Ramazan 2011, 7. Gün
ucgen

Ramazan 2011, 7. Gün

2149


 

… Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey, sizin için hayırlıdır ve olur ki, sevdiğiniz şey de sizin için bir şerdir. Allah bilir de siz bilmezsiniz. (Bakara Suresi, 216)
 



"Müminin işi takdire şayandır. Zira işinin hepsi onun için hayırlıdır. Bu meziyet yalnız müminlere mahsustur. Zira o sevineceği bir şey olursa şükreder. Bu ise onun için hayırlıdır. Başına bir bela gelirse sabreder. Bu da onun için hayırlıdır." (Müslim)



 

 
 

“İnsanlara güzel ahlakla muamelede bulun.”1
 

Allah Kuran'da müminlere "Allah için şahidler olarak adaleti ayakta tutun. (Onlar) ister zengin olsun, ister fakir olsun; çünkü Allah onlara daha yakındır. Öyleyse adaletten dönüp heva (tutkuları)nıza uymayın" (Nisa Suresi, 135) şeklinde buyurmaktadır. Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav), hem Müslümanlar arasında verdiği hükümler, hem diğer din, dil, ırk ve kavimlerden olan kişilere karşı adil ve hoşgörülü tutumu, hem de Allah'ın ayetinde bildirdiği gibi zengin, fakir ayırmaksızın herkese eşit davranmasıyla tüm insanlar için çok büyük bir örnektir.

Allah bir ayetinde Resulüne şöyle buyurmaktadır:

Onlar, yalana kulak tutanlardır, haram yiyicilerdir. Sana gelirlerse aralarında hükmet veya onlardan yüz çevir. Eğer onlardan yüz çevirecek olursan, sana hiçbir şeyle kesin olarak zarar veremezler. Aralarında hükmedersen adaletle hükmet. Şüphesiz, Allah, adaletle hüküm yürütenleri sever. (Maide Suresi, 42)

Peygamberimiz (sav) böylesine zorlu bir kavmin içinde dahi, Allah'ın emrine uymuş ve hiçbir zaman adaletten taviz vermemiştir. Daima "Rabbim adaletle davranmayı emretti…" (Araf Suresi, 29) diyerek her devirde tüm insanlara örnek olmuştur.
 


 

Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)'in peygamberliği süresince adil tutumuna örnek teşkil eden birçok olay yaşanmıştır. Peygamberimiz (sav)'in yaşadığı coğrafyada çok çeşitli din, dil, ırk ve kabileden insan birarada yaşıyordu. Bu toplulukların birarada huzur ve güven içinde yaşamaları, aralarına nifak sokmaya çalışanların etkisiz bırakılmaları çok zordu. En küçük bir sözden veya tavırdan hemen bir grup diğerine karşı öfkelenip saldırabiliyordu. Ancak Peygamberimiz (sav)'in adaleti, Müslümanlar için olduğu kadar bu topluluklar için de bir huzur ve güvence kaynağı olmuştur. Asr-ı Saadet döneminde Arabistan Yarımadasında Hıristiyan, Musevi, putperest, ayırt etmeksizin herkese adil davranılmıştır. Peygamberimiz (sav) Allah'ın "Dinde zorlama (ve baskı) yoktur…" (Bakara Suresi, 256) ayetine uyarak, herkese hak dini anlatmış ancak seçimlerini yapmak konusunda serbest bırakmıştır. 

www.cehennemazabi.com

 

------------

1-İbni Kesir, Sire, 4:194-195; Salih Suruç, Kainatın Efendisi Peygamberimizin Hayatı, Yeni Asya Yayınları, İstanbul, 1998, s.507
 


 

Daima karşı tarafın haklılığını kabul etmek önemli bir sevgi gösterisidir

İnsanların gün içinde karşı karşıya kaldıkları olayların büyük bir kısmında, genellikle olaya dahil olan her iki tarafın da haklılık payı vardır. Bir kişi için ‘tamamen haklı’, diğeri için ise ‘tamamen haksız’ gibi bir yorumda bulunmak pek mümkün olmaz. Kimi zaman iki tarafın haklılık oranları %80’e %20 iken, kimi zaman da bu oran 50’ye 50’dir. Böyle bir durumda genellikle herkes içerisinde bulunduğu olaya kendi tarafından ve kendi bakış açısının elverdiği ölçüde bakar. Bu kişilerden biri, telafiyi, özrü ve haksızlığın kabul edilip alttan alınmasını karşı taraftan beklerken, diğer kişi de aynı şekilde karşısındakinin durumu telafi etmesini bekler.

