RAMAZAN 2009 - 20.Gün
ucgen

RAMAZAN 2009 - 20.Gün

37712






Ey iman edenler, zandan çok kaçının; çünkü zannın bir kısmı günahtır. Tecessüs etmeyin (birbirinizin gizli yönlerini araştırmayın). Kiminiz kiminizin gıybetini yapmasın (arkasından çekiştirmesin.) Sizden biriniz, ölü kardeşinin etini yemeyi sever mi? İşte, bundan tiksindiniz. Allah'tan korkup-sakının. Şüphesiz Allah, tevbeleri kabul edendir, çok esirgeyendir. (Hucurat Suresi, 12)





"Çekememezlik yapmayın, birbirinizden ayrılmayın, husumetleşmeyin, arka çevirmeyin, ey Allah'ın kulları kardeş olun."
 (Ebu Davud)






İslam’ı Kabul Edenlerin Sayısı Artıyor / www.thenational.ae / 05.11.2008

Abu Dabi’de hükümet yetkisiyle 2004 yılı Haziran ayında kurulan Yeni Müslümanlar Merkezi, açıldığı günden beri 630 kişinin Müslümanlığı kabul ettiğini açıkladı. Açılışından sonraki ilk altı ayda 15 kişi Müslümanlığı kabul ettiğini kayda geçirmişti, fakat şimdi her iki haftada bir bu sayıda kişi Müslüman olduğunu bildiriyor.

Merkezin yönetiminde bulunan Mohammed Nasser şöyle açıklıyor: “Her hafta ortalama 10 kişi İslam’ı kucaklıyor ve bu sayı sürekli artış gösteriyor.”

“İslam dinine girişlerin hükümet tarafından mutlaka resmi olarak bilinmesi gerekmiyor. Bu tamamen kişiyle Allah arasında ve herhangi biri, herhangi bir yerde İslam dinini kabul edip Müslüman olabilir.”

“Teorik olarak yeni Müslüman olan herkes buraya bilgi almak ve Kuran’ı nasıl okuyacaklarını öğrenmek için geliyorlar. Yoksa insanlar istedikleri an Müslümanlığı kabul edebilirler. Bunu, kendi hükümetlerine resmi olarak bildirmek zorunda değiller. Dolayısıyla Müslümanlığı kabul etmiş kişilerin sayısının resmi olarak açıklanmış rakamlardan daha fazla olduğuna eminim.”

Geçen yıl World Christian Database’in (Global Hıristiyanlık İncelemeleri Merkezi’nin) hazırlamış olduğu rapora göre; yüzde 1.12 oranındaki yıllık global nüfus artışı ile kıyaslandığında, İslam’ın yıllık artışı yüzde 1.84 oranındadır.

Yeni Müslümanlar Merkezi’nin verilerine göre Müslümanlığı kabul edenler dünyanın çeşitli yerlerinden gelmektedirler. En fazla oran Filipinler’den gelmekle birlikte, yüzde yedi oranında Afrika ülkelerinden, yüzde beş oranında Hindistan’dan, yüzde beş oranında Çin’den ve kısmen de Amerika ile Avrupa’dan gelmektedir.

Son peygamberimiz Hz Muhammed (sav)’e vahiy yoluyla gelen Kuran’ı Kerim, Yüce Allah’tan bir koruma ile hiç bozulmamış olarak günümüze gelmiştir. Kolay anlaşılır, samimi uslübu sayesinde insanların rahatlıkla okuyabileceği, yol gösterici kutsal bir kitap olan Kuran’da, Allah’ın insanları İslam dinine yöneltmesinin büyük bir nimet olduğu müjdelenmektedir.

