A9 TV, 25 Kasım 2017
(“Ruhun bedene ihtiyacı yoksa bedenin yaratılış amacı nedir?” izleyici sorusu)
Beden bir şekil. Ruhun bir şekli olması gerekiyor. Ruh şekil aldığında ona beden deniyor. Yani iki gözü var gibi görünür işte burnu vardır, ağzı vardır, ağzıyla konuşur. Ama istese Allah tabii şeffaf bir görüntüde de yaratır cam gibi olur ama hem görür hem konuşur. Ama bu aklın ihtiyarını alacağı için yani imtihana bu müsait olmadığı için Allah göz diye bir şey yaratıyor alakası olmayan. Gözle görülmez, gözün görme gücü yok çok sıradan bir cisimdir göz. Burun da koku almaz öyle bir şey yok, burun vesile olur. Ağız da tat almaz, ağız vesile olur. Parmak dokunmaz, dokunma hissini ruh alır parmak vesile olur. Dolayısıyla bir görüntüye ihtiyaç olduğu için ruhun görüntüsüne beden diyoruz.
Allah’ın Her Yeri Sarıp Kuşattığının Farkına Varan İnsanın Ruh Haline Tevazu Denir. Büyük Olan Sadece Allah’tır
İnsan zaten mütevazi olmaya mecbur, görüntüden ibaret yani gölge bir varlık. Her şey kaderinde belli, kısa bir süre içinde yaşlanıp ölüyor acz içinde, her hareketini Allah kontrol ediyor. Alabildiğine aczle sarılmış bin bir türlü hastalıklarla, zayıflıklarla sarılmış bir varlık, her hareketini de Allah yaratır. Bunu fark ettiğinde ona tevazu deniyor, bunu anlamaya tevazu denir. Yoksa, “Ben zaten büyüğüm ama” işte “irademi kullanıp kendimi biraz daha yere yaklaştırayım” gibi değil. Mümin zaten büyüklük diye bir olayı hiç kabul etmez ve yaşamaz. Büyük olan Allah’tır. Öyle bir şeyi Müslüman düşünmez.
(Doğu Beyazıt İlçesi’ne bağlı Uzunyazı Köyü’nde imam olan 30 yaşındaki Ramazan Bozdağ önceki gece yol kenarında PKK’lı teröristler tarafından kafasından silahla vurularak şehit edildi.)
Allah gani gani rahmet etsin. Ne yapmıştır? İhbar etmiştir, ihbar sonucu. Mesela devlete yönelik bir şey yapıyor adam, farz edelim teröristlere silah sağlıyor. Gidip onu mümin ihbar ediyor, gidip o mümini vurursa o zalimler o mümin şehit olur. Mesela “PKK’lı şuraya doğru gidiyor” diyor. PKK’lı bunu duyuyor gidip adamı vuruyorlar. Ama münafığa göre bu enayiliktir kendi kafasına göre halbuki kendisi enayidir. Ve onu şehit olarak kabul etmez “sana ne PKK’dan?” der “sana ne adamın silah satmasından, PKK’nın silah satmasından, sana ne o satılan silahlarla polisin vurulmasından, sen niye gidip ihbar ediyorsun neyine gerek? Adam da seni böyle vurur işte, boşu boşuna ölür gidersin şehit de olmazsın.” İşte münafığın mantığı budur. Halbuki bir caniyi mesela farz edelim silah satıyor o silahla da asker polis vuruluyor polis vuruluyor, teröristlere silah satıyor. Onu ihbar ettiği için bir mümini gider bir çakal şehit ederse o mümin şehittir net şehittir. Ama münafığa göre, enayi olan münafığa göre o boşu boşuna bir ölümdür, pisipisine bir ölümdür. Münafığın aklı hiç önemli değildir. Çünkü o Kuran gözüyle bakmaz şeytani gözle bakar.
