıfları hem bir arada hem de süreklilikle yaşamaları, müminleri insanlar arasında en güvenilir kimseler haline getirir.
Akıl Kazandırır
İnsanların akılcı davranmalarını engelleyen en önemli sebeplerden biri, sabırsızlıkları neticesinde ortaya çıkan fevri düşünceleri ve tavırlarıdır. Ani bir öfke ya da ani bir hırsa kapılmak, aklı kapatır ve insanı bir anda hiç düşünmeden hareket etmeye itebilir. Aynı şekilde korku, alınganlık, dargınlık gibi tavırlar da, insanın mantıklı ve akılcı düşünmesini engelleyebilir. İşte Kuran ahlakının kazandırdığı sabrı yaşamayan kimseler, hayatlarının büyük bölümünde bu tür duygularına yenik düşer ve akılcılıktan tamamen uzaklaşırlar.
Müminler ise Allah'ın emrine uyarak sabretmeleri sonucunda, akıl gibi çok büyük bir nimete kavuşmuş olurlar.
Müminlerin Kuran’da Bildirilen Sabır Duaları
Müminler, her konuda olduğu gibi sabır konusunda da Rabbimiz’den yardım dilerler. Sabrın dünya hayatında karşılaşacakları her türlü zorluğu açan, doğruya yönelten ve en önemlisi de insana Allah'ın sevgisini ve cennetini kazandıran bir nimet olduğunu bilirler.
Kuran'da müminlerin, Allah'tan sabır istediklerini bildiren duaları haber verilmiştir. Bu dualarda müminlerin Rabbimiz’den "üzerlerine sabır yağdırmasını" istedikleri bildirilerek, sabrın insanlar için ne kadar büyük bir ihtiyaç olduğu haber verilmiştir:
"Oysa sen, yalnızca, bize geldiğinde Rabbimizin ayetlerine inanmamızdan başka bir nedenle bizden intikam almıyorsun. Rabbimiz, üstümüze sabır yağdır ve bizi Müslüman olarak öldür." (Araf Suresi, 126)
.jpg)
YERYÜZÜNDE, EVRİMCİLERİN VAR OLDUĞUNU İDDİA ETTİKLERİ ANORMAL YAPILARA SAHİP ARA GEÇİŞ FOSİLLERİNDEN TEK BİR TANE YOKTUR-2
Bugüne kadar tek bir ara geçiş fosili bile bulunamamış olması, evrim teorisinin geçersizliğini açıkça gözler önüne sermektedir. Çünkü herşeyden önce eğer canlılar başka canlılara dönüştüyse, dönüşme evresinde çok sayıda ara canlı var olmalı, yeryüzünün dört bir yanı evrimleşme aşamasındaki canlıların fosilleriyle (ara fosillerle) dolu olmalıdır. Oysa bugüne kadar çıkarılmış olan 100 milyona yakın fosilin tamamı bugün de bildiğimiz tam ve eksiksiz canlılara aittir.
Fosil kayıtları, canlı türlerinin hem bir anda ve tamamen farklı yapılarda ortaya çıktıklarını, hem de çok uzun jeolojik dönemler boyunca değişmeden sabit kaldıklarını göstermektedir. Harvard Üniversitesi paleontologlarından evrimci Stephen Jay Gould, bu gerçeği şöyle kabul eder:
Oysa evrim gerçekleşmiş olsaydı, yeryüzü milyarlarca ara canlıya ait fosil ile dolu olmalıydı. Üstelik sayısı milyonları bulan bu canlıların mutasyonların etkileri nedeniyle son derece anormal varlıklar olmaları gerekirdi.
