Ramazan 2010 - 18. Gün
ucgen

Ramazan 2010 - 18. Gün

1420

 

 

Biz, gökleri, yeri ve her ikisinin arasındakilerini hakkın dışında (herhangi bir amaçla) yaratmadık. Hiç şüphesiz o saat de yaklaşarak-gelmektedir; öyleyse (onlara karşı) güzel davranışlarla davran. (Hicr Suresi, 85)

 

 

"Ey müminler! Gönlünüzce yiyiniz, içiniz, giyininiz ve Allah yolunda sarf ediniz. Ancak, israfa veya kibir ve gurura kaçmayınız." (Buhari, el-Cami'us-Sahih, VII, 33; İbn Mace, Sünen, II, 1192, nu:3605)

 

 


 

Emaneti ehline vermek ne demektir?


Kuran’da emanet edilen şeylerin, o konuda ehil olan yani yetki ve yetenek sahibi kişilere verilmesi emredilmektedir:


Şüphesiz Allah, size emanetleri ehline (sahiplerine) teslim etmenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emrediyor. Bununla Allah, size ne güzel öğüt veriyor!.. Doğrusu Allah, işitendir, görendir. (Nisa Suresi, 58)


Emanet edilecek şey bir görev, sorumluluk veya korunması gereken değerli bir eşya olabilir. Böyle bir durumda, örneğin söz konusu emanet eğer bir eşya ise onu, dikkati en açık, en dürüst ve en aklıbaşında kişiye vermek bu ayetin en doğru şekilde uygulanması demektir. Bir görev veya sorumluluk verirken de aynı şekilde bu konuda en bilgili, en tecrübeli, kısacası bu sorumluluğu en iyi şekilde yerine getirebilecek kişi seçilmelidir. Daha az yetenekli veya daha az bilgili birinin seçilmesinde büyük olasılıkla nefsani bir çıkar gözetilmiş demektir. Bir kişinin güvenilirliğinden çok, o kişinin kan bağı açısından yakınlığı ya da ileride karşılık olarak başka çıkarlar sağlaması gibi hesaplar yapılmış olabilir. Ki genelde toplumda yaygın olan anlayış budur. Çıkar ilişkileri birinci dereceden önemli olur. Oysa her konuda en iyisini, en doğrusunu aramak Kuran ahlakının bir gereğidir.
 


Vicdan, sadece Allah'ı tanımayı, O'nun varlığını kabul etmeyi değil, aynı zamanda O'nu razı edecek işler yapmayı ve bu işlerde de çok titiz olmayı gerektirmektedir. İnsanların büyük çoğunluğu ise Allah'ın varlığına inanmanın yeterli olduğunu zanneder. Kuran'daki bazı ayetlerde bu kişiler şöyle bildirilmektedir:


De ki: "Göklerden ve yerden sizlere rızık veren kimdir? Kulaklara ve gözlere malik olan kimdir? Diriyi ölüden çıkaran ve ölüyü diriden çıkaran kimdir? Ve işleri evirip-çeviren kimdir? Onlar: "Allah" diyeceklerdir. Öyleyse de ki: "Peki siz yine de korkup-sakınmayacak mısınız? İşte bu, sizin gerçek Rabbiniz olan Allah'tır. Öyleyse haktan sonra sapıklıktan başka ne var? Peki, nasıl hala çevriliyorsunuz? (Yunus Suresi, 31-32)


Yukarıdaki ayetlerde de görüldüğü gibi, bu kişiler Allah'ın varlığına inanır, hatta Allah'ın kendilerine rızık verdiğini, kendilerini yaratan ve öldüren olduğunu, herşeyin Yaratıcısı ve sahibi olduğunu da kabul ederler. Vicdanlarını ancak bu kadar bir anlayış için kullanır ve bunu dindarlıkları için yeterli görürler. Oysa vicdanını sonuna kadar kullanan bir kişi, Allah'ın Yüceliğini kavrayabildiği için O'na karşı saygı dolu bir korku duyar. Bu diğer bilinen korkulardan farklı bir korkudur; Allah'ın hoşnutluğunu kaybetme korkusudur. Bundan korku duyan insanın tüm yaşamı, yalnızca Rabbimiz'in rızasını kazanmaya çalışarak geçer.

