SORU 1: Medyada Darwinistler, Charles Darwin'in 200. doğum yılı nedeniyle tezahürat yapıyorlar. Kayda değer yayın kuruluşlarından birisi, "Modern biyoloji Darwin'in [metinde aynen] inanılmaz katkıları olmaksızın kesinlikle kavranılamazdı," diye ileri sürüyor. Bilimsel bakış açısıyla, bu doğru bir ifade midir? Biyoloji Darwin olmadan kavranamaz mı? Bilimsel topluluk içerisinde Darwinizm'e ciddi bir karşı çıkış bulunuyor mu?
ADNAN OKTAR: İlk canlı hücrenin, hatta tek bir proteinin nasıl oluştuğunu açıklamaktan aciz bir teorinin biyolojiye hiçbir katkısının olmadığı açıktır. Bu içi boş bir slogandır. Biraz biyoloji bilen biri bunu rahatlıkla anlar. Bu tarz sloganlar kullanmak Darwinistlerin en bilinen taktiklerinden biridir. Böyle açıklamalar yaparak insanların gerçeği görmesini engellemeyi, araştırmasını, düşünmesini, verileri tarafsız değerlendirmesini ortadan kaldırabilmeyi, yani insanları yönlendirmeyi amaçlarlar. Darwinizm sadece biyoloji değil, paleontoloji, zooloji, genetik gibi sayısız bilim dalı için destek değil, köstek olmuştur. Yüzlerce bilim adamının, binlerce öğrencinin büyük bir yalanın peşinden on yıllar boyunca koşmasına, Darwin'in akıl ve bilim dışı iddialarını ispatlayabilmek için milyonlarca dolar para harcanmasına, kısaca müthiş bir vakit, para ve enerji kaybına sebep olmuş bir ideolojidir. Darwinizm'in ölümü biyoloji için de diğer bilim dalları için de bir kurtuluştur, özgür düşünmenin, geniş düşünmenin, baskı altında olmadan araştırma ve inceleme yapmanın yolunun açılmasıdır. Aslına bakarsanız, bilim adamlarının çok büyük bir çoğunluğunun Darwinizm'i kabul ettiklerini söylemelerinin tek sebebi Darwinist dünya mafyasının baskısıdır. Yoksa aklı başında bir insanın, ilkolkul çocuğunun bile inanmayacağı bir teoriyi savunması nasıl açıklanabilir? Darwinistler tam anlamıyla bir dünya diktatörlüğü kurmuşlardır ve aleni bir Darwinist dayatma hakimdir. Kendileri gibi düşünmeyen, evrimi savunmayan, evrime karşı imayla dahi olsa bir ifadede bulunan bir bilim adamını, akademisyeni asla rahat bırakmazlar. Evrime karşı olduğunu söyleyen bir bilim adamının yükselmesi, sesini duyurması, istediği bilimsel araştırmayı yapabilecek imkana sahip olması mümkün değildir. Darwinist dayatmanın bir gereği olarak dünyada Yaratılış gerçeğini savundukları için görevlerinden alınan çok fazla sayıda profesör vardır. Bunun son örneği, okullarda Yaratılış’ın da okutulması önerisinde bulunduğu için alelacele görevinden alınan İngiltere Kraliyet Akademisi Eğitim Direktörü Michael Reiss’tır. Daha böyle pek çok insan vardır.
SORU 2: Gazetecilik öğrencisi bir meslektaşım Masonlarla ilgili gerçekleri açıklamakta kararlı ve bu nedenle gazetecilik okuluna gitmeye karar verdi. Bu tarikatın varlığı nedeniyle korkuya kapılan çok fazla kişi var, fakat mevcut politik atmosferde Masonluğun tehlikeleri hakkında konuşanların büyük bir kısmı dışlanarak görevlerinden alınıyorlar. Fakat anladığım kadarıyla Masonluk dinine yeni katılanlar, kardeşlerinin sırlarını açıklamaları ihtimaline karşı fiziksel bir şiddetle tehdit ediliyorlar.
Üstat Mason'un yemininden bir bölüm şöyledir: "Değerli Üstat Mason biraderimin sırlarını cinayet ve vatan hainliği dışında bana iletilmesi ya da bildirilmesi halinde ihlal etmeyeceğim." Bu nedenle bir Mason, bir başka Mason biraderinin işlediği suçlar hakkında mahkemede bile olsa sessizliğini korur ve olası başka suçlara da çanak açar. Yeni katılan yeminini bozması halinde dilinin kopartılması, sol göğsünün deşilmesi ve boğazının bir kulaktan diğerine kesilmesi ile tehdit edilir.