(“Siyasete karışmam dediğiniz halde neden siyasi yorumlar yapıyorsunuz?” izleyici sorusu)
Siyasete karışmam dememin anlamı şu; politika yani meclise girip milletvekili olmam, cumhurbaşkanı olmaya çalışmam, başbakan olmaya çalışmam, bakan olmaya çalışmam, yönetici olmaya çalışmam. Siyasetle uğraşmamak öbür anlamda haramdır zaten bir ahlak bozukluğudur. “Bana ne, ne yapıyorsa yapsınlar.” Allah ahirette sorar olur mu o? Tabii ki fikir vereceksin, görüş beyan edeceksin, o anlamda değil. Siyasetçi yani politikacı olmak mesela AK Parti’den milletvekili olmak veyahut işte ilçe başkanı olmak, belediye başkanı olmak yahut Cumhuriyet Halk Parti’den milletvekili veya belediye başkanı olmak o tarz, buna girmem. Ama fikir beyan etmemek haram olur. Çünkü bir yerde bir yanlışlık varsa sen susuyorsun haram bu. Emri bil maruf nehyi anil münker bitmiş oluyor, olmaz.
(Cumhurbaşkanı Erdoğan Mısır’daki patlamayla ilgili şu açıklamaları yaptı Adnan Bey: “Bir terör örgütü eliyle ve bu örgüt bahane edilerek yerle yeksan edilen medeniyetimizin kadim şehirlerindeki yıkımları durdurmak, oluk oluk akan Müslüman kanını engellemek için elimizden geleni yapmak boynumuzun borcudur. Ha ülkemizin ortasına bir atom bombası atmışsınız ha milletimizin birliğine beraberliğine yönelik bir fitneyi ateşlemişsiniz bizim gözümüzde ikisi arasında fark yoktur. Bu vatan toprakları üzerinde kimse operasyon düşünmesin, aklından böyle bir şey geçirmesin. İşte o zaman Tendürek’te F-16 oluruz, Cudi’de F-16 oluruz, Bestler Deresi’nde F-16 olur bombalarla onların üzerine yağarız.”)
Tayyip Hocam ağzın, sözün, ruhun iyi güzel de İttihad-ı İslam’ı söyle İttihad-ı İslam’ı sürekli onu söyle Tayyip Hocam. Çözüm orada, yoksa bizim F-16’mızla falan biz bu deccaliyeti durduramayız, bu dünya çapında bir deccaliyet. Mısır’da biz F16’yla ne yapabiliriz? Pakistan’da ne yapabiliriz öbür Libya’da şurada burada ne yapabiliriz? İttihad-ı İslam’ı zorlasın Tayyip Hocam. Yapmasalar bile zorlasın söylesin sürekli ısrarla hatırlatsın. Utanacaklar bak sonunda kabul ederler. Hep İttihad-ı İslam’ı teşvik etsin ısrarla. Mesela güzel gidiyor öbür konuşmaları çok güzeldi üç-dört günden beri. Tamam da bizim F-16’mız hangi bir yere yetsin? Bir avuç uçağımız var bizim. Koskoca dünyanın neresine gideceğiz biz? Libya’ya nasıl gidelim biz, Mısır’a nasıl gidelim? Suriye’nin, Irak’ın içlerine de giremeyiz sınırlarımıza ancak müdahale edebiliyoruz. İttihad-ı İslam’ı Tayyip Hocam sürekli istesin, kabul etmeseler de istesin, o duadır duasını Allah kabul eder.
Eleştiri En Kaliteli Aynadır. İnsanın Göremediğini Gösteren Röntgen Aleti Gibidir. Eleştiriden Rahatsız Olmak Sağlıklı Değildir
Eleştiri en kaliteli aynadır. Ne güzel hazır insanın göremediğini gösteren röntgen aleti gibi bedavadan hazırdan sana faydalı bilgi aktaran bir sistem. Niye o sistemi kaçırıyorsun? Eleştiriden rahatsız olmak bir hastalıktır, bir anormalliktir. Ruh sahibi eleştiriyi sever. Yalnız eleştiri yaparken bilmiş yapmamak lazım böyle adamlık diniyle üst perdeden mahcup etmek kastıyla, küçük düşürme kastıyla gibi görünecek şekilde yahut kendini büyütecek şekilde gibi, bu şekilde olmasından kaçınmak lazım. Şeytani bir unsur girmemesi gerekiyor eleştiriye, candan ve samimi olursa çok çok makbul bayağı güzel olur. Ama genellikle biraz bilmiş üst perdeden eleştiriler oluyor insanlar arasında, bundan şiddetle kaçınmak lazım.
