A9 TV, 2 Haziran 2017
(Şırnak’ta şehit olan Yüzbaşı İlker Acar, Balıkesir’de baba ocağında binlerce vatandaşımızın katılımıyla toprağa verildi. Resimleri görebiliriz. Şehidimizin oğlu Yiğit Efe de Türk bayrağıyla babasını uğurladı.)
Şekerliğe bak sen. Allah ona uzun ömür versin, sağlık sıhhat versin. Şehidimizin güzelliğini ahirette hep beraber göreceğiz, cennette. Şehitler çok övülürler, çok tebrik edilirler, en çok hoşuna giden de odur şehitlerin. Peygamberimiz (sav) diyor “Hiçbiriniz dünyaya geri dönmek istemezsiniz hiç kimse” diyor. Çünkü cenneti gören bir daha dönmek istemez. “Ama şehitler dönmek ister, çünkü o tebriki takdiri yeniden duymak isterler” diyor. Biz de onları tebrik ediyoruz. Allah mübarek etsin şehadetlerini, Allah makbul etsin, kabul etsin, meşhur etsin. Hayranız onlara, Allah bizlere de nasip etsin. İftihar ediyoruz onların güzelliğiyle. Ne güzel kullarmış ki Allah onları seçti. Allah bizlere de nasip etsin, Allah yatak ölümü vermesin, inşaAllah.
(Diyanet’in hazırladığı 2017-2021 eylem planında Diyanet öncelikli olarak şu sorunlara dikkat çekmiş: Dine yönelik ilgi ve alaka artarken ahlaki değerlerdeki aşınma giderek yaygınlaşıyor. İlahiyat ve İmam Hatip Lisesi mezunu sayısının kontrolsüz bir şekilde artması beraberinde kalite ve nitelik sorununu getirdi. Dernek ve vakıfların kontrolsüz şekilde cami ve Kuran Kursu inşa etmesi problemli. Diyanet üzerinde siyasi etkinin olduğuna dair toplum genelinde bir algı var.)
Her yere cami açılsın, dernek de açılsın Müslümanlar çoğalsın. İster tarikat şeklinde ister cemaat şeklinde her ne olursa olsun Allah’a inananlar çoğalsın. Kalitesini onlar değerlendirecek durumda mı? Dolayısıyla Müslümanlık çoğalsın. Hatta satanist bile olsa hiç olmazsa şeytana iman ediyor, şeytandan onu İslam’a Kuran’a geçirmek kolay. Tamamen imansızlık kötü. Nakşibendi ne güzel. Mesela keşke bir Nakşibendi topluluğu olsa da gitsek sohbetlerini dinlesek, zikirlerini dinlesek, o mecliste bulunsak. Güzel insanlar. Yok “şeyhini seviyormuş” tabii sevecek “saygı duyuyor” tabii duyacak. Saygı duymadığı yere adam niye gitsin?
(Sayın Devlet Bahçeli, Genelkurmay Başkanı Akar’ın eleştirilere hedef olmasının doğru olmadığını belirterek şunları söyledi: “Şu anda çok yönlü bir savaş hali var. Suriye, Irak, ABD ve Almanya ile uğraşırken komutanı tartışmaya açmak tarihi hata olur. Komutanı incitmemek lazım. Daha FETÖ’nün kim olduğunu tespit etmeden her şeyi Genelkurmay Başkanı Akar’a yüklemek doğru değil” dedi.)
Akar Paşa sağlam paşa. Akar Paşa’da yanlış olan bir şey yok. Beş vakit namazında nur gibi Müslüman, gayet de efendi, soğukkanlı delikanlı bir koçyiğit. Nezih bir insan, mütevazı, herkesle konuşan görüşen tam Anadolu delikanlısı. FETÖ’yle tetöyle onun işi olmaz. Dolayısıyla FETÖ’ye karşı olduğu için bir kısım zevat kendilerince tavır koyuyorlar. Hiçbir etkileri olmaz. Mühim olan milletin onu sevip sayması, desteklemesidir. Paşamızın gönlü çok rahat olsun. Doğru yolda olan bir insana kimse bir şey yapamaz.
İnsanların Birçoğu Eşyayı Yaratanın Allah Olduğunu Unuttukları İçin Derin Düşünemiyor.