Masonluğun bu yemini gerçek midir, yoksa sadece bir canlandırma mıdır? Bir Mason locası gerçekten bu tehditleri yerine getirir mi? Masonluk uygulamaları yoluyla şirke sebep olmakla birlikte, Masonluğun barışı seven dünyamıza karşı başlıca tehlikesi nedir?
ADNAN OKTAR: Bu klasik bir mason taktiğidir, yani masonluğun şeytani yönünü insanların gözlerinden gizleyebilmek için, bunları adeta gerçek hayatta olması mümkün olmayan, hayali kavramlarmış gibi lanse edip, kendilerini olduklarından farklı göstermek taktiğidir bu. Masonluk doğrudan şeytanla bağlantısı olan bir örgütlenmedir ve bunu kendi dergilerinde, kendileri anlatırlar. Şeytan'ın kendilerinin yolunu aydınlatan fener olduğunu söylerler. Ve kan dökmek, masonluk için çok önemli bir ritüeldir. Tarihte de günümüzde de çok fazla örneği vardır masonik cinayetlerin. Ama tabi insanlar genellikle masonluk hakkında kapsamlı bilgiye sahip olmuyorlar, ama tabi Allah benim kitaplarımı vesile etti, şimdi daha bilinçli insanlar bu konuda. Özellikle Yahudilik ve Masonluk isimli kitabım, bu konuda hazırlanmış en etkili ve en vurucu eserdir. Eskiden ateist siyonizmin ne olduğu o kadar bilinmiyordu, masonluk hakkında da geniş bilgi insanlar için çok önemliydi. Masonlukla ilgili kitaplar vardı, ama daha çok hakaretamiz, hayali izahlardan oluşuyordu. Ben bilimsel delillere dayalı teknik açıklamalarla, bol dökümanla, çok doyurucu şekilde bu kitabı hazırladım. İlk defa milletimiz masonluğu çok kapsamlı olarak anlamış oldu, zaten çok büyük heyecan meydana getirdi kitap. Türkiye’de hemen hemen girmediği ev kalmadı diyebilirim. Yahudilikle ateist siyonizmin arasındaki farkı çok detaylı anlattım, ateist siyonistlerin yaptığı zulmü anlattım, ateist siyonistlerle masonların bağlantısını belgelerle açıkladım o açıdan çok doyurucu oldu.
Ben dünyadaki savaşların, ihtilallerin, kargaşaların kendi başına olamayacağını daha ortaokul, lise yıllarındayken tahmin ediyordum. Sonra araştırırken, masonlukla karşılaştım. Tam cevabını bulmuş oldum, yani olayların hiçbir şekilde kendi başına gelişmediğini, savaşların ihtilallerin organize edildiğini, hatta savaşın başlamasının ve bitişinin de planlı olduğunu gördüm. İhtilallerin de öyle olduğunu gördüm. Masonlar zaten bunu kendileri de kabul ediyorlar. Mesela Karl Marks’ın mason olduğunu birçok kişi bilmez. Lenin’in mason olduğunu birçok kişi bilmez. Mesela Hitlerin masonluğa hayranlığını ve masonlukla bağını kimse bilmez. Aynı şekilde Mussoli'nin de masonlukla bağını kimse bilmez. Mesela locaları, hangi locaya kayıtlı olduğunu kimse bilmez. Bunları başıboş zannediyorlar. Halbuki başıboş değil. Mesela Fransız ihtilalini yaptıranlar masonlardır. Hatta kendi adamlarını dahi asmıştır masonlar Fransız ihtilalinde. O kadar gözü dönmüş. O kadar karanlık bir yapısı vardır masonların. Böyle dünyayı ahtapot gibi sarmış bir örgütü ben tabi görmezlikten gelemem bir Müslüman olarak. Çünkü masonluk hedef olarak doğrudan Müslümanları, dindar Hıristiyan ve Musevileri hedef alıyor. Doğrudan birinci tehlike olarak görüyor dindar insanları. Masonluğun dünya çapında fitne ve bela çıkarmasındaki başarısının yani kirli başarısının nedeni ise gizli olmasıdır. Gizli bir el olarak sürekli bela organize ediyorlar ve belaya sebep olanları yönetiyorlar. Komünistleri yönetenler masonlardır. Terörü yönetenler de masonlardır. Mesela Saddam’ı yönetenler de masonlardı. Adamı kullandılar sonra buruşuk peçete gibi attılar kenara. Önce katliamlarda kullandılar, Masonlar desteklemeden Saddam bir hiçti. Hiçbir şey yapamazdı. Masonluk infaz kararını verdikten sonra konu bitti. Masonluk gözü kara bir sistemdir. Çok gizlidir. Böyle bakteri gibi gizlice gelir insanların vücuduna ve yavaş yavaş bünyeyi kemirir ve öldürür. Şifanın oluşabilmesi içinse hastalığın doğru teşhis edilmesi gerekir. Bu yüzden iyi deşifre edilmesi önemlidir, ben de eserlerim de çok detaylı deşifre ettim inşaAllah bu karanlık yapılanmayı.
