Ey insanlar, gerçekten, Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah Katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk ya da soyca değil) takvaca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah, bilendir, haber alandır. (Hucurat Suresi, 13)
|
"Kim bir işe girişmek ister de o hususta Müslüman biri ile müşavere ederse Allah onu işlerin en doğrusunda muvaffak kılar."1
Peygamberimiz (sav) Allah'ın emrine uyarak, müminlerle istişare eder, onların fikirlerini alırdı. Bu konunun emredildiği ayet şöyledir:
… Öyleyse onları bağışla, onlar için bağışlanma dile ve iş konusunda onlarla müşavere et. Eğer azmedersen artık Allah'a tevekkül et. Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever. (Al-i İmran Suresi, 159)
Peygamberimiz (sav), müminlerin de fikirlerini aldıktan sonra, kararını verir ve sonucu için Allah'a tevekkül ederdi. Unutulmaması gereken çok önemli bir gerçek, alınan kararların hepsinin Allah katında önceden belli olduğudur. Allah kaderde her kararı, her kararın sonucunu belirlemiştir. Bir konu hakkındaki istişare ve sonra konuyu bir hükme veya sonuca bağlamak ise müminler için bir ibadettir. Peygamberimiz (sav) bu gerçeği bilerek, müminlere danışmış, kararını vermiş ancak kararın sonucu için Allah'a güvenerek, Allah'ın en hayırlı sonucu yaratacağını bilmiştir.
İstişare etmek müminler için de güzel ve hayırlı sonuçlar getirebilecek bir tavırdır. Herşeyden önce, istişare eden kişi tevazulu davranarak güzel ahlak göstermektedir. Örneğin Peygamberimiz (sav) ümmetinin içinde en fazla akla sahip, en basiretli ve en ferasetli olan kişidir. Buna rağmen çevresindekilere danışması, onların fikirlerini öğrenmesi, onların bir konuya getirecekleri çözümlerin neler olacağını sorması, onun ne kadar alçakgönüllü bir insan olduğunun göstergesidir.
Allah Kuran'da, "… Ve her bilgi sahibinin üstünde daha iyi bir bilen vardır" (Yusuf Suresi, 76) şeklinde bildirmektedir. Dolayısıyla insan sadece kendi aklına güvenmeyip, başkalarının akıl, düşünce ve bilgi birikimlerinden faydalandığında, çok daha iyi sonuçlar elde edebilir. Tek akıl yerine, danıştığı kişi sayısınca, örneğin 10 akla sahip olur.
Allah'ın Kuran'da insanlar için gösterdiği her yol ve Peygamberimiz (sav)'in üzerinde gördüğümüz her tavır bizim için en hayırlısı ve en güzelidir. İstişare etmek bunlardan biridir. Bu nedenle Allah'ın emirlerini çok iyi bilmek ve Peygamber Efendimizi çok iyi tanımak, ibadetlerimizi en güzeliyle yerine getirmek ve en güzel ahlaka sahip olmak için çok önemlidir.
------------
1- Hz.Numan İbni Beşir r.a., Ramuz El-Hadis s.207
İyilerle İttifak Etmeyi Ertelemek Doğru Olmaz
Dünyada inançsızlığın yerleşmesi ve kötülüğün yaygınlaşması için çaba harcayan insanlar bulunmaktadır. Bu insanlar, sahip oldukları kötü özellikleri tüm insanlara yaymak, onları bu kötülüklerin etkisi altına almak için, şeytanın da sevkiyle işbirliği halindedirler. Günümüzde son derece etkili bir hale gelen kötülerin ittifakına karşı, iyilerin de vakit kaybetmeden Kuran ahlakını yaşamak ve insanlara anlatmak amacıyla birbirleri ile ittifak etmeleri ve var güçleriyle kötülüklere karşı koymaları gerekmektedir.
Bu ittifakı geciktirmek veya“Önce herkes yapacağını yapsın, ben de ona göre davranırım” düşüncesiyle hareket etmek, kötülerin zulümleri ile mağdur olan mazlum insanları yalnız bırakmak olur.Unutulmamalıdır ki, Allah Saff Suresi’nin 4. ayetinde Müslümanların, “... birbirlerine kenetlenmiş bir bina gibi...” olmalarını emretmektedir.