Allah hoşumuza gitsin diye yaratıyor. O kadar çok detay yaratıyor ki Allah. İnsanlar eşyayı Allah’ın yarattığını bilmedikleri için eşyayı normal görüyorlar. Halbuki fincanı Allah yaratıyor. Bu televizyon kumandaları, telefonlar, o yol boyunca görülen arabalar, arabaların içindeki bütün düzenek en ince detayına kadar Allah tarafından yaratılıyor. Yol kenarındaki otlar, onların içindeki kromozomlar, kromozomlardaki intizam. Onu biliyorsunuz kontrol sistemleri var, mitokondriler, kofullar, kofulların mükemmelliği bunların hepsini kontrol eden Allah’tır. Allah’ın aklı çok büyük. Ama insanların Allah’a yaklaşımı çok sathi. Melekler takdir ediyorlar Allah’ı. Ama onlar takdir edecek şekilde yaratılmış zaten. İnsanların çok detaylı Allah’ı takdir etmeleri gerekiyor. Orada dünya çapında büyük galiz bir suç işleniyor şu an yani çok büyük bir hata yapılıyor. Vicdan bozukluğu dünyanın yüzde 99’unda hakim. Bu çok büyük bir suç. Samimi bir ortamda bu bir insana sorulduğunda çok utanır, bayağı utanır. Bu kadar sanatı, bu kadar detayı görmezden gelmek, anlamazdan gelmek… Mesela milyonlarca araba var hepsine Allah fren sistemi yapmış, benzinlik yapıyor, yer altına petrolü koymuş oradan da benzin hazırlanıyor. Yeraltındaki petrolün de hiçbir açıklaması yok, hepsi birbirinden harika. Görme harika, duyma harika, dokunma harika. Beş duyu insanda toplanmış. Hayvanlarda da var ama hayvan şuurunda olmuyor. Ben şaşırıyorum büyük bir olay var aslında, çok büyük bir hata yapılmış. İnsanlar çok büyük bir hata yapmışlar. Zamanla bu hatayı daha çok fark edecekler ama fark ettikçe de utanacaklar, utandıkça da daha fazla fark edecekler. Allah’ın sanatını anlamazdan gelmek çok çirkin. Nasıl yapmışlar bu hatayı, nasıl olmuş bu, bu çok büyük bir mucize. Allah diyor ya ayette “insan zalim ve cahildir” diyor ve “nankördür” diyor. “Eğer hak ettikleri gibi bir karşılık verecek olsaydık bir kişi kalmazdı yeryüzünde” diyor. Mesela bak yerde halı var yün halı o, o yün de koyun yünü. Şimdi baksak bütün o alınan koyunların genetik kodu duruyor hepsinde. Bu çok büyük olay. Genetik kodu yünün içinde duruyor. Burada koyunun en az 3-4 trilyon 5-10 trilyon kodu vardır yani kromozom kodu. Ve bundan rahatça da koyun olabilir, trilyonlarca koyun oluşabilir. Bunu anlamazdan gelmek çok garip çünkü koyunda çok fazla detay var. Göz, burun, kaş, yürüme şekli, sütü nasıl yapacak, nasıl sindirecek, vücudunun yağ sistemi nasıl olacak, kas sistemi nasıl olacak hepsi belli.
Allah'ın Sanatını Gereği Gibi Takdir Etmemek Çok Büyük Bir Vicdani Suçtur.
Hac Suresi’nde Cenab-ı Allah 74’te, şeytandan Allah’a sığınırım: “Onlar, Allah'ın kadrini” yani yüceliğini büyüklüğünü “hakkıyla takdir edemediler. Şüphesiz Allah, güç sahibidir, azizdir.” Bu, Allah’ın sanatını hakkıyla takdir çok önemli. Bu, dünyada işlenen en büyük suç şu an benim gördüğüm. Dünya çapında bütün insanlığın işlediği vicdani çok büyük bir hata, büyük bir suç. Halen bu suç işlenmeye devam ediyor. Mesela arabaya biniyor, bağıra bağıra gidiyorlar, arabada onu götüren Allah haberi yok. Arabada mesela müzik açıyor o müziği de Allah yaratıyor. Yani kullarının konforuna o kadar çok önem veriyor ki Allah. Mesela hastalık yaratıyor, ilaçlar yaratıyor çeşit çeşit. Mesela ayağı ağrıyor onunla yürümesi için araba yapıyor. Mesela bir şey oluyor onu karşılayacak karşı tedbir ve imkan yaratıyor. Bilgisayarlar yarattı şu an ahir zamanda. Bütün insanlar bilgisayarla ilgileniyor. Çok basit bir sistemle açıklıyorlar. Halbuki bilgisayarın işlemesi mucize, açıklanacak gibi değil. Onların açıklamasıyla açıklanacak gibi değil. Onlar da bilmiyor yapanlar da, bu neticenin nasıl çıktığını anlayamıyorlar. İçini açıp baktığımızda çok uydurma parçalar var. Lehimlenmiş bakır teller falan küçük böyle ince numaralı gibi görünen tablolar bu kadar. Sonuçta trilyonlarca bilgiye ulaşıyorsun buradan. O trilyonlarca bilgiyi de Allah yaratıyor. Yazıları yaratıyor, kitaplardaki bütün harfleri yazıyor. Kromozomların yazılma şekliyle kitabın yazılma şekli aynı. Mesela kitaplarda milyonlarca bilgi oluyor, kromozomlarda da aynı düzgünlükte yani kitaptaki düzgünlükten daha da düzgün harf sıralamaları var kromozomda. Aynı düzgünlükte orada da yazılmış. Bunlar çok harika.