Allah, kimi hidayete erdirmek isterse, onun göğsünü İslam'a açar; kimi saptırmak isterse, onun göğsünü, sanki göğe yükseliyormuş gibi dar ve sıkıntılı kılar. Allah, iman etmeyenlerin üstüne işte böyle pislik çökertir. (Enam Suresi, 125)

Allah, kimin göğsünü İslam'a açmışsa, artık o, Rabbinden bir nur üzerinedir, (öyle) değil mi? Fakat Allah'ın zikrinden (yana) kalpleri katılaşmış olanların vay haline. İşte onlar, apaçık bir sapıklık içindedirler. (Zümer Suresi, 22)





Kuru Yapraklarını Besine Dönüştüren Kanarya Bitkisi

Gündüzleri kavurucu bir sıcağın, geceleri ise şiddetli bir soğuğun hakim olduğu ekvator ikliminde yaşam pek çok bitki için söz konusu değildir. Bu nedenle geceleri üzerlerini büyük bir hızla kaplayan kırağıya rağmen canlılığını devam ettiren kanarya bitkileri, bilim adamları için uzun süre önemli bir araştırma konusu olmuştur.

Kanarya Bitkisinin Gövdesindeki Antifriz Sistemi

Gece vakti üzerini kaplamış olan buz tabakasının altından kurtulmayı başararak toprakta boy atan kanarya bitkisi, hiçbir bitkinin kolay kolay dayanamayacağı zorlu şartlarda yaşamını sürdürebilmektedir ve bunun için antifriz sistemini andıran çok ilginç bir yöntem kullanır.

Kanarya bitkisinin soğuğa karşı verdiği mücadelede kullandığı ilk yöntem, yapraklarında geliştirdiği özel bir savunma şeklidir. Kanarya bitkisinin yapraklarında, dokuların kırağıdan zarar görmesini engelleyen özel bir madde üretilmektedir. Bu koruyucu madde sayesinde bitkinin üzerinde oluşan ince buz tabakasının Güneş'in altında eridiği, sonra gövdesinin yeniden eski canlılığına kavuştuğu görülmüştür. Ancak kırağının kanarya bitkisine vereceği zararların, sadece bu madde ile önlenemeyeceğini bilen araştırmacılar, bu düşük ısılarda bitkinin nasıl olup da donmadığı konusunda son derece ayrıntılı bir inceleme yapmışlardır. Yüce Rabbimiz Allah’ın üstün yaratışının bir tecellisi olan kanarya bitkisinin, ekvator ikliminin zararlı etkilerinden kurtulabilmek için kullandığı ikinci bir yöntem bu incelemeler sonucu açığa çıkmıştır. (www.hucredekidetay.com)

Kuruma Tehlikesine Karşı Alınan Önlem
 
Son derece güzel bir görünüme sahip olan kanarya bitkisi, soğuğun etkisiyle donmaya başlayan gövdesini ısıtmak için, oldukça akılcı bir yöntem daha kullanır.

Gün ışığıyla birlikte bitkinin üzerinde oluşan buzlar erimeye başlar. Bu sırada yaprak gözeneklerinde bulunan su da buharlaşır. Fakat kanarya bitkisinin yaşamını sürdürebilmek için, boşalan gözeneklere suyu geri göndermesi ve kuruma tehlikesi ile karşı karşıya kalan yapraklarını kurtarması gerekmektedir. Yapraklara, ihtiyacı olan suyu gönderebilmek için gövdesindeki su kanallarını kullanmak zorunda kalan bu bitkiyi bekleyen hayati bir tehlike daha vardır: Havanın soğumasıyla birlikte su kanallarının da yavaş yavaş donmaya başlaması. Donmanın etkisiyle kısa sürede kuruyup ölmesi
beklenen kanarya bitkisi, tam aksine oldukça sağlıklı bir şekilde yaşamına devam eder.

