İyilikle kötülük eşit olmaz. Sen, en güzel olan bir tarzda (kötülüğü) uzaklaştır; o zaman, (görürsün ki) seninle onun arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki sıcak bir dost(un) oluvermiştir. (Fussilet Suresi, 34)
(Kütüb-i Sitte, Muhtasarı Tercüme ve Şerhi, Prof. Dr. İbrahim Canan, 16. cilt, Akçağ Yayınları, Ankara, s. 317) |
"Soylarla övünülmez. Araplar, Arap olduklarından Acemlerden; Acemler de, Acemi olduklarından Araplardan üstün sayılamazlar. Çünkü Allah Katında en yüce olanınız, ona karşı gelmekten en fazla kaçınanınız (en takvalınız)dır."1
Peygamberimiz (sav)'in adaleti, farklı ırklardan insanlar arasında da uzlaşma sağlamıştır. Peygamberimiz (sav) birçok konuşmasında, hatta Veda Hutbesinde de ırklara göre bir üstünlük olamayacağını, Allah'ın ayetinde haber verdiği gibi "üstünlüğün takvaya göre olacağını" bildirmiştir. Ayette şöyle buyrulmaktadır:
Ey insanlar, gerçekten, Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk ya da soyca değil) takvaca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah, bilendir, haber alandır. (Hucurat Suresi, 13)
Peygamberimiz (sav) ise iki ayrı hadisinde şöyle buyurmuştur:
"Ey insanlar! Hepiniz Adem'in çocuklarısınız. Adem ise topraktan yaratılmıştır. İnsanlar muhakkak ve muhakkak ırklarıyla övünmeyi bırakmalılar."2
"Sizin şu soyunuz-sopunuz kimseye üstünlük ve kibir taslamaya vesile olacak şey değildir. (Ey insanlar)! Hepiniz Adem'in çocuklarısınız. Hepiniz bir ölçek içindeki birbirine müsavi buğday taneleri gibisiniz… Halbuki, hiç kimsenin kimseye din ve takva müstesna üstünlüğü yoktur. Kişiye kötü olması için; başkalarını yermesi, küçük görmesi, cimri, kötü huylu, had ve hududu aşmış olması yeter."3
Peygamberimiz (sav)'in Hıristiyan, Yahudi ve müşrik topluluklarla imzaladığı Medine Vesikası da önemli bir adalet örneğidir. Farklı inançlara sahip topluluklar arasında adaletin sağlanması ve her topluluğun çıkarlarının gözetilmesi için hazırlanan bu vesika sayesinde yıllarca düşmanlık içinde yaşayan topluluklara barış getirilmiştir. Medine Vesikası'nın en belirgin özelliklerinden biri inanç özgürlüğü sağlamasıdır.
Asr-ı Saadet döneminin barış, huzur ve güvenlik içinde geçmesinin en önemli nedenlerinden biri, Kuran ahlakına uyan Peygamberimiz (sav)'in adaletli tutumudur. Günümüzde de, dünyanın dört bir yanında meydana gelen çatışmaların, kavgaların, huzursuzlukların tek çözümü Kuran ahlakına uymak ve Peygamberimiz (sav) gibi din, dil veya ırk ayrımı gözetmeksizin, adaletten hiçbir zaman ayrılmamaktır.