Herhangi bir zulüm karşısında, iyilerden taraf olduğunu söyleyen bir insanın, zulmedenlere karşı elinden gelen her türlü desteği gücünün sonuna kadar vermesi gerekir. Bunun için yapması gereken ilk şey de, hangi tarafta olduğunu açık bir şekilde ortaya koymaktır. Çünkü sessiz kalan, karşı koymak için elindeki imkanları kullanmayan bir insanın samimiyetinden, dürüstlüğünden şüphe edilir.
Şunu unutmamak gerekir ki kötülerin ittifakına destek olmak için mutlaka onların yanında olmak gerekmez. Onların yaptıklarına kayıtsız kalmak da dolaylı olarak onlara destek olmak anlamına gelir.
Allah Hud Suresi’nde insanları bu konuda, “Zulmedenlere eğilim göstermeyin, yoksa size ateş dokunur...” (Hud Suresi, 113) ayetiyle uyarmaktadır. Kayıtsız kalarak destek olmak da zulme eğilim göstermenin başka bir şeklidir. Bediüzzaman Said Nursi de eserlerinde bu gerçeğe dikkat çekmiştir:
“Küfre rıza küfür olduğu gibi, dalalete (sapkınlığa), fıska (günaha), zulme rıza da fısktır (günahtır), zulümdür, dalalettir (sapkınlıktır).” (Emirdağ Lahikası, sf.145)
Şu halde bir insan eğer gerçekten vicdan sahibi ise iyilikten ve dürüstlükten yana tavrını açık ve net bir kararlılıkla ortaya koymalıdır. Aksi takdirde, yani çekimser ve duyarsız kaldığında, kötülerin tarafına geçmiş olur. Örneğin bir yerde zavallı ve masum insanlar hiçbir sebep olmadan şehit edilirlerse ve iyilerden olduklarını iddia edenler olup bitenler karşısında ses çıkarmaz, seyirci kalırlarsa; bu durumda bizzat kötülere ve zalimlere destek vermiş ve hatta onları daha da cesaretlendirerek yeni kötülüklere kapı açmış olurlar. Dolayısıyla tüm Müslümanların dünyadaki zulme karşı tek vücut halinde mücadele etmeleri, olabilecek en kısa sürede İslam birliğini oluşturacak yönde faaliyetlere başlamaları şarttır.
(http://www.dinsizligindiniilemucadele.com)
Kehf Suresi'nden açıklamalar: Sabırlı olmak hayati bir konudur.
Adnan Oktar`ın 9 Temmuz 2011 tarihli A9 Tv, Kahramanmaraş Aksu Tv ve Gaziantep Olay Tv röportajından
Hz. İsa (a.s.) İkinci Kez Yeryüzüne Geldiğinde, Üzerinde Mühür Bulunan Kitaplarla İslam Ahlakını Tebliğ Edecektir
"İsa (a.s.) onu (sandığı) alıp açacak ve içinde bir mühür, bin kitap bulacak, bu kitaplarla İslam’ı ihya edecek."
(Risalet'ül Meşrep elverdi fi mezhebi bil Mehdi, Ali bin Sultan Muhammed-el Kari, s. 4 -Enis el-Cülesci kitabından)
Hadiste verilen bilgiden Hz. İsa (a.s.)’nın, Peygamberimiz (sav)'in mührüyle mühürlenmiş kitapları hazır bulacağı, bu mükemmel eserlerle İslam’ı tebliğ edeceği anlaşılmaktadır.