Bunun sebebi bu bitkilerin diğer bitkilerde oldukça nadir rastlanan son derece ilginç bir yol kullanarak, su kanallarını kaplayan buzlardan kurtulmayı başarmasıdır. Kanarya bitkisinin yuvarlak gövdesini saran yaprakların en alt halkası, her yıl belirli bir dönemde kurumaya başlar. Ancak yapraklarının bir kısmı kuruyan kanaryalar, diğer bitkilerin aksine bu yaprakların toprağa düşmesine izin vermez ve gövdelerinde tutmaya devam ederler. Böylece kuru yapraklar kanarya bitkisinin gövdesinin en alt kısmında kalın bir zırh oluşturarak dışarıdaki şiddetli soğuğa karşı bitkiyi korumuş olur. Bu akılcı yöntem sayesinde gövdesindeki kanalların buz tutmasını engelleyen kuzey kanarya bitkileri, geriye kalan yapraklarının hayatına devam edebilmesi için gerekli olan suyu da onlara rahatça göndermeyi başarırlar. (www.evrimyok.net)

Bitkilerdeki Üstün Özellikler Yüce Rabbimiz’in İlhamıdır

Tüm bu gerçekler de göstermektedir ki; son derece kusursuz korunma taktiklerine sahip olan kanarya bitkisine bu bilgileri yükleyen, onlara şekil veren, tüm olumsuz koşullara rağmen her açıdan mükemmel bitkilerin yetişmesini sağlayan, alemlerin Rabbi, üstün güç ve kuvvet sahibi olan Yüce Allah’tır.






Kuran’da Dikkat Çekici Sayılar- 5

70 DEFA BAĞIŞLANMA DİLEME

Sen, onlar için ister bağışlanma dile, istersen dileme. Onlar için yetmiş kere bağışlanma dilesen de, Allah onları kesinlikle bağışlamaz. Bu, gerçekten onların Allah’a ve elçisine (karşı) nankörlük etmeleri dolayısıyladır. Allah fasıklar topluluğuna hidayet vermez. (Tevbe Suresi, 80)

 “Seb’ine merraten” (yetmiş kere) ifadesinden itibaren ayet sonuna kadar olan harf adedi 70.

 “Seb’ine merraten” (yetmiş kere) ifadesinden itibaren ibare sonuna kadar kullanılan harf çeşitlerinin ebced değeri 70’tir. (Lamelif: 2) (En küçük ebced hesabıyla).

 Bu ayetteki noktasız harf adedi 70’tir. (Sin, be, ayn, ye, nun, mim, ra, te, fe, lam, ğayn, elif, he)






Duyarsızlık Hastalığı

Duyarsızlığı hayat felsefesi haline getiren insanların kendilerine ait, küçük bir dünyaları vardır. Bu dünyadaki herşey düşünmeme, sadece o anı yaşama üzerinedir. Adeta büyülenmişcesine yaşadıkları bu hayat şeklini derin düşünerek bozmak istemezler. Düşündüklerinde gerçekleri göreceklerini, Allah'tan korkacaklarını bildiklerinden, tümüyle umursuz ve duyarsız davranmayı tercih ederler. Örneğin birçok kişiye dünya hayatının geçiciliğini, Allah'ın varlığını ve ahiretin gerçekliğini hatırlatan bir ölüm olayı ya da bir kaza haberi, bu insanlar için her gün onlarca-yüzlerce kişinin başına gelen sıradan bir olaydır. Olanlar üzerinde düşünmek, ölümün yakınlığını hatırlayarak Allah'tan sakınıp korkmak, tövbe etmek yerine sıradan konuşmalar yaparak bu konular üzerinde hiç düşünmezler. Aksine tüm dikkatlerini günlük işlerine yoğunlaştırarak haberin üzerlerindeki etkisini azaltmaya çalışırlar. Oysa Allah Kuran'da bu tarz olayların, insanların öğüt almaları için olduğunu bildirir:

“Görmüyorlar mı ki, gerçekten onlar her yıl, bir veya iki defa belaya çarptırılıyorlar da sonra tevbe etmiyorlar ve öğüt alıp (ders çıkarıp) düşünmüyorlar.” (Tevbe Suresi, 126)