------------
1- Majid Khoduri, İslamda Savaş ve Barış, Fener Yayınları, İstanbul, 1998, s.209-210
2- Sünen-i Ebu Davud, 4/331
3- Müsned-i Ahmed b. Hanbel, 4/158, İbnu Kesir, 4/128
Dünya ancak Allah'ın korumasına teslim olmakla rahat yaşanabilecek bir yerdir
Üzerinde yaşadığımız dünya bizim bildiğimiz ve bilmediğimiz sayısız dengenin her an korunması ile varlığını sürdürebilmektedir. Galaksilerin, yıldız ve gezegenlerin dönüş hızları, yoğunlukları ve sıcaklıkları, evrenin genişleme hızı ve kütlesi, besin döngüsü, su döngüsü, azot döngüsü bu hassas dengelerden yalnızca bazılarıdır. Dünya üzerinde canlı cansız varlıkların ayakta kalabilmeleri, söz konusu dengelerin her an olağanüstü ince hesaplarla, son derece kusursuz bir şekilde işlemesine bağlıdır. Mükemmel bir uyum içerisinde işleyen bu sistemler zincirine ait sayısız halkadan tek bir tanesinin bile eksik olması ya da işlevinde bir sorun olması, insanın hayal dahi edemeyeceği aksaklıklara yol açar. Bu sorun dünyadaki canlılığın tamamen yok olmasına neden olabilir. Bu gerçekleri araştırmaya başlayan ve evrendeki büyük sistemlerin adeta pamuk ipliğine bağlıymış gibi son derece hassas dengelere sahip olduğu gerçeğiyle yüzleşen bazı insanlar, bu kez de büyük bir korku ve endişeye kapılır, örneğin ani bir depreme yakalanma, yıldırım çarpmasına maruz kalma gibi korkulara esir olmaktan kendini alamaz ve tedirginlik içinde yaşamaya başlarlar. Elbette bu da yanlış bir davranış biçimidir. Doğru olan ise, tüm bu hassas dengelerin bütünüyle Allah’ın kontrolünde olduğu gerçeğini görebilmektir.
Örneğin atmosferin üst tabakalarında her an yaşanmakta olan meteor bombardımanı iman etmeyenleri endişeye sürükleyebilecek olaylardan biridir. Oysa bu bombardımanın her anı Allah'ın kontrolündedir. Allah dünyayı çevreleyen atmosferi özel olarak bu amaçla yaratmıştır. Saniyede ortamala 40 kilometre hızla dünyaya yönelen meteorlar atmosfere girdikten sonra sürtünme etkisiyle yanmaya başlamakta, böylece yılda ortalama 50 bin meteor atmosfer tarafından zararsız hale getirilmektedir.
Dünyanın hemen altında kaynayıp duran bir mağma olması da Allah'a tevekkül etmeyen bir insanı büyük bir korkuya sürükleyebilecek bir olaydır. Dünyanın merkezine doğru inildikçe ısı her kilometrede 30 derece artar. Çekirdekte ise bu ısı 4500 derece gibi olağanüstü bir sıcaklığa erişir. Yerin sadece bir kilometre altında 60 dereceye yakın bir sıcaklık hakimdir. Ne var ki bütün insanlığı ilgilendiren bu durumdan çoğu insanın haberi bile yoktur. Oysa dünya üzerindeki herkes bu olayın yol açabileceği muhtemel bir tehlikeden Allah’ın yaratmış olduğu muazzam sistemler sayesinde uzak kalmakta ve rahatça yaşamaktadır.
Hiç şüphe yok ki Allah’ın bu dünyanın yaşanabilir olması için yarattığı sistemler saymakla bitirilemez. İnsanlar Allah’ın kalplerine yerleştirdiği, ancak kendilerinin farkında olmadıkları doğal bir teslimiyet ruhuyla bu dünyada huzurlu bir şekilde yaşamaya devam etmektedirler. Müslümanlar ise bütün bu hassas dengelerin farkında olarak ve Allah’a gönülden tevekkül ederek, O’nun yarattığı mükemmellikleri ve eşsiz sanatını görüp, O’nun yüceliğini her an tesbih ederek yaşamaktadırlar.
(http://www.gaflettehlikesi.com/)
Dua, ibadet olarak mutlaka kabul olunur.
Adnan Oktar`ın 16 Haziran 2011 tarihli saat 12:00’daki A9 Tv röportajından
Hz. Mehdi (A.S.)'nin Hem Eli Hem Ayaği Ayrı Ayrı Zincirlenecektir
Mümin şahıs (Hz. Mehdi (a.s.)) Deccal'i görünce: "Ey insanlar! Resulullah'ın zikrettiği Deccal işte budur" der. DECCAL HEMEN ONUNLA İLGİLİ EMRİNİ VERİR DE o zat karnı üzerine uzatılır ve arkasından: "Onu alın da yaralayın" der. Artık o zatın sırtı ve karnı döve döve genişletilir. Bu sefer DECCAL ONU (Hz. Mehdi (a.s.)'yi) İKİ ELİNDEN VE İKİ AYAĞINDAN YAKALAR DA FIRLATIR ATAR. İnsanlar Deccal'in onu bir ateş içine attığını sanırlar. Halbuki o bir cennet içine atılmıştır.1
Peygamberimiz (sav)'in hadisinde ahir zamanda Deccal'in, Hz. Mehdi (a.s.)'nin eline ve ayağına zincir vurulacağına dikkat çekmiştir. Hadiste verilen bu bilgilerden, Hz. Mehdi (a.s.)'nin ellerinin ve ayaklarının zincirle bağlanarak yaşadığı dönemin hapishanelerine ve tımarhanelerine atılacağı anlaşılmaktadır.