Yusuf Suresi 105’te Cenab-ı Allah, şeytandan Allah’a sığınırım: “Göklerde ve yerde nice ayetler vardır ki, üzerinden geçerler de, ona sırtlarını dönüp giderler.” Muhatap dahi olmuyorlar. Manavın önünden geçiyorum akıl almaz güzel meyveler, hiçbiri birbirine benzemiyor. Kokuları tatları hepsinin ayrı mükemmellikte. Mesela yiyecek satılan dükkanlar, gofretleri falan hepsini yaratan Allah’tır. Üstüne bir de paket yapıyor Allah hazırlıyor. O peynirler şunlar bunlar bütün yiyecekler satılan hepsini yaratan Allah’tır. Ekmekler, yol boyunca gördüğümüz bütün mağazaların içindeki bütün eşyaların tamamını yaratan Allah. Muazzam bir detayla kullarına nimet sunuyor insanlar ilgilenmiyor bu çok ürkütücü bir şey. Bundan çok utanıp, sürekli bu beladan kurtulmak için Allah’a dua etmek lazım. Çok çok büyük bir hata yapılıyor. Ben Allah’ın merhametine hayret ediyorum. Böyle bir durumda direkt kıyamet kopar. Çok büyük olay bu. Yani bu kadar nimet olacak ve bu kadar da ilgisizlik olacak inanılır gibi değil.
Su O Anda Muslukta Yaratılıyor. Barajdan Geliyor Sanıyorlar.
Mesela duş alıyor, betonun içinden su çıkıyor. Orada yaratılıyor su. Millet barajdan geliyor diyor. Barajdan falan geldiği yok, orada yaratılıyor. “Musa” diyor ya “asasını vurdu, kayalardan su fışkırdı” aynı yöntem, aynı sistem geçerlidir. Cennet sistemi dünyada var fakat sebeplerle akıl almaz örtülmüş vaziyette. Ama Allah’a karşı çok ayıp yapılıyor, çok büyük bir ayıp yapılıyor. Çok çirkin bir tavır sergileniyor. Allah affetsin. Çok vahim. Bunun bir an önce düzeltilmesi lazım. Dünya çapında derhal vazgeçmeleri lazım. Ve Allah’tan özür dilemeleri gerekiyor. Yani affetmesini ve özür dilemeleri gerekir insanların. Bu nasıl bir şeydir, bunu nasıl görmezler? Açıklama da çok vahim, en kötü açıklamayı yapıyorlar. “Tesadüfen oldu” oldu. Bari onu deme. Madem kafan kapandı “Gaflete düştüm” dersin “göremedim” diyorsundur belki. Arkasından böyle bir yalan o kadar berbat bir durum oluyor ki anlatamıyorum. Alenen yalan. “Tesadüfen oldu.” Tesadüf ne yapar?
Allah'ın İlaç Yaratması da Çok Büyük Bir Sanat. Hastalığı da Şifayı da Allah Yaratıyor.
