A9 TV, 16 Ağustos 2017
(İngiltere’nin homoseksüel Devlet Bakanı Alan Duncan, Türkiye’nin İngiltere için vazgeçilmez bir ortak olduğunu söyledi. “Geçen yıl darbe girişimiyle Türk demokrasisine korkunç bir şekilde hakarette bulunulmasını bir kez daha kınıyorum. Türkiye artık vatandaşlarına ve dünyaya her şeyin normale döndüğünü göstermelidir. Yakın bir dostu olarak İngiltere demokrasiyi koruma çabalarında Türkiye’yi desteklemeye hazır” ifadelerini kullandı.)
Yani yumruğu vuran kimse özür ifadelerinde o oluyor genellikle. İngiliz derin devleti yumruğu vuran, ama yumruk kırılınca özür diliyor. İngiliz derin devletinin talimatıyla bu özürler meydana getiriliyor, bu üslup meydana getiriliyor. İngiliz derin devletinin yönlendirmesiyle bu açıklamayı yapıyor, bu kendi kafası değil.
(Şırnak’ta Namaz Dağı’nda sürdürülen operasyonda 1 askerimiz şehit oldu. Şu anda resmi ve ismi yoktu. Merkez Güneyçam Köyü üst bölgesinde bu sabah roketatarla saldıran PKK’lı teröristler güvenlik güçlerinin karşı ateşi üzerine kaçtılar.)
Ben bu kaçma işini bir türlü anlayamıyorum. Nasıl kaçar? Hadi ormanlık alan desek yine kaçamaması lazım. Düz alan desen yine kaçamaması lazım. Ormanı her yerden yakarsın, adamı da yakalarsın. Bizim için orman değil insan önemli. Çünkü yine cinayet işleyecektir adam. Bu kadar imkanımız varken, bu kadar askerimiz, polisimiz, mühimmatımız varken bu nasıl oluyor ben bunu anlayamıyorum. Bunun bir teknik açıklaması vardır herhalde. “Şu alana şuraya doğru kaçtılar” diyor. Allah Allah, 5 bin asker getirirsin sararsın dağı hiçbir şekilde kaçamaz. Çembere alırsın, 10 bin askerle çembere alırsın bu kadar basit. Nereye kaçacak yani? Çembere alırsın çemberi daraltırsın, bölge belli değil mi, tamam, 20 bin asker veyahut 20 bin askerle çembere alırsın, çemberi daralta daralta daralta ortada birleşirsin. Yerin altına girecek hali yok bir yerde yakalayacaksın illaki.
(Kemal Kılıçdaroğlu’nun, tutuklu Enis Berberoğlu’yla ilişkisi Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından gündeme getirilince bu konu iddiadan çıkıp ciddiyet kazanmış oldu. Ve Ahmet Hakan konuyla ilgili şöyle bir yazı yazdı: “Eğer Erdoğan bir zemin yoklaması yapmaya çalışmıyorsa, yani gerçekten de ciddiyse Kılıçdaroğlu’na yönelik bir tutuklama girişimi söz konusu olabilir. Eğer böyle bir şey olursa huzursuzluk, gerginlik, cepheleşme tırmanır, demokrasi zedelenir. Türkiye’nin bütünlüğünü ve barışını düşünen aklıselim insanlara sesleniyorum; aman böyle bir şeyi aklınızdan bile geçirmeyin” dedi.)
Tayyip Hoca zaten kesin delil var demiyor, sadece kızmış anladığım kadarıyla. Böyle bir ihtimalden bahsediyor yani onu konuşturmak, olayı biraz irrite ederek olayın netleşmesini sağlamak istiyor benim kanaatim. Yani arkasında bir hapis düşüncesi yok. Fakat böyle bir kuşku olduğu için, böyle bir kuşku duyduğu için bunu dillendirip tarafların buna cevap vermesini sağlayarak meseleyi vuzuhata kavuşturmak istedi. Nitekim de mesele vuzuhata kavuştu. Adam çıktı dedi “benim böyle bir olayım yok, böyle bir iddiam da yok, böyle bir konu yok” dedi. Zaten konu bitmiş oldu. Ama Sayın Kılıçdaroğlu’nu bir şekilde tutuklatmaya çalışmak hükümetin amacı olmaz, Tayyip Hoca’nın hiç de amacı olmaz. Tayyip Hoca çok aklı başında aklıselim birisi. Sudan nedenlerle bir tutuklama zaten mevzubahis olamaz yani öyle bir olay da görmedik biz duymadık da. Tayyip Hoca’nın amacı oluştu bence bu kadardı, amacını elde etti. Bundan sonra konu uzamaz. Yani bir tutuklama falan da mevzubahis değil öyle görünüyor.
