Ey iman edenler, zandan çok kaçının; çünkü zannın bir kısmı günahtır. Tecessüs etmeyin (birbirinizin gizli yönlerini araştırmayın). Kiminiz kiminizin gıybetini yapmasın (arkasından çekiştirmesin.) Sizden biriniz, ölü kardeşinin etini yemeyi sever mi? İşte, bundan tiksindiniz. Allah'tan korkup-sakının. Şüphesiz Allah, tevbeleri kabul edendir, çok esirgeyendir. (Hucurat Suresi, 12)
|
"Resulullah bir kere dua ederken şöyle buyurdu: "Ya Rabbi! Bana Kendi sevgini, sevdiklerinin sevgisini ve beni Senin sevgine yaklaştıracakların sevgisini ihsan eyle ve Kendi sevgini bana hararetten, susuzluktan yananların, soğuk suya kavuşmasını istemelerinden sevgili kıl."1
Her işinde Allah’a yönelen kıymetli Peygamberimiz (sav)’in dualarına Kuran’da yer verilmiştir. Kuran'da Peygamberimiz (sav)'in gece dua için kalktığı bildirilir.
Şu bir gerçek ki, Allah'ın kulu (olan Muhammed,) O'na dua (ibadet ve kulluk) için kalktığında, onlar (müşrikler,) neredeyse çevresinde keçeleşeceklerdi. De ki: "Ben gerçekten, yalnızca Rabbime dua ediyorum ve O'na hiç kimseyi (ve hiçbir şeyi) ortak koşmuyorum." (Cin Suresi, 19-20)
(sav)'in dualarından bahsedilmektedir. Peygamberimiz (sav) dualarında Allah'ı sıfatları ile anarak O'nu yüceltmiştir. Peygamberimiz (sav)'in Kuran'da bildirilen dualarından biri şöyledir:
De ki: "Ey mülkün sahibi Allah'ım, dilediğine mülkü verirsin ve dilediğinden mülkü çekip-alırsın, dilediğini aziz kılar, dilediğini alçaltırsın; hayır Senin elindedir. Gerçekten Sen, herşeye güç yetirensin." (Al-i İmran Suresi, 26)
Peygamberimiz (sav) de, tüm diğer peygamberlerde olduğu gibi ins ve cin düşmanlarının tehditi ve baskıları ile karşı karşıya kalmıştır. Onların bu baskılarına karşı sabır ve dayanıklılık gösteren Peygamber Efendimiz'e, şeytanın olumsuz telkinlerine ve manevi saldırılarına karşı Allah'tan şöyle yardım istemesi emredilmiştir:
Ve de ki: "Rabbim şeytanın kışkırtmalarından sana sığınırım. Ve onların benim yanımda bulunmalarından da Sana sığınırım Rabbim." (Müminun Suresi, 97-98)
------------
1- İmam Gazali, Kimya-yı Saadet, s. 594 ((2) VI/253) ((5) VI/253)
Müminler insanlara göre değil Kuran’a göre ahlaklarını geliştirirler
Kuran’da iyilikler ve kötülükler birbirinden apaçık ayrılmıştır. Allah ayetlerde sürekli olarak insanlara iyiliği, güzel davranışlarda bulunmayı emreder. Kötülüğe iyilikle karşılık verilmesini, af yolunun benimsenmesini, haklı olunsa dahi haktan feragat etmenin daha hayırlı olacağını, bunun gibi pek çok güzel ahlak özelliğini tarif etmiştir. Bir ayette Allah iyilikle kötülüğün eşit olmayacağını buyurmuştur (Fussilet Suresi, 34). Herşey insanın ahireti açısından bir deneme konusudur. İman eden bir kişinin üzerine düşen sabır göstermektir. Şuurlu, berrak bir akılla konuları değerlendirip bunların bir deneme konusu olduğunu akıldan çıkarmamak Müslüman bilincinin bir göstergesidir.
İnsan kendi kendine “ama bu konu farklı, şu konu farklı” gibi değerlendirmelere girerse çok yanılır. Küçük büyük diye bir konu yoktur. Herşey bir bütündür. Ve Müslümanın hayatı boyunca sınandığı temel konulardan bir tanesi Allah rızası için güzel ahlakı göstermek, nefisten yana değil, Allah’tan yana nefse karşı tavır almaktır. Ömrü boyunca, üzerine düşen sorumluluk, Müslümanca, Allah’ın beğeneceği düşünce ve tutum üzerinde olmak, Kuran’a uymaktır.