Evrimcilerin iddiasına göre tüm canlılar ve bu canlılara ait tüm organlar tesadüfen meydana gelmiş mutasyonlar sonucu oluşmuştur. Bu durumda işlevlerinin gelişmesi aşamasında anormal yapıya sahip bir organ defalarca mutasyona maruz kalmış olmalı, her seferinde anormal bir halden başka bir anormal hale dönüşmeliydi. Bugünkü en mükemmel ve estetik görünümlü canlılar oluşmadan önce, bu canlıların anormal organları ve estetik dışı görünümleri olmalıydı. Örneğin iki kulak, iki göz, burun ve ağızdan oluşan son derece simetrik insan yüzü meydana gelmeden önce, simetrisi bozuk olacak şekilde çok sayıda kulağı ve gözü olan, burnu iki gözü arasında veya çenesinde yer alan, gözlerinin bir kısmı kafasının arkasında veya yanaklarının üzerinde bulunan, burnu kulağının yerinde bulunup boynuna kadar uzayan ve bu şekilde milyonlarca hatta milyarlarca farklı şekilde örneklendirebileceğimiz anormal yüzler oluşmalıydı.
Eğer Darwinistlerin iddiaları doğru olsaydı, tesadüflerin ve mutasyonların insan vücudunda pek çok orantısızlık, dengesizlik ve gariplik oluşturması gerekirdi. Kusursuz ve muntazam olan insan bedeninde, kafatasının kalça kemiği üzerinde gelişmesi, omuzlardan birden fazla kol kemiğinin çıkması, kaburga kemiklerinin veya kalça kemiğinin çok sayıda olması gibi anormallikler ortaya çıkardı. Kol veya bacak kemiklerinin şimdi olduğu gibi düzgün değil, yamuk olması gerekirdi. Ancak bu şekilde tek bir örnek bile bulunmamaktadır. Bugüne kadar yaşamış ve günümüzde yaşayan milyarlarca insanın hepsinin bedeni aynı simetriye, dengeye ve düzene sahiptir. Bu durum Darwinistlerin, "tesadüfler ve mutasyonlar neticesinde aşamalı olarak gelişim" iddiasını yerle bir etmektedir. (http://www.Kurandacanlilar.com)
Eğer canlılar on binlerce küçük değişiklikten geçerek bugünkü yapı ve görünümlerine kavuştularsa, o zaman bu hayali gelişimi gösteren sayısız fosil örneği bulunması gerekirdi. İki beyinli, üç omurgalı, dört gözlü, iki çeneli, üç burunlu, yedi parmaklı, üç bacaklı normal dışı varlıkların fosillerinin görülmesi gerekirdi. Ancak bugüne kadar bulunan milyonlarca fosilin hepsi, insanların hep insan olarak var olduğunu göstermektedir.
Hatta bu aşamaya gelmeden önce ayağının altında kulağı veya sırtında gözü olan, ağzı karnında yer alan, kafatasının içinde, bir yerine 2-3 ayrı beyne sahip, diz kapakları henüz oluşmadığı için ayakta duramayan, gövdesinin iki yanından birer tane yerine 3'er, 5'er tane farklı uzunlukta kol çıkan, ayak kemikleri dengede durabileceği şekilde öne değil arkaya veya yana bakan garip varlıklar da yaşamalıydı. Bu iddiaya göre yeraltında her aşaması ayrı anormalliklere sahip bu yapıların fosillerinden milyonlarcasının bulunması gerekirdi. Ama tek bir tane bile yoktur. İki, üç, dört, beş başlı insanlar, böcekler gibi yüzlerce göze sahip, bir çok kolu olan ve hatta 2-3 metrelik kolları olan ve bu tarzda anormalliklere sahip pek çok insan fosili bulunmalıydı. Aynı bu şekilde her hayvan ve bitki türü için de anormal örnekler olması gerekirdi. Bütün deniz hayvanlarının da ara fosillerinin son derece anormal varlıklara dönüşmesi gerekirdi. Ancak bunlardan da tek bir tane bile yoktur. Fosilleri bulunan milyonlarca örneğin hepsi normal canlılara aittir.
Bu gerçek, evrim teorisinin çöküşünün açık bir ifadesidir. 150 senedir bulunan her fosilin evrimi yalanlamasına rağmen hala "bir gün bulunur" umuduyla bu teoriyi savunmak akıl sahibi bir insanın yapacağı şey değildir. Aradan 150 sene geçti, dünyada kazılmadık fosil yatağı kalmadı, milyarlarca dolar harcandı ama Darwin'in öngördüğü ara canlılara ait fosiller bulunmadı. Bulunamaz da. Çünkü Darwinizm'in delil olarak kullanabileceği tek bir ara fosil yoktur. Buna karşı "Yaratılış gerçeği"ni gösteren milyonlarca "yaşayan fosil" bulunmaktadır. (http://www.darwinistpanik.com)
Bugüne kadar tek bir ara geçiş fosili bile bulunamamış olması, evrim teorisinin geçersizliğini açıkça gözler önüne sermektedir. Çünkü herşeyden önce eğer canlılar başka canlılara dönüştüyse, dönüşme evresinde çok sayıda ara canlı var olmalı, yeryüzünün dört bir yanı evrimleşme aşamasındaki canlıların fosilleriyle (ara fosillerle) dolu olmalıdır. Oysa bugüne kadar çıkarılmış olan 100 milyona yakın fosilin tamamı bugün de bildiğimiz tam ve eksiksiz canlılara aittir.
Fosil kayıtları, canlı türlerinin hem bir anda ve tamamen farklı yapılarda ortaya çıktıklarını, hem de çok uzun jeolojik dönemler boyunca değişmeden sabit kaldıklarını göstermektedir. Harvard Üniversitesi paleontologlarından evrimci Stephen Jay Gould, bu gerçeği şöyle kabul eder:
Fosilleşmiş türlerin çoğunun tarihi, kademeli evrimle çelişen iki farklı özellik ortaya koymaktadır: 1. Durağanlık: Çoğu tür, dünya üzerinde var olduğu süre boyunca hiçbir yönde değişim göstermez. Fosil kayıtlarında ilk ortaya çıktıkları andaki yapıları ne ise, kayıtlardan yok oldukları andaki yapıları da aynıdır. Morfolojik (şekilsel) değişim genellikle sınırlıdır ve belirli bir yönü yoktur. 2. Aniden ortaya çıkış: Herhangi bir lokal bölgede bir tür, atalarından kademeli farklılaşmalara uğrayarak aşama aşama ortaya çıkmaz; bir anda ve "tamamen şekillenmiş" olarak belirir. (S.J. Gould, "Evolution's Erratic Pace", Natural History, vol. 86, May 1977)
Oysa evrim gerçekleşmiş olsaydı, yeryüzü milyarlarca ara canlıya ait fosil ile dolu olmalıydı. Üstelik sayısı milyonları bulan bu canlıların mutasyonların etkileri nedeniyle son derece anormal varlıklar olmaları gerekirdi.
![]() Eğer canlılar on binlerce küçük değişiklikten geçerek bugünkü yapı ve görünümlerine kavuştularsa, o zaman bu hayali gelişimi gösteren sayısız fosil örneği bulunması gerekirdi. İki beyinli, üç omurgalı, dört gözlü, iki çeneli, üç burunlu, yedi parmaklı, üç bacaklı normal dışı varlıkların fosillerinin görülmesi gerekirdi. Ancak bugüne kadar bulunan milyonlarca fosilin hepsi, insanların hep insan olarak var olduğunu göstermektedir. |
Eğer Darwinistlerin iddiaları doğru olsaydı, tesadüflerin ve mutasyonların insan vücudunda pek çok orantısızlık, dengesizlik ve gariplik oluşturması gerekirdi. Kusursuz ve muntazam olan insan bedeninde, kafatasının kalça kemiği üzerinde gelişmesi, omuzlardan birden fazla kol kemiğinin çıkması, kaburga kemiklerinin veya kalça kemiğinin çok sayıda olması gibi anormallikler ortaya çıkardı. Kol veya bacak kemiklerinin şimdi olduğu gibi düzgün değil, yamuk olması gerekirdi. Ancak bu şekilde tek bir örnek bile bulunmamaktadır. Bugüne kadar yaşamış ve günümüzde yaşayan milyarlarca insanın hepsinin bedeni aynı simetriye, dengeye ve düzene sahiptir. Bu durum Darwinistlerin, "tesadüfler ve mutasyonlar neticesinde aşamalı olarak gelişim" iddiasını yerle bir etmektedir. (http://www.Kurandacanlilar.com)
Eğer canlılar on binlerce küçük değişiklikten geçerek bugünkü yapı ve görünümlerine kavuştularsa, o zaman bu hayali gelişimi gösteren sayısız fosil örneği bulunması gerekirdi. İki beyinli, üç omurgalı, dört gözlü, iki çeneli, üç burunlu, yedi parmaklı, üç bacaklı normal dışı varlıkların fosillerinin görülmesi gerekirdi. Ancak bugüne kadar bulunan milyonlarca fosilin hepsi, insanların hep insan olarak var olduğunu göstermektedir.
Hatta bu aşamaya gelmeden önce ayağının altında kulağı veya sırtında gözü olan, ağzı karnında yer alan, kafatasının içinde, bir yerine 2-3 ayrı beyne sahip, diz kapakları henüz oluşmadığı için ayakta duramayan, gövdesinin iki yanından birer tane yerine 3'er, 5'er tane farklı uzunlukta kol çıkan, ayak kemikleri dengede durabileceği şekilde öne değil arkaya veya yana bakan garip varlıklar da yaşamalıydı. Bu iddiaya göre yeraltında her aşaması ayrı anormalliklere sahip bu yapıların fosillerinden milyonlarcasının bulunması gerekirdi. Ama tek bir tane bile yoktur. İki, üç, dört, beş başlı insanlar, böcekler gibi yüzlerce göze sahip, bir çok kolu olan ve hatta 2-3 metrelik kolları olan ve bu tarzda anormalliklere sahip pek çok insan fosili bulunmalıydı. Aynı bu şekilde her hayvan ve bitki türü için de anormal örnekler olması gerekirdi. Bütün deniz hayvanlarının da ara fosillerinin son derece anormal varlıklara dönüşmesi gerekirdi. Ancak bunlardan da tek bir tane bile yoktur. Fosilleri bulunan milyonlarca örneğin hepsi normal canlılara aittir.
Bu gerçek, evrim teorisinin çöküşünün açık bir ifadesidir. 150 senedir bulunan her fosilin evrimi yalanlamasına rağmen hala "bir gün bulunur" umuduyla bu teoriyi savunmak akıl sahibi bir insanın yapacağı şey değildir. Aradan 150 sene geçti, dünyada kazılmadık fosil yatağı kalmadı, milyarlarca dolar harcandı ama Darwin'in öngördüğü ara canlılara ait fosiller bulunmadı. Bulunamaz da. Çünkü Darwinizm'in delil olarak kullanabileceği tek bir ara fosil yoktur. Buna karşı "Yaratılış gerçeği"ni gösteren milyonlarca "yaşayan fosil" bulunmaktadır. (http://www.darwinistpanik.com)
.jpg)
HZ. MEHDİ (A.S.)'YE KARŞI MÜCADELE EDEN DECCALİN EMRİNE GİRMİŞ ÇOK SAYIDA DİN ALİMİ OLACAKTIR
”ÜMMETİMDEN BAŞI SARIKLI YETMİŞ BİN ALİM KİŞİ, DECCALA TABİ OLACAKLAR.”
(İmam Ahmed Bin Hanbel, Müsned, sf. 796)
Hadiste Allah’a, Kuran’ı Kerim’e ve Peygamberimiz (s.a.v.)’e düşmanlık besleyen bu nedenle de Kuran ahlakını ve Peygamberimiz (s.a.v.)’in sünnet-i seniyyesini hakim kılmaya çalışan Hz. Mehdi (a.s.)’ye karşı yoğun mücadele veren deccalin emrine girmiş Darwinist ve materyalist çok sayıda din alimleri olacağı bildirilmiştir.
”ÜMMETİMDEN BAŞI SARIKLI YETMİŞ BİN ALİM KİŞİ, DECCALA TABİ OLACAKLAR.”
(İmam Ahmed Bin Hanbel, Müsned, sf. 796)
Hadiste Allah’a, Kuran’ı Kerim’e ve Peygamberimiz (s.a.v.)’e düşmanlık besleyen bu nedenle de Kuran ahlakını ve Peygamberimiz (s.a.v.)’in sünnet-i seniyyesini hakim kılmaya çalışan Hz. Mehdi (a.s.)’ye karşı yoğun mücadele veren deccalin emrine girmiş Darwinist ve materyalist çok sayıda din alimleri olacağı bildirilmiştir.

.jpg)
GÜRCİSTAN SINIRINDAN VİZESİZ GEÇİŞ
Ne Demişti Azerbaycan İçtimai Radyosu, 16 Ocak 2009 Adnan Oktar: Biz Ermenistan sınırını açacağız. Türk İslam Birliği’ni oluşturacağız. Azerbaycan’ın sınırını açacağız. Türkistan’ın sınırını açacağız. GÜRCİSTAN'IN SINIRINI AÇACAĞIZ. Alabildiğine bütün Türk devletlerinin tamamının ve İslam ülkelerinin sınırlarını hepsini açacağız. Büyük bir Türk İslam Birliği oluşturacağız. Başkent TV, 24 Nisan 2009 Adnan Oktar: Ermenistan’la bizim aramızdaki muhabbet, sevgi, kardeşlik çok eskiye dayanır. Bunu egoist, bencil bir üslupla, sevgisiz bir üslupla kırmaya çalışanlar karanlık mihraklar. Bu oyuna gelmemek lazım, onlar bizim evlatlarımız, kardeşlerimiz, Osmanlı döneminde biz onlarla iç içeydik. Biz onlara niye Milleti Sadıka dedik, niye Sadık Millet dedik, demek ki Allah onlarda bir güzellik meydana getirmiş, güzel ahlak meydana getirmiş. Fakat bu insanlara sevginin dışında, eğer egoistlik, bencillik, hırs, kin sunulmaya kalkarsa bazı kişiler, bu çok çirkin olur, çok yanlış olur yani bu çok ayıptır. Onlar bizim dostumuz, kardeşimiz, sevgiyle, muhabbetle yaklaşılması lazım. Sevgi hepsini çözecektir göreceksiniz, Karabağ’da niçin dursunlar, yani niçin sınır kapılarını açmasınlar, niye bir düşmanlık anlayışı olsun ve niye bir intikam anıtları olsun? Bunların hepsi suni şeylerdir, zorlama şeylerdir, bunların tamamı kalkacak, benim bütün söylediklerimin doğru çıktığını göreceksiniz. Azerbaycan’ın da kapısı açılacak, GÜRCİSTAN'IN DA KAPISI AÇILACAK, Ermenistan’ın da açılacak, kardeş olacağız gayet mutlu, sevinçli, hoş bir aile olacak inşaAllah. Ne Oldu Dünyabülteni, 11 Temmuz 2009 ![]() Gürcistan Devlet Bakanı İulon Gagoshidze, 90 gün geçerli vizenin kaldırıldığını, Türklerin artık sınırdan kimlikle ülkelerine geçiş yapabildiklerini söyledi. Bakan Gagoshidze, Türkiye ile komşuluktan öte ekonomik, turizm ve kültür ilişkilerin iki ülkeyi ziyaret eden turistler tarafından pekiştirildiğini belirterek, ''Komünist rejim zamanında sınır kapılarına 60 kilometre yaklaşabiliyorduk. ŞİMDİ İSE 90 GÜN GEÇERLİ VİZELERİ BİLE KALDIRDIK. TEMMUZ AYI BAŞINDAN İTİBAREN TÜRKLER SINIRDAN KİMLİKLE GEÇEBİLİYORLAR.'' diye konuştu |
.jpg)
Darwinizmin Yıkılışının 200. Yıldönümü

Darwinizm'in yıkılışının 200. yıldönümü, 12 Şubat 2009 tarihinde çeşitli etkinliklerle kutlanacaktır. Darwinizm'in bu yıkılış kutlaması çerçevesinde Darwinizm'in dünya çapındaki yenilgisinin konu edildiği çeşitli konferanslar düzenlenecek, Darwinist aldatmacanın anlatıldığı kitap dağıtımları gerçekleştirilecek, Darwinizm safsatasının gerçek yüzünü gösteren video gösterilerine yer verilecek ve diğer etkinlikler düzenlenecektir. İlgilenen herkesin, Darwinizm'in yıkılışı konusuyla ilgili fikirlerini ve düşüncelerini yazılı olarak sitemize göndermelerini rica ediyoruz. Gelen yazılar incelendikten sonra sitemizde yayınlanacaktır.
Şimdiden teşekkür ederiz.
Şimdiden teşekkür ederiz.