Cahiliye toplumlarında yaygın olan bu yaklaşım tarzı, en küçük bir anlaşmazlık ya da uyuşmazlıkta dahi kişiler arasında kalıcı huzursuzluklara ve soğukluklara yol açar. Müminlerin farkı ise işte bu şartlar altında ortaya çıkar. Mümin demek; dostlukta, vefada, sadakatte, şefkat ve merhamette, affetmede, hoşgörüde ve gönül almada üstün ahlaka sahip kimse demektir. Hiçbir zaman için kendi nefsini, sevdiği kişiye tercih etmez. Kendisi haklı çıkabilmek için sevdiğini haksız çıkarmaya kalkmaz. Tam tersine sevdiği tümüyle haksız olsa, o yine de haksızlığı tamamen üstüne alır.  Tüm bunları yapmasındaki tek gaye de yalnızca Allah'ın rızasını kazanabilmektir. Çünkü müminin sevgisi yalnızca Allah sevgisine dayanır. Örneğin Peygamberimiz (sav) döneminde yaşamış bir sahabeyi düşünecek olursak, hiçbir zaman için Allah'ın Resulü’ne karşı kendi haklılığını tercih etmeyeceği açıktır. Küçük bir menfaat ya da küçük bir konuda haklı çıkmak ya da kendisini savunmak uğruna, asla Peygamber Efendimiz (sav)’e karşı bu tarz bir tavır göstermez. İşte bu samimi imana dayalı sevgidir. Müminlerin örnek alması gereken sevgi anlayışı da, aynı bu şekilde olmalıdır.
 


 

Bu ahlak anlayışının, sadece ciddi anlaşmazlıklara yönelik olduğunu düşünmek yanlış olur. İnsan günlük hayat içerisinde de bu ahlakın yaşanacağı çok fazla durum ile karşılaşır. Günlük sohbetlerde; bir olay, kişi ya da bir eşya hakkında yapılan yorumlarda ve daha pek çok konuda bu ahlakın yaşanabileceği imkan insanın karşısına çıkar.  Hemen her fırsatta, gönül alıcı sözler söylemek, karşı tarafı övmek, onore etmek, gerçek sevginin bir gereğidir.  Böyle bir insan, Allah rızası için kendi nefsinden geçmiş demektir. Allah'ın rızasını kendi nefsine tercih eden bir insan ise, çok güvenilirdir. Böyle bir kişi, sadece iyi gün dostu değildir. Allah'ın yaratacağı her türlü maddi manevi imtihan ortamında da, bu kişi “gerçek dost” vasfını muhafaza eder. Çünkü günlük hayatında gösterdiği bu ahlak, kişinin zor bir durumla karşılaştığında ve sıkıntı anlarında da sadık ve vefalı olacağının da göstergesidir.

(http://www.kurandasamimiyet.com)



 

Bediüzzaman devrinde, günlük tutulsa Üstad'ın binlerce kerameti bilinirdi.

Adnan Oktar`ın 26 Haziran 2011 tarihli A9 Tv ve Tv Kayseri röportajından
 


 


 

İnsanlar Hz. Mehdi (A.S.)'yi Evlerinde, Sokaklarda Görecekler, Onu Sıklıkla İzleyecekler; Ancak 'Hz. Mehdi (A.S.)' Olduğunu Fark Etmeyeceklerdir

Sedir-i Seyrefi der ki: İmam Ebu Abdullah Cafer-i Sadık aleyhisselam’dan duydum ki: ... Hakkı gaspolunan ve inkar olunan mazlum imamınız ve bu (gaybetin) sahibi (HZ. MEHDİ (A.S.)) ONLARIN ARASINDA DOLAŞIR, PAZARLARINDA GEZER, ONLARIN BASTIĞI YERLERDEN GEÇER. AMA ONLAR ONU (HZ. MEHDİ (A.S.))'Yİ TANIMAZLAR, ta ki sonunda Allah kendisini onlara tanıtması için tıpkı Hz. Yusuf’a verdiği gibi ona izin verir.

