RAMAZAN 2004 - 25. Gün
ucgen

RAMAZAN 2004 - 25. Gün

2351
GÜNÜN AYETİ VE HADİSİ


Sen, asla ölmeyen ve daima diri olan (Allah)a tevekkül et ve O’nu hamd ile tesbih et. Kullarının günahlarından O’nun haberdar olması yeter.
(Furkan Suresi, 58)

“Zulümden kaçının. Zira zulüm, kıyamet günü karanlıklar olacaktır. Cimrilikten de kaçının, zira
cimrilik, sizden öncekileri helak etmis, onları
birbirlerinin kanlarını dökmeye, haramlarını helal
addetmeye sevketmistir.”
HZ. MUHAMMED (SAV)


HZ. MERYEM

HZ. MERYEM'İN ÜSTÜN AHLAKI

Hz. Meryem hayatı boyunca gösterdiği üstün ahlak ile tüm Müslüman kadınlar için önemli bir örnek olmuştur. Allah Hz. Meryem'e dünyada önemli bir sorumluluk yüklemiş ve bu şerefli görev için onu Kuran'ın ifadesiyle 'güzel bir bitki gibi' yetiştirmiştir.

Allah'ın rahmeti sayesinde, doğduğu andan itibaren bu kutlu insanların eğitimiyle şereflenen Hz. Meryem, güçlü bir iman ve üstün bir ahlak seviyesine ulaşmıştır. Bu olgunluğa eriştikten sonra ise Allah mucizelerini göstererek, Hz. Meryem'in üzerindeki rahmetini, korumasını ve merhametini yakinen görmesini sağlamıştır.

Hz. Meryem'in ibadet ederken mihrapta sürekli olarak yiyecek bulması, Allah'ın ona olan desteğinin ve rahmetinin açık bir göstergesidir. Allah daha sonra Hz. Meryem'i Cebrail ile görüştürerek, ona olan bu rahmetini Cebrail'in sözleriyle de bildirmiştir.
Hz. Meryem hayatının her anında Allah'a karşı göstermiş olduğu güzel ahlakıyla, Allah'a olan içten bağlılığını ve sadakatini en güzel şekilde ortaya koymuştur. Allah'ın kendisini denediği tüm zorlu olaylardaki kararlılığı, tevekkülü, kayıtsız şartsız teslimiyetiyle de, Allah'a ne kadar gönülden ve samimiyetle bağlı olduğunu en güzel şekilde ifade etmiştir.

Hz. Meryem'in yaşadığı tüm zorlu anlarda tek başına olması, onun için başlı başına önemli bir deneme konusu olmuştur. Zira insanlar zorluk anlarında daima kendilerine yardım edecek, destek olacak yol gösterecek birilerine ihtiyaç duyar ve olmadığında da kimileri yalnızlıklarından dolayı bir zayıflık ve üzüntü hissine kapılırlar. Hz. Meryem'de ise asla böyle bir durum söz konusu olmamıştır. O, herşeyi yalnızca Allah'tan beklemiş, yalnızca Allah'a güvenmiştir.

Desteği, yardımı ancak Allah'tan istemiş ve O'nun göstereceği yola uymanın, O'nun sözüne itaat etmenin kendisine yeteceğini bilmiştir. En zor anında bile ümitsizliğe, karamsarlığa kapılmamış, Allah'ın tüm yaşadıklarını mutlaka hayra dönüştüreceğini, zorlukların her birini en güzel şekilde gidereceğini bilerek Allah'a gönülden teslim olmuştur. Nitekim Allah, yaşadığı her zorlukla beraber, onun için bir kolaylık kılmış, onu daima yardımı ve rahmetiyle desteklemiş ve karşılaştığı zorlukları çok büyük hayırlara ve güzelliklere dönüştürmüştür.

Bunun yanı sıra karşı karşıya kaldığı olayları nasıl çözebileceği konusunda hiçbir tecrübesinin olmaması da Hz. Meryem için önemli bir imtihan sebebi olmuştur. Hamile kalmış ve tek başına bir çocuk dünyaya getirmek durumunda kalmıştır. Bu konuda hiçbir tecrübesi yoktur. Ancak hayatının her safhasında olduğu gibi, bu olayda da hiçbir şekilde bir yılgınlığa kapılmamıştır. Çok güçlü, iradeli ve kararlı bir kişilik sergilemiş ve Allah'ın yardımıyla tüm bunların en güzel şekilde üstesinden gelebileceğini bilmenin huzurunu ve güvenini yaşamıştır. Nitekim bu konuda da Allah onu olabilecek en mükemmel nimetlerle desteklemiş, işini kolaylaştırmış ve gösterdiği güçlü karakterden dolayı onu başarılı kılmıştır.

