GÜNÜN AYETİ VE HADİSİ |
Ve onu hesaba katmadığı bir yönden rızıklandırır. Kim de Allah’a tevekkül ederse, O, ona yeter. Elbette Allah, kendi emrini yerine getirip-gerçekleştirendir. Allah, her şey için bir ölçü kılmıştır. “Ölümü en çok zikreden ve kendilerine gelmezden önce onun için en iyi hazırlığı yapanlardır. | |||
HZ. SÜLEYMAN |
HZ. SÜLEYMAN SÜREKLİ ALLAH'A ŞÜKREDEN BİR KULDU
|
... "Ey Davud ailesi, şükrederek çalışın." Kullarımdan şükredenler azdır. (Sebe Suresi, 13)
Allah Hz. Davud gibi Hz. Süleyman'ı da daha önce hiç kimseye verilmemiş nimetlerle seçkin kılmış, ona Allah'a şükretmesine vesile olacak lütuflarda bulunmuştur. Hz. Süleyman bu nimetlere karşı her zaman şükredici olmuş, tevazulu ve ihlaslı davranmış, her işinde Allah'a yönelmiştir. Çünkü o, bütün nimetlerin ve üstün özelliklerin Allah katından bir deneme olduğunu, bu nimetlere vereceği karşılıkla hesap gününde karşılaşacağını bilen ve ona göre davranan bir kuldur.
"...Rabbim, bana, anne ve babama verdiğin nimete şükretmemi ve hoşnut olacağın salih bir amelde bulunmamı ilham et ve beni rahmetinle salih kulların arasına kat." (Neml Suresi, 19)
Hz. Süleyman'ın karıncaların aralarında geçen konuşmayı duyduktan sonra, hemen Allah'a yöneldiği ve dua ettiği ayette bildirilmiştir. O, kendisine verilen nimetler karşısında her zaman bunların gerçek sahibinin Rabbimiz olduğunu bilmiş, her tavrı ve sözüyle tek hedefinin Allah'ın rızasını kazanmak olduğunu göstermiştir.
Allah onun bu samimi ve ihlaslı ahlakının karşılığını en güzel şekilde vermiş ve onu "Şüphesiz, onun Bizim katımızda gerçekten bir yakınlığı ve varılacak güzel bir yeri vardır." (Sad Suresi, 40) ayetiyle müjdelemiştir. Bir diğer ayette ise Rabbimiz, onu ve babası Hz. Davud'u, "inanmış kullarından birçoğuna göre üstün kıldığı"nı (Neml Suresi, 15) bildirmiştir.
Ayrıca Hz. Süleyman dişi karıncanın, karınca topluluğuna karşı olan şefkatini görünce hemen annesini ve babasını hatırlamıştır. Bu, insanın, kendisine anne ve babası vesilesiyle gelen nimetlere karşılık da (küçüklüğünden itibaren bakımı, büyütülmesi, barınması, eğitimi gibi) bunların asıl sahibi olan Allah'a şükretmesi gerektiğini gösteren önemli bir derstir.
GÜNÜN SİTESİ |
KARMA VE BENZERİ İNANÇLARA UYMANIN Karma inancı Hinduizm ve Budizm gibi batıl dinlerin önemli bir özelliğidir. Hiçbir delile dayanmayan, Allah'ın vahyettiği bir kutsal kitabı olmayan, yalnızca insanların uydurduğu fikirlerden oluşan bir felsefedir. Kuran ile mutabık, güzel ahlaka ait bazı özellikleri olan karma felsefesi, insanları bazı olumlu ahlaki özelliklere özendirmekte ancak bunun yanında birçok sapkın ve batıl inancı da içermektedir. Bu sitede karma felsefesi her yönüyle ele alınmaktadır. |
GÜNÜN BELGESELİ |
HAZRETİ MUSA
Hz. Musa hayatı boyunca Rabbimiz'in risaletini tebliğ etmeye çalıştı. Kavmini putlardan kurtarıp onlara gerçek dini anlatmak için çaba harcadı. Onun amacı, Allah'ın rızasını kazanmak için insanları uyararak onları cehennem azabından kurtarmaktı.
Bu uğurda Firavun'la mücadele etti, kavminin sapkın inançlarını değiştirmeye çalıştı. Bunları yaparken hem Firavun ve çevresinden hem de kendi kavminden eziyet gördü. Fakat Hz. Musa herşeyiyle Allah için yaşayan seçkin bir kuldu ve Rabbimiz onu Firavun'un da kendi kavminin de sıkıntı ve belalarından kurtardı.
Tüm bunları bu filmde izleyeceksiniz.
