RAMAZAN 2004 - 20. Gün
ucgen

RAMAZAN 2004 - 20. Gün

23671
GÜNÜN AYETİ VE HADİSİ


Kim bir günah kazanırsa, o ancak kendi nefsi aleyhinde onu kazanmıştır. Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
(Nisa Suresi, 111)

“Kardeşini güler yüzle karşılaman, kendi kovandan kardeşinin kabına su vermen de birer maruftur.”“
HZ. MUHAMMED (SAV)


HZ. MUSA

HZ. MUSA’NIN GÜÇLÜ ALLAH SEVGİSİ VE SABRI

Ayetlerde Hz. Musa’nın samimi imanı ve Allah sevgisi örnek olarak haber verilmektedir. İbrahim Suresi’nde şu şekilde buyurulmaktadır:

Musa demişti ki: "Eğer siz ve yeryüzündekilerin tümü inkâr edecek olsanız bile şüphesiz Allah hiçbir şeye muhtaç değildir övülmüştür." (İbrahim Suresi, 8)

Allah Kuran’da, İsrailoğulları’nın da sürekli olarak doğru yoldan sapma eğilimi gösterdiklerini haber vermektedir. Hz. Musa kavminin bu tavırlarına karşı da her zaman sabırlı ve tevekküllü davranmıştır. İsrailoğulları, Allah’ın mübarek elçisi Hz. Musa’yı gerektiği gibi takdir edememişler, peygamberlerine hep eziyet etmişlerdir. Allah “Ey iman edenler, Musa'ya eziyet edenler gibi olmayın; ki sonunda Allah onu, demekte olduklarından temize çıkardı. O, Allah Katı’nda vecihti.” (Ahzab Suresi, 69) ayetiyle bu gerçeği haber verir. Bir başka ayetinde ise Rabbimiz “Yoksa daha önce Musa'nın sorguya çekildiği gibi, siz de Resulünüzü sorguya mı çekmek istiyorsunuz? Kim imanı inkar ile değişirse, artık o, dümdüz yoldan sapmış olur.” (Bakara Suresi, 108) buyurarak, İsrailoğulları’nın imani zaaflarına dikkat çekmektedir. Hz Musa tüm bu yaşadıkları karşısında da yine Allah’a tevekkül etmiş, peygamberlik görevini yerine getirmek ve insanların iman etmelerine vesile olabilmek için yürüttüğü büyük mücadeleyi sürdürmüştür. Allah’a güvenip dayanarak, din ahlakının yaşanmasını engellemeye yönelik tüm saldırıları bertaraf etmiş, daima teslimiyetli ve sabırlı bir tavrı benimsemiştir. Kavmine de bu üstün ahlakı öğütlemiştir:

Musa dedi ki: "Ey kavmim, eğer siz Allah'a iman edip Müslüman olmuşsanız artık yalnızca O'na tevekkül edin." Dediler ki: "Biz Allah'a tevekkül ettik; Rabbimiz, bizi zulmeden bir kavim için bir fitne (konusu) kılma. Ve bizi, kâfirler topluluğundan rahmetinle kurtar." (Yunus Suresi, 84-86)

Rabbimiz bir ayetinde Hz Musa’nın üstün ahlakını şu şekilde övmektedir:

Andolsun Biz Musa'ya ve Harun'a lütufta bulunduk. Onları ve kavimlerini o büyük üzüntüden kurtardık. Onlara yardım ettik böylece üstün gelenler oldular. Ve ikisine anlatımı-açık kitabı verdik. Onları dosdoğru yola yöneltip-ilettik. Sonra gelenler arasında da ikisine (hayırlı ve şerefli bir isim) bıraktık. Musa'ya ve Harun'a selam olsun. Şüphesiz Biz ihsanda bulunanları böyle ödüllendiririz. Şüphesiz ikisi bizim mü'min olan kullarımızdandılar. (Saffat Suresi, 114-122)

GÜNÜN SİTESİ

İMAN HAKİKATLERİ .COM

Herşeyin tesadüflere, rastlantılara, doğal şartlara, şansa bağlı olduğu şeklindeki maddeci telkinler, insanların tüm evreni kaplayan apaçık yaratılış mucizelerini görmelerini engeller. Birçok insan iman hakikatlerine "Allah ne güzel yaratmış" diye bakmaz da, "ne güzelmiş" diye bakar, yani gaflet gözüyle değerlendirir. bu siteninb amacı bazı insanların gözlerinin önündeki gaflet perdesinin kalkmasına yardımcı olmaktır. Sitede tüm evreni kaplayan iman hakikatlerinin yoğun biçimde araştırılıp insnlara aktarılmasının önemi ele alınmaktadır...