Dikkat edilecek olursa bu gibi kişilerin, konuşmalarında, genelde ölümden korkmadıklarını, ölümün de doğum gibi doğal bir olay olduğunu sıklıkla vurguladıkları görülecektir. Bu kişiler ölümün, insanların dünyada yaptıklarının sonsuza dek karşılığını alacakları ahiret hayatlarının bir başlangıcı olduğundan hiç bahsetmezler. Hep başkaları ölecek ve kendileri ölmeyip sonsuza kadar dünyada yaşayacaklarmış gibi bir ruh hali içindedirler. Bu kişiler boş sohbetler yapmaya devam ederek ölümün yakınlığını, Allah'a hesap verecekleri gerçeğini düşünmekten itinayla sakınırlar. Ölümle birlikte hiç kimse için tekrar dünyaya dönme ihtimali olmadığından, öldükten sonra dünyada yapılanlardan pişmanlık duyulsa bile artık bunun geri dönüş yolu olmadığından da hiç bahsetmezler.

Herşeye karşı umursuz bir tavır içinde olan insanlar, kendi başlarına gelen felaketlerde de Allah'a sığınmazlar. Allah'ın insanların üzerinde düşünmeleri, sakınıp korkmaları, Kendisi'ne yönelip dönmeleri için yarattığı yanardağ patlaması, deprem, sel, salgın hastalıklar gibi felaket niteliğindeki olaylar bile söz konusu kişilerin bu anlayışını değiştirmez. Bu gibi kişiler dünyevi hırslarına ve tutkularına, din ahlakından uzak yaşamlarına kaldıkları yerden devam edebilmektedirler. Kimsenin hatta kendilerinin bile nefislerine yardıma güçlerinin yetmediğini çok önemli bir dersle gördükleri halde yine Allah'ın sonsuz kudretini göz ardı ederek umursuz tutumlarını sürdürebilmektedirler.  (http://www.allahianmak.com)





Güzellikler Karşısında Gösterilen Duyarsızlık

Umursuz insanlar yanlızca tehlikelere veya hayati önem taşıyan olaylara karşı değil, güzelliklere karşı da tepkisiz davranırlar. Güzellikleri övmemek, takdir etmemek, beğendiğini belli etmemek, sevgi göstermemek de duyarsızlığın başka bir yönüdür. Oysa bu, Allah korkusundan uzak bir görünüm veren, akıl ve vicdanla bağdaşmayan bir ahlaktır. Kendilerine bu konularda set çeken kişiler bir süre sonra Allah'ın yarattığı çeşit çeşit nimetleri ve güzellikleri görmemeye, sevgiden hoşlanmamaya, herşeye karşı duyarsız olmaya başlarlar. Sahip oldukları batıl felsefeleri onları büyük bir boşluğa, duyarsızlığa ve sevgisizliğe iter. (http://www.allahayonelmek.com)

Kuran Ahlakını Yaşamanın Farkı

Kuran ahlakını yaşayan Müslümanlar ise son derece duyarlı bir vicdana sahiptirler. Herşeyin bir amaçla yaratıldığına, şahit oldukları her olayın hayır ve hikmetler taşıdığına inandıkları için etraflarında olanlara kayıtsız kalamazlar. Karşılaştıkları her olayın hikmetlerini görme ve anlama konusunda sürekli çaba gösterirler. Önemli olaylar karşısında olgun ve itidalli tepkilerinin yanı sıra son derece duyarlı ve insaniyetlidirler. Başlarına gelen en küçük bir olayda bile bunu Allah'ın bir hayır ve hikmetle yarattığını düşünür, Allah'a sığınıp O'ndan bağışlanma dilerler. Nitekim Allah Kuran'da Müslümanların bu teslimiyetli davranışını örnek olarak gösterir, rahmetinin ve bağışlayıcılığının onların üzerine olduğunu bildirir:

“Onlara bir musibet isabet ettiğinde, derler ki: "Biz Allah'a ait (kullar)ız ve şüphesiz O'na dönücüleriz." Rablerinden bağışlanma (salat) ve rahmet bunların üzerinedir ve hidayete erenler de bunlardır. (Bakara Suresi, 156-157)



