RAMAZAN 2004 - 26. Gün
ucgen

RAMAZAN 2004 - 26. Gün

26167
GÜNÜN AYETİ VE HADİSİ


Onların işlemiş oldukları her şey kitaplarda (yazılı)dır.
Küçük, büyük her şey satır satır (yazılı)dır
.
(Kamer Suresi, 52-53)

“Hasetten kaçının. Çünkü o, ateşin odunu yiyip tükettiği gibi, bütün hayırları yer tüketir.”
HZ. MUHAMMED (SAV)


HZ. NUH

GECE GÜNDÜZ DEVAM EDEN TEBLİĞ

Nuh kavmi çok azgın bir kavimdi. Doğruyu ilk anda kabul etmiyorlar ve Nuh Peygamberin anlattıklarına direniyorlardı. Buna rağmen Hz. Nuh hiçbir zaman onları imana, dini yaşamaya ve güzel ahlaka davet etmekten vazgeçmedi. Hatta ayette kavmini uyarmaya gece gündüz aralıksız olarak devam ettiği bildirilmiştir.

"Allah'a kulluk edin, O'ndan korkun ve bana itaat edin."

"Ki günahlarınızı bağışlasın ve sizi adı konulmuş bir ecele kadar ertelesin. Elbette Allah'ın eceli geldiği zaman, o ertelenmez. Bir bilmiş olsaydınız." Dedi ki: "Rabbim, gerçekten kavmimi gece ve gündüz davet edip-durdum." (Nuh Suresi,3-5)

Bu ayet, Müslümanların insanları kurtarmak ve onları dine yöneltmek için nasıl bir gayret içinde olmaları gerektiğini bize göstermektedir. Cahiliye toplumunda insanlar küçük yaştan beri din ahlakına aykırı bir terbiyeyle yetişirler. İslam ahlakının güzel gördüğü bir çok özelliği çirkin ve haram kıldığı bir çok fiili de güzel görecekleri bir eğitim alırlar. Allah'ı, ahireti, ölümü ve acizliklerini düşünmemeye alışırlar. Tüm bu gerçekleri düşünmedikleri için vicdanlarını kullanmayı bilmez ve Allah korkusunu tanımazlar. Bu nedenle cahiliye eğitimiyle yetişmiş çoğu insan dine karşı yabancıdır. Vicdanları kabul etse bile ilk anda dini tam anlamıyla kavrayamayabilirler. Yapılması gereken dinleri konusunda cahil olan insanlara karşı sabırlı olmak, onlara Allah'ı ve ahireti nasıl düşüneceklerinin yolunu göstermek, vicdanlarının harekete geçmesi için süre vermek ve merhametle yaklaşmaktır. Hz.Nuh da bunu yapmış ve kavminin tüm direnişine rağmen aralıksız olarak onlara Allah'ın varlığını ve hak din olan İslam'ı nasıl yaşayacaklarını anlatmıştı. Ancak şüphesiz ki bir insanın İslam'a yönelmesi, mümin olup olmaması Allah'ın takdiridir ve hidayeti verecek olan sadece Allah'tır.

Nuh Peygambere kavminin çıkardığı zorluklar, onun dini anlatırken değişik yöntemler izlemesini gerektirmiştir. Çünkü insanlar Nuh Peygamberin anlattığı hayat şeklini kabule yanaşmamış ve eski hayatlarını sürdürme konusunda inat etmişlerdi. Ancak elçinin anlattıklarını kabul etmemek ve dini yaşamayı reddetmek bir insanı sonsuza kadar sürecek cehennem azabının içine sürükler. Bunu çok iyi bilen ve Allah'ın intikamının ne kadar büyük bir azap olacağının farkında olan Nuh Peygamber, insanların bu inadına karşılık onları terketmedi ve vicdanlarını harekete geçirmek için daha farklı yöntemler denemeye başladı.. Aşağıdaki ayetler Hz.Nuh'un tebliğde açık ve gizli anlatım da dahil olmak üzere bir çok farlı yol kullandığını göstermektedir.

"Sonra onları açıktan açığa davet ettim. Daha sonra (davamı) onlara açıkça ilan ettim ve kendilerine gizli gizli yollarla yanaşmak istedim. Bundan böyle" dedim. "Rabbinizden mağfiret isteyin; çünkü gerçekten O, çok bağışlayandır.” ( Nuh Suresi, 8-10)

Ayetlerden de görüldüğü gibi insanların hidayetine vesile olmak için müminlerin son derece akılcı davranması, karşısındaki kişinin geçmişini, karakterini, zaaflarını eğitimini gözönünde bulundurması ve onu dine ısındıracak çeşitli metodlar kullanması gerekir. Ancak bunun için çok sabırlı ve tevekküllü olmak şarttır. Nitekim Hz. Nuh yıllarca çevresindeki insanların iman etmeme yönündeki inadını kırmaya çalışmış ve onların ahiretlerini kurtarmak için her türlü şımarıklıklarına, saygısızlıklara, alaylarına, saldırılarına ve nankörlüklerine sabretmiştir.

