Şüphesiz Allah, Kendi yolunda, sanki birbirlerine kenetlenmiş bir bina gibi saf bağlayarak çarpışanları sever. (Saff Suresi, 4)
Ebu Musa (el-Eş'ari-R)'dan rivayet edilmiştir: Peygamber (S) " Mü'minin mü'mine dayanışması, parçaları birbirine bağlayıp kuvvetlendiren bina gibidir" buyurdu. (Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Mütercim: Mehmed Sofuoğlu, Ötüken Yayınları, İstanbul 1987)
Ahirette, “Deccale karşı Müslümanlarla birlikte hareket ettin mi?” dendiğinde “tek başıma hareket ettim” mi diyeceksin? O zaman cehenneme gidebilirsin. Deccal bile organize hareket ediyor. ALLAH SAF BAĞLAYARAK ÇARPIŞANLARDAN BAHSEDİYOR. Ayrı ayrı hareketin mağlup olacağı belli değil mi?
Peygamberimiz (sav) bakıma ve temizliğe önem verirdi.
Kuran'a göre Müslümanların birlik olmaları farzdır
Allah Kuran'da müminlere birlik olmalarını, inkara karşı imanda saf bağlamalarını, birbirlerini kardeşleri gibi görüp sevmelerini, birbirlerine karşı merhametli, affedici ve koruyucu olmalarını, dağılmaktan, ayrılmaktan ve parçalanmaktan şiddetle kaçınmalarını emretmiştir.
Kuran'a göre müminlerin birlik olmaları farzdır. Ayetlerde şöyle buyrulur:
Allah'ın ipine hepiniz sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın. Ve Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani siz düşmanlar idiniz. O, kalplerinizin arasını uzlaştırıp-ısındırdı ve siz O'nun nimetiyle kardeşler olarak sabahladınız. Yine siz, tam ateş çukurunun kıyısındayken, oradan sizi kurtardı. Umulur ki hidayete erersiniz diye, Allah, size ayetlerini böyle açıklar. (Al-i İmran Suresi, 103)
Mü'minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını bulup-düzeltin ve Allah'tan korkup-sakının; umulur ki esirgenirsiniz. (Hucurat Suresi, 10)
Allah'a ve Resûlü'ne itaat edin ve çekişip birbirinize düşmeyin, çözülüp yılgınlaşırsınız, gücünüz gider. Sabredin. Şüphesiz Allah, sabredenlerle beraberdir. (Enfal Suresi, 46)
İnkar edenler birbirlerinin velileridir. Eğer siz bunu yapmazsanız (birbirinize yardım etmez ve dost olmazsanız) yeryüzünde bir fitne ve büyük bir bozgunculuk (fesat) olur. (Enfal Suresi, 73)
Ve haklarına tecavüz edildiği zaman, birlik olup karşı koyanlardır. (Şura Suresi, 39)
Şüphesiz Allah, Kendi yolunda, sanki birbirlerine kenetlenmiş bir bina gibi saf bağlayarak cehd edenleri (mücadele edenleri) sever. (Saff Suresi, 4)
Burada Müslümanların birlik olmasıyla ilgili olarak sadece birkaç ayete yer verilmiştir. Bu ayetlerden ve Kuran'ın genelinden açıkça anlaşıldığı gibi;
• Müslümanların birlik olmaları,
• Kardeşce bir sevgi ve şefkatle birbirlerine bağlı olmaları,
• Çekişip tartışmamaları,
• Birbirlerinin velileri ve dostları olmaları,
• Birbirlerini her koşulda koruyup kollamaları,
• Birbirleriyle istişare halinde olmaları,
• Birbirlerine kenetlenmiş bir bina gibi saf haline inkara karşı ilmen mücadele etmeleri farzdır.
Bu durumda tüm bunların aksi bir tutum sergilemek, yani;
• Birleştirici değil ayırıcı olmak,
• Müslüman kardeşlerine sevgiyle ve şefkatle yaklaşmamak,
• Müslüman kardeşlerine karşı affedici, koruyucu ve kollayıcı olmamak,
• İnkara karşı verilen ilmi mücadelede Müslümanlarla kenetlenmiş bir bina gibi saf bağlamamak haramdır.