Mercan




Dönem: Senozoik zaman, Pliosen dönemi

Yaş: 3 milyon yıl

Bölge: Florida, ABD


Resimde görülen mercan 3 milyon yaşındadır. 300 milyon yıl önce yaşamış olan mercanlar da, 3 milyon yıl önce yaşamış olanlar da, bugün varlıklarını devam ettirenler de, gerek yapısal gerekse görünüm olarak birbirinin aynısıdır. Bu aynılık evrim iddiasını geçersiz kılarken, Yaratılış'ın reddedilemez bir gerçek olduğunu bir defa daha gözler önüne sermektedir. (http://www.darwinistlerinmatemi.com)




HZ. MEHDİ (A.S.) İLERİ YAŞLARINDA DA GENÇ GÖRÜNECEKTİR

Ve onun (HZ. MEHDİ (A.S.)'NİN) İŞARETLERİNDEN BİRİ DE GÜNLERİN VE GECELERİN GEÇMESİ İLE YAŞLANMAMASIDIR.

(Muntekab-ül Esar, Lütfullah Gülpaygani, S:285)

Hz. Mehdi (a.s.)’nin yaşı geçen zaman ile herkes gibi ilerler. Fakat görüntüsündeki gençlik sürekli kalır. Hz. Mehdi (a.s.) sürekli yaklaşık 40 yaş civarında bir erkek görüntüsünde olacaktır. Hadiste Hz. Mehdi (a.s.)’nin ayırd edici özelliklerinden biri olarak genç görünüşüne dikkat çekilmesinin sebebi, ahir zamanda insanların erken yaşlanmalarıdır. Nitekim ahir zamanı yaşadığımız günlerde birçok insanın genç yaşlarında hızla fiziksel çöküşü dikkati çekmektedir. Çoğu genç insanın ciltleri erkenden buruşmakta, gözlerinin etrafında çizgiler süratle artmakta ve yaşlılık alametleri hızla belirmektedir. Hz. Mehdi (a.s.)’nin görüntüsündeki gençliği Allah koruyacak, ileri yaşlarında da 40 yaş civarında görünecektir.






SAYIN ABDULLAH GÜL: ŞİMDİ BİRLİK ZAMANI


Ne Demişti

Haberdem, 24 Ekim 2008

Adnan Oktar: Birbirimizi çok seveceğiz, saygı duyacağız, bütün Müslümanları kardeş bileceğiz. Mezhep tarikat ayrılıkları, şu, bu falan buna benzer, bizim mahalleden, hemşerimizdir, şudur, budur gibi böyle garip bölünme mantıklarından şiddetle kaçınacağız. Çok güzel bir devirdeyiz. Mehdi benim kanaatimce zuhur etti. Benim kanaatime göre Mehdi’nin zuhur ettiğine inanıyorum. Hz. İsa’nın nüzulü de çok yakın. Çok çok az kaldı. Yani en fazla birkaç on sene. Ya bu on sene veya bir dahaki on sene inşaAllah. Bütün dünyaya İslam hakim olacak, İslam ahlakı bütün dünyanın en uç noktalarına kadar yayılacak. Müslümanlar dünyanın huzurunu, barışını, güzelliğini tam anlamıyla tesis edecekler inşaAllah... Ama en önemli şey Müslümanların gıybet etmemesi, birbirlerine hüsnü zanla bakmaları, sevgiyle birbirlerine yaklaşmaları, birbirlerinin hayrına gayret etmeleri, hasetten, kıskançlıktan şiddetle kaçınmaları, bunlara eğer dikkat ederlerse, özen gösterirlerse çok güzel olaylar inşaAllah, çok güzel gidiyor.