Hz. Meryem'in ahlakındaki üstünlüğün bir başka göstergesi ise onun üstlendiği zor sorumluluğu yerine getirirken yaşadığı sıkıntılar karşısında güzel bir sabır gösterebilmiş olmasıdır. Hz. Meryem çok önemli ve şerefli bir görev üstlenmiştir. Ancak bu üstün ve şerefli durumun, kavmi tarafından gereği gibi anlaşılamaması, inkar içerisinde olan halkının kendisine haksız bir bakış açısıyla yaklaşıp iftiralarda bulunması, Hz. Meryem için önemli bir sabır ve deneme konusu olmuştur. Bu aşamada da Allah'a olan güveninde sabır ve kararlılık göstermiştir. Güçlü, iradeli ve dirayetli kişiliğinden hiçbir şekilde taviz vermemiştir. Her olayın Allah'ın kontrolünde olduğunu ve Allah'ın kendisini tüm bu iftiralardan en güzel şekilde temize çıkaracağını bilerek, bu olaylara ve insanların cahilce tavırlarına karşı güzel bir sabır ile sabretmiştir.

Hz. Meryem'in bu olaylar sırasında dikkat çeken bir başka özelliği ise, insanların rızasından tamamen sıyrılmış olmasıdır. Allah'a katıksız bir iman ile teslim olmuştur. Bu nedenle de insanların yorumlarından, kınamalarından hiçbir şekilde etkilenmemiştir. Samimi imanı ve ihlasından dolayı onun için asıl önemli olan Allah'ın rızasına uygun hareket edebilmiş olmaktır.

Görüldüğü gibi Hz. Meryem her işinde daima katıksız olarak Allah'a yönelmiş, imanındaki ve Allah'a olan teslimiyetindeki bu samimiyet sonucunda da, her zaman için Allah'ın rahmetiyle karşılık görmüştür.

GÜNÜN SİTESİ

MASONLUK HAKKINDA MERAK ETTİĞİNİZ
HERŞEY BU SİTEDE

Bu sitede, materyalist felsefeye dayalı mevcut dünya sisteminin en büyük mimarı olan, ancak bu kimliğini perde arkasında tutan mason örgütü incelenmekte ve masonluğun gerçek felsefesi gözler önüne serilmektedir. Masonların, "insan sevgisi", "akıl ve bilim yolu" gibi olumlu kavramlarla kamufle ettikleri din-karşıtı materyalist felsefeleri açıklanmakta, bunun geçersizliği ve gerçek kökenleri üzerinde durulmaktadır.

GÜNÜN BELGESELİ

SAVAŞLARIN PERDE ARKASI

20. yüzyıl, dünya tarihinin en kanlı devri oldu. İnsanlık bu dönemde ilk kez "dünya savaşı" kavramıyla karşılaştı. I. ve II. Dünya savaşları, geride toplam 65 milyon ölü bıraktı. Bunların yaklaşık yarısı, savaşla hiçbir ilgisi olmayan sivil insanlardı.

Küçük çocuklar, savunmasız kadınlar ve yaşlılar acımasızca katledildi... Peki dünya nasıl oldu da bu denli büyük bir cinnete sürüklenebildi? İnsanlar nasıl oldu da göz göre göre, hem kendi milletlerini hem de diğerlerini bir kan dökme kuyusuna attılar? Bu vahşetin ardındaki felsefe neydi?

Bu film, size bu önemli sorunun cevabını anlatmaktadır.