İnsan, hayatı içerisinde bir sürü insan karakteriyle karşılaşır. Hepsi birbirinden farklıdır. Kuran’da Allah’ın tarif etmiş olduğu pek çok karakter vardır. Müşrikler, münafıklar, fasıklar, müminler... Her insan bir değildir. Allah korkusunun derecesine bağlı olarak insanlar karakterlerini sergilerler. Ancak karşı taraftaki insanların ahlak yapıları samimi iman eden bir insanı asla etkilememelidir. Herhangi bir yanılgı içine düşürmemelidir. Bu konuyla ilgili bir ayette Allah şöyle buyurmaktadır:
Öyleyse sen sabret; şüphesiz Allah'ın va'di haktır; kesin bilgiyle inanmayanlar sakın seni telaşa kaptırıp-hafifliğe (veya gevşekliğe) sürüklemesinler. (Rum Suresi, 60)
Müslüman, asla başkalarını örnek alarak, onların yapmakta oldukları bir hataya ayak uydurmamalıdır. Bir insan Allah’a inandığını söyler, ancak kalbinde Allah korkusu zayıftır, eksiktir; bunu başkası bilemez. Ancak Allah bilir. Dolayısıyla eğer insan samimi iman ediyorsa, o zaman dosdoğru yol apaçık ortadadır. Başkalarının ahlakı kıyas olamaz.
Samimi Allah’tan korkup, iman eden insanın üzerine düşen, tavizsiz olarak Allah’ın razı olacağı umulan davranışlarda bulunmaktır. Cahilce yapılan davranışlardan sakınarak, akıllı ve olgun bir tutumla, karşılaştığı rahatsız edici durumlar karşısında Allah’a tevekkül ederek sabır göstermektir.
Aklı başında, iman sahibi bir insanın tavırları her zaman eksikleri telafi eder nitelikte asil ve vakurdur. Başta, Allah’a olan derin bağlılığı, korkusu sebebiyle diğer insanların tavırlarına bakarak davranışlarını şekillendirmez. Ahireti açısından gücünün yettiği en güzel ahlakı gösterir ve her durumda, Allah’a tevekkül ile yönelir.
(http://www.kuranrehberdir.com)
Bediüzzaman Hazretleri, İttihad-ı İslam için hayatını hibe etmiştir.
Adnan Oktar`ın 12 Temmuz 2011 tarihli A9 Tv ve Gaziantep Olay Tv röportajından
Hz. Mehdi (a.s.)'ı Samimi İnsanlar Alametlerinden Tanıyacaktır
İstidatlı insanlar onu kalkık burnu, kara kirpikleri, yanağındaki izden tanırlar. İsmi Muhammed (Peygamberimiz (sav)’in Hz. Mehdi (a.s.)’ye verdiği isimdir), boyu ortanın üzerinde, yüzü yakışıklı ve saçları güzeldir.
(Şeyh Kemalüddin Bin Talha, Yanubil Müvedde, Sayfa: 410)
Hadiste, özellikle samimi insanların Hz. Mehdi (a.s.)’yi tanıyacaklarına dikkat çekilmiştir. Hz. Mehdi (a.s.)’nin siyah saçları ve kirpikleri, sağ yanağındaki iz ve burnunun düzgünlüğü hadiste belirtilmiştir. Peygamberimiz (sav)in Hz. Mehdi (a.s.)’ye verdiği isim Muhammed’dir. Hz. Mehdi (a.s.) nurlu ve güzel yüzlü, bakımlı ve güzel saçlı, orta boylu bir insan olacaktır.
Bediüzzaman “Hz. Mehdi” ve onun “cemaatinin şahsı manevisi”nden iki ayrı kavram olarak bahsetmektedir
... bundan bir asır sonra zulümatı (karanlığı) dağıtacak ZATLAR ise HZ. MEHDİ’NİN ŞAKİRDLERİ (talebeleri)olabilir.” (Şualar, sf. 605)
-... bir asır sonra zulumatı dağıtacak...
-... Hz. Mehdi (a.s)'ın şakirdleri
1-Bediüzzaman Hz. Mehdi (a.s)'ın talebeleri olacağından bahsetmiştir. Hz. Mehdi (a.s)'ın bir cemaati olabilmesi için bu cemaatin başında Hz. Mehdi (a.s)'ın bir şahıs olarak bulunması gerektiği çok açıktır. Yoksa bir şahıs olmadan onun cematinin olması da söz konusu değildir.