Hayvanların Yavrularını Koruma Konusundaki Ustalık ve Yetenekleri Hayranlık Verici. İnsanların Çoğunda Böyle Bir Titizlik Olmuyor
Mesela kaz hayvana bakıyoruz. Yani şuuru tam anlamıyla kapalı. Ama yavruları koruma konusunda çok abartılı usta. Mesela tavuk, bakıyoruz hayvanın şuuru tamamen kapalı ama yavrularını koruma konusunda muazzam yetenekli. İnsanda yoktur bu dikkat ederseniz, mesela bir yavrusu eksik olduğunda bile hemen şamata yapıyor bağırıyor falan. Hemen katılmasını sağlıyor, beslenmelerine falan her şeylerine çok titiz. Bu tabii arıdaki gibi bir mucize, elle tutulur bir mucize. Bu nedir; sırf buna bakarak bile Allah’ı anlamak mümkün. Dikkatlice gözlemlemek lazım. Aslında bir tavuğu yavrularıyla beraber çok dikkatli gözlemlemek lazım. Gözlemleyemiyorsa kitaptan okumak lazım o zaman fevkaladeliği daha iyi anlayabiliriz.
İnsanın Ruhu Allah Sevgisine Aç Yaratılmıştır. Allah’ın Ruhunu Taşıyan Her Beyin Bizim Anlattığımız Bilgiyi Mutlaka Alır
Allah anıldığı için Allah’ı daha çok seversin, Allah’tan korkun daha çok artabilir ama en önemlisi Allah’ı seversin. Allah’ın yarattıklarını da daha çok seversin, imanın güçlenir daha güçlü olur imanın. Beni dinleyen bir insan beyniyle direnemez. Yani hiçbir kimse beyniyle bana direnemez. Ama nefsiyle direnebilir ben nefsiyle muhatap olmadığım için beynini mutlaka ele geçiririm. İkinci bir ihtimal olmaz. Yüzde 100’dür 99 ihtimal değil. İtirazın falan hiçbir önemi yoktur. Çünkü insanın ruhu imana, Allah sevgisine aç ayartılmıştır onu nerede görürse onu hemen mas eder hemen alır yani insan ona direnemez, hiçbir insan direnemez. Nerede sevgi varsa, güzellik varsa, iyilik hayır varsa, bereket varsa ruh onu mas eder. Dolayısıyla her makul beyin, canlı olan beyin, ölü olmayan beyin, Allah’ın ruhunu taşıyan her beyin bizim aktardığımız bilgiyi mutlaka alıyor ve alır. Dolayısıyla da hayra vesile oluyoruz, inşaAllah. Kalplerde inşirah, ferahlık, derin iman, Allah’ı samimi sevme, candan sevme duygusu oluşur. En gelenekçisi şunu bunu bile bizi seyrederek imanlarını güçlendiriyorlar. Nurcu’su da, Süleymancı’sı da, Nakşibendi’si de, Kadiri’si de kim olursa olsun bizleri izledikten sonra ister istemez kalplerinde çok güçlü bir iman ve kararlılık ve şevk ve heyecan hissediyorlar. Ve bu zincirleme yayılıyor.
Peygamberimiz’in Hanımları Birbirinden Güzeldi. Hepsi Çok Cazibeli, Alımlı, İffetli, Asil ve Güzeldi MaşaAllah
Peygamberimiz (sav) sanattan, estetikten, güzellikten çok anlayan bir insandı, kavmin en güzel kadınlarıyla evlendi en en güzel. Çok çok güzel kadınlardı, çok güzel kadınları çok seviyordu Peygamberimiz (sav). Zaten hadiste de belirtiyor “güzel kadın benim için dünyadaki en büyük nimet” diyor açıkça söylüyor. “Üç şey seviyorum” diyor “güzel koku, gözümün nuru namaz ve cismani olarak da güzel kadın, hasene kadın” diyor. Hasene, hasen demek güzel temiz anlamına geliyor, has, hasene. Resulullah (sav)’ın bütün hanımları birbirinden güzeldi. Münafıklar çok haset ediyorlardı. Ahlaksızlık yapmamaları için Cenab-ı Allah perdeyle ayırdı ki o güzelliklerini görüp onlara karşı ahlaksız bir eylemde bulunmasınlar. Yani onları kandırmaya çalışmasınlar. Kötü söz söylemesinler diye Allah öyle tedbir aldırdı. Ve “kısa özlü ve ciddi konuşacaksınız” dedi. Gelenler lafı uzatamıyorlardı. Peygamber (sav) hanımı “ne istiyorsunuz?” diyordu. “Şu şu şu” “tamam teşekkür ederim” bu kadar.