Hz.Nuh'un kavmini eğitirken kullandığı bir diğer tebliğ yöntemi, Allah'ın varlığının delillerini anlatarak insanların Yaratıcılarını düşünmelerine vesile olmaktır. Bu amaçla, insanların her an görmeye alışkın oldukları için üstünde durup düşünmedikleri canlı ve cansız maddelerdeki mucizevi özellikleri onlara hatırlatmış ve Allah'ın varlığını nasıl kavrayabileceklerini öğretmiştir. Çünkü dinin hükümlerini isteyerek ve severek yaşamak ancak Allah'a kuşkusuz bir şekilde inanmakla mümkündür.

Hz.Nuh'un dini tebliğ ederken özellikle gökyüzü, ay, güneş, bitkiler, insanın yaratılışı veya yeryüzü gibi konuların üzerinde durmasının sebebi budur.

"Görmüyor musunuz; Allah, yedi göğü birbirleriyle bir uyum (mutabakat) içinde yaratmıştır?" "Ve ayı bunlar içinde bir nur kılmış, güneşi de (aydınlatıcı ve yakıcı) bir kandil yapmıştır." "Allah, sizi yerden bir bitki (gibi) bitirdi." "Sonra sizi yine oraya geri çevirecek ve sizi (diriltici) bir çıkarışla diriltip-çıkaracaktır."" Allah, yeri sizin için bir yaygı kıldı." "Öyle ki, onun içinde geniş yollarında gezip-dolaşırsınız, diye." ( Nuh Suresi,15-20)

Kuran'da bize Nuh peygamberin tebliğsinden çeşitli örnekler verilmesinde büyük bir hikmet vardır. Çünkü bu tebliğ şekli, müminlerin inkar edenlere dini anlatırken nasıl bir yöntem izlemesi gerektiğini göstermektedir.

GÜNÜN SİTESİ

CAVİT YALÇIN'IN TÜM MAKALELERİ BU SİTEDE…

Cavit Yalçın'ın bugüne dek çeşitli yerlerde yayınlanan makalelerinin tamamına www.cavityalcin.com sitesinden ulaşabilirsiniz. Ortadoğu, Balkanlar, Ermeni Sorunu, Türki Cumhuriyetler gibi ilgi çekici konular hakkında güncel bilgiler ve çarpıcı yorumlar içeren bu makaleleri zevkle okuyacaksınız.

GÜNÜN BELGESELİ

ÇÖZÜM KURAN AHLAKI

Şu anda siz bu yazıyı okurken pek çok insan eziyet görüyor... Bazıları açlıkla pençeleşiyor... Kimisi küçük yaşta çalışmak zorunda... Kimisi ise evinden, ailesinden, çocuklarından koparılmış, yurdundan sürülmüş durumda... Hemen hergün, gazetelerde, televizyonlarda bu insanların görüntüleri yayınlanır. Çoğu insan okuduğu gazetenin sayfalarını çevirince veya seyrettiği kanalı değiştirince bu insanların varlığını unutur. Tüm dünya bu şekilde umursuz davrandığı sürece, yeryüzünde haksızlık ve acı hiç bitmeyecektir.

Çözüm, insanlara karşılıksız olarak yardım etmeyi amaçlayan bir vicdan anlayışıdır. Bu vicdan anlayışının tek kaynağı ise, dindir. Samimi olarak dine inanan insanlar, Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak için fedakarlıkta bulunup diğer insanlara yardım elini uzatabilirler.

YARATILIŞ HAKİKATLERİ

TUTKAL VE YAPIŞKAN SIVI PÜSKÜRTME

Tropikal bölgelerde yaşayan çok sayıda termit türü –bu, dünyada bulunan 2000 termit türünün 500'üdür- tutkal fışkırtan askerlere sahiptir. Burada dikkat çeken iki nokta vardır. Birincisi, asker termitler vücutlarında kimyasal bileşikler üreterek bunları yapışkan hale getirir. Bu çok önemlidir; çünkü bazı askerlerin fışkırttığı sıvı, metali çürütecek, harcı ve düşük derecedeki betonu delip geçecek kadar etkili bir güce sahiptir. Ancak bu derece tehlikeli olan tutkal, termitin kendi bedeninde üretildiği ve depolandığı halde ona hiçbir zarar vermemektedir.