(“İslamiyet ve Adnan Hoca, ikisini bir arada ben göremiyorum.” İzleyici yorumuna cevap)
Sen samimi bir Müslümansın, samimi bir Ehli Sünnet Müslümanısın. Hakikaten senin aldığın İslam eğitimine göre, fıkıh kitaplarına göre, ilmihal kitaplarına göre senin beni Müslüman demeyeyim de İslam’ı tamamen değiştiren veyahut geniş çapta değiştiren birisi olarak görmen lazım. Dolayısıyla harama giren, İslam’ı yaşamayan birisi olarak görmen gerekir aldığın eğitime göre. Bu senin normal reaksiyonun, bunu eğer yapmazsan aldığın bilgiye göre hata yapmış olursun. Düşünme kapasitene göre ve aldığın bilgiye göre böyle olması lazım normal olanı budur. Ama nurlu insan, ben de senin geçtiğin dönemden geçtim, bana da İslam anlatıldı. Ben koyu gelenekçi İslam’ı savunuyordum başta, saçımı ortadan ayırıyordum, sakalım yaklaşık ta göğsüme kadardı çok uzundu. Misvak kullanırdım, kadınlara hiç bakmazdım, müzik dinlemezdim. İpek asla giyinmezdim, hatta yemeği de yerde yerdim ben. Su içerken çömelerek içerdim. Yani bildiğim kadarıyla bütün sünneti de uygulardım. Hatta diş dolgum olduğu için, bir dişimin küçük bir dolgusu vardı, Hanefi mezhebinden olduğum için gusül abdestinin geçersiz olacağını düşünerek Şafi mezhebini taklit ediyordum. Şafi mezhebiyle Hanefi mezhebini birlikte yapabilecek adam ben Türkiye’de göremiyorum. Varsa göreyim yapamazlar. Olağanüstü zordur. Yani senin yaşadığın İslam’ı yaşıyordum ben. Bana birisi geldi bir kere sarıklı cübbeli “Kuran yeterlidir” dedi.
Allah ayette okudum, çok örnekle “yeterlidir” diyor Allah “her şeyi açıkladım” diyor, “çok detaylı açıkladım, sadece Kuran’dan sorulacaksınız” diyor. Allah Allah, dedim “acaba Müslümanlıktan çıkar mıyım?” falan diye düşündüm; hadisleri bırakırsak, mezhebi bırakırsak. Ama Kuran’da o kadar tekraren söylüyor ki Allah, Kuran’ın yeterli olduğunu o kadar kapsamlı anlatıyor ki “bol örneklerle anlattım” diyor Allah. “Çok anlaşılır fasih bir kitaptır, muhkem olan Allah’ın ayetlerine uyacaksınız ve haramlar çok azdır helaller sonsuz.” Yani Kuran’dan çıkan anlam buydu. Sonunda bir gün cesaret ettim “ben Kuran’ın yeterliliğini kabul ediyorum” dedim. Bizim çocuklara da söyledim, hepsinin fikrinin değişmesine vesile oldum.