1 (Mehdilik ve İmamiye, İbrahim Süleymanoğlu, s. 40)
Hz. İsa (a.s) Şahsı Manevi Değildir
... âlem-i semavatta (gökler aleminde) cism-i beşerîsiyle (insani cismiyle) bulunan şahs-ı Îsâ Aleyhisselâm, o din-i hak cereyanının (Hak dinin) başına geçeceğini....(Mektubat, sf. 60)
Üstad Hazretleri bu sözünde gök aleminde insani bedeni ile bulunan Hz. İsa (a.s)’ın yeryüzüne yeniden geleceğini ve hak dinin başına geçeceğini söylemiştir. Bediüzzaman’ın burada bir şahsı maneviden bahsetmediği, bir şahıs ifadesi kullandığı net olarak anlaşılmaktadır. Çünkü “madde olarak varlığı olan bir kişi”den bahsettiği, “insan” anlamına gelen “beşer” kelimesinden kolaylıkla anlaşılabilmektedir.
...bir İsevî cemaatı namı altında ve "Müslüman İsevîleri" ünvanına lâyık bir cem'iyet, o Deccal komitesini, Hazret-i İsa Aleyhisselâm'ın riyaseti (liderliği) altında öldürecek...(Mektubat, sf. 441)
Üstad bu sözünde de Deccal’in sistemine karşı Hz. İsa (a.s)’ın liderliğinde bir grup Müslümanın mücadelede bulunacağını bildirmiş; Hz. İsa (a.s)’dan ayrı, cemaatinden ayrı bahsetmiştir.
.... İsa Aleyhisselâm'ı nur-u îman (imanın ışığı) ile tanıyan ve tâbi' olan cemaat-ı ruhaniye-i mücahidînin (ruhani mücahidler cemaatinin) kemmiyeti (sayısı)....(Şualar, sf. 464)
Hz. İsa (a.s)’ın yine imanın nuru ile tanınacağından bahsetmiştir. Bu da onun bir şahsı manevi değil, Hz. İsa (a.s)’ın zatını kastettiğini göstermektedir.
Ayrıca burada da yine yukarıdaki sözünde olduğu gibi, bir şahsa yani Hz İsa (a.s)’ın zatına tabi olacak olan bir cemaatten ve Hz. İsa (a.s)’dan ayrı ayrı bahsedilerek bu konuya açıklık getirilmektedir.
Hani Allah peygamberlerden 'kesin bir söz (misak)' almıştı: "Andolsun size kitap ve hikmetten verip sonra size beraberinizdekini doğrulayan bir elçi geldiğinde (1)ona kesin olarak iman edecek ve ona yardımda bulunacaksınız." Demişti ki: "Bunu ikrar ettiniz ve bu ağır yükümü aldınız mı?" Onlar: "İkrar ettik" demişlerdi de "Öyleyse şahid olun, Ben de sizinle birlikte şahid olanlardanım (2)," demişti. (Al-i İmran Suresi, 81)
Ebced (1): 1956
Ebced (2): Hicri: 1416, Miladi: 1994
Biz ise, yeryüzünde güçten düşürülenlere (1)lütufta bulunmak, onları önderler yapmak ve mirasçılar kılmak(2)istiyoruz. (Kasas Suresi, 5)
Ebced (1): 1996
Ebced (2): ... önderler ... ve mirasçılar kılmak: 2021
Kaybolan çocuğu bulmak için yoğun çaba harcandı | |||
Ne Demişti | Ne Oldu | ||
| Yerel Posta, 18 Kasım 2010 Habertürk, 18 Kasım 2010
|
İmtihanın Sırrı
Şu an tüm insanlar, hızla ölüm anlarına doğru yaklaşıyorlar. Bugün en genç insan için de, en yaşlı insan için de ölüm aynı uzaklıkta. Çünkü kimin ne zaman ve nasıl öleceği belli değil. Ölümün yakınlığı, insana dünyanın önemsizliğini gösterir: İnsan, dünyada kendisine verilen kısa süre içinde ahirete yönelik en fazla kazancı sağlamakla yükümlüdür. Sağduyu sahibi bir insana düşen, vicdanının sesini dinleyip Allah’ın kendisini bir denemeden geçirdiğini hiç unutmamaktır.