İkinci önemli nokta da, termitlerin bu silahı kullanma metodudur. Askerler tutkalı başlarının ön kısmında bulunan ve sadece onlara özgü olan "nasus" denen hortumlarından fışkırtırlar. Termit, tutkalı bir sprey gibi kullanarak düşmanının üzerine püskürtür. Spreyin etkisinde kalan saldırgan da bayılarak bir süre için etkisiz hale gelir. Bu fırsatı çok iyi değerlendiren asker termit, fırlattığı yapışkan maddenin etkisi geçmeden düşmanına ikinci bir hamle yapar. Bundan sonraki aşamada ise asker termitler, saldırganı ya felç eder ya da öldürürler.

Tüm bu teşkilatlı sistemin sonuca ulaşması ve düşmanın etkisiz hale getirilmesi için isabetli bir vuruş olması gerekir. Ancak asker termitler de diğer termitler gibi kördür. Peki bu durumda nasıl olup da isabetli vuruşlar yaparlar?

Termitlerin sahip oldukları sistem son derece kusursuzdur. Asker termitlerin hortum ve salgı bezleri ve bunlarla ortaklaşa çalışan antenlerini radarlı ağır silahlara benzetmek mümkündür. Radarlı silahlar hedeflerini takip etme özelliğine sahiptirler. Bu sayede hedefe kilitlenir ve sonuca ulaşırlar. İşte tıpkı bu silahlardaki radarlar gibi çalışan antenlerini son derece iyi kullanan kör termit askerleri genellikle hedeflerini hiç şaşırmaz.

Termitlerin bu mükemmel sistemlerinin yanısıra, bu kimyasal silahların molekül yapıları incelendiğinde de dikkat çekici bir nokta ile karşılaşılır. Bu kimyasal maddelerde karbon bileşiklerine rastlanmıştır. Bu kimyasal bileşiklerin formülünü termitler nasıl keşfetmişlerdir? Formül kime aittir? Bütün bu sorular okuyucuyu düşünmeye yöneltmek amacını gütmektedir.

Biyolojik silahlar üretmek için en modern laboratuvarlarda birçok biyokimyacı çalışır. Kimi yeni formüller üretir, kimi bu formülün uygulamasını gerçekleştirir, çeşitli denemeler yapar. İnsanların yeni kimyasal maddeler üretmek için yürüttükleri bu çalışmalara ve sınırsız harcamalara karşılık termitler son derece kompleks yapıları olan kimyevi bileşikleri, ihtiyaçları olduğu anda vücutlarında kolayca sentezleyebilir. Ayrıca bu bileşikleri silah olarak kullanabileceklerini bilmekte ve düşmanlarına karşı ustaca kullanmaktadırlar. Bu durum insanlar için bir tefekkür vesilesidir. Vicdanını ve aklını kullanarak düşünen her insan, böylesine detaylı bir donanıma sahip olan canlıların durup dururken, tesadüfler sonucu ortaya çıkamayacaklarını hemen anlar.

Göklerde ve yerde nice ayetler vardır ki üzerinden geçerler de ona sırtlarını dönüp giderler. Onların çoğu Allah'a iman etmezler de ancak şirk katıp-dururlar. (Yusuf Suresi, 105-106)

HZ. İSA’NIN GELİŞ ALAMETLERİ

HARAMLARIN HELAL SAYILMASI

Bir fitne görülür, bunu diğer fitneler takip eder… bundan sonra bütün haramların helal sayılacağı bir fitne gelir… (Kitab-ül Burhan Fi Alameti-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 26)

Hz. Huzeyfe'nin anlattığına göre, Resulullah Efendimiz şöyle buyurmuştur:

"Ey Huzeyfe! O günde onlar Ridde (dinden çıkmak) üzere olacaklardır. Şarabın helal olduğunu zannedecekler ve namaz da kılmayacaklardır." (Ukayli, En-Necmu's-sakıb fi Beyanı Enne'l Hz. Mehdi min Evladı Ali b. Ebi Talib Ale't-Temam ve'l kamal)

Günümüzde fuhuş, kumar, içki, rüşvet gibi birçok fiil, haram olmalarına rağmen dünyanın pek çok ülkesinde giderek artan bir oranda işlenmektedir. Kimi Batılı gazete ve televizyonlarda bu haramları işleyenler sıkça övülmekte ve teşvik edilmekte, hatta işlemeyenler yerilmektedirler. Yapılan istatistikler ise bu konudaki sayının giderek arttığını göstermektedir. Giderek daha yaygın bir hale gelen bu sınır tanımaz, helali, haramı göz ardı eden, her türlü taşkınlığı normal sayan yaşam tarzı hadislerde tarif edilen ortamı çok açık bir şekilde yansıtmaktadırHz. Mehdi'nin çıkış habercisi olan bu karanlık ortam, aynı zamanda Hz. İsa'nın gelişinin de yakınlaştığına işaret etmektedir.