(http://www.imaninsevki.com/)

 


 

Hz. Mehdi (a.s.) din ahlakını hakim ettiğinde Peygamberimiz (s.a.v.)'in son Peygamber olduğunu kabul etmeyen hiç kimse kalmayacaktır
 

İmam Bakır aleyhi'selam'dan nakledilen başka bir hadiste şöyle geçer: BU GALEBE (GALİBİYET) VE ÜSTÜNLÜK AL-İ MUHAMMED'DEN OLAN HZ. MEHDİ (A.S.) KIYAM EDİNCE GERÇEKLEŞECEKTİR. ÖYLE Kİ, YERYÜZÜNDE HZ. MUHAMMED MUSTAFA'YI (ONUN PEYGAMBERLİĞİNİ) İKRAR ETMEYEN BİR KİMSE KALMAZ."

(Tefsir-i Burhan, c. 2, s. 121.)

 


 

Hz. Mehdi (a.s.) tebliği ile Musevilerin de Müslüman olmalarına vesile olacaktır.
 

Hazretleri’nin (Hz. Mehdi (a.s.)’ın) mükemmel ilminden ve başarılarından söz edilirken, şöyle aktarılmıştır ki, o görünür olup ORTAYA ÇIKTIĞINDA, ANLATTIĞI HUSUSLARI MUSEVİLER İLE TEVRAT’IN ESASINA GÖRE TARTIŞACAK VE DELİLLENDİRECEKTİR, BUNUN SONUCUNDA BÜYÜK BİR KISMI İSLAM OLACAKTIR.

[Bihar-ül Envar]


http://www.peygamberimiz.com/

 


 

Müslümanlar olarak ortak zeminlere ihtiyacımız var


Kıbrıs Ada TV, 1 Ağustos 2008

Adnan Oktar: Mesela, Azerbaycan, Gürcistan, Ermenistan’ın Türkiye’ye son zamanlardaki yaklaşımı çok net, çok sarih. İsrail diyor ki, siz diyor 10 asker 1 tane çavuşla bölgeyi yönetiyordunuz biz bu kadar askerle burayı yönetemiyoruz diyorlar. Ve OSMANLI DÖNEMİNİN ÖZLEMİ. Suriye alenen Türkiye ile birleşmeyi istiyor, alenen. Yani, bugün resmi teklif yapılsın bir haftanın içinde karar verir Suriye adeta öyle bir konumdalar. Irak zaten kan gölü gibi biliyorsunuz. Yani Türkiye’nin ağabeylik yapması durumunda, Irak anında süt liman olur ve konu tamamen kökünden hallolur. Bunu hepsi görüyor. Filistin'den gelen heyetler hep bunu teklif ediyorlar ve hep bunu talep ediyorlar. Türkiye’nin ağabeyliği çok hayati hale geldi artık bu bölgede. Çünkü Amerika bu işi yapamıyor, Avrupa da yapamıyor, Rusya da yapamıyor, bir boşluk var. Bu boşluğu ancak Türkiye doldurabilecek konumda. Buda zaten insani, ahlaki ve imani bir görev. Türkiye de bu göreve zaten talip. Osmanlı'dan gelen bir mirasın devamı olarak bunu yapacak bunu herkes görecek inşaAllah.
 


Başkent TV, 13 Ocak 2009

Adnan Oktar:
Türk-İslam Birliği bir kere barışı, sevgiyi, kardeşliği, muhabbeti, yardımseverliği, cesareti ve fedakarlığı savunuyor. Türk milleti çilekeş bir millettir ve hizmete taliptir. Üç kıtaya nizam vermiş ve bir tecrübesi var. Bir devlet tecrübesi var, imparatorluk tecrübesi var. Biz bu tecrübeyi yeniden ortaya çıkararak, Türk-İslam Birliği’nin lideri olarak bütün bölgeyi yönetmeyi istiyoruz ve BUNU HERKES İSTİYOR. Suriyeliler istiyor, Iraklılar istiyor, Mısır istiyor, İran istiyor, hatta Ermenistan istiyor, Azerbaycan istiyor, Türkistan istiyor, Doğu Türkistan istiyor, herkes istiyor. Yani Türk’ün adaletine, Türk’ün akılcılığına, fedakârlığına herkes güveniyor ve Türk askerleri bütün dünyada seviliyor. Dinsizi, imansızı, Müslümanı, kafiri hepsi seviyor.