Eğer İslam alemi güçlü, istikrarlı, müreffeh bir medeniyet olmak, dünyaya her alanda yön vermek ve ışık tutmak istiyorsa, birlik halinde hareket etmek zorundadır. Bu birliğin yokluğu, Müslüman ülkeler arasındaki ayrılık ve dağınıklık, İslam dünyasından ortak bir ses yükselmemesi, mazlum Müslüman halkları da savunmasız bırakmaktadır. Filistin'de, Keşmir'de, Doğu Türkistan'da, Moro'da ve daha pek çok yerde zavallı kadınlar, çocuklar ve yaşlılar ihtiyaç içinde zulümden kurtarılmayı beklemektedirler. Bu masum insanların sorumluluğu herkesten önce, İslam dünyasının üzerindedir. Müslümanlar, Peygamberimiz (sav)'in "Müslüman, Müslümana zulmetmez ve onu tehlikede bırakmaz" sözünü hatırlarından çıkarmamalıdırlar.
Dünya Müslümanlarının, güçlü ve aktif bir Türk İslam Birliği sağlayamamış olmaları, günümüzde yaşanan çeşitli sorunların temelinde yer alan önemli bir eksikliktir. Güçlü bir birlik sağlandığında bugün yaşanan sorunların benzerleriyle ya hiç karşılaşılmayacak ya da karşılaşılan tüm sorunlar tahmin edilenden çok daha kısa süre içinde çözüme kavuşturulacaktır.
İslam dünyasında farklı kültürler, gelenekler ve anlayışlar olması son derece doğaldır. Önemli olan, bu farklılıkların inanç birliği altında, çoğulcu bir dayanışma içinde toplanmasının sağlanmasıdır. Görüş, düşünce ve uygulama farklılıkları her toplum içinde karşılaşılan olağan durumlardır. İslam ahlakının gereği tüm farklılıklara rağmen Müslümanların, birbirlerinin kardeşleri oldukları gerçeğini unutmamalarıdır. Irkı, dili, vatanı, mezhebi ne olursa olsun tüm Müslümanlar kardeştirler. Bu nedenle İslam dünyası içindeki farklılıklar birer zenginlik olarak değerlendirilmeli, bunlar, Müslümanların birbirleri ile çekişmesine neden olan, onları ana konulardan uzaklaştırıp, acil ve önemli sorunlara tedbir alınmasını engelleyen çatışma ve ayrılık nedenlerine dönüşmemelidir.
Müslümanların birbirleri ile olan ilişkilerinde, temel ölçü karşılarındaki kişinin ırkı, etnik kökeni, dili gibi özellikleri, sahip olduğu imkanları, makamı veya mevkisi değil, imanı ve güzel ahlakıdır.
Samimi iman eden kişiler arasında sevgi, bir diğerinin Allah'tan korkup sakınmasına, Rabbimiz'e duyduğu içli sevgiye, yaptığı salih amellere, gösterdiği güzel ahlaka göre şekillenir. Eğer bir kişi hayatını Allah yolunda vakfetmiş olduğunu tüm tavır ve davranışları ile ispatlıyor, her anında Allah'ın rızasını ve rahmetini gözeterek güzel davranışlarda bulunuyorsa, müminler o kişiye karşı sevgi ve hürmet duyarlar. Bu kişinin derisinin rengini, ait olduğu milleti, maddi imkanlarını kıstas olarak değerlendirmezler, bunlar sevgilerinde olumlu ya da olumsuz bir etki yapmaz. Aynı kıstaslar, Müslüman toplumlar arasındaki ilişkilerde de geçerli olmalıdır. İki Müslüman toplum arasındaki ilişkinin özü, Kuran'da bildirildiği gibi olmalıdır.
Müslümanlar, birlikte hareket etmelerini engelleyen durumlar olduğunda şu sorular üzerinde düşünmelidirler:
"Bu konu, İslam ittifakını zedeleyecek kadar önemli mi?"
"Üzerinde uzlaşılması mümkün olmayan bir konu mu?"