YARATILIŞ HAKİKATLERİ

SEDEFİN HASARI AZALTAN ÖZEL YAPISI

Jet motorlarındaki güçlü pervanelerin yapımında kullanılacak malzemenin geliştirilmesinde, inciyi oluşturan sedefin yapısı taklit edilmektedir. Pek çok yumuşakçanın kabuğunun iç katmanındaki sedefin %95'i tebeşirdir; fakat sedef kompozit yapısı sayesinde tebeşirden 3.000 kat daha dayanıklıdır. Bu yapı incelendiğinde 8 mikron (1 mikron=10-6 metre) eninde ve 0,5 mikron kalınlığındaki mikroskobik plakaların tabakalar şeklinde dizildiği görülür. Bu plakalar kalsiyum karbonatın yoğun ve kristal gibi parlak bir şeklidir. Fakat bu plakaların birleştirilmesi ipek benzeri yapışkanlı bir protein sayesinde mümkün olmaktadır.

Bu kombinasyon iki yönlü bir sertlik sağlar. Öncelikle sedef üzerine ağır bir yük konulduğunda oluşan kırıklar, ince tabakalar boyunca ilerler fakat protein tabakalarını geçmeye çalışırken yön değiştirirler. Bu, uygulanan kuvveti dağıtır ve böylece kırılma durdurulmuş olur. İkinci bir güçlendirici faktör de, bir kırık oluşunca, protein tabakalarının kırıklar boyunca gerilmesidir. Bu gerilim sayesinde kırılmayı devam ettirecek olan enerji emilmiş olur.

İşte sedefin hasarı azaltan bu özel yapısı, pek çok bilim adamı için de araştırma konusu olmuştur. Doğadaki malzemelerin böylesine akılcı yöntemlerle dayanıklılık kazanmış olması, kuşkusuz, üstün bir akıl sahibinin varlığına işaret etmektedir. Bu örnekten de anlaşılacağı gibi Allah bizlere apaçık varlığının ve yaratmasındaki üstün güç ve kudretinin delillerini sonsuz ilmi ve aklıyla göstermektedir. Dolayısıyla buradaki tasarımın övgüsü de herşeyde olduğu gibi Allah'a aittir. Bir ayette Allah şöyle buyurmaktadır:

Göklerde ve yerde her ne varsa O'nundur. Şüphesiz Allah, hiçbir şeye ihtiyacı olmayan (Gani)dır, övülmeye layık olandır. (Hac Suresi, 64)

HZ. İSA’NIN GELİŞ ALAMETLERİ

FİTNELERİN ÇOĞALMASI

Kıyamet yaklaştığı zaman ve müminlerin kalbi; ölüm, açlık, fitneler, sünnetlerin kaybolması, bid'atlerin ortaya çıkması, emri bil maruf ve nehyi anıl münker (iyiliği emredip kötülükten menetme) imkanlarının kaybolması gibi sebeplerle zayıfladığı zaman benim evlatlarımdan Hz. Mehdi ile Cenab-ı Hak sünnetleri ihya eder. Onun adalet ve bereketi ile müminlerin kalbi ferahlar, Acem (Arap olmayan) ve Arap milletleri arasında ülfet ve muhabbet yerleşir. (Kitab-ül Burhan Fi Alameti-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 66)

Hadiste yer alan bilgilere göre, eğer kısaca özetleyecek olursak, ahir zamanda, Hz. Mehdi ve hemen ardından da Hz. İsa gelmeden önce şu olaylar gerçekleşecektir:

1- Ölüm: Anarşi ve yaygın katliamlar neticesinde halkın can güvenliğinin kalmaması ve bunun meydana getirdiği tedirginlik ortamı.

2- Açlık: Hayat pahalılığı sebebiyle meydana gelen geçim sıkıntısı. Felaketler ve doğal afetler sonucunda kıtlıkların, açlığın artması.

3- Fitneler: Haramların küçük-büyük herkesin arasında, alabildiğince yaygınlaşması ve teşvik görmesi. Her türlü ahlaksızlığın insanların gözleri önünde yapılması.

4- Bidatlerin ortaya çıkması: İslam dininde olmadığı halde sonradan ortaya çıkarılan adetlerin dinin esaslarıymış gibi kabul edilmesi.

5- Din ahlakını anlatma imkanlarının kaybolması: İyiliğin emredilmesi ve kötülüğün engellenmesi, kısacası tebliğ imkanının kaybolması ile meydana gelen manevi boşluk.