Amr bin Sa’d, Emirülmüminin Ali bin Ebi Talib aleyhisselam’dan nakleder: “... Ali’nin Rabbine andolsun ki hüccet (HZ. MEHDİ (A.S.)) AYAKTA OLACAK, DÜNYANIN YOLLARINDA YÜRÜYECEK, EVLERE VE SARAYLARA GİRECEK, BU YERİN DOĞUSUNDA VE BATISINDA GEZECEK, SÖZLERİ DUYULACAK, CEMAATE SELAM VERECEK, GÖRECEK ama vaadedilen zamana ve gökten şu ses gelene kadar bilinmeyecek.”2
 


 

Peygamberimiz (sav), ortaya çıkışından önceki dönemde Hz. Mehdi (a.s.)'nin insanlar arasında sıklıkla görüleceğini; insanların onu evlerinde otururken, sokaklarda dolaşırken göreceklerini, televizyonlardan, internetten sesini duyup görüntülerini izleyeceklerini, ismini duyacaklarını, ancak buna rağmen onun Hz. Mehdi (a.s.) olduğunu tanıyıp anlamayacaklarını bildirmiştir. Aynı şekilde Hz. Mehdi (a.s.)'nin insanlar arasında, çarşılarda, pazarlarda da dolaşacağını; ancak onun Hz. Mehdi (a.s.) olduğunu ummadıkları için insanların yine onu herhengi biri zannedip tanımayacakları da belirtilmiştir. Hadislerde verilen bu bilgiler, Hz. Mehdi (a.s.)'nin insanlar arasında tanınan, bilinen; oldukça göz önünde olan, namı ve şöhreti herkes tarafından bilinen ancak, ‘Hz. Mehdi (a.s.) sıfatıyla tanınmayan’ bir kimse olacağını göstermektedir.
 

1 (Şeyh Muhammed b. İbrahim-i Numani, Gaybet-i Numani, s. 189)

2 (Şeyh Muhammed b. İbrahim-i Numani, Gaybet-i Numani s. 167)



 

Bediüzzaman Hazretleri Hz. İsa (a.s) ve Hz. Mehdi (a.s)’ın gelişini müjdelemiştir

Hicri 13. asrın büyük müceddidi Bediüzzaman Said Nursi, Risale-i Nur Külliyatı'nda, pek çok yerde, Hz. İsa (a.s) ve Hz. Mehdi (a.s)’ın gelişini müjdelemiştir.

O ileride gelecek ACİB ŞAHSIN(şaşılan ve hayret uyandıran) bir hizmetkarı ve ONA yer hazır edecek bir dümdarı (önceden gelen takipçisi) ve O BÜYÜK KUMANDANIN pişdâr bir neferi (öncü bir askeri) olduğumu zannediyorum. (Barla Lahikası, 162)

Kadir-i Zülcelal  HZ. MEHDİ İLE DE, ALEM-İ İSLAM’IN ZULÜMATINI (İslam aleminin üzerindeki karanlıkları) DAĞITABİLİR. Ve vaad etmiştir, vaadini elbette yapacaktır. (Mektubat, sf. 411-412)
 


 

Ta ahir zamanda, hayatin geniş dairesinde (dünya çapında) asil sahipleri, yani HZ. MEHDİ VE ŞAKİRTLERİ (TALEBELERİ) CENAB-I HAKK'IN İZNİYLE GELİR, o daireyi genişletir ve o tohumlar sümbüllenir. bizler de kabrimizde seyredip Allah'a şükrederiz. (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s. 138)

... Dinsizlik cereyanına karşı ayrı ayrı iken mağlub olan İsevilik ve İslamiyet; ittihad (birleşmeleri) neticesinde, dinsizlik cereyanına (akımına) galebe edip (galip gelip) dağıtacak istidadında (kabiliyette) iken ALEM-İ SEMAVATTA (gökler aleminde) CİSM-İ BEŞERİSİYLE (insani cismiyle, bedeniyle) BULUNAN ŞAHS-I İSA ALEYHİSSELAM O DİN-İ HAK CEREYANININ (hak dinin) BAŞINA GEÇECEĞİNİ bir Muhbir-i Sadık (doğru haber aktaran -Peygamberimiz (sav)'in sıfatlarından biri-), bir Kadir-i Külli Şey'in (herşeye muktedir olan Yüce Allah'ın) vaadine istinad ederek (dayanarak) haber vermiştir. Madem haber vermiş, haktır; madem KADİR-İ KÜLLİ ŞEY (herşeye muktedir olan Yüce Allah) VAAD ETMİŞ ELBETTE YAPACAKTIR... (Mektubat, s. 53-54)

http://www.risaleinurtastamam.com/



 