(“İmam Mehdi Şialara göre ahir zamanda gelecek olan Mehdi, Şiaların kaybolan 12. İmam, İmam-ı Murtaza olarak söyleniyor.” İzleyici yorumuna cevap)
Şia’da takiyye vardır takiyye. Yani bir insanın korunması gerekiyorsa yanlış bilgiyi vererek kendini koruyabilir. Mesela bir adam bir yere saklandı öldürecekler, sana sordular ne diyeceksin “bu adam buraya bugün gelmedi” diyeceksin. Buna maslahat denir, diğer adı da takiyyedir. Allah için bir şey korunacaksa takiyye yapılır. Şia’da da takiyye vardır, Hz. Mehdi (as)’ı korumak için yapılmış, Hz. Ali (kv)’nin tavsiyesi üzerine yapılmış bir takiyyedir bu. Çünkü Hz. Ali (kv) suikastçılar olduğunu biliyordu, oyun oynanacağını biliyordu, Ehli Beyt’inin de şehit edileceğini biliyordu, Hz. Mehdi (as)’a da düşman Sünnilerin içinde de birçok zalimin çıkacağını biliyordu. Birçok zalim düşman Hz. Mehdi (as)’a. Onları korumak için dediler ki Şia: “Şu mağara var ya onun içine girdi saklandı, 1400 yıl sonra çıkacak” dediler. Veyahut “1000 yıl sonra çıkacak” dediler veyahut işte “600 yıl sonra çıkacak” dediler çeşitli tarihler verdiler. “Ama halen şu mağaranın içinde” dediler. Onlar da mağaranın içinden Hz. Mehdi (as)’ın çıkmayacağını bildikleri için Hz. Mehdi (as)’a karşı ciddi bir tedbir almaya gerek duymadılar. Çünkü mağara orada duruyor zaten. Onun içinde de adam yaşamayacağını bildikleri için, onu müminlerin bir saflığı olarak gördüler. Yahut iyi niyeti olarak gördüler. Ve böylece Hz. Mehdi (as) 1400 yıl tehlikeden korunmuş oldu. Şu anda da yine Hz. Mehdi (as) perde arkasında yine korunuyor. Bütün cümle alemin gözü önünde, ama insanlar göremiyor. Peygamberimiz (sav) diyor bak “insanlar onu görür ama tanıyamazlar. O insanları görür ama tanır” diyor. Yani “göremeyecek insanlar onu” diyor. Çeşitli perdelerle bir şekilde vesilelerle örtülecek. Sonuna kadar fark edemeyecekler. “Şimdi o mağaranın içinden çıkacak” deniyor. Daha da zorlarsan diyor ki “ışık gibi” diyor “ben gördüm” diyor. Işık gibi olandan bir zarar gelmez. Mesela İran Cumhurbaşkanı dedi ki “Mehdi ben Birleşmiş Milletler’de konuşurken karşımdaydı” dedi. Adamlar rahatladı. “Yanımdaydı bana ne konuşmam gerektiğini söyledi bana” dedi. “Neler konuşmam gerektiğini bana söyledi” dedi. Yani “oralardaydı” dedi “Mehdi’nin görüntüsü vardı orada” dedi “ve bana ne konuşmam gerektiğini söyledi” dedi. Bundan İngiliz derin devleti korkmaz. Çünkü bunu bir safiyane düşünce olarak görür, çocuksu bir düşünce olarak görür ve hiçbir risk meydana getirmez. Şia’nın muazzam aklını gösteriyor bu. Şia’nın Hz. Mehdi (as)’ı korumadaki muhteşem yöntemini gösteriyor.
(Bekir Hazar Takvim Gazetesi’nde şöyle bir yazı yazdı. “Nazilerle işbirliği yapan Mussolini’nin İngiliz istihbaratına çalıştığı ve haftada on bin dolar maaş aldığı ortaya çıktı. İngiltere'nin bir dönem Dışişleri Bakanı olan Sir Samuel Hoare, İtalya'da askeri ateşe olarak görev yaptığı dönemde yüz kadar istihbarat subayını Londra'dan Roma'ya getiriyor. Önlerine planları koyuyor. “Arkadaşlar İngiltere'nin çıkarları için hedefimiz İtalya direnişini artırmak” diyor. Kolları sıvıyorlar, İngiliz istihbaratına İtalyan devşirmeye başlıyorlar. Gidiyorlar Mussolini'yi bağlıyorlar, MI6 ajanı yapıyorlar.” Dedi.)
Helal olsun. Kabadayıyı görüyor musun yiğidi? İngiliz derin devletine yumruğu çakmış, çok güzel. Osmanlı’nın evlatları şahlandı. Türkiye’yi onlara dar ediyorlar maşaAllah ve bu son yüz elli yıldan beri görülmeyen bir ataktır, Abdülhamit devrinden beri görülmeyen bir atak. İlk defa oluyor. Elhamdülillah bizim öncülüğümüzde oldu.