Bediüzzaman’ın Hz. İsa (a.s) için kullandığı şahıs ifadeleri, onun bir “şahsı manevi” olmadığını açıkça ortaya koymaktadır
1)... sema-i dünyada (gökler aleminde) cesediyle (insani bedeniyle) bulunan ve hayatta olan Hazret-i Îsâ, belki âlem-i âhiretin (ahiret aleminin) en uzak köşesine gitseydi ve hakikaten ölseydi, yine şöyle bir netice-i azîme (büyük bir son) için ona yeniden cesed giydirip (bedeniyle) dünyaya göndermek o Hakîm'in hikmetinden uzak değil.. belki onun hikmeti öyle iktiza ettiği için va'detmiş ve va'dettiği için elbette gönderecek. (Mektubat, sf. 60) (Mektubat, 15. Mektup, 56-57)
Bediüzzaman bu sözünde Hz. İsa (a.s)’dan, gökyüzünde “insani bedeni ile bulunan bir şahıs” olarak bahsetmekte ve onun Allah’ın vadettiği şekilde yine insani bedeniyle yeryüzüne ineceğini bildirmektedir. Eğer Hz. İsa (a.s)’ın yalnızca bir şahsı manevi olarak yeryüzüne geleceğini söylemek isteseydi, Said Nursi Hazretleri ondan “insani bir beden giydirilmesi” ifadesiyle söz etmezdi.
2) Evet o hadîs-i şerifin ifadesiyle Hazret-i İsa'nın semavî nüzulü (gökyüzünden inişi) kat'î (kesin) olmakla beraber... (Kastamonu Lahikası, sf. 80-82)
Bu açıklamasında ise Bediüzzaman, “Hz. İsa (a.s)'ın gökyüzünden inişinin kesin bir gerçek olduğunu” belirterek, Hz. İsa (a.s)'ın bir şahsı manevi olmadığını kesin bir üslupla açıklamaktadır.
3) İşte bu sırr-ı azîme (büyük sırra), Hazret-i Peygamber (A.S.M.) işaret etmiştir ki: Hazret-i İsa gelecek, ümmetimden olacak; aynı şeriatımla amel edecektir. (Sünuhat-tuluat-işârât, sf. 59)
Bediüzzaman’ın Hz. İsa (a.s)’ın Peygamberimiz (sav)’in şeriatıyla amel edeceği açıklamasından da yine Hz. İsa (a.s)’ın bir şahsı manevi olarak değil, bir insan olarak dünyaya geleceğini ifade ettiği anlaşılmaktadır. Çünkü eğer kastedilen bir şahsı manevi olsaydı, bir şahsı manevinin “amelde bulunma” fiilini yerine getirebilmesi söz konusu olamazdı.
Şüphesiz sana biat edenler, ancak Allah’a biat etmişlerdir. Allah’ın eli, onların ellerinin üzerindedir. Şu halde, kim ahdini bozarsa, artık o, ancak kendi aleyhine ahdini bozmuş olur. Kim de Allah’a verdiği ahdine vefa gösterirse, artık O da, ona büyük bir ecir verecektir. (Fetih Suresi, 10)
Ebced: 2025
"Sakınıp rahmete kavuşmanız için, İÇİNİZDEN SİZİ UYARIP KORKUTACAK BİR ADAM aracılığı ile bir zikir (Kitap) gelmesine mi şaştınız?" (Araf Suresi, 63)
Ebced: Hicri: 1433; Miladi:2011
"... Doğrusu Allah size onu seçti ve onun bilgi ve bedenî gücünü arttırdı..." (Bakara Suresi, 247)
Ebced: Hicri: 1418; Miladi:1996
Yağmacıya karşı İslam barış gücü | |||
Ne Demişti | Ne Oldu | ||
| Yeni Şafak, 2 Nisan 2011
|
Allah Korkusu
Şu anda cehennemin kenarında olsanız ve oradaki zebanilerin cehennem ehline yaptıkları dayanılmaz işkenceleri gözünüzle görseniz, cayır cayır yanan ateşin uğultusunu, cehennem ehlinin çığlıklarını, kemikleri çatırdatan inlemelerini, kahırla nefes alıp vermelerini, bir kez daha dünyaya geri dönmek isteyen pişmanlık dolu yalvarışlarını duysanız ve sonra tekrar dünyadaki yaşamınıza geri döndürülseniz acaba hayatınızda neler değişirdi?
Allah cehennemin kesin bir gerçek olduğunu Kuran’da haber vermekte, cehennemi insanlara tüm detaylarıyla tanıtıp, ondan sakındırmaktadır.