YARATILIŞ HAKİKATLERİ |
SİNEK KULAĞINDAKİ TASARIM İŞİTME ALETLERİNDE DEVRİM YAPACAK
California Üniversitesi Beyin Araştırma Enstitüsü'nün fizyoloji bölümündeki araştırmacılar, daha hassas işitme cihazları üretebilmek için doğadaki işitme sistemlerini incelemeye almışlardır. Yapılan bilimsel çalışmalar sonucunda Ormia ochracea adlı sinek türünün kulağının, sahip olduğu olağanüstü tasarımıyla işitme aleti dizaynında bir devrim yapacağı anlaşılmıştır. Bu sineğin kulağı, sesin geldiği yönü mükemmel bir şekilde tespit edecek şekilde tasarlanmıştır. Nörobiyolog Ron Hoy bu durumu şöyle anlatır:
Bugüne dek, sesin geldiği yönü tayinde insan kulağının en iyi olduğunu zannediyorduk. Birbirinden 15 cm uzaklıkta yer alan iki kulağımız sayesinde, ses kaynağının yeri hakkında yeterli ipucu elde edebiliyoruz. Oysa Ormia sineği, kulaklarının arasında yarım milimetrelik bir mesafe olmasına rağmen sesin kaynağını tüm canlılardan daha iyi tespit edebiliyor.
Ormia sineğinin, sesin geldiği yeri hatasız olarak bulabilmesi soyunun devamı için şarttır, çünkü larvalarına besin kaynağı olabilecek bir cırcır böceği bulmak zorundadır. Ormia yumurtalarını, bulduğu bu cırcır böceğinin üzerine bırakarak çıkacak asalak larvaların onunla beslenmelerini sağlar.
Ormia sineğinin, cırcır böceğinin yerini bulması için tasarlanmış hassas kulakları vardır. Şarkı söyleyen cırcır böceğinin yerini o kadar milimetrik saptar ki, koca ormanın içinde hedefini yalnızca 2 derecelik bir hata payıyla yakalar.
İnsan beyni de sesin yerini tespit için Ormia ile aynı yöntemi kullanılır. Bunun için, sesin önce yakındaki kulağa, daha sonra uzakta kalan kulağa ulaşması yeterlidir. Ses dalgası kulak zarına çarptığında bu etki elektrik sinyaline çevrilerek hemen beyne iletilir. Sesin iki ayrı kulağa kaç milisaniye farkla ulaştığını hesaplayan beyin, böylece sesin geldiği yönü hemen saptar. İnsanda bu hesaplama 10 milisaniyede sonuçlanır. Oysa bu sinek türü, aynı hesabı toplu-iğne başı büyüklüğündeki beyniyle, insandan bin kat daha hızlı bir şekilde gerçekleştirir.
Bu sineğin minik olmasına rağmen oldukça işlevsel olan kulak tasarımı, "ORMİAFON" adı altında, işitme aleti ve dinleme cihazlarının yapımında taklit edilmeye çalışılmaktadır. Görüldüğü gibi, küçücük bir sinek dahi evrim teorisinin 'tesadüfen oluşma' safsatasını kökünden çürüten çok üstün bir yapıya ve tasarıma sahiptir. Yine aynı küçük sinek, her parçası ve özelliğiyle onu yaratan sonsuz ilim ve kudret sahibi Yaratıcımızın üstün yaratma sanatını sergiler. Böyle küçücük bir sineğin değil kendi kendine, evrim gibi hayali bir süreçle oluşması, akıl ve zeka sahibi insanların hepsinin biraraya gelmesi, en son teknolojileri ve imkanları seferber etmeleri ile dahi meydana getirilmesi mümkün değildir.
Küçücük bir sinek bile Allah'ın üstün yaratmasının apaçık delillerindendir.
HZ. İSA’NIN GELİŞ ALAMETLERİ |
MASUM ÇOCUKLARIN ÖLDÜRÜLMESİ
Günboyu Gazetesi 4 Mayıs 2004 |
…Muhammed ümmetinden masum bir çocuk öldürüldüğünde, gökten bir melek 'hak onda (Hz. Mehdi'de) ve onun yanında olandadır' diye haykırır. (Sabban İsafur Ragibin, s.154)
Ahir zamanın önemli alametlerinden biri de masum çocukların öldürülmesidir. Bu durumun örnekleri özellikle son yıllarda yaşanan savaş ve çatışmalarda yoğun olarak görülmektedir. Afrika ülkelerinde yaşanan kimi iç savaşlarda küçük çocukların savaşmaya mecbur bırakılmaları ve acımasızca katledilmeleri bu örneklerden biridir.
Çocukların yoğun olarak hedef alındığı yerlerden biri de Filistin topraklarıdır. 2002-2003 yılları içinde Filistin'de 500'den fazla çocuk, İsrail askerlerinin kurşunlarına hedef olup hayatını kaybetmiştir. Irak Savaşı sırasında da doğumevleri vurulmuş, pek çok çocuk ölmüştür.