(“Gençlerin bonzai kullanımına nasıl engel olabiliriz?” sorusuna cevap)
Tabii ki imanla, sevgiyle, Allah korkusuyla. Bir kere devletin televizyonlardan Kuran mucizeleri anlatması gerekir. İman hakikatlerinin anlatılması gerekir. Allah'ın varlığının delillerinin anlatılması lazım. Darwinizm’in bir pagan dini de olduğunu anlatılması lazım. O zaman PKK da kalmaz. Bonzai de kalmaz. Komünist de kalmaz. İngiliz derin devletinin uşakları da kalmaz. Hiçbir şey kalmaz. Kökten ilaç budur. İman hakikatlerinin anlatılması, Kuran mucizelerini anlatılması, Darwinizm’in pagan dini olduğunun delilleriyle anlatılması. Ne deccal kalır ne İngiliz derin devletinin uşakları kalır ne IŞİD kalır ne PKK kalır. Hiçbir şey kalmaz. Hepsinin ilacı budur. Bunun dışında sürekli bu bela katlanarak gelişir Allah esirgesin.
(“Biz öğrenciyiz. Her şey neden bu kadar pahalı?” sorusuna cevap)
Gençler için, okuyan gençler için her yerde vakıf kuralım. Her üniversite vakıf kursun. Hayatı onlara kolaylaştıralım. Yiyeceklerini adeta bedavaya getirelim. Ekmeği çok ucuza alsınlar. Eti ucuza alsınlar. Her şeyi onları ucuzlatalım. Yazık gençlere. Hakikaten çocuklar zor durumda kalıyor. Yani çalışsa okuyamayacak, okusa çalışamayacak. Açmaza giriyorlar. Zaten okumak çok zor. Çalışmak da çok zor. Hayat da çok zor. O zaman yazık olur bu insanlara. Vakıflar bu işi çok güzel icra edebilirler.
(Şehit Eren Bülbül hakkında küfür ve hakaret içerikli paylaşımda bulunan Ozan Ayede isimli PKK yandaşının Şırnak'ın Cizre ilçesinde yaşadığı tespit edildi ve yakalanarak gözaltına alındı.)
Şimdi bu adama gitsek “Niye böyle konuştun?” desek. Yani “bu kafa sana nereden geldi bu mantık?” falan desek, “yıllardan beri okuyorum” diyecek. “Ne okuyorsun?” “Öcalan'ın kitaplarını okuyorum diyecek. “Darwinizm’i öğrendim. Materyalizmi öğrendim. Komünizmi öğrendim. PKK'nın ideolojisini öğrendim.” Diyecek. Kardeşim adam eğitimle bu hale geldiğine göre, eğitimle bunu düzeltmemiz gerekmiyor mu? Yok. Dinletemiyoruz. İnanılır gibi değil yani. Eğitime yanaşmıyorlar. Olursa polisiye. Polisiye olmuyor işte. Olmaz. Bunun önü sonu gelmez. Eğitimle olur bu. Polisiye de tabii gerekiyor ama yani en başta eğitim.
(“Kızların piercing, oje, dövme yaptırması hakkında ne düşünüyorsunuz?” sorusuna cevap)
Piercing hakikaten güzel oluyor kızlara. Hoş duruyor. Kulakta olabilir ama yani bilmiyorum ne kadar. Canını yakmak da istemiyorum da ama genellikle piercing hakikaten hoş duruyor. Ama çok abartmamak lazım. Yani yanağına falan yaptırmak bunlar yersiz. Olmaz. Oje bir kere şart hanımlarda. Ojesiz hanım düşünemiyorum. Oje şart. Dövme de hakikaten çekiciliklerini kat kat artırıyor. Bir kadını muhteşem çekici yapıyor dövme. Ama biraz akılcı olmak lazım tabii. Çok kaba hatlardan kaçınmak lazım. Çok kalın dövmeden kaçınmak lazım. Yani mesela iki santim kalınlığında siyah dövme yaptırıyor. Olur mu öyle şey? Bant, bir santim kalınlığında bant, simsiyah. Olmaz öyle. Daha ince kibar olması lazım.