SORU 3: Benim Masonluk ile ilgili kişisel izlenimim, Siyonist ideolojinin belli başlı uygulayıcısı olması. Anladığım kadarıyla hem Hıristiyanlar, hem de Museviler buraya katılmalarına izin veriliyor. Örneğin adayın sadece Allah’a inancı olduğunu açıkça söylemesi gerekiyor, fakat Hz. İsa’nın Mesih olduğuna inanması şartı aranmıyor. Fakat anladığım kadarıyla Müslümanlar’ın Mason localarına girişine izin verilmiyor, elbette İslam zaten Masonluk faaliyetlerini yasaklıyor. Fakat Masonluk ayrımcılık yapıyor. Örneğin AF & AM harfleriyle bilinen Mason localarına zenciler de kabul edilmiyor. Masonların eğitim kitabı Morals and Dogma adlı kitabı yazan Albert Pike bir Konfederasyon Generali idi.
Masonluk kendi üyelerini tehdit eden gizli bir tapınak olmakla birlikte, aynı zamanda açıkça ırkçı bir örgüt de değil midir? Masonluk'taki Skoç Riti'nin "Güney Masonluğu" diye bilinen ve Albert Pike'ın kitabını tasdik eden kolu Ku Klux Klan gibi herhangi bir ırkçı örgütle bağlantılı mıdır?
ADNAN OKTAR: Bakın açıkça söylüyorum, komünizm, faşizm, ırkçılık, terör, anarşi bunların hepsi masonluğun organize edip insanlığın başına sardığı belalardır. Bunu masonlar kendileri de gizlemiyorlar aslında, kendi yayınlarında müstehzi bir ifadeyle, adeta yaptıkları pislikten gurur duyarak anlatıyorlar. Nasıl cinayetler işlediklerini, nasıl anarşiye sebep olduklarını, savaşlar çıkardıklarını, ihtilaller yapıp binlerce insanın hayatını kararttıklarını anlatıyorlar.
Masonluk Arap ülklerinde de yaygın bir örgütlenme içindedir, başka Müslüman ülkelerde de. Ve mason localarında Kuran'ın, İncil'in, Tevrat'ın bulunduğu doğrudur, ama bu mübarek kitaplar masonlar tarafından kendi dinsizliklerini gizlemek için kullanılır. Kendi akıllarınca din ahlakına karşı olmadıkları mesajını vermeyi amaçlarlar. Böylece örgüte ilk katılanlara gerçek yüzlerini göstermemiş olurlar. Zaten biliyorsunuz masonluk kademe kademe olan bir örgütlenmedir ve masonluğun temel prensiplerinden biri, "ışığı uykulu göze yavaş yavaş vermektir". Yani birden bire ilk mason olan kişiye herşey anlatılmaz, aşama aşama din ahlakından, vicdandan, manevi değerlerden uzaklaştırırlar ve her derece artışında şeytanla doğrudan bağlantı kurmaya daha yakınlaşır kişi. Ve şeytandan müthiş korkar masonlar. Haşa Allah’tan korkar gibi korkuyorlar. Ne derse şeytan onu yapıyorlar, kan dök diyor kan döküyorlar, kavga çıkar diyor kavga çıkarıyorlar, savaş istiyor savaşlar meydana getiriyorlar. Bunun için de her türlü ırkçı, faşist, komünist, terörist örgütlenmeyi bizzat oluşturuyor, yönlendiriyor ve destekliyorlar, bu şaşılacak bir durum değildir, masonluğun varlık amacının tezahürüdür.