(“Çarpık düşüncenin kaynağı nedir?” izleyici sorusu)
İnsan Kuran ile düşünmediğinde yol istemese de eğrilir. Yani beyin kontrolü kalmaz. Kuran, Tevrat veyahut İncil ile hareket edilmesi gerekiyor. Mesela Museviler o yüzden Tevrat’ta sıkı sıkıya bağlıdırlar. Ve dünyada en çok Nobel ödülü alanlar Musevilerdir. Gece gündüz Tevrat okurlar. Gece gündüz. Sürekli Tevrat’ın sırlarını çözmeye çalışırlar. Sürekli Tevrat’ı hayata geçirmeye çalışırlar. Zeka oranı en yüksek onlarda oluyor Allah’ın hikmeti. Çok akıllıdır Museviler. Hep buluşları onlar yaparlar dünyadaki ünlü. Kilit noktalarda hep onlar vardır. Ama işte bu Tevrat’ın bereketi ile oluyor. Tevrat’ı gece gündüz okumaları. Ve hayata geçirmek için çok titiz davranıyorlar. Allah Kuran’da Tevrat için “nurdur ve hidayet kaynağıdır” diyor. İşte Müslümanlar da Tevrat’tan istifade etmesi lazım. İncil’den istifade etmesi lazım. Mesela “İncil sahipleri de İncil ile hükmetsinler” diyor Allah ayette. İncil için de Allah “bir nurdur ve hidayet kaynağıdır” diyor. İncil’in bereketinden, Tevrat’tın bereketin uzak kalmak uğursuzluk getirir. Çok yanlış. Müslüman mutlaka Tevrat ve İncil okuyacak Kuran’ı hakem ederek. Kuran’ı hakem ederek okuyacak.
Dinin Konuşulduğu Ortamda Kadınlar Olmaz Demek Çok Yanlış. Din Kadını Dışlamaz. Kadın, Dinle Zıt Bir Varlık Değildir
Kadın mübarek varlıktır, güzel bir varlıktır dinin olduğu her yerde kadın vardır, din kadını dışlamaz, kadın dinle zıt bir varlık değildir, dinle iç içe olan bir varlıktır. Kadınlar daima Müslümanlarla birlikteydi Peygamberimiz (sav) zamanında da Hac’da da bu güzellik halen devam eder onu değiştirememişler. “Hac’da kadınların ne işi var?” diyeceklerdi ama diyemiyorlar artık oturmuş bir gelenek olduğu için kadınlarla iç içeler. Hac’da kadınlar olduğuna göre burada da kadınlar olacaktır. Hac en önemli ibadetlerden biri eğer burada da ibadet yapıldığını inanıyorsan ki dini program diyorsun. Hac bir dini programdır. Hac’da kadınlar var mı? Var. Hac dini bir program mı? Program. Kadınlar var mı? Var. Makul görüyor musun? Makul görüyorsun. Bu da dini bir program burada da kadınlar var, o zaman bu da doğru. Dolayısıyla size yanlış öğrettiler yani kadınlarla din beraber olmaz, din olan yerde kadın olmaz, kadın olan yerde din olmaz mantığını geliştirdiler ve kadınlarla dinin arasına muazzam bir mesafe koymaya kalktılar. Kadın dine zararlı bir varlıktır, dinle zıt bir varlıktır, dinin olduğu yerde kadın dini bozar, dine zarar verir ama erkek olursa dine zarar vermez gibi bir inanç. Ama pratikte onu da kabul etmiyorlar. Çünkü erkek olduğunda eğer gençse bu sefer diyor ki; “Kadından on dokuz misli daha fazla etkiler” diyor. On dokuz misli “onu da çıkaramazsın” diyor. Peki olgun, yakışıklı delikanlı çıkarabiliyor muyuz? “O da kadınları tahrik ediyor” diyor “kaslı yapılı o da olmaz” diyor Peki ben konuşabilir miyim? “Yok senden de karım tahrik oluyor” diyor kardeşim bırak artık bu kadar cinselliğe kafayı takmışsın.