En’am Suresi, 135

Adnan Oktar: Enam Suresi 135: “De ki: "Ey kavmim, bütün yapabileceğinizi yapın; şüphesiz Ben de yapıyorum.” Yani uyuyan uyusun, yatan yatsın, inkar eden inkar edebilir, değil mi ne yapıyorsa yapsın. Ben de yapacağımı yapıyorum diyor. “Bu yurdun (dünyanın) sonu, kimindir, bilip-öğreneceksiniz.” diyor. Ebcedi 1993 yılını veriyor. Bakın diyor ki: “Bu yurdun (dünyanın) sonu”, yani dünyanın hakimi kimdir, “kimindir bilip öğreneceksiniz” diyor. Yakın bir zamanda öğreneceksiniz. “Gerçekten zalimler kurtuluşa ermeyeceklerdir” diyor Allah. Yani komünist, faşist, zalim olanlar, iddia edilen Ergenekon Örgütü ve ona yardım edenler, iddia edilen Ergenekon Örgütü’nün gizli elemanı olan bazı Hocalar, Masonlardan maaş alan bazı sahtekar din alimleri, gizlice localarda, oralarda din ve İslam aleyhine konuşup milleti güldüren sahtekarlar, değil mi?

Bunların engellemesi ile, bunların konuşmasıyla İslam’ın dünyaya hakimiyeti engellenemeyecek inşaAllah. Bak, Cenab-ı Allah tehdit ediyor. Şeytandan Allah’a sığınırım, “Bu yurdun (dünyanın) sonu” yani dünya hakimiyeti “...kimindir, bilip-öğreneceksiniz.” Bakın ayet, tam bu ayet, “Bu yurdun (dünyanın) sonu kimindir” ayeti 1993 yılını veriyor.

www.risaleinurdabatintefsirciligi.com



 

Gebze Gazi evi törenle açıldı

Ne Demişti

Ne Oldu

Çay TV, 11 Mart 2009

Adnan Oktar :BİR DE GAZİLERİMİZ BİZİM UNUTULMUŞ VAZİYETTE OLUYOR. BİZ GAZİLERİ GÖREMİYORUZ. GAZİ, SELAMÜNALEYKUM DİYECEK PASTANEYE GİRECEK GELİP OTURACAK, MİLLET EĞİLİP ALNINDAN ÖPECEK ONU. Ondan para alınmaz. Mesela taksiye bindi, para yok. Mesela mağazaya girdi, para yok. Gaziden para alınmaz, o madalyayı takacak, biz göreceğiz onun madalyasını. Mesela kolu kopmuş, o kopmuş kolundan öpecek insanlar. O bir aslan o, niye evinde oturtalım biz gaziyi; lütuf olarak değil bu hak ettiği için, aslan olduğu için bu inşaAllah. Veyahut uçağa bindi, niçin para alınsın, bedava, her yerde bedava olacak. Yahut gitti bir gömlek aldı, ayıptır yani mağazada oturup ondan, gaziden para alınır mı? O bereket getirir, güzellik getirir. Bitti diyeceksiniz, gel bir sarılayım diyeceksin, Allah selamet versin. Mesela bazısı tekerlekli arabayla geliyorlar, kimisi de koltuk değneğiyle geliyor, aslan onlar. Turistik tesisler, hepsi bedava olması lazım onlara. Aksi çok acayip, evlerine gidip oturuyor o çocuklar. Bütün ömürleri evlerinde geçiyor, olur mu öyle şey aslanlara.


Asu TV, 5 Temmuz 2010     

Adnan Oktar: vatanı, milleti, namusu, haysiyeti, şerefi korumak için kardeşlerimiz gidip canını veriyor, aslan gibi delikanlılar. Kolu kopuyor dibinden, ayağı kopuyor ve evinde oturuyor bu insan. Bu nasıl tahammül edilir bir şey? Gaziler bir kere her yere dolacaklar, biz onları alıp kucaklayıp, havalandıracağız nereye giderlerse, değil mi? Alınlarını öpeceğiz her gördüğümüz yerde. Bir yere geldiğinde gazi, biz onu madalyasından tanıyacağız, biz nereden anlayacağız. Sarı pirinç madalya gördüğümüzde bizim içimiz burkulur, ben istemiyorum. Altından olsun istiyorum. Para bulacağım diyorum. Bulacağız, toplayacağız, biz millet olarak vereceğiz, veririz inşaAllah. Ve biz onları iyi hayat şartlarında gördüğümüzde mutlu oluruz. Ben bir gazi ailesi, mesela gecekonduda oturuyor, unutulmuş, kimse gitmiyor ziyaretine….. Rica ediyorum, istirham ediyorum... Lokantaya götürecek gaziyi, oturacak, yemeğini yiyecek, iltifat edilecek. Hatta araba tutacak lokantanın sahibi, sarı taksi, ne ise, “efendim götürsün istediğiniz yere” diyecek….