"İnkarcı ideolojilere karşı fikri çalışma içinde olmak yerine, Müslüman bir diğer toplulukla uğraşmak makul mü?"
Bu sorulara vicdanına başvurarak cevap veren herkes, sonu gelmeyen çekişmelerden uzak durmanın ve Müslümanlar arasındaki Kuran ahlakına dayalı bu ittifakı korumanın öncelikli olduğunu görecektir.
İslam dünyası, ayrılıkları ve farklılıkları bir kenara bırakıp, tüm Müslümanların "kardeş" olduğu gerçeğini hatırlamalı ve bu manevi kardeşliğin getirdiği güzel ahlak ile tüm dünyaya örnek olmalıdır. İman edenlerin birbirleri ile kardeşliği, Yüce Allah'ın bir lütfu ve nimetidir. Samimi Müslümanlar bu nimet için Rabbimiz'e şükretmeli ve Allah'ın "dağılıp-ayrılmayın" emrini unutmamalıdırlar.
Hz. Mehdi (a.s.) ortaya çıktığında, bütün insanlar onun manevi liderliği altında birlik olacaktır
Malik bin Zamra der ki: Emirülmüminin Ali aleyhisselam bana şöyle buyurdu:
... Hayrın çoğu o zamandadır ey Malik! O ZAMANDA KÂİM'İMİZ (HZ. MEHDİ (A.S.)) KIYAM EDECEK, ... SONRA ALLAH HERKESİ ONUN ETRAFINDA TOPLAYACAK." (Şeyh Muhammed b. İbrahim-i Numani, Gaybet-i Numani s. 242)
İman edenlerin Efendisi (sav) der ki: "... ALLAH SİZİN İÇİN, SİZİ BİRLEŞTİRECEK VE SİZİ DAĞINIKKEN BİRARAYA GETİRECEK BİRİNİ (HZ. MEHDİ (A.S.)’Yİ) ÇIKARANA DEK... Beklerseniz, ödüllendirileceksiniz ve sizin haksızlığa uğratılmanızın intikamını alacak (Darwinizm’e, materyalizme ve ateizme ilmi zeminde gereken cevabı verecek) olanın ve haklarınızın kurtarıcısı olanın, o (Hz. Mehdi (a.s.)) olduğunu kesinlikle anlayacaksınız..." (Kitab-ül Gaybet, [Bihar-ul Envar, c. 51], Ansariyan Yayıncılık, Derleyen: Muhammed Bakır el-Meclisi, İran-Kum, 2003, s. 182)
Hücre bir bütün olarak var olmadan protein oluşamaz
Darwinistler istedikleri kadar içi formüllerle dolu aldatıcı kitaplar yazsınlar, istedikleri kadar sahte fosil getirsinler, Yaratılışa dair bilimsel delillere istedikleri kadar demagojik saldırılarda bulunsunlar, istedikleri kadar her tarafa hayali çizimlerle doldurdukları kartondan afişler yapıştırıp bunu evrim sergisi diye tanıtıp dursunlar, daha temelden yenilmiş oldukları gerçeğini değiştiremeyeceklerdir. Çünkü Darwinistlerin en büyük kabusu henüz daha canlılığın başlangıcıdır. Darwinistler henüz bir tane proteinin nasıl oluştuğuna dair TEK BİR AÇIKLAMA DAHİ YAPAMAMIŞLARDIR. Bu durum, Dawkins’in, Futuyma’nın, Tim White’ın ve diğer bütün Darwinistlerin içine düştüğü içler acısı durumu ifade eder. Yaptıkları hiçbir demagoji, tek bir protein karşısındaki bu büyük ve görkemli yenilginin önüne geçememektedir. TEK BİR PROTEİN, DARWİNİZM’İ TÜMÜYLE ALTÜST ETMİŞTİR.