(Ergün Diler “Amerika ve İngiltere istihbarat birimleri arasında gizli bir savaş yürüdüğünü” söyledi. Amerikan iç savaşı döneminde Britanya’ya büyük sempati ile bakan bir general vardı. Amerika bu generalin heykelini kaldırarak İngiliz derin devletine bir mesaj vermeye kalkınca, İngiliz derin devleti Virjinya’da sokak savaşları başlattı. MI6 devreye girdi ve bir anda sokaklar karıştı. Pentagon heykel üzerinden İngilizlere karşı bir hareket yaparken, İngiliz istihbaratının karşılık vermesiyle sokaklarda kendilerine karşı olan on binleri buldular” dedi.)
Yalnız Amerika'ya hakimiyeti kesindir İngiliz derin devletinin. O sadece iç karışıklıktır yani karşı koyma diye bir olay olmaz. Yani Amerika’da İngiliz derin devletine karşı koyan hiçbir dernek, yapı ve yapılanma yok. Hiçbir siyasetçi yok. Tamamen teslim almış durumdalar. Yüksek mahkeme üyeleri hep İngiliz derin devletinin tayin ettirdiği kişilerden oluşuyor. Onlar da ebedi başkan. Yüksek mahkeme, Amerikan Devleti’nin üstündedir. Yani mesela homoseksüellerle ilgili bir hüküm verdi miydi yüksek mahkeme devletin artık buna karışma yetkisi yok. Hükümetin yetkisi yok. Hükümet hiçbir şey yapamaz. Yüksek mahkeme her türlü kararı çıkartıyor ve Amerika’da o anayasa oluyor ve yüksek mahkeme üyeleri de ömür boyu üye ve zincirleme o üyeler oraya tayin ediliyor. İngiliz derin devletinin tayin ettirdiği memurlar. Amerika’yı tam teslim almış durumda İngiliz derin devleti.
(Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen, kendisini cumhurbaşkanı olarak görmek istediklerini söyleyen vatandaşlara gülümseyerek, “Beni aday yapmazlar” dedi. Ancak kendisine “Yaparlar. Kemal Bey vazgeçti. “Ben yokum” diyor. Başbakan olmak istiyor” şeklinde cevap verilince umutlandı. “Bakalım gösterecekler mi aday? Ben ne görev verilirse yaparım” dedi.)
2019’da Tayyip Hoca’yı cumhurbaşkanı yapacağız. Bak altını çiziyorum. Yazın bir yere. Mütevazı, sevgi dolu, mazlum, Allah’ı seviyor, Kuran’ı seviyor. Kuran’ın yeterliliğine inanıyor ve tam bir Mehdi ekolü. Dürüst bir insan, çalışkan. Allah’a kendini satmış bir insan, Allah’a kendini teslim etmiş bir insan. Böyle bir insan Allah tarafından korunur. 2019’da Tayyip Hocam cumhurbaşkanı. Net söylüyorum. Hz. Mehdi (as) devrinin cumhurbaşkanı o ve uzun yıllar da hizmet edecek onu da söyleyeyim. Göreceksiniz. Öyle tecrübeli bir delikanlıyı da kolay kolay kimse bulamaz. Sıkı da kabadayıdır, Tayyip Hoca. O yönünü de çok severim. Hakiki kabadayıdır yani. Öyle uydurma kabadayılar vardır. Dilindedir lafı ama o hakiki kabadayıdır.
(“Kuran’da “dünyanın bucakları” ifadesinin anlamı nedir?” sorusuna cevap)
İşte gördüğün, ekranda gördüğün bucaklar. Sağ bucak var sol bucak var ekranda. Sağ taraf burada işte sol taraf da bu taraf. Ekranda gördüğün iki yer ve işte dış alemde gördüklerin. Yani hiç zannettiğiniz gibi değil kainat onu söyleyeyim. Hayret edeceksiniz. Ne yuvarlak ne düz hiç alakası yok. Yani ben bu kadarını söyleyeyim de artık siz nerden ne anlıyorsanız anlayın. Ama Allah’ın dediği doğru oluyor. Ama bizim anladığımız anlamda değil. Biz kocaman bir küre sert tahta gibi bir küre dönüyor falan zannediyoruz. Öyle bir şey yok. Yani değil, öyle değil. Sistem öyle değil.