Yeni Şafak, 3 Haziran 2011

Eskihisar'da bulunan ve yağhane olarak adlandırılan tarihi bina sanayi ve ticaret bakanı Nihat Ergün'ün de katılımıyla gazi evi olarak hizmete başladı.
Bakan Ergün, "Bu binanın gazi evi olarak kullanılması, şehit aileleri ve gazilerimize vermemiz gereken önemi bize hatırlattığı için çok önemli. Ayrıca tarihi yapılarımızı içinde yaşayarak korumamız gerektiğini hatırlattığı için ayrı bir öne



 

Yaratılış Atlası

Evrimci medyanın tüm çabasına rağmen, kayıp halka manşetleriyle duyurulan fosiller, ne bir kayıp halkadır ne de bunların Darwin'in teorisini doğrular bir yönü vardır. Bu haberler, soyu tükenmiş türlere ait yeni fosiller üzerinde yapılan bilim dışı spekülasyonlardan ibarettir. Fosil kayıtlarının gösterdiği gerçek evrimin hiçbir şekilde yaşanmadığıdır.
 


Yaratılış Atlası serisinin 3. cildi olan bu kitapta, on milyonlarca hatta yüz milyonlarca yıldır hiçbir değişim geçirmemiş canlıların fosillerini ve bunların günümüzdeki örneklerini göreceksiniz. Bugün sayısız örneği bulunmuş olan bu "yaşayan fosiller"in evrimci yayın organlarında pek duyurulmamasının, bunun yerine hayali "kayıp halka" haberlerine başvurulmasının son derece ön yargılı bir propagandanın ürünü olduğuna şahit olacaksınız. Bilimsel gelişmeleri duyurmak adı altında çeşitli sahtekarlıkların, gerçek dışı iddiaların gündemde tutulmasının materyalist zihniyetin bir ürünü olduğu gerçeğiyle karşılaşacaksınız.

Aynı zamanda milyonlarca yıldır mükemmel ve kompleks özellikleriyle, tam ve noksansız olarak varlıklarını sürdüren canlıların, Yaratılış gerçeğinin açık birer kanıtı olduğunu da hiçbir şüpheye yer vermeyecek, kesin bir kanaat oluşturacak şekilde okuyacaksınız.

http://www.yaratilisatlasi.com/index.php
 


 

Onbinlerce Yillik Mağara Resimlerindeki Olağanüstü Sanat

Evrimci iddiaya göre, insanın kültürel gelişiminin de biyolojik gelişimiyle doğru orantılı olması gerekir. Örneğin, insanlar önce basit çizgilerle sanatsal duygularını ifade etmeli, daha sonra bu çizgiler biraz daha gelişmeli, bu gelişme yavaş yavaş ilerleyerek sanatsal yetenek doruk noktasına ulaşmalıdır. Oysa, insanlık tarihine ait bulunan ilk sanatsal izler bu varsayımı temelden sarsmaktadır.

Sanat tarihinin ilk örnekleri olarak kabul edilen mağara resimleri, oymaları ve kaya kabartmaları dönemin insanının çok üstün bir sanat anlayışına sahip olduğunu göstermektedir. Mağaralarda araştırmalar yapan bilim adamları, bu resimleri sanat tarihinin en önemli ve değerli çalışmalarından biri olarak değerlendirmektedirler.

Resimlerdeki gölgelemeler, perspektifin kullanımı ve zarif çizgiler, kabartmalarda ustaca yansıtılan derinlik hissi, oymalarda güneş ışığının çarpmasıyla meydana gelen estetik oynamalar, evrimcilerin açıklayamayacakları özelliklerdir. Çünkü bunlar Darwinist iddiaya göre çok daha ileride ortaya çıkması gereken bir gelişmedir.