Mesela Cenab-ı Allah’ın yarattığı ilaçlara bakıyorum. Alerji, aslında hiç adı konulmuyor ama bayağı bir dert alerji. Adamın bacağı kaşınıyor, sırtı kaşınıyor, elinde yüzünde sivilceler çıkıyor, yüzü kızarıyor, gözü kızarıyor bayağı bir dert. Alerji ilacını alıyor geçiyor. Ufacık bir ilaç. Dua mahiyetinde Allah öyle yaratmış. Hastalığı da şifayı da Allah yaratıyor. Ama bak ‘olmasaydı ne olurdu bir düşünün’ gibi yaratıyor Allah. Yani bu sistem olmasaydı. Mesela ayağı kırılıyor, alçıya alınıyor geçiyor. Normalde geçmemesi lazım o kırık öyle kalması gerekir. Allah onu yaratmış mesela kısa sürede kaynıyor. Allah, ‘aksi olsaydı nasıl olurdu bir düşünün’ gibi yapıyor Allah. Mesela akciğer enfeksiyonu hemen öldürür. Akciğer doluyor ölür. Antibiyotik alıyor tertemiz oluyor bitiyor. Allah mesela ‘size kısa sürede ölüm gelebilir’ diyor ‘ama bak ilaç aldığınıza bunu vesile ediyorum’ diyor Allah ‘sizi kurtarıyorum. Aksi bir dünyanın da nasıl olacağını bir düşünün’ diyor Allah. Eczaneler çaka çaka ilaç dolu bir o kadar da hastalık var. Hemen hemen her ilaç hastalığa iyi geliyor. Mesela başı ağrıyor bir ilaç alıyor ağrısı gidiyor. Allah vesile ediyor. Ama tabii putlaştırmamak lazım ilacı. Mesela farz edelim karaciğerinde kist, açıyorlar kesip-alıyor geçiyor. Ama alınamayacak olsa, öyle bir imkan olmuş olmasa onu sarar. Allah orada onu Kendini hatırlatmak için yapıyor. Aslında Allah hakkıyla takdir edilse dünyada dert kalmaz ben söyleyeyim. Allah’ı unuttukları için çok fazla dert ortaya konuyor. Çok ayıp yapıyor insanlar, Allah’a karşı çok büyük bir ayıp yapılıyor. Ama yani tarif edemeyeceğim kadar büyük bir ayıp yapılıyor. Bunun dünya çapında hemen düzeltilmesi lazım. Çok büyük bir hata yapmışlar. Bir de üstüne üstlük ‘tesadüf’ onu deme bari. Alay mı ediyorsun sen? Zekamızla alay mı ediyorsun? Tesadüf neyi yapar? “İnsanlar, bitkiler, hayvanlar alayı tamamı” diyor. Mesela badem ağaçları dünyanın her yerinde aynı oluyor. Binlerce, yüz binlerce, milyonlarca meyve veriyor, protein yapıyor, doğal yağlar yapıyor, her vitamini her şeyi yapıyor. Nasıl? “Tesadüfen oldu” diyor. Bu açıklanacak gibi değil, çok büyük ayıp yapıyorlar ve çok büyük günaha giriyorlar.
Mesela bu MR cihazları var, röntgenler. Bilemezsin ki, ayağın kırılır bilemezsin, bir yerde bir ur olur göremezsin nasıl göreceksin? Ya kesip bakacaklar, zaten berbat bir şey olur eğer bir şey de yoksa, varsa da yine berbat bir şey kesip bakmaları. Hiç kesmeden ne var ne yoksa içinde her şey görülüyor. Allah yaratıyor. MR cihazı diye onu yapan Allah. Mesela röntgende her şeyin görülmesi Allah’ın bir mucizesi. Niye görünsün ki? Ne var ne yok hepsini gösteriyor. Kolaylık olsun diye Allah onları gösterip müminlere nimetini sunuyor ama nimetten anlamıyor birçok insan. Çünkü dert verilmese nimet anlaşılmıyor. Özellikle veriyor Allah. Allah’ı düşünmek istememek çok korkunç bir şey ve çok ayıp çok çok çirkin. Bunun dünya çapında düzeltilmesi için yeri göğü ayağa kaldıralım. Müthiş büyük bir hata yapılıyor. Anlamazdan geliniyor. “Herkes yapıyor” diyor. Herkes dediğin kafanın içinde gösteriliyor sana yapma etme. Nerenin herkesi? Aklını aç.
(Orgeneral Hulusi Akar’ın darbe komisyonuna verdiği yanıtlar basına yansıdı. Sayın Akar darbeciler tarafından alıkonuluşunu şöyle anlattı; “Odamda çalışmakta iken zorla alıkonuldum. İçeriye girenlerden birisi ayağa kalktığım esnada beni iterek sandalyeye oturmamı sağladı. Ve o sırada arkadan bir başkası elinde el havlusu tarzında bir şeyle hem ağzımı hem de burnumu kapatarak nefes almamı engelledi. Bu esnada kolunu boğazıma doladı ve sıktı. Muhtemelen boğazımdaki yara bu esnada oluştu. Ellerimle burnumu açmaya çalışırken bir başkasıysa plastik kelepçeyi bileklerime taktı. Kelepçe özellikle sol bileğimi aşırı sıktı ve yaraladı” dedi.)