Her insana düşen ise bu gerçeği unutmadan Allah'tan gereği gibi korkup sakınarak, yaşamını Allah'ın hoşnut olacağı umulan şekilde düzenlemektir. Allah korkusu bir insan için hem imanının çok keskin bir göstergesi hem de onun ebedi hayatını belirleyecek çok önemli bir özelliktir.
Antik Mısır’da Elektrik Var mıydı?
Dendera'daki Hathor Tapınağı'nın duvarlarında bulunan bu resimlerde görülen figürlerin günümüzde kullanılan ampullerle olan benzerliği bilim adamlarını hayrete düşürmüştür. |
Dendera'daki Hathor Tapınağı'nda bulunan bazı duvar resimleri, Antik Mısırla ilgili oldukça ilginç bir bilgiyi gün yüzüne çıkarmıştır. Resimde yer alan figürler, Antik Mısırlıların elektriği bildiği ve kullandığı ihtimalini gündeme getirmiştir. Söz konusu resim dikkatlice incelendiğinde, tıpkı günümüzdeki gibi yüksek voltaj yalıtımının o günlerde de kullanıldığı görülür: Ampul görünümündeki şekil dikdörgen bir sütun (bu sütun izolatör olarak kullanıldığı tahmin edilen ve ced sütunu olarak adlandırılan bir sütundur) tarafından desteklenmektedir. Resimdeki şeklin günümüz elektrik lambalarıyla olan bu şaşırtıcı benzerliği, çok dikkat çekicidir. Tunsten ışığının kaşifi olan Dr. Colin Fink, Mısırlıların bundan yaklaşık 4300 yıl öncesinden, zıt kutupla bakıra elektrik kaplamayı bildiklerini söylemektedir. Bu kaplama, kendisinin 1933 yılında sülfürü kullanarak denediği bir yöntemdir. (http://www.pip.com.au/~paceman/ANCIENT%20ELECTRICITY.html)
Mısır hiyerogliflerinde sıkça rastlanan ced sütunu, bir tür elektrik malzemesini sembolize ediyor olabilir. Ced sütunu, jenaratör görevi görüyor ve bu şekilde aydınlatma sağlanıyor olabilir. |
Resimde tarif edilen bu sistemin ışık yayıp yaymadığı, bilim adamları tarafından denenmiştir. Avusturyalı elektrik mühendisi Walter Garn, kabartmada yer alan resmi çok detaylı olarak incelemiş, resimdeki ampulü, yılanlı teli, duyu, ced sütunu olarak kullanılan izolatörün aynısını yapmıştır. Ve ortaya çıkan sistem etrafı aydınlatmış, yani ışık yaymıştır. (Yüce Tanrı'nın İzinde, Cep Kitapları, İstanbul, Nisan 1995, sf. 186)
Mısır'da elektriğin kullanılmış olabileceğini gösteren delillerden biri de piramitlerin iç duvarlarında hiç is izinin bulunmamasıdır. Eğer evrimci arkeologların iddia ettiği gibi, aydınlatma için meşale ve benzeri malzemeler kullanılmış olsaydı duvarlarda mutlaka is olması gerekirdi. Ancak piramitlerin en içteki dehlizlerinde dahi böyle bir is izi yoktur. Gerekli aydınlatma sağlanmadan, inşaatın devam etmesi, daha da önemlisi duvarlardaki gösterişli resimlerin yapılabilmesi mümkün değildir. Bu da Mısır'da elektriğin kullanılmış olma ihtimalini güçlendirmektedir. (http://www.evrimincokusu.com)
Kavak Yaprağı
Dönem: Senozoik zaman, Eosen dönemi
Yaş: 54 37 milyon yıl
Bölge: Green River Oluşumu, Utah, ABD
Kavakların bir başka bitkiden türemediklerini, herhangi bir evrimsel ataya sahip olmadıklarını, hep kavak olarak var olduklarını gösteren bu fosil, bir Yaratılış delilidir.
Günümüzdeki kavakların her yönüyle aynısı olan, yaklaşık 50 milyon yıl önce yaşamış kavaklar, evrimin hayal ürünü bir senaryodan ibaret olduğunu gözler önüne sermektedir.