(“Dini konuları tartışmak doğru mu?” sorusuna cevap)
Tabii ki tartışılabilir. Adam “şu niye böyle?” der itiraz eder sen ona cevap verirsin. İtiraz eder sen ona cevap verirsin. Emri bil maruf nehyi anil münker. Firavun mesela ne yapıyordu? Tartışıyordu Hz. Musa (as) ile değil mi? O zaman öyle ne? Şu. Böyle ne? Şu. Hepsini soruyordu. Tartışma küfrün hakkıdır, müşrikin hakkıdır, ateistin de hakkıdır. Niye taşıyorsun denmez. Çirkin bir şey de değil tartışması öğrenmek amacıyla öğreniyorsa güzel, ondan bir şey olmaz.
(Celal Şengör beklenen büyük İstanbul depremi ile ilgili açıklama yaptı Adnan Bey. Şöyle söylüyor; “Şu anda beklediğimiz en çetin deprem İstanbul depremi. Depremin büyüklüğünü 7.6 olarak tahmin ediyoruz. Sahillerde, Yeşilköy'de, Tuzla'da depremin şiddeti 10’u buluyor. Depremin şiddeti 10’u bulduğu zaman ayakta neredeyse bina kalmıyor. Türkiye depreme hazır değil. Deprem olduğu zaman İstanbul'u nasıl besleyeceksiniz? Yaralılara nasıl hizmet götüreceksiniz? İnsanlar nereye sığınacak? Bu felaket geldiğinde Türkiye bağımsızlığını kaybedecek muhtaç olacak” dedi.)
Celal Şengör mu diyor bunu? Celal Hoca’ya ben açıkça söyleyeyim. Hicri 1506’ya kadar deprem yok gönlü rahat olsun. İstediği gibi de neşelenebilir. Kabus içinde yaşamasın. İstanbul için diyorum ama başka yer için demiyorum. İstanbul'da Hicri 1506’ya kadar deprem yok.
(Geçtiğimiz günlerde Celal Şengör'ün bir açıklaması vardı. Videosunu göstermiştik. “Türkiye'yi parçalayacaklar. Batı’yı Avrupa'ya verecekler. Doğu'yu Kürdistan’a katacaklar” diye bir açıklama yapmıştı videosu vardı.)
Bu bayağı korkuyor anladığım kadarıyla. Celal Hoca biz buradayken evvelAllah Türkiye'nin kimse kılına dokunamaz. Türk ordusu Türkiye’deyken, Türk polisi Türkiye’deyken onu yapacak adam daha anasından doğmadı. İsterseler hafiften bir denesinler yani kaçacak delik ararlar. Çanakkale'nin yüz misli karşılık veririz. Habire yüz elli yıldan beri biz bu hikayeyi duyuyoruz. “Türkiye'yi parçalayacaklar parçalayacaklar.” Hiçbir şey yapamazlar gönlü rahat olsun. Kesin garanti veriyorum Türkiye büyüyecek. Turan olacak Hoca duy beni. Küfrün diyarları da yıkılıp viran olacak. Ve İttihad-ı İslam olacak. Bunu yazsın, bir yere yazsın.
(“Şarkılar neden sürekli ayrılıktan bahsediyor?” Sorusuna cevap)
Ayrılık niye oluyor? İnsanlar Allah'tan korkmayınca, Allah'ı sevmeyince, Darwinist, materyalist olunca kendini putlaştırınca, kadını putlaştırınca ayrılığın dışında bir yol olmaz. Her şeyi Allah'tan bilirsen ayrılık olmaz. Ayrılığın tek sebebi Allah'ı inkardır, münafıklıktır, küfürdür. Yahut Allah’tan kalbin gaflette olmasıdır yoksa ayrılık olmaz, hiçbir şekilde olmaz.