 

Vakit, 19 Şubat 2010


 

www.dindezorlamayoktur.com
 


 

Türk İslam Alimi Darwin’in Teorisine Meydan Okuyor 

09.12.2008 - Diğer/Pajhwok Afghan News
 


Merkezi Kabil’de bulunan Afganistan’ın önde gelen bağımsız haber ajansı Pajhwok Afghan News, 9 Aralık 2008’de Sayın Adnan Oktar'ın evrim teorisinin yalanlarını ortaya döktüğüne dair bir haber yayınladı. Yazarın bir röportajında “On yıl içinde Darwinizm bir tarih olacak ve insanlar Darwinizmi yalnızca tarihin bir parçası olarak hatırlayacaklar... Darwinizm tüm dünyada bir çöküş yaşadı... Evrimin olmadığını gösteren 100 milyon fosil var” dediğini nakletti. Yaratılış Atlası’nın tüm dünyada uyandırdığı etkiye de değinilen haberde, yazarın evrim teorisine meydan okuduğu bildirildi.
 


 

(http://www.turk-islamkulturu.com)
 


 

Hz. Mehdi (a.s) Hz. İbrahim (a.s)’ın neslindendir
 


 

http://www.harunyahya.org/imani/hz_ibrahimin_nesli/hz_ibrahim_nesli.html

Fitne ve kargaşanın en şiddetli yaşandığı, din ahlakından alabildiğine uzaklaşıldığı ve dejenere hayatın en ileri seviyelere ulaştığı ahir zamanda, Rabbimiz "hidayet verici" sıfatıyla Hz. Mehdi (as)'ı gönderecektir. Allah'ın bu önemli vazife için gönderdiği Hz. Mehdi (as), imanındaki samimiyet, güçlü Allah sevgisi ve korkusu ile tüm dünyanın hidayetine vesile olacaktır. Allah'ın dilemesiyle Hz. Mehdi (as), kaderinde yazılı olan bu üstün görevde mutlaka başarılı olacak ve din ahlakını tüm dünyada hakim kılacaktır.

İşte bu nedenle Hz. Mehdi (as)'ın zuhuru, dünya tarinin en büyük olayıdır ve bu büyük olaya bütün İlahi dinlerin kendi Kutsal Kitaplarında işaret edilmektedir. Kuran'da bildirildiği gibi İncil, Tevrat, Zebur ve Hz. İbrahim (as)'ın sayfaları geçmişte yaşamış Peygamberlere indirilmiş olan kitaplardır. Bu kitapların bir kısmı yok olmuş, bir kısmı da tahrif olmuştur. Fakat buna rağmen içlerinde, hak dine ait birçok doğru izah yer almaktadır. Bu kitaplardan, Kuran ayetleri ve Peygamberimiz (sav)'in hadislerine uygun olan izahlara baktığımızda, Hz. Mehdi (as)'ın binlerce seneden beri bilinen ve beklenen bir müjde olduğunu görürüz.

Günümüzde yaşanan pek çok olay da, asırlardır beklenen bu mübarek dönemin başladığını göstermektedir. Bu hayati konudan herkesi haberdar etmek ve bu mübarek şahsın -Hz. Mehdi (as)'ın- manen destekçisi olmak, tüm iman edenlerin üzerine düşen önemli bir sorumluluktur.

 


 

Türk-İslam Birliği Yolunda Ne Gelişmeler Ne Oldu?

Filistinlilere Türk pasaportu verilsin

Timetürk, 23 Mart 2010


 



Sayın Adnan Oktar ne demişti?

Konya TV,  29 Şubat 2008



Adnan Oktar:
Evet çok yaman bir millettir. Onun için bu görevi bir an önce deruhte etmeleri gerekiyor. TÜRK İSLAM ALEMİNİN LİDERLİĞİ İÇİN YALVARIYOR TÜRK İSLAM ALEMİ. Bütün Türk devletleriyle biz görüştük. Hemen hemen hepsi Türkiye’nin liderliğini istiyor. BÜTÜN İSLAM ALEMİNİN İLERİ GELENLERİYLE GÖRÜŞÜYORUZ ONLARDAN BİLGİLER ALIYORUZ. HEPSİ YİNE AYNI ŞEKİLDE TÜRKİYE’NİN LİDERLİĞİNİ İSTİYOR. Bunu uzatmanın bir alemi yok. Türk devleti Türk milleti, Türk İslam aleminin artık lideri olması gerekiyor. Bu hayati bir görev bu. Yoksa bunların hepsinin sorumluluğu bize ait olur.