Darwinist demagojinin önemli bir özelliği tüm kompleksliğine rağmen, yaşamdaki her şeyi basit göstermeye çalışmak olduğundan, Darwinistler, hayatın başlangıcı konusunu da hep basite indirgeme eğiliminde olmuşlardır. “Çamurlu suda hücre oluştu”, “DNA kendi kendine oluşup çoğalmaya başladı” gibi hikayelerin temelinde yatan sebep de budur. Darwinistler bu yolla insanları daha kolay aldatabileceklerini düşünürler. Fakat kendileri de çok iyi görmüşlerdir ki, olay artık bu aldatma safhasını çoktan geçmiştir. İnsanlar artık, yalnızca tek bir proteinin bile kendi kendine oluşamayacak kadar üstün bir kompleksliğe sahip olduğunu bilmekle kalmamakta, aynı zamanda bir proteinin, bir DNA’nın veya RNA’nın ya da hücrenin küçük büyük herhangi başka bir parçasının HÜCRENİN TAMAMI OLMADAN HİÇBİR İŞE YARAMADIĞINI DA bilmektedirler.
Bu gerçek, Darwinist yenilgi açısından çok önemlidir:
- Tek bir proteinin oluşması için DNA gerekir
- Protein olmadan DNA oluşamaz
- DNA olmadan protein oluşamaz
- Protein olmadan protein oluşamaz
- Tek bir proteinin oluşması için 60 ayrı protein gerekir
- Bu proteinlerin bir tanesi bile eksik olsa protein var olamaz
- Ribozom olmadan protein oluşmaz
- RNA olmadan da protein oluşmaz
- ATP olmadan protein oluşmaz
- ATP’yi üretecek mitokondri olmadan da protein oluşmaz.
- Hücre çekirdeği olmadan protein oluşmaz
- Sitoplazma olmadan da protein oluşmaz
- Hücredeki organellerden bir tanesi eksik olsa protein oluşamaz
- Hücredeki bütün organellerin var olması ve çalışması için de proteinler gereklidir
- Bu organeller olmadan da hiçbir şekilde protein olmaz.
Bu sistem, bir arada çalışmak zorunda olan iç içe bir sistemdir. Biri olmadan diğeri olamaz. Tek bir parçası var olsa bile, sistemin diğer parçaları olmadan bu parça hiçbir işe yaramaz.
Kısacası,
BİR PROTEİNİN VAR OLMASI İÇİN HÜCRENİN TAMAMI GEREKİR. Hücre, bugün incelediğimiz ve çok az bir kısmını anlayabildiğimiz mükemmel kompleks yapısı ile var olmadığı sürece, TEK BİR TANE BİLE PROTEİN MEYDANA GELEMEZ.
Bu protein kendi kendine oluşsa bile (ki, bu imkansızdır), hiçbir işe yaramaz. Tek başına etrafta dolanır ve ölür.
Dolayısıyla, Dawkins’in “kendi kendini kopyalayan molekül” iddiası, olağanüstü derecede saçmadır ve yalnızca insanları aldatmaya yöneliktir. İNSAN HÜCRESİNDEKİ HİÇBİR MOLEKÜL, BAŞKA HİÇBİR YARDIMA İHTİYAÇ DUYMAKSIZIN, KENDİ KENDİNİ KOPYALAYARAK ÇOĞALABİLME YETENEĞİNE SAHİP DEĞİLDİR.