2-Hz. Mehdi (a.s)'ın bu cemaati, Bediüzzaman Hazretleri’nin döneminden bir asır sonra oluşacak ve bu cemaatin vesile olmasıyla zulüm ortadan kalkacaktır. Bu talebelerin var olabilmesi de yine ancak Hz. Mehdi (a.s)'ın bir şahıs olarak var olmasıyla söz konusu olabilecektir.
... o vazifeleri ONUN cem'iyeti ve seyyidler cemaati yapacağını rahmet-i İlahiyeden bekliyoruz. (Emirdağ Lâhikası-1, sf. 265)
Hazret-i Mehdi'nin cem'iyet-i nuraniyesi... (Mektubat, sf. 473)
-... Onun cemiyeti...
-... Hz. Mehdi'nin cemiyet-i nuraniyesi...
Bediüzzaman yukarıdaki iki sözünde de, Hz. Mehdi (a.s)'ın talebelerinden oluşan bir cemiyeti olacağını belirtmektedir. Bu cemiyet, Hz. Mehdi (a.s)'ın bizzat başında olmasından oluşan şahsı manevisidir. “Hz. Mehdi cemiyeti”, Hz. Mehdi (a.s)'ın da başında bulunacağı, onun tebliğine uyup ona tabi olan insanlardan oluşan bir topluluğu ifade etmektedir. Ancak bu topluluğu oluşturan en önemli özellik, bu şahsı maneviyi oluşturan şahsın yani Hz. Mehdi (a.s)'ın varlığıdır. Dolayısıyla Bediüzzaman'ın bu sözünde kullandığı “Hz. Mehdi'nin cemiyeti nuranisi” kavramı da yine Hz. Mehdi (a.s)'ın bir şahıs olarak geleceğini göstermektedir.
http://www.hazretimehdi.com/index.php
Ağızlarıyla Allah'ın nurunu söndürmek istiyorlar.Oysa kafirler istemese de Allah, Kendi nurunu tamamlamaktan başkasını istemiyor. (Tevbe Suresi, 32)
Ebced:
Hicri: 1423, Miladi: 2002
Yoksa onlar: "Allah'a karşı yalan düzüp-uydurdu"mu diyorlar? Oysa eğer Allah dilerse senin de kalbini mühürler. Allah, batılı yok edip-ortadan kaldırır ve kendi kelimeleriyle hakkı hak olarak pekiştirir (gerçekleştirir). Çünkü O, sinelerin özünde olanı bilendir. (Şura Suresi, 24)
Ebced: 2014
Tunus'ta şimdi Türkiye zamanı | |||
Ne Demişti | Ne Oldu | ||
| Zaman, 5 Mart 2011
|
Yaratılış Müzesi
Tüm evrenin ve canlılığın kör tesadüflerin eseri olduğunu iddia eden Darwinizm, asrımızda, insanlığa felaketler getiren tüm zararlı akımların temel dayanak noktasıdır.
Bu sitenin amacı bugün artık bilimsel olarak çürütülmüş olmasına rağmen ideolojik kaygılarla ayakta tutulmaya çalışılan Darwinizm'i yıkan bilimsel delilleri gözler önüne sermek ve bu teorinin sinsi telkinlerine karşı halkımızı uyarmaktır.
Kuzey Afrika’daki Kaya Kabartmaları ve Resimleri, Evrimcileri Hayrete Düşürüyor
Arkeolojik bulguların gösterdiği gerçek, insanın var olduğu günden itibaren kültürel anlayışa sahip olduğudur. Bu anlayışta zaman zaman ilerlemeler, zaman zaman gerilemeler, keskin değişimler yaşanmış olması mümkündür. Ancak bu, evrimsel bir süreç yaşandığı değil, kültürel bir gelişim ve değişim yaşandığı anlamına gelmektedir. Evrimcilerin, "ani değişiklik" olarak nitelendirdikleri sanatsal eserlerin ortaya çıkışı da, biyolojik (özellikle zihinsel yetenek) olarak insanın gelişimini gösteren bir durum değildir. O dönemde yaşayan insanlar birtakım toplumsal değişimler yaşamış olabilirler, sanat ve üretim anlayışları değişmiş olabilir, ama bu bilgiler, insanın ilkellikten modernliğe geçiş yaptığını gösteren veriler değillerdir.
Yaklaşık 7 bin yıllık olan zürafa kabartmaları, görenlere "sürünün hareket halinde olduğu hissini" verecek mükemmellikte yapılmış. Bu eserin düşünebilen, muhakeme yeteneği olan, kendisini ifade edebilen, üretebilen, sanat anlayışı olan insanların ürünü olduğu çok açıktır.