GÜNÜN BELGESELİ

DÜNYA HAYATININ GERÇEĞİ

İnsanları dinden uzaklaştıran en önemli nedenlerden biri, dünyayı sonsuz bir yurt sanmalarıdır. Oysa dünya, Allah’ın insanı denemek için, özellikle eksik ve kusurlu yarattığı bir yurttur.

Dünyadaki her güzellik, çok geçmeden bozulur ve yok olur.

Bu, dünya hayatının hiç değişmeyen gerçeğidir. Dünya Hayatının Gerçeği, Harun Yahya’nın çeşitli dillere çevrilmiş kitaplarından hazırlanmıştır.

YARATILIŞ HAKİKATLERİ

KEMİKLERE DAYANIKLILIK KAZANDIRAN YAPI


Eyfel Kulesi - Kemik Dokusu

Bir mühendislik harikası olarak kabul edilen Eyfel Kulesi'nin tasarımına neden olan olay, kulenin inşaasından 40 yıl öncesine dayanır.

1850'li yılların başında, anatomist Hermann Von Meyer, uyluk kemiğini kalça eklemine bağlayan parçayı inceliyordu. Uyluk kemiğinin leğen kemiğine oturduğu yer kendi ekseni dışındaki bir kıvrım üzerinde bulunmaktaydı. Von Meyer, dikey konumdayken 1 ton ağırlığı kaldırabilecek bir kapasiteye sahip uyluk kemiğinin içinin tek parça halinde değil, birbiri içine geçmiş kafes şeklindeki minik çubuklardan (trabeculae) oluştuğunu gördü.

1866 yılında İsviçreli mühendis Karl Cullman, Von Meyer'in laboratuvarını ziyaret etti. Anatomist Meyer, Cullman'a incelediği kemiğin bir bölümünü gösterdi. Cullman kemiğin, üzerinde oluşacak yük ve basınç etkisini azaltacak bir tasarıma sahip olduğunu fark etti. Bu tasarım kemiğin içindeki uzantıların, insan ayakta durduğunda kemiklere etki eden kuvvet hatları boyunca düzenlenmiş olmasıydı. Bir mühendis olan Cullman aynı özelliğin bir dizi çivi ve destek sistemi ile sağlanabileceğini düşündü. Daha sonra Eyfel Kulesi'nin inşası sırasında bu düşüncelerini uygulama fırsatı buldu.

Eyfel Kulesi de uyluk kemiğindeki gibi, demir kıvrımları, metal çivi ve desteklerden oluşan karışık bir kafes örgü ile inşa edilmiştir. Bu örgü sayesinde kule, rüzgarın eğme ve makaslama kuvvetleri ile oluşan basınca rahatlıkla dayanabilmektedir.

GÜVELERİN HAYRANLIK UYANDIRAN YETENEĞİ

Güveler, kutup bölgeleri ile okyanuslar hariç dünyanın hemen her yerinde yaşayan ve bir milyon kadar türü olduğu düşünülen böceklerdir. Bu minik canlının koku alma organı olarak görev gören uzuvları başındaki iki antenidir. Her bir antende yüzlerce küçük tüy vardır; tüylerin üzerinde de koku alıcı hücreler bulunur. Antenlerindeki özel tasarım güveleri gerçek birer koku uzmanı yapar.