Cambridge Üniversitesi’nden bilim felsefesi profesörü Stephen C. Meyer,Signature in the Cell (Hücredeki İşaret) kitabında bunu şöyle anlatmıştır:
DNA’nın yapısının ve işlevinin ortaya çıktığı 1950’li yılları ve 1960’lı yılların başlarını takiben, yaşama dair yeni bir radikal kavram gelişmeye başladı. Moleküler biyologların keşfi, DNA’nın yalnızca bilgi taşımadığıydı. Biyologlar DNA hakkındaki bu keşfin hemen sonrasında, canlı organizmaların genetik bilgiyi işleyebilmesi için sistemlere sahip olması gerektiğinden şüphelendiler. Bir diskin içine saklanmış olan dijital bilginin o diski okuyan bir cihaz olmadan işe yaramaz olması gibi, DNA’nın içindeki bilgi de hücre bilgi işlem sistemi olmadan işe yaramazdır. (Darwinist) Richard Lewontin’in belirttiği gibi “Hiçbir canlı molekül (yani biyomolekül) kendi kendine çoğalamaz... Hücreler ancak bir bütün olarak kendi kendine çoğalmak için gerekli makinelere sahip olabilirler... DNA, yardım alarak veya almayarak, yalnızca kendi kendisinin kopyasını çıkaramamakla kalmaz, aynı zamanda başka hiçbir şey ‘üretemez’... Hücrenin içindeki proteinler başka proteinlerden yapılmıştır ve bu protein oluşturan makine olmaksızın hiçbir şey yapılamaz.” 1
Bu açıklamalardan, son dönemlerde uzay dinine giren Dawkins’in açıklamalarının tutarsızlığı da bir kez daha ortaya çıkmıştır. Dünya, bir canlı hücrenin yaşaması için uzaydaki en uygun ortamdır. Ancak bu uygun şartlar bile, canlı hücrenin kendi kendine oluşabilmesine imkan vermemektedir. Dawkins, bu gerçek karşısında yeni bir çözüm arayışına girmiş ve kendi kendine çoğalabilen bir molekülün uzayda oluştuğunu ve daha sonra dünyaya geldiğini iddia etmiştir. Buradaki birinci açmaz, böyle bir canlı molekülün kendi kendine oluşamayacağıdır. İkincisi ise yukarıda belirtmiş olduğumuz gibi, canlı bir molekülün dünyada dahi kendi kendine çoğalabilme yeteneğine sahip olmadığıdır. Nitekim bütün bu açmazların farkında olan Dawkins de en sonunda böyle bir molekülün üstün bir akıl tarafından yaratılmış olduğunu kabul etmek zorunda kalmıştır.2
Işık atmosfer uyumu
Müslüman Ülkeler Aradıkları Huzur ve Refah Bulmak İçin İttihad-ı İslam'ın Kurulmasına Çaba Göstermeli, Hz. Mehdi (a.s.)'ın İsmini Anmalıdırlar
“BİR FİTNE GÖRÜLÜR, BUNU DİĞER FİTNELER TAKİP EDER VE BİRİNCİLER SONUNCULARIN KILIÇLA ÇATIŞMAYA DÖNÜŞÜNÜ KAMÇILAR VE BUNDAN SONRA BÜTÜN HARAMLARIN HELAL SAYILACAĞI BİR FİTNE GELİR. SONRA DA HİLAFET (MÜSLÜMANLARIN MANEVİ LİDERLİĞİ), YERYÜZÜNÜN EN HAYIRLISI OLAN HZ. MEHDİ (A.S.)’A EVİNDE OTURURKEN GELECEKTİR.” Kitab-ül Burhan fi Alametil Mehdiyyil Muntazar, s.26) hadisinde belirtildiği gibi, Müslüman ülkelerde yaşanan olaylarda baskıcı rejimlere karşı halkın sokaklarda toplanması, halk ve devlet güçlerini karşı karşıya getirmiş, birbirlerine karşı bıçak ve satır kullanmışlardır. Oysa değişim, sokak çatışmalarıyla, yağmalarla, saldırganlıkla, şiddetle gerçekleştirilemez. Şiddete dayalı yöntemle meydana gelecek değişim, asla insanların özlemi ve ihtiyacı içinde oldukları huzuru, refahı ve güveni onlara sunmaz. Kısmi bir takım başarılar ve gelişmeler elde edilebilir. Ama kalıcı ve tam tatmin edici çözüm oluşmaz. Kalıcı ve gerçek çözüm, ancak Allah’ın ve Resulullah (s.a.v.)’in gösterdiği yola uyarak sağlanır. Allah’ın ve Resulü (s.a.v.)’in gösterdiği çözüm ise tüm İslam aleminin manevi bir lider etrafında birleşmesi, Türk İslam Birliği’nin tesis edilmesidir.
Sokaklardaki protestolar ve alınan suni çözümlerin yerine istikrarlı ve ısrarlı bir şekilde Türk İslam Birliği’nin istenmesi şarttır. Bunun için de Mehdiyet’in sürekli olarak gündemde tutulması gerekmektedir.
Sadece İslam Birliği’ni istiyorum dense birleşme için Allah yardım edecektir.