 




Ekin TV, 9 Ocak 2009



Adnan Oktar:
Peygamber efendimiz (sav) o kadar detaylı anlatmış ki bu ahir zamanda olacak olayları. Filistin bölgesinde olacak olayları da anlatmış. Orada  kan döküleceği, Müslümanların kanının oluk gibi akacağı, böyle fitneler çıkacağını söylüyor Allah Resulü, bizlere anlatmış bunu. Fakat Müslümanları üzerinde durmadığı bir konu var. Bu konunun çözümünü Allah bizlere Kuran’da çok fazla ayetle göstertmiş. Müslümanların birlik olması lazım. Allah diyor ki, Şeytan’dan Allah’a sığınırım: ”Kurşunla kaynatılmış binalar gibi birlikte mücadele edenleri Allah sever” diyor. “Haklarına tecavüz edildiğinde el birlik karşı koyarlar” diyor. Peki, bu ayetler uygulanmazsa, ki çok fazla ayet var. Ve bunlar önemli görülmezse, bu belanın devam edeceğini de ve bu tip olayların devam edeceğini de Müslümanların kabul etmesi gerekir. Ve bu gittikçe tırmanarak gelişir. Bunun çözümü Türk İslam Birliği’dir ve Türk İslam Birliği düşüncesi içerisinde kilitlenmektir, Mehdi’yi beklemektir, Mehdi’nin zuhurunu istemektir, Mehdi’yi aramaktır. Mehdi’yi aramazsa insanlar, Mehdi’nin zuhurunu beklemezlerse, Mehdi aşkı olmazsa çünkü Mehdi müjdelenmiş, geleceği belirtiliyor, ama bana ne derse, eğer insanlar Allah’ı unutursa, Allah da o insanları unutur.

(http://www.filistinzulmu.com)

 


 

Nesneleri Net Görmemizde Korneanın Etkisi


Vücut içinde çok özel bir işleve sahip olan gözler, 40 temel parçadan oluşur. En gelişmiş kameradan çok daha kusursuz bir görüntü ve netlik sağlayan insan gözü, organellerinin olağanüstü işlevleri sayesinde harikulade yapısını her an korur. Gözün penceresi konumunda olan kornea da, ışığı geçiren saydam yapısı ile görme mucizesinde büyük bir öneme sahiptir.
 


Kornea denen saydam bölüm ışık ışınlarını kırarak, bu ışınların mercekten geçip, gözün arkasındaki retinaya ulaşmalarını sağlar. Odaklama için gerekli olan ışığın kırılımının üçte ikisi bu sayede sağlanır. Kırılmanın geri kalan üçte birlik bölümünü ise, gözün iç kısmında bulunan mercek gerçekleştirir.

Nesneleri net görebilmek için korneanın her zaman saydam ve çok duyarlı olması gerekir. Çünkü saydamlığını yitirdiği anda göze yeterince ışık giremediği için görüntü bulanıklaşır. Gözün dışarıya açık olan bölümündeki bu katmanın çok duyarlı olması da göze kaçan küçük bir toz parçasının bile hemen fark edilip temizlenmesini sağlar.

Korneanın bu derece saydam olmasının sebebi, kendisini oluşturan liflerin hassas bir düzen içerisinde sıralanmalarıdır. Bu sıralanmaya yapılacak herhangi bir müdahale korneanın kararmasına ve görüntünün bulanıklaşmasına sebep olur.

 


Fotoğraf makinesi için objektif ne kadar önemliyse göz için de kornea aynı önemi taşır. Aynı zamanda vücuttaki en hassas yapılardan biri olan kornea o kadar şeffaftır ki, ancak çok yakından dikkatle bakıldığında görülebilir.


(http://www.evrimteorisi.com/)     

 


 

Kambriyen fosillerinin 70 yıl saklanması


Canlı tarihinin en eski devirlerinden biri olan Kambriyen dönemi, 543-490 milyon yıl öncesini temsil eder. Bu dönemin öncesinde tek hücreli canlılar ve birkaç çok hücreli türü hüküm sürerken, bir anda aniden tam ve mükemmel halleri ile olağanüstü bir canlı çeşitliliği meydana gelmiştir. Bu canlıların tümü, önceki canlılardan çok farklı şekilde, günümüz canlılarına ait olağanüstü komplekslikte özelliklere sahiptirler. Bu özelliğiyle Kambriyen dönemi evrim teorisine büyük bir darbedir.