Fransa, İspanya, İtalya, Çin, Hindistan ve Afrika'nın çeşitli yerlerinde, kısaca dünyanın farklı bölgelerinde bulunan pek çok mağara resmi, geçmiş insanın kültürel yapısı hakkında çok önemli bilgiler sunmaktadır. Bu resimlerde kullanılan üslup ve boyama teknikleri, araştırmacıları şaşkınlığa düşürecek kalite ve üstünlüktedir. Bu eserlerde kullanılan teknikler söz konusu resmi yapan sanatçıların çok derin bir kavrayışa, kavradıklarını etkileyici bir şekilde resmedebilme yeteneğine sahip olduklarını göstermektedir. Kullanılan boyama teknikleri ise hiç de tahmin edildiği gibi ilkel bir koşulda yaşamıyor olabileceklerinin bir diğer göstergesidir. Üstelik, mağara duvarlarına yapılmış bu resimler dönemin insanlarının mağaralarda yaşadığını gösteren bir delil değildir. Bu eserleri meydana getiren sanatçılar, pekala, yakın civarda bir evde yaşıyor ama eserlerini söz konusu mağara duvarlarına yapmayı tercih ediyor da olabilirler. Neyi resmedeceğini hangi duygu ve düşünceyle seçtiği ise sadece sanatçının bileceği bir şeydir. (http://www.kesinbilgiyleiman.com)

Günümüz sanat anlayışının pek çok eseri de, binlerce yıl sonra aynı mantıkla değerlendirilseydi, 21. yüzyıl toplumunun ilkel bir kabile mi yoksa gelişmiu sorusu birçok tartışmaya neden olabilirdi. Bundan 5000 sene sonra günümüz ressamlarının tabloları hiç zarar görmeden bulunsa ve günümüzle ilgili hiçbir tarihi belge kalmamış olsa o dönemin insanları çağımız hakkında ne düşünürlerdi?  

Van Gogh'un ya da Pablo Picasso'nun eserlerini bulan geleceğin insanları, evrimci mantığa göre hareket ediyor olsalar, günümüz toplumu için nasıl yorumlar yaparlardı? Manzara resmi çizen Claude Monet'den dolayı "Daha sanayi gelişememiş, insanlar tarım hayatı yaşıyorlardı" veya Kandinsky'nin soyut resimlerinden dolayı, "Henüz okuma yazma bilmeyen gelişmemiş insanlar çeşitli karalamalarlaanlaşabiliyorlardı" yorumunu yapmak günümüz hakkında onları doğru sonuçlara ulaştırabilir miydi?


Solda: Öfkeli At, Salvador Dali
 
Sağda: Saat Patlaması, Salvador Dali
 
Ortada: Pipolu Adam, Pablo Picasso ve
Gitar, Pablo Picasso

 

Tuc d'Audoubert Mağarası'ndaki bizon kabartmaları
 


 

Nüfus Kontrolü Yapan Bitkiler

Bitkiler, sayılarının arttığı bölgelerde bir süre sonra çoğalmayı durdururlar. Evrimcilerin iddialarının tam tersine güçlü olanın korunması, zayıf olanın yok olması gerekirken, bitkiler yaşamak için mücadele etmeye girişmezler.

Çevrelerindeki bitki örtüsünün yoğunluğunu adeta hisseder ve nüfuslarını kontrol altında tutarlar. Bu kontrolü sağlamak için de daha az tohum üretmeye başlarlar. Tehlike ortadan kalkıp üreme ihtiyacı doğduğunda ise yeniden ürettikleri tohum miktarını artırırlar.

Evrim teorisinin iddia ettiği gibi bu mekanizmanın tesadüfler sonucu geliştiğini söylemek ya da bu kontrol mekanizmasını şuursuz bitkilerin kendilerinin yaptığını iddia etmek kuşkusuz akıl ve mantıktan uzak bir yaklaşım olur.
 


 

Gökte ve yerdeki herşey gibi, bitkiler de kendilerini yaratan sonsuz ilim ve akıl sahibi Allah'ın ilhamıyla hareket ederler. Bitkinin her hücresinin nasıl hareket etmesi gerektiği, Rabbimiz tarafından bildirilmektedir. Allah, bir Kuran ayetinde, insanların bir tek ağacı bile var etmesinin mümkün olmadığını bildirir:

“(Onlar mı) Yoksa, gökleri ve yeri yaratan ve size gökten su indiren mi? Ki onunla (o suyla) gönül alıcı bahçeler bitirdik, sizin içinse bir ağacını bitirmek (bile) mümkün değildir…” (Neml Suresi, 60)
 


PAYLAŞ
logo
logo
logo
logo
logo