Güveler koku duyularını kullanarak nelerin besin değeri taşıdığını, nelerin zararlı olabileceğini tespit ederler. Bunun yanında, koku almanın güveler açısından hayati bir önemi daha vardır. Çiftleşme zamanı geldiğinde dişi güve özel bir feromon salgılar, erkek güve de bunu algılar ve kaynağına doğru uçarak dişinin yerini bulur. Burada üzerinde durulması gereken bir nokta vardır. Erkek güve kokuyu takip ederek kilometrelerce mesafedeki dişiye ulaşır. Örneğin erkek ipek güveleri 20 kilometre hatta daha fazla uzaklıktaki dişilerinin feromonunu algılayabilirler. Şüphesiz bu küçük canlılardaki koku organlarının üstün duyarlılığı göz kamaştırıcıdır. Burada muhtemelen şöyle bir soru akla gelebilir: Bir erkek güve aynı bölgedeki on binlerce hatta yüz binlerce farklı güve türü arasından kendi dişisini karıştırmadan nasıl bulabilir? İşte bu sorunun yanıtı da güvenin hassas koku alma özelliğinde yatar. Bir örnek verelim: Kuzey Amerika'da yaşayan bir güve türünün ("Helicoverpa zea") erkeği, aralarında 1 milimetreden fazla bir açıklık olmayan iki farklı feromon kaynağını en fazla 0.001 saniyede ayırt edebilir.

Araştırmacılar güvelerin koku organına yani antenine minik bir alıcı yerleştirerek bazı deneyler yapmışlardır Bir tünelin içinde feromona doğru uçan erkek güvenin anteninin beynine gönderdiği elektrik sinyalleri kaydedilmiştir. Güve feromon bulutuyla karşılaşır karşılaşmaz, anteninden gelen sinyallerin değiştiği gözlenmiştir. Berlin Nörobiyoloji Enstitüsü'nden Giovanni Galizia güvenin koku alma sisteminin kuvvetli rüzgardaki kokuları yakalamaya en elverişli durumda olabileceğini ifade etmektedir. Birkaç milimetrelik bu canlıdaki mükemmel sistem apaçık bir yaratılış mucizesidir.

HZ. İSA’NIN GELİŞ ALAMETLERİ

IRAK VE ŞAM’A AMBARGO

Ebu Nadre (r.a.) dedi ki; Cabir (r.a.)'ın yanında idik, şöyle dedi: "Öyle bir zaman yaklaşıyor ki, Irak ahalisine bir kafiz (ölçek), bir dirhem (bir ağırlık ölçüsüdür) sevk olunmayacak". Dedik ki: "Bu kimden dolayı olur." Dedi ki: "Acemler ('Arap olmayanlar) bunu men' ederler." Sonra dedi: "Şam ahalisine bir dinar, bir müdy (kile, bir ölçü birimidir) sevk olunmayacak". "Bu kimden dolayı olur" dedik. "Rumlar'dan dolayı" dedi. (Et-Tac, Ali Nâsıf el-Hüseyni)


Milliyet, 01 Mart 2003, "Hasta Olan Ölüyor"
Zaman, 02 Haziran 2001, "Ambargo uzatmalarda"
Milli Gazete, 06 Mayıs 2003, "Suriye'ye ambargo tehdidi"

Hz. Ebu Hureyre radıyAllahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm: "Irak'a ölçeği ve dirhemi verilmeyecek. Şam'a da ölçeği ve dinarı verilmeyecek. Mısır'a ölçeği ve dinarı verilmeyecek. Başladığınız yere döneceksiniz" buyurdu ve üç kere tekrar etti." (Müslim, Fiten: 33, (2896); Ebu Davud, Harac: 29, (3035))

Irak ve Şam'a ambargo uygulanacak olması kıyamet öncesinde yaşanacağı bildirilen olaylardan, yani Hz. İsa'nın geliş alametlerden biridir. Irak'a, hadiste haber verildiği gibi, on yılı aşkın bir süredir ambargo uygulanıyor olması dikkat çekicidir. Bununla birlikte, Suriye'ye de ambargo uygulanması ihtimali sıkça gündeme gelmektedir.

KURAN AHLAKI

ZORLUK VE SIKINTI ORTAMLARINDA FEDAKARLIK GÖSTEREBİLMEK

Rabbimiz "Andolsun, Biz sizi biraz korku, açlık ve bir parça mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan edeceğiz. Sabır gösterenleri müjdele." (Bakara Suresi, 155) ayetiyle dünya hayatında insanların nimetlerle olduğu kadar sıkıntı ve zorluk ortamlarıyla da karşılaşabileceklerini bildirmiştir. Bir ayette Allah bu durumun bir hikmetini "Andolsun, Biz sizden cehd edenlerle (çaba harcayanlarla) sabredenleri bilinceye (belli edip ortaya çıkarıncaya) kadar, deneyeceğiz ve haberlerinizi sınayacağız (açıklayacağız)." (Muhammed Suresi, 31) sözleriyle açıklamıştır. Başka ayetlerde ise Allah, "İnsanlar, (sadece) "İman ettik" diyerek, sınanmadan bırakılacaklarını mı sandılar? Andolsun, onlardan öncekileri sınadık; Allah, gerçekten doğruları da bilmekte ve gerçekten yalancıları da bilmektedir." (Ankebut Suresi, 2-3) şeklinde buyurmuştur.