KURAN AHLAKI

BOŞA ÇALIŞIP YORULANLAR

Hemen her insan, dünya hayatında kendince bir başarı elde etmeye çalışır. Her ne kadar ilgilendikleri konular birbirinden çok farklı olsa da bu insanların ortak bir amaçları vardır: Gösterdikleri çabanın, emeğin karşılığını alabilmek... Kendilerine dünya hayatını amaç edinip ahireti gözardı eden kişiler, dünyadaki çabalarının karşılığını aldıklarını görmenin, o uğurda yaşadıkları tüm sıkıntılara değeceğine inanırlar.

Oysa bu insanların gözardı ettikleri çok önemli bir gerçek vardır: "Allah'ın rızası". Bir işi ve bundan alınacak sonucu asıl değerli kılan, Allah'ın o kişiden razı olmasıdır. Allah'ın rızası hedeflenmeden yapılan bir işte harcanan çaba ya da elde edilen başarı, aynı dünya hayatı gibi geçicidir; dünyadaki herşey gibi bir gün yok olur. Bu nedenle Allah inkar edenlerin dünya hayatındaki çabalarını ve yapıp ettiklerini bir "serap"a benzetmiştir. Bu kimseler ahirete gittiklerinde -Allah'ın dilemesi dışında- o ana kadar emek verip sevinç duydukları tüm çabalarının boşa çıktığını göreceklerdir:

İnkar edenler ise; onların amelleri dümdüz bir arazideki seraba benzer; susayan onu bir su sanır. Nihayet ona ulaştığında bir şey bulamaz ve yanında Allah'ı bulur. (Allah da) Onun hesabını tam olarak verir. Allah, hesabı çok seri görendir. (Nur Suresi, 39)

Görüldüğü gibi bir kimse Allah'ın rızasını gözeterek hareket etmediği takdirde, dünyanın en önemli işini yapıyor olsa da, Allah Katında bunun değeri olmayabilir. Allah'ın rızasına uygun hareket etmediği sürece, bu kişinin çevresindeki herkes tarafından takdir edilmesi veya iyi işler yapan biri olarak tanınması, yaptıklarının boşa gitmesini engelleyemez. Allah kendilerini iyi işler yapmakta sanan kimi insanların ahiretteki durumunu Kuran'da şöyle bildirmiştir:

Onların, dünya hayatındaki bütün çabaları boşa gitmişken, kendilerini gerçekte güzel iş yapmakta sanıyorlar. (Kehf Suresi, 104)

İnsanın, hırsla peşinden koştuğu şeylerin, ahiretteki nimetlerin yanında ne kadar değersiz olduğunu öldükten sonra anlaması, sonsuz bir pişmanlığa sebep olur. Hayatı boyunca harcadığı tüm çabanın boşa gittiğini öğrenmesi, bu üzüntüsünü sonsuza dek sürecek bir hüsrana dönüştürecektir. Allah bu kimselerin ahiretteki durumlarını şöyle bildirmiştir:

İşte bunların, ahirette kendileri için ateşten başkası yoktur. Onların onda (dünyada) bütün işledikleri boşa çıkmıştır ve yapmakta oldukları şeyler de geçersiz olmuştur. (Hud Suresi, 16)

Kuşkusuz bir ömür boyunca harcadığı çabanın boşa çıkmasını hiçbir insan istemez. Bunun çözümü, insanın geçici bir dünya için değil, gerçek olan sonsuz ahiret hayatı için çaba harcamasıdır. Eğer kişi, her işinde Allah'ın rızasını kazanmayı hedefler, tüm çabasını Rabbimiz'in beğendiği ahlakı yaşayabilmek için harcarsa yaptığı en küçük bir iyiliğin bile eksiksiz olarak karşılığını almayı umabilir. Allah bir ayetinde iman edenlerin salih amellerine Kendi fazlından da ekleyeceğini bildirmiştir:

Ama iman edenler ve salih amellerde bulunanlar, onlara ecirlerini eksiksiz ödeyecek ve onlara Kendi fazlından ekleyecektir de... (Nisa Suresi, 173)

O halde yanlış yoldaki bir insanın yapması gereken, böyle bir gün ile karşılaşmadan önce tevbe edip Rabbimiz'e yönelmesidir:
Allah'tan, geri çevrilmesi olmayan bir gün gelmeden evvel, Rabbiniz'e icabet edin. O gün, sizin için ne sığınılacak bir yer var, ne sizin için inkar (etmeye bir imkan).
(Şura Suresi, 47)

PAYLAŞ
logo
logo
logo
logo
logo