(“Cahiliye toplumunu nasıl tanımlayabiliriz?” izleyici sorusu)
Cahiliye toplumu Kuran dışı toplum demektir. Kuran’a zıt, akla zıt toplum anlamına geliyor. Sevgiye, merhamete, şefkate zıt toplum. Sevgisiz toplum anlamına gelir. Merhametsiz, birbiri ile uğraşan, gafil toplum anlamına geliyor. Derinliği olmayan insanların güzelliğini, hayatın güzelliğini önemsemeyen, hayatı çirkinleştiren, her şeyin kötü yönünü destekleyen karanlık düşünceye cahiliye toplumu diyoruz. Cahiliye toplumu Peygamberimiz (sav) zamanında çok yetkindi yani yaygındı çok güçlüydü. Ama Peygamberimiz (sav)’in, sahabelerinin aslan gibi cesaretiyle, kararlılığıyla o bela def-ü ref oldu elhamdülillah. O zamanlar Peygamberler geçmişte de hep bu dertlerle, bu olaylarla karşılaştılar manevi makam ancak böyle yükseliyordu. Başka türlü manevi makam yükselmez. Peygamberimiz (sav) zamanında sahabeler bütün güçleri ile desteklediler. Yaşı küçük olanlar da destekliyorlardı dünya tatlısı onlar. Mesela Hz. Ali (kv) on yaşındaydı. Bütün gücü ile destekliyordu. Birçoğu da öksüz, yetim de vardı. Onlar da destekliyorlar, onlar da mallarını mülklerini küçükken Allah için verdiler ve onların malı mülkü kullanıldı. Ama tabii ilerde daha akıl baliğ olduğunda onlar malını isteyebilir. Geri isteyebilir isterse isteyebilir. Müminse ona geri iade edilir. Mesela Hz. Ali (kv) bütün malını mülkünü verdi küçükken de verdi büyükken de verdi. Aynı ama münafık adam sonra diyor ki; “Ben malımı istiyorum Peygamberle mücadele edeceğim” diyor “o parayı verin ki, o imkanı verin ki mücadele edeceğim” diyor. Öyle şey olmaz, çünkü Müslümanların ve dinin aleyhine faaliyet yapacak, olmaz.
Münafıklar Peygamberimiz’in Sahabenin Beynini Yıkadığını İddia Ediyordu. Halbuki Hidayeti Veren Allah’tır
Münafıklar Peygamberimiz (sav)’i Müslümanların beynini yıkadığını söylüyordu yani rahatça onları ikna ettiğini. Halbuki iman Allah'tandır. Peygamber (sav)’i Allah vesile ediyor imanı veren Allah. Onlar cennetten getiriliyor kaderlerinde iman olduğu için iman ediyorlar. Ama münafık orada fikrinin değiştiğini zannediyor. O anda etkilendiğini zannediyor. Onun cennetten geldiğinin farkında değil müminin. Cennet için yaratıldığının da farkında değil. Özel imanla yaratıldığını bilmiyor. Bir an birisi konuşur o da öylesine kabul etti gibi düşünüyorlar. Öyle değildir. Peygamberimiz (sav)’e yaklaşan her sahabe kaderde iman etmiş, cennetten gelen insanlardı. Hz. Ali (kv), Ebubekir (ra), Osman (ra), Ömer (ra) hepsi cennetten gelen insanlardı. O yüzden kaderlerinde iman olduğu için iman ettiler. Yoksa bir anlatımdan kaynaklansa orada başka insanlar da vardı. Mesela onların kaderinde ne var? İnkar var. Peygamberimiz (sav)’in dediğini duymadı mı? Duydu Ebu Cehil. Kanaati gelmedi mi? Geldi. Beyni inandı. Ama beyninin inanması nasıldı? Bilgisayar inanması gibi mekanik bir inanma. Kalben inanabiliyor mu? İnanmıyor. Çünkü ölü. Ne oluyor? Cehenneme.
Her Şeyi Yapan Allah’tır. Bu Gerçeği Unutan Kişiler Ters Gibi Giden Olaylar Olduğunda Kendi Başarısızlığı Zannedip Ümitsizliğe Kapılıyorlar
Bazı insanlar Allah'ın gücünü unutuyor her şeyi kendi yaptığını zannediyor. Bu çok acı bir olay. Her şeyi ama kendi yaptığını zannediyor. İşler olumlu gidince kendinin güzel yaptığını zannediyor. Bir şey ters gidince kendinin bir şeyi beceremediğini düşünüyor. Üzülüp kızıyor kendine. Halbuki her şeyi yapan Allah'tır. Ters gibi giden olaylar da doğru olan olaydır onda hayır vardır. Onu fark edemiyordur o. Allah her şeyi hayırla yaratır. İmtihan oluyorsun tabii ki ters gibi görünen, aksi gibi görünen olaylar olacak. Başka türlü nasıl imtihan olacaksın? Dolayısıyla iman zafiyeti bir beladır. Allah'ı unutmak bir beladır. Allah’ı unutmamak en önemli konudur. Allah'ı sürekli sevmek ve unutmamak dünyadaki en önemli konudur. Bunun üstüne başka konu yoktur. Bütün felaketler buradan kaynaklanır, acılar Allah’ı unutmaktan kaynaklanır. Şirk yani Allah’ı unuttun mu şirk devreye girer. Israrla ve kararlılıkla saniye sektirmeden Allah'ı unutmayacaksın. Allah’ı hiçbir şekilde bırakmayacaksın. Allah'ın zoruna gider bırakılmak. On saniye bile bırakmak olmaz Allah'ı. Daima kalp Allah'la beraber olacak. Beraber olduğunda bereket, bolluk, güzellik. Hiçbir şey olmaz.