Allah, dünya hayatında insanlara rehber olarak Kuran-ı Kerim’i, örnek olarak da elçileri ve salih müminleri göndermiştir. Samimi kalple Allah’a yönelen bir insan, karşısına ne tür bir zorluk çıkarsa çıksın, mutlaka bir kolaylıkla karşılaşacak ve kurtuluşa erecektir.
Bu imtihan dünyasının en büyük sırlarından biri, iman edenler için mutlak bir kazançla noktalanmasıdır.
http://www.harunyahya.tv/videoDetail/Lang/1/Product/1158/IMTIHANIN_SIRRI
İngiliz Anna Mitchell Hedges, 1 Ocak 1924’te, Mayaların kayıp şehri Lubaantun’da (Maya dilinde düşen taşlar anlamına gelir) piramit tapınağının mihrabının altında kristal bir kafatası buldu.
Gerçek insan kafatası boyutlarında olan bu kafatası tamamen şeffaf kuartz kristalinden yapılmıştı. Kafatası, ayrı bir parça olan hareketli alt çene kemiği ile anatomik olarak son derece kusursuz bir yapıya sahip olarak tek bir kuartz kristalinden oyulmuştu.
Bu kafatasını kimin, hangi tarihte yaptığını tespit etmek isteyen Anna Mitchell Hedges, kafatasını o dönemde bilimsel testler yapan dünyaca ünlü Hewlett-Packard firmasına incelenmek üzere teslim etti. Kristaller karbon içermediği için, karbon testi ile yaş tespiti yapamayan bilim adamları, bu kristal kafatasının ne zaman, hangi yöntemlerle yapılmış olabileceğini farklı yöntemlerle test ettiler.
1. Kafatası günümüzde elektronik sanayiinde kullanılan kuartz kristalinden üretilmiştir: Bilim adamlarından oluşan ekip, kristal kafatasının günümüzde telekomünikasyon sektöründe kullanılan ve bellek kapasitesi diğer materyallerden daha yüksek olan piezo-elektrik silikon dioksit isimli bir tür kuartz kristalinden yapıldığını ortaya çıkardı. Günümüzde kullanılan mikroişlemciler de bu maddeden üretilmektedir. Ancak daha da çarpıcı olan bu kristal türünün henüz 19. yüzyılda keşfedilmiş olmasıdır.
2. Kristal kafatası kendi elektriğini üretme kabiliyetine sahiptir: Piezo-elektrik silikon dioksit türündeki bu kristal, hem negatif hem pozitif kutuplaşma özelliğine sahiptir. Bu özelliği dolayısıyla kristal kafatası, akü ve pillerde olduğu gibi kendi elektriğini üretebilir.
3. Kafatası tek bir blok kristalden üretilmiştir: Bilim adamları kutuplaşmış bir seri test ışığı kullanarak, kafatasının alt çenesi ile üst kafatası kemiklerinin aynı blok kristal kayasının parçasından yapıldığını tespit ettiler. Kuartz kristalinin, elmastan daha yumuşak ve çok daha fazla kırılgan bir madde olması nedeniyle tek bir parçadan yontularak elde edilmiş olmasının neredeyse imkansız olması bilim adamlarını hayrete düşürdü.