Paşamıza güveniyoruz. Paşamız aslan, gönlü çok rahat olsun. Hatta Paşamızın görev süresini uzatsınlar. Paşamız koçyiğit, bayağı efendi, nezih bir insan, delikanlı da, kabadayı da, koçyiğit de. Kim ne derse desin hiç muhatap olmasın. Adamların işine gelmiyor çünkü onun dindarlığı. Dindar bir paşa. Namazında, niyazında bir insan. Onun için Paşamız hiç kaale almasın. Normal faaliyetine devam etsin.
(Siz geçen hafta söylemiştiniz, Akşam Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Murat Kelkiklioğlu’nun yarınki yazısı da bu konuda. “Demokrasi nöbetlerini mahkeme önlerine taşıyalım. Takım elbiseleri giyip, bıyık altı gülümsemelerle mahkeme salonlarına girerlerken bu milletin nefesini enselerinde hissetmeliler. Bu davalara sahip çıkmak vatani görevdir. Nasıl Ömer Halisdemir vatan görevi gereği canını ortaya koyduysa, gencecik bedenler tankların önüne yattıysa, bizler de en azından mahkeme salonlarını doldurup, hainlerin bu pişkin oyununa dur demeliyiz.”)
Bir de dil çıkartarak, sırıtarak, hayasızca ve ahlaksızca şehit yakınlarını rahatsız etmeye çalışıyor bu şerefsizler. Gerekli tedbir nasıl alınır? İki türlü alınır. Bir; oraya çok fazla kardeşimizin gitmesi. O Ülkücülerden de ben rica etmiştim. Saadet gençliğinden de olur, CHP, AK Parti gençliğinden de olur. Gitsinler. Tabii yine demokratik sistem içerisinde, kanun-hukuka uygun olarak bu ahlaksızlara haddini bildirecek bir görüntü sergilenmesi gerekiyor.
Toplu Taşıma Araçlarında Bir Kadın Ayakta Duruyorken Bir Genç Oturuyorsa Bu O Genç İçin Çok Utanç Verici Bir Haldir
Hamile kadın varken bir genç arabada oturuyorsa o kadar küçük düşürücü ki, o kadar utanç verici ki. O kadar kendini aşağılamış olur ki tarif edemem. Yani ne büyük ızdıraptır o. O değil hatta bir genç kız da olsa, bir anne, yaşlı da şart değil, genç kız da olsa ayakta durmasını kabul etmemesi lazım. Hürmeten yerini ona vermesi lazım. Bu bir asalettir, delikanlılıktır, diğergâmlıktır. Aksi kalplerde burkuntu meydana getiriyor. O insana karşı antipati meydana gelir. Sevgini şartı fedakarlık, güzel ahlak. Ama bu da tabii Kuran ahlakıyla, Allah korkusuyla, Allah sevgisiyle olur. İman hakikatleri öğrenmek, Kuran mucizeleri öğrenmek, imanını güçlendirmek insanın aklının, vicdanının, ahlaki seviyesinin yükselmesini sağlar.
Gençlerin Çoğu Kendisini Özgür Hissetmiyor, Çoğu Bakımlı Güzel Olmak İçin Emek Vermiyor.