(“İnsanlar neden bu kadar çok sevgisiz?” sorusuna cevap)
O deccalın oyunundan oldu. Darwinist, materyalist eğitimle bunu elde ettiler ve gelenekçi Ortodoks sistemi İngiliz derin devletinin abana abana kullanmasından kaynaklandı. Gelenekçi Ortodoks İslam anlayışıyla ve Darwinist sistemle dünyayı mahvedip kirlettiler ama o kiri biz şu an hızla temizliyoruz dolayısıyla üç-beş yıla kadar senin özlediğin sevgi dünyası, sevgi her yerde olacak, sen de o güzel kalbinle, güzel ruhunla coşkunca sevgiyi yaşayacaksın.
(“Sigarayı çok içiyorum ne yapmam lazım?” sorusuna cevap)
O kolayca iradenle yenebileceğin bir şey ama nasıl onu gözünüzde büyütüyorsunuz ben onu tam anlamış değilim. Mesela demin de misafir bir kız arkadaşımla konuşuyordum içeride, “Sigara içiyor musun?” Dedim. “Evet içiyorum” dedi. Halbuki bayağı güzel kız, çok çok güzel, dünya güzeli. “Bıraksan olmuyor mu?” dedim. “İrade kullanmam lazım” dedi, “çok irade kullanmam lazım” dedi. “Yenebilir misin?” dedim. “Yenebilirim istersem” dedi. Bakıyorum bir daha gördüğümde bir daha rica edeceğim. İradenizle yenin yavrum, o nedir öyle? Çok tehlikeli bayağı berbat bir şey. Ne olur mesela sigara içtiğimi farz et, ben şimdi içiyorum diye düşünün bu ne kadar cazip bir şey olabilir, ne olabilir? İçmiyorum bu kadar basit. Hayır, susasam bile ben susuz durabilirim içmem, zararlıysa içmem o suyu. Et mesela kebap getirirler yemem, ne mecburiyetim var? Götürün derim. Sigara niye bu kadar çekici oluyor ben bunu anlayamadım. İçmiyorum ya benim gençliğimi, sağlığımı öldürüyorsa ben de sigarayı öldürürüm bu kadar basit içmem.
(“İnsanlara ve hayvanlara zulmeden sadist kişilere nasıl yaklaşılmalı?” sorusuna cevap)
Bir kere onunla ilgili bir kanun çıkarılması lazım, onların ruh hastası olması ihtimali çok yüksek o yönüyle bir değerlendirilmesi lazım ve bunların kamuoyuna tanıtılması lazım. Mesela adam köpeği ezmiş kimse görmedi bu adamı bilmiyoruz. Gözümüzün önünde ezdi gördünüz bunun bilinmesi gerekmez mi? Bunu ezen insanı da ezer bu, adam da öldürür her şeyi yapar. Bunu bizim bilme hakkımız var, devlet bunları bize tanıtsın. Bunların önden, yandan, cepheden, yarı cepheden çekilmiş resimleri, boyu, posu, nerede oturur adresi falan bunları biz bilelim kendimizi koruyalım. Bunları tanıtsın devlet, bunları internet sitesinde yayınlansın, ne mahsuru var? Hepsi yayınlansın. Köpeklere, kedilere eziyet eden herkesin listesi yayınlansın bunları bilmek istiyoruz. Bunda ne mahsur var? O köpek ezmeye, kediyi ezmeye hakkı var da, o kafasını kesmeye hakkı var da bizim onun kim olduğunu öğrenmeye niye hakkımız olmuyor? Hakkı var derken bir ceza yok adama. Bilelim kendimizi koruyalım.
(“Erkeklerin saç boyatması hakkında ne düşünüyorsunuz?” sorusuna cevap)
Peygamberimiz (sav)’in sünnetidir. Her zaman saçlarını boyardı ketem ve kına karışık doğal boyayla, saç boyamak sünnettir. Peygamberimiz (sav) kınayla boyanırsa kırmızı renk alıyor veya sarı oluyor, sarı da olabiliyor ama safranla da başka renklerle de boyuyorlar en beğendiği sarı Peygamberimiz (sav)’in, sarı renk çok güzeldir diyor. Siyahı beğeniyor ama kına rengini de çok beğeniyor onu da takdir ediyor.