Gerçekten de zorluk ortamları, kişilerin içlerinde yaşadıkları asıl karakterlerinin ortaya çıkmasına neden olur. Bir insanın cesur mu yoksa korkak mı, cömert mi yoksa cimri mi olduğu; insaniyetli, vicdanlı, merhametli mi yoksa düşüncesiz ve bencil bir ahlaka mı sahip olduğu hep zor şartlar altında ortaya çıkar. Tüm hayatını, sahip olduğu herşeyi Allah'a adamış, Rabbimiz'in rızasını kazanabilmek için her türlü fedakarlığı göze almış bir insanın ahlakındaki üstünlük de yine bu şekilde anlaşılır. Her ne zorluk ya da sıkıntıyla karşılaşırsa karşılaşsın, imanın verdiği şevk, azim ve iradeyle büyük bir sabır gösterir. En zor şartlarda bile elinden gelenin, güç yetirebildiğinin en fazlasını yapmaya, içerisinde bulunduğu zor şartlara rağmen başkalarına yardım etmeye çalışır.

Allah'ın bu tür ortamları insanları denemek için özel olarak yarattığını, insanın refah içerisindeyken olduğu kadar zorluk içerisindeyken de fedakar bir ahlak göstermekle yükümlü olduğunu bilir. Bolluk içindeyken infak eden bir insanın, darlık içerisindeyken de aynı ahlaka sahip olması gerektiğinin farkındadır. İman sahipleri Allah'ın razı olacağı tavrın öncelikle muhtaç insanların yardımına koşmak olduğunu bilerek hareket ederler.

Kuran'da, kendileri de ihtiyaç içerisinde oldukları halde, ellerindeki imkanları yoksullara, yetimlere ve esirlere veren müminlerin üstün ahlaklarından bahsedilmektedir. Bu üstün ahlaklı Müslümanları Rabbimiz şu şekilde müjdelemektedir:

Kendileri, ona duydukları sevgiye rağmen yemeği, yoksula, yetime ve esire yedirirler. "Biz size, ancak Allah'ın yüzü (rızası) için yediriyoruz; sizden ne bir karşılık istiyoruz, ne bir teşekkür." "Çünkü biz, asık suratlı, zorlu bir gün nedeniyle Rabbimiz'den korkuyoruz." Artık Allah, onları böyle bir günün şerrinden korumuş ve onlara parıltılı bir aydınlık ve bir sevinç vermiştir. Ve sabretmeleri dolayısıyla cennetle ve ipekle ödüllendirmiştir. (İnsan Suresi, 8-12)

Müminler Allah'ın rızasını kazanabilmek için feragat ettikleri herşeyin, ahirette karşılarına Allah'ın dilemesiyle en mükemmeliyle çıkacağını umut etmektedirler. Belki kısa süreli bir ihtiyaç çekecek, ama yaptıklarının karşılığında Allah'ın sevgisini, yakınlığını, dostluğunu ve rahmetini Allah’ın dilemesiyle kazanacaklardır. Bu umut ise hissettikleri tüm eksiklikleri unutturacak, büyük bir sevinç ve neşe kaynağı olacaktır. Ancak burada şunu da hatırlatmak gerekir ki elbette insan hiçbir zaman için ahirette ne ile karşılaşacağından emin olamaz. Bu nedenle müminler de ahirete yönelik daimi bir umut duymakla birlikte aynı zamanda da bir korku içerisindedirler. Ancak yaşamlarının her anını Allah'ın rızasına uygun şekilde ve Kuran ahlakını yaşayarak geçirdiklerini bilmeleri bu umutlarını sürekli olarak güçlü tutar.

PAYLAŞ
logo
logo
logo
logo
logo