(“Türkiye'nin gelişmesinin önündeki en büyük engeller nelerdir?” izleyici sorusu)
En büyük engel Abdülhamit döneminden beri İngiliz derin devletidir. Çünkü Türk milletinin Orta Asya'ya sürülüp orada imha edilmesi inancı var onlarda. Bu bir manyak idealdir. “Ya Anadolu'da imha edelim” diyorlar “ya Anadolu'nun ortasına çekelim orada imha edelim. Veyahut Orta Asya'ya çekip orada imha edelim. Ama Türk milleti mutlaka yok edilmesi gerekir” diyor. Bu sapkın inançta. İngiliz derin devletinin biliyorsunuz ikinci cildi çıktı bu konunun detaylarını anlatan ikinci cilt kitabımız çıktı. Burada da açıkça görüleceği üzere Türk milletinden nefret İngiliz derin devletinin ana inançlarından birisidir. Dolayısıyla İngiliz derin devleti devam ettiği müddetçe fitne de devam edecektir. İngiliz derin devletini dağıtacağız. Mehdiyet vesilesiyle dağıtacağız. İsa Mesih'in bereketi ile dağıtacağız. Deccal yerle bir olacak bunu göreceksiniz. Sonra görün bereketi, görün zenginliği, görün güzelliği.
Hadis Açıklamaları
Münafıkların Mehdi (as)’ye karşı ahir zamanda muazzam ataklar yapacağını Peygamberimiz (sav) altı ayrı hadisle belirtmiş. Altı ayrı hadis. Birçok münafık güruhat çıkacak Mehdi (as)’e karşı atak yapacaklar. Hatta Peygamberimiz (sav) onlar için “otuzun üzerinde deccal zuhur eder” diyor “içlerinde kadınların da bulunduğu ayrı ayrı” yalnız bunu tabii münafıkların başları olarak söylüyor. Ta Peygamberimiz (sav) zamanında Mehdi (as)’a düşman oldu münafıklar. Ta o zamanlar. Ehlibeyti şehit etmelerinin kökeninde Mehdi (as)’ı durdurma düşüncesi vardı. Durduramadılar. Yine o nesilden Mehdi (as) devam etti. Mehdi (as) soyunu yok etmek için yaptı o deccaliyet o atağını. O zamanlar deccaliyet ataktaydı görev başındaydı. Onların atağı bu yani Roma derin devleti. Onlar kışkırttılar ve Peygamber neslini güya daha önce İsa (as) döneminde olduğu gibi, Musa (as) döneminde olduğu gibi öyle kitle katliamı ile yok edeceklerini zannettiler. Ama Mehdi (as) kolu devam etti durduramadılar elhamdülillah. “Otuz yalancı deccal çıkmadan kıyamet kopmaz, onların dört tanesi kadındır” diyor Peygamberimiz (sav).