Kambriyen canlıları mükemmel komplekslik gösteren günümüz canlılarından farksız varlıklardır. Bu durum, Darwin’in hayali evrim ağacına ters düşmekte, hayali evrim süreci için belirlenen sahte gelişimi altüst etmektedir. Darwin’in evrim teorisine göre, tesadüfen oluşan ilk hücrenin ardından tek hücreliler yeryüzünde hüküm sürmeli, bunun ardından basit yapılı çok hücrelilerle başlayan hareketli yaşam, suda yaşayan tek bir filum ile devam etmelidir. Filum sayısı zamanla artmalı, bununla orantılı olarak da türler çoğalmalıdır. Fakat Kambriyen bulgularının ortaya çıkardığı gerçek bu şekilde olmamıştır. Darwin’in evrim ağacı tamamen tersine dönmüş, günümüzdekinden çok daha fazla sayıda çeşitlilik, canlı tarihinin daha ilk başında, tek hücrelilerden hemen sonra kendini göstermiştir.

ABD’nin en ünlü müzelerinden Smithsonian Institution’da yönetici ve paleontolog olan Charles Doolittle Walcott da Darwinizm dininin en sadık mensuplarından olduğu için ilk olarak 1909 yılında keşfetmeye başladığı Kambriyen fosillerinin çeşitliliği karşısında dehşete düşmüştü. 1917 yılına kadar devam eden çalışmasında toplam 65.000 fosil örneği topladı. Bunların tümü Kambriyen döneminin kompleks canlılarına aitti.

Darwinist sahtekarlıklar göz önüne alındığında, Darwinizm’in yıkımının habercisi olan bu fosillerin bir Darwinist tarafından bulunması ve ardından aynı Darwinist tarafından saklanması da sürpriz değildir kuşkusuz. Walcott, mensup olduğu batıl dini adeta yok eden, inançlarına ters düştüğü için kendisini dehşete düşüren bu fosilleri gizlemeye karar verdi. Çektiği resimleri ve belgeleri Smithsonian Müzesi'ndeki çekmecelere kilitledi. Bu özel ve önemli fosillerin ortaya çıkması ancak 70 yıl sonra mümkün olacaktı.

 


 

Walcott'un bulgulara ulaştığı Burgess Shale'deki Kambriyen fosilleri, Walcott’un ölümünden on yıllar sonra yeniden incelendi. “Cambridge grubu” olarak anılan ve Harry Blackmore Whittington, Derek Briggs ile Simon Conway Morris’ten meydana gelen uzmanlar ekibi, 1980’lerde fosilleri detaylı bir şekilde analiz ettiler. Ve faunanın Walcott’un belirlediğinden çok daha çeşitli ve sıradışı olduğu sonucuna vardılar. Fosillerin bir kısmının, günümüzde bilinen canlı kategorileri altında sınıflandırılamayacağı, dolayısıyla şimdikinden farklı filumların örneklerini verdikleri yönünde görüş bildirdiler. Canlılar, 543–490 milyon yıl öncesinde süregelmiş Kambriyen döneminde, mükemmel ve kompleks halleri ile aniden ortaya çıkmışlardı.

Ortaya çıkan sonuç Darwinistler adına öylesine beklenmedikti ki, bilim adamları bu ani hareketi bir “patlama” olarak adlandırdılar. “Kambriyen Patlaması”, evrimci bilim adamları için en açıklamasız olayların başında gelmektedir.

(http://www.kambriyen.com)

 


 

Gürgen; Karaağaç; Sekoya
 

Fosil Bilgisi

Yaş:
54-37 milyon yıllık

Dönem: Eosen

Bulunduğu yer: Cache Creek Oluşumu, British Columbia, Kanada



 

 

Fosil kayıtları tüm bitki türlerinin var oldukları ilk dönemden itibaren en küçük bir değişiklik geçirmeden varlıklarını devam ettirdiklerini göstermektedir. Eğer bir canlı milyonlarca yıl boyunca değişmeden aynı özelliklere sahip kalıyorsa, bu durumun ifade ettiği gerçek açıktır: Canlılar evrim geçirmemiş, yaratılmışlardır. Bu gerçeğin delillerinden biri de resimde görülen 50 milyon yıllık gürgen ve karaağaç yaprağı fosilleridir.

www.arastirma.org

 


 


 



 


PAYLAŞ
logo
logo
logo
logo
logo