Evlilik güzel de şimdi gençler bir kere kendini özgür hissetmiyor. Mesela bir genç kız; dışarı çıksın, baksınlar yani bunu sağlamasıyla tespit etmek mümkün. Hangi genç kız gözünü yerden kaldırıp etrafına bakabiliyor? Beğeneceği birisiyle karşılaşma ihtimali olmuyor ki bir genç kızın. Gözü yerde gidiyor. Ve hangi genç kız kendisini beğendirmek istiyor? Kendini beğendirmek isteyene kötü gözle bakıyorlar. Hayır, bu geçersiz, kötü gözle bakan zaten ahlaksızdır yani zaten namussuzdur o önemli değil de genç kızlar bunlara tahammül edemiyor. Mesela saçları bakımlı, cildi düzgün, makyajlı, üstü başı düzgün, kıyafeti düzgün bir genç kız sokağa gitti mi, mahalleye giriyor. Birçok yerde olmadık laf ediyorlar o çocuklara. O kadar yılıyor ki o çocuklar, ne spor yapmak istiyorlar, ne kendilerine bakmak istiyorlar. O sıkıntıdan dolayı birçoğu kilo alıyor. Adaleleri de gelişmiyor. Fiziki yönden de gelişemiyorlar. Ciltleri de çok bozuluyor sıkıntıdan. Güzel olma isteği kalmıyor çocukların. Bu çok korkunç bir şey. Dünyanın en güzel varlıklarını baskıyla adeta yok eden bir sistem var bütün dünyada, Türkiye’de de var. Çok geniş çaplı olmasa da geniş çaplı var. Bu beladan gençleri kurtarmak lazım. Mesela ben ara ara dışarıya çıkıyorum, bakıyorum. Genç kızların büyük bölümü kilolu. Yeni hayret edecek şekilde kilo almışlar. Ve mutlu değiller. Yani yüzlerinde sevginin, huzurun, güvenliğin alameti yok. Korku içinde geziyor. Kendilerini güvende görmüyor. Mesela tek başına gezmek onlar için çok riskli oluyor. Halbuki bir genç kız göğsünü gere gere, etrafına bakarak, şık ve temiz olarak, hatta mini etekle de, çok şık bir kıyafetle de rahatça gezmesi lazım. Etrafındaki güzelliklere bakması lazım. Sevmek istemesi lazım ve sevilmek istemesi lazım. Çocuklar hem sevmekten korkuyor hem sevilmekten korkuyor. Erkek çocukları da ağır baskı altındalar. Onlar da kadınların bakımsız olması gerektiğine inandırılıyor. Mesela mini etek giyerse çok yanlış olacağı, saçları bakımlı olursa çok yanlış olacağı. Kendi kardeşlerine de baskı yapıyorlar. Bir genç kızın başına babası bela oluyor, ağabeyi bela oluyor, küçük kardeşi bela oluyor, dayısı bela oluyor, amcası bela oluyor. Hatta dayısının çocukları bile bela oluyor. “Sokakta nereye gidiyorsun böyle? Ne yapıyorsun?” İşte “ağzını burnunu kırarım senin” falan. Çocuklar da hayata küsüyorlar. Ne kendilerine bakıyorlar, ne etrafla ilgileniyorlar. İçlerine kapanıyorlar. Onların o sanatçı ruhu, o güzel ruhu ta bazen mezara kadar açılamıyor. Tutkuyla hiç kimseyi sevemiyorlar. Aşkla hiç kimseyi sevemiyorlar. Hiç kimseye aşık olmadan, hiç kimseye tutku duymadan ölüp gidiyor o güzelim varlıklar. Ruhları yanıp gidiyor yani. İşte bu deccaliyetin bir oyunu. Bu oyunu bozacağız. Her yere sevgi hakim olacak. Aşkı, tutkuyu genç kızlar en yüksek, yüksekliğin de üstünde en yüksek güzellikte yaşayacaklar. İnşaAllah.
(“Televizyondaki sağlıklı beslenme programlarını yeterli buluyor musunuz?” sorusuna cevap)
O sağlıklı beslenme programları eziyet millete. Şunu yeme, bunu yeme. Ispanağı ısıtırken kırk dereceye getir aniden soğut, üstüne limon sık, arkasından biraz karbonat dök. Yutarken gözünü yum. Böyle yemek kültürü olur mu? Hepsi eziyet. Her yiyecek için akıl almaz kurallar çıkartıyorlar. Yok tuzu şöyle kullanacaksın, ekmeği şöyle ısıracaksın. Dört lokmada yutup bitireceksin falan. Böyle şey olur mu? Onu yeme bunu yeme. “Bunu yerken şu sana zararlı” diyor. “Çileği çok dikkatli yiyin” diyor. “Üçten fazla çilek yemeyin” diyor. Bazısı, “hiç yemeyin, çok zarar verebilir, tehlikeli” diyor. “Kuşkonmaz yerseniz iflahınız kesilir” diyor. “Aman ha” diyor. Kuşkonmazın zararları diye bölümler var. “Dereotu; Aman belanı mı arıyorsun? Dereotu yenir mi?” diyor. Hatta bir kısmı; “ölürsünüz fazla yerseniz” diyor. Çok çok akılcı, doğru bir anlatım tarzı henüz ben görmedim. Mehdiyet devrine kalacak gibime geliyor bana o da. Çünkü birbirleriyle çelişiyor. Çok fazla birbiriyle çelişiyor.