Yine yaklaşık 7 bin yıllık olan diğer resimde ise, müzik aleti çalan bir adam görülmektedir. Yandaki diğer resimde de, Botswana'da yaşayan Dzu yerlilerinden biri benzer bir müzik aletini çalarken görülmektedir. 7 bin yıl önce kullanılan bir müzik aletinin çok benzerinin bugün halen kullanılıyor olması dikkat çekici bir durumdur. Bu, Darwinistlerin iddiasını yıkan örneklerden biridir. Darwinizm'in iddia ettiği gibi medeniyet hep ileri gitmemekte kimi zaman da binlerce yıl aynı şekilde kalmaktadır. Bu adam 7 bin yıldır var olan bir müzik aletini kullanmaya devam ederken, dünyanın öbür ucunda en gelişmiş müzik aletleriyle senfoniler bestelenmekte, her iki kültür de aynı dönemde yaşanmaktadır. (http://www.seslianlatimlar.com)
Üstteki 7 bin yıllık duvar resminde görülen flüt çalan insan figürü, dönemin insanlarının müzik bilgisine ve kültürüne dolayısıyla, gelişmiş bir zihniyete ve medeniyete sahip olduklarını göstermektedir. Alttaki resimde ise günümüzde Botswana'da yaşayan yerlilerden biri, benzer bir müzik aletini çalarken görülüyor. |
Güneş Sistemindeki Kusursuz Düzen
Bulunduğunuz mekandan dışarıya çıktığınızda güneş ışınlarının yüzünüze sizi hiç rahatsız etmeden çarpmasını Güneş Sistemi'ndeki kusursuz düzene borçlusunuz. Bize sadece güzel bir sıcaklıkla aydınlık ileten Güneş, aslında kıpkırmızı gaz bulutlarından oluşan derin bir kuyu gibidir. Kaynayan yüzeyinden milyonlarca kilometre öteye fışkıran dev alev girdaplarından ve dipten yüzeye doğru yükselen dev hortumlardan oluşur. Bunlar canlılar için öldürücüdür. Ancak Güneş'in bütün zararlı, öldürücü ışınları bize ulaşmadan önce atmosfer ve dünyanın manyetik alanı tarafından süzülür. İşte Dünya'nın yaşanabilir bir gezegen olmasını sağlayan, Güneş Sistemi'ndeki kusursuz düzendir.
Güneş Sistemi'nin yapısını incelediğimizde son derece hassas bir denge ile karşılaşırız. Güneş Sistemi'ndeki gezegenleri, sistemden çıkarak dondurucu soğukluktaki "dış uzay"a savrulmaktan koruyan etki, Güneş'in "çekim gücü" ile gezegenin "merkez-kaç kuvveti" arasındaki dengedir. Güneş sahip olduğu büyük çekim gücü nedeniyle tüm gezegenleri çeker, onlar da dönmelerinin verdiği merkez-kaç kuvveti sayesinde bu çekimden kurtulur. Ama eğer gezegenlerin dönüş hızları biraz daha yavaş olsaydı, o zaman bu gezegenler hızla Güneş'e doğru çekilir ve sonunda Güneş tarafından büyük bir patlamayla yutulurlardı. Bunun tersi de mümkündür. Eğer gezegenler daha hızlı dönseler, bu sefer de Güneş'in gücü onları tutmaya yetmeyecek ve gezegenler dış uzaya savrulacaklardı. Oysa çok hassas olan bu denge kusursuz bir şekilde kurulmuştur ve sistem bu dengeyi koruduğu için devam etmektedir.
Bu arada söz konusu dengenin her gezegen için ayrı ayrı kurulmuş olduğuna da dikkat etmek gerekir. Çünkü gezegenlerin Güneş'e olan uzaklıkları çok farklıdır. Dahası, kütleleri çok farklıdır. Bu nedenle, hepsi için ayrı dönüş hızlarının belirlenmesi lazımdır ki, Güneş'e yapışmaktan ya da Güneş'ten uzaklaşıp uzaya savrulmaktan kurtulsunlar.
Bunlar Güneş Sistemi'ndeki ihtişamlı dengenin birkaç delilidir. Dev gezegenleri ve tüm Güneş Sistemi'ni düzene sokan ve devamlı olmasını sağlayan dengenin tesadüfen ortaya çıkamayacağı akıl sahibi her insanın kolaylıkla anlayabileceği bir gerçektir. Bu düzenin ince ince hesaplandığı çok açıktır. Üstün bir güç sahibi olan Allah evrende yarattığı kusursuz detaylarla bize her şeyin kendi kontrolü altında olduğunu göstermektedir.