4. Kristal kafatasının üzerinde hiçbir aletin izine rastlanmadı: Bilim adamları kristal kafatasının yapımında herhangi bir aletin kullanılıp kullanılmadığına anlamak için kafatasını mikroskop altında incelemeye karar verdiler. Kristal kafatasının yapımında modern otomatik aletlerin ya da mekanik aletlerin kullanıldığına dair bir işaret bulamamaları onları çok şaşırttı. Kristal kayası çok kırılgan ve tanecikli yapısı nedeniyle, alet kullanılarak oyulması durumunda parçalara ayrılırdı. Çünkü modern üretim araçları kristali, ısı ve titreşim dolayısıyla hemen kırardı. Hewlett-Packard firması, tek parça bir kristalden alt çene gibi son derece hassas ve nadir bir parçanın, modern elmas uçlu elektrikli aletler kullanılarak dahi parçalara ayrılmadan oyulmasının imkansız olduğu sonucuna vardı. Bu durum ekipteki bilim adamlarından birinin “bu kafatası aslında hiç var olmamalı” demesine ve diğer bazı gözlemcilerin de kafataslarının insan kökenli olmayabileceği ile ilgili tahminlerde bulunmasına yol açtı. Bu testlerin ardından, kristal kafatasının elle yapılmış olması ihtimali değerlendirildi.
5. Kristal kafatası elle oyulmuş olsaydı nesiller boyunca sürecek 300 yıllık bir zaman diliminde bu şeklini alabilirdi: Bilim adamları kristal kafatasının hiç alet kullanılmadan, elle ancak elmas parçası sürtülüp, aşındırılarak oyulabileceğini ancak bunun da birkaç insan nesli kadar bir süre alacağını hesapladılar. Hewlett-Packard raporuna göre, tahmini olarak 300 yıl boyunca insanların bu kristali elle aşındırarak şekil vermeleri gerekmekteydi.
6. Kristal kafatası fizik kurallarına tamamen aykırı olarak yontulmasına rağmen hiçbir çatlak oluşmamıştır: Günümüzde kristaller eksenleri etrafından yontulurlar. Çünkü kristallerde moleküler bir simetri vardır. Kristali kırmamak için, doğal yapısına göre yani bu moleküler simetriye uygun olarak kesilmesi gerekir. Lazer ya da yüksek teknoloji kesme metodları kullanılsa dahi kristaller doğal eksenlerine göre kesilmedikleri taktirde parçalanırlar. Ama bu kristal kafatası ekseninden tamamen bağımsız şekilde kesilmesine rağmen fizik kurallarına aykırı olarak hiçbir kırılma ya da çatlama olmadan yontulmuştur.
7. Kristal kafatasının optik dizaynı bilim adamlarını hayrete düşürmüştür: Hewlett-Packard firmasında yapılan testler sonucunda bilim adamları kafatasının ilginç optik özelliklerini de keşfettiler. Kafatasına alttan verilen ışık, normal şartlarda her yana yayılması gerekirken bu kristal içinde bir kanal oluşturarak tam göz yuvalarının olduğu yere odaklanarak, dışarı yansıyor.
8. Kristal kafatasının içindeki prizma, mekanın görüntüsünü gözlerde topluyor: Kafatasının alt arka kısmında bir tür prizma bulunmaktadır. Göz çukurlarına çarpan ışık ışınları buradan yansıtılır. Bu nedenle eğer göz çukurlarının içine doğru bakarsanız, tüm odanın kristal kafatasının gözlerinin içine yansıdığını görürsünüz.
Cırcır Böceği
Dönem: Mezozoik zaman, Kretase dönemi
Yaş: 125 milyon yıl
Bölge: Ceara, Brezilya
Günümüzdeki cırcır böceklerinin bundan 125 milyon yıl önce yaşamış olanlardan hiç farkı olmadığını gösteren bu fosil, evrimsel bir süreç yaşanmadığının delilidir. Bugüne kadar bulunan sayısız fosil, canlıların evrim geçirmediklerini ispatlamıştır. Fosil kayıtlarının evrim teorisini desteklemediği Darwinistler tarafından da bilinmektedir. Bu nedenledir ki, yüz binlerce fosil, özenle gizlenmekte, kamuoyundan saklanmaktadır. Ancak artık bu örtbasın bir anlamı kalmamıştır. Evrim teorisinin fosil kayıtları ve bilimsel bulgular karşısındaki yenilgisinin üstünün örtülmesi mümkün değildir.