Bak diyor ki Peygamberimiz (sav) “Gitmesi gerekenler gidip de müminler azaldığında ve münafıklar gittiğinde işte orada yani uzak yerde Mehdi (as) zuhur edecektir.” Ne zaman? Münafıklar tamamen temizlendiğinde. Çünkü Allah o şerefi o alçaklara vermiyor. O pislikler gitmeden Mehdi’sini zahir etmiyor. İlla onların gitmesi gerekiyor. (Şeyh Muhammed Bin İbrahim Numani Gaybeti Numani sayfa 250)
“Ey Emir’il Müminin bize Mehdi (as)’dan bahseder misin diye Hz. Ali (kv)’e arz edilince Resulullah’tan naklen diyor ki; “Gitmesi gerekenler gidip de müminler azaldığında ve münafıklar gittiğinde işte orada” uzak yeri göstererek yani batıyı gösteriyor. Bulunduğu yerden batıyı gösteriyor. Herhalde İstanbul'u kastediyor anladığım kadarıyla. İşte orada yani “uzak bir yerde Mehdi (as) zuhur edecektir” diyor. (Şeyh Muhammed İbrahim Numani Gaybeti Numani sayfa 250)
(“Her şey kader ise biz niye dua ediyoruz?” izleyici sorusu)
Duanın amacı sadece Allah'ı sevmektir. Her şeyin amacı Allah'ı sevmektir. Namaz, oruç, zekat, hac, sadakalar, cömertlik, sabır bunların hepsinin amacı Allah'ı sevmektir. Ve Allah'ın yarattıklarını sevmektir yani sevgidir. Sevgi amaçlıdır. Sevgiyi öğretmek için yapıyor Allah. Allah'la konuşuyorsun ya dua ediyorsun “Ya Rabbi beni koru, bana iyilik ver, güzellik ver” bu nedir? Bu sevgi. O bağlantıyı sağlamak için. Yoksa senin demenle onun alakası yok. Sana onu dedirttiği an zaten onu yapacak olduğunu da biliyor Cenab-ı Allah. Yani o işin oluşuyla dua aynı anda yaratılır. Dolayısıyla duayla ilk defa haberdar olmaz Allah. Onu yanlış biliyor insanlar. Yani Allah dua ettiğimizde duyar ama olayı haber vermek için biz Allah'a söyleriz zannediyorlar. Yani Allah'ın bilgisi olmaz, farkında olmaz ama biz söyleyince farkına varır ve gereğini yapar öyle değil. Duayı bize sevgiyi oluşturmak için Allah emreder ve bizde onu tecelli ettirir.
(“Bütün bu çalışmalar ve gayret sizi yoruyor mu?” izleyici sorusu)
Yok, bu olmadığında insan yorulur. Feci şekilde çöker. Benim gençlik sırrım imanımdır inşaAllah. Allah onu vesile ediyor inşaAllah. İmanı olmayan bir insana Allah nimet vermez. Münafıkları bu delirtiyor tabii. Çünkü altmış üç yaşta saçlar böyle, cilt böyle, böyle bir güç, böyle bir kudret, böyle bir aktivite olacak iş değil. Altmış üç yaşında ben bilirim dede olurdu, bastonla falan yürürlerdi. Damarları çıkar, kemikleri çıkar, sesleri değişir, bütün dişler dökülür. Dişim kendi dişim elhamdülillah.
Yalan Söylemek Çok Berbat Bir Şeydir. İnsanın Ruhunu Sıkar, Çok Ciddi Manevi Sıkıntı Oluşturur
Çıkar için yalan söylemek ahlaksızlıktır. Vicdansızlıktır. İnsanı çirkinleştirir. İtici yapar, bereketi gider. İnsanın yüzü kararır, içi kararır. Cehennemin kapısı açılır öyle bir insana. Ruh sahibi bir insan bunu yapmaz. Çünkü içi sıkılır çok berbat bir şeydir yalan söylemek. Doğru konuşmak kalbe ferahlık verir. Yalan da insanı perişan eder. Çok şiddetli azap verir. Ama iyilik, hayır için yalan söylenebilir. Gerekir de, her zaman söylüyorum mesela adam kanser olmuş ileri aşama adamın ölme riski de var ama ucu ucuna kurtulma ihtimali de var. “Beyefendi çok ilerlemiş yapacak bir şey yok. Bir aylık ömrünüz kalmış” diyor. Niye öyle diyorsun? “Hastasınız, tedavisi de mümkün bir tümör cinsi var.” Hatta dersin “zararlı bir tümör değil ama gelişmiş. İlacı var evvelAllah darmadağın edeceğiz. Siz bize güvenin.” Bu kadar basit. Doğrucu olmanın bir alemi yok. Münasebetsizliği bırakın. Veyahut adam efendim, kapıdan içeri giriyor diyor ki “burada şu eşkalde biri var mı?” Elinde bıçakla, “ha içeride oturuyor” diyor. Deli misin be adam? Niye söylüyorsun? “Öyle biri yok buraya gelmedi” de. Çok büyük hata olur, çok büyük günah olur.