KURAN AHLAKI

TÜM İNSANLARI BEKLEYEN SON ÖLÜM

İnsanlık tarihinin başlangıcından beri yaşamış olan milyarlarca insanı düşünün. Sayısını bile hesaplamakta zorlanacağımız bu insanların bir tanesi bile ölüme çare bulamadı. Hepsi kendilerini bekleyen son ile eninde sonunda karşılaştı. Allah Enbiya Suresinin 34. ayetinde bu gerçeği şöyle bildirmektedir:

Senden önce hiç bir beşere ölümsüzlüğü vermedik, şemdi sen ölürsen onlar ölümsüz mü kalacaklar?

Ölüm gerçeğinden kurtuluş olmadığına göre her insan kendisini bir gün mutlaka bulacak olan bu sonu düşünmekten neden kaçıyor olabilir?

Çünkü ölüm vücudun canlılığını yitirmesi ile birlikte dünyaya ait herşeyin bir anda son bulması demektir. Kısa bir süre önce bütün canlılığıyla karşımızda duran, hayata dair planları olan bir insanın toprağın altına gömülecek olduğunu düşünmek insanlara ürkütücü gelmektedir. Oysa ne kadar ürkütücü olursa olsun herkesin sonunda karşılaşılacağı bu gerçeği düşünmemek son derece mantık dışı bir tutumdur. Dünya hayatına dair her türlü detayı düşünmekte çok titiz olan insan, dünyayı son kez göreceği anı aklına getirmekten şiddetle kaçınmakla büyük bir yanlış içine düşmektedir.

Yüklü borcu olan bir insanı düşünün... Bu kişinin bu borcunu hesaplamadan hayatını sürdürmesi her insana son derece akılsızca gelir. Ya da önemli hastalığı olan bir kişiyi düşünelim. Bu kişi hastalığını gözardı edip hiç önem vermez ve hiçbir şey yokmuş gibi davranmaya devam ederse bu kişinin akıl sağlığından şüphe ederiz.

Buna karşılık ölümü düşünmek istemeyen insanlar son derece anlayışla ve hoşgörüyle karşılanırlar. Hatta toplum içinde ölümün hiç düşünülmemesi gerektiğine dair batıl bir inanç vardır. Bir kişi ölümden bahsettiği anda hemen zihnindeki bu tür düşünceler dağıtılmak amacıyla özel tavsiyelerde bulunulur. “Hayat devam ediyor, ölenle ölünmez” gibi kalıp sözler söylenilir ya da hayatın güzelliği ile ilgili çeşitli söylemlerle kişi ölüm düşüncesinden uzaklaştırılır. Elbette ki hayat devam etmektedir. Ama önemli olan her cenaze törenine katılan insanın da bir gün defnedilen kişiyle aynı konuma düşecek olmasıdır. Aynı şekilde onun bedeni de toprağa karışacak, cansız vücudu bir zamanlar sözünü bile duymak istemediği çürüme sürecinin her aşamasıyla karşı karşıya kalacaktır. Allah Kuran da insanlara ölümün yakınlığını şu ayet ile bildirmektedir.

De ki “Eğer ölümden veya öldürülmekten kaçıyorsanız, kaçış size kesin olarak bir yarar sağlamaz, böyle olsa bile pek az (bir zaman) dışında metalanıp-yararlandırımazsınız.” (Ahzab Suresi, 16)

Ölümün yakınlığının ve bu gerçekten kaçış olmadığının farkına varan bir insan hemen ahiretteki sonsuz hayatını düşünür. Allah’ın kaderde belirlediği ölüm anı gelmeden evvel din ahlakını tam anlamıyla yaşamaya karar verir. Asıl önemli olanın ölümden sonraki hayat olduğunu iyice anladığı için her türlü kötülükten kaçınırak Allah’ın razı olacağı bir insan olmak için elinden geleni yapar. Bu yüzden ölüm gerçeğini sürekli olarak düşünmek insanın geri dönüşü olmayan böyle bir anı yaşamaktan kurtaracak bir vesile olabilir. Allah Kuran’da insanlara “Her nefis ölümü tadıcıdır. Biz sizi şerle de, hayırla da deneyerek imtihan ediyoruz ve siz bize döndürüleceksiniz.” (Enbiya Suresi, 35) şeklinde bildirmektedir. O halde ölüm anınız gelmeden evvel Allah’a yakınlaşmak için yollar arayın ve asıl önemli olanın ahiretteki sonsuz hayatınız olduğunu unutmayın.

PAYLAŞ
logo
logo
logo
logo
logo