KURAN AHLAKI |
İNSANIN İÇİNDEKİ DÜŞMAN: NEFİS
Allah insanı yaratırken, dünyadaki imtihanının bir parçası olarak "var gücüyle kötülüğü emreden" (Yusuf Suresi, 53) nefsini de birlikte yaratmıştır. Nefis insanın içinde sınır tanımayan bir günah ve kötülük barındırır. Buna karşılık Allah, insana nefse karşı kullanması ve ondan sakınabilmesi için ihtiyaç duyacağı gücü; vicdanı varetmiştir. İnsanın Allah’a karşı en büyük sorumluluklarından biri, bu güç vesilesiyle nefsini arındırıp-temizlemesidir. Gerçekten nefis hem Allah’a, hem de -insanın Allah’ın sevgi ve hoşnutluğunu kazanmasına engel olduğundan- insana düşman olarak yaratılmıştır. Bu yüzden insanın dünya hayatındaki mücadelesinin büyük bir kısmı, kendi nefsine karşı yaşanır.
Allah’tan şiddetle korkan ve Allah’ın hoşnutluğunu kazanmayı uman bir insan, nefsi ile sürekli mücadele halindedir. Fakat nefis kötülükleri gizlemek ister. "… Onlar, nefislerinde gizli tuttuklarından dolayı pişman olacaklardır." (Maide Suresi, 52) ayetinde de Allah nefislerin kötülüğü saklama arzusuna dikkat çeker.
Nefis yaptıklarını insanlara "süslü ve çekici göstermek" ve onların "kendi heva (istek ve tutku)larına uymalarını" (Muhammed Suresi, 14) ister. İnsanın kendisini kandırmasını arzular ve böylece kendi isteklerini gerçekleştireceği bir zemin oluşturur. Rabbimizin "… Onlar ancak kendi nefislerini şaşırtıp-saptırırlar da şuuruna varamazlar." (Al-i İmran Suresi, 69) ayetinde de belirttiği gibi, nefsine uyan insan kendisini kandırır, şaşırtır, sonunda bunun farkına varamayacak bir hale gelir.
Nefis kendisini her şeyden, herkesten önemli görmek ister. Mümin Suresi’nde bu "… Onların göğüslerinde kendisine ulaşamayacakları bir büyüklük (isteğin)den başkası yoktur…" (Mümin Suresi, 56) şeklinde bildirilir. Oysa mutlak güç sahibi Allah'tır. İnsan ise Allah dilemedikçe hiçbir şeye güç yetiremez. Buna rağmen haksız ve temelsiz bir gurura kapılır ve büyüklenir. Sahip olduklarına kendi özelliklerinden dolayı sahip olduğunu, başarılarının kendisine ait olduğunu sanır. Elde edemediklerine karşı da büyük bir kıskançlık duyar. İnsan bu büyük tehlikeden korunmak için Rabbimizden olabildiğince korkmalı ve itaatkar bir kul olmalıdır.
Öyleyse güç yetirebildiğiniz kadar Allah'tan korkup-sakının, dinleyin ve itaat edin… Kim nefsinin bencil-tutkularından (ya da cimri tutumundan) korunursa; işte onlar, felah (kurtuluş) bulanlardır. (Teğabun Suresi, 16)
İnsan nefsini bu bencil tutkulardan arındırmaya çalışırken, nefsin de kendini savunmak, temize çıkartmak isteyeceğini unutmamalıdır. Allah’a düşman bir varlığı savunmak, korumak için mazeretler öne sürmek insanın kendi kendine verebileceği en büyük zarardır. İnsanın kendisini bu durumdan kurtarmak için nefsinin kötülüğünü kabul etmesi ve Allah'ın ayetlerine teslim olup vicdanına uymalıdır. Kuran’da şöyle buyrulur:
Kendi istek ve tutkularını (hevasını) ilah edineni gördün mü? Şimdi ona karşı sen mi vekil olacaksın? (Furkan Suresi, 43)
Onu arındırıp temizleyen gerçekten felah bulmuştur.Ve onu (isyanla, günahla, bozulmalarla) örtüp-saran da elbette yıkıma uğramıştır. (Şems Suresi, 9- 10)
Allah bize hidayet bulanların kendi nefisleri lehine, sapanların ise nefisleri aleyhine saptıklarını bildirir. İnkar edenler bu gerçeği kıyamet günü pişmanlık içinde öğrenecek, iman edenler ise ahiret hayatları için, o gün gelmeden önce Allah’ın uyarılarına titizlik göstererek icabet edeceklerdir. Geri dönüşü olmayan o gün gelmeden önce her nefis kendine Kuran’ı ve Peygamber Efendimizin sünnetini rehber edinerek nefsinin kötülüklerinden sakınabilir. Çünkü "insan, kendi nefsine karşı bir basirettir" (Kıyamet Suresi, 14) ve nefsini ‘arındırıp-temizleyen’ (Şems Suresi, 9) Rabbimizin dilemesiyle kurtuluş bulacaktır.