Destan TV, 8 Mart 2009

Adnan Oktar: Müslümanların birlik olması Allah’ın emri farzdır, bölünmeleri haramdır. Kurşunla kaynatılmış binalar gibi diyor Allah. Birlikte mücadele edenleri Allah sever diyor. Ayrı gayrı hiç Müslümanlık olmamış zaten. Yani Peygamber Efendimiz (sav) zamanında hiç görülmemiş bir şey bu. Bölünme zaaf ve çökmeyi getirir. İslam aleminin bir avuç mason ve Siyonist tarafından, ateist Siyonist tarafından böyle ezim ezim ezilmesinin nedeni Müslümanların bölünmüşlüğüdür. Birleştiğinde yani herhangi bir güç uygulamalarına dahi gerek yok, kendilerini savunmalarına dahi gerek yok. Adım atamazlar. Ateist Siyonistler böyle pervasızca gidecekler Filistin’i bombalayacaklar, Irak’ta kan dökecekler, Afganistan’ı kan denizine çevirecekler, mümkün değil böyle bir şey. Yani tahayyül dahi edemezler böyle bir şeyi. Müslümanlar bölününce, ufak ufak ufak parçalara ayrılınca, düşünün bir insanın iki ayağını bağlamışsın, kollarını da bağlamışsın, başını da bağlamışsın, iki parmağı oynuyor sadece. İki parmağıyla ne yapabilir? Adam geliyor önce iki parmağını kırıyor adamın. Ama bütün elleri serbest olsa, eli ayağı serbest olsa, kendini mükemmel savunur ve gereğini yapar.



Ne Oldu

Yeni Şafak, 16 Nisan 2009

TEK SES OLMALIYIZ diyen Sayın Abdullah Gül, "Bu çerçevede bütün dünyanın, özelikle de Arap dünyasının, İslam dünyasının da kendi tezlerini en iyi şekilde, bölünmeden bir bütünlük içerisinde güçlü bir şekilde seslendirmesinin tam zamanıdır" diye konuştu.

Gül, bunun için herkesin elinden gelen gayreti göstermesini istedi. Irak'ta yaşananlara da değinen Gül, Türkiye'nin Irak'ın birlik, beraberlik ve toprak bütünlüğünün korunmasına önem verdiğini vurguladı. Cumhurbaşkanı Gül, "Unutmayalım ki bölünmenin sonu yoktur. Bu bölünme, bazen etnik temel üzerinde olabilir, bazen mezhep farklılığı üzerinde olabilir. Eğer bölünme bir kez başlatılır ve bölünme savunulmaya başlanırsa, bunun sonu gelmez. Öyle olur ki küçük bir köyde aşağı-yukarı mahalle olur, bir aile içerisinde de kardeşler bölünmeye başlar" dedi
Bazı insanlar Allah'ın ayetlerinden, emir ve tavsiyelerinden habersiz bir şekilde, sadece kendi istek ve arzuları doğrultusunda yaşarlar. Dünya nimetlerine sahip olmak, mutlu olmak, eğlenmek, nefsani arzularını tatmin etmek dışında başka bir istekleri yoktur. Sadece dünyanın çekici süsüne ilgi duyar ve istedikleri şeylere sahip olmak için yaşamları boyunca çaba harcarlar.

Oysa Allah, Kendi varlığını hatırlatacak sayısız güzellik ve nimet yaratmıştır. Hayatımızın her anı, gözümüzü çevirdiğimiz her yer saymaya güç yetiremeyeceğimiz yaratılış mucizeleriyle donatılmıştır. İnsanların, Allah'ın açık delillerine, emir ve uyarılarına rağmen gösterdikleri bu şuursuz, kayıtsız ve ilgisiz tutumlarına "gaflet" adı verilir. Yalnızca kısa bir süre yaşadıkları dünya hayatı bir gün her şeyiyle sona erdiğinde ve hesap günü geldiğinde, dünya hayatını gaflet içinde geçirmiş bu kişiler büyük bir korku ve pişmanlık duyacaklar, sonsuza dek bitmeyen azap ve sıkıntılar içinde yaşayacaklardır. Bu sitenin amaçlarından biri insanların, “gaflet” isimli tehlikeyi fark etmelerini ve bundan kurtulmalarına vesile olacak şekilde düşünmelerini sağlamaktır.


PAYLAŞ